Bu kitabın son bölümünde Türkiye’de Yavuz Akpınar tarafından da yayınlanan Şehriyar’ın Sehend’e Mektubu’nu siz değerli okuyuculara bir ilave olarak sunmak istiyoruz:
ŞEHRİYAR’IN SEHEND’E MEKTUBU
SEHENDİM
Şah dağım, çal papağım, el dayağım, şanlı Sehend’im,
Başı Dumanlı Sehend’im, başı Tufanlı Sehend’im
Başda Heyder Baba tek garla, gırovla garışıpsan
Son ipek telli buludlarla ufugda sarışıpsan
Savaşırken barışıpsan
Göyden ilham alalı sirri semâvata deyersen
Hele ağ kürkü bürün, yazda yaşıl don da geyersen
Goradan halva yeyersen
Döşlerinde sonalar sinesi tek şuh memelerde
Ne şirin çeşmelerin var
O yaşlı telleri yel hörmede, ay nazlı Sehend’im
İşveli eşmelerin var
Goy Yağış yağsa da, sel olup ahsa da ahsın,
Yanlarında dereler var
Goy gelemgaşların uçsun ferelerle, hamı bahsın
Başlarında hereler var, sıldırımlar, sereler var
O eteklerde ne gızlar yanağı lalelerin var
Guzular otlayarak neyde ne hoş lalelerin var
Guzular otlayarağ neyde ne hoş nalelerin var
Ay kimi hâlelerin var
Gül çiçekten bezende, ne gelinler kimi nâzın,
Suların zemzemesinde, ne derin râz-ı niyâzın
Oynayar güllü gotazın
Titreyir saz telli tek şahanelerin çayda, çimende,
Yel o tellerde gezende, ne Köroğlu çalı sazın
Ördeyin helvet edip gölde perilerle çimende
Gol ganaddan ona ağ hövle açar gezmeli ağzın
Gış gedir, goy gele yazın.
Hele novruzgülü var, gar çiçeyin var, gelecekler
Yel yağışda yuyunurken güneşiyle gülecekler
Üzlerin tez silecekler
Gışda keklik hevesiyle çöle gaçdığda canavarlar
Garda gaggıldayarag nazlı gelemgaşların olsun
Yaz o döşlerde nahar mendesin açdıgda çobanlar
Bollu, südlü sürüler, daldı gavutmaçların olsun
Ad alıp senden o şair ki, sen ondan ad alarsan
Ona her dad veresen yüz o mugabil dad alarsan
Tarıdan her zad alarsan
Adag oldugda sen onlar daha artıg ucalırsan
O celaletle Demavend dağından bac alırsan
Şir elinden tac alırsan
O da şe’rin, edebin şah dağıdır, sanlı Sehendi,
O da sen tek atıp ulduzlara şe’riyle kemendi
O da Simurgdan almagdadır fendi
Şe’r yazanda geleminden görisen dürr sepelendi
Sanki ulduzlar elendi
Söz deyende görisen gatdı gülü, püsteni, gendi
Yaşasın şair efendi
O ne şair ki, hıyal merkebine şav şığıyanda
O neneg at ayağın tozlu bulutlarda goyanda
O ne şair ki, dağın vesfine misdağ onu gördüm
Men senin tek ucalığ meşgine meşşag onu gördüm
Eşge, eşg ehline müştag onu gördüm
Lülelenmekdedi yer-göy nece tümer sarıyanda
Göreceksen o zamanda
Ne zaman varsa, mekan varsa kesip biçdi bir anda
Geçecekler, gelecekler, ne bu yanda, ne o yanda,
Ne bilim galdı ha yanda
Bah ne hörmet var O’nun öz demişi tek papağanda
Şirin’in tacı eyilmiş, gaşı durmuş gabağında
Başına savrulan inci, çarığ olmuş ayağında
Vehy edir şe’ri meleklerdi pıçıldır gulağında
Arzulardır dodağında
O da dağlar kimi Şe’ninde ne yazsam yaraşandır,
O da zalım goparan, gar küleğiyle duruşandır
Guduza, zalıma garşı sine germiş vuruşandır
Guduzun kürküne zalım bireler tek daraşandır
Emma vechinde fağır helgi eğilmiş soruşandır
Gara millet, hüneri bilse hünerle araşandır
Garalarla garışandır, sarışandır
Gece hekgın gözüdür tur töretmiş ocağında
Eriyip yağ tek üreklerdi yanırlar çırağanda
Mey mehebbetden içip lale bitipdir yanağında,
O bir oğlan ki, periler su içerler çanağında
İnci gaynar bulağında
Teb’i bir sevgili bülbül ki, ohur gül budağında
Sarı sünbül gucağında
Sular efsaneni söyler, o’nun efsunlu bağında
Seher’in çenli çağında
Şairin zövgü, ne efsunlu, ne efsaneli bağlar
Ele bağlar ki “Elifleyli” de, efsanede bağlar
Od yahıp dağları dağlar
Gül gülerse, bulağ ağlar
Şairin alemi ölmez, ona alemde zeval yoh
Arzular orda ne hatirliye imkandı, mahal yoh
Bağ-ı cennet kimi orda bu haramdır, bu halal, yoh
O mehebbetde melal yoh
Orda haldır, daha gal yoh
Geceler orda gümüşdendi, gızıldan ne günüzler
Ne zümürrüd kimi dağlardı, ne mermer kimi düzler
Ne sarı telli inekler, ne ala gözlü öküzler
Ay! Nece ay kimi üzler
Gül ağaçları ne tavus kimi çetrin açıp elvan
Hille kervanındı çöller, bezenir sürse bu kervan
Deve Kervanıdı, çöller, bezenir sürse bu kervan
Deve kervanıdı, dağlar yükü etlesdi bu heyvan
Sabir’in şehrine doğru gatari çekmede Servan
O hıyalımdaki Şirvan
Orda gar da yağar emma daha güller sola bilmez
Bu tebiet o teravetde mahaldır ola bilmez
Ömür peymanesi orda dola bilmez
O ufüglerde baharsan ne denizler, ne boğazlar
Ne periler kimi gu guşları uçmagda, ne gazlar
Gölde çimmekde ne gızlar
Balıg ulduz kimi göllerde, denizlerde parıldar
Yel güşuldar, su şarıldar
Gesrler vardı gızıldan, galalar vardı egigden
Rafeel tablosu tek sehneleri ehd-i etigde
Doymasın köhne refigden
Cennetin bağları tek bağlarının hûr-ü gusuri
Düzülüp gurfede balgundan cevahir kimi hûri
Elde Hurilerinin tüng-i bülûri
Tüngünün gül kimi sehba-ye tehuri
Ne meraglar ki, ayığ gözlere rö’yadı deyersen
Ne şefaglar ki, derin bahmada deryadı deyersen
Uyduran cennet-i me’vadı deyersen
Zöhrenin gesri brilyan, hisarı incidi, yagut
Gesri cadudu, mühendisleri Harut ile Marut
Orda mani dayanıp galmış o suretlere mebhut
Gapı gullugçusu Harut
Ordadır şe’r ü müzik menbeyi, serçeşmedi gaynar
Ne periler kimi fevvarelerden efşan olup oynar
Şair ancağ onu anlar
Dolu mehtab kimi istehrdi fevvareleriyle
Meleke orda çimer ay kimi mehpareleriyle
Güllü güşvareleriyle
Şe’r ü musigi şabaş olmada efşandı, perişan
Sanki ağşahıdı olmağda gelin başına efşan
Ne gelinler ki, ne ennik üze sürtelle ne kirşan
Yaha ne tülkü ne dovşan
Ağ periler sarı köynekli buludlardan enirler
Süd gönülde melek ile çimerken sevinirler
Sevinirler, öyünürler
Govzananda here elde dolu bir cam aparırlar
Sanki çengilere, şairlere ilham aparırlar
Derya gızlarına peyğam aparırlar
Denizin örtüyü mavi, ufügun segfi semavi
Aynadı her yana bahsan, yer olup göyle müsavi
Gerg onun şe’rine ravi
Gurfeler ay bulud altında olar tek görünüller
Göz açıp yumma çırağlar kimi yandıgda sönüller
Sehneler Çerh-i felek tek durulup gah da çönüller
Kölgelikler sürünüller
Zöhre balgunda ilahe şinilinde görünürken
Bahısan Hafiz-i de orda celaletle görürsen
Ne seversen
Gâh gören Hafiz-i Şiraz ile balgunda duruplar
Gâh gören ortada şetrenc gurupken oturuplar
Gâh gören söz ile, avaz ile eylence guruplar
Sanki sager de vuruplar
Hace elhan ohuyanda hamı işden dayanırlar
O nevalerle periler, gâh uyup, gâh oyanırlar,
Laleler şö’lesi elvan şüşe rengi boyanırlar
Ne humar gözlü yanırlar
Ganad ister bu feza, goy gala terlanlı Sehendim
Eşit öz gissemi, destanımı, destanlı Sehendim
Seni Heyder Baba ol ne’releriyle çağıranda
O sefil, darda galan tülkü govan şir bağıranda
Şeytan’ın şıllığa galhanda gatırı nohda gıranda
Dede gorgud sesin aldım, dedim arhamdı, inandım
Arha durdugda sehendim, Savalan tek havalandım
Sele garşı gavalandım
Çoşgunun da ganı coşdu, mene bir haylı ses oldu
Her sesiz bir nefes oldu
Baki dağları da hay verdi sese, gıy ha ucaldı
O tayın ne’releri sanki bu taydan da bac aldı
Gurd acıldıhda gocaldı
Rahim’in ne’resi govzandı deyen toplar atıldı
Sel gelip nehre gatıldı
Rüstem’in topları seslendi, deyen bomlar açıldı
Bize gül gonca saçıldı
Gorhma geldim deye sesler de mene, can dedi gardaş
Mene can can deyerek, düşmene gan-gan dedi gardaş
Şehriyar söylemeden gâh mene sultan dedi gardaş
Men de canım çığırıp can sene gurban dedi gardaş
Yaşa oğlan! Size dağdaş deli ceyran dedi gardaş
El size gaflan dedi gardaş
Dağ size aslan dedi gardaş
Dağlı Heyder Baba’nın arhası her yerde dağ oldu
Dağa dağlar dayağ oldu
Arazım ayna çırağ goymada aydın şefeg oldu
O tayın ne’resi govzandı ürekler gulag oldu
Yene gardaş deyerek gaçmada başlar ayağ olduk
Gaçdıg üzleştik Araz’da yene gözler bulağ oldu
Yene gemler galağ oldu
Yene gardaş sayağı sözlerimiz bir sayağ oldu
Vesl iyin almada, el çatmada aşgim damağ oldu
Helelik gem saralarken gayalar döndi ağ oldu
Araz’ın süd gölü daşdı, gayalıglar da bağ oldu
Sarı sünbüllere zülf içre, oraglar darağ oldu
Yoncalıglar yene bildirçine yay-yaz yatağ oldu
Gözde yaşlar çırağ oldu, lale bitdi yanağ oldu
Gonca güldi dodağ oldu, ne sol oldu ne sağ oldu
Elimi arhamı gördükde zalım ovçu gısıldı
Sel kimi zülmü basıldı, zine arh oldu kesildi
Özü getdi yeri galdı
Tor guran ovçu atın govmada sındı, geri galdı
Emma Heyder Baba da bildi ki, biz tek hamı dağlar
Bağlanıp gol gola zencirle buludlar, odur ağlar
Ne bilim, belke tebiet özü, namerde gün ağlar
Ne bilim, belke tebiet özü namerde gün ağlar
Eyri yolları açarken, düz olan golları bağlar
Saf olan sineni dağlar
Dağların her goçu terlanı, ceyranı maralı
Hamı düşgün hamı pozgun, sineler dağlı, yaralı
Gül açan yerde saralı
Mehşer olmagdadı bunlar, daha vulgan olacagdır
Zülm dünyası yanarken de tilit gan olacagdır
Vay! Ne tufan olacagdır
Dedin Azer eli’nin bir yaralı nisgiliyem men
Nisgil olsam da gülüm, bir ebedi sevgiliyem men
El meni atsa da öz gülşeniminin bülbülüyem men
Eliminin Farsıca da derdini söyler diliyem men
Diye doğru, ne garanlıg ise el meş’eliyem men
Ebediyyet gülüyem men
Nisgil ol çariye galsın ki, ceahir nedi ganmır
Medeniyyet Debin eyler bedeviyyet, bir osanmır
Gün gedir, az gala batsın, gecesinden bir oyanmır
Bir öz ehvalına yanmır
Atar insanlığı, emma yalan ensabı atammaz
Fitne govzatmazsa bir gün, gece asude yatammaz
Başı başlara çatammaz
Emma menden sarı sen arhayın ol, şanlı Sehend’im
Deli ceyranlı Sehend’im
Men daha erş-i ela kölgesi tek başda tacım var
Elde Musa kimi Fir’ona genim bir ağacım var
Herecim yoh, ferecim var
Men, Eli oğluyam, azadelerin merdi, muradi,
O garanlıglara meş’el, o işiglıglara hadi
Hakga, imana münadi
Başda sınmaz siperim, elde kütelmez gılıcım var
[1] - Bu dönemde (Hicri-i Kameri 1275 – 1320) Tebriz’de aşağıda açıklaması yapılan yedi gazete yayınlanmaktaydı. 1- Millet Gazetesi : Hicri Kameri 1275 yılında yeri Ümid Hanı ( Kervansarayı), Hacı Abdullah Tacir-i Tebrizi’nin dükkanı. 2- Tebriz Gazetesi: Önce Muhammed Hasan Han İtimat’us-Saltane’nin
(Önceki dipnotun devamı)
daha sonra Kemal ağa’nın yönetiminde Hicri Kameri 1296 yılında yayınlanmaktaydı. 3 – El-Hadid Gazetesi : Hicri Kameri 1314 yılında Seyyid Hasan Naimi’nin yönetiminde yayınını sürdürüyordu. 4 – İhtiyaç Gazetesi :Mirza Aligoli Sarraf tarafından idare ediliyordu. Hicri kameri 1316 yılında yayınlanıyordu. 5 – Edeb Gazetesi : Mirza Muhammed Sadık Edib’ül – Memalik Ferahani’nin gayretleriyle Hicri Kameri 1316 yılında. 6 – Kemal Gazetesi : Mirza Hüseyin Han Tabibzade’nin idaresinde Hicri Kameri 1316 yılında. 7 – Gencine-i Fünun Gazetesi : Seyyid Hasan Takizade, Mirza Hüseyin Han Adalet, Mirza Yusuf İ’tisam’ül-Mülk ve Mirza Muhammed Ali Han Terbiyet’in yazılarıyla Hicri Kameri 1320 yılında yayınlanmaktaydı.
[2] - Şehriyar’ın hayatı hakkında yazılar yazan ve bu yazılarda şairin doğum yerine işaret eden araştırmacıların çoğunluğu, Şehriyar’ın doğum yerinin Hoşkenab, Kayışkurşak ya da “Haydar Baba” olduğunu kaydetmişlerdir. Bu cümleden bunlardan bazılarını aşağıya alıyoruz:
“Büyük Şehriyar’ın doğduğu yerde, başını yücelere uzatmış olan ve Muhammed Hüseyin’ini çocukluk ve gençlik dönemlerinden itibaren kucağında yetiştiren “Haydar Baba” Dağı...” Doktor Gulam Hüseyin Begdili, “Haydar Baba” Manzumesi Tercümesi’nin önsözü ‘( Mütercim Mir Salih Hüseynî), Fethi yayınları, 1. Basım, Şehriver 1368, sf. 19.
“Bu manzumede şair doğum yerinin çevresinde bulunan “Haydar Baba” Dağını muhatap alıp çocukluk hatıralarını anıyor.” Dr. Cevat Hey’et a.ğ.e. önsözü sf. 28.
“Bizim bağrı yanık şairimizin adı Seyyid Muhammed Hüseyin Behcet idi. O Azerbaycanlı seçkin bir hatip, yazar ve düşünürdür. Hicri 1285 yılında Tebriz’in banliyölerinden Kara çimen kasabasına bağlı köylerden birinde dünyaya geldi...” Dr. Hüseyin Muhammed zade Sadık a.g.e. önsözü sf. 34.
“Evet “Haydar Baba”’nın şair evladı, doğduğu yere dönüşünde artık “o gençlik gözlüğü” gözünde bulunmadığı için, kayıp cennetini bulamaz”. Dr. Menuçehr Murtezevi’nin Külliyat-ı Divan-ı Şehriyar’a yazdığı önsözden, Negah Zerrin yayınları, 7. Basım, sf. 31.
Şehriyar’ın doğduğu ev, Hicri Şemsi 1366 yılı Aban ayında bu makalenin yazarı tarafından ziyaret edildi. O tarihte bu ev, Tebriz’in tanınmış ailelerinden ve çok saygın bir şahsiyet olan Hac Mirza Sadık Bahadıri Bey’in mülkiyetindeydi. Bu evin binası ve bahçesinden görüntülerle birlikte , elimde bulunan bir video kaseti kaydedilmiş olan röportaj esnasında kendileri bu evi Mirza Cevat Natık oğlu merhum Mühendis Natık’tan satın aldıklarını açıkladılar. Ayrıca merhum Şehriyar’ın el yazısı olan bir metni gösterdiler. Devamını Badarî Bey’e hediye ettiği tek ciltlik Külliyat-ı Divan’ının mukaddimesinde rahmetli Şehriyar, Mirza Sadık Han Bahadırî Bey’in oturmakta olduğu Çay kenar Bazarçe-i Mirza Nasrullah’ta bulunan evin kendi doğduğu yer ve ev olduğunu açıklamaktadır. Bu yazının görüntüleri de söz konusu video kaset içinde mevcuttur.
Bundan başka, Hicri Kameri 1366 yılı Aban ayında merhum Şehriyar’ın oturmakta olduğu Maksudiye mahallesindeki evde bendenizin gerçekleştirdiği televizyon röportajında kendisi de doğum yerinin Bazarçe-i Mirza Nasrullah Mahellesi’nde (Çaykenar) bulunan ev olduğunu belirtmiştir. Bu röportajın kasetleri İran İslam Cumhuriyeti televizyon Kurumu’nun arşivlerinde (Tahran) üç nüsha halinde bulunmaktadır.
[3] - “Babam müçtehitti ama hocalık ekmeğini yemedi. Her zaman da “biz hocalığı ticaret yapmadık” diye şükrederdi. Avukatlık yapıyordu, Azerbaycan’ın ilk avukatı olma özelliğini taşıyordu. Diğer avukatların hepsi onun öğrencileriydiler. O zamanlar adliye yoktu, davalar hocalar huzurunda hal yol oluyordu. Şehriyar’la yapılan röportajın metninden, Aban 1366.
[4] - Bu anıyı Lütfullah zahidi, Külliyat’ı Divan’a yazdığı Şehriyar’ın biyografisinde ufak değişikliklerle naklediliyor: Şehriyar ile ilgili olarak aklımda kalan en kötü anı, 31 Tir 1331 de meydana gelen annesinin vefatıdır. O gün dairede bendenize geldi ve fevkalade üzüntülüyle acı haberi verdi. Birlikte, Hezar Tahthabi (bin yataklı) Hastanesine gidip annesinin na’şını alarak Kum’a götürdük ve toprağa verdik. Külliyat’ı Divan, 7.baskı sf.58
[5] - Güzel bir tepesi ve bağları olan bir köy ismi
[6] - Karaçimen köylerinden biri, Şehriyar’ın halalarından ikisi bu köyde yaşamakta idiler.
[7] - “Haydar Baba” dağı eteklerinde karaçimen köylerinden birinin ismi; Şehriyar’ın halalarından diğer ikisi de bu köyde oturuyorlardı.
“Benim dört halam vardı. Yaş sırasına göre Sultan, Setane, sara ve Seyyare hanımlar. İlk üçün hakkın rahmetine kavuştular. “Haydar Baba”ya Selam 3. basım, 1347 sf.75
[8] - Dağ köylerinden biridir ( Karaçimen). Çocukluğumda amca oğlum Mahmut Nur Azer ile birlikte oraya bir misafirliğe gitmiş ve birkaç günü ata binip gezerek geçirmiştik.” A.g.a.
[9] - Molla İbrahim” benim hocam, gerçekten faziletli bir insandır. Hatırladığım kadarıyla 45 yaşından buyana o mahallenin belki de tüm mahallelerin hocası, öğretmeni ve halkın her konuda yardım alabileceği bir insandı. “Haydar Baba”’ya Selam sf.45
[10] - Merhum Mir Salih Bey, güçlü bir kaleme sahipti, sade bir yaşantısı ve iyi yürekli bir insandı. Ateşli ve duygusal konuşmaları vardı. (“Haydar Baba”ya Selam Sf. 73.)
[11] - Dr. Abdulali Kareng’in ““Haydar Baba”ya Selam” adlı manzumeye yazdığı önsözden bir bölüm. 1965 Hakikat Yayınları
[12] - Şehriyar ile yapılan söyleşi, Kasım 1987. Merhum Mir Habib Sahir, Şehriyar’ın yakın dostlarındandı. Bu derin dostluğun etkileri daha sonra Şehriyar’ın;
Amedi canem be gorbanet veli hâlâ Çera
Bivefa hala ki men oftadem ez pa çera
Matalı gazelinin şu beytinde görülür:
Şehriyar’a bi Habib-i hod nemi kerdi sefer
İyn sefer rah-ı kıyamet mirevi tenha çera
Yarsız (Habib’siz) hiç yolculuğa çıkmazdın Ey Şehriyar
Bu kez kıyamet seferindesin, yalnız neden
[13] - Şahriyar ile yapılan söyleşi, Kasım 1987
[14] - Asger Ferdi’nin notlarından. Şehriyar ile yapılan söyleşi, Kasım1987
Şehriyar bu konuda şöyle diyor: “ben kendi kulaklarımla Müderris’in yumrukla Rızahan’ın kafasına vurduğunu ve Adam! Bu kafayı samanla mı doldurdun? Dediğini işittim ve gördüm.
[15] - Zahidi’nin kalemiyle Üstad Şehriyar’ın Biyografisi, Divan Külliyatı’nın önsözü 5. basım
[16] - Bu gazeli Şehriyar, Sadi’nin:
Kıymet’i gol bereved çun to be golzar ayi
Vab_i heyvan beçeked çun to be goftar ayi
Matalı beytine nazire olarak nazmetmiştir. Beyad’ı Şehriyar başlıklı bu gazelde Şehriyar’ın Tebriz’deki tahsil yıllarındaki samimi ve eski arkadaşı Ebu’l Kasım Şiva kastedilmektedir.
[17] - Osmanlı edebi devresi ve aynı isimli gazetenin adı. Bu devre 1810 dan 1896 ya kadar sürdü
[18] -1896 – 1909 edebiyat devresi
[19] - Osmanlı edebi devresi 1909 - 1912
[20] - Ekim Devrimi’nden sonraki yıllarda Azerbaycan’ın kuzeyinde kendisine Azerbaycan Cumhuriyeti adını veren bir devlet teşekkül etti. O dönemlerde Azerbaycan’a ilişkin bir takım sözler ileri sürüldüğünden Şeyh Muhammed Hıyabani’nin önderliğinde kıyam eden (Mart 1920) Azerbaycan’ın özgürlükçüleri yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için Azerbaycan eyaletinin adını “Azadistan” olarak koydular. Bundan bir süre sonra Azerbaycan Demokrat partisi Eyalet komitesi Organı teceddüd gazetesinin yazı işleri müdürü olan Taki Rıfat aynı adla bir dergi çıkardı. Bu derginin yalnızca 3 sayısı çıkarıldı. 12 Eylül 1920 tarihi taşıyan 4. sayısı basılma aşamasındayken Mehdikolihan Hidayet muhbir’us Saltana tarafından Azerbaycan özgürlükçülerinin kıyamı bastırıldı ve o sayı yayınlanmadı.
[21] - Şehriyar daha 13 yaşındayken Tebriz Mutavassıta öğrencileri tarafından çıkarılan “Edeb” dergisiyle ilk basın işbirliğini başlattı. Edeb dergisinin ilk müdür ve imtiyaz sahibi Abdul zade-i Feriver idi. Şehriyar’ın şiirleri bu dergide “Behçet” mahlasıyla yayınlanıyordu.
[22] - Azerbaycan ve o diyarın özgürlükçülerinden biri. Fransızca’yı mutaassıp babasından öğrendi. Osmanlı Türklerinin yeni edebiyatını da yakından biliyordu. Fars şiirinin uygun metotlarını uygulamaktan vazgeçti. Daha önce benzeri olmayan yeni kafiyelerin kullanıldığı oldukça yeni içerikli kıtaları imzasız yayınlıyordu. Edward Brown’un da kaleme aldığı yeni İran’ın basın ve Edebiyat tarihi eserinde yer verdiği kıtalardan biri şudur:
Vatan’a
Her gün yeni bir görünümle dışarı çıkarsın
Her dem sen can yakıcı bir cilveyle tecelli edersin
Kederinin yakışıyla her gece ve her gündüz gönül kuşum
Yeni bir nağmeyle mersiye okumaya başlar
(Ez-Saba Ta Nima, 2 cilt, s. 453)
[23] - Divan Külliyatı, 7.basım, s,336 Babanın mateminde
[24] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987
[25] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987
[26] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987
[27] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987
[28] - Mecdü’s sadat akrabalık bağının yanı sıra Şehriyar’ın babasıyla yakın bir dostluğu olmuştur. Merhum hac Mir Aka hacca gittiğinde evinin idaresini Mecdü’s sadat üzerine almıştı. Mecdü’s Sedat’ın yanı sıra Şehriyar’ın babasının üç kişiyle daha da derin dostluğu vardı. Bunlar Şeyh Muhammed Hıyabani, Mirza İsmail Noberi ve kerbela Ali Ağa Hariri’den ibaretti. Bu üç şahıs o zamanki demokrat parti’nin başkanları idiler(Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987)
[29] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987
[30] - Şehriyar ile yapılan söyleşi Kasım 1987
[31] - Şehriyar daha önce Kemal’ül Mülk ile tanışmıştı. Kendisinin ifadesine göre, tahran’da Mirza Muhammed Han Eşteri aracılığı Kemalu’l Mülk’ün yanına gitmişti.
[32] - Şehriyar ile yapılan söyleşi, Kasım 1987
[33] - Divan Külliyatı, 1.cilt s.454
[34] - a.g.e.
[35] - Serdar Said Neyyiri, Nişabur valisi ve Nasiruddin Şah’ın kardeşi Neyyiru’s-Saltana’nın torunuydu
[36] - Divan külliyatı 1.cilt s.283
[37] - Merhum Gülşen Azadi, Horasan şairlerindendi. Şehriyar vefatı münasebetiyle oldukça güzel bir kaside kaleme almıştır. Bu kasidenin matla’ı şöyledir:
Del der hevayı “Gülşen-i Azadi”
Morgi bud fiğanı-yu feryadi
[38] - Divan Külliyatı 1. cilt s. 492
[39] - a.g.e. s.714
[40] - “Haydar Baba”ya selam, dipnotlar 57. bend 1968
[41] - Divan Külliyatı 1. cilt s. 359 “Der costecoy-i Peder
[42] - a.g.e. s.336 (Der Matem-i Peder”
[43] - Şehriyar’ın dediğine göre, Azerbaycanlı olan Ali Vekili, memur atamalarında önceliği Azerbaycanlılara verirdi
[44] - Şehriyar ile yaptıkları söyleşi
[45] - Şehriyar’ın dediğine göre Ali Vekili Azerbaycanlılara iş bulmada öncelik veren bir kimseydi.
[46] - Şehriyar’la söyleşiden
[47] - Külliyat-i Divan c.1, s.22, Bazgeşt-i vatan
[48] - Külliyat_i Divan c.1, s.184, Hala çera?
[49] - Külliyat-i Divan, c.1, s.693, Resayi Süreyya
[50] - Bu gencin adı Şehriyar’ın dediğine göre Hasanzade’nin kayınbiraderi Bakır’dı. Bu zahidi daha sonraları Hüveyda zamanında içişleri bakanı olan Zahidi olmalıdır. (Zuhur ve Sugut-i Saltanat-ı Pehlevi c.2, s.394
[51] - İkinci kasetteki söyleşi metninden
[52] - Külliyat-ı Divan, c.1, Lütfullah Zahidi’nin önsözü, s.53-54
[53] - Bu gazeli Şehriyar, Sadi’nin:
Kıymet’i gol bereved çun to be golzar ayi
Vab_i heyvan beçeked çun to be goftar ayi
Matalı beytine nazire olarak nazmetmiştir. Beyad’ı Şehriyar başlıklı bu gazelde Şehriyar’ın Tebriz’deki tahsil yıllarındaki samimi ve eski arkadaşı Ebu’l Kasım Şiva kastedilmektedir.
Şehriyar Tebrizi 4 -ŞEHRİYAR’IN SEHEND’E MEKTUBU
“Önemli Şairler ve Yazarlar” sayfasına dön
Geçiş yap
- Alevilik
- ↳ Aleviliğin Tanımı, Tarifi
- ↳ Alevi Ahlak ve İrfanı
- ↳ Ehli Beyt'ten Hadisler
- ↳ Alevi Kurumsallaşması
- Aleviliğin Temel Esasları
- ↳ Allah (Tevhid) İnancı
- ↳ Allah'ın Adaleti (Adl) İnancı
- ↳ Peygamberlik (Nübüvvet) İnancı
- ↳ 12 İmam (İmamet) İnancı
- ↳ Ahiret (Mead) İnancı
- Aleviliğin İbadet Hükümleri
- ↳ Namaz
- ↳ Oruç
- ↳ Hac
- ↳ Zekat
- ↳ Humus
- ↳ Cihad
- ↳ Emri Bil Maruf (İyiliği Emretmek)
- ↳ Nehyi Anil Münker (Kötülükten Sakındırmak)
- ↳ Tevella ve Teberra
- Aleviliğin Temel Yazılı Kaynakları
- ↳ Kuran
- ↳ Nehcül Belaga
- ↳ Kafi
- ↳ Diğer Yazılı Kaynaklar
- ↳ Araştırma ve Makaleler
- Alevilikte Önemli Konular
- ↳ Peygamberimizi (s.a.a) Tanıyalım
- ↳ Oniki İmamlar'ın Hayatı
- ↳ Hz. Fatımayı (s.a) Tanıyalım
- ↳ Gadiri Hum
- ↳ Kerbela
- ↳ Ehlibeyt
- ↳ Hz. Ali'nin Çok Özel Dostları
- ↳ Alevilikte Özel Gün ve Geceler
- ↳ Aleviler Şiimidir?
- ↳ Anadolu Aleviliği Masalı
- ↳ Kırklar Cemi Masalı
- ↳ Alevilik - Bektaşilik Ayrımı
- ↳ Alevilerin Duaları
- ↳ Osmanlı'nın Gerçek Yüzü
- ↳ Vahdet Yazıları
- ↳ Aleviliği Çarpıtan Yazılar
- ↳ Alevi Katliamları
- ↳ Ramazan Ayı ve Oruç
- ↳ Alevilikte Cenaze Hükümleri
- Güncel Alevi Yayınları
- ↳ Kitaplar
- ↳ Cd'ler
- ↳ Tv, Gazete ve Dergiler
- Alevi Edebiyatı
- ↳ Şiir, Ağıt ve Sinezenler
- ↳ Hikaye, Kıssa ve Nükteler
- ↳ Alevi Halk Ozanları
- ↳ Edebiyat Odası
- ↳ İslamî Şiir ve Edebî Metinler
- ↳ Anne Konulu Şiir ve Edebî Metinler
- ↳ Aşk Konulu Şiir ve Edebî Metinler
- ↳ Tabiat Konulu Şiir ve Edebî Metinler
- ↳ Vatan Konulu Şiir ve Edebî Metinler
- ↳ Diğer Şiir ve Edebî Metinler
- ↳ Önemli Şairler ve Yazarlar
- ↳ Kitap Tanıtımları
- Alevilerin Siyasi (Politika) Köşesi
- ↳ İç Siyaset (Politika)
- ↳ DTP, PKK Yazıları...
- ↳ Dış Siyaset (Politika)
- Tarih
- ↳ Dünya Tarihi
- ↳ İslam Tarihi
- ↳ Osmanlı Tarihi
- ↳ Cumhuriyet Tarihi
- Alevi Yerleşim Birimleri
- ↳ Kutsal Mekanlar ve Ziyaret Yerleri
- ↳ Ülkeler
- ↳ Türkiye
- Bektaşilik
- ↳ Bektaşilik Nedir?
- ↳ Hacı Bektaş Kimdir?
- ↳ Hacı Bektaş Kasabası
- ↳ Cem, Semah ve Saz
- ↳ Osmanlı - Bektaşi İlişkisi
- ↳ Bektaşi-Yahudi-Sebatayist-Mason İlişkileri
- ↳ Bektaşi Fıkraları
- ↳ Bektaşi Kaynakları
- ↳ Dedelik - Seyyitlik Farkı
- ↳ Vakai Hayriye Olayı
- Genel
- ↳ Güncel
- ↳ Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji
- ↳ Bilgisayar, İnternet
- ↳ Mizah ve Eğlence
- ↳ Karikatür
- ↳ Sağlık
- ↳ Bilim ve Teknik
- ↳ Serbest Kürsü
- ↳ Tanıyalım - Tanışalım
- ↳ Tanıtım, Tavsiye
- ↳ Geri Dönüşüm Kutusu
- ↳ Askıdaki Konular
- Hobiler
- ↳ Spor
- ↳ Vizyondaki Filmler ve Sinema
- ↳ Gezi Rehberi
- ↳ Yemekler, Lezzetler ve Tarifler
- ↳ Oyun
- Dinler
- ↳ Hristiyanlık
- ↳ Musevilik
- ↳ Budizm
- ↳ Hinduizm
- ↳ Ateizm
- Multimedya
- ↳ Videolar
- ↳ Dosyalar
- ↳ Resimler
- Forum Hakkında
- ↳ Duyurular
- ↳ Öneri, Eleştiri ve İstekleriniz
- ↳ Forum Kuralları