Zincirlerle vurmak

3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen 3nokta »

Bak birader,
Söylediğin ayetin geldiği şartlar farklıdır. Ayetleri nüzul sebepleri ve şartları doğrultusunda değerlendirmek lazımdır. İçki Allah'ın yasaklarındandır. Ehl-i Beyt as' ve onların takipçileri içkiden uzak durmuşlardır. Ehl-i Beyt as'ıa düşman olan yezit la gibi veledi zinalar ancak içki içmiştir.
Hükümlerin henüz açıklandığı dönemlerdeki yumuşak üslubu genele yorumlayamazsınız. Ehl-i Beyt as'ın içki konusundaki görüşleri açıktır.
Aç :Kuran'a bak sana adres vereyim oradan oku. Tefsir açıklıyor içki ile ilgili ayetleri.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen 3nokta »

MAİDE SURESİ90- Ey inananlar! İçki, kumar, putlar (veya dikili taşlar) ve (hayvan etini bölüşmekte yararlanılan) şans okları, şeytan işi pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
91- Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?
92- Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin ve sakının. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, Elçimize düşen, sadece açıkça duyurmaktır.
93- İnanıp iyi ameller işleyenlere, takvayı gözetip inandıkları ve iyi ameller yaptıkları, sonra takvayı gözetip inandıkları ve sonra takvayı gözetip amelleri güzel şekilde yaptıkları takdirde (sayılan bu haramlardan) yedikleri ve içtikleri şeyler yüzünden bir günah yoktur. Allah işleri iyi şekilde yapanları sever.
AYETLERİN AÇIKLAMASI
Okuduğumuz ayetler arasında sanki bir defada veya birbirine yakın zamanlarda inmişler gibi akış açısından uyum vardır. Bu ayetlerin sonuncusu, aşağıda ayrıntılı biçimde anlatacağımız üzere zihinlerde uyanan bir şüpheyi giderecek bir konuma sahiptir. Dolayısıyla bu ayetlerin hepsi içkiyi konu ediniyor, bazıları ise içkiye kumarı, anıt taşlarını ve şans oklarını da ekliyor. Daha önce kitabımızın ikinci cildinde, "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için faydalar var; ama günahları faydalarından daha büyüktür." (Bakara, 219) ayetinde ve yine kitabımızın dördüncü cildinde, "Ey inananlar! Ne söylediğinizi bilmeniz için, sarhoşken namaza yaklaşmayın." (Nisâ, 43) ayetinde değindiğimiz gibi bu iki ayet, "De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı... haram kılmıştır." (A'râf, 33) ayeti ve açıklamasını yapmakta olduğumuz "Ey inananlar! İçki, kumar, putlar (veya dikili taşları) ve şans okları şeytan işi pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının... Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?" (Mâide, 90-91) ayetler birbirlerine eklendiklerinde, farklı içerikleri ile şeriat koyucunun içki yasağında aşamalı süreci izlediğine delâlet ederler.
Fakat bu tedricîlik, tenzih etmekten hoşlanmamaya ve oradan kesin yasaklamaya varan ve böylece nesh sonucunu doğuran bir gelişme süreci değildir. Aynı şekilde bu tedricîlik şeriat hükümlerinin yürürlüğe konmasında dinî siyasetin menfaati gözetilerek kapalı işaretten açık beyana, gizli kinayeden sarih ifadeye geçilme anlamında bir tedrîcilik değildir. Çünkü "günah" olarak anlamlandırdığımız "ism" ifadesi, A'râf suresinde yer almış Mekke döneminde inen bir ayette geçiyor. Eğer bu ifade hicretten sonra inmiş ilk uzun sure olan Bakara suresindeki "De ki: Onlarda büyük günah... vardır." ifadesi ile bir arada değerlendirilirse, bundan mazeret ve tevil peşinde olan kimseye hiçbir imkân bırakmayan açık bir içki yasağı sonucu çıkar. Bu yasaklamadaki tedricîliğin anlamı şudur: İlk aşamada içki yasağı genel bir yasaklama çerçevesinde gündeme geldi. Bu genel
çerçeve "günah" kavramı ile çizildi. Arkasından nasihat üslûbu ile özel bir yasaklama geldi. "De ki: Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için faydalar var; ama günahları faydalarından daha büyüktür." ayeti bu amacı taşıyor. "Ne söylediğinizi bilmeniz için sarhoşken namaza yaklaşmayın." ayetindeki sarhoşluktan maksat eğer uyku sarhoşluğu değil de içkinin verdiği sarhoşluk ise, bu ayet de öğüt üslûbu ile özel içki yasağını dile getirmiş oluyor. Arkasından ısrarlı ve ağır ifadeli bir başka özel yasaklama geliyor. Bu kesin yasaklamayı, "İçki, kumar, putlar (veya dikili taşları) ve şans okları, şeytan işi pisliklerdir... Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?" ayetleri kanıtlıyor. Bu iki ayet içki yasağı hakkında inmiş son ayetlerdir. Buna, bu ayetlerde yer alan çeşitli pekiştirme yöntemleri delâlet ediyor. Birincisi "innema=ancak" ibaresidir. Sonra içkinin ve onunla aynı kategoride sayılan günahların "iğrençlik, pislik" olarak adlandırılmaları gelir. Arkasından bu günahların şeytana izafe edilmiş olmaları gelir. Sonra bunlardan kaçınılması yolundaki açık emir karşımıza çıkıyor. Arkasından kurtuluşun bu günahlardan kaçınmakta aranması telkin ediliyor. Sonra içki içmekten doğacak kötü sonuçlara parmak basılıyor. Sonra bunlara son verilip verilmeyeceği soruluyor. Arkasından Allah'a ve Peygambere (s.a.a) itaat edilmesi, onlara karşı çıkmaktan sakınılması ve eğer karşı çıkma olursa, Allah'ın ve Peygamberinin (s.a.a) bunlardan müstağni olduğu ve bu itaatsizliği yapanların zarar göreceği vurgulanıyor. Okuduğumuz ayetlerin sonuncusu olan "İnanıp iyi ameller işleyenlere, takvayı gözetip inandıkları... takdirde bir günah yoktur." ayetinde de ileride açıklanacağı üzere bu ayetlerin içki yasağı hakkında inmiş son ayetler olduğuna dair belirli oranda delâlet vardır.

Ayette sayılan içki, kumar, putlar ve fal oklarının pislik olarak nitelenmeleri, insan tabiatının bunlara yaklaşmayı istememesine yol açan bir nitelik taşımaları yüzündendir. Bu da bunların insana
mutluluk verecek bütün unsurlardan yoksun olmaları durumudur. Herhangi bir zamanda katıksız ve saf olması mümkün olan bir mutluluktan bahsediyoruz. Yüce Allah da şu ayette bu gerçeğe işaret
ediyor: "Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için faydalar var; ama günahları faydalarından daha büyüktür." (Bakara, 219) Şöyle ki, yüce Allah bunların günahlarının faydalarına baskın olduğunu ifade ediyor ve bu durum için istisna ifadesi kullanmıyor. [Her zaman için günahı faydasından daha büyüktür deniliyor.] Her hâlde bu sebeple bu pislikler şeytana isnat edilmiş ve bu konuda ona hiç kimse ortak edilmemiştir. [Şöyle ki eğer bunlarda bir hayır yön olsaydı, bu mutlaka şeytandan kaynaklanmıyor olacaktı. Bu da bir başkasının şeytana ortak olması demek olurdu.] Bir sonraki ayette de şöyle buyruluyor: "Şeytan içki ve kumarla
sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister."
Bunu şöyle açıklayabiliriz: Yüce Allah, şeytanı Kur'ân'da insanın düşmanı, onun için asla iyilik istemeyen biri olarak tanıtmıştır. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Şeytan, insanın apaçık bir düşmanıdır."

(Yûsuf, 5) "Bu şeytana ilişkin, kesinleşmiş hükme göre kim onun peşinden giderse kendisini doğru yoldan çıkarır." (Hac, 4) "Onlar hiçbir hayırla ilişkisi olmayan şeytandan başkasına tapmazlar.
Allah onu lânetlemiş..." (Nisâ, 117-118) Dolayısıyla Allah onu lânetine uğrattı ve onu her türlü hayırdan mahrum etmiştir. Yüce Allah, şeytanın insana sokulmasının, insana yönelik çalışmasının
kışkırtma, vesvese verme, ayartma yöntemleri ile kalbe sızma olduğunu açıkladı. Nitekim şeytanın sözlerini bize aktararak şöyle buyuruyor: "İblis dedi ki: 'Ey Rabbim, beni kışkırtıp sapıklığa düşürdüğün için dünyada kötülüğü onlara cazip göstererek hepsini yoldan çıkaracağım. Sadece onların arasındaki seçkin kılınan kulların hariç.' Allah dedi ki: İşte bana ulaştıran doğru yolum
budur. Sana uyan sapıklar dışında kullarım üzerinde senin hiçbir nüfuzun yoktur." (Hicr, 42)
Görülüyor ki, İblis insanları tehdit ediyor. Fakat elindeki yegâne silâh kışkırtmadır. Yüce Allah ise onun yoldan çıkmış bağlıları dışındaki insanlar üzerindeki hiçbir etkinliği olmayacağını vurguluyor. Yüce Allah, şeytanın kıyamet günü insanlara ne söyleyeceğini naklederek şöyle buyuruyor: "Benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Sadece sizi yoluma çağırdım, siz de çağrıma uyuverdiniz." (İbrahîm, 22) Allah, şeytanın çağrısının niteliğini şöyle belirtiyor: "Ey Âdemoğulları, sakın şeytan sizi şaşırtıp bir belâya düşürmesin... Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler."
[A'râf, 27] Ayette açıklanıyor ki, şeytanın çağrısı bir insanın başka bir insanı karşılıklı ikna yolu ile bir şeye çağırması gibi değildir. Onun çağrısında çağrılan, çağıranın tek yanlı gözetimi altındadır.
Bunun tersine döndüğü hiç görülmez. Bu konuya nokta koyan söz, "İnsanların göğüslerine (kötü düşünceler) fısıldayan o sinsi vesvesecinin şerrinden... İnsanların Rabbine... Sığınırım." (Nâs, 4) ayetleridir. Bu ayetlerde açıklanıyor ki, şey-tanın insana yönelik çalışması insanın kalbine kötü duygular fısıldayarak onu bu yolla sapıklığa çağırmasıdır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, içkinin ve onunla birlikte ayette sayılan kötülüklerin şeytan işi olmaları demek, bu kötülüklerin şeytana özgü işlere dayanıyor olmalarıdır. Bu kötülüklere davetiye çıkaran tek şey, insanı sapıklığa çağıran şeytanî fısıltılar ve sinsi telkinlerdir. Bundan dolayı Allah bu kötülüklere pislik ve iğrençlik adını verdi. Yüce Allah zaten sapıklığa pislik adını vermiştir. Şu ayette olduğu gibi: "Allah kimi saptırmak isterse, göğsünü sanki göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allah, inanmayanların üstüne işte böyle pislik çökertir. Bu senin Rabbinin dosdoğru yoludur." (En'âm, 125-126) Arkasından bir sonraki ayette bu kötülüklerin şeytan işinden kaynaklanan birer iğrençlik olmalarının anlamı şöyle anlatılıyor: "Şeytan içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister." Yani şeytan sizi bu kötülüklere çağırırken istediği tek şey şerdir.
Bu yüzden bu kötülükler ona özgü eylemlerin bir parçası olan iğrençlikler olmuşlardır.
Şöyle denebilir: Bu söylenenlerin özeti şudur: İçkinin ve onunla bir arada sayılan kötülüklerin iğrençlik olmalarının anlamı, bunları yapmanın ve meselâ içki içmenin şeytanın sadece kalplere fısıltı aşılamasına ve insanı saptırmasına yol açmasıdır. Oysa birçok rivayetten anlaşıldığına göre şeytan, insan kılığında ortaya çıkarak ilk kez içki üretmiş ve onu hazırlamayı insana öğretmiştir.
Buna vereceğimiz cevap şudur: Evet, bu rivayetler her ne kadar mütevatir ve dolayısıyla delil kabul edilecek nitelikte değiller ise de, elimizde bu nitelikte değişik alanlarla ilgili birçok rivayet
vardır. Bu rivayetler şeytanın, peygamberler, veliler ve diğer insanlara göründüğüne delâlet ediyor.
Başka bazı rivayetlerden de meleklerin somut kılıklarda göründüklerini, diğer bazı rivayetlerden ise dünyanın, insan davranışlarının veya başka şeylerin somut kılıklara büründüklerini öğreniyoruz. Allah'ın kitabı da bu somutlaşmaları bir dereceye kadar teyit ediyor. Şu ayette olduğu gibi: "Bu sırada ona ruhumuzu (Cebrail'i) gönderdik. O, ona normal bir erkek kılığında göründü." (Meryem, 17) İnşallah bu konuyu İsrâ suresinin ilk ayetinin tefsiri sırasında veya başka uygun bir yerde enine- boyuna inceleyeceğiz.
Bu konuda bilinmesi gereken şudur: Eğer bir veya birkaç rivayette bir hikâye yer alırsa, bu hikâye veya hikâyeler başka ayetlerle açıkça desteklenen bir ayetin anlamının değişmesini gerektirmez. Şeytanın insan üzerindeki tek silâhı düşünceye yönelik tasarruftur. Ayetler gereğince bu imkânın bazı durumlarda ona tanındığını biliyoruz. Eğer şeytan bir insana somut bir kılıkta görünse ve bir iş yapsa veya insana bir şey yapmayı öğretse bu durum, onun insanın fikrine yönelik tasarrufuna, etkisine yeni bir şey eklemez. Bu konuda yapacağımız incelemenin beklenmesini tavsiye ediyoruz.
"Öyleyse bunlardan kaçının; umulur ki kurtuluşa erersiniz." ifadesi, bu kötülüklerin yol açtıkları zararların açıklanmasından sonra gelen açık bir yasaklamadır. Maksat vicdanlar üzerinde güçlü
bir etki yapmaktır. Sonra bu kötülüklerden kaçınıldığı takdirde kurtuluşun umulabileceğine değiniliyor. Bu ifade tarzı yasaklamayı güçlü bir dille pekiştirmektedir. Çünkü bu iğrençliklerden uzak durmayanlar için hiç-bir kurtuluş ümidi olmadığı vurgulanıyor. "Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister." Ragıp
İsfahanî, el-Müfredat adlı eserinde şöyle diyor: "Bu ayette geçen 'adavet' kelimesinin kökü olan 'adv' tecavüz ve uyuşmazlık demektir. Bu kelime kimi zaman kalple ilgili olarak kullanılır. O zaman 'adâvet ve muâdât'[=düşmanlık] şeklinde olur. Kimi zaman yürümekle ilgili uyumsuzlukta kullanılır. O zaman 'adv' [=koş-mak] şeklinde kullanılır. Bazen insanlar arası ilişkilerde adaleti ihlâl etme anlamına gelir. O zaman 'udvan ve adv' şeklinde kullanılır. 'Taşkınlığa kapılarak körü körüne Allah'a söverler.' [En'âm, 108] ayeti buna örnektir. Bazen de oturulan yerin bölümlerinin uyumsuzluğu anlamına gelir. O zaman 'adva’' şeklinde kullanılır ve bölümleri birbiri ile uyumsuz ikâmetgâh demek olur. 'Muâdât' ve düşmanlık anlamında olan 'aduvv=düşman' kelimesi, hem düşman kişi [tekil], hem de düşman kavim [çoğul] için kullanılır.
Allah şöyle buyuruyor: 'Bazınız bazınıza düşmandır.' Hem 'idâ', hem de 'a'dâ' olarak çoğul bağlanır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: 'Allah'ın düşmanları ateşe sürüklendikleri gün...' (Fussilet, 19)" (el-Müfredat'tan alınan alıntı burada sona erdi.) Yine ayette geçen "bağzâ" ve onun kökü olan "buğz" sevmenin zıddı demektir. Ayetteki "yesuddûne" fiilinin kökü olan "sadd" alı koyma ve "muntehûn" kelimesinin mastarı olan "intihâ" kelimesi, yasağı benimseme ve başlamanın zıddı anlamına gelir. Bu ayet -daha önce dediğimiz gibi- "şeytan işi" veya "şeytan işi pislik" ifadesine açıklama getiriyor. Yani ayette sıralanan kötülüklerin şeytan işi veya şeytan işi iğrenç şeyler olmalarının mahiyeti şudur: Şeytan işi birer pislik olmaktan başka bir nitelikleri olmayan
içki ve kumarda şeytanın tek amacı, sınırlarınızı çiğneterek birbirinizden nefret etmenizi sağlayarak sizin aranıza düşmanlık ve kin tohumları ekmek ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaktır.
Bu kötülüklerin hepsindeki, yani içkideki, kumardaki, putlara saygı göstermenizi sağlamaktaki ve size şans oklarını kullandırmaktaki maksadı budur. Ayette kin ve düşmanlık tohumları ekme eylemi, sadece içkiye ve kumara izafe edildi. Çünkü bu iki zarar, onların açık sonuçlarıdır. Meselâ, içkiyi ele alalım. İçki içmek sinir sistemini kontrolsüz bir hareketliliğe sevk eder. Bunun sonucunda akıl bulanır ve asabi heyecanlar ön plâna çıkar. Eğer bu heyecan kabarması öfke biçiminde ortaya çıkarsa, sarhoşun işlemeyeceği hiçbir cinayet yoktur. Bu cinayetler alabildiğine büyük ve yırtıcı canavarların göze alamayacakları derecede feci olabilirler. Eğer bu heyecan kabarması şehvet ve hayvanlık biçimine bürünürse, her türlü alçaklık ve iğrençlik sarhoşa cazip gözükür. Bu alçaklıklar ve iğrençlikler kendi benliğine, malına, ırzına, saygı gösterdiği ve kutsal bildiği dinî değer ve sosyal kurallara zarar verebilir. Hırsızlık, hıyanet, değerleri çiğneme, sırrı ifşa etme ve insanlığın mahvına yol açacak işlere girişme gibi davranışlar bu kategoriye girer. İçki içmenin yaygın olduğu toplumlarda işlenen cinayetlerde ve çeşit çeşit iğrençliklerde içkinin en büyük faktör olduğunu, istatistik veriler ortaya koymaktadır. Kumara gelince; o, insanın uzun zaman harcayarak kazandığı malı ve itibarı çok kısa zamanda kaybettirir. Kimi zaman mal kaybını can, namus ve mevki kaybı izler. İnsan eğer kumarda rakiplerini yener de para kazanırsa, bu durum ona normal ve dengeli hayat tarzını terk ettirerek onu geniş ölçüde eğlencenin ve ahlâksızlıkların kucağına atar; tembelliğe, aylaklığa, çalışmamaya ve meşru yollardan hayatını kazanmaktan vazgeçmeye sürükler. Eğer kumarbaz oyunda yenilirse, para kaybetmesi ve gayretlerinin boşa gitmesi, kazanan rakibine karşı içinde kin ve düşmanlığa, pişmanlığa ve öfkeye yol açar. Gerçi bu zararlar az sayıda, bir veya iki kez gerçekleştiklerinde sıradan saf insanların gözlerine batmaz. Fakat seyrek rastlanan facialar yaygın gelişmelere davetiye çıkarır. Az, çoğa doğru götürür. Bir, iki derken olayların sayısı kabarır ve eğer kökten önlenemezse, çok geçmeden kalabalıkları sarar, toplumun bünyesine işler ve vahşi bir belâ hâline gelir ki, azgın ihtiraslardan ve mahvedici arzulardan başka hiçbir şey hâkim olamaz. Bütün bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, "Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister." ayetindeki hasredici nitelik, bu sayılan kötülüklerin hepsine bir bütün hâlinde yöneliktir. Fakat Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoyma ararı hepsinin ortak niteliği iken düşmanlığı ve nefreti körüklemek, niteliklerinin gereği olarak içkiye ve kumara mahsustur. "Sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan" ifadesinde, namazın Allah'ı anmanın bir örneği olmasına rağmen ayrı zikredilmesi, Allah'ı anmanın eksiksiz bir örneği olması hasebiyle buna verilen yoğun ihtimama delâlet ediyor. Nitekim sahih rivayetlere göre Peygamberimiz (s.a.a) "Namaz dinin direğidir." buyurmuştur. Kur'ân'ın birçok ayetinde namazın önemi son derece kuvvetli bir ısrarla vurgulanmıştır. Bu şüphe götürmez bir gerçektir. Bu ısrarlı vurgulamanın bazı örnekleri şunlardır: "Müminler kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, huşu içinde namaz
kılarlar..." (Mü'minûn, 2) "Onlar ki, kitaba sımsıkı sarılırlar ve namazı kılarlar. Hiç şüphesiz biz iyi işler yapanların mükâfatını kayba uğratmaksızın tam olarak veririz." (A'râf, 170) "Doğrusu insan
hırslı ve bencil yaratıldı. Kendine kötülük dokununca sızlanır, fakat kendine hayır dokununca eli sıkı olur. Ancak namaz kılanlar böyle değildir." (Meâric, 22) "Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Hiç şüphesiz namaz, insanı iğrenç işlerden ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı anmak, daha büyüktür." (Ankebût, 45) "Allah'ı anmaya koşun." (Cum'a, 9) Bu ayette Allah'ı anmaktan kastedilen, namazdır. "Beni anmak için namazı kıl." (Tâhâ, 14) Aynı anlamı taşıyan daha birçok ayet vardır. Yüce Allah bu ayette önce kendi adını anmaya yer verdi, onu namazın önüne aldı. Çünkü ilâhî çağrının tek hedefi budur. O, kulluk vücuduna can veren ruhtur, dünya ve ahiret mutluluğunun mayasıdır. Dini ilk olarak yasalaştırdığı gün yüce Allah'ın Hz. Âdem'e söylediği sözler, bu gerçeğin delilidir: "Allah dedi ki, her ikiniz de yere inin. Sizler birbirinizin düşmanısınız. Benden size bir hidayet geldiğinde kim benim doğru yola çağıran mesajıma uyarsa, o ne sapıtır ve ne sıkıntıya düşer. Ama kim benim uyarıcı mesajıma (zikrime) sırt çevirirse, o geçim sıkıntısına düşer ve kıyamet günü onu kör olarak toplantı yerine süreriz." (Tâhâ, 124) "Rabbin müşrikler ile onların Allah'ı bir yana bırakarak taptıkları düzmece ilâhları bir araya getirdiği gün, düzmece ilâhlara Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?' der. Düzmece ilâhlar derler ki: Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin.
Senin dışında korucular ve dayanaklar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimetler verdin ki, sonunda seni anmayı unutarak yok edilmeyi hak eden bir topluluk oldular." (Furkan, 18) "Bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. Onların erişebilecekleri bilgi sınırı budur." (Necm, 30) Ayetlerde sözü edilen Allah'ı anmanın (zikrin) karşıtı, Allah'ı unutmaktır ki, bu unutmayı kulluğu ve dine bağlılığı unutmak gelir
ki, bu olmadan insan ruhunu mutlu etmek mümkün değildir. Nitekim yüce Allah, "Allah'ı unuttuklarından dolayı Allah'ın onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın." (Haşr, 19) buyuruyor. "Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?" ifadesi, azarlama içerikli bir soru cümlesidir. Bu cümle Müslümanların bu yasağa kadar bu kötülükleri işlemeye son vermediklerine belirli bir oranda delil teşkil ediyor. "Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sok-mak... ister." ayeti, "De ki: Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için faydalar varsa; ama günahları faydalarından daha büyüktür." ayetinin tefsiri gibi bir konuma sahiptir. Yani, içki ve kumarda varolduğu farz edilen ve günahla birlikte bulunan yararın, günahtan veya kendisinden daha baskın olan günahtan zaman zaman ayrılması mümkün değildir. Hem günah, hem de fayda içeren yalan gibi meselâ. Yalanın bazen faydası günahtan ayrılabiliyor. İnsanları barıştırmak gibi bir yararı elde etmek için söylenen yalan gibi. Çünkü "Bunlar şeytan işi pisliklerdir." ifadesinden sonra gelen "Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak... İster." ifadesindeki hasredici üslûptur. Yani ayetin anlamı
şöyledir: İç-ki ve kumar şeytan işi olmaktan başka bir nitelikle ortaya çıkmazlar. Şeytanın içki ve kumar aracılığı ile istediği yegane şey, aranızda kin ve nefret meydana getirmek, sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymaktır. Buna göre bunlarda sadece faydanın görüleceği bir durum-la hiçbir zaman karşılaşılamaz ki, o durumda mubah görülsünler. Bu noktayı iyi anlamak gerekir. "Allah'a itaat edin, Peygambere itaat edin, onlara karşı gelmekten sakının." Bu ayet, daha önceki ayette söz konusu edilen iğrençliklerden kaçınma ile ilgili emri pekiştiriyor. Bu pekiştirme ilk önce
kanun koyma yetkisi olan Allah'a itaat etmeyi emretmekle, ikinci aşamada yürütmenin yetkisi olan Peygambere itaat etmeyi emretmekle ve üçüncü adımda açık bir uyarı ile dile getiriyor. Bunun yanı sıra "Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, Elçmize düşen, açıkça duyurmaktır." ifadesinde tehdit içerikli bir pekiştirme vardır. Özellikle ayetteki "bilin ki" ifadesi bu pekiştirmeyi daha da güçlendirmektedir. Çünkü bu ifade şunu ima ediyor: Eğer siz bu emre sırt çevirip söz konusu günahları işlerseniz galiba sanıyorsunuz ki, Peygamberin koyduğu yasağa karşı gelerek ona kafa tuttunuz ve onu yendiniz. Fakat onun bizim tarafımızdan görevlendirilmiş bir peygamber olduğunu bilememiş veya unutmuş oldunuz.
Onun görevi sadece kendisine vahyedilen ve tebliğ etmekle emredildiği direktifleri açık bir dille duyurmaktır. Siz aslında Rabbinizle, onun Rabliği konusunda çatışıyorsunuz. Yukarıda söylediğimiz bu ayetler, söz konusu kötülükleri yasaklama konusunda değişik pekiştirme yöntemlerini içeriyorlar. Bu yöntemleri şöyle sıralayabiliriz: Söze "Ey inananlar!" hitabı ile başlanmış olması; hasır ifade eden "innema" ibaresinin kullanılması; söz konusu kötülüklerin iğrençlik olarak nitelenmeleri; bunların şeytan işi olmalarının belirtilmesi; açıkça bunlardan kaçınılmasının emredilmesi; kurtuluşun bu kaçınmadan beklenebileceğinin bildirilmesi; bu kötülüklerin kin ve nefret, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak gibi genel zararlı sonuçlarının zikredilmesi; bu kötülüklere son vermeyenlerin azarlanması; Allah'a ve Elçiye itaat edilmesinin emredilmesi ve onlara karşı gelmekten sakındırılması; açık tebliğden sonra bu yasağa sırt çevirenlerin tehdit edilmesi. "İnanıp iyi ameller işleyenler... Allah, işleri iyi şekilde yapanları sever." Ayetteki "taimû" fiilinin kökleri olan" ta'm ve taam" kelimeleri yemek yemek anlamına gelir. Bu kelime yiyecekler için kullanılır, içecekler için kullanılmaz. Medinelilerin dilinde ise özel olarak buğday anlamına gelir. Bu kelime bazen de tatmak anlamına gelir. O zaman yemek anlamında kullanıldığı gibi içmek anlamında da kullanılır. Nitekim, "Kim ondan (ırmağın suyundan) içerse, artık o benden değildir. Kim de onu tatmazsa, bendendir; eliyle bir avuç içenler başka." (Bakara, 249) ayetinde içmek anlamında kullanıldı. Bazı rivayetlere göre de Peygamberimiz (s.a.a) zemzem suyu hakkında "O hem bir içecek, hem de hastalıklar için şifadır." buyurarak bu kelimeyi içecek anlamında kullanmıştır. Bu ayete akışı itibariyle uygun tek yorum, onun kendinden önceki ayetlerle bütünleşmiş sayılmasıdır. O takdirde içki yasağından veya bu ayetlerin inişinden önce içki içmiş olan müminlerin durumu ile ilgili şüpheyi ortadan kaldırmış olur. Çünkü bu ayetteki "yedikleri ve içtikleri şeyler" ifadesi mutlaktır, onu kayıtlamaya
elverişli bir şeyle kayıtlanmış değildir. Ayetin amacı bu mutlak yiyecek ve içecekten sakıncayı kaldırmaktır. Oysa bu sakıncanın kaldırılması, "takvayı gözetip inandıkları ve iyi ameller yaptıkları, sonra takvayı gözetip inandıkları ve sonra takvayı gözetip amelleri güzel şekilde yaptıkları takdirde"
ifadesi ile kayıtlandırılıyor. İçinde takvanın üç kez tekrarlandığı bu kayıtlayıcı ifadedeki takvanın anlamı, kelimenin gerçek anlamındaki şiddetli takvadır. Takva sahibi müminler için mutlak (helâl) yiyecek ve içeceklerin sakıncasız olduğunu bildirmek, eğer diğer müminler ve kâfirler hakkında mutlak yasağı sabit saymak amacını taşıyorsa, böyle bir yorum şu ve benzeri ayetlerle çelişir: "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızkları kim haram etti? De ki: O dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet günü ise sadece onlarındır." (A'râf, 32) Üstelik bu dinin özünü kavrayanlar iyi biliyorlar ki o, insan fıtratının hayatta mubah saymak zorunda olduğu helâl ve temiz şeyleri hiç kimseye yasaklamaz. Yok, eğer ayetin amacı bu mutlak yiyecek ve içecekleri takva sahipleri dışında kalan insanlara yasaklama amacı taşımıyorsa, ayetin anlamı şöyle olur: İman edip iyi ameller işleyenler takva sahibi olmaları, yine takva sahibi olmaları, yine takva sahibi olmaları şartı ile bu yiyecek ve içeceklerden yararlanmaları caizdir. Oysa bunlardan yararlanmanın sadece iman edip iyi ameller işleyenler için caiz olmadığı, bu cevazın onlarla birlikte diğerleri için de geçerli olduğu bilinen bir gerçektir. Eğer bu cevazın sadece onlara mahsus olduğunu farz etsek bile bunun için bu ağır şart koşulmaz. Eğer "yedikleri ve içtikleri şeyler yüzünden" kaydı, helâl ve mutlak yiyecekler ve içecekler anlamına alınırsa, tefsircilerin yaptıkları yorumların hiçbirisi bu iki çıkmazın birinden kurtulamaz. Çünkü bu yorumların hepsi şu ifadenin sınırları içinde kalır: "İman edip iyi amel işleyenler eğer haramlardan kaçınırlarsa, helâllerden yararlanmalarında sakınca yoktur." Açıkça anlaşılacağı gibi bu anlamaz önce anlattığımız iki çıkmazın birinden kurtulamaz. Bir tefsirci bu ayette hazfedilmiş kelimeler yani "...fîmâ taimû ve ğayrihi" olduğunu ve bu takdire göre ayetin anlamının şöyle olduğunu söylüyor: "İman edip iyi ameller işleyenler haramlardan kaçındıkları takdirde onlar için yiyip içtikleri 've diğer yararlandıkları için' bir sakınca yoktur." Bu yorum, delilsiz bir takdiri gerektirmiş olması yanında, üstelik az önce sözünü ettiğimiz çıkmazı da ortadan kaldırmıyor. Bir başka tefsirci şöyle diyor: Burada iman ve iyi amelin her ikisi de gerçek şart değildir. Maksat haramlardan kaçınmanın gerekliliğini vurgulamaktır. İmanın ve iyi amelin buna eklenmesi, haramlardan kaçınmanın gerekliliğine delâlet etsin diyedir. Bu yorum hakkında söyleyeceğimiz şudur: Ayetten anlaşıldığı kadarıyla maksat, yiyeceklerin ve içeceklerin sakıncasızlığını ifade etmektir. Az önce söylediğimiz gibi bu sakıncasızlık için iman, iyi amel veya haramlardan kaçınma şartı söz konusu değildir. Bu yorum ayetten anlaşılan anlama, son derece uzak düşmektedir. Başka bir tefsir bilgini şöyle diyor: Mümin için sakıncasızdır demek uygundur. Ama kâfir, azaba mustahak olduğundan dolayı onun için bu ifadeyi kullanmak doğru olmaz. Bu yoruma vereceğimiz cevap şudur: Özellikle mümini zikretmek doğru değildir. Nitekim "De ki: Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızkları kim haram etti?" (A'râf, 32) ayetinde mümin kelimesi yer almıyor. "De ki: Bana vahyolunanda yiyen kimse için haram kılınmış bir şey bulamıyorum; ancak leş yahut akıtılmış kan... akar kandan olursa başka." (En'âm, 145) ayetindeki hitapta da müminden ve kâfirden söz edilmemektedir. "Ey insanlar, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Allah katında en üstününüz,
(kötülüklerden) en çok sakınanınızdır." (Hucurât, 13) ayetinde de mümini ile kâfiri ile bütün insanlara seslenilmiştir. Bir başka tefsir bilgini de, "Haramı ve helâli bilme yolunu kendine kapattığı için ayette sadece müminden söz edilmiştir" diyor. Bu yorum da daha önceki yorumdaki problemle karşı karşıyadır. Üstelik "takva sahibi olduklarında" ifadesinden kaynaklanan problemi de or-tadan kaldırmıyor. Bu ayet hakkında yapılması yerinde olan yorum şudur: Bu ayet, kendisinden önceki ayetlerle bütünleştiği için onlarla aynı anlamı paylaşıyor. Ayet daha önce az veya çok içki içmiş veya kumar oynayarak bir şeyler elde etmiş ya da kutsal sayılan taşlar üzerinde hayvan boğazlamış müminlerin durumuna değiniyor. Sanki müminler bu yasaklama ayetinin inişinden sonra vaktiyle içki içmiş veya içki içmenin yanı sıra ayette sayılan diğer kötülükleri de işlemiş ve o gün hayatta olan veya hayatında Allah'ın hükmüne teslim olup ancak şimdi ölmüş bulunan kardeşlerinin durumunu sordular da bu ayet onların sorusuna cevap olarak inmiştir. Sorularına verilen cevap şudur: Sözü edilen müminler eğer iman edip iyi amel işleyenlerden iseler, Allah'a iman ve iyi amelle, daha sonra Peygambere inen bütün hükümlere inanmak ve inen hükümleri titizlikle uygulamakla takva yolu üzerelerse, geçmiş günahlarından ötürü sorumlu tutulmayacaklardır. Bununla ortaya çıkıyor ki, "fîma taimû (tattıkları şeyler)" ibaresindeki ism-i mevsulden, içecek bir şey olması hasebi ile içki veya tatma anlamına uygun gelecek nitelikleri hasebi ile ayette sayılan içki, kumar, kutsal sayılan hayvan kesim taşları ve şans okları gibi haramların tümü kastedilmektedir. O zaman ayetin anlamı şöyle olur: İman edip iyi ameller işleyenler, yasaklayıcı hükmün inmesinden önce içtikleri içkiden veya içki ile birlikte sayılan diğer haramlardan ötürü sorumlu tutulmayacaklardır. "Takvayı gözetip inandıkları ve iyi ameller yaptıkları, sonra takvayı gözetip inandıkları ve sonra takvayı gözetip amelleri güzel
şekilde yaptıkları takdirde" ayetindeki "Takvayı gözetip inandıkları ve iyi ameller yaptıkları" ifadesi, "inanıp iyi ameller işleyenlere... bir günah yoktur." ifadesindeki konuyu tekrarlamaktadır. Bu tekrarlama, ikinci ifadedeki iman edip iyi ameller işleme niteliğinin, birinci ifadedeki sakıncasızlık hükmü üzerinde etkisi olduğunu vurgulamak amacıyla yapılmıştır. Yüce Allah'ın şu ayetteki müminlere yönelik hitabında aynı incelik vardır: "İşte, içinizdeki Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye bununla öğüt verilir." (Bakara, 232) Bu üslûp Arap dilinde yaygındır. "Sonra takvayı gözetip inandıkları" ifadesinden, imandan sonra imanın muteber olduğu anlaşılıyor. Buradaki ikinci iman, tafsilî imandır. Bu da Peygamberin Allah katından getirdiği hükümlerin bütününe, hiçbirini reddetmeksizin ve hiçbirine itiraz etmeksizin inanmak de-mektir. Böyle bir iman, Peygamberin emirlerine ve yasaklarına teslim olmayı gerektirir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "Ey inananlar! Allah'a ve Peygambere inanın." (Hadîd, 28) "Biz her peygamberi, Allah'ın izni ile, kendisine itaat edilmesi için gönderdik... Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklar hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükmü, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam anlamıyla kabullenmedikçe inanmış olmazlar." (Nisâ, 65) Bu anlamdaki ayetlerin sayısı çoktur. "ve sonra takvayı gözetip amelleri güzel şekilde yaptıkları takdirde" ifadesinden ihsanın (iyi işler yapmanın) imandan sonra imana izafe edilmesinin muteber olduğu anlaşılıyor. Bu ifadede geçen "ihsan" kelimesi hiçbir bozuk niyet taşımaksızın bir işi güzel şekliyle yapmak demektir. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "İman edip iyi ameller işleyenlere gelince, biz iyi işler yapanları kesinlikle ödülsüz bırakmayız." (Kehf, 30) "Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamberin (Uhud Savaşında müşriklerin ordusunu takip etme) çağrısına icabet edenler, onların içinden iyilik yapanlar ve (günahlardan) sakınanlar için büyük bir mükâfat vardır." (Âl-i İmrân, 172) Yani bunların savaş çağrısına uymaları, Allah'ın rızasını kazanmak ve emrine tes-lim olmak içindir, başka bir maksada
dayanmamaktadır. İhsanın başkalarına dönük bir türü de vardır. Bu da güzel görünen bir şeyin başkalarına ulaştırılmasıdır. "Ana-babaya iyilik edin." (Bakara, 83) ayeti ile "Allah sana nasıl iyilik
ediyorsa, sen de insanlara iyilik et." (Kasas, 77) ayetleri ihsanın bu anlamının örnekleridir.
Ayetin yeri göz önüne alındığında, buradaki ihsanın iki anlamından birincisinin uygun olduğu görülür. Bu anlamda, bir işi güzel yönü üzere yapmak demektir. Dinî takvanın hakkı, sadece iman etmek ve dinin gerçeğini tasdik etmekle tam verilmiş olmaz. Bunun için dinin hükümlerine tek tek, ayrıntılı olarak inanmak gerekir. Bu hükümlerin bir tekini reddetmek, dini kökten reddetmek anlamına gelir. Şeriat hükümlerine tek tek tafsilatlı biçimde inanmakla da takvanın hakkı verilmiş olmaz. Bunun için o şeriat hükümlerini uygulamak ve uygularken bunu güzel şekilde yapmak gerekir. Bu hükümlerin gerektirdiği yapmaları ve yapmamaları harfiyen yerine getirmek gerekir. Bu yerine getirme işlemi, Allah'ın emirlerine ve yasaklarına boyun eğmekten ve uymaktan kaynaklanmalı, münafıkça bir art niyete dayanmamalıdır. Takva azığı ile azıklanan kimsenin Allah'a inanıp iyi amel işlemesi, Peygamberin (s.a.a) getirdiği hükümlere bütünü ile inanması, bütün bunlarda uymayı ve ihsanı esas alan tutumu benimsemesi gerekir. Takvanın bu ayette üç kez tekrarlanmasına ve iman, iyi amel ve ihsandan oluşan üç aşamanın bununla kayıtlanmasına gelince; bu durum, bu üç aşamanın gerçek takva ile birlikte olması, bu aşamaların hiçbirinde dinî olmayan başka bir amacın söz konusu olmaması gerektiğine yönelik işareti pekiştirmek içindir. Daha önceki bazı incelemelerde belirttiğimiz gibi takva, özel bir dinî makam değildir; o bütün dinî makamları kapsamına alan bir ruh
hâlidir. Yani her dinî makamın kendine mahsus bir takva hâli vardır. Bütün bu anlattıklarımızdan şu sonuç ortaya çıkıyor ki, "İnanıp iyi ameller işleyenlere, takvayı gözetip inandıkları... bir günah yoktur." ifadesinden maksat şudur: İman edip iyi ameller işleyenler, vaktiyle içtikleri içkiden veya işledikleri ayette sayılan diğer haramlardan sorumlu değildirler. Yalnız bunun için bütün davranışlarında takvaya bağlı olmaları, Allah'a ve Peygambere imanla donanmış olmaları, yap-tıkları amelleri iyi şekilde yapmaları, farzları yerine getirmeleri ve kendilerine yasaklanan haramlardan kaçınmaları şarttır. Bu durumda eğer yasaktan önce veya yasaklayıcı direktifin kendilerine ulaşmasından önce ya da bu yasağın bilincine varmalarından önce bu şeytanî pisliklere bulaşmışlarsa, bunun onlara zararı yoktur. Bu ayetin benzeri, kıble değişikliği ile ilgili ayetlerdir. O ayetler de Müslümanların Kâbe'den başka tarafa dönerek kıldıkları namazların hükmü ile ilgili sorularına cevap niteliğindedir. Yüce Allah bu ayetlerin birinde, "Allah sizin imanınızı boşa çıkaracak değildir." (Bakara, 143) buyurmuştur. Buradaki söz akışı, "İnanıp iyi ameller işleyenlere..." ayetinin
kendinden önceki ayetlerle bağlantılı olduğuna, onun o ayetlerle birlikte indiğine dair bir başka delildir. Bu ayetlerin dilinden anlaşılıyor ki, onlar içki yasağı konusunda inmiş en son ayetlerdir; ayetlerin dilinin işaret ettiği gibi bazı Müslümanlar -yukarıda vardığımız sonuca göre- daha önceki yasaklayıcı ayetler ile bu ayetler arasında geçen sürede içki içmeye son vermemişlerdi. Arkasından bu ayetlerin inmesinden sonra o güne kadar içki içenlerin durumu soruldu. Bunlardan bazıları yasaklayıcı ayetlerin inmesinden önce içki içmişti. Bazıları yasağın bilincine varmadan önce içki içmişti. Bazılarının da öne sürecek hiçbir mazereti yoktu. Bunların hepsine özel durumları göz önüne alınarak cevap verildi. İhsan ilkesine bağlı bir müminken, yasak hükmünün inmesinden önce veya yasaklandığının farkında olmayarak içenler sorumlu olmayacaktı. Fakat durumu bu tarife uymayarak içki içenlerin hükmü, yukarıdakinden farklı olacaktı. Tefsirciler bu ayet üzerinde uzun incelemeler yapmışlardır. Bunların bir bölümü "fîmâ taimû=yedikleri ve içtikleri şeyler" ifadesi ile ilgilidir ki, bu konuya kısaca değinmiştik. Bir bölümü ise ayetin devamı ile ilgilidir. Bu bölümde takva üç kez, iman iki kez tekrarlanmış ve iyi amel vurgulandıktan sonra ihsan ilkesine parmak basılarak ayet noktalanmıştır. İşte bu tekrarlar ve vurgulamalar tefsirciler tarafından inceleme konusu yapılmıştır.
Bir tefsirci şu yorumu yapmıştır: "Takvayı gözetip inandıkları ve iyi ameller yaptıkları" ifadesinden maksat, haramlardan kaçınıp iman-da ve iyi amel işlemede sebat etmektir. "Sonra takvayı gözetip inandıkları" demek, sonra içki gibi kendilerine haram edilenlerden kaçındılar ve bunların haram olduğuna inandılar, demektir. "Ve sonra takvayı gözetip amelleri iyi şekilde yaptıkları takdirde" demek, günahlardan kaçınmayı sebatla devam ettirdiler ve güzel işlerle meşgul oldular, demektir.
Bir başka tefsir bilgini ise bu tekrarları şöyle yorumluyor: Bu tekrarla şu üç hâle işaret edilmiştir: 1- İnsanın takva ile imanı kendisi ile nefsi arasında kullanması. 2- İnsanın takva ile imanı kendisi ile insanlar arasında kullanması. 3- İnsanın takva ile imanı kendisi ile Allah arasında kullanması... Anlaşıldığı kadarıyla buna göre ihsan, insanlara iyilik etmek anlamınadır. Başka bir tefsircinin görüşüne göre bu tekrarla şu üç aşama göz önüne alınmıştır: Başlangıç, orta ve son olarak varılan nokta. Bu üç nokta, gerçek takvadır. Bir başka tefsir bilgini şöyle diyor: Bu tekrarlarda sakınılacak
şeyler göz önüne alınmıştır. Şöyle ki, ilâhî azaptan sakınmak için haramların terk edilmesi, haramlara düşmemek için şüpheli şeylerden uzak durulması, nefsi pislikten korumak ve tabiatın yapının kirlerinden arınmak için bazı mubahlara yanaşılmaması gerekir. Başka bir tefsirciye göre ilk takva, içki içmekten uzak durmak, ilk iman, Allah'a inanmak; ikinci takva, birinci takvayı devam ettirmek, ikinci iman birinci imanı devam ettirmek; üçüncü takva, farzları yapmak ve ihsan da nafileleri yapmak demektir. Bir diğer tefsir bilginine göre ilk takva akılla ilgili günahlardan sakınmak, ilk iman, Allah'a ve bu günahların çirkinliğine inanmak; ikinci takva, nakil [Kur'an ve sünnet] ile sabit olan günahlardan sakınmak, ikinci iman bu günahlardan kaçınmak gerektiğine inanmak demektir. Üçüncü takva, kullara yönelik zulümlere, başkalarına karşı yapılan haksızlığa ve fesada mahsustur. İhsandan maksat ise, insanlara iyilik etmektir. Diğer bir görüşe göre birinci şart geçmişe mahsustur. İkinci şart birinci şartın devamı ve onun gereğine uymayı sürdürmekle ilgilidir. Üçüncü şart ise kullara yönelik zulümlere mahsustur. Bu konuda daha başka görüşler de vardır. Bu görüşleri savunanların söyledikleri bütün sözler, ayetin yorumunu dayandırmayı gerektirecek ne ayetin sözlerinden kaynaklanan bir delile ve ne de başka bir delile dayanmıyor. Bu görüşlerin içeriğini değerlendirmek ve daha önce söylediklerimize dönmek, bu gerçeği açıkça ortaya koyar.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen 3nokta »

AYETLERİN HADİSLER IŞIĞINDA AÇIKLAMASI Tefsir'ul-Ayyâşî'de Hişam b. Salim'in İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle duyduğu rivayet edilir: "Hamza b. Abdulmuttalib ile arkadaşları bir gün sükürke adı verilen bir içki başındaydılar. O sırada deve etinden yapılan bir yemek olan şerif'ten [devenin hörgücünden yapılan bir çeşit yemek] söz edildi. Hamza 'Onu nasıl yaparız?' dedi. Arkadaşları '[Yakında bulunan deveye işaret ederek] işte şu, kardeşinin oğlunun dişi devesi' dediler. Hamza hemen devenin yanına gelerek onu boğazladı ve ciğeri ile sırt etlerini alarak arkadaşlarına getirdi." İmam Cafer Sadık (a.s) sonra şöyle devam etti: "Hz. Ali gelip devesinin boğazlandığını görünce bu işe kızdı. Oradakiler, 'Bu işi amcan Hamza yaptı' dediler. O da Peygambere (s.a.a) giderek Hamza'yı şikâyet etti." "Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Ali (a.s) ile birlikte yola koyuldu. Hamza'ya, 'Peygamber (s.a.a) kapıda' diye haber verdiler. Hamza öfkeli bir şekilde kapıya çıktı. Resulullah (s.a.a) onun öfkeli yüzünü görünce, geri döndü. Hamza ona 'Eğer Ebu Talib'in oğlu seni dizginle gütmek isteseydi, bunu yapardı' dedi. Hamza bu sözlerden sonra içeri girdi ve Peygamber (s.a.a) de geri döndü." İmam (a.s) daha sonra şöyle devam etti: "Bu olay Uhud Savaşından önce meydana geldi. Bu arada içki yasağı ayeti indi. Ayet inince Peygamberimizin (s.a.a) emri üzerine içki dolu kaplar kırıldı. O günlerde Uhud Savaşı için seferberlik ilân edildi. O günlerde Uhud Savaşı için seferberlik ilân edildi. Peygamberimiz, Müslümanlar ve o arada Hamza sefere çıktılar. Hamza bu günlerde Peygamberden (s.a.a) uzak duruyordu. Ordular karşı karşıya gelince, Hamza düşman üzerine yürüdü ve düşman askerleri arasında kayboldu. Az sonra sağ olarak yerine döndü. Müslümanlar ona, 'Ey Peygamberin amcası, aman Peygamber sana kırgın iken ölüme gitme.' dediler. Hamza ikinci kez düşman saflarına yürüdü ve gözlerden kayboldu. Fakat yine sağ olarak yerine döndü. Arkadaşları onu yine, 'Aman ey Peygamberin amcası, Peygamber sana kırgın iken ölüme gitme.' dediler." "Bunun üzerine Peygambere doğru yürüdü. Peygamber onun kendisine doğru gelmekte olduğunu görünce, o da ona doğru yürüdü. Kucaklaştılar ve Peygamberimiz onu gözleri arasından öptü. Arkasından düşman üzerine yürüdü ve şehit düştü. Peygamber onun emire adlı parçadan [siyah ve beyaz çizgili yünden yapılan hırka veya ince kadife] bir kefene sardı." İmam (a.s) kapıdaki perdeye işaret ederek "O örtü, bunun benzeri idi, dedi. O kumaş şu kapıdaki perdenin kumaşındandı. Boyu uzun olduğu için yüzü örtülünce ayakları, ayakları örtülünce de yüzü açıkta kalıyordu. Peygamber o parçayla yüzünü örttü ve ayaklarını izhir otuyla [yaprağı geniş güzel kokulu bir tür ot] kapattı." "Bu sırada Müslümanlar bozguna uğrayıp savaş alanından kaçtılar. Sadece Hz. Ali kaldı. Peygamber (s.a.a), 'Ne yapacaksın?' diye sordu. Hz. Ali (a.s), 'Yerimde kalıp direneceğim' dedi. Peygamber (s.a.a), 'Senden beklenen zaten budur.' dedikten sonra, 'Allah'ım, bana yaptığın vaadi yerine getir, eğer sen istemezsen, sana ibadet edilmez.' dedi." [c.1, s.339, h:183] Zemahşeri, Rabî'ul-Ebrar adlı eserde şöyle diyor: "İçki hakkında üç ayet indi. İlki, 'Sana içki ve kumarı sorarlar...' [Bakara, 219] diye başlayan ayettir. Bu ayet üzerine kimi Müslümanlar içkiyi terk ederken kimileri de içmeye devam ettiler. Bu arada adamın biri bir gün içkiyi içip namaza kalktı; namazda sapıtınca, 'Ey inananlar!... sarhoşken namaza yaklaşmayın.' [Nisâ, 43] diye başlayan ayet indi. Buna rağ-men kimi Müslümanlar içki içmeye devam ettiler. Bunlar arasında Ömer de vardı. Bir gün içkili iken devenin ağız kemiğini alıp Abdur-rahman b. Avf'a vurarak başını yardı. Arkasından yere oturup Esved b. Ya'fur'un Bedir ölüleri için söylediği şu ağıtı okudu: "Nice cariyeler ve değerli kadeh arkadaşları Bedir kuyusunda gömüldü. Nice büyükler, büyüklükleri ile Bedir kuyusuna gömüldü. Ebu Kebşe bize tekrar dirilmeyi mi vaat ediyor? İnsan kuşlara dönüştükten sonra nasıl tekrar dirilir?1 Eğer doğru söylüyorsa benden ölümü geri çevirsin. Kemiklerim çürüdükten sonra beni diriltmek niye? Hey, benden Rahman'a kim haber iletecek ki? Ben Ramazan ayında oruç tutmayacağım. Allah'a söyle de beni içmekten alıkoysun! Allah'a söyle de beni yemekten alıkoysun!" "Peygamber (s.a.a) bu olayı işitince öfkeli bir şekilde Ömer'e doğru yola çıktı. Öfkesinden cübbesi yerlerde sürünüyordu. Elinde olan bir cismi Ömer'e vurmak için havaya kaldırdı. Bunu gören Ömer, 'Allah'ın ve Peygamberin öfkesinden Allah'a sığınırım.' dedi. Bunun üzerine, 'Şeytan, içki ve kumarla sadece aranıza düşmanlık ve kin sokmak... ister. Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?' ayeti indi. Bunun üzerine Ömer, 'Vazgeçtik.' dedi." [Rabî'ul-Ebrar, c.4, s.51] ed-Dürr'ül-Mensûr tefsirinde İbn-i Cerir, İbn-i Münzir, İbn-i Ebu Hatem, Ebu'ş-Şeyh, İbn-i Mürdeveyh ve Nasih adlı eserinde Nuhas, Saad b. Vakkas'tan şöyle dediğini rivayet ederler: "İçki yasağı benim hakkımda indi. Bir defasında Ensardan bir arkadaşımız yemek hazırladı ve bizi davet etti. Davete birçok kişi geldi. Yediler, içtiler ve küp gibi sarhoş oldular. Bu olay, içki yasaklanmadan önce oldu. Arkadaşlar karşılıklı övünme yarışına girdiler. Ensar, 'Ensar daha üstündür.' dedi. Kureyşliler de, 'Kureyşliler daha üstündür.' dediler. O sırada adamın biri bir devenin ağız kısmının kemiğini üzerime atarak burnumu yardı. -Nitekim Saad b. Vakkas yarık burunlu olarak kaldı.- Ben de Peygambere (s.a.a) vararak durumu anlattım 1- [Cahiliye dönemi insanları, ölümden sonra ruhun mezarlıkta yaşayan "sady ve hâm" adlı kuşa dönüştüğüne inanırlardı.]. Bunun üzerine, 'Ey inananlar! İçki, kumar, putlar ve şans okları şeytan işi pisliklerdir...' ayeti indi." Ben derim ki: Ehlisünnet kanalıyla nakledilen İslâm'da içki yasağı ile sonuçlanan hikâyeler sayıca çoktur. Ayrıca bu rivayetler arasında büyük farklılıklar vardır. Yasaktan sonra içki içen sahabîler hakkındaki hikâyeler,
yapmak-ta olduğumuz tefsirle ilgili inceleme açısından bizi ilgilendirmiyor. Yalnız bu rivayetler daha önce vurguladığımız şu gerçeği doğruluyor: İçki yasağı ile ilgili ayetlerde Bakara suresindeki ayetin inişinden sonra bazı sahabîlerin içki içmeye devam ettiklerine ve bu kötü alışkanlığı Mâide suresindeki ayetin inmesine kadar terk etmediklerine dair işaret veya delâlet vardır. Evet, bazı rivayetlerde Hz. Ali (a.s) ile Osman b. Maz'un'un yasak ayetlerin inişinden önce içkiyi kendilerine yasakladıkları bildiriliyor. Ayrıca el-Milel-u ve'n-Nihal adlı eserde verilen bilgiye göre, bazı Araplar daha cahiliye döneminde içki içmeyi kendilerine yasaklamışlardı. Bunlardan bazıları İslâm dönemine ermiş ve Müslüman olmuşlardı. Amir b. Darab Udvanî ve İslâm dönemine ermiş olan Kays b. Amir Temimî içkiyi daha cahiliye döneminde bırakmış kimselerdi. Safvan b. Ümeyye b. Muhris Kinanî, Afif b. Ma'dikereb el-Kindî ve Uslum-i Yamî de bunlar arasında idi. Bu sonuncu kişi içki ile birlikte zinayı da kendine yasaklamıştı. Bunlar dillerine hak söz cari olmuş tek tük kişilerdi. Cahiliye dönemi Araplarının ezici çoğunluğu ise tıpkı o günün Yahudiler dışındaki diğer toplumları gibi ayetlerle yasaklanıncaya kadar hiçbir sakınca görmeden içki içiyorlardı. Ayetlerden anladığımıza göre, içki hicretten önce Mekke döneminde yasaklandı. Bunun delili, "De ki, Allah sadece açık-gizli bütün kötülükleri, günahı, haksız saldırıyı haram kıldı." (A'râf, 33) ayetidir. Bu ayet Mekke döneminde indi. Eğer bu ayet, Medine döneminde hicretin başlarında inen, "Sana içki ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için yararlar var; ama günahları faydalarından daha büyüktür." ayeti ile bir arada mütalaa edilirse, içkinin o gün Müslümanlara haram edildiği konusunda şüphe kalmaz. Eğer Mâide suresinde yer alan bu konudaki ayetlerin içeriğini iyi incelersek, özellikle "Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?" ifadesi ile "İnanıp iyi ameller işleyenlere... yedikleri ve içtikleri şeyler yüzünden bir günah yoktur." ifadesi üzerinde iyi düşünürsek anlarız ki, Bakara suresi ayeti ile Mâide suresi ayetleri arasında içki içen Müslümanların bu davranışı eski kötü alışkanlığın bir
uzantısı olarak ortaya çıkmıştı. Tıpkı ramazan gecelerinde kadınlara yaklaşmalarındaki emirlere uymama hâli gibi ki, bunun üzerine, "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah sizin nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi. Bunun için rahmetiyle size dönüp tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı." (Bakara, 187) ayeti indi. Anlaşıldı ki, bu rivayetler hakkında iki bakımdan söylenecek söz vardır: Birincisi: Bu rivayetlerdeki içki yasağının tarihi ile ilgili farklılık meselesidir. Meselâ yukarıda yer verdiğimiz rivayetlerin birincisinde, içkinin Uhud Savaşı öncesinde yasaklandığı bildirilmişti. Bazı rivayetlere göre bu yasak Ahzâb Savaşından önce gerçekleşmiştir. 1 Fakat bu farklılığı açıklamak bir dereceye kadar kolaydır. Çünkü bu rivayette kastedilen içki yasağının Mâide suresindeki ayetlerin koyduğu yasak olduğu kabul edilebilir. Gerçi bazı rivayetlerin ifadeleri bu yoruma tam anlamı ile uymaz. İkincisi: Bu rivayetlerin Mâide ayetlerinin inişine kadar içkinin yasak edilmediğine veya o güne kadar halkın yanında ve özellikle sa-habîlerin yanında içkinin haram oluşunun netlik kazanmadığına delâlet etmeleridir. Oysa her türlü günahın haram olduğunu açıklayan A'-râf suresindeki ayet ile içki içmeyi net bir dille günah diye adlandıran Bakara suresindeki ayet, meseleyi gayet açık bir biçimde aydınlatıyordu. Bu durum tevil kabul etmez bir husustur. Bir de şunu düşünelim: Her türlü günahın haram olduğu, Mekke döneminde inen ve belli başlı haramları içeren "De ki, Allah sadece açık-gizli bütün iğrençlikleri, günahı, haksız saldırıyı, Allah tarafından haklarında hiçbir delil indirilmemiş şeyleri, O'na ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediklerinizi söylemenizi haram kıldı." (A'râf, 33) ayeti bir yanda duracak. Sonra bu ayet üzerinden uzun bir süre geçecek de müminler bu ayetin açıklanmasını
Peygamberlerinden istemeyecek. Hatta en büyük arzuları, bulduklarını sandıkları her fırsatı değerlendirerek Kur'ân'a itiraz etmek, onu gözden düşürmek olan müşrikler bu ayetin açıklanmasında ısrar etmeyecekler. Bu, gerçekten uzak bir ihtimaldir. Tersine,tarihin bize verdiği bilgiye göre Peygamberimizin (s.a.a) içkiyi yasaklaması, putperestliği ve zinayı yasaklamasında olduğu gibi müşrikler tarafından biliniyordu. İbn-i Hişam'ın es-Sîret'un- Nebevîye adlı eserinde Hallâd b. Kurre ve başkalarının Bekir b. Vâil kabilesinin ileri gelen âlimlerinden naklettiğine göre, "Kaysoğulları kabilesinin şairi A'şa, Müslüman olmak arzusu ile Peygamberimizle (s.a.a) görüşmek üzere yola çıkmıştı. Bu arada Peygamberimizi (s.a.a) öven bir beyti şöyle olan bir şiir söylemişti: "Göz ağrısı çektiğin gecelerde gözlerini hiç kapatmadın mı? / Yılan sokmuş birisi gibi hiç uyumadan mı geceyi geçirdin?" "Şair A'şa, Mekke'ye veya Mekke yakınlarına varınca Kureyşli bir müşrikle karşılaştı. Kureyşli ona nereye gittiğini sordu. Şair de Peygamberi (s.a.a) görüp Müslüman olmak arzusu ile Mekke'ye geldiğini söyledi. Kureyşli ona, 'Ey Ebu Basir, Muhammed zinayı yasaklıyor' dedi. A'şa 'Vallahi benim zina yapmak gibi bir amacım yok' dedi. Kureyşli müşrik, 'Ey Ebu Basir, Muhammed içkiyi de yasaklıyor' dedi. Bunun üzerine A'şa, 'İçkiye gelince ona karşı içimde hâlâ arzu var. Öyleyse şimdi geri döneyim ve bu yıl içki ile ilgili arzumu tatmin edeyim de sonra Muhammed'e gelip Müslüman olurum' dedi ve geri döndü. Fakat o yıl içinde öldüğü için Peygamber (s.a.a) ile görüşmeye gelemedi." Buna göre, bu rivayetlerde söz konusu edilen görüşlerin sahabenin ayetler hakkında içtihatlarına dayandıklarını ve bunu yaparken A'râf suresindeki ayetin anlamını göz ardı ettiklerini düşünmemiz gerekir. Tefsir bilginleri bu rivayetlerin anlamlarını birbirine yaklaştırmak için şaşırtıcı yorumlara girişmişlerdir.1 Şu, bu, bir yana bırakılacak olursa görülür ki, Kur'ân içki yasağının hicretten önce gerçekleştiğini açıkça belirtmiştir. Mâide suresinde- ki içki yasağına ilişkin ayetler sadece insanların bu yasağa uyma ve onu uygulamada gösterdikleri ihmalkârlık karşısında bir
pekiştirme amacı ile inmiştir. Tefsir'ul-Ayyâşî'de Hişam'dan, o da güvendiği bir raviden, o da ravilerin adını vermeden İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilir: "Ona 'Sizden ayetteki içki, kumar ve dikili taşlar ile birtakım şahıslar kastedildiği söyleniyor, doğru mu?' diye soruldu. İmam bu soruya şu cevabı verdi: Allah, kullarına anlamadıkları şeylerle hitap etmez." [c.1, s.341, h:188] Yine aynı eserde Abdullah b. Sinan kanalıyla İmam Cafer Sadık- tan (a.s) şöyle rivayet edilir: "Bir gün Kudame b. Mez'un, Ömer- 'in yanına getirildi. İçki içmişti ve bu konu şahitlerle kanıtlanmıştı. Ömer ona ne ceza verilmesi gerektiğini Hz. Ali'ye (a.s) sordu. Hz. Ali de ona seksen kırbaç vurulması gerektiğini söyledi. Kudame, 'Ey Emir'el-Müminin, bana had cezası uygulanmaması gerekir. Çünkü ben, 'İnanıp iyi ameller işleyenlere... yedikleri ve içtikleri yüzünden bir günah yoktur.' ayetinin kapsamına giriyorum.' Dedi ve bu ayeti sonuna kadar okudu. Ama Hz. Ali (a.s) ona şu cevabı verdi: Hayır, yalan söylüyorsun. Sen bu ayetin kapsamına girmiyorsun. Bu ayetin kastettiği kimselerin yedikleri ve içtikleri kendilerine helâl idi. [Çünkü yasaklanmadan önce idi.] Onlar kendilerine helâl olan yiyecekleri ve içecekleri yiyip içiyorlardı." [c.1, s.341, h:189] Ben derim ki: Ayyâşî bu anlamda bir rivayeti Ebu Rabi kanalıyla İmam Sadık'tan (a.s) nakletmiştir.2 Yine böyle bir rivayeti Şeyh Tûsî, Tehzib'ül-Ahkâm adlı eserinde İbn-i Sinan aracılığı ile İmam Cafer Sadık'tan (a.s) nakletmiştir.3 Yine bu anlamda rivayetler Ehl-i Sünnet kanalından da nakledilmiştir. Hz. Ali'nin (a.s) "Bu ayetin kastettiği kimselerin yedikleri ve içtikleri kendilerine helâl idi..." sözü bizim yukarıda ayetin anlamı hakkında yaptığımız açıklama ile uyum hâlindedir. O açıklamamıza başvurulabilir. Taberî tefsirinde Şa'bi'den şöyle nakledilmiştir: "İçki hakkında dört ayet indi. İlki, 'Sana içki ve kumarı sorarlar.' [Bakara, 219] ayetidir. Bu ayet inince Müslümanlar içkiyi bıraktılar. Sonra 'Hurma ağaçlarının meyveleri ile üzümlerden içki ile yararlı besin elde edersiniz.' [Nahl, 67] ayeti indi. Bu ayet üzerine Müslümanlar tekrar içki içmeye başladılar. Daha sonra Mâide suresindeki şu iki ayet yani, 'İçki, kumar, putlar (veya anıt taşları) ve şans okları şeytan işi pisliklerdir... Artık bunlardan vazgeçecek misiniz?' ayetleri indi." Ben derim ki: Bu yorumdan, Nahl suresindeki ayetin Bakara suresindeki ayeti, arkasından da Mâide suresindeki iki ayetin Nahl suresindeki ayeti neshettiği anlaşılıyor. Bu yorumun asılsız olduğuna karar vermek için daha fazla açıklama yapmanın gerekmediği kanaatindeyiz. el-Kâfi ve et-Tehzib adlı eserlerde müellifler kendi isnad zincirleriyle İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet ederler: "Allah hiçbir peygamber göndermiş değil ki, o peygamberin dinini kemâle erdirdiğinde
içki yasağını içereceği onun bilgisi dahilinde olmasın. İçki hep haram olmuştur. Yalnız her peygamber döneminde bu yasak aşama aşama gerçekleşti. Eğer böyle olmayıp bu yasak insanlara birden yüklenseydi, insanlar dinle aralarındaki bağı keserlerdi." Ardından İmam (a.s) şunları ekledi: "Hiç kimse Allah'tan daha yumuşak tutumlu değildir. Yumuşak tutumunun bir sonucu olarak o insanları bu yasağa aşama aşama alıştırıyor. Eğer onlara bu yasağı birden yükleseydi mahvolurlardı." [el-Kâfi, c.6, s.395, h:3; et- Tehzib, c.9, s.102, h:178] el-Kâfi'de, Amr b. Şimr kanalıyla İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet eder: "İçki, kumar, putlar (veya anıt taşları) ve şans okları şeytan işi pisliklerdir. Öyleyse bunlardan kaçının." ayeti inince, Peygamberimize (s.a.a) 'Ey Allah'ın resulü, [ayette geçen] meysir nedir?' diye sordular. Peygamberimiz 'O, aşık kemikleri ve cevizler de dahil olmak üzere kendisi ile kumar oynanan her şeydir' cevabını verdi. Peygamberimize, 'Peki, [ayette geçen] ensab nedir?' diye sordular. Peygamberimiz, 'Putperestlerin sözde ilâhları için boğazladıkları.' cevabını verdi. Peygamberimize, 'Peki, [ayette geçen] ezlâm nedir?' diye sorduklarında 'Putperestlerin şans aramak için kullandıkları oklardır' dedi." [c.5, s.122, h:1] Yine aynı eserde Ata b. Yesar kanalıyla İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) "Her sarhoş edici madde, haramdır ve her sarhoş edici madde, içkidir." buyurduğu rivayet edilir. Ben derim ki: Bu rivayet Ehlisünnet kanalından da Abdullah b. Ömer'e dayandırılarak Peygamberimizden (s.a.a) nakledilmiştir. Söz konusu rivayetin lafzı, "Her sarhoş edici madde, içkidir ve bütün içkiler, haramdır." şeklindedir. Bu rivayeti Beyhakî ve diğerleri nakletmiştir. 'Her sarhoş edici madde, haramdır ve kumar aracı yapılan her şey ayetteki meysir kelimesinin kapsamına girer." Rivayeti birçok kanalla Ehlibeyt İmamlarından rivayet edilmiştir. Tefsir'ul-Ayyâşî'de Ebu Sabbah'tan şöyle rivayet edilir: "İmam Cafer Sadık'a (a.s) 'İçki ile nebiz [=üzüm ve hurma suları] bir midir?' diye sordum. Bana şöyle cevap verdi: Hayır. Üzüm ve hurma suları içki ile aynı şey değildirler. Allah içkinin azını da çoğunu da haram kıldı. Tıp-kı ölü hayvan etini, kanı ve domuz etini haram kıldığı gibi. Peygamber (s.a.a) sarhoş eden içecekleri haram kıldı. Resulullah'ın (s.a.a) haram kıldığı şeyler, Allah'ın haram kıldığı şeylerdir." [c.1, s.340, h:184]
el-Kâfi ve et-Tehzib adlı eserlerde İmam Musa Kâzım'dan (a.s) şöyle rivayet edilir: "Allah, içkiyi günahından dolayı değil, yol açtığı sonuçtan dolayı haram kıldı. Buna göre alkollü içki ile aynı sonuca
yol açan her madde, içkidir." Başka bir rivayete göre İmamın sözlerinin sonu "İçki ile aynı etkiyi yapan her madde içkidir" şeklindedir. [Usûl-i Kâfi, c.6, s.412, h:2, Tehzib'ül-Ahkâm, c.9, s.112, h:221] Ben derim ki: Her iki mezhep tarafından nakledilen ve içki ile kumarı kötüleyen rivayetler sayılamayacak kadar çoktur. Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyenler hadis kitaplarına başvurabilirler.

Ayetlerin ahdisler ışığında açkılanması: devamı için http://alevicaferi.net/index.php?option ... &Itemid=66
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
ALIBABA
Mesajlar: 458
Kayıt: 27 Haz 2010, 22:53

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen ALIBABA »

alone_man yazdı:

bilerek çarpıtıyorsun çünkü sen iblisin uşağı olmuşsun yazdığın ayet ilk gelendi sonra neshedildi ve en son ayet geldi işte yazıyorum sen yine anlamazsın! ama en azından masum beyinlere pislik saçmamış olursun


MAİDE Suresi, 90. ve 91.Ayetler: “EY İMAN EDENLER İÇKİ... ŞEYTANIN İŞLERİNDEN OLAN PİSLİKLERDİR. ÖYLEYSE BUNLARDAN KAÇININ, UMULUR Kİ KURTULUŞA ERERSİNİZ. GERÇEKTEN ŞEYTANİÇKİ VE KUMARLAARANIZA DÜŞMANLIK VE KİN DÜŞÜRMEK, SİZİ Allah’I ANMAKTAN VE NAMAZDAN ALIKOYMAK İSTER. ARTIK VAZGEÇTİNİZ DEĞİL Mİ?”
O zaman eger dedigin dogruysa demekki kuran in icinde nehy edilmis ayetler var oylemi ??????

simdik kardesim bu diyanet meyalinden almistim halen orda icki diye gecer senin verdigin ayet tamamen farkli eger arada bu kadar fark varsa kuran degismis veya farkli kuranlar var diye biliriz .

Simdik ikinci beni anlamiyorsunuz !

Allah eyvallah
ALIBABA
Mesajlar: 458
Kayıt: 27 Haz 2010, 22:53

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen ALIBABA »

3nokta yazdı:Bak birader,
Söylediğin ayetin geldiği şartlar farklıdır. Ayetleri nüzul sebepleri ve şartları doğrultusunda değerlendirmek lazımdır. İçki Allah'ın yasaklarındandır. Ehl-i Beyt as' ve onların takipçileri içkiden uzak durmuşlardır. Ehl-i Beyt as'ıa düşman olan yezit la gibi veledi zinalar ancak içki içmiştir.
Hükümlerin henüz açıklandığı dönemlerdeki yumuşak üslubu genele yorumlayamazsınız. Ehl-i Beyt as'ın içki konusundaki görüşleri açıktır.
Aç :Kuran'a bak sana adres vereyim oradan oku. Tefsir açıklıyor içki ile ilgili ayetleri.
Kurban ! Siz beni anlamirsiniz ya !!!!!!!!!!!!!!1

Ben demedimki icki helaldir diye siz nereden cikariyonuz boyle anlamiyorum ???

Ben varya ben , ben demisimki ben Allah icki icinlerin bile affetmek icin icki ictikten sonra namaza gidin dedigini isittim yumusakligi olgunlugu yuceligi gordum kimse burda icki helaldir demedi ben varya ben bu beni anlayin beni .

Allah eyvallah
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen Hasan Akça »

ALIBABA yazdı:
3nokta yazdı:Bak birader,
Söylediğin ayetin geldiği şartlar farklıdır. Ayetleri nüzul sebepleri ve şartları doğrultusunda değerlendirmek lazımdır. İçki Allah'ın yasaklarındandır. Ehl-i Beyt as' ve onların takipçileri içkiden uzak durmuşlardır. Ehl-i Beyt as'ıa düşman olan yezit la gibi veledi zinalar ancak içki içmiştir.
Hükümlerin henüz açıklandığı dönemlerdeki yumuşak üslubu genele yorumlayamazsınız. Ehl-i Beyt as'ın içki konusundaki görüşleri açıktır.
Aç :Kuran'a bak sana adres vereyim oradan oku. Tefsir açıklıyor içki ile ilgili ayetleri.
Kurban ! Siz beni anlamirsiniz ya !!!!!!!!!!!!!!1

Ben demedimki icki helaldir diye siz nereden cikariyonuz boyle anlamiyorum ???

Ben varya ben , ben demisimki ben Allah icki icinlerin bile affetmek icin icki ictikten sonra namaza gidin dedigini isittim yumusakligi olgunlugu yuceligi gordum kimse burda icki helaldir demedi ben varya ben bu beni anlayin beni .

Allah eyvallah
asıl sen asnlamıyorsun sana helal ettin denmiyorki çarpıtma deniyor maide suresi son nazil olansuredir oradaki hüküm diğer hükmü kaldırmıştır insanları kandırmma deniyor anlıyorsun ama görev işte naparsın
ALIBABA
Mesajlar: 458
Kayıt: 27 Haz 2010, 22:53

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen ALIBABA »

Hasan Akça yazdı:
asıl sen asnlamıyorsun sana helal ettin denmiyorki çarpıtma deniyor maide suresi son nazil olansuredir oradaki hüküm diğer hükmü kaldırmıştır insanları kandırmma deniyor anlıyorsun ama görev işte naparsın.
Nasil carpitiyorum ben bunu diyanet mealinden aldim diyorum ?

Farkli kuranlarmi var ?

Allah eyvallah
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen Hasan Akça »

ALIBABA yazdı:
Hasan Akça yazdı:
asıl sen asnlamıyorsun sana helal ettin denmiyorki çarpıtma deniyor maide suresi son nazil olansuredir oradaki hüküm diğer hükmü kaldırmıştır insanları kandırmma deniyor anlıyorsun ama görev işte naparsın.
Nasil carpitiyorum ben bunu diyanet mealinden aldim diyorum ?

Farkli kuranlarmi var ?

Allah eyvallah
bak yine fransızı ve yüzsüzü oynuyorsun sana o ayet ilk mekkiydi içki konusundaki hükmü maideyle kalktı diyoruz sen ne zırvalıyorsun
biraz utan yahu
EDEP YAHU(BELKİ BÖYLE ANLARSIN)
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen 3nokta »

ALIBABA yazdı:
3nokta yazdı:Bak birader,
Söylediğin ayetin geldiği şartlar farklıdır. Ayetleri nüzul sebepleri ve şartları doğrultusunda değerlendirmek lazımdır. İçki Allah'ın yasaklarındandır. Ehl-i Beyt as' ve onların takipçileri içkiden uzak durmuşlardır. Ehl-i Beyt as'ıa düşman olan yezit la gibi veledi zinalar ancak içki içmiştir.
Hükümlerin henüz açıklandığı dönemlerdeki yumuşak üslubu genele yorumlayamazsınız. Ehl-i Beyt as'ın içki konusundaki görüşleri açıktır.
Aç :Kuran'a bak sana adres vereyim oradan oku. Tefsir açıklıyor içki ile ilgili ayetleri.
Kurban ! Siz beni anlamirsiniz ya !!!!!!!!!!!!!!1

Ben demedimki icki helaldir diye siz nereden cikariyonuz boyle anlamiyorum ???

Ben varya ben , ben demisimki ben Allah icki icinlerin bile affetmek icin icki ictikten sonra namaza gidin dedigini isittim yumusakligi olgunlugu yuceligi gordum kimse burda icki helaldir demedi ben varya ben bu beni anlayin beni .

Allah eyvallah
Ben de siyorum ki o üslubu ayetin nazil olduğu şartlar doğrultusunda değerlendirmek lazımdır.
Ancak elbetteki Ehl-i Beyt mektebinden olan 12 İmamların velayetine dinin usulune ve fururuna iman etmiş birisiiçki içse dahi ondan teberra edilmez. Ancak onun kötü amellerinden teberra edilinir.
Biz kimseniniçmesine karışmıyoruz.Biz bunun Ehli Beyt adına yapılmasına karşı duruyoruz. Umarım sen de beni anlıyorsundur.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
ALIBABA
Mesajlar: 458
Kayıt: 27 Haz 2010, 22:53

Re: Zincirlerle vurmak

Mesaj gönderen ALIBABA »

3nokta yazdı:
Ben de siyorum ki o üslubu ayetin nazil olduğu şartlar doğrultusunda değerlendirmek lazımdır.
Ancak elbetteki Ehl-i Beyt mektebinden olan 12 İmamların velayetine dinin usulune ve fururuna iman etmiş birisiiçki içse dahi ondan teberra edilmez. Ancak onun kötü amellerinden teberra edilinir.
Biz kimseniniçmesine karışmıyoruz.Biz bunun Ehli Beyt adına yapılmasına karşı duruyoruz. Umarım sen de beni anlıyorsundur.
Sen guzel konustunda seni anladim . fakat yukardakileri anlamadim bana garip bir ayet verdiler kuranda yazmayan bir ayet onu kurandan diye gosteriyorlar anlamadim ne yapmaya calisiyorlar ???

Allah eyvallah
Kilitli

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön