Seçim Sonuçları Üzerine!.. Kürtler "Terör" e Prim

Cevapla
nailamudi
Mesajlar: 45
Kayıt: 19 Tem 2007, 17:12

Seçim Sonuçları Üzerine!.. Kürtler "Terör" e Prim

Mesaj gönderen nailamudi »

SEÇİM SONUÇLARI ÜZERİNE!..KÜRTLER “TERÖR”E PRİM VERMEDİ!..
“DTP Oylarındaki Düşüş Ne Anlama Geliyor?”

22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinin sonuçları, Kürt kökenli vatandaşların, etnik ayrımcılığa ve teröre prim vermediklerini gözler önüne serdi.

Sandıktan çıkan mesaj, başta PKK olmak üzere, onun siyasi uzantısı olarak bağımsız adaylarla Meclis’e giren DTP tarafından çok iyi okunmalıdır.

Kürtler, Meclis’e girecek olan DTP’li milletvekillerinden, demokrasiye inanmalarını ve “emir”le değil, demokrasi prensipleriyle hareket etmelerini bekliyor.

Kürtler 22 Temmuz’un cehennem sıcağında sandık başına giderek, verdikleri oylarla, etnik milliyetçilik temelinde politika yapan ve PKK şiddetine net bir şekilde tavır koyamayan Kürt aydın ve siyasetçilerine açıkça şu mesajları vermiştir: “Kan ve gözyaşı değil, huzur ve güven ortamı istiyoruz. Kimliklerimizi rahatça ifade etmek istiyoruz, ancak terörü ve etnik ayrımcılığı da kesinlikle reddediyoruz.”

2002 seçimlerinde DEHAP’ın Diyarbakır’daki oy oranı yüzde 56 idi, bu seçimlerde DTP’li bağımsızların oy oranı yüzde 45’lere kadar indi. Yine, 2002 seçimlerinde DEHAP’ın oy oranı yüzde 5.6’lardan bu seçimlerde yüzde 3.1’lere kadar düşmüştür. Bu düşüşün en önemli nedeni, bölgede yaşayan vatandaşların huzur ve istikrar özlemidir.

2005 yılında Diyarbakır’da güpegündüz PKK tetikçileri tarafından öldürülen Kürt siyasetçi Hikmet Fidan’ın oğlu Zinnar Fidan, seçimlere bir hafta kala, Kürt kökenli vatandaşların bakışını net bir şekilde ortaya koymuştu (Sabah, 9 Temmuz 2007); “Eğer düşünebilseydik şiddet sarmalının zihnimizi esir eden, bizi papağanlaştıran zemininden, ‘ya hep ya hiç’ açmazından, başkalarının üzerinde gördüğümüzde nefretimizi tahrik eden ‘ya sev ya terk et’ dışlayıcılığından uzak dururduk. Hikmet Fidan cinayeti bu zihin sapıklığının ve paranoyanın eseridir. Gerek geniş halk kesimleri, gerekse Kürt örgütsel yapılanmaları ve Kürt aydın çevreleri olarak kendimize dönük kaba fanatizmi aşamıyoruz. Hikmet Fidan cinayeti bize bizden çıkarılmış bir faturadır. Kürtleri bir köy ahalisi, kendisini de köyün ağası zannedenlerin çıkardığı bir fatura. Babamın kader birliği yaptığı arkadaşları, onun kalleşçe öldürülmesi karşısında sustular. Korkudan seslerini çıkaramadılar ve çaresizce bir sessizliğe sığındılar. Emir-komuta zinciri ile yürüyen bir siyaset biçiminin hemen bitişiğindeki ölümler ve ölüm tehditleri ile nereye gidilebilir? Halkın temsilcileri olduklarını iddia edenler de bir cinayet şebekesinin tutsağı durumundalar. Çünkü onların iradesi ipotek altında. Çünkü onlar İmralı’daki köy ağasının zavallı bir marabası gibi hareket ediyorlar.”

Zinnar Fidan’ın uyarılarına cevap, DTP Eşbaşkanı Aysel Tuğluk’tan gelmişti. Aysel Tuğluk’un, Radikal’de (18 Temmuz 2007) çıkan makalesindeki şu şatırları önemsiyorum;
“Türkiye’yi bölmek isteyenlerin amacı, Türk-Kürt çatışması yaratmaktır. Kürtlerin gayet açık ve samimi olmaları gerekiyor. Kürt aydın ve siyasetçilerinin, şunu açıkça beyan etmeleri gerekiyor: Misak-ı Milli sınırları mutlak suretle korunarak, ülkede yaşanan sorunlara çözüm aranacaktır. Emperyalist müdahalelere güvenmeden ve de Türkiye’nin toprak bütünlüğünü hedef almadan, gerçeklik dışı olmayan açılımlarla çözüm arayışı içerisinde olunacaktır. Sevr korkularının objesi Kürtler olmamalıdır. Komşu ülkede yaşananlar Türkiye’deki gerçeklikle örtüşmüyor. Zaten başka bir boyuttan bakılırsa, orası da Misak-ı Milli sınırlarındandır. Kürt aydın ve siyasetçiler, etnik milliyetçilik temelinde yürütülen söylemlerden süratle kaçınmalı, bölünmeyi çağrıştıracak, çatışmayı körükleyecek ve eski korkuları anımsatacak fotoğraflarda yer almamaya özen göstermeliler. Sorunlar silahla çözülemez. Şiddet ortamına hemen son verilir, harcanan enerji ülkenin birliğini korumak için yoğunlaştırılırsa, Türkiye’de yaşayan herkesin sosyal ve ekonomik refahı artacak, demokrasi alanında reformların önü açılacaktır. Her iki toplum arasındaki mevcut karşılıklı duygudaşlık korunabilirse, geçmişte yaşanan acılar ve hatalar unutulup, silah yerine, kardeşliği pekiştirecek demokratik yaklaşımlar desteklenirse, sorunlar kısa zamanda çözüme kavuşturulabilecektir. Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. Türk halkının ortak bilincinde Sevr ve büyük kurtarıcı imgesi çok güçlü bir enerjiyle ortaya çıkmaya başlamıştır. İrademizi her zaman için bütünleşmekten ve demokrasiden yana kullanacağız. ‘Farklılara evet, ayrılıkçılığa hayır’ diyerek, etnik ve hatta dinsel milliyetçiliğe prim vermeyeceğiz. Çözümü hep birlikte, Meclis çatısı altında, tam demokraside arayacağız. Bu bizim Türkiye’ye verilmiş sözümüzdür.”

CNN Türk’te Şirin Payzın, seçimlerden iki gün önce Tuğluk’a bir kere daha sordu: Sizin bu ılımlı söylemlerinizi DTP de benimsiyor mu? Sizden ve diğerlerinden yarın başka şeyler duymayacak mıyız? Tuğluk, bu açıklamayı DTP’lilerin topluca benimsediğini belirtti ve kamuoyu önünde taahhüt sayılabilecek şekilde bir açıklama yaptı: “Samimiyiz. Biz bir gün başka, diğer gün başka şey söyleyecek insanlar değiliz!..”

Evet, sorun buradadır: 22 Temmuz’da seçilerek Meclis’e girmeye hazırlanan Tuğluk ve arkadaşları, yarın başka bir şey söyleyecekler mi, yoksa istikrarlı bir şekilde meşruiyetçi ve ılımlı davranacaklar mı? Kesin olarak inandığım bir şey var: Kürtler artık şiddet, ölüm, kan istemiyor. Nitekim, 22 Temmuz seçimlerinde en fazla oy almaları beklenen yörelerde ilk sırada yer alamayışları da bu gerçeğin açık bir ifadesidir. Bölge halkı terörü destekleyen politikalara prim vermeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. Leyla Zana ve onun gibi düşünen Kürt aydın ve siyasetçileri de, şiddet yanlısı, şoven milliyetçi ve Pankürdist yaklaşımların ancak teröre ideolojik kaynaklık ettiğini, barışa, huzura, demokrasiye set vuran tutumlar olduğunu hatırdan uzak tutmamalılar.

Kürtler içinde, farklı anlayışlar olabilir. Aysel Tuğluk gibilerin sergilediği ılımlı üslup gelişip güçlenirse, bir arada yaşama iradesi elbette pekişecektir ve doğru olan da budur. “Beş yüzyıllık tarihsel ittifakımıza ve iki yüzyıllık modernleşme çabalarımıza sadık kalmayı” savunacaklarını söyleyen Tuğluk ve onun gibi düşünenler, inandırıcı olmak, bir arada yaşamayı kolaylaştırmak, hareketi sağduyulu bir çizgiye çekmek için Zana gibilerin tahrikçi ve şoven çizgisinden biran önce uzaklaşmalılar. Türkiye’nin üniter yapısına, birlikte yaşama iradesine zarar verecek her türlü yaklaşımdan uzak kalınmasının, sağduyunun bir göstergesi olacağı akıllardan çıkarılmamalıdır.

Nail Amudi
Nailamudi@yahoo.com
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön