Ayet Ve Hadislerde Emanet

Cevapla
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Ayet Ve Hadislerde Emanet

Mesaj gönderen f_altan »

İMAMLAR (A.S)'IN HAYATINDA EMANETİ KORUMA

İslam ahlakının ilke ve temennilerinden biri emaneti korumaktır. Şia imamları bu konuya çok fazla önem vermişler, birçok değişik tabir ve tekitlerle onun hakkında tavsiyede bulunmuşlardır. Bundan dolayı bu konuyu köklü ve kapsamlı bir şekilde incelemek için üç açıdan tahlil ve analiz ederek ele almalıyız.
1. Emaneti korumanın anlamı ve niteliği
2. Kuran'a ve İmamların görüşüne göre emaneti korumak
3. Toplumda güven ve itimadı korumanın ve geniş bir kapsamda emaneti korumanın büyük felsefesi.

1- Emaneti Korumanın Geniş Manası

Emaneti korumanın İslam kültüründe geniş kapsamlı bir manası olup; para, elbise ve halı ile sınırlı değildir.
Kuran ilahî bir emanettir. Peygamberler ve İmamlar ilahî emanetlerdir. Görev ve makam emanettir. Beytülmal, görevlilerin elinde bir emanettir. Öğrenciler ve onların imtihan evrakları öğretmenlerin yanında emanettir ve…
Nitekim emanet için bu geniş kapsamlı mana, Kuran ayetlerinde ve Peygamber (s.a.a) sözlerinde açıkça görülmektedir. Örnek olarak, Ahzap süresinin 72. ayetine dikkat edelim:
"Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, sorumluluğundan korktular. Pek zalim ve cahil olan insan onu yüklendi."
Bu ayette emanet; Allah'ın tümel velayeti, mükellefiyet ve mesuliyet olarak işlenmiştir. Eğer bazı rivayetlerde bu ayetteki velayet ve İmamların imameti gelmişse, o da Allah'ın tümel velayeti ve mesuliyet içindir.
Hz. Ali b. Musa Er-Rıza (a.s)'a, bu ayetteki emanetin ne olduğu sorulunca O Hazret şöyle cevap verdi:
"Emanet aynen velayettir. Onun hak olmadığını iddia eden kimse küfre girmiştir."[1]
Enfal süresinin 27. ayetinde de şunu okuyoruz:
"Ey müminler! Allah'a, Peygamber (s.a.a)'e hıyanet etmeyiniz. Yoksa üstlendiğiniz emanetlere bile bile hıyanet etmiş olursunuz"
Emanet bu ayette Ebu Lübabe'nin hakkında nazil oluşu esasınca[2] düşmana İslamî nizamın sırlarını ifşa etmek olarak işlenmiştir. O, Beni Kurayza Yahudilerinin idamı hakkındaki sırları Yahudilerin yanında ifşa etti.
Nehc'ul Belağa'da emanet, birçok söz ve konuşmanın içinde işlenmiş, genellikle görev ve siyasi makamlar anlamında ele alınmıştır. Örneğin Hz. Ali (a.s)'in kendi komutanlarından birine yazmış olduğu Nehc'ul Belağa'nın 40. mektubunda şöyle buyurmuştur:
"Senin hakkında; eğer onu yapmışsan, Allah'ını gazaba getirmiş, kendi imamına itaatsizlik yapmış ve kendi emanetini (komutanlık-valilik) rezalete çekmiş olduğun bir haber işittim."
Bu sözde emanet, yöneticiliğin makam ve mesuliyeti anlamında gelmiştir.
Ve Nehc'ul Belağa'nın 42. mektubunda Hz. Ali (a.s) Amr b. Ebi Seleme adlı Bahreyn valisine şöyle yazmıştır:
"İdareyi iyi yaptın ve emanetin hakkını eda ettin."
Ve Nehc'ul Belağa'nın 41. mektubunda da O Hazret kendi yöneticilerinden birine şöyle yazmıştır:
"Ben seni kendi emanetimde (hükümet ve idarede) ortak yaptım."
Peygamber (s.a.a)'in vasfı hakkında da şöyle buyurmuştur:
"Peygamber (s.a.a) Allah'ın vahyinin emanetçisidir (vahyin emini)."[3]
Ve aynı şekilde meleklerin hakkında şöyle buyurmuştur:
"Melekler Allah'ın vahyinin emanetçileridir."[4]
Ve Nehc'ul Belağa'da geçen 5. mektubunda Eşâs b. Kays adlı yöneticisine şöyle yazmıştır:
"Şüphesiz senin işin (yöneticiliğin) senin için ekmek ve su vesilesi değildir, tersine boynunda bulunan bir emanettir."
Başka bir yerde, Rufae adlı ashabına şöyle buyurmuştur:
"Bil ki ey Rufae! Şüphesiz yöneticilik makamı (ve onun sorumluluğu) emanettir. Öyleyse her kim ona hıyanet ederse, kıyamete dek Allah'ın laneti onun üzerindedir."[5]
Bu rivayetler, bu işin kişisel bir hak olmadığı için insanın istediği şekilde ona davranmaması gerektiğinin beyanatlarıdır. Bilakis, onun elinde bir emanettir ve ona karşı davranış ve tutumlarında bütün şer'i ölçülere riayet etmesi gerekir. Yoksa, hıyanete bulaşmış demektir.
Diğer İmamların sözlerinde de emanet, geniş kapsamlı olarak ele alınmıştır. Bu cümleden şöyle rivayet edilmiştir:
Emir'ul Müminin Ali (a.s), namaz vakti geldiğinde şöyle buyurmuştur:
"Namaz vakti, yani Allah'ın arz ettiği bir emanetin vakti geldi (demektir)."[6]
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Özel/yasak meseleler, mecliste emanettir ve kardeşinin sırrını ifşa etmek hıyanettir."[7]

2- Kuran ve İmamların Bakış Açısına Göre Emaneti Korumak

İslam'da emaneti korumaya çok önem verilmiştir. Kuran'da Müminun süresinin 8. ayeti, müminlerin bir sıfatını şöyle açıklamaktadır:
"Onlar ki, uhdelerine verilen emanetleri korurlar ve sözlerini tutarlar."
Nisa süresinin 58. ayetinde de şöyle buyurmaktadır:
"Allah size emanetleri, onları taşıyabilecek olanlara yüklemenizi ve insanlar arasında hüküm verirken adalete uygun hüküm vermenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor! Hiç kuşkusuz Allah işiten ve görendir."
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Allah-u Teâla, bütün Peygamberleri şu iki sıfatla görevlendirmiştir: Doğru konuşmak ve emaneti korumak; emanet sahibi gerek iyi olsun gerek kötü. Bu, onların şeriat programlarının bir parçasıydı."[8]
Yine şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Ali, Allah Resulü'nün yanında, doğru konuşma ve emaneti koruma sayesinde o makama ulaştı."[9]
Yine şöyle buyurmuştur:
"Kişinin uzun rüku ve secdelerine bakmayınız. Çünkü, bunu adet edinmiş olup eğer terk ederse, korku ve yalnızlık duyacaktır. Bilakis, konuşmadaki doğruluğuna ve emaneti korumasına dikkat ediniz."[10]
Yine şöyle buyurmuştur:
"Kendisi bir emanet üzerinde mesul edilmiş kimse, onu sahibine geri veren verirse, cehennem ateşinin düğümlerinden bin düğüm onun boynundan kaldırılır. Bunun için emaneti iade etmede öncü olunuz. Çünkü bir emanet üzerinde görevlendirilen herkese, yoldan çıkaran şeytanlardan yüz şeytan, ona vesvese vermek ve onu saptırmak için onun üzerinde görevlendirilirler."[11]
Bu rivayetlerden, emaneti korumanın çok zor bir iş olduğu ve insanın bu bağlamda her an şeytanın tehlikeleriyle karşı karşıya olduğu anlaşılmaktadır. Emanete zarar gelmemesi için, ciddi ve devamlı bir şekilde korunmalıdır.
Yine şöyle buyurmuştur:
"Onların namazlarının ve oruçlarının çokluğuna, onların hac ve iyi işlerine, onların gecelerdeki gizli yakarış ve terennümlerine bakmayınız. Bilakis, onların doğru söyleyişlerine ve emaneti korumalarına bakınız."[12]

3- İmamların Sözlerinde Emaneti Korumanın Geniş Kapsamı

Emaneti korumak, İslam'da o kadar önemli ve ciddi tutulmuştur ki, onu terk etme noktasında hiçbir şekilde herhangi bir özür kabul edilmemiş, her durum ve şartlar altında sahibine iade edilmesi koşulu getirilmiştir.
Bu meselenin anlaşılması için aşağıdaki üç rivayete dikkat etmemiz yeterli olacaktır:
1. Emir'ul Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Emaneti sahiplerine iade ediniz. Şayet onlar, Peygamber (s.a.a) çocuklarının katilleri bile olsalar."[13]
2. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Emaneti sahibine iade etmeye dikkat ediniz. Muhammed'i hakla ve Peygamber (s.a.a) olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, babam Hüseyin b. Ali (a.s)'in katili, babamı onunla öldürdüğü kılıcı bana emanet ederse, onu kendisine iade ederim."[14]
3. Abdullah b. Sinan şöyle der:
İmam Sadık (a.s)'ı mescitte, namazdan sonra yüzü kıbleye dönük olduğu halde gördüm. Ona şöyle arz ettim:
"Sultan ve tağutlardan bazıları benim yanıma (bir şeyleri) emanet olarak bırakmışlardır. Kendi mallarının humusunu da size vermişlerdir. Acaba onların emanetlerini onlara geri vereyim mi?"
İmam Sadık (a.s) onun cevabında üç kez şöyle buyurdu:
"Bu kıblenin Rabbine, bu kıblenin Allah'ına yemin ederim ki, eğer babamın katili olan İbn-i Mülcem -ki babamı öldürdüğünden dolayı kendini sakladığı ve ben de onu yakalamak için aradığımda- bana bir emanet teslim ederse kesinlikle o emaneti ona iade ederim."[15]

Toplumda Güven ve İtminan Ortamını Oluşturma

Emaneti korumaya İslam'ın verdiği bunca önemin sırrı ve felsefesi, toplumda genel bir güven ve itminan ortamını korumaktır. Zira, güvenin kalmadığı bir toplumda, bağlılıklar çözülür, ekonomi dağılır ve peşinden onlarca acı hadise ve yıkıcı afet meydana gelir. Emir'ul-Müminin Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Senin yanına emanet bırakan birinin emanetine hıyanet etme, o sana hıyanet etmişse bile."
Hatta İslam Peygamberi ve İmamlar kendi çocuklarına yaptıkları vasiyetlerde, emaneti korumayı öğütlemiş, özel ve ciddi bir şekilde insanları emaneti korumaya davet etmişlerdir.
Bu bağlamda İmam Ali şöyle buyurmuştur:
"Allah'a yemin ederim ki, vefat edeceği sırada Allah Resulü (s.a.a)'den de üç kez şöyle buyurduğunu işittim. "Ey Ebul Hasan! Emaneti sahibine iade et. Her ne kadar o şahıs iyi olsun veya kötü; o emanet az olsun ya da çok, hatta iğne ve iplik bile olsa."[16]

Emin; Halkın Malının Ortağıdır

Abdurrahman b. Seyyabe, Kufe ehlinden olan babası Seyyabe ile birlikte İmam Sadık (a.s)'ın dost ve tanıdıklarındandı. Seyyabe dünyadan ayrıldığında fakir olduğu için, oğlu Abdurrahman için miras olarak bir şey bırakmamıştı. Seyyabe'nin dostlarından biri Abdurrahman'ın yanına gelerek, durumunu sorup taziye dolayısıyla tesellide bulunduktan sonra, Abdurrahman'ın onunla bir iş ve ticaret yapması için borç olarak bin dirhem para verdi. Abdurrahman o parayı kabul etti, ticaret yapmaya başladı ve durumu iyiye gitti. Öyle ki, zengin oldu ve Hac merasimini yerine getirmek üzere Mekke'ye gitmeye karar verdi. Annesinin yanına giderek niyetini ona açıkladı. Annesi ona: "Bundan dolayı, babanın dostundan borç olarak aldığın parayı öde" dedi.
Abdurrahman babasının dostunun yanına giderek borcunu ödedi ve sonra Mekke'ye gitmeye koyuldu. Hac merasiminin ardından Medine'ye gitti ve orada İmam Sadık (a.s)'ın huzuruna vardı.
İmam Sadık (a.s): "Babanın durumu nasıl?!"
Abdurrahman: "Babam dünyadan ayrıldı."
İmam Sadık (a.s) üzgün bir şekilde şöyle buyurdu:
"Allah ona rahmet etsin." Sonra şöyle buyurdu: "Acaba sana miras olarak herhangi bir mal bıraktı mı?" (ki imkan bulup hacca gelebilmişsin?)
Abdurrahman: "Hayır. Miras olarak bir şey bırakmadı."
İmam Sadık (a.s): "Öyleyse hangi malla Hacca gelmeye muvaffak oldun?"
Abdurrahman, babasının dostunun ona borç vermesi ve onunla ticaret yaparak durumunun iyiye gitmesi macerasını anlattı. Henüz sözünü tamamlamadan İmam Sadık (a.s) ona şöyle buyurdu: "O bin dirhem borcu ne yaptın? Acaba Hacca gelmeden önce sahibine verdin mi?"
Abdurrahman: "Evet, onu Hacca gelmeden önce sahibine verdim."
İmam Sadık (a.s): "Çok güzel, iyi bir iş yapmışsın. Şimdi sana bir tavsiye ve öğüt vermemi ister misin?"
Abdurrahman: "Evet, canım sana feda olsun!"
İmam Sadık (a.s): "Doğru konuşmaya ve emaneti korumaya dikkat et ki, böylece halkın mallarına aynı şekilde ortak olursun."
İmam Sadık (a.s), "hakeza" (aynı şekilde) dediği vakit, iki elinin parmaklarını iç içe geçirdi, yani bu şekilde halkın malının ortağısın.
Abdurrahman şöyle devam eder: Ben İmam Sadık (a.s)'ın sözlerini anladım, kabul ettim, onunla da amel ettim, sonuçta iş ve ticaretimde çok fazla bereketle karşılaştım. Hatta benim malımın zekatı üç yüz bin dirheme ulaştı.[17]
Şüphesiz eğer toplumumuzda emaneti korumaya dikkat edilse, kutsal karz'ul-hasene talimatı da geniş bir alana yayılacak ve birçok ekonomik, sosyal ve ahlakî sıkıntı ortadan kalkacaktır.
_________________________
[1]- Tefsir Burhan, c.2, s.341
[2]- Mecma'ul Beyan, c.5, s.67
[3]- Nehc'ul Belağa, Hutbe.173
[4]- a.g.e, Hutbe.91
[5]- Duaim'ul İslam, c.2, s.531
[6]- Nur'us Sakaleyn, c.4, s.313
[7]- Bihar, c.77, s.79
[8]- Kafi, c.2, s.104
[9]- a.g.e
[10]- a.g.e
[11]- Müşkülat'ul Envar, Allame Tabersi, s.142
[12]- Bihar, c.75, s.114
[13]- a.g.e / 115 Hisal, Saduk, c.2, s.157
[14]- Müşkat'ul Envar / 142
[15]- a.g.e / 140
[16]- Bihar, c.77, s.273
[17]- Furuî Kafi, c.5, s.134, Bihar, c.47, s.385
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön