Polemikler

Cevapla
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Polemikler

Mesaj gönderen Musa Özateş »

ziyaretçi defterinde gerçek alevi niciyle yazan şahsın polemiklerini uzun olmaları nedeniyle buraya taşıyorum.

ibrahim Aksoy
Bazı Kürt büyükleri „Demokratik Cumhuriyet“ tezi üzerinde, patent kavgasına başladılar. „Demokratik Cumhuriyet“ tezi kime ait olursa olsun, peş paralık değeri yoktur. Bunun en iyi cevabını Mart ayında Diyarbakır’daki infialde Kürt gençleri „Kahrolsun Demokratik Cumhuriyet“ sloganlarıyla, büyüklerine selam gönderiyorlardı. Konumuz Kürt büyüklerinin boş anlamsız ve saçma kavgası değil. Türkiye’de son zamanlarda neler oluyor? Biz biraz buna bakalım.
Bir ara Şemdinli ve çevresine, dolu gibi bombalar yağmaya başladı. Başta Diyarbakır olmak üzere diğer Kürt illerinde günlerce süren infialler. Cumhuriyet gazetesinin Istanbul’daki bahçesine atılan bombalar. En son Danıştay baskını ve devlet büyüklerinin, her kelimesi bir bomba gibi açıklamalaı, ister istemez insana neler oluyor sorusunu hatırlatıyor.
Bilindiği gibi Şemdinli olayları; ucu Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büykkanıt’a kadar uzanan herkesin gözü önünde olan aydınlık bir olaydır. Devletin içerisindeki görünmez eller meseleyi karanlık bir olaya dönüştürerek üstünü kapattı. Kapağı da Van Savcısının başına patladı. Bazı insanlar bunun ikinci bir Susurluk olayı olduğunu söylese de, bunların sesleri cılız çıktı.
Şemdinli fezlekesinde Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükkanıt’ın adı geçince Sosyalist Deniz Baykal hop oturdu, hop kalktı. Türkiye’de paşalar yargılanamaz, çünkü itibarı zedelenir. Sağı solu cümle zevat aynı görüşteydi. Baykal bu desteği alınca „efendim bu orduya karşı bir darbedir“ dedi. Türkiye’de başbakanlar yargılandi, idam edildi. Suçsuz insanlar iskencelerde öldüler, yargılandılar, idam edildiler. Hatta 12 Eylül darbesinde Kurmay Albay Yaşar Büyükkanıt, Deniz Baykal’ın ifadesini bile almadan kulağından tutmuş, Hamzaköy’deki kodese atmıştı. Peki neden Baykal bu kadar çığırtkanlık yapıyor? Halbuki eski Deniz Kuvvetler Komutanı Paşa yargılanırken sesi çıkmamıştı. Demek ki, Yaşar Büykkkanıt, Baykal için sıradan bir paşa değil. Prdunun itibarı onu zerre kadar ilgilendirmiyor. Baykal’ın kendisi Çerkez’dir. Deniz Baykal burada sadece soydaşına sahip çıkma refleksiyle ortaya çıkmıştır.
Deniz Baykal durmuyor, „Diyarbakırspor ve Samsunspor birinci ligde kalmalıdır“ diyor. Kendine göre saçma gerekçeler de ileri sürüyor. Başta iki takımın yöneticileri ve taraftarları olmak üzere, bütün Türkiye Baykal’ı azarlayınca oda dilini tuttu.
Meclis Başkanı Bülent Arınç bir konuşmasında „Diyanet Işleri Başkanlığı kapatılmalıdır“ dedi. Baykal fırladı „bunların asıl niyetı, diyaneti kapatıp şeriatı getirmektir“ dedi. Acaba yılardan beri Diyanetin kapatılmasını isteyen solcular ve alevi vatandaşlarımız, Türkiye#ye şeriatı getirmeye mi çalışıyorlardı!
Baykal, „Erdoğan Cumhurbaşkanı olamaz“ diyor. Çünkü eşi türbanlıdır. Bu hhükümete cumhurbaşkanını seçtirmiyecekler, çünkü bunlar mutlaka eşi türbanlı birini seçerler. „Biz Ata’nın makamına birinin çıkmasına engel olacağız“ diyor. „Ancak Abdullatif Şener aday olursa desteklemeyi düşünürüz“ diyor. Halbuki Abdüllatif Şener de tarikat adamıdırve eşi türbanlıdır. Peki Baykal’ın Şener aşkı nereden geliyor? Çünkü Abdüllatif Şener de Çerkezdir. Baykal için soydaş sözkonusu olunca türban önemini kaybediyor. Baykal için Türk milliyetçiliği, Kürt düşmanlığı, Alevi düşmanlığı ve laiklik, kendi Çerkez milliyetçiliği için sadece bir örtü. Şu an da CHP yönetimi Çerkezlerin elinde. CHP’de tam 56 Çerkez milletvekili var. Baykal; eski tetikçisi Ermeni kökenli Mustafa Sarıgül’ü yenip CHP’de diktatörlüğünü ilan ettikten sonra, şimdi de Türkiye yönetimini ele geçirmeye çalışıyor.
Son olarak; Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ve Danıştay’a yapılan saldırida Baykal olay yerindeydi. „Bu hükümete bağlı şeriatçı ve karanlık güçlerin işidir“ dedi. „Hükümet suçüstü yakalanmıştır“ dedi. Anti Islam cümle zevat, Baykal’ın korosuna katıldı. Yakalananların Türk-Islam sentezine yakın bir ülkücü olduğu anlaşılınca, protestocu zevat süt dökmüş Kedi’ye döndü. Bu sukünet karşısında şaşkına dönen Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök devreye girdi. „Vatandaşlarımızı duyarlılığından dolayı kutluyorum, sokak protestoları devam etmelidir“ diyordu. Dünyada hiç bir Genelkurmay Başkanı vatanına, vatandaşına ve makamına karşı böyle bir saygısızlık yapmamıştır. Dünyanın hiçbir yerinde bir Paşa vatandaşların sokağa dökülmesini teşvik etmez. Acaba bu Paşa ne yapmak istiyor? Bu davranışı ile suç işledığini de çok iyi biliyor. Bu Paşa’yı Türkiye kamuoyu çok iyi tanıyor. Şırnak’taki bombalamalrda bu Paşa’ya bağlı görev yapan iki astsubay, vatandaşlar tarafından suçüstü yakalandılar.ö Bunu sokakta protesto eden vatandaşların üzerine uçakilar gönderdi. Protestocu vatandaşlara da „sözde vatandaşlar“ diyecek kadar da vatandaşperver bir Paşa’dir. Bunların hepsini alt alta koyup topladığımızda, insanın aklına neler oluyor sorusu geliyor.
Danıştay baskını, Şırnak olayından sonra üçüncü Susurluk skandalıdır. Onların olduğu gibi, bunun da üzeri, kokusu insanı rahatsız etmeyecek şekilde kapatılacaktır. Çünkü butür skandalların açığa çıkması, rejime büyük zarar verir. Komplo sahipleri açıkça bunun ortaya çıkarılmasını söylerken hükümetin gücü bunu ortaya çıkarmaya yetmez. Aslında komplocular ortaya çıkarın demiyor. Biz çok güçlüyüz, dilediğimizi yaparız, haydi ortaya çıkarın da görelim deyip hükümeti tehdit ediyorlar. Bu tam bir blöftür. Hükümet de bunu göremeyip geri çekilecektir.
12 Eylül’de Kenan Evren başkanlığında paşaların ettiklerini o günkü Albaylar, şimdiki paşalar çoktan biçmeye başladılar bile. Son yılarda yüzlerce çete yakialandı. Bunların faaliyet alanı, adam kaçırma, adam öldürme, çek senet tahsili, haraç toplama ve narkotik ticareti.. Bunların hepsinin sevk ve idaresi mutlaka bir ordu mensubu tarafından yapılıyor. Mensüpları ya ülkücü kökenli ya da Türk-Islam sentezcisi. Yakalananların tamamı, bu işleri devletin namı hesabına bölünmez bütünlüğü için yaptıklarını söylüyorlar. Bu nedenle soruşturmacıları bir noktada durduruyorlar. Bu noktayı aşanlar olursa, bu sefer de soruşrurmacılar sorgulanmaya alınıyorlar. Van Savcısı gibi. Bu da dünyada ilk defa hazirladığı bir iddianameden dolayı meslektaşları tarafından yargılanıp cezalandırılan tek savcıdır. Bu bile tek başına Türkiye’deki hukuk sisteminin kışla idaresiyle nasıl sarmaş dolaş olduğunu gösteriyor. Beyler nasıl olsa Van savcısını yargılayıp cezalandıran yargıçlar, Yaşar Büyükkkanıt’ı yargılayacak. Bırakın bu hukuk insanları, paşayı yargılasın ve aklasın. Paşa yargı kararıyla aklanmadığı sürece, Türkiye kamuoyu vicdanında suçludur.
Danıştay olayına yeniden bir göz atarsak, ongünden beri güvenlik kameralarının çalışmadıği ve bozuk olduğu söyleniyor. Acaba ilgiliye bunun sebebi soruldu mu? Olayın olduğu gün, Can Dündar’ın yazısında belirttiği gibi, üst düzey emekli bir askerin kendisini aradığını ve yakalanan Alpaslan Arslan’la ilgili bir sürü bilgi verdiğini söylüyor. Bu üst düzey emekli asker, bu bilgilere nasil sahip olmuştu? Bu adam bulunup bilgisine başvuruldu mu? Dışarıya yansıyan haberlerde bugüne kadar yakalanan bütün çeteleri, aynı özellikleri taşıdığı ve hepsinin de birbiriyle bağlantılı olduğu söyleniyor. Her yakalanan çete hakkında değerli bilgilerini Türkiye kamuoyu ile paylaşan Yaşar Büyükkanıt Paşa, bu olayda neden sesiz kaldı? Güvenlik kameralarını OYAK güvenlik yapmadi mi?
Değerli okuyuycular, bu olayın ortaya çıkmasını bekleyenler, katirin sıpa doğurmasını beklemek gibi bir şey olur. Bu Türkiye’nin doğasına aykırı olur.
Çerkez kökenli Cumgurbaşkanı Necdet Sezer, bütün üniversite rektörlerini köşke davet ediyor. Zamanlamanın tesadüf olduğu söylenemez. Davette yaptığı açıklamada da „Danıştay olayında, vatandaşın protestocu duyarlılığı devam etmeli“ diyor. Burada da bize „Çerkez kökenli Kürd damadıdir, ne söylerse yeridir“ demek kalıyor. Bu sözler tam da bir Çerkez militanı olan Necdet Sezer’e yakışan sözler. Ben yadırgamıyorum. Sadece bir Kürd olarak herifi kıskanıyorum.
Değerli okuyucular görüyorsunuz ki Türkiye’yi yöneten bir cümle zevat, cadı kazanı kaynatıyorlar. Elele tutuşmuş şarkı söyleyip kaynattıkları kazanın etrafında dans ediyorlar. Bizler bu görüntülere aldanmayalım.
Kimileri bu işlerin derin devletin işi olduğunu söylüyor. Hayır Türkiye’de derin devlet yoktur. Bir tek devlet vardir, o da Türkiye Cumhuriyeti’dir. Kızılanayasası, başında da Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı, Özel Harp Dairesi adıyla birde yönetim birimi vardır. Meclismiş, hükümetmiş, anayasaymış, laiklikmiş ve demokrasiymiş, bunların hepsi fasafiso. Bu son Danıştay olayında da görüldüğü gibi, bütün çete izleri Özel Harp Dairesi’ne doğru gidiyor.
Türkiye AB’ye yaklaştıkça bu odaklar rahatsız oluyor.Demokratik bir ortamda Kızılanayasa olmadan yaşamını sürdüremeyeceklerini biliyorlar. Bu nedenle Türkiye’nin AB’ye girmesini engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Biz bu oyunu daha önce de defalarca izledik. Meclis 12 Eylül’ün en önemli gerekçelerinden biri de, Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler’in Konya yürüyüşü değilmiy di? Devrimciler zindanlarda işkence altındayken, Kenan Evren Cumhurbaşkanı, Mehmet Keçeciler’de ANAP’a Devlet Bakanı olmadı mı? Başta Erbakan olmak üzere kaç adam ceza giydi?
Ey, Aleviler, Kürtler, Islamcılar. Ilericiler, Devrimciler ve insanlarını seven insanlar. Domuzdan kaçarken Ayı’nın inine gizlenmeye kalkışmayalım. Bizim dışımızda bizi zor durumda bırakacak provakasyonlara gelmeyelim. Çünkü görüldüğü kadarıyla, Türkiye daha çok Susurluklar yaşayacak. Sokağa davet eden Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay olsa bile bunlara inanmayalım...

Haziran 2006


İbrahim Aksoy
Türk ırkçılığının, öncülüğünü yapanlar gerçekten ne kadar Türk tür? Türkiye’de Türk olanların, hiç biri Türkçülük yapmıyor. Zaten buna da ihtiyaçları yoktur. Türkmenistan’dan Anadolu ya gelip yerleşen Türkmenler, hem Osmanlı döneminde, hem de Cumhuriyet döneminde sürekli devletin dışına itildiler. Buna rağmen hiçbir zaman Türk ırkçılığı yapmadılar. Cumhuriyet döneminde Türk ırkçılığının büyük itibar görmesine rağmen yine yapmadılar.

Türkmenistan’dan gelen Türkmenler, Orta Anadolu’da, Alevi Kürtlerle karışık yaşayan Aleviler; Toroslar’daki yörük Aleviler ve Ege’deki tahtacı Alevilerdir. Bunlar Osmanlı döneminde sürekli aşağılanmış ve hatta kitlesel katliamlara uğramışlardır. Cumhuriyet döneminde de sürekli devletin kenarında bırakılmışlardır.

Balkan muhacirleri, Karadeniz Pontus Rumları’nın torunları ve Anadolu’da yerleşik bazı azınlıklar Türk ırkçılığını yapıyorlar. Bazen de bunlar kendilerini kabul ettirebilmek için aklın ve mantığın sınırlarını bile zorluyorlar. Burada, bu sınırları aşan bazı Ermenileri anlatmaya çalışacağım.

Sabiha Gökçen; Atatürk’ün manevi kızıdır. Bu daha önce de yazıldı. Atatürk bu kızı bir yetimhaneden alıp evlatlık edinmiştir. Atatürk küçük kızına, zil zurna âşık olduğu ve kendisinden 19 yaş küçük Vahdettin’in küçük kızı prenses Sabiha’nın adını verdi. Böylece küçük Sabiha’nın bir Müslüman adı oldu ve daha sonra, Gökçen soyadını alarak, Sabiha Gökçen oldu. Sabiha Gökçen dünyada ilk kadın savaş pilotu olmanın yanında, yine dünyada savaşa katılan ilk kadın pilot olma özelliğini de taşıyor. Çünkü Sabiha Gökçen 1938 Dersim katliamında, Dersim’in köylerine tonlarca bomba yağdırdı. Binlerce, Dersimli bu bombalarla can verdi.

Hafize Özal; Turgut Özal’ın annesi, Malatya’nın Tecde köyünde önceleri Ermeni papazı, daha sonra din değiştirip, hocalık yapan meşhur cinci hocanın kızıdır. Hafîze hanım büyüyünce, yine Ermeni kökenli, Çemişgezek göçmeni olan Turgut Özal’ın babası ile evlendi. Çocukları da dahil hepsi tarikat üyesidirler.

Recai Kutan; Adıyaman’ın Sincik ilçesine bağlı Kotan köyünden, aslen Ermeni olan Ismail Efendi’nin oğlu olarak Malatya’nın Nebioğlu Sokağı’nda dünyaya geldi. Özallar da aynı sokak da oturdukları için, tanışmışlıkları çok eskiye dayanır. Sadece tanışmışlıkları degil, tarikat üyelilikleri de o yıllara dayanır. Başından beri Necmettin Erbakan’ın sağ kolu olan Recai Kutan şu anda SP Genel Başkanıdır.

Oguzhan Asiltürk; kendisine asil bir soyadı da seçen Oğuzhan, Malatya’nın Hekimhan ilçesinin Zorban köyünde dünyaya geldi. Ermeniliğini terk edip tarikat üyeliğini benimsemesi, yaşı kadar eskidir.

Devlet Bahçeli; Aslen Siverek Ermenilerinden bir ailenin çocuğudur. Ailesi Siverek’ten göçüp, Bahçe ilçesine yerleşti. Küçük Devlet burada dünya ya geldi. Özellikle üniversite yıllarında, Türk ırkçılığının öncü kadrolarındandır. Atatürk Üniversitesi’ndeki bu çabaları, onu daha sonra MHP’nin Genel Başkanlığı’na taşıdı. Şu anda Türkçülük hareketinin en önemli şahsiyetlerindendir.

Hasan Celal Güzel; ANAP’ta bakanlık da yapan Güzel şu anda YDP Genel Başkanı’dır. Hasan Celal, aslen Antepli olan ermeni bir ailenin çocuğudur. Hasan Celal’in ailesi, Antep’de devletle ilişkileri deşifre olduktan sonra gelip Malatya’ya yerleşti. Küçük Hasan Celal Malatya’da traktör pazarlamacısı Kamil Güzel’in oğlu olarak dünya ya geldi. Başarılı bir devlet adamı olduğu gibi, yeminli bir Kürt ve Ermeni düşmanıdır.

Mehmet Ağar; aslen Ağınlı olan Ermeni bir ailenin çocuğudur. Küçük Mehmet, Elazığ’da meşhur Kürt Zülküf’ün oğlu olarak dünyaya geldi. Kürt Zülküf 68’lilerin korkulu rüyası olan işkenceci toplum polis müdürünün ta kendisidir. Kürt lakabını da Ermeniliğine örtü olarak kullanıyordu. Mehmet Ağar her yasadışı olaya adı karışan başarılı bir devlet adamı ve gençliğinden beri yeminli bir devlet hizmetkarıdır. Devletin her kademesindeki başarılı hizmetlerinin yanısıra, başarılı bir sorgucu olarak da bilinen Ağar, şu anda DYP Genel Başkanı olarak 2007 yılında yapılacak genel seçimlerde Başbakan adayıdır.

Mehmet Keçeciler; Türkiye de gericilikden bahis açılınca ilk akla gelen isimlerin başında gelir. Keçeciler de devletin her kademesinde, büyük hizmetleri olan, başarılı bir devlet adamıdır.

Mesut Yılmaz; şu sıralar siyasete yeniden başlamak için, salvo yapmaya başlayan Yılmaz, Rize’nin Hemşin Ermenilerindendir. Mesut Yılmaz, başbakanlık da dahil, devletin her kademesinde başarılı görevlerde bulunmuş bir devlet adamıdır.

Murat Karayalçın; Mesut Yılmaz ile aynı köydendir. Hemşin Ermenilerinden olan Karayalçın, ailesi ile Yılmaz ailesi kavgalı oldukları için, Karayalçın ailesi Samsun’a göçmek mecburiyetinde kaldı. Küçük Murat, Samsun’da dünyaya geldi. Karayalçın başarılı bir insan olduğu için, Kenan Evren’in ilk atadığı bürokrattır. Bu başarısını Evren’in atamasıyla Kent – Koop Genel Başkanlığı’nda da sürdürdü. Şu anda SHP Genel Başkanlık görevini başarıyla sürdürüyor.

Karayalçın’ın en önemli özelliği, Ankara Siyasal Bilgiler’de öğrenciyken Mehmet Ağar, Mehmet Keçeciler ve Hasan Celal Güzel gibi bazı arkadaşlarıyla, Arapkirliler Grubu’nu oluşturarak Uluç Gürkan’a karşı öğrenci birliği başkanlığına aday olmasıdır.

Aslında bu gruptan olanların hiçbiri Arapkirli değildir ve hepsi de Ermeni kökenlidir.

Ayrıca hepsi de ülkücü eğilimlidirler. Seçimi kaybeden Karayalçın, CHPli Uluç Gürkan’ı tehdit etmeye başladı. O yıllarda aynı okulda öğrenci olan devrimci hareketin önderlerinden Mahir Çayan’dan zılgıtı yiyince yerine oturdu.

Mehmet Ali Ağca, Oral Çerlik ve Mehmet Özbay gibi ülkücü camiada da çok sayıda Ermeni kökenli var. Bunların hepsini teker teker saymaya gerek yok.

Ben burada sadece kamuoyunun da tanıdığı bazı Ermenilerin isimlerini verdim. Türkiye’de kimliğini inkar ederek yaşamını sürdüren 300 binden fazla Ermeni olduğu söyleniyor. Bu ürkütücü bir sonuç. Bu sonuç Türkiye’de Ermeni olarak yaşamanın, ne kadar zor olduğunun açık delilidir.

Kimliğini inkar ederek yaşamını sürdürenlere hiçbir sözümüz yoktur. Onları anlayışla karşılıyoruz. Ancak Ermeni olduğunu bile bile Türk ırkçılığı veya Türk- Islam sentezinin savunuculuğunu yapanları anlamakta zorluk çekiyoruz. Hele bunların Türkiye’deki gayrımüslimlere ve Kürtlere karşı düşmanca tavırları anlaşılır gibi değil.

Bir insan her zaman din değiştirebilir. Bu onun doğal hakkıdır. Ama bir insan hiçbir zaman ait olduğu ırkını değiştiremez. Bunların hangi koşullarda bu duruma geldikleri ilginç değil mi?

Hz. Muhammed’in bir hadisi şerifi vardır. Diyor ki; “Çocuk kimin yatağında dünyaya gelmiş ise, ona aittir.” Bu hadise uygun olan, bir de atasözü vardır: Aslını inkar eden haramzadedir.

Ben bir insan olarak bunların düştükleri bu duruma üzülüyorum. Mesela Mehmet Ağar, insanların yüzüne bakacak yüzü olmadığı için sürekli renkli gözlük kullanır. Diğerlerinin gözlerinde sürekli suçluların telaşını görmek mümkün. Ama bunları neden yapıyorlar, anlamak mümkün değil.

Ben burada sadece bazı Ermenileri yazdım. Belki de Ermeniler, Anadolu’nun yerli halklarından olduğu için yazdım. Muhacir Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Çerkezler ve Pontus Rumları da aynı durumda.

Cumhuriyet tarihinde hiçbir Türkmen Cumhurbaşkanı olmadı. Hiçbir Türkmen Başbakan da olmadı. Hiçbir Genelkurmay Başkanı da Türkmen degil.

Türk olabilmek için, sadece müslümanım, Türküm demek yeterli mi? Onu da bilmiyorum. Ama; keçinin ben koyunum demekle koyun olamayacağını biliyorum.

Bir Ermeni örneği daha. 12 Eylül Cuntası döneminde yüzbinlerce insan gözaltına alındı ve haftalarca işkence gördü. Ama bunların arasında Garbis Altunyan isminde birisi vardı ki sadece solcu olduğu için değil, aynı zamanda Ermeni olduğu için de tam 270 gün işkencede kaldı. Bunun 34 gününü aslan kafesinde geçirdi. Yıllarca cezaevinde yattı ve şu anda işkenceden sakat kalmış bir insan olarak yaşamını Avrupada sürdürüyor.

Ağustos 2006
Cevapla

“İç Siyaset (Politika)” sayfasına dön