İNSAN HAKLARI VE İMAM ALİ

Peygamberden sonra, Müslümanların rehberi ve lideri İmamet makamına sahip olan 12 İmamlarındır.
Cevapla
Kullanıcı avatarı
huseyn esedi
Mesajlar: 43
Kayıt: 10 Eki 2007, 11:39

İNSAN HAKLARI VE İMAM ALİ

Mesaj gönderen huseyn esedi »

Hz. ALİ VE İNSAN HAKLARI ÖZGÜRLÜK YOLUNUN YOLCUSU

-Allah seni özgür yaratmışken başkasının kölesi olma!
-Sakın ha, insanların eşit olduğu şeyi tekelleştirmeye kalkışma.
-Affedilmeyecek günah, insanların birbirine olan zulmüdür.
-Mazlumu zaliminden kurtaracağım.
-En kötü düşmanlık insanlara yönelendir.
-Her insan senin gibi yaratılışa sahiptir.
-Kendin için sevdiğin bir şeyin başkası için de olmasını iste kendin için sevmediğin bir şeyi de başkası için isteme.
-Çobanların en kötüsü sürüsünde kötüleri barındırandır.
-Kötü yaratılışlının liderliği olamaz.
-Zararından emin olduğuna kardeş olmaya çalış.

ZOR DENEYİM

-Vallahi görmeden önce hakkı kabul ederim.
-Sorunumuz zordur, sözümüz; temiz bir gönül ve sağlıklı bir ümit demektir
Ali

Öyle bir sesleniş seslendi ki, kulaklarını sağır edip yapılarını darmadağın etti, damlarını başlarına yıktı, sakındıkları duvarlarını yıktı ama, zayıf ve mazlumların gönlünde, serinlik, sağlık ve bol bereket getirdi.

Ali Bin Ebi Talip'in insan hakları ve toplum amaçları konusunda köklü, dallanıp budaklanmış görüş ve kuramı vardır. Çağdaş sosyal bilimlerin, bu görüşlerin ve kuramın büyük bir bölümünü onaylamaktan başka yolu yoktu. Sosyal bilimler, konusu hangi biçime girer, ya da hangi isim altında anılırsa anılsın neden ve sonucu itibariyle birdir. Bu da, toplum üzerindeki despotizm ve baskıları kaldırmaktır. Daha sonra da, insanın insan olarak onurunu ve yaşam haklarını koruyacak daha sağlıklı temellere oturmuş bir toplum kurmaktır. Bunun da ekseni, yararlı bir çerçevede hareket ve söz özgürlüğüdür. Bu bilimlerin, şu ya da bu şekilde oluşmasını birinci derecede etkileyen belirli yer ve zaman koşullarıdır.

Bu realite ışığında geçmişe bir göz atarsak; geçmiş her zaman, içerisinde despotizm, mutlakıyet, toplum hak ve özgürlüklerini hiçe sayanlarla adalet ve istişareye dayanan, genel hakları ve özgürlükleri koruyan bir yönetim istemi arasında zorlu bir savaşımın devam ettiğini görebiliriz. Mazlumların geçmiş olumlu devrimlerinin hepsi de, ezilenlerin ve düşünürlerin sosyal zulmü yok edip yerine mantığı ve önemi açısından toplumun gelişim seviyesine uyan yeni kurallar koymaya çalışan ayaklanmalardan başka bir şey değildir.

Ali Bin Ebi Talip insan hakları konusunda önemli bir şana sahipti. Bu konudaki görüşleri de, o günkü İslamiyet ile birçok yönden bağlantılıdır. Hepsi, despotizmi yok edip sınıfsal ayrılıkları kaldırma ekseninde dolanıyordu. Ali Bin Ebi Talip'in toplum sorunları karşısındaki tutumunu bilen herkes, onun despot ve zalimlaerin boynuna dayanmış bir kılıç olduğunu bilir. Görüşüyle, edebiyatıyla, hükümetiyle, politikasıyla genel hakları çiğneyenlere, toplumu ve çıkarlarını hiçe sayarak mazlumların sırtından şan sahibi olmaya çalışanlara karşı tutumuyla sosyal adaleti kurmaya çalıştığını bilir.

İmamın güçlü zihninde, zenginin ve fakirin eşit olacağı yoksul ve zayıfın aydınlanacağı, sınıflar arası büyük farkları kaldırmaya götürecek topluluk hakları temelindeki sosyal adalet düşüncesi olgunlaşmıştı. Adalet savaşımındaki sesinin sonsuz bir yankısı vardı. Silahı çok etkin olup insan değerlerinin korunmasındaki savunması hiçbir tavize yer vermeyecek şekilde güçlü ve sonsuzdu. Yönetimiyle insanlık çağının o dönemindeki insan haklarına sahip elindeki bütün araçlarla özünü oluşturmaya çalışan bilinçli yöneticinin en iyi örneğini oluşturuyordu. İmamın zihninde, çağının toplumsal realitesi ve içinde bulunulan toplumsal baskılar (diğer eşyalarda olduğu gibi) çok iyi belirginleşmişti. Ayrıca, bu realitenin hangi boyuta kadar uzanabileceği ve zamanın nereye kadar gelişmesine izin verdiği çok netti. İmamın iradesini (kapsadığı bütün iyiliklerle birlikte) bu gelişimi gerçekleştirmekten daha fazla meşgul eden bir şey yoktu. Hiçbir değişken bu iradeyi bu çabadan alıkoyamamıştı. Hiçbir komplo da, içindeki uygulama ve yaratma gücünü durduramamıştı. Görüşündeki sarsılmayan hakkaniyet, haksızlık ve bunların tezleri üzerinde bir haksızlığa son verip adaleti gerçekleştirmek imamın en sevdiği şeydir. Düşünce ve duygudaki sadakati, uygulamada bunlara olan bağlılığı, genel sorunlarda, herhangi bir konu üzerinde yanlış bir düşüncenin yansıması, özellikle de egemenlerin, güçlülerin, işbirlikçilerinin kitlelere ve özel olarak zayıflara eziyetleri ve düşmanların, taraftarlarının keyfi olarak hakkın egemenliğine tecavüzleri geri çekilmesini engellemişti. Bu da insanın onurlu ve refah içerisinde yaşamasının doğal hakkı olarak insanları ikiye bölmüyor, iki değişik perde bırakıyor: Biri acılı siyah, diğeri mutlu ve beyazdır.

Yüce dehasının ışığı sayesinde, maddi açıdan sınıfları izlemenin düşünsel açıdan dogmatizmin olumsuz sonuçlarına, nefis olarak kurnazlığa, yönetim ve ilişkilerde zorbalığa, hınca ve arın ortadan kalkmasına götürecek yoldan başka bir şey olmadığını kavramıştı. Daha sonra bu durumun, bu hırslı ve doymaz kesimde hiçbir şeyi umursamayan servet ve mevki arzusu sonucunda bozguna, diğer, çabalarının boşuna gittiğini gören kesimde ise. durumların bozulmasına, yaşamın önemsizleşmesine, insanın kötü görülmesine ve düşmanlıklara neden olacaktır. Her iki kesimde de sonuç itibariyle hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde toplumun tamamıyla yıkılmasına neden olan etkenlere yol açacaktır. Sanki toplumun bu iki kesimi, aralarında yeteneklerin, hakların ve kurbanların ezildiği dişlilerdir.

Osman'ın halifeliğinin son döneminde, elit aristokratlar özellikle de emevi olanlarının büyük bir çoğunluğu adalet ve hak eşitliği konusunda İslamiyet'in sünnetinden dışarı çıkmayı kural durumuna getirmişti. Kitlelere hakaret ediyor onları köleleştiriyor, yöneticiden korkuyu, terörü ve hatta yöneticinin önüne çıkmamayı yayıyorlardı. Kendilerine yarayacak olursa, haklarını hiçe saydıkları gibi kitlelerin kararını da hiçe sayıyorlardı. Rüşvet ve bunun gibi şeylerden hiç kaçınmazlardı. Ayrıca, ellerini kana bulayan, kamu haklarını çiğneyen, halifeliği krallığa, İslamiyet'in demokrasisini bireysel yönetimin keyfiyetine dönüştüren niyet ve çabalarını açığa vuran birçok davranışta bulunuyorlardı. Bunlar Hz. Ali'nin toplumsal adaletteki sertliği ile başkanlık, egemenlik ve mal konusundaki arzulan arasında kaldılar. Bununla da, arada sırada kazanç ve zenginlik sürprizlerini bekleyen kumarcılar durumundaydılar.

Bunlar, politik ve sosyal olarak putperestliği yeniden kurmak için bu aşırılıktaki haksız arzulan ve sosyal adaleti hiçe saymayı kural olarak önlerine koyarken Ali Bin Ebi Talip zorlu, çok zorlu ve etkenleri birbirine girmiş, buhran, kriz ve korkunç olaylardaki bir çağ içerisinde krizi idare edip içinden çıkmayı zorunlu kılan bir tutum dayatan bir deneyimle karşı karşıyaydı. Bu çok tehlikeli bir tutumdu. Hilafetin, İslam'ın ve ikisinin getirdiği insanlar arasındaki ahlaki fazilet ve sosyal adaletin kaderi büyük bir ölçüde bunun sonucunda belirlenecekti. Ayrıca bu tutum çok dikkatli izlenmeli, çünkü sahibinin kişiliğinin, genel haklara olan bağlılığındaki yeteneğinin, bireysel ve sosyal faziletlerin yayılması konusundaki azminin ve sabırdaki direncinin mihenk taşı olacaktır.

Bin Ebi Talip, zamanında peygamberin müsamaha, demokrasi ve adalet ruhunun yaygınlaştırılması ile gaddarlık, hakimiyet altında tutma ve tüccar ile elit kesimin mantığı arasındaki çarpışmada geçirdiği deneyime benzer bir deneyimle karşı karşıyaydı.

Bin Ebi Talip zorlu bir deneyimle karşı karşıyaydı. Ancak bu zorluk, anlamı ve şekli itibariyle dışarıdan bakan izleyiciler açısındandı. İmamın gönlü ve zihni açısından izlediği yoldan kıl payı dahi olsa ayrılmasına neden olacak bir zorluk değildi. Allah'ın Ali'ye vermiş olduğu güce sahip olan birisi adaletin, özgürlük ruhunun yaygınlaştırılması ve bu özgürlük adaleti koruyan ahlak faziletlerinin kökleşmesini engelleyen tembellik zorluğu dışındaki bütün zorluklan kolay karşılardı.

Ancak, Muhammed Bin Abdullah, Ebi Sufyan'm, Ebi Leheb'in, Hammalet-ül Hatab (odun taşıyıcısı), E-kilet-ül Ekbad ve Kureyş tüccarlarının kulaklarım sağır eden bir seslenişle seslendi. Öyle bir sesleniş seslendi ki, kulaklarım sağır edip yapılarını darmadağın etti, damlarını başlarına yıktı, sakındıkları duvarlarını yıktı, ama zayıf ve mazlumların gönlüne, serinlik, sağlık ve bol bereket getirdi: Amca, Allah bu sorunu belirginleştirecek ya da ben içinde helak oluncaya kadar bunu bırakabilmem için güneşi sağ elime, Ayı da sol elime verecek olsalar dahi vallahi vazgeçmem.

Muhammed Bin Abdullah'a şunu söylediklerinde: Şayet bu sorunu mal toplayabilmek için öne sürüyorsan, hepimizden daha varlıklı oluncaya kadar sana mal toplarız. Yok eğer aramızda onurlu olmak istiyorsan seni burada egemen kılarız, mülk (Krallık) istiyorsan seni kral yaparız cevap olarak şunu söyledi: Size getirdiklerimi, malınızı istemek, aranızda onurlu olmak, ya da krallık için getirmedim. Allah beni sizlere peygamber olarak gönderdi ve bana bir kitap indirdi. Size müjdeci ve sakındırıcı olmamı istedi. Tanrımın mesajlarını size bildirdim. Şayet kabul ederseniz hem dünyadaki, hem ahretteki şansın izdir. Yok beni reddederseniz, Allah'ın aramızda hüküm vermesini beklerim.

Ali Bin Ebi Talip’in Ebi Sufyan'ın oğlu, E-kilet-ül Ekbad, İbni Hakem, egemenlik tüccarları, aptallık ve çıkara boğulmuş ordularla hatta inanç ve yönelim konusundaki teslimiyetçilerle aralarındaki sorun nasıl çözüldü? O da öyle bir sesleniş seslendi ki, kulaklarım sağır edip yapılarını darmadağın etti, damlarını başlarına yıktı, sakındıkları duvarlarını yıktı ama, zayıf ve mazlumların, işkence çekenlerin gönlüne, serinlik, sağlık ve bol bereket getirdi: En küçüğünüz en yüceniz, en yüceniz de en adinizdir. Vallahi hiçbir yıldız diğeriyle barışmayacak olsa da zorbacı emir vermem. Allah şahit olsun ki, mazlumu zalime karşı koruyacağım, Zalimi de halkasından tutup istemese de hak yola getireceğim. Vallahi hakkı görmeden önce onu kabul edeceğim. Vallahi ölüme yaklaşsam ya da ölsem dahi bu konuda kararlıyım. (10)

Ali Bin Ebi Talip'e de, biz toplumun seçkiniyiz! dediklerinde cevap olarak şöyle dedi: Hakkını alıncaya kadar ezilmiş olan benim yanımda seçkindir. Güçlü olan da benim yanımda elinden başkasının hakkını alıncaya kadar zayıftır.

Ancak Ali Bin Ebi Talip sözünü nasıl eyleme dönüştürdü? Düşünceden somuta nasıl indirgeyebildi? İnsanlarla aralarındaki sorun nasıl çözüldü?

İMAMDAN ÖNCE

- Komşusu aç iken tok yatan imansızdır.
- Hiçbiriniz elinin emeğinden daha lezzetli bir yemek yememiştir.
- insanlara şükretmeyene Allah şükretmez.
- İnsanlar üç şeyde ortaktır: Su, Nebatat ve Ateş.
- Tekelleştiren hata işlemiştir. Yeryüzündeki bir şeye zulmedeni iki yeryüzünden aslanla kuşatayım.
- Bütün insanlar bir tarağın dişleri gibi eşittir.
- Arayı bulmak bütün namaz ve oruçlardan daha iyidir.
- Bir saatlik düşünme bin yıllık ibadetten daha iyidir.
- Bütün mahlukat Allah'ın aileleridir. En sevdiği de ailesine en yararlı olanıdır.
- Din muameledir.
- Allah'ın kulları kardeş olun.
- İstese de istemese de insan insanın kardeşidir.

Peygamber

Ali Bin Ebi Talip'in toplum ve sistemi ile insan hakları karşısındaki tutumu üzerine sözün ayrıntılarına geçmeden önce bütün bu sorunlar karşısındaki peygamberin tutumuna ve yaşama bakışına hızlı biçimde göz atmak gerekir.

Peygamber insanların ve toplumun sorunlarıyla eksiksiz biçimde ilgilenmiştir. İslamiyet de, yönlendirme ve yasama olarak genel muameleyi ele aldığı gibi kişisel muameleyi de ele almıştır. İslamiyet toplumdan ve gerektirdiği yasalardan soyutlanmış bir şekilde değildir, İslamiyet'in toplumu önemsemesi öyle bir dereceye vardı ki, her nevi toplumsal hizmeti bir çeşit ibadet olarak görmüştür. Üstelik topluma hizmeti, ibadetin ve iyi imanın gerçek anlamıyla dini vazifelerin yerine getirilmesinden daha üstün olarak görmüştür. Peygamber şöyle diyor: Aranın bulunması bütün oruç ve namazlardan daha iyidir. Aşağıdaki olay İslamiyet'teki bu açık yönelime en iyi delildir. İbn i Abdullah'ın şöyle dediği anlatılır: Peygamber ile birlikte sefere çıkmıştık. Bazılarımız oruç tutuyor bazılarımız ise oruç tutmuyordu. Sıcak bir günde bir yere vardık. Çoğumuz yer sahibinin gölgesini aldık. Bazılarımız eliyle güneşin ışıklarını savmaya çalışıyordu. Oruç bozma vakti geldi, oruç tutmayanlar kalkıp yolculara su verdiler. Bunun üzerine peygamber şöyle dedi: Oruç tutmayanlar bugünkü sevapların hepsini aldılar.

Burada peygamberin, dini vecibelerin yaşama hesabına yerine getirilmesinin hiç uygun olmadığına dair açık bir delili yok mudur?


ABDULLAH İSKİFOĞLU İNSAN HAKLARI VE HZ.ALİ
Cevapla

“12 İmam (İmamet) İnancı” sayfasına dön