Tarihimizden Kesitler
Gönderilme zamanı: 09 Ağu 2010, 17:07
EHLİBEYT SONRASI (1)
Alevilik tarihinin hangi sayfasını açsanız mutlaka sizi şaşırtacak bir olaya rastlarsınız. Size Ehlibeyt imamları sonrası, Alevilerin kendi içlerindeki çekişmelerini, Muhammed Bin Nusayr’a atılan töhmetin yersizliğini ve Alevilerin içine düştüğü ortamı anlatmaya çalışacağım.
Hz. Peygamberimizin Kuran-ı Kerim’le beraber bize bıraktığı emanet kendisinin ve Hz. Ali’nin soyu olan “Ehlibeyt”tir.(a.s.) Aleviler zalim ve baskıcı Emevi ve Abbasilere rağmen; imamlarından aldıkları güç ve ışıkla dünyevi ve maddi hırslardan uzak inançlarına bağlı bir şekilde yaşamaktaydılar. İmamların sonuncusu Muhammed Bin El Hasan’ın (a.s.) gaybetinden (ahir zamanda tekrar zuhur etmek üzere görünmezliği, gizliliği) sonra Aleviler, imamlarının yerine lider arayışına girdiler. Tarihin bu kesiti İslâm tarihinde çok önemli bir dönemi teşkil eder. Zira Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) kendisinden sonra ümmetine nur olarak bırakıp vasiyet ettiği Ehlibeyt imamları (a.s.) kendisinin dediği gibi birbiri ardına 12 İmam olarak dünyaya gelmiş ve gitmişlerdir. Aleviler, imamlarının yerini doldurmasa bile kendilerine Ehlibeyt imamlarının (a.s.) öğretisini öğretecek, doğru yolu gösterecek önder arayışlarına başladılar. Aranılan önderin mutlaka Ehlibeyt imamlarının (a.s.) yanında yetişmiş, her zaman iltifatlarına mazhar olmuş, öğretilerini en iyi bilen, öğreten ve İmam El Askeri (a.s.) tarafından vasiyet edilen bir şahsiyet olması gerekiyordu.
İmam El Hasan El Askeri (a.s.) kendisinden önceki imamlar (a.s.) gibi Alevilerin güneşi gibiydi. Dini ve dünyevi her türlü meselede başvurulacak ilk kaynaktı. Onun müridi ve “İlim Kapısı” Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr Elbekri Ennümeyri (a.s.) vasıtasıyla ilmini ve irfanını sevenlerinden esirgemiyordu. “İmam El Askeriden (a.s.) sonra emirleri, yazıları ve öğretisi Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr Elbekri Ennümeyri (a.s.) tarafından Ehlibeyt şiasına intikal ediyordu.”(1) Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr (a.s.) İmam El Askerinin (a.s.) yanında Ehlibeyt öğretisini en iyi şekilde öğrenip diğer müritlere aktaran şahıstır. İmama bu yakınlığı İmam’dan yüz bulamayan münafık kişiler tarafından kıskanılmasına yol açmıştır. Kişisel hırs ve kıskançlıkla hareket eden ve sözde Şii olduğunu söyleyen bazı Aleviler, Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) türlü türlü iftiralar attılar, töhmet altında bıraktılar.
Bu olaylardan dolayı her zaman ehlibeyt imamlarının (a.s.) etrafında tek vücut olan Aleviler bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. İmamları tarafından tavsiye edilen Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) tabi olanlar şüphesiz ki Ehlibeyt yolunun aydınlığında kaldılar. Çünkü rivayet ettiği ilim ve öğretileri Ehlibeyt İmamlarının felsefesi doğrultusunda olmuştur. 11. İmam El Askeri (a.s.) tarafından umdukları makama layık görülmeyen şahıslar fitne yaratmaya başladılar. Kendilerine çıkar sağlamak, hizip yaratmak ve insanlara hoş görünmek için Ehlibeyt öğretilerini değiştirerek farklı şeyler uydurarak yalan yanlış bilgiler yayıyorlardı. Ebu Şuayb de bu insanların yaydığı kötülüklerden ve attıkları çamurdan nasibini aldı.
Hz. Hasan El Askeri (a.s.) hayatta iken iftira atanları azarlamış ve onları huzurundan kovmuştur. Muhammed Bin Nusayr (a.s.) hakkında söylentilerin çoğaldığı dönemle ilgili Ali Bin Gaffar yaşadıklarını bakınız nasıl anlatmıştır: “Hz. Hasan El Askeri (a.s.)’ye yazıp sordum: Muhammed Bin Nusayr sizleri çok yüceltiyor. Sizlerin “İlah” olduğunuzu iddia ettiği söyleniyor. Efendim, lütfen beni bu konuda bilgilendirin ki ona göre davranayım. Hz. İmam (a.s.) cevabında bana: Söylenenler hakkında en fazla bilen biziz. Sen de onlara hâkim değilsin. Vallahi bizim Allah’tan başka İlah değil, ilahtan yana olduğumuzdan başka bir şey söylememiştir.”(2)
İmam El Askerinin (a.s.) bu şahitliği müfterilerin yüzüne şamar gibi inmiştir. Zamanımızda eseri kalmayan İshakiye fırkasını oluşturan İshak El Ahmer Ennah-i, Ebu Ubbad El Basri, El Hasan Bin Münzer müfterilerden birkaçıdır.(3) Bu şahıslar ve yandaşları Muhammed Bin Nusayr’ı Hz. İmam tarafından kendisine layık görülen yüce makamından indirmek ve o makama sahip olmak için iftiralarını ve töhmetlerini yoğunlaştırdılar. Bu karalama kampanyasına Nobahti ve Kummi gibi adi ve taraflı yazarlar tarafından bu iftiraları kitaplarına sokarak katkıda bulunmuşlardır. (4) Bu ve buna benzer olayların neticesinde Şiilik çeşitli grup ve fırkalara ayrılır.
Muhammed Bin Nusayr (a.s.) İmamlardan sonra zor şartlara rağmen sevenleri ve müritleriyle beraber Ehlibeyt felsefesinin sonraki kuşaklara aktarmak için var gücüyle çalışmıştır. İmamından aldığı vekâlet ve “İlim Kapısı” ûnvanının sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmiştir. Bilgeliği ve yaşantısıyla tüm insanlığa örnek olmuştur. O, her zaman yanlış konuşan veya bilgileri saptıranlara karşı sabırlı ve vakur bir şekilde davranmıştır. Onları doğru yola sevk etmeye çalışmıştır. İmamından aldığı bilgileri kanıtlarıyla kendilerine aktarmıştır. Ama bu bilgiyi hak etmeyenler inanmış gibi huzurdan ayrılır, arkasından da yalan yanlış konuşurlardı. Buna rağmen İslamiyet’e ve Aleviliğe hizmet edecek çok değerli talebeler yetiştirmeye muvaffak olmuştur.(5)
Tarihin bu dönemi hicri 3.yüzyılın 3.çeyreğine miladi 9.yüzyılın 3.çeyreğine tekabül eder. Şiiliğin İmamiyye mezhebine(6) mensup olan Aleviler bu dönemde çok sayıda bölünme yaşamıştır. Şiilerin büyük bir kısmı 12. İmamın gaybetini (ahir zamanda tekrar zuhur etmek üzere görünmezliği, gizliliği) “gaybeti sugra” (küçük görünmezlik) İmamların ilimlerini alabildiklerini zannettikleri ve 12. imamın sefirleri dört şahısın ölümünü “gaybeti Kübra” (büyük görünmezlik) olarak garip bir inanışın içine girdiler. Bu sefirler 10,11 ve 12. İmamların zamanında yaşayan Osman Bin Said, Muhammed bin Osman, El Hüseyn bin Ravh, Ali bin Muhammed Essamirri adındaki şahıslardır. Sefirlerin vefatını 12.İmamın gaybetinden daha fazla önemsedikleri için sefirlerin vefatlarından sonraki dönemi; “gaybet-ü’l-kübra” dönemi olarak adlandırmışlardır.(7) İmamlarından sonra kendilerine delil olan ve sefir olarak adlandırdıkları dört şahsa bu kadar önem verirken bizim İmam El Askerinin (a.s.) İlim Kapısı Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) olan bağlılığımızı yadırgamışlardır.
Muhammed bin Nusayr (a.s.) anlatıldığı ve yazıldığı gibi ayrı bir mezhep ve tarikat kurmamıştır. Ehlibeyt İmamlarının öğretilerinden başka bir şey nakletmemiştir. Diğer mezhep İmamları gibi kendi zannı ve kıyasına dayanıp felsefe üretmemiştir. Biz Alevilerde Ehlibeyt İmamlarından (a.s.) başka İmam; Gösterdikleri yoldan başka mezhep; fıkıhlarından ve felsefelerinden başka meşrep yoktur.
Hüseyin Bin Hamdan El Hasibinin (a.s.) hicri dördüncü yüzyılın ilk çeyreğinde Ehlibeyt İmamlarının tarihi ve ilimleri hakkında yazdığı El Hidayet El Kübra adlı kitabını Şiilerin belli başlı büyük yazarları kitaplarına kaynak göstermişlerdir. El Hidayet kitabını hatırı sayılır kaynak ve belge, yazarını da otorite olarak kabul etmişlerdir. (8) Ama iş Muhammed Bin Nusayrin tarihi ve şahsiyeti ile ilgili yazmaya gelince Hasibi ve değerli eseri yok sayılarak sadece müfterilerin yazdıklarına yer verilmiştir. Maalesef tarihin önceki safhalarında zalim iktidarlara yaranmak için sözde tarihçilerin icat ettiği mezhep odaklı taassup virüsü tarihin bu ve bundan sonraki dönemlerinde sözde Şiilere de bulaşmıştır. Tarafsızlık ve insaf tüm konularda yazacak olan her yazarın öncelikli özellikleri olmalıdır.
Kitlelerin inançlarına yön veren önderler her zaman toplumlarının aynasıdır. Toplumlarının inançları ve yaşantıları aynanın yansımasıdır. Nusayri toplumunun günümüzde Muhammed bin Nusayr’den (a.s.) öğrendiği fıkhî ve şer’i hükümlerde Sünni ve Şii toplumundan çok farklılık arz eden hükümler mevcuttur. Farklılıkları belirtmek adına karşılaştırma ve kıyaslama yapılırsa Muhammed bin Nusayrin (a.s.) bize öğrettiği öğretilerin diğerlerine kıyasla birbiriyle çelişmeyen Kuranı Kerim’e Hz.Peygamber’e (s.a.a.v) ve Ehlibeyt İmamlarına (a.s) daha sadık kaldığı görülecektir. Konumuzdan uzaklaşmamak ve uzatmamak için farklılıkların birkaçını detaya inmeden irdelemeye çalışalım. İbadete davet olan Nusayri ezanında Sünni ezanında olmayan “Hayya ‘ale Hayri’l Amel” ibaresi mevcuttur. Şiilerde fazladan “Eşhedü Enne Aliyyen veliyyüllah” ibaresi okunur. Biz Nusayrilerde ne fazlası ne de azı olur. Ezan Hz. Peygamber (s.a.a.v.) ve Ehlibeyt’i zamanında olduğu gibidir.(9) Şiilerde yaygın olan “muta nikâhı” (geçici evlilik) Nusayrilerde kesinlikle yasaktır. (10) Aile yapısını korumak ve nesil temizliğini sağlamak için; Nusayrilerde boşanmayı zorlaştıracak caydırıcı hükümler getirilmiştir. Namus ve şeref kavramına verilen önem her şeyin başındadır. Nusayrilerin en belirgin özelliği yukarıda zikredilen dini kaynaklarından aldıkları emir ve yasaklara sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır. Bu ve buna benzer farklılıkları çoğaltmak mümkündür.
Bu tür farklılıkları irdeleme amacımız Muhammed Bin Nusayr (a.s.)’dan aldığımız dini ve şer’i hükümlerin diğer fırkaların hükümlerinden daha temiz ve doğru olduğunu göstermektir. İslamiyet’i, Aleviliği ve Şiiliği kendi tekellerine almaya çalışanların art niyet ve çabalarına karşı Nusayri toplumunun uyanık olması gerekmektedir. Bazı çıkar çevreleri Nusayrilerin hoşgörüsünden faydalanarak dini bilgisi az olan bireyleri hedef alarak bağnaz bir inanç girdabına sokmaya çalıştıklarına şahit olunmaktadır. Kin ve düşmanlığa dayalı olan, diğer insanları hakir gören anlayışların sevgi, barış ve merhamet yolu olan İslam’ı bulmaları imkânsızdır.
Hiçbir Nusayri yürüdüğü yoldan ve inancından dolayı şüpheye düşmesin. Yolumuz Muhammed Bin Nusayr (a.s)’dan aldığımız Ehlibeyt öğretisi, Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) sünneti ve Allahın kelamı Kuran-ı Kerim’e dayanan, Allah’ımıza şükürler olsun ki, en nezih ve en doğru yoldur. Doğrularımızı ve başka fırkalarla aramızda olan farklılıklardaki haklılığımızı dayandığımız üç ana kaynağın ışığında ispat etmeye Allah’ımıza çok şükür muktedir ve hazırız.
TARİHİMİZİN BAŞKA BİR KESİTİNDE BULUŞMAK ÜZERE
___________________________________________________________________
KAYNAKLAR:
1- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab
2- Menabi el irfan Hasan yunus Hasan s.107-108
3- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab
4- Bknz.Tarihsiz bir milletin acıklı tarihi Ş.Mahmut Reyhani
5- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab
6- (Ehlibeytin 12 İmamlarının tümüne inanan Şii Alevilerin tümünü kapsar Nusayrilerde 12 İmamların tümüne inandıkları için kendilerini İmamiyye mezhebinin içinde görür ve diğer Şii fırkalarca öyle kabul edilirler. )
7- Kitabül Gaybeh Muhammed Bin İbrahim Enne-mani
8- Ayan Eşşia Eşşeyh Muhsin El Emin Amili ve birçok Şii kaynak
9- Elhidayet Elkübra El Hasibi 13.bab
10- Muta hakkında Elhidayet Elkübra 12.bab da 10.İmam Ali elhadi (a.s) nin yanına gelen şiasından bir şahısı muta cürümünü işlemeden önce uşağını gönderip samirra şehrini bir saat içinde terk etmesi için uyarması ve bu uyarıya uymayıp muta cürümünü işledikten sonra başına gelenlerin anlatıldığı rivayet ibret vericidir. Aynı kaynak 14.Bab da muta nikahının başlangıcı şia tarafından kullanılma hükümleri ve şartları anlatıldıktan sonra Hz.Peygambere (s.a.a.v.) isnat edilen hadisi şerifte muta çocuğunun veledi haram olduğu anlatılmıştır. Başka bir hadisi şerifte de hiçbir müminin bir nutfeyi muta nikahında kaybetmemesi gerekir diye buyurmuştur. İmam Cafer Essadık (a.s.) mufaddal’a muta nikahı hakkında geniş bir şekilde bilgi verdikten sonra “mutayı sapıklara bırakınız nefsinizin havasını kendisinden men ediniz” şeklinde nasihatte bulunmuştur.
---------------------------------------------------------------------------
NOT: AKAD dergisi, Aralık 2007, 2. Sayı'dan alıntıdır.
Alevilik tarihinin hangi sayfasını açsanız mutlaka sizi şaşırtacak bir olaya rastlarsınız. Size Ehlibeyt imamları sonrası, Alevilerin kendi içlerindeki çekişmelerini, Muhammed Bin Nusayr’a atılan töhmetin yersizliğini ve Alevilerin içine düştüğü ortamı anlatmaya çalışacağım.
Hz. Peygamberimizin Kuran-ı Kerim’le beraber bize bıraktığı emanet kendisinin ve Hz. Ali’nin soyu olan “Ehlibeyt”tir.(a.s.) Aleviler zalim ve baskıcı Emevi ve Abbasilere rağmen; imamlarından aldıkları güç ve ışıkla dünyevi ve maddi hırslardan uzak inançlarına bağlı bir şekilde yaşamaktaydılar. İmamların sonuncusu Muhammed Bin El Hasan’ın (a.s.) gaybetinden (ahir zamanda tekrar zuhur etmek üzere görünmezliği, gizliliği) sonra Aleviler, imamlarının yerine lider arayışına girdiler. Tarihin bu kesiti İslâm tarihinde çok önemli bir dönemi teşkil eder. Zira Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) kendisinden sonra ümmetine nur olarak bırakıp vasiyet ettiği Ehlibeyt imamları (a.s.) kendisinin dediği gibi birbiri ardına 12 İmam olarak dünyaya gelmiş ve gitmişlerdir. Aleviler, imamlarının yerini doldurmasa bile kendilerine Ehlibeyt imamlarının (a.s.) öğretisini öğretecek, doğru yolu gösterecek önder arayışlarına başladılar. Aranılan önderin mutlaka Ehlibeyt imamlarının (a.s.) yanında yetişmiş, her zaman iltifatlarına mazhar olmuş, öğretilerini en iyi bilen, öğreten ve İmam El Askeri (a.s.) tarafından vasiyet edilen bir şahsiyet olması gerekiyordu.
İmam El Hasan El Askeri (a.s.) kendisinden önceki imamlar (a.s.) gibi Alevilerin güneşi gibiydi. Dini ve dünyevi her türlü meselede başvurulacak ilk kaynaktı. Onun müridi ve “İlim Kapısı” Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr Elbekri Ennümeyri (a.s.) vasıtasıyla ilmini ve irfanını sevenlerinden esirgemiyordu. “İmam El Askeriden (a.s.) sonra emirleri, yazıları ve öğretisi Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr Elbekri Ennümeyri (a.s.) tarafından Ehlibeyt şiasına intikal ediyordu.”(1) Ebu Şuayb Muhammed Bin Nusayr (a.s.) İmam El Askerinin (a.s.) yanında Ehlibeyt öğretisini en iyi şekilde öğrenip diğer müritlere aktaran şahıstır. İmama bu yakınlığı İmam’dan yüz bulamayan münafık kişiler tarafından kıskanılmasına yol açmıştır. Kişisel hırs ve kıskançlıkla hareket eden ve sözde Şii olduğunu söyleyen bazı Aleviler, Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) türlü türlü iftiralar attılar, töhmet altında bıraktılar.
Bu olaylardan dolayı her zaman ehlibeyt imamlarının (a.s.) etrafında tek vücut olan Aleviler bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. İmamları tarafından tavsiye edilen Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) tabi olanlar şüphesiz ki Ehlibeyt yolunun aydınlığında kaldılar. Çünkü rivayet ettiği ilim ve öğretileri Ehlibeyt İmamlarının felsefesi doğrultusunda olmuştur. 11. İmam El Askeri (a.s.) tarafından umdukları makama layık görülmeyen şahıslar fitne yaratmaya başladılar. Kendilerine çıkar sağlamak, hizip yaratmak ve insanlara hoş görünmek için Ehlibeyt öğretilerini değiştirerek farklı şeyler uydurarak yalan yanlış bilgiler yayıyorlardı. Ebu Şuayb de bu insanların yaydığı kötülüklerden ve attıkları çamurdan nasibini aldı.
Hz. Hasan El Askeri (a.s.) hayatta iken iftira atanları azarlamış ve onları huzurundan kovmuştur. Muhammed Bin Nusayr (a.s.) hakkında söylentilerin çoğaldığı dönemle ilgili Ali Bin Gaffar yaşadıklarını bakınız nasıl anlatmıştır: “Hz. Hasan El Askeri (a.s.)’ye yazıp sordum: Muhammed Bin Nusayr sizleri çok yüceltiyor. Sizlerin “İlah” olduğunuzu iddia ettiği söyleniyor. Efendim, lütfen beni bu konuda bilgilendirin ki ona göre davranayım. Hz. İmam (a.s.) cevabında bana: Söylenenler hakkında en fazla bilen biziz. Sen de onlara hâkim değilsin. Vallahi bizim Allah’tan başka İlah değil, ilahtan yana olduğumuzdan başka bir şey söylememiştir.”(2)
İmam El Askerinin (a.s.) bu şahitliği müfterilerin yüzüne şamar gibi inmiştir. Zamanımızda eseri kalmayan İshakiye fırkasını oluşturan İshak El Ahmer Ennah-i, Ebu Ubbad El Basri, El Hasan Bin Münzer müfterilerden birkaçıdır.(3) Bu şahıslar ve yandaşları Muhammed Bin Nusayr’ı Hz. İmam tarafından kendisine layık görülen yüce makamından indirmek ve o makama sahip olmak için iftiralarını ve töhmetlerini yoğunlaştırdılar. Bu karalama kampanyasına Nobahti ve Kummi gibi adi ve taraflı yazarlar tarafından bu iftiraları kitaplarına sokarak katkıda bulunmuşlardır. (4) Bu ve buna benzer olayların neticesinde Şiilik çeşitli grup ve fırkalara ayrılır.
Muhammed Bin Nusayr (a.s.) İmamlardan sonra zor şartlara rağmen sevenleri ve müritleriyle beraber Ehlibeyt felsefesinin sonraki kuşaklara aktarmak için var gücüyle çalışmıştır. İmamından aldığı vekâlet ve “İlim Kapısı” ûnvanının sorumluluğunu layıkıyla yerine getirmiştir. Bilgeliği ve yaşantısıyla tüm insanlığa örnek olmuştur. O, her zaman yanlış konuşan veya bilgileri saptıranlara karşı sabırlı ve vakur bir şekilde davranmıştır. Onları doğru yola sevk etmeye çalışmıştır. İmamından aldığı bilgileri kanıtlarıyla kendilerine aktarmıştır. Ama bu bilgiyi hak etmeyenler inanmış gibi huzurdan ayrılır, arkasından da yalan yanlış konuşurlardı. Buna rağmen İslamiyet’e ve Aleviliğe hizmet edecek çok değerli talebeler yetiştirmeye muvaffak olmuştur.(5)
Tarihin bu dönemi hicri 3.yüzyılın 3.çeyreğine miladi 9.yüzyılın 3.çeyreğine tekabül eder. Şiiliğin İmamiyye mezhebine(6) mensup olan Aleviler bu dönemde çok sayıda bölünme yaşamıştır. Şiilerin büyük bir kısmı 12. İmamın gaybetini (ahir zamanda tekrar zuhur etmek üzere görünmezliği, gizliliği) “gaybeti sugra” (küçük görünmezlik) İmamların ilimlerini alabildiklerini zannettikleri ve 12. imamın sefirleri dört şahısın ölümünü “gaybeti Kübra” (büyük görünmezlik) olarak garip bir inanışın içine girdiler. Bu sefirler 10,11 ve 12. İmamların zamanında yaşayan Osman Bin Said, Muhammed bin Osman, El Hüseyn bin Ravh, Ali bin Muhammed Essamirri adındaki şahıslardır. Sefirlerin vefatını 12.İmamın gaybetinden daha fazla önemsedikleri için sefirlerin vefatlarından sonraki dönemi; “gaybet-ü’l-kübra” dönemi olarak adlandırmışlardır.(7) İmamlarından sonra kendilerine delil olan ve sefir olarak adlandırdıkları dört şahsa bu kadar önem verirken bizim İmam El Askerinin (a.s.) İlim Kapısı Muhammed Bin Nusayr’a (a.s.) olan bağlılığımızı yadırgamışlardır.
Muhammed bin Nusayr (a.s.) anlatıldığı ve yazıldığı gibi ayrı bir mezhep ve tarikat kurmamıştır. Ehlibeyt İmamlarının öğretilerinden başka bir şey nakletmemiştir. Diğer mezhep İmamları gibi kendi zannı ve kıyasına dayanıp felsefe üretmemiştir. Biz Alevilerde Ehlibeyt İmamlarından (a.s.) başka İmam; Gösterdikleri yoldan başka mezhep; fıkıhlarından ve felsefelerinden başka meşrep yoktur.
Hüseyin Bin Hamdan El Hasibinin (a.s.) hicri dördüncü yüzyılın ilk çeyreğinde Ehlibeyt İmamlarının tarihi ve ilimleri hakkında yazdığı El Hidayet El Kübra adlı kitabını Şiilerin belli başlı büyük yazarları kitaplarına kaynak göstermişlerdir. El Hidayet kitabını hatırı sayılır kaynak ve belge, yazarını da otorite olarak kabul etmişlerdir. (8) Ama iş Muhammed Bin Nusayrin tarihi ve şahsiyeti ile ilgili yazmaya gelince Hasibi ve değerli eseri yok sayılarak sadece müfterilerin yazdıklarına yer verilmiştir. Maalesef tarihin önceki safhalarında zalim iktidarlara yaranmak için sözde tarihçilerin icat ettiği mezhep odaklı taassup virüsü tarihin bu ve bundan sonraki dönemlerinde sözde Şiilere de bulaşmıştır. Tarafsızlık ve insaf tüm konularda yazacak olan her yazarın öncelikli özellikleri olmalıdır.
Kitlelerin inançlarına yön veren önderler her zaman toplumlarının aynasıdır. Toplumlarının inançları ve yaşantıları aynanın yansımasıdır. Nusayri toplumunun günümüzde Muhammed bin Nusayr’den (a.s.) öğrendiği fıkhî ve şer’i hükümlerde Sünni ve Şii toplumundan çok farklılık arz eden hükümler mevcuttur. Farklılıkları belirtmek adına karşılaştırma ve kıyaslama yapılırsa Muhammed bin Nusayrin (a.s.) bize öğrettiği öğretilerin diğerlerine kıyasla birbiriyle çelişmeyen Kuranı Kerim’e Hz.Peygamber’e (s.a.a.v) ve Ehlibeyt İmamlarına (a.s) daha sadık kaldığı görülecektir. Konumuzdan uzaklaşmamak ve uzatmamak için farklılıkların birkaçını detaya inmeden irdelemeye çalışalım. İbadete davet olan Nusayri ezanında Sünni ezanında olmayan “Hayya ‘ale Hayri’l Amel” ibaresi mevcuttur. Şiilerde fazladan “Eşhedü Enne Aliyyen veliyyüllah” ibaresi okunur. Biz Nusayrilerde ne fazlası ne de azı olur. Ezan Hz. Peygamber (s.a.a.v.) ve Ehlibeyt’i zamanında olduğu gibidir.(9) Şiilerde yaygın olan “muta nikâhı” (geçici evlilik) Nusayrilerde kesinlikle yasaktır. (10) Aile yapısını korumak ve nesil temizliğini sağlamak için; Nusayrilerde boşanmayı zorlaştıracak caydırıcı hükümler getirilmiştir. Namus ve şeref kavramına verilen önem her şeyin başındadır. Nusayrilerin en belirgin özelliği yukarıda zikredilen dini kaynaklarından aldıkları emir ve yasaklara sıkı sıkıya bağlı olmalarıdır. Bu ve buna benzer farklılıkları çoğaltmak mümkündür.
Bu tür farklılıkları irdeleme amacımız Muhammed Bin Nusayr (a.s.)’dan aldığımız dini ve şer’i hükümlerin diğer fırkaların hükümlerinden daha temiz ve doğru olduğunu göstermektir. İslamiyet’i, Aleviliği ve Şiiliği kendi tekellerine almaya çalışanların art niyet ve çabalarına karşı Nusayri toplumunun uyanık olması gerekmektedir. Bazı çıkar çevreleri Nusayrilerin hoşgörüsünden faydalanarak dini bilgisi az olan bireyleri hedef alarak bağnaz bir inanç girdabına sokmaya çalıştıklarına şahit olunmaktadır. Kin ve düşmanlığa dayalı olan, diğer insanları hakir gören anlayışların sevgi, barış ve merhamet yolu olan İslam’ı bulmaları imkânsızdır.
Hiçbir Nusayri yürüdüğü yoldan ve inancından dolayı şüpheye düşmesin. Yolumuz Muhammed Bin Nusayr (a.s)’dan aldığımız Ehlibeyt öğretisi, Hz. Peygamberin (s.a.a.v.) sünneti ve Allahın kelamı Kuran-ı Kerim’e dayanan, Allah’ımıza şükürler olsun ki, en nezih ve en doğru yoldur. Doğrularımızı ve başka fırkalarla aramızda olan farklılıklardaki haklılığımızı dayandığımız üç ana kaynağın ışığında ispat etmeye Allah’ımıza çok şükür muktedir ve hazırız.
TARİHİMİZİN BAŞKA BİR KESİTİNDE BULUŞMAK ÜZERE
___________________________________________________________________
KAYNAKLAR:
1- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab
2- Menabi el irfan Hasan yunus Hasan s.107-108
3- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab
4- Bknz.Tarihsiz bir milletin acıklı tarihi Ş.Mahmut Reyhani
5- Elhidayet Elkübra El Hasibi 14.bab
6- (Ehlibeytin 12 İmamlarının tümüne inanan Şii Alevilerin tümünü kapsar Nusayrilerde 12 İmamların tümüne inandıkları için kendilerini İmamiyye mezhebinin içinde görür ve diğer Şii fırkalarca öyle kabul edilirler. )
7- Kitabül Gaybeh Muhammed Bin İbrahim Enne-mani
8- Ayan Eşşia Eşşeyh Muhsin El Emin Amili ve birçok Şii kaynak
9- Elhidayet Elkübra El Hasibi 13.bab
10- Muta hakkında Elhidayet Elkübra 12.bab da 10.İmam Ali elhadi (a.s) nin yanına gelen şiasından bir şahısı muta cürümünü işlemeden önce uşağını gönderip samirra şehrini bir saat içinde terk etmesi için uyarması ve bu uyarıya uymayıp muta cürümünü işledikten sonra başına gelenlerin anlatıldığı rivayet ibret vericidir. Aynı kaynak 14.Bab da muta nikahının başlangıcı şia tarafından kullanılma hükümleri ve şartları anlatıldıktan sonra Hz.Peygambere (s.a.a.v.) isnat edilen hadisi şerifte muta çocuğunun veledi haram olduğu anlatılmıştır. Başka bir hadisi şerifte de hiçbir müminin bir nutfeyi muta nikahında kaybetmemesi gerekir diye buyurmuştur. İmam Cafer Essadık (a.s.) mufaddal’a muta nikahı hakkında geniş bir şekilde bilgi verdikten sonra “mutayı sapıklara bırakınız nefsinizin havasını kendisinden men ediniz” şeklinde nasihatte bulunmuştur.
---------------------------------------------------------------------------
NOT: AKAD dergisi, Aralık 2007, 2. Sayı'dan alıntıdır.