PEYGAMBER'DEN SONRAKİ AİŞE
Abdullah b. Ömer'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Peygamber (s.a.a) ayağa kalktı ve bir konuşma yaptı ve Aişe'nin oturduğu eve işaret ederek, "Fitne buradadır, fitne buradadır, fitne buradadır
Şeytanın boynuzunun çıkacağı yerde
" dedi. Resûlullah bu fitne konusunda ümmetini defalarca uyarmıştı...
Bkz. Sahih-i Buhari, cihat ve siyer kitabı, c.4, s.46, Daru'l-Fikir ve c.4, s.100, Matabiu'ş-Şa'b.
Resûlullah (s.a.a) vefatından önce onları uyararak şöyle buyurmuştu:
"Sizden hangisi deveye binecek de Hav'eb köpekleri ona ürüyecek?"
Taha Hüseyin, el-fitnetul-Kubra (Büyük Fitne), Tarihî Taberî, c.4, s.457 ve 469; İbn Esir Cezeri, en-Nihaye, c.1, s.456 ve c.2, s.96; Genci-i Şafii, Kifayet' ül-Talib, s.171...
Aişe, Allah ve Peygamber'inin emrine karşı gelerek evinden dışarı çıkmış, kötü sonuçlar doğuran CEMEL SAVAŞINI yönetmiş ve sonuçta binlerce günahsız insanın kanının dökülmesine vesile olmuştu...
"Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın."
Aişe'nin Peygamber'e (s.a.a) ve Ali'ye (a.s) karşı işbirliği yapması: Peygamber'e işbirliği yapmasıyla ilgili olarak
Sahih-i Buhari, tefsir kitabı, c.6, s.70, Daru'l-Fikir; Zemahşeri, el-Keşşaf, c.4, s.366; et-Teshil Li Ulumi't-Tenzil, c.4, s.131; Tefsir-i Fahri Razi, c.8, s. 334; Tefsir-i Ebu's-Suud, Tefsir-i Râzî'nin kenarında, c.8, s.332; Tefsir-i Kurtubî, c.18, s.202; Şevkani, Fethu'l Kadir, c.5, s.252; Tefsir-i İbn Kesir, c.5, s.338.
Ali'ye karşı işbirliği yapmasıyla ilgili olarak ise, CEMEL HARBİ ve diğer olaylar, bunun açık kanıtıdır.
Yine İmam Ahmed b. Hanbel "Müsned'inde İbn-i Abbas'tan naklediyor: "Ben, Ebubekir, Ebu Ubeyd b. Cerrah ve bir grup sahabe Resûlullah'ın (s.a.a) huzurunda idik. Resûlullah (s.a.a) mübarek elini Ali'nin (a.s) omzuna vurarak buyurdu ki:
" Sen İslâm açısından müslümanların ilkisin; iman açısından müminlerin ilkisin; sen bana nispetle Harun'un Musa'ya olan nispetine sahipsin. Ya Ali! Sana düşman olup da beni sevdiğini söyleyen kimse yalan söylemiştir."
Ehlisünnet âlimlerinden İbn-i Sabbağ bu sözleri diğerlerinden biraz fazlalıkla nakletmiştir; Resûlullah şöyle buyurdu diyor:
"Ya Ali! Kim seni severse, beni sevmiştir; kim de beni severse, Allah onu sevmiştir; Allah da kimi severse, onu cennete götürür. (Ya Ali!) Kim sana buğz ederse, bana buğz etmiştir; kim de bana buğz ederse, Allah da ona buğz eder ve onu cehenneme sokar."
Ebu Said Hudri'den naklen Peygamberi Ekrem'in (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğu yazılıdır:
"Ya Ali, sana gösterilen sevgi, iman; sana gösterilen buğz ise nifaktır. Cehenneme ilk girecek olan da sana buğz edendir."
Muhammed b. Yusuf, Metalibu's-Süul, s. 27'de, İbn-i Sabbağ Maliki de, el-Fusulu'l-Muhimme'de Tirmizi ve Nesai'den, onlarda Ebi Said Hudri'den şöyle dediğini nakletmişlerdir:
"Biz Resûlullah(s.a.a) döneminde münafıkları, sadece Ali'ye buğzları vasıtasıyla tanıyorduk."
Yine el-Fusulu'l-Muhimme'de Hz. Resûlullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye şöyle buyurduğu yer almıştır:
"Seninle savaşmak benimle savaşmaktır; senin kanın benim kanımdır; ben sana karşı savaşanla savaşırım. Seni ancak soylu kimseler sever, sana ancak soyu bozuk insanlar buğz eder; seni ancak müminler sever,sana ancak münafıklar düşmanlık eder."
Yine Mir Seyyid Ali Hemedâni Meveddetü'l- Kurba'nın 3. Meveddesinde, Himvini de Feraid'de Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) ashabı arasında şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Ali'yi sadece mümin sever; ona sadece kâfir buğzeder."
Başka bir yerde ise şöyle buyurmaktadır:
"Seni sadece mümin sever ve sadece münafık buğzeder."
Araştırmacılar, Aişe'nin Hz. Ali'ye (a.s) karşı tutumunda şaşırtıcı bir durumla karşılaşmakta ve bunun, Resûlullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'ne olan kin ve nefretinden başka bir yorumu olamayacağını söylemektedirler. Tarihinin kaydettiği şekliyle Aişe'nin Hz. Ali'ye olan kin ve nefretinin bir benzeri daha görülmemiştir. Aişe, Hz. Ali'nin adını anmaya ve kendisini görmeye dahi tahammül edemiyordu.
Sahih-i Buhari, c.1, s.70; c.3, s.205 ve c.6, s.13-14.
Osman'ın ölümünden sonra halkın Hz. Ali'ye biat ettiğini duyunca da; "Keşke gök yere kapansaydı da Ali hilafete ulaşmasaydı!" diyor ve bütün gücüyle onu devirmeye çalışıyor, büyük bir ordu tertipleyerek ona karşı savaşıyor. Hz. Ali'nin şehadet haberini duyduğunda da şükür secdesi yerine getiriyor.
Ahmet b. Hanbel şöyle nakleder:
" Bir gün Ebubekir Resûlullah'ı evinde ziyaret etmek için izin istedi. İçeri girerken Aişe'nin Resûlullah'a yüksek sesle şöyle dediğini duydu: " Allah'a andolsun ki senin Ali'yi benden ve babamdan daha çok sevdiğini biliyorum." Ve bunu iki üç kez tekrarladı."
Müsned-i Ahmet b. Hanbel, c.4, s.275.
Resûlullah buyurmuştur ki:
"Ali, Allah ve Resulü'nü sever; Allah ve Resulü de onu severler."
Ve buyurmuştur ki:
"Ali'yi seven beni sever, Ali'ye düşman olan bana düşman olur."
Sahih-i Buhari, c.5, s.23; Sahih-i Müslim, c.4, s.1871, h.2404, Hz. Ali'nin Faziletleri Babı.
Müstedrek-i Hâkim, c.3, s.130; Taberani, el-Mucemu'l-Kebir, c.23, s.380, h.901.
Aişe'nin hem güldürücü, hem de ağlatıcı tutumlarından biri de; kendisi Allah'a ve Resulü'ne isyan ederek evden çıktığı hâlde ashaba evlerinde oturmalarını emretmesidir. Çok ilginç değil mi
Aişe Basra'da iken Zeyd b. Suhan ek-Abdi'ye şöyle bir mektup yazdı:
" Ebubekir'i Sıddık'ın kızı, müminlerin anası, Peygamberin zevcesi Aişe'den, ihlâslı oğlu Zeyd b. Suhan'a: Evinde otur ve halkın Ali b. Ebu Talib'e yardım etmemesi için çalış. Senin hakkında sevdiğim şeyleri duymak isterim. Çünkü sen yakınlarımın içinde en çok güvendiğim kişisin. Vesselam!"
O salih insan da ona şu cevabı verdi:
"Zeyd b. Suhan'dan Ebubekir'in kızı Aişe'ye:
Allah sana bir şeyi, bize de başka bir şeyi emretmiştir. Sana evinde oturmanı, bize de cihat etmemizi emretmiştir. Sen mektubunda Allah'ın emrine aykırı bir iş yapmamızı istemişsin. Gerçekte sen, Allah'ın sana verdiği emri bizim yapmamızı istiyorsun. Kendin de Allah'ın bize emrettiği işi yapmaktasın. Bu nedenle emrin kabul edilemez. Vesselam.
Müslim Sahih'inde İkrime b. Ammar'dan, o da Salim'den, o da İbn-i Ömer'den şöyle nakleder:
Resûlullah (s.a.a) bir gün Aişe'nin evinden çıkarken şöyle buyurdu:
"Küfrün başı buradan çıkacak, şeytanın boynuzu buradan zuhur edecektir."
Hadisin sonunda, "Resûlullah'ın maksadı doğudur" şeklindeki yorumun ne kadar mantıksız olduğu ve sırf Aişe'yi temize çıkarmak için yapıldığı ortadadır.
Tarih-î Taberî, c.4, s.476.
"Hz. Hasan'ın cenazesini getirdiklerinde Aişe bir katıra binerek Beni Ümeyye'den bir grup şahısla ve köleleriyle birlikte cenazenin önünü keserek İmam Hasan'ın Hz. Peygamber'in (s.a.a) kabrinin yanında defnedilmesine izin vermeyeceklerini söyledi." Hatta Hz. İmam Hasan'ın tabutunu oklattılar...
Yusuf Sibt b. Cevzi Tezkiretu-Havassi'l-Ümme s.122'de, Allâme Mes'udi İsbatu'l-Vasiyye, s.136'da, İbn-i Ebi'l Hadid Şerh-i Nehcü'l-Belaga, c.4, s.18'de (Ebu'l-Ferec ve Yahya b. Hasan'dan naklen), Muhammed Havendşah Revzatu's-Safa, c.2'de, Ahmet b. Muhammed b. Hanefî Tarih-u A'sam-i Kufi'nin tercümesinde, İbn ŞahneRavzatu'l-Me-nazir'de, Ebu'l Fida ve başkaları da kendi tarihlerinde nakletmişlerdir...
Mes'udi'nin rivayetine göre İbn Abbas şöyle dedi:
"Sana şaşırıyorum ey Aişe
Halkın Cemel (Deve) günü demesi sana yetmiyor mu ki şimdi de Katır günü desinler
Bir gün deveye bir gün de katıra binerek Resûlullah'ın (s.a.a) hicabını yırttın (saygınlığını korumadın.), Allah'ın nurunu söndürmek mi istiyorsun
Hâlbuki müşrikler istemese de Allah-u Teâlâ nurunu tamamlayacaktır.
Biz Allah için ona doğru dönücüleriz."
Bazılarının da ona şöyle dediğini rivayet etmişlerdir:
"Bir gün deveye bindin, bir gün de katıra; yaşayacak olursan bir gün de file bineceksin.(Yani Ebrehe gibi Allah'la savaşmaya kalkışacaksın.) Sana sekizde birin dokuzda biri düştüğü hâlde sen hepsine el koydun."
Ölen bir adamın çocukları varsa karısına mirasından sekizde bir düşer. Peygamber'in (s.a.a) dokuz hanımı olduğu için de bu sekizde bir oranının, dokuza bölünmesi icap ederdi. Yani Aişe'nin hakkı Hz.Peygamber'den (s.a.a) kalan mirasın sekizde birinin dokuzda biriydi. Ama Aişe buna razı olmayarak hepsine el koydu
Haşimoğulları kılıç çekip onları defetmek isteyince İmam Hüseyin (a.s) engel olarak, "Kardeşim cenazesinin arkasında bir hacamat boynuzu kadar bile kan dökülmemesini vasiyet etmiştir." buyurdu. Bu yüzden cenazeyi geri götürüp Baki mezarlığı'na defnettiler. Eyy İlahi! Hz. İmam Hasan'ın tabutu dahi oklanmışti...