Alevilik Ali'yi Sevmekse... Aldatmacası

Cevapla
Ebu Hasaneyn
Mesajlar: 383
Kayıt: 13 May 2009, 03:47
Konum: Hatay'lıyız Hak Muhammed Ali'ye Can feda'yız

Alevilik Ali'yi Sevmekse... Aldatmacası

Mesaj gönderen Ebu Hasaneyn »

Alevilik Ali'yi Sevmekse... Aldatmacası


Ne zaman Alevilik konusu açılsa birilerinin kasıla kasıla “Alevilik, Ali’yi sevmekse en büyük Alevi benim.” sözünü duyar dururuz. Bu öylesine sıradanlaştı ki tartışma programlarında olsun, seçim meydanlarında yahut dost sohbetlerinde olsun sürekli karşımıza çıkmakla beraber maalesef bunun duygu sömürüsünden öteye geçmediğine üzülerek şahit olmaktayız. Çünkü sevgi evrenseldir. Belki sevginin ne olduğu tam olarak tarif edilemez ama sevginin ne olmadığı herkesin malumudur. Birini kötülüklere karşı korumak, onu savunmak, onun uğrunda ölmek belki sevginin değişik ifade şekilleridir. Ama birinin hakkının gasp edilmesini görmezden gelmek, onun katillerini dost bilip onları hak etmedikleri mertebelere yükseltmek kesinlikle sevgi değildir ve bunda herkes hemfikirdir. Çünkü sevginin göstergesi laf değil, ameldir. Sevgi yürekten olmazsa amel mutlaka yavan kalır. Bu her alanda böyledir. Sevgide sahtecilik olmaz, sevgi ikiyüzlülüğü kabul etmez. Bu yüzden ‘Ali’yi seviyorum’ diyenlerin Ali’ye karşı tavırları incelendiğinde gerçek duygu rahatlıkla anlaşılır. Ve işte bu yüzden diyoruz ki, Ali sevgisi amel ve bedel ister, laf değil.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de ona camilerde lanet ve sövgü geleneğini başlatan, onun evladını öldüren Muaviye’ye ‘Allah ondan razı olsun’ diyeceksin.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de onunla savaşan ve on binlerce Müslümanın ölmesine neden olan Muaviye’ye ‘Haksız değil, ictihadda bulundu.’ diyecek, yetmedi bir de hadis uyduracak ve kendince bir formül bulup “Ali haklı; ama Muaviye haksız değil.” iddiasında bulunacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem tek suçları Ali’yi sevmek ve camilerde Ali’ye edilen sövgü ve lanetlemeleri dinlemeyi reddetmek olan sahabelerin seçkini Hucr Bin Adiy ve arkadaşlarını türlü hile ve iftiralarla öldüren Muaviye’yi suçsuz ve bağışlanmış göstermek için (güya) vahiy kâtibi olarak göstereceksin.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de Hz. Hüseyin’i ve Peygamber’in soyunu çoluk çocuk demeden işkencelerle öldüren Yezit’i mazur göstermek için bin dereden su getireceksin ve ona lanet okumayı caiz görmeyeceksin. Bu bin dereden getirilen suyun, bu çaba içinde olanları Allah indinde boğmaktan başka bir işe yaramayacağının farkına varmayacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ve Peygamber’in vasiyetine rağmen halifelik hakkını bin bir oyunla elinden alanları fazilette ondan üstün sayacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de onun eşini yani Peygamberimizin sevgili kızını dövüp evini yakmaya çalışanları ve çocuğunu düşürtenleri, Peygamberden sonraki en üst makama taşıyacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de onun evlatları Ehlibeyt imamlarını şehit eden sapık halifeleri -ki aralarında cinsî sapık olan, kendi öz kızına tecavüz eden, Kur’an-ı Kerim’i okla parçalatan, Kâbe’yi ateşe verenler de vardır- Ehlibeyt imamlarına tercih edecek ve onları İslamın halifesi sayacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de Kur’an’ı ilk defa Ali kitap hâline getirdiği hâlde bunu Ebubekir yaptı diyeceksin.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem onun ilk Müslüman oluşunu hazmetmeyip ona bu konuda bir ortak bulacak ve “İlk Müslümanlar; kadınlardan Hz. Hatice, hür erkeklerden Hz. Ebu Bekir, çocuklardan Hz. Ali, azatlı kölelerden Zeyd ibn-i Hâris, kölelerden Bilâl-i Habeşî oldu.” diyerek hakkı gizleme yolunda manevra yapacaksın. Hatta bazı kaynaklarında “Bu sayılanlar arasında en önce Ebubekir Müslüman oldu.” diyerek Ali’nin bu konudaki tartışmasız önceliğini inkâr edeceksin.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem Peygamber’in ‘Size iki emanet bırakıyorum. Biri Kur’an-ı Kerim diğeri Ehlibeytim’ hadisini ‘Size iki emanet bırakıyorum. Biri Kur’an-ı Kerim, diğeri sünnetim’ olarak değiştirmeye çalışacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de Peygamber’in onun için söylediği hadisleri, Ali’ye verdiği unvanları başkalarına yamayacaksın. Hz. Muhammed’in Ali için söylediği “En büyük sıddık sensin, faruk-ı azam da sensin.” hadisini görmezden geleceksin, öbür yandan da en büyük Alevi benim diyeceksin. Bu en basitinden bir çelişkidir.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de Hz. Muhammed’in “Sen benim dünyada ve ahirette kardeşimsin.” hadisine ve iki defa düzenlediği kardeş kılma törenlerinin her ikisinde de Hz. Ali’yi kendisine kardeş ilan etmesine rağmen -ki bu törenlerin ilki Mekke’ de, diğeri ve daha büyüğü Medine’de yapılmıştır- “Hz. Muhammed, Osman’ı kendisine kardeş yapmıştır. Peygamber, vefat edeceği sırada ‘Bana kardeşimi çağırın.’ diye buyurmuş oradakiler de kardeşiniz kim diye sorunca Peygamberimiz de güya ‘Osman’ demiştir.” iddiasını insafsızca atacaksın.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de yaşadığı müddetçe Peygamber’in en büyük koruyucusu olan Ebu Talip’i (hâşâ) kâfir göstereceksin. Ki Ebu Talip, Ali’nin babasıdır ve imanını Peygamberi korumakla, yazdığı şiirlerle, çocuklarını Peygamber’in emrine vermekle ve örnek yaşantısıyla ispatlamıştır. İki yüzlülükleri nedeniyle Müslüman olarak görünen ama Allah katında imanını hiçbir ameliyle kanıtlayamayacak olan ve ömrü boyunca İslama muhalefet eden Ebu Süfyan ve ailesini mümin, Ebu Talip’ i kâfir kabul edeceksin. Ebu Talip’ten çok sonraları başka kişiler için inen ayetleri, Ebu Talip için inmiş göstereceksin, yalan yanlış hadisler uyduracaksın ve bunlarla özbeöz mümin olan birisini kâfir göstermek için sıralayacaksın. Sonra kasıla kasıla en büyük Alevi benim diyeceksin. İşte bu olmaz. Ebu Talip’in şefaatçisi Hz. Muhammed olacaktır, Peygamber bunu çok yerde söylemiştir. Peki ya diğerlerinin şefaatçisi kim olacak? Yapılan bütün bu zulümlerden sonra sakın kimse ‘peygamber şefaatçi olacak’ demesin. Peygamber, bu kadar hadisi boşuna söylemedi, Kur’an boşuna inmedi, Ehlibeyt boşuna imam olmadı. Yapılanlar konusunda hiç kimse için sığınacak bahane bırakılmadı, hüccet herkes için Ehlibeyt tarafından tamamlandı. Ebu Talip’in tek suçu vardır, o da Aliyel Mürteza’nın, Haydar El Kerrar’ın babası olmasıdır. Bu kadar saldırıya uğraması da bundandır.

Hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de Peygamber’in emrine rağmen salâvatı eksik söyleyeceksin. Hz. Muhammed (s.a.a.v.) şöyle buyuruyor: “Benim için şöyle selam söyleyin: Allah’ım, selamın Muhammed ve Ehlibeytine olsun; İbrahim ve İbrahim’in Ehlibeytine olduğu gibi.” (Buhari, Sahih c:8 s:245)

Hz. Muhammed (s.a.a.v.) altını çize çize “Bana selam göndereceğiniz zaman Ehlibeytime de selam gönderin; yoksa bu salâvat eksik olur.” buyurmasına rağmen yazılan kitaplarda, Peygamberimizin adı zikredildiğinde ‘s.a.v.’ yani ‘sallallahü aleyhi ve sellem’ ifadesinin geçtiğini, ‘va âlihi’ ifadesinin yer almadığını görüyoruz. Eğer ‘va âlihi’ ifadesi geçecekse bu sefer ‘va eshabihi ecmain’ yani ‘ve tüm sahabelerine’ ifadesini de eklenmiş buluruz. Yani salâvat ya eksik ya da fazla olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle yapmakla Ehlibeytin özel konumunun içi boşaltılmaktadır. Sadece Peygamber ve Ehlibeyte has olan şeye herkesin ortak edilmesi masum bir davranış veya iyi niyetle açıklanamaz. Bunda Ehlibeyti inkâr ve yok sayma vardır. Oysa Hz. Muhammed (s.a.a.v.), kendisine selam gönderileceği zaman Ehlibeyti ekleyin demiştir, tüm sahabeleri değil. Çünkü Kur’an’da da açıkça görüldüğü gibi övülen sahabeler de vardır eleştirilenler de. Hatta bazılarından açıkça münafık olarak söz edildiği çokça ayet vardır. Bu sahabeleri Peygamberin yanında zikretmek ve selamda onları Peygamberle eş tutmak hiçbir şekilde doğru değildir. Bunda ısrarcı olanlara Allah’ı ve Peygamberi hatırlatarak tekrar ediyoruz ki bu hak, Ehlibeytin hakkıdır. Ve şurası unutulmamalıdır ki Ehlibeytin hakkı inkâr edilerek Alevi olunmaz.

Evet, bütün bunlardan sonra hem Ali’yi seviyorum diyeceksin hem de ayet ve hadislere rağmen onun velayetini inkâr edeceksin. Tekrar etmekte fayda vardır, böyle Alevi olunmaz. Alevi olmak daha önce de belirttik; bedel ister, amel ister, laf değil. Sövgü ve lanetleme karşısında Hucr bin Adiy gibi olabilmek ve Ali’nin yolunda onun gibi can vermektir Alevilik. Muaviye’nin yardakçıları “Ali’ye (hâşâ) lanet et” dediklerinde “Vallahi beni parça parça kesseniz de bunu yapmam” diyen ve asla Ali’ye ihanet etmeyen Sayfi (Sayfi b. Fasil eş- Şeybanî) olabilmektir Alevilik. Hayatının bağışlanması karşılığında Ali’ye küfretmesi teklif edildiğinde ‘Ne dilerseniz onu yapın; ama bunu benden asla duyamayacaksınız’ diyen ve bunun üzerine Muaviye hazretlerinin valisi Ziyad tarafından diri diri toprağa gömülen Abdurrahman bin Hassan El Anezî’nin imanıdır Alevilik. (Yakubî’nin, İbn-i Kesir’in, İbn-i Esir’in tarih kitaplarında bütün bunlar kayıtlıdır. Ama daha kolay ulaşılabilirliği açısından Doçent Doktor Ahmet AĞIRAKÇA’nın Emeviler Döneminde Kıyamlar’ adlı eserine bakılabilir. Bu eserin 32-40 arası sayfalarını okuyan hangi insanın yüreği dağlanmaz ve hangi Alevi, önderleriyle gurur duymaz ve Hz. Ali’ye layık olma konusunda kendini sorgulamaz?) Peygamber’in sünneti terk ediliyor diye Muaviye’ye karşı çıktığı için Halife Osman’ın hışmına uğrayıp ailesiyle birlikte Rebeze Çölüne mahkûm edilen ve sürgünde can veren Ebuzer gibi olabilmektir Alevilik. Cemel’de, Sıffıyn’de, Nehrevan’da Ali’nin yolunda ölmektir Alevilik. Ali adının yasaklandığı ve Ali adındaki çocukların yakalanıp öldürüldüğü zamanlarda inadına Ali adını koymaktır Alevilik. Diri diri toprağa gömülmek pahasına Emevilerin ve Abbasilerin sapık halifelerine biat etmemektir Alevilik. Bu biat etmeme yüzünden hem kalemin hem kılıcın hedefi olmak ve en aşağılık insanın bile atmaya utanacağı iftiralara hedef olmaktır Alevilik. Dinin yozlaştırıldığı, Allah’ın nurunun söndürülmeye çalışıldığı dönemlerde İmam Cafer-i Sadık ve diğer Ehlibeyt imamları gibi canla başla buna karşı koymaktır Alevilik. Alevilik, bedel ister, laf değil. Hem Ali’yi seveceksin hem düşmanlarını. Olmaz öyle. Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır bir kere. Bu, ayet ve hadislere ters bir kere.

Hz. Muhammed (s.a.a.v.) buyuruyor: “…Ben Ali’denim, Ali bendendir. Ali’yi bilen ve seven beni de bilmiş ve sevmiş olur. Ali’ye eziyet eden Fatıma’ya eziyet etmiş olur. Fatıma’ya eziyet eden bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden ise Allah’a eziyet etmiş olur.” (Kunduzî, Yenabiü’l Mevedde)

Hz. Muhammed (s.a.a.v.) başka bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Ey Ali! Sen dünyada da ulusun, ahirette de. Seni seven beni sevmiş olur, sana düşmanlık eden bana düşmanlık etmiş olur. Senin dostun Allah’ın dostu, düşmanın da Allah’ın düşmanıdır. Sana düşmanlık edene yazıklar olsun.” (Hakim, Müstedrek c:3 s:128 / Kunduzî, Yenabiü’l Mevedde s:205 / Seyyid Mümin, Nuru’l Ebsar s:73)

Mücadele suresinin 22. ayetinde bakın ne buyruluyor: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim bulamazsın ki onlar, Allah’a ve Resulüne başkaldıran kimselerle bir sevgi ve dostluk bağı kurmuş olsunlar. Bunlar ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri olsa dahi.” Şimdi yine sormak gerekiyor, acaba Ehlibeyte yani Peygamber’in tertemiz soyuna bunca zulmü yapanlar, onları katledenler, camilerde onlara küfredenler Peygamber’i üzmüş olmuyor mu? Acaba Peygamber, bu yapılanlardan hoşnut mu kalmıştır? Acaba Peygamber, bütün bunları yapanlara sevgi duyuyor mudur? Aklı başında olan bir insanın evet diyeceğine hiç kimse ihtimal vermez. Yukarıda ayet ve hadislerle bunların açıkça Allah ve Peygamberine başkaldırı niteliği taşıdığı belirtilmiş. Bu davranışlarla Ali’ye, Fatıma’ya, Ehlibeyte eziyet ve zulüm edildiği, dolayısıyla Allah ve Resulüne de eziyet edildiği açıktır. Allah’a ve Resulüne eziyet edenlerin durumu Kur’an’da açıkça belirtilmiş: “Allah ve Resulüne eziyet edenler dünyada lanete, ahrette ise cezaya müstahaktır.” (Ahzab: 55. ayet)

Peki, bu kadar açık ve net olan uyarılara rağmen bunları yapanlara neden sevgi duyuluyor? Neden onlara ‘radiyallahü anhüm’ yani ‘Allah onlardan razı olsun’ deniyor? Yukarıdaki ayet bir daha okunsun. ‘İman eden insanlar, Allah’a ve Resule başkaldıranlara sevgi duymaz.’ deniyor. Başkaldırıyı geçelim, Peygamber’in tertemiz soyuna camilerde 1001 ay boyunca sövgüler yapılıyor, Peygamber’in torunları katlediliyor; buna rağmen bunları yapanlara sevgi beslendiği gibi ‘Allah onlardan razı olsun’ deniyor. Yoksa hep söylenildiği gibi biz mi yanlış anlıyoruz(!)

Mümtehine suresinin birinci ayetinde yüce Allah, şöyle buyurur: “Ey inananlar! Benim düşmanım, sizin de düşmanınızdır. İşte onları sevip dost edinmeyin.” Hz. Muhammed (s.a.a.v.) yukarıdaki hadisinde açıkça buyurmamış mı “Ey Ali! Senin dostun Allah’ın dostu, düşmanın da Allah’ın düşmanıdır.” diye. İşte bu yüzden Alevilikte Tevella ve Teberra vardır. Tevella Ehlibeytin velayetine girmek ve onların sevenlerini sevmektir. Teberra ise onların düşmanlarından uzaklaşmak ve onlardan beri yani münezzeh olmak, uzaklaşmak demektir.

Bunca ayet ve hadise rağmen Ehlibeyte bu yapılanlar Allah’a ve Allah’ın Resulüne bir baş kaldırı değil mi? Eğer göz kör değilse ve kalplere mühür vurulmamışsa herkesin buna ‘Evet, başkaldırıdır.’ demesi gerekir. O hâlde yine soruyoruz. Bazı Müslüman kardeşlerimiz, Ehlibeyte zulüm etmekle Allah’a ve Allah’ın Resulüne başkaldırmış olanlara ayet ve hadislere rağmen neden sevgi duyuyor ve onlara ‘Allah onlardan razı olsun’ diyor?

Birisi Hz. Ali’ye gelip “Ben hem seni hem de falancaları seviyorum.” deyince Hz. Ali şöyle buyurur: “Sen şaşısın. Ya gözün açılacak ya da kör olacaksın sonunda.” Ehlibeyti dolayısıyla Ali’yi seviyoruz deyip de onlara düşmanlık edenlerden uzaklaşmayanlar şaşıdır. Hz. Ali’nin dediği gibi böyle durumda olanlar, ya gözleri açılıp aydınlanacak ya da kör olup karanlığa gömülecekler.

Son sözümüz de Alevi toplumunun içinde yer alan ama yaşantısıyla, davranışıyla, giyimi ve kuşamıyla Ehlibeyte süs değil de utanç kaynağı olanlara ve uzaktan yakından alakası olmadığı hâlde kendilerine Alevi diyenlere olacaktır. Alevi olan, yaşamında Ehlibeyti örnek alır. Ehlibeyt niçin dünyaya gelmiştir, niçin bu kadar eziyet ve sıkıntıya katlanmıştır? İnsanlara örnek olmak için değil midir? Ehlibeyt imamları; insanlara ihtiyaç duyacakları her şeyi açıklamış, göstermişlerdir. En iyi ve en doğru şekliyle beş vakit namaz kılmış, Ramazan orucunu tutmuş, hac farizasını eda etmiş ve bu konuda insanlara örnek olmuşlardır. O hâlde bize düşen, Ehlibeyte utanç kaynağı olmak değil; onlara ibadetimizle, yaşantımızla, amellerimizle süs olmaktır. İbadetteki eksikliğin ibadetin kendisi inkâr edilmediği sürece belli bir telafisi ve af yolu vardır. Ama farz olan ibadetleri inkâr etmek, insanı helak eder. Bakınız İmam Cafer-i Sadık (a.s.) gerçek Alevileri nasıl tanımlıyor:

“Adamın biri, İmam Sadık'ın (a.s) huzuruna gelir. İmam, ona hangi kabileden olduğunu sorar. Adam: "Sizin sevenleriniz ve dostlarınızdanım." der. İmam, "Allah Teâlâ ancak kendisine veli (dost) olanı sever. Dostu olana da cenneti vacip kılar. İmam: "Hangi sevenlerimizdensin?" diye sorar. Adam susar ve cevap vermez. O sırada Sudeyr Essayrafi, İmam'a: "Sizin sevenleriniz kaç kısımdır?" diye sorar. İmam: "Üç kısımdır" diye buyurur. "Bir kısmı bizi görünüşte sever; ancak gerçekte bizi sevmezler.” İkinci grup ise kalpte gizli olarak bizi sever ama açıkta sevmezler. Üçüncü grup bizi gizlide ve açıkta sever. İşte onlar tatlı ve afiyetli sudan içen en üstün örneklerdir. Kur'an-ı Kerim'in, hakikatini, bütün sebeplerin sebebini bilen onlardır. Onlar, en üstün örneklerdir. Fakirlik, yoksulluk ve her türlü zorluklar hızlı koşan atın maksadına ulaşmasından onlara daha çabuk ulaşır. Zorluklar çekerler, korku ve ıstırap içinde olurlar. Devamlı imtihanlarla karşılaşırlar. Bazıları yaralanır, bazılarınınsa başları bedenlerinden ayrılır. Onlar, uzak beldelere dağılmışlardır. Allah Teâlâ, onların hürmetine hastaya şifa verir, yoksulu zengin eder. Onların hatırı için zafere ulaşırsınız, rahmet yağmuru yağar ve rızıklanırsınız. Onların sayısı çok azdır. Ama Allah Teâlâ’nın yanında değerleri çok fazladır. Bir kısmı ise bizi görünüşte değil içlerinden severler.

En düşük derecede olan birinci kısımdakiler, bizi görünüşte severler ve bize karşı padişahlar gibi davranırlar. Dilleri bizimledir, fakat kılıçları bize karşıdır.

Üçüncü derecedekiler, bizleri görünüşte değil de içlerinden severler. Kendi canıma ant olsun, eğer bizi görünüşte değil, içlerinden sevselerdi gündüzlerini oruç tutarak ve gecelerini teheccüd ve ibadet ederek geçirirlerdi. Böyle olanların dünyayı terk ettikleri yüzlerinden belli olur. Onlar barış ve itaat ehlidirler. "

İmam'ın (a.s) bu sözleri üzerine, o adam, "Ben sizi hem görünüşte ve hem de gizlide sevenlerdenim" dedi. İmam, "Bizi hem görünüşte ve hem de içlerinden sevenlerin bir takım belirtileri vardır. Onlar o belirtilerle tanınırlar" buyurdu.

Adam "O belirtiler nedir?" diye sorması üzerine, İmam şöyle buyurdu:

"O belirtiler can dostlarımızın sıfatlardır. İlki, onlar tevhit bilgilerini gerektiği gibi bilenlerdir. Daha sonra imanın sınırlarını, hakikatini, şartlarını ve tevilini bilmişlerdir." (Tuhafül ukul Bin Şabet El Harrani)





NOT:
AKAD Dergisi, Nisan 2009, Sayı 5
Alıntı yapılmıştır.
LA İLAHE İLLALLAH (celle celelehu) - MUHAMMEDEN (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) RESULULLAH - ALİYYEN (aleyhisselam) EMİR-EL MÜ'MİNİN VELİYULLAH -(KURTULUŞ YOLU) Allah (c.c) Hz.MUHAMMED (s.a.a.v) Hz.12 HAK İMAMLAR (a.s)
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Alevilik Ali'yi Sevmekse... Aldatmacası

Mesaj gönderen 3nokta »

"Ali as'ı sevmek Alevilikse ben de Aleviyim" diyen "Muhammed as'ı sevmek Müslümanlıksa ben de müslümanım" diyen bir gayri müslimle mantık olarak aynıdır.
Bir gayri müslim Hz Muhammed'i sevdiğini söylüyor ama onun nubuvvetini kabul etmiyor. Nasıl bu sevginin bir hükmü yoksa aynı şekilde Ali as'ı sevdiğini söyleyip de onun velayetine inanmayanlar açısından da bu sevginin bir hükmü yoktur.
Seviyorum diyorsan velayete iman edeceksin tevella ve teberranın gereklerini yerine getireceksin.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Çeri
Mesajlar: 815
Kayıt: 28 May 2009, 10:06

Re: Alevilik Ali'yi Sevmekse... Aldatmacası

Mesaj gönderen Çeri »

Kısa ve öz olarak Aleviliğin İmamete inanmak demek olduğu ilan edilmelidir.
Ebu Hasaneyn
Mesajlar: 383
Kayıt: 13 May 2009, 03:47
Konum: Hatay'lıyız Hak Muhammed Ali'ye Can feda'yız

Re: Alevilik Ali'yi Sevmekse... Aldatmacası

Mesaj gönderen Ebu Hasaneyn »

sadece inanmak degil ceri kardesim inandgin ugruna tatbik amel ve fikha sadik kalmak yani cananim :wink:
LA İLAHE İLLALLAH (celle celelehu) - MUHAMMEDEN (sallallahu aleyhi ve alihi vesellem) RESULULLAH - ALİYYEN (aleyhisselam) EMİR-EL MÜ'MİNİN VELİYULLAH -(KURTULUŞ YOLU) Allah (c.c) Hz.MUHAMMED (s.a.a.v) Hz.12 HAK İMAMLAR (a.s)
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön