Bir Akedemisyenin İran Gezisi ve Notları

Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Re: Bir Akedemisyenin İran Gezisi ve Notları

Mesaj gönderen Hasan Akça »

samimi mi değil mi bir yana türkiyede yaşayan bir akedemisyen gerçektende iranı övmek istesede övemez riskli bir durum olur övgü beklenemez ama bilim gözüyle eleştiri olabilir ama sanırım sadece gözlem yapmak istemiş yani bazı konulara yada detaylara girmek istememiş gibi bence haklı çünkü tehlikeli bir alan nolur nolmaz akedemik çevreler bu konuda baskı altındalar
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Re: Bir Akedemisyenin İran Gezisi ve Notları

Mesaj gönderen biralevi »

Mevlüt Uyanık

Aynı akedemisyen arkadaşımızın yeni iran gezisine ilşkin gönderdiği ve yerel ve ulusal basında çıkan notlarını üyelerimizle paylaşıyoruz;


Dünya felsefe günü
Birleşmiş Milletler Eğitim, bilim ve kültür organizasyonu (UNESCO)nun 2002 Kasım ayında ilkini Paris’te düzenlediği “Dünya Felsefe Günü”nün altıncısı (21-23/11/2010)Tahranda yapıldı. Felsefenin farklı kültürler, gelenekler ve medeniyetler arasındaki işbirliği ve diyalogu artırmaya yönelik hayati bir işleve sahip olduğunu gösteren diğer kongreler Şili, Fas, Türkiye, İtalya ve Rusya’da gerçekleştirilmişti.

Hedef; dünyanın dört bir yanında yaşayan felsefeci ve entelektüellerin bir araya getirerek felsefi diyaloga ve fikir alışverişinde bulunmalarına ortam temin etmek olarak belirlenmiş. Böylece günümüz felsefecilerinin felsefenin temel konularına ortaklaşa katkılarını artırmak ve dünyada yaşanan problemlere olası çözüm önerilerini gündeme getirmek gibi bir hedefi de var.

Temel konusu: (Doğu ve Batı’da) felsefe tarihinde teori ve pratik ilişkisiydi. Ahlak ve felsefe ilişkisi bağlamında etik ve metaetik; profesyonel ve uygulamalı etik, öznellik ve nesnellik, etik prularizm; din ve felsefe ilişkisi çerçevesinde hikmet, iman ve dini deneyim, dini çoğulculuk, din ve diğer değer merkezli sistemler arasındaki ilişkileri müzakere etmekti.

Din ve Siyaset ilişkisi bağlamında demokrasi, adalet ve hukuk, insan hürriyeti ve insan hakları, ütopik teoriler ve ütopyasız toplumlar, sivil itaatsizlik; felsefe, bilim ve teknoloji ilişkisi bağlamında metafizik ve bilim, metafizik ve teknoloji ilişkisi değerler merkeze alınarak müzakere edildi.

Felsefe ve günlük hayat, kimlik krizi, hayatın anlamı, küreselleşme, gündelik hayatta felsefenin yeri konularının incelenmesi önerildi. Felsefe, sanat ve edebiyat; felsefe ve kültür, felsefe ve aile, felsefe ve çevre, felsefe ve insanlığın geleceği konularını da duyunca heyecanlandım çünkü Ahmet İnam hocam, “yahu siz hiç felsefecilerin de görüşü nedir diye sorun bir siyasetçi veya bürokrat gördünüz mü? Biz havanda su dövüyoruz galiba!” demesini hatırladım ve bu eksikliğin Unesco vasıtasıyla küresel olarak tashihini görünce heyecanlandım.

Peki ama Türkiye’den niçin sadece dört bildiri!
Galiba bunun tek sebebi, İran gibi bir Müslüman ülkede yapılması ve İslam felsefe geleneğine dair bilinicin dünya çerçevesinde artırılmasına dair bir hedefin kongre metinine konulması. Müslüman felsefecilerin dünya olaylarına daha etkili katkılarının olabileceğini bu kongre vasıtasıyla göstermek amaçlardan birisiydi ve bu hedef, İslam felsefesi diye bir şeyin olmadığını, olsa olsa ortaçağ felsefesinde bir takım Müslüman düşünürlerin katkısı olabileceğini söyleyenlerince protesto edildi diye düşünüyorum. Çünkü Dünya Felsefe Gününü Türkiye’de düzenlenmişti ve Unesco’nun amacından herkes haberdardı. Türk Felsefe Kurumundan kimsenin olmayışının başka bir izahı var mı bilemiyorum.

Buna bir de kongreye bir hafta kala Unesco’nun pratik gelişmeler, yani siyasetin etkisinde kalarak kongreden desteğini çekmesini ilave edince, umulan hedefe ulaşılmasında epey bir aksama oldu. Ana başlık felsefe:teori ve pratik idi, ama pratik teoriyi gene galip geldi.
Türkiye’den İbrahim Kalın; “İslam ve Batı arasında Bir Diyalog Yolu Olarak Felsefe”; Nurullah Kotlaş, “Müslüman Entelektüel Hayatında Gelenek(sel)ci Ekolün Rolü” Turan Koç hocam, İslam Estetiğinde Temaşa ve Estetik Deneyim” ve biz de İslam aklının, kültürünün liberal bir eleştirisinin imkanı üzerinde duran bir bildiriyle katıldık.

Aslında hemen bayram sonrası olması nedeniyle katılamama ihtimalim vardı ama Unesco’un çekildiğini bildiren ve son onayımızı isteyen maili görünce pratik bir kez daha teoriye galip gelmesin diye gittik Tahran’a. bu çekilmeyi önemsemeyen ve teorinin güçlenmesine katkı vermek isteyen katılımcılar kırksekiz ülkeden gelmişlerdi.
Ve Tahran
Tahran ile birbucuk saat farkı var. Cumartesi günü sabaha karşı otele geçtik, biraz dinlendikten sonra Turan Hocam hemen meşhur kitapçılar çarsına geçmemizi istedi. Trafik cok yoğun ve dikkatli olmanız gerek, her an bir motosiklet çarpabilir yani. Yaklaşık on beş milyonu bulan Tahran’da hava kirliliği çok yoğun, dış göçü yaygınlaştırmak için Devlet, ev ve arazi, maaş artırımı önerisi getirmesine rağmen fazla rağbet görmemiş gibi. Tek çift plaka uygulaması da öyle, çünkü imkanı olanlar bir araba daha almış. İlginç olan motosiklet taksiciliği, bu karmaşada en hızlı onlar ilerliyor ve arabalardan ziyade onlara dikkat etmeniz gerekiyor. Kaldırımlara engel koymuşlar, oradan da gitmesinler diye. Ve garip olan, bayanlarında gayet rahat erkek sürücünün arkasına atlayıp taksi gibi motosikleti de kullanmaları.
Tahran Üniversitesi Felsefe Bölümü
Epey dolaştıktan sonra Tahran Üniversitesini ziyaret edelim dedik, ama bin türlü prosedürü varmış. İzin almamız gerekiyormuş, Pakistan’da Urdu dili üzerine doktora yapan Leyla hanım bize yardımcı oldu. Kimliklerimizin fotokopisini aldılar ve bir izin belgesi verdiler.
Leyla kardeş, çok mütevazi ve Türkçe de biliyor, onun öncülüğünde dolaştık. Felsefe Bölüm Başkanı Mehdi Ghavam Safari ile tanıştık, o da “Türkce danışın” dedi bize. Sempozyum sürecinde öğrencilerden teyit ettiğimiz hususu Safari bey de söyledi, Türkiye’deki felsefi düşüncenin seyri hakkında neredeyse hiç bilgileri yoktu. Bizim İran’daki düşünürlerden haberdar olduğumuzu görünce hem şaşıyorlardı hem de seviniyorlardı. Felsefe bölümü müfredatını aldım. Master programlarında 26 kredilik dersin 18 saati Zorunlu Batı Felsefesi; 6 saati İslam Felsefesi, 2 saati de seçmeliye ayrılmış. İlahiyatta yoğun olarak görülmesine rağmen burada Meşşai ve İşraki felsefe ile Molla Sadra merkezli Hikmeti Mütealiye (Supreme Theosophy) dersleri var.
Tahran Pazarı çok kalabalık, kapalı çarşımız gibi, hediyelikler için ideal. Yerel, otantik elbiseler bulma imkanı yok, ama isfehan ve Tebriz dokuması ve el işlerini uygun fiyata bulma imkanı var, dil sorununuz da yok, yani neredeyse tamamına yakını Azeri lehcesini biliyor. Epey yorulduktan sonra “Kebab-ı Türki” yedik. Yuh yani orada niye başka bir şey denemediniz demeyin, lütfen. Dönerin eti oldukça çok, neredeyse üç misli ama ısrarla söylemimize rağmen salata gibi karışımla ikram ediliyor ve dönerden ziyade bir saç kavurma gibi oluyor. Fakat lezzetliydi. Tahran’da dönerden daha iyi alternatif yok, şükür yaniJ
Kongre:
Açılış Pazar günü sabah Haddad Adil, Gulam Rıza Avani’nin konuşmalarıyla başladı. Konuşmalar arasında Dünya Felsefe Gününü ve İran’da Felsefe Geleneği anlatan kısa video gösterileri yapıldı. Birinin fon müziği çok aşina geldi, sordum musikişinas Nurullah kardeşe, yahu Zülfü Livaneli’nin “Yedi Karanfil” şarkısından deyince, bir tuhaf oldu içim. Unesco’nun çekilmesine rağmen gelen felsefecilerin jestini de Devlet Başkanı Sayın Ahmedinecad açılış oturumuna katılıp “İnsan-ı kamil” merkezli bir konuşma yaparak gördü.
Kongre şehir dışına inşa edilmiş Milli Kütüphane ve Arşiv olarak kullanılan harika bir binada yapıldı. Şehir dışında olmasına rağmen katılımın bu kadar yoğun olmasının nedeni, metroya yakınmış. Kullanımı çok işlevsel, bina geçişleri kolay ve hepsinin aralarında su kullanımı insana müthiş bir dinlenme imkânı veriyor. Resim galeri ve kitap sergisi de harikaydı. Metronun yakın olduğunu duyunca, öğleden sonra rica ettik bir rehber verdiler ve biz çarşıyı dolaşmaya gittik, alışveriş yaptık. Ve gene metroyla döndük.
Nurullah kardeş, bizden ayrıldı otele geçti, oradan taksiyle gelme gafletinde bulunmuş, tabiî ki gelememiş! Birkaç taksi değiştirdikten sonra gene metroyla ulaşabilmiş kongre merkezine. Gani gönüllü kardeş bile hayatından bıkmış, birkaç saat içinde. Trafik o kadar sorun yani. Kongre bitiminde boş kalan bir gün için İsfehan gezisi yapılacak dendi. İsfehan, nısf-ı cihan deyip sevindik ama gidiş geliş on saat diye vazgeçildi. Bunun yerine Şah’ın yazlık olarak kullandığı el-buruz dağları etiğindeki Sadaabat sarayını gezdik. Geçen gidişimde tam gün ayırdığımız için sekiz sarayın tamamını görmüştüm ama şimdiki misafirler sadece ikisini gezebildiler, ardından resim ve milli arkeoloji müzesini gezdik. Buralarla ilgili ayrıntılı bilgiyi daha önce “İran Notları”nda yazdığım için doğrudan kongre kapanışıyla ilgili bir tespitimi paylaşmak istiyorum.
Sonuç versus Felsefi Vaaz
Müzakereye açılan on altı başlıktan sadece felsefe ve günlük hayat, felsefe ve dini diyalog, felsefe ve Barış kültürü, Çocuklar için Felsefe” oturumları için bile gidilirdi. Ama Unesco’nun çekilmesi, felsefenin dünya sorunlarına olası katkılarını gündeme getirecekken, pratiğe teslim olduğunun ve kongrenin asıl amacını ıskaladığının göstergesidir.
Biz “Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup” derken kapanış oturumunda bir Ayetullah çıktı kürsüye ve bir saati aşan bir konuşma yaptı. Doğu felsefesine hakimiz ama bakın biz Batı felsefesine de iyi biliyoruz edasında kelimenin tam anlamıyla “felsefi bir vaaz” verdi ve uluslar arası baskılara direnen ve kongreye katılan felsefecilere karşı bence büyük bir nezaketsizlik yaptı. Bakın üç gündür siz felsefi konuları müzakere ediyorsunuz ama bir de benden dinleyin bu konuları ve ona göre hizaya gelin dercesineydi bu konuşma.
Gulam Rıza Avani gibi bir uluslarası bir entelektüelin evsahipliğinde nasıl oldu bu anlayamadım. Ve maalesef gene pratik durum teoriyi belirledi.
Cevapla

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön