Araplar insan değilmi?

Cevapla
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

Araplar insan değilmi?

Mesaj gönderen can »

AB, AB diye kudurmuş yazarlarımızın yanısıra bir de AB uzmanı, AB analisti, gibi falan, AB vakfı yöneticisi gibi yerlerden maaş alanlar var. İnsan denen yaratık Avrupalılar’ın ettiği bu kadar ağır, küstah lafları kaldırır mı, yer mi? Bunların yüzleri bile kızarmıyor. Annemin bir lafını unutmam. Mutfakta hamsiler unlanmış tavada kızartılıyor. Ben de balıkların solucanlarını kurcalıyor, oynuyorum. Anneme: “Anne, bu hamsilerin beyinleri var mı, varsa nerde?” diyorum.. Annem: “Oğlum beyinleri olsaydı, şimdi tavada olurlar mıydı?”..
Ancak kabul edelim ki bu uzman, analist, vakıf yöneticisi gibi herifler zeki adamlar. Bir Avrupa Birliği gargarasına lafı getirip maaş alıyorlar, ekranda şekil oluyorlar, büyük adamlar gibi konuşuyorlar, daha ne olsun...
Üstelik siz karşılarına çıkıp ne kadar ciddi laf söyleseniz, sizi yok sayarlar, aşağılarlar, cehaletle suçlarlar. Şimdi Avrupa Birliği’nin aşağılayıcı laflarını gördüler, yani, analarının .mını gördüler, ama hala oydu buydu şuydu diye küstahca laflarını sürdürüyorlar..

Aklıma bir hikaye geldi, bir sömürgecilik deneyimi, İngilizler, Hindistan’da sömürgeciliklerini savunacak Hindu yazarlar yetiştirmek ister. Tartışma şudur, İngiliz tezlerini İngilizce mi yoksa Hinduca mı anlatalım.

Bu ciddi bir sıkıntıdır. Çünkü milyonlar Hinduca biliyor.. İngilizce anlatmaları için yazarların beş/on yılını İngilizceye vermeleri gerekiyor, yani zaman kaybı..
Sonunda şu neticede anlaşırlar. İngilizce verelim. Çünkü İngilizce öğrenmek zeki insanların işidir, zaten, biz ancak zeki insanlarla işbirliğine girebiliriz.

Üstelik Hindular, dillerinin gereği, yani dilleriyle bağlantılı geleneklerinden dolayı “ahlaktan” uzaklaşamazlar.. Ahlaktan uzaklaşmaları için dillerinden kopmaları lazım. Ve ahlaksız ve zeki insanlar bizimle çalışmak için milyonlar arasından elenerek yetişir..

Bu aşağılık küstah işbirlikçi heriflerin ortak özelliği budur. İşte Ermeni Konferansı’nda da ortaya fırladılar. Bu adamlara yüzlerce soru sorun hiçbirini asla cevaplamazlar. Bunlar otomatiğe bağlanmış baykuşlar gibi hep aynı şeyi size söylerler. Siz de onlara tekrar yüzlerce ayrıntılı soru sorarsınız, ama, yazılarında, konuşmalarında, köşelerinde bu sorulara bir küçük cevap asla yoktur, ama, onlar beyinlerini yıkadıkları o malum konuyu döndüre döndüre yine size sorarlar.

İşte sömürge bilimi, sömürge demokrasisi bu, onlar tek soruları hergün her şekilde ifade özgürlüğü adı altında soracak, sizler yüzlerce ayrıntılı sorunuzdan tek birini söyleyemeyeceksiniz..
Geçelim bu zavallıları, bunları en iyi Araplar tanır!..

Araplar’ın da batıyı tanımada büyük şanssızlıkları vardı. Bizim karşımızda bu işbirlikçiler nasıl çok kötü küstah örneklerse, Araplar’n içlerinde Lübnan’daki Hristiyanlar aynısıydı..
Talihsiz Araplar Lübnan’daki Hristiyan tüccarları tanıdıkça, batıya olan endişeleri büyüdü. Çünkü Lübnan’daki Hristiyanlar (Maruniler), ki, Arap kökenlidir, ancak, müslümanları hiç sevmezler, burunları havada ve küstahca konuşurlar. Mahallelerini ayırırlar. Üstelik allem gullemli ticaretle Orta-Doğu’nun bütün kaçakçılığı ellerindedir. Bu hristiyanlar kendilerini Arap olmalarına rağmen ayrı bir halk olarak görür. Batının silahını alırlar, hamileri Avrupa’dır. Batıyı arkalarına alıp müslümanı dövmeye, dışlamaya, öldürmeye çalışırlar. Ki, Beyrut İç Savaşı’nda Hristiyan falanjistlerin katliamları ortadadır. Ve bu Hristiyanlar biz batılıyız, laik, çağdaş değerlere sahibiz diye de kasılırlar. Her türlü üçkağıt, tüccarlık, burnu havadalık, toplumu, coğrafyasını aşağılama onlarda..
Şimdi Araplar bu adamlara bakıp nasıl bir Avrupa, batı eğitimi, görgüsü alabilir, ya da bu adamlar üzerinden batıyı derinliğine tanıyabilirler?
Araplar bunları gördükçe şok geçiriyor, bu yüzden, Araplar batılı kelimesini kullanır kullanmaz, yanında hemen “küstah” kelimesini yazarlar!.

Şimdi Lübnan’da hristiyan çocuklar güya özgürlük, güya turuncu atkılar Suriye’yi protesto ediyor. Bu gençlerden hiç birinin tüccar Hristiyan falanjist babalarının Araplar’ı yüzlerce yıldır yaptığından haberi yok..
Bazen bu Beyrutlu hristiyan çocukları İstanbul’a eğlenmeye uçakla gelirken görüyorum. İçimden onlara, henüz onaltı yaşında uçaklar dolduruyor eğlencelere koşuyorsun İstanbul’a!.. Oysa, Filistinli Arap çocukların uçağa binmesi bir hayal.. Neyse..

Son iki yüz yıllık dünya tarihinde Araplar kadar acı çeken, Araplar kadar saldırıya uğrayan, emperyalizmin Araplar kadar mağdur ettiği bir başka halk var mıdır? Araplar dünyanın üstlerine çullandığı bu son iki yüz yıllık şokun bitmesini nafile bekliyorlar.

İşte yine Irak’ta iç savaş.. Zaten on yıl önce yine Arap Saddam, Amerika’nın kendisine verdiği sözle gazla Kuveyt’i işgal etmemiş miydi? Filistin ortada. Daha on yıl önce Cezayir’de iç savaş.. Artık her biri başka telden çalan bir yığın küçük devlet. Kaddafi başka bir şey, Tunus’ta çıldırmış laik düzen başka birşey, Körfez ülkelerindeki zengin Arap şeyhleri başka bir şey, ki, Suudi Arabistan dahil hepsi şu anda Amerikan askerlerinin kontrolü altında.. Zenginlik, cehalet, terör ve saldıran İsrail, Amerika, bitmeyen işgaller..

Tarihte bu kadar acı çekmiş bir başka halk var mıdır? Körfez ülkeleri Amerikan mallarının ve zenginliğinin şaşasıyla Amerikan kültürü baskısı altında, Kuzey Afrika Fransızca’nın ve Fransız dili kullanan aydınlarının küstah laik girişimlerinin baskısı altında ve halen Irak işgal ve iç savaş yaşıyor ve Körfez ülkeleri başka tür bir işgal altında..

Bir ucundan bu büyük trajediyi anlamaya çalışalım. Emperyalizm ve sömürgeciliği tanımak istiyorsanız önce Araplar’a yaptıklarına az da olsa birkaç satır bakalım..
Bakın, 1967 Arap-İsrail savaşında Araplar tarihlerinin en ağır mağlubiyetini aldı. Yani küçücük İsrail Araplar’a karşı zafer kazandı. İsrail gerçekten küçücük müydü, yoksa, tüm dünyanın desteğini arkasına mı almıştı. Tüm dünya başta Amerika İsrail’in yanındaydı.. Milliyetçi/laik/sosyalist ve Arap Birliği’nin heyecanlı lideri Nasır, Amerika ve Rusya karşısında bağımsız blok kurmuştu. Bu bağlantısızlığı Amerika tarafından cezalandırıldı. Fil fareye yutturuldu. Tabii Araplar’ın bu yüzyılda yetiştirdiği en büyük lider Nasır mağlup olunca hem Nasır’ın milliyetçi/modernist/laik/kalkınmacı/sosyalist projeleri suya düştü, hem de Arap gururu kırılıp şoka girdiler.

İsrail yenilgisi Körfez’den Fas’a kadar Arap dünyasında son iki yüzyılda yaşanmış en büyük şok, hüsran, acı, trajedi oldu.. Öyle ki yıllarca kimsenin ağzını bıçak açmadı. Arap tarihinin belki de en büyük dönüm noktası bu yenilgi oldu, çünkü, herkes, bu mağlubiyetin ardındaki sebepleri, felsefi, sosyal, siyasi olarak tartışıp, Araplar’ın dünya tarihindeki bütün geçmişini geleceğini acımasızca masaya yatırdı..

Araplar’ın dini, dili, siyaseti, varlığı üzerine 1967’den sonra Arap alimlerince yapılmış tartışmaların yekünü inanılmaz büyüktür.
Tarihleri sömürge yönetimleriyle geçen Araplar felsefi bir çıkış aradı. Dini çıkış aradı, laik çıkış aradı. Akılla çıkış aradı. “Birlik”le çıkış aradı, milliyetçilikle çıkış aradı, terörle çıkış aradı, şeriatla çıkış aradı..Araplar bu büyük hüsrandan hala çıkış arıyor!..

Milliyetçi, liberal, İslami, batıcı, Marksist her Arap, bu ağır mağlubiyeti masaya yatırdı. Bu muhteşem büyüklükteki tartışmaları özetlemek mümkün değil, bir ucundan, belki.
Bilindiği üzere 1950’li yıllarda krallıkları, yani, sömürge yönetimlerini deviren milliyetçi/laik/sosyalistler Kemalizmin etkisindeydi. Baas hareketi Kemalizme benzer çıkışlar yaptı. Yani milliyetçiliğe tutundu ve halkevleri, tarım, sulama, baraj, laik okul, sanayi ve hepsini birazcık sosyalist dozuyla yapmaya girişti. Irak, Suriye, Mısır birleşti, ayrıldı.. Ancak 1950/1970 arası Araplar’ın “milliyetçi” çağıdır.. Başında Nasır vardır.

Milliyetçi projeleri küçümsememek lazım, ama, bu milliyetçi laik Baascı sosyalist proje bugün çoktan unutuldu..

Nasır ve Milliyetçi Baas laik hareket 1967 savaşında yenilince İslam dünyasında islamcı tezler konuşulmaya başlandı. Ve başta Selefi hareket sahneye çıktı. Suçu milliyetçi devlete yıktılar. Şeriattan başka şans yok dediler ve Peygamberin hayatındaki rehberliği istediler. Yani, tarih, kültür, geleneği dışladılar ve Asrı Saadet yüzyılına özlemle bakan bir hareket, bunun da adı: Selefiyye..

Milliyetçiler geriledi, İslamcılar büyüdü. İki tane İslam çıktı ortaya. Biri muhalif İslam, ki Selefiye hareketi, bu Selefiye, Afganistan’da başka türlü görüldü. Bedeviler’de Vahhabilik gibi göründü, Cemaati İslamiye gibi göründü, Mısır’da Müslüman Kardeşler gibi göründü. Hepsi muhalifti, hepsi İslamcı bir devlet istiyordu, hepsi milli devleti yıkmak istiyordu.

Arap filozofların İslam’ı 1967’den sonra nasıl yorumladıkları bir büyük cilt tutar, ancak, inanılmaz rahat, geniş, dünyaya açık görüşler de ortaya döküldü. Mesela Tunus, laik bir rejim, hatta, laikliği Arap topraklarında en aşırılaştırmış bir rejim. Gannuşi İslamcı bir yazar. Hapse tıkıldı. Ancak Gannuşi’nin İslam yorumları sarsıcıydı. Çünkü tüm selefi hareketi hayal kırıklığına uğratan devrimci görüşler ileri sürüyordu.. Şöyle, diktatör bir İslam devletinden daha iyidir laik devlete yaşayan İslam.. Ve Gannuşi demokrasiye, laikliğe, birlikte yaşamaya dair inanılmaz modern cevaplar verdi.. Daha nice filozoflar benzer açılımlar yaptılar.

1967’den sonra Arap filozofların İslam’ı nasıl yorumladıkları ayrı bir başlık, ancak, Avrupa’yı, batıyı nasıl yorumladıkları da çok öğretici..
Arap filozofları sağcısı, solcusu, dincisi, laiki, milliyetçisi, hepsi şu ortak görüşte anlaştı.. İki tane Avrupa var.. Birincisi: Modernite’yi temsil ediyor?
Genel kültürünüzden Modernite’nin ne olduğunu söyleyelim. Modernite kavramı, aklın projesidir, batı, 16. yüzyıldan itibaren siyasi kurumları, iktisadi kurumları, fen, hastane, tıp, matematik, kaldırım, şehirleri “rasyonel bir akılla” tanzim edilmiştir.. Yani, kilise ve vahiyle değil.. Akılla..Aklın şekillendirdiği ve tüm dünyayı etkisine alan bu büyük projenin adı: Modernite’dir.

Tuhaf olan şu ki, İslamcı filozoflar, milliyetçi/laik/modern filozoflar gibi, “Modernite”de anlaştılar. Yani, temel insan hakları, seçim, demokrasi, aklın kurduğu devlet, sanayi, yani modern kurumların akılla tanzim edildiği bu Modernite fikrine hiçbiri karşı çıkmadı.

Ancak sonradan şehirleşmiş, modernizmi geç tanımış Bedeviler’in hali utandırıyorlardı onları. Bedevi burjuvalar. Bedevi burjuvaların akılları yok, akıldan hareketle kadın hakları, akademileri, seçimleri hiç yok, ama eşyaları modern, pahalı, lüks ve Amerikan malı. Üstelik Araplar yoksulluktan ölürken. Körfez zenginliği Arap dünyası için hep bir “utanç olmuştur”. Çünkü parayı ve zenginliği kullanamama, akılla, fikirle hayata sokamamak onlar için Araplar’ın beceriksizliği ve cahilliğini gösteriyordu.

Araplar bir şekilde hep dünyanın gündemindeydi, işte petrol şeyhleri 70’li yıllarda petrol ambargosuyla dünyanın gidişatını değiştirmişti. Şimdi Amerika’daki en büyük yabancı para yine onlarda ve şimdi de petrolleriyle dünyanın gündemindeler. 1950/1970 arası Nasır’ın milliyetçi/laik/Baascı günleri de öyleydi. Nasır Rusya ve Amerika karşısında büyük bir bağlantısızlar gücünün başındaydı, Nehru ve Tito’yal bağlantısızlar hareketi dünyanın gündeminde baş sayfadaydı.

Ve en önemlisi, 70’li yıllarda milliyetçi/Baas güç kaybedip ortaya diktatör, despot Saddamlar, Hafız Esadlar çıkınca yine gündemde onlar vardı. Ve bu laik/milliyetçi düzene isyan eden Selefi müslüman hareket 90’lı yıllarda harekete geçince yine tüm dünya onları konuşuyordu.

Şu sahneye bakın, diyelim 1990’lı yıllarda Mısır’ın yoksul bir semtinde doğmuş bir müslüman çocuğun hayat hikayesine bakalım. Körfez’e çalışmaya gidiyor, yüzbinlerce Arap gibi. Burdaki aşırı refah kafasını karıştırıyor. Araplar’ın adam olmayacağı fikri kafasına kazılıyor. Ama aynı zamanda bağlı bulunduğu ideolojik Selefi hareket bir şekilde Suud zenginlerinden para yardımı alıyor. Ve bu çocuk Filistin’e savaşa gidiyor ve bu çocuk Mısır’da kendi ülkesinde laik devlete karşı hücre savaşı veriyor ve bu çocuk Cezayir’deki iç savaşa koşup taraf oluyor ve bu çocuk Afganistan’a koşup savaşıyor ve bu çocuk Bosna’ya koşup savaşıyor ve bu çocuk Paris’te, Londra’da müslüman radyolar kurup müslüman gazeteler çıkarıyor.. Ve bu çocuk 11 Eylül İkiz Kulelerine giden yolun en büyük kahramanı oluyor..

Mısırlı bu yoksul müslüman çocuğun dünyanın tüm coğrafyalarında verdiği bu müthiş inanılmaz savaşın sebebi neydi..
Çünkü bu çocuk “modernite”ye inanmıyordu, inanmamasının sebebi, Modernite’nin diğer yüzüydü, sömürgeci, emperyalist yüzü..

Tüm batıdışı topraklar gibi Arap dünyası da “modernite”yle anlaşmak istedi, halklarını ve devletlerini seçime, demokrasiye, insan haklarına hazırlamak istedi. Ancak, tüm batıdışı topraklar gibi Arap dünyası da modernite’nin diğer yüzü, emperyalist, işgalci, küstah, nükleerci, İsrail destekçisi batıdan, Amerika’dan nefret etti..

İşte Mısırlı bu yoksul müslüman çocuğun savaşı sömürgecilere, emperyalistlere, işgalcilere karşı savaştı.. Yoksa, bu çocuğun eşitlikçi, bölüşümcü, demokratik, seçim, insan hakkı isteyen “modernite”nin aydınlanmacı yüzüyle problemi yoktu. Olmadığı için aynı çocuklar ülkelerinde kurulan partilere üye oldular, sonra Türkiye’de olduğu gibi laik devlette parlementer bir kavganın tarafı oldular..
Araplar’ın batıya sorduğu en büyük soru şudur: Araplar, batılılar neden bizim despotları, diktatörleri, burjuvaları destekliyorlar ve bizim bu despotlar yüzünden demokrasiyi kurmamızı engelliyorlar..
Şu anda Araplar’ın en büyük savaşı da budur.. Avrupalılar bir yönüyle seçim, demokrasi, insan hakları diyor, diğer sahtekar yüzleriyle petrol zengini bedevi devletlerle kolkola giriyor, Saddamlar’ı destekliyorlar..

67 savaşı belki milliyetçilerin sonu oldu. Ama aradan otuz sene geçtikten sonra bugün batının sahtekar yüzü tam anlamıyla ortaya çıktı. Ve Irak’ta bugün batılılar’ın yaptığı vahşetler Araplar’ı yeniden birlik ve beraberliğe doğru götürmeye başladı.

Bu tuhaf gelişme şöyle oldu, Baas’ın laik milliyetçi sosyalistleriyle Selefi hareketin Vahhabi ya da Müslüman Kardeşler’i ya da Cemaati İslamiye örgütlerinin andlaşması asla mümkün olamazdı, ama bugün Arap topraklarında artık bu farklı görüşler kardeşçe birbirlerine sokuluyor, ortaklaşa siyasi kararlar almaya başlıyor..
Ancak, 70’li yıllardan sonra prim toplayan Selefi İslami hareket teröre kurban edildi. Amerika bu hareketi Afganistan’da Ruslar’a karşı yetiştirdi, kullandı. Suud rejimleri bu hareketi milliyetçi laik rejimleri devirmek için parayla besledi ve sonunda dünyanın şöhretli teröristleri ortaya çıktı..

Mısır’da terörist yetiştiren mahalleler devlet güçlerinin aylarca kuşatmasından sonra biraz zor teslim alınabildi. Cezayir’de iç savaş yüzbinlerce Arap kardeşin birbirini satırla doğramasına sebep oldu. Oysa Cezayir petrolü ve havagazıyla kendine yeten bir ülke ve bugün toparlanıyor gibi..

67 travmasından bambaşka travmalar da kendini gösterdi. Nasır sosyalistvari yöntemleriyle aşırı zenginliği yasaklamıştı ve yüzlerce Arap zengini denizaşırı ülkelere kaçmıştı. Nasır’ın ölümünden sonra iktidara Sedat yerleşti, Araplar’ın hiç kabullenmeyecekleri İsrail Camp David andlaşmasını imzalayarak Araplar’ın muhteşem birliği bozuldu. Mısır dışlandı. Ama Sedat ekonomik yöntemleriyle ucube bir devlet ve ucube bir millet çıkarttı ortaya..

Şöyle. Sedat Mısır’da Açık Kapı politikası izledi. Bu şu demek, yabancı sermaye her şekilde rahatlıkla ülkeye girebilir ve ülke zenginleri devletten her türlü desteği alarak alikıran başkesen gibi istedikleri yatırımları keyifle yapabilirler..

Bu, Açık Kapı’nın sonuçları hüsrandır ve dünya tarihinde eşi benzeri yoktur, çünkü, Açık Kapı yöntemiyle zenginler daha aşırı zengin, fakirler daha dipsiz bir yoksulluğun içine düştü. Böylelikle bugün Mısır’da Memlük mezarlıklarında yatan beş yüz bin/bir milyon yoksul insan ortaya çıktı, aynı mezar mahallelerin biraz uzağında bizim İstanbul Boğazı yalılarından daha lüks evler içinde yaşayan masallardaki zenginlerden daha zengin bir zengin sınıf ortaya çıktı. Yani zengin ve fakir arasındaki uçurumun büyüklüğü inanılmazdır. Bu uçurumu gören turistlerin ülkelerine sağ salim bir zihinle dönmeleri mümkün değildir. Şimdi bu milyonların dipsiz yoksulluğu Mısır’ın kaderi gibi. Ve Araplar’ı en çok utandıran bir yoksulluk abidesi gibi ortada..

Araplar üzerine çok daha konuşuruz, ama beyinlerimiz Araplar’ı aşağılamak için düzenlenmiş haberler/medya/sinema/edebiyat yanlı bilgileriyle çoktan tıka basa dolduruldu. Dünya edebiyatını, sanatını, medyasını, yayın evlerini elinde tutan İsrail yanlıları, Araplar’ı okşayacak, savunacak tek bir filmin, kitabın yayınlanmasına asla izin vermediler. Araplar medya tarafından kıstırıldı, boğduruldu.

Oysa Araplar’ın son iki yüz yıllık tarihi yeniden okunmalıdır. Kim okuyacak? Beyinleri İsrail propagandasıyla yıkanmış aydınlar mı? Bu okumayı bağımsız özgür aydınlar yapabilir? 1970’li yıllarda tüm dünya gibi bizler de Vietnam ateşiyle kavruluyorduk, Vietnam’ın yanındaydık. Ama bugün Araplar’ın başına nükleer bombalar dünya düşüyor, Araplar’a nasılsınız diyen kalmadı içimizde?
Dünya son iki yüzyılda ne kadar kalkınmış ne kadar gelişmiş ne kadar ileri gitmişse, Araplar o kadar mağdur edilmiş, o kadar öldürülmüş, o kadar işgal edilmiş ve sömürülmüştür.

Çünkü modernite’nin büyük projesi demokrasi Arap petrolüyle yaşamaktadır. Petrolsüz demokrasi imkansızdır. Batılılar petrolü Araplar’ı soykırımdan geçirip ellerinden alamazlarsa bir siyasi demokratik düzen kurmalarının imkanı yoktur. Öyle bir demokrasi ki, gazla çalışıyor. Bu gaz da Araplar’ın elinde ve Araplar’a demokrasi yüzü göstermeyerek onların elinden petrolü çalıyorlar.
Dünyanın, dünya medyasının, dünya yazarlarının Araplar’a bakışı hiçbir zaman insani olmamıştır. Bu petrol soygunu tüm dünya tarihinin en büyük soygunudur. Ne kızılderililer ne Çinliler ne Hintliler sömürü, işgal dönemlerinde bu kadar ağır aşağılanıp kitlelerce yokedilmediler..

Petrol zenginlerini yetiştiren ortaya çıkaran Amerika’dır, onların petrollerini su gibi içtikleri için onlara demokrasiden hiç söz etmemektedir. Petrol zenginlerinin Amerikan mallarıyla zevk sefa içinde uyuşturulmasına en çok utanan Araplar’dır. Bu zengin burjuva bedevilerin refah lüks fotoğraflarıyla tüm dünyada Arap imgesini aşağılayan batılılardır.

Saddam’ı yaratan yetiştiren ve Kuveyt’e yani Arap kardeşine saldırtan Amerika’dır. Talibanlar’ını yetiştiren ve Selefi hareketi bozup içinden teröristler devşirip milli devletlerin üstüne salan Amerika’dır.
Nasır’ın bağlantısızlar hareketini dünya için büyük tehlike görüp Araplar’ın bu gururlu kahramanını tarihten silen Amerika’dır, İsrail’dir. Ve Nasır’ın kalkınma projelerinin çöpe atılması ve sonra küresel holdinglerin, zenginlerin vur patlasın masallarıyla Mısır’ı talanlayıp ortaya büyük yoksulluk görüntülerini çıkartan Batı’dır..

İsrail’in sayısı bilinmez binlerce nükleer bombasıyla elli yıl aralıksız alikıran başkesen gibi şeytan gibi Orta-Doğu’yu kan gölüne çevirten, batı’dır. Onu destekleyen Lübnanlı kaçakçı tüccar hristiyanlar da bölgede Avrupa’nın desteğiyle at oynatmaktadır.

Kuzey Afrika’da Fransız dili halen hegemonyasını sürdürmekte. Cezayir Savaşı’nda bir milyon müslüman katledildi. Ve bundan on yıl önce yeni bir Cezayir İç Savaşı’nda yüzbinler öldürüldü, sebebi, batılıların ajanlı, tuzaklı, tilkili laik devlet destekleri, seçimle işbaşına gelen müslümanları engellemek istedi. Dünya kamuoyunda müslümanlar birbirini doğruyor görüntüsü için kalleşçe provakasyonlar düzenleyip müslüman kasapları yetiştirip müslüman cemaatin üstüne saldılar..

Basra körfezi çoktan Amerika’nın eline geçti, çok yakın zamanda İran’ın bu körfezdeki hayatı sona erecek. Ve tüm dünyanın en büyük enerji koridoru ebediyyen Araplar’ın elinden alınmış olacak. Akdeniz’e açılan onlarca ülkesi olmasına rağmen Araplar’ın ekonomik ve siyasi olarak Akdeniz’de esamesi okunmamakta.

Kuzey Afrika’nın hemen içlerinde Orta Afrika ülkelerinde batı ve İsrail’in desteğiyle siyahlar müslüman Araplar’a karşı desteklenmekte ve Harfur benzerinde olduğu gibi katledilmekteler.
Orta Afrika devletlerinde Araplar gittikçe azınlığa düşmekte, dünyanın her yerinde artık Arap olmak demek, fişlenmek demek. Araplar’ın düşünmesi, tartışması, demokratikleşmesi, engellenmekte, kendine gelmesi imkansız hale sokulmaktadır.

Ve şimdi Irak’ta iç savaş sürecini başlatan yine Amerika’dır. Arap’ı Arap’a kırdıran, fesat, nifak, düşmanlık toplumları eken Batı’dır. Araplar’a gün yüzü göstermeyen ve Arap coğrafyasında iki yüz yıllık sömürü ve işgalini sürdüren batı’dır.. Bu inanılmaz insanlık dramlarına rağmen batılılar Araplar’ı mağdur, mazlum gösteren tek bir fotoğraf, ya da onları koruyan tek bir film, edebiyat eseri ortaya koymamıştır.

Araplar’ı sevgiyle tartışan, Araplar’ı muhabbetle düşünen, Araplar’a kardeşçe, insanca bakan siyasetler batıda yoktur. Amerikan sağının neocon’ları çocukluk yaşlarından itibaren birer Arap düşmanı olarak yetiştirilir ve bugünkü Bush’un çevresi Araplar’dan iğrenen genç Amerikalılar tarafından dolduruldu, dolduran İsrail vakıflarıdır.

Araplar’ı bunca sömürmelerine rağmen bizlere, pis, hak etmemiş, geri kalmış, tembel, kirli, beceriksiz, aptal bir Arap imgesi sunmaktalar ve bu Arap imgesi tüm dünya gençliğinin halklarının zihinlerine sokulmuştur. Hepimiz Araplar’ı batının bize öğrettiği bu iğrenç şekliyle öğrendik.

Oysa Araplar mağdurdur. Dili, dini, coğrafyası, onlarca asır işgal altındadır. Halklarına karşı dünyanın en büyük nükleer bombaları şu anda doğrultulmuş durumdadır.
Buna rağmen bizlere hala Araplar’ı terörist, cahil Arap, kardeşini öldüren Arap, ortaçağ zihniyetindeki Arap, demokrasiyi bir türlü beceremeyen Arap diye tanıtmaktalar.

Söyler misiniz Türk medyasında Araplar’a kardeşçe yaklaşan ve tarihin bu en acımasız katliam ve vahşetlerini karşı çıkan kaç yazar tanıyorsunuz?
Söyler misiniz, dünya tarihinde bu kadar uzun süreli bu kadar acımasız işgale, talana, sömürüye tabi tutulmuş hangi halkları tanıyorsunuz?

O halde tüm insanlık ortak bir suç işliyoruz. Modernite’yi ve onun akılla düzenlediği sokakları, parlamentoları, sinemaları, hastaneleri o kadar seviyoruz ki, bu sevgimiz hatırına bu modernite’nin sömürüyle, petrolle ayakta kaldığını hiç ama hiç sormuyoruz. Günlük hayatımızın keyfi bozulsun istemiyoruz. Bu yüzden batılılar’ın Araplar’ı insanlıktan nasıl çıkardıklarına dair tek bir şiir yazmıyor, tek bir haber yapmıyoruz.

Araplar’ı sahiplenen solcusu çıkmıyor, marksisti çıkmıyor, ilericisi çıkmıyor, liberali çıkmıyor, Avrupalısı çıkmıyor, Çinlisi çıkmıyor. Araplar’ın vahşice öldürülmeleri ve ülkelerinin elinden alınmalarını sadece seyrediyoruz, peşinden de bu Araplar ne kadar cahilmiş, iğrençmiş gibi lafları sıralıyoruz.

Ve utanmadan tarihi çarpıtıp yeniden yazıyorlar. Bunca işgali, sömürüyü, hırsızlığı, talanı yapan batılılar değilmiymiş gibi, suçu Araplar’ın zekası ve varlığına yıkıyorlar.
Şöyle.. Tıpkı ülkemizde olduğu gibi, bir takım Avrupacı güçler I.Dünya tarihini yeniden yazmak istiyor. Bu bilim dilinde, “yapıbozumdur”, yani, olup biten gerçekleri yeniden tartışıp, kendi fikirleriyle yeniden tarihi yapmaktır. Bize yaptıklarının aynısını Araplar’a yapıyorlar.

Şöyle, sömürge tarihi yazılırken, Emperyalistlerin işgal ve katliamlarından kimse sözetmiyor, herkes, cahil Araplar’ın petrolü ve vatanlarını batıya nasıl peşkeş çektiğini yazıyor..
İşte sömürge tarihlerini bu peşkeşçi Arap imgesiyle yeniden yazıp böyle öğretiyorlar tarihi.. Ve sonuç, dünya tarihinin en mazlum en mağdur insanları, bugünlerde, öldürülmeyi, hapsedilmeyi, işgal edilmeyi, yokedilmeyi haketmiş cahil yaratıklar gibi gösteriliyor dünyaya.

Oysa dünya tarihinde Araplar’ı en iyi tanıyan bizleriz. Onlarla kaç tane ortak devlet kurduk. Memlüklüler Türk’tü ama halkı Arap’tı. Dört asır Haçlılar’a karşı savaştık. Eyyubiler ortaktı, Osmanlılar ortaktı.. Birlikte haçlılar’a karşı yüzlerce yıl savaştık. Çanakkale’de dahi Arap şehid izlerine rastlarsınız
-------------------------------------------------------
(ALINTI

NİHAT GENÇ
726 nolu Leman Dergisinde yazdığı yazıdır.
Cevapla

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön