Bir Faşistin Alevilere Namaz Hakkında Verdiği Akıl!

Dinin ana direği namazdır...
Cevapla
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Bir Faşistin Alevilere Namaz Hakkında Verdiği Akıl!

Mesaj gönderen Musa Özateş »

DAHA ÖNCEDE BAHSİ GEÇEN MUSTAFA CEMİL KILIÇ İSİMLİ SÜNNİ KÖKENLİ DİYANETÇİ İLAHİYATÇI IRKÇI BİR MÜNAFIK BAKIN NAMAZ HAKKINDA ALEVELERE NELER YAZIYOR.....DAHA İLGİNCİ BU IRKÇI SÜNNİ KÖKENLİ ADAMI BİRÇOK BEKTAŞİ SİTESİDE SAHİPLENİYOR YAZILARINA YER VERİYORLAR,NASIL ÇARPITTIĞINA DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İSTİYORUM,BÖYLECE MASUM VE MAZLUM ALEVİ HALKIMIZIN NE TÜR SİNSİ HAİN OYUNLARLA KARŞI KARŞIYA OLDUĞUNU DAHA İYİ ANLAYACAKSINIZ.




Alevilerin namazı cem ibadetidir, Başka namaz bilmeyiz......
Mustafa Cemil KILIÇ

Sünni ve Şii misyonerler tarafından Alevilere yönelik gerçekleştirilen en önemli tacizlerden biri de namaz ibadeti ile ilgilidir. Buna göre Sünni ve Şii kimi çevreler, gerçeğin hilafına, bilinen şekil ve kalıplara dökülmüş namazı İslam’ın bir buyruğu olarak gördüklerinden, Alevileri kendi anladıkları biçimiyle namaz kılmadıkları ve böyle bir şekilsel zorunluluğu kabul etmedikleri için tekfir etmekte yahut cehaletle suçlamaktadırlar. Oysa gerçek bambaşkadır. Hiç kuşku yok ki, bu gerçeği savunmak konusunda Alevi inanç ve kültürü gereken donanıma sahiptir. Biz bu çalışmamızla o donanımı gözler önüne sermek istiyoruz.
Öncelikle namaz sözcüğünü semantik açıdan / anlambilimsel olarak inceleyelim.
Namaz bilindiği üzere Farsça bir sözcüktür. Aslı “ Nemaz” dır. Sözlükte dua, yalvarış, yakarış gibi anlamlara gelmektedir. Sözcüğün Farsça olmasından da anlaşılacağı üzere Kur’an’da namaz sözü geçmemektedir. Bunun yerine aynı anlama gelen Arapça bir sözcük mevcuttur. Namazın Arapça’daki karşılığı “ salat “ ifadesidir.
“ Salat ” ifadesini temel alarak namaza kanıt arayan Sünni ve Şii bilginler yer yer salat sözcüğü dışında başka sözcükleri de kendi teolojik tezleri paralelinde aynı anlama gelmek üzere yorumlamaktadırlar.
Bu sözcükler; tesbih / yüceleme, zikr / anma, sabah kur’an’ı / sabah okuması vb.dir. Bu sözcükler; bilinen haliyle şekle dökülmüş namaz anlamına gelmediği halde o anlama geliyormuşçasına kullanılmaktadır.
Namazın nasıl kılınacağı konusunda Kur’an’da hiçbir bilgi yoktur. Bu da gösteriyor ki namaz bir dua etkinliği olarak toplumdan topluma ve kültürden kültüre başka biçimlerde yerine getirilebilir bir tapınma faaliyetidir. Sadece bir kültürün tapınma faaliyetini tüm Müslüman toplumlara dayatmak İslam adına kültür emperyalizmi yapmaktan başka bir şey değildir. Şekilsel bakımdan bilinen haliyle namaz, Orta Doğu ve Arap halklarının tapınma biçimidir. Kıyam / Ayakta durma, Rukü / Eğilme, Secde / Yere kapanma ve Ka’de / Oturma adı verilen şekillerle gerçekleştirilen namaz ibadeti İslami bir zorunluluk olmayıp tümüyle geleneğin ürünüdür. Namazın İslami olan yönü Tanrı’nın adının yüceltilmesi, ona boyun eğilmesi ve ona yalvarıp yakarılmasıdır. Şekilsel yani zahiri yönünü İslami bir zorunluluk olarak görmek yüzyılların getirdiği körleşmeden başka bir şey değildir. Tanrı kendisini anmak isteyen kullarına belli şekilleri zorunlu kılacak kadar sığ bir varlık değildir. Asıl olan Allah’ın anılması ise bunun belli bir şekle hapsedilmesi insani açıdan insafsızlık olduğu kadar dinsel anlamda da bağnazlıktır.
Buna karşın şurası bir gerçek ki, insanlar özellikle de Sünni ve Şii Müslümanlar yüzyıllardır alıştıkları, kanıksadıkları ve belledikleri şekil şartlarına hapsedilmiş bir namazdan başka türlü bir ibadeti kabul etmekte elbette ki zorlanacaklardır. Ancak unutulmamalı ki bu zorlanma İslam adı altında gerçekleştirilen Arap Kültür Emperyalizminin yürek burkan ve can acıtıcı bir sonucudur. Bu yürek burkuntusunu ve can acısını ortadan kaldırmanın yolu, yüce Allah’ın dinini bir ırkın kültürüne hapsetmek isteyen çevrelere kararlılıkla karşı çıkmaktan geçmektedir. Biz bu kaşı çıkışı gerçekleştirmek adına yola çıktık.
Bu karşı çıkışta Alevi ulularından, Horasanlı, Türkistanlı Türkmen pirlerinden aldığımız manevi güç, kuşku yok ki en büyük direnç kaynağımızdır.
Arap ve diğer Orta Doğu halklarının tapınma biçimini, “ Namaz ancak böyle olur. Başka türlü olmaz !” diye dayatanlara karşı Alevi ulularının nefesleriyle verdiği yanıtlara geçmeden önce Sünni misyonerlerce ileri sürülen günlük namazların beş vakit olduğu şeklindeki iddiaya ve Şii misyonerlerin üç vakit ısrarlarına değinmek ve bu konudaki akıl tutulmasını gözler önüne sermek istiyoruz.
Sünni kimi din bilginleri Kur’an’da günlük beş vakit namazın buyurulduğu düşüncesindedirler. Bu düşünceye varmak için esas aldıkları söz konusu ayet şudur:

"...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbini övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün taraflarında da tesbih et ki, rızaya ulaşasın.”
( Taha suresi,130)
Bu ayette namaz / salat sözcüğü yerine tesbih yani yüceleme sözü kullanılmıştır. Fakat sanki salat sözcüğü kullanılmış gibi davranılmakta ve beş vakit namaza en güçlü kanıt denilerek bu ayet ileri sürülmektedir. Ayrıca bu ayette “etraf “ yani “taraflar” ifadesi geçtiği halde pek çok yorumcu bu sözcüğü “ iki tarafında / gündüzün iki tarafında yani iki ucunda “ biçiminde anlamlandırmaktadır. Oysa “iki taraf” ifadesinin Arapça’daki karşılığı “tarafeyn” dir.
Görüldüğü üzere bu ayette iki çarpıtma vardır. Biri, namaz sözcüğü kullanılmadığı halde kullanılmış gibi davranılmış olmasıdır. İkincisi ise, taraflar sözcüğünün iki taraf / iki uç biçiminde tahrif edilmiş olmasıdır.
Eğer bu ayet Sünni anlayış doğrultusunda çarpıtılmadan anlaşılmaya çalışılırsa beş değil altı vakit namaz ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki;
Güneşin doğmasından önce bir,
Batmasından önce iki,
Gecenin bazı saatlerinde üç,
Gündün üç tarafında da üç vakit olmak üzere toplam altı vakit.
Oysa bilindiği kadarıyla altı vakit namazı iddia eden muteber hiçbir görüş yoktur.
Alevi inancı açısından bakıldığında bu ayetten çıkan yorum şu olmalıdır. Sabah, akşam, gece, gündüz ve her ne vakitte olursa olsun Allah sürekli anılabilir. Bu anmanın şekli yoktur. Bu, bir sözle de olabilir, bir hareketle de olabilir. Kişi buna içinde yaşadığı toplumun gelenekleri çerçevesinde karar verebilir.
Bir başka ayet ise şöyledir:
“Gündüzün iki ucunda ve gecenin bir kısmında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir." (Hud suresi : 114)

Bu ayette iki taraf ifadesi doğru bir biçimde kullanılmıştır. “ Gecenin bir kısmında “ ifadesi bazı yorumcular tarafından “ Gündüzün geceye yakın kısımları “ biçiminde anlamlandırılmaktadır.
“ Kısımlar“ yani “ Zülef “ ifadesi Arapça çoğul kuralları çerçevesinde en az üç adet anlamında kullanılmaktadır. İki adet için başka bir çoğul kuralı vardır ki burada ikil çoğul değil en az üç adet anlamına gelen çoğul eki kullanılmıştır.
Ayrıca diğer ayetin tersine tesbih yada zikr gibi sözcükler yerine açıkça Namaz / salat sözcüğü kullanılmıştır. Fakat yine de bu ayette “Gecenin bir kısmında” yada “ Gündüzün geceye yakın kısımları “ ifadesiyle hangi vakitlerin kastedildiği belli değildir. Oysa yorumcular; akşam, sabah ve yatsı namazlarının kastedildiğini ileri sürmektedirler.
Bir başka ayet:
"Namazları ve orta namazını koruyun ve Allah'a gönülden boyun eğiciler olarak durun."
(Bakara Suresi, 238 )

Bu ayeti de beş vakit namaza kanıt göstermekteler. Şöyle ki; Namazlar anlamına gelen “salavat“ sözcüğü en az üç vakti bildirir. Bir de ayette orta namazından bahsedilmektedir. O halde orta namazının gerçekten orta namazı olabilmesi için salavat sözcüğü ile üç değil dört vakit namazın kastediliyor olması gerekir.
Görüleceği üzere burada da tam bir zorlama yorum vardır. Sünni bilginler böylesi zorlamalarla beş vakit namazı ihdas etmeye çalışmaktadırlar.
Kur’an’da benzer içerikte birkaç ayet daha bulunmaktadır. Bir kısmı peygambere özel olarak seslenen ayetlerdir. Yani sadece peygambere özgü buyruklardır.
Bu noktada “Vakitlendirilmiş namaz”dan bahseden ayeti ele almak yerinde olacaktır.
"Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken anın. Artık güvenliğe kavuşursanız namazı kılın. Çünkü namaz, inananlar üzerine vakitlendirilmiş olarak yazılmıştır." (Nisa Suresi, 103)
Namazın yani salat’ın vakitlendirilmiş olmasından kasıt inananların belli vakitler tayin ederek Tanrı’yı anmalarıdır. Toplu tapınma için belli bir vaktin tayin edilmesi şarttır. Nitekim bu vakit açıkça belirtilmiştir. Kur’an’da hiçbir yoruma gerek duyulmadan açıkça belirtilen tek namaz Cuma namazıdır.
Söz konusu ayet şöyledir:
“Ey İnananlar, Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında, Allah'ı zikretmeye koşun ve alım satımı bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır." ( Cuma suresi 9)
Burada dikkat edilmesi gereken konu Cuma namazının kadın erkek ayrımı yapılmadan tüm inananlara yüklenmiş olmasıdır. Ancak Sünni ve Şii Müslümanlar bu gerçeği göz ardı ederek Cuma namazı sanki sadece erkeklere farz kılınmış gibi hareket etmektedirler. Kur’an’ın bu tanrısal buyruğunu gereğince yerine getirenler de yine Alevilerdir. Bilindiği gibi Aleviler Cuma günleri yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece kadın erkek ayrımı yapmadan Cuma namazı kılmaktadırlar. Eski takvimde ( Hicri ) yeni günün başlangıcının gün batımı olduğu gerçeği dikkate alındığında Perşembeyi Cumaya bağlayan akşamın Cuma günü içersinde yer aldığı görülecektir. Bu açıdan bakıldığında Alevilerce Cuma akşamları yani Perşembeyi Cumaya bağlayan akşam yapılan Cem ayinleri Kur’an’daki Cuma namazı buyruğunun yerine getirilmesi amacıyla gerçekleştirilen bir toplu dua etkinliğidir. Hiç kuşku yok ki, Cem ayini, Kur’an’da buyurulan toplu tapınmanın yani namazın Türk / Türkmen toplumlarınca şekle dökülmüş halidir. Sünni ve Şii Müslümanlar Cuma namazı adı verilen toplu tapınmada kadınlara yer vermezken Aleviler bu konuda da ne denli doğru bir uygulama içerisinde olduklarını göstermektedirler.
Nitekim Hünkar Hacı Bektaş Veli şöyle buyurmaktadır.
‘‘Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde
Hakk’ın yarattığı her şey bakın yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yoktur
Noksanlık ve çirkinlik senin görüşlerinde...’’

Kur’an’da namazla ilgili bir diğer çarpıcı ayet de şudur:
“Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın.” ( Bakara suresi 239)

Gerçekten bu ayet egemen Sünni ve Şii çevrelerin dayatmacı yorumlarına karşı tam bir yanıttır.
Şöyle ki;
Namaz illa belli şekillerle kılınacak diye bir kural yoktur. Çünkü binit üzerinde söz konusu o şekilleri uygulamak olanaksızdır. O halde anlaşılıyor ki namazın şekil olarak değişmez kuralları yoktur. Zorunlu durumlarda geleneğin ortaya koyduğu şekiller değişebilmektedir.Bu zorunlu durumları günlük yaşamda karşılaşılan durumlarla sınırlandırmak hem doğru değildir hem de Allah’ın rahmet esaslı kolaylaştırıcılık özelliğini onun iradesinin hilafına kısıtlamaktır. Bu zorunlu durumlar kültürler arası farklılıklar boyutunda da anlaşılmalıdır. Her kültürün kendine özgü bir tapınma şekli vardır. Egemen Sünni ve Şii çevreler sadece Orta Doğu ve Arap halklarının tapınma biçimini tüm Müslüman halklara dayatıcı bir tavır içerisinde olmuşlardır. Bu tavır yüzyıllardır Arap olmayan Müslüman halkların bir inanç ve akıl tutulmasına uğraması sonucunu doğurmuştur. Bu inanç ve akıl tutulmasını nispeten kıran tek halk yine Alevi Türkmenlerdir. Başta Türkmenler olmak üzere Türk kavimleri, dayatılan tapınma şekillerini reddedip kendi kültürleri çerçevesinde yüce Tanrı’ya ibadet etme yolunu yaşama geçirmeyi büyük bedeller ödeme pahasına da olsa başarmışlardır.
Kur’an’ın indiği ve onun ilk muhatabı olan Arap toplumunun kültürel ve geleneksel özelliklerinin pek çok dinsel konuda izler taşıdığı biliniyorken başka toplumlara bu özelliklerin sanki dinin aslındanmış gibi dayatılması Allah adına zulmetmekten başka nedir ki ?
Bu zulme seyirci kalmak ve yüce İslam dininin Arap gelenekleri içerisinde boğulmasına göz yummak samimi birer Müslüman olarak tahammül edebileceğimiz bir durum değildir. Aynı şekilde İslam örtüsü altında Arap kültürünün halkımıza ve diğer Müslüman halklara empoze edilmesi karşısında sessiz kalmak sahip olduğumuz insani vasıflarımızın şekillendirdiği kişiliğimizin asla kabul etmeyeceği bir husustur.
Namazla ilgili olarak üzerinde durulması gereken bir diğer konu da savaş sırasında namazın nasıl kılınacağı ile ilgili husustur. Bu konuda Nisa Suresi 101. ve 102. ayetlerde açıklama yapılmıştır:

“Yeryüzünde sefere çıktığınızda, hakikati inkara şartlanmış olanların âniden üzerinize saldırmasından korkarsanız namazı / duayı kısaltmanızda sakınca yoktur. Kuşkusuz ki, gerçeği inkar edenler sizin apaçık düşmanlarınızdır. O halde sen inananlar arasında iken onlara namazda / toplu dua etkinliğinde önderlik yapacaksan, bir bölümünün, silahlarını kuşanmış olarak seninle namaza durmalarına izin ver. Onlar, namazlarını bitirdikten sonra, namazlarını eda etmemiş olan diğer grubun her türlü tehlikeye karşı hazır vaziyette ve silahlarını kuşanmış olarak gelip seninle namaza durmaları sırasında size koruyuculuk yapsınlar; hakikati inkara şartlanmış olanlar sizin silahlarınızı ve teçhizatınızı unutup bırakmanızı isterler ki âni bir baskınla üzerinize saldırabilsinler. Fakat yağmurdan dolayı sıkıntıya düşerseniz yahut hasta iseniz silahlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur; ama tehlikeye karşı hazırlıklı olun. Allah, hakikati inkar edenler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” ( Nisa Suresi 101. 102.)

Görüleceği üzere bu ayette de zorunlu durumlarda namazın şekli ve süresi konusunda değişiklikler yapılabileceği tanrısal bir hüküm olarak belirtilmektedir. Bu zorunlu durumlardan yukarıda da belirttiğimiz gibi kültürler arası farklılıklar da anlaşılmalıdır. Özellikle göçebe Türkmenlerin sosyal yaşamları dikkate alındığında ne denli zorunlu ve zorlu durumların yaşanabileceği takdir edilecektir. Sürekli göç eden Türkmenlerin yerleşik Araplar gibi bir ibadet yaşamlarının olması mümkün değildir. Göçebe bir halka yerleşik bir halkın ibadet biçimini zorunlu kılmak hiç kuşku yok ki bir zulümdür. Alevilerin neredeyse tamamına yakınının göçebe Türkmen oymaklarından meydana geldiği düşünüldüğünde, geçmişte belli zaman dilimlerinde yapılan Cem ibadetlerinin ne denli isabetli bir uygulama olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Göçebe Türkmenlerin tarihsel süreç içerisinde yerleşik yaşama geçmeleri ve özellikle kentleşmeyle birlikte kent yaşamının gerekleri çerçevesinde Cem ibadetini zamansal olarak sabitleştirdikleri bilinmektedir. Buna göre Cem ibadetleri Perşembeyi Cumaya bağlayan gece yapılmak suretiyle zamansal olarak da sabitleştirilmiştir. Bu arada belirtelim ki, Cem ibadetinin teolojik kökeni Kırklar meclisidir. Alevi - Bektaşi teolojisi Cem ibadetinin kaynağı olarak Kırklar Meclisini işaret etmektedir.
Ayrıca Sünni bilginlerin tüm ısrarlarına rağmen Şiiler günlük namazların üç vakit halinde kılınabileceğini ileri sürerek aslında bu hususta Kur’an’ın zannedildiği gibi net hükümler içermediğini fiilen ilan etmiş olmakta değil midirler ?
Sünni din bilginlerinin günlük namazlar konusunda sergiledikleri bir diğer gülünç durum ise namazın miraçta aslında elli vakit olarak emredildiği fakat daha sonra Hazreti Musa’nın isteği ve Hazreti Muhammed’in ricasıyla kademe kademe beş vakte indirildiği yönündeki rivayettir. Bu rivayetin kaynağı Sünnilerin en sağlam hadis kitapları olarak kabul ettikleri derlemelerdir.

“Hazreti Peygamber'e İsrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır." (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5)

Aynı içerikte başka hadisler yine Sünnilerce muteber kabul edilen başka kaynaklarda da yer almaktadır. Söze konu bu hadislerde peygamber ile Allah’ın neredeyse günlük namazların sayısı konusunda pazarlık yaptıkları gibi bir manzara sergilenmekte ve bu pazarlıkta Hazreti Musa da Hazreti Muhammed’in avukatı rolüne soyunmaktadır. Aslında bu durum dinin hurafe ve efsanelerle ne denli özünden saptırıldığının acıklı / trajik örneklerinden biridir.

Yeniden Kur’an’a dönecek olursak Kur’an’daki hükümleri zahiri / dışsal anlamlarıyla anlamakta ısrar edip zamanın ve farklı toplumsal özelliklerin doğurduğu yeni koşulları görmezden gelen Sünni ve Şii din bilginlerine bir soru yöneltmek istiyoruz.
Kur’an’da Hacca davetin yer aldığı bir ayetteki anlamları aynen uygulamak konusunda neden zahiri manaya bağlı kalmaktan vazgeçiyorsunuz ?
Kur’an’da hacca davet ile ilgili bir ayette şöyle denilmektedir:
“ İnsanlar içinde haccı ilan et ki, gerek yaya olarak ve gerekse derin vadilerden geçerek yorgunluktan incelmiş develer üzerinde sana gelsinler.” ( Hac suresi. 27. )
Bu ayetin zahiri / dışsal anlamı dikkate alındığında haccın mutlaka ya yaya olarak yada yorgunluktan incelmiş develer / binitler üzerinde yapılması gerekmiyor mu ?
O halde neden bunu uygulamıyorsunuz da hacca otobüslerle, uçaklarla yada gemilerle gidiyorsunuz ?
Hani Kur’an’ın tüm hükümleri uygulanmalıydı?
Hacca yaya olarak yada yorgunluktan incelmiş develer üzerinde neden gitmiyorsunuz ?
Hem kendiniz böylesi hükümleri uygulamıyorsunuz hem de Alevileri sizin anladığınız anlamda, sizin istediğiniz vakitlerde ve sizin istediğiniz şekillere dökülmüş olarak namaz kılmadıkları için taciz ediyorsunuz.
Ne hakla ?
Üstelik bu ayette dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da “ sana gelsinler “ ifadesidir. Burada “ sana“ ifadesiyle kim kastedilmektedir ? Hiç Kuşku yok ki burada kastedilen Hazreti Muhammed’tir. Ancak kimi kaynaklarda bir önceki ayet de dikkate alınarak burada kastedilenin Hazreti İbrahim olduğu da belirtilmektedir.
Hac ibadeti bizzat peygamberin şahsını ziyaret midir, yoksa Kabe’yi ziyaret midir ?
Peygamberin şahsını ziyaret ise eğer neden o vefat ettikten sonra da hac ibadeti sürmüştür ?
Yok kastedilen peygamberin şahsı değil de Kabe’nin ziyaret edilmesi ise o halde neden “ sana “ ifadesi yer almaktadır ?
Burada anlatmaya çalıştığımız husus, Kur’an’ın zahiri manasıyla anlaşılması gerektiği konusunda yapılan / yapılacak olan bir ısrarın ne denli tuhaf sonuçlar doğuracağıdır.

Özellikle namaz konusundaki ayetler dikkate alındığında görülecektir ki, din bilginleri şifre çözer gibi hatta iğneyle kuyu kazar gibi namaz vakitlerini saptamak için çırpınıp durmuşlardır.
İddia ettikleri gibi ve onların anladıklarını ileri sürdükleri haliyle namaz günlük yaşamda bu denli önemli bir tapınma biçimi ise Yüce Allah neden böylesi önemli bir konuyu açıkça ortaya koymamıştır ?
Neden Allah bu denli yoruma ve kafa yormaya gereksinim duyulan ifadeler kullanmaktadır ?
Oysa Kur’an’ın pek çok ayetinde Allah, Kur’an’ın apaçık ve net bir kitap olduğunu söylemektedir.
Bizce bunun yanıtı bellidir. Tanrı, ibadet / tapınma biçimini ve vaktini inananların mensup oldukları kültürlere göre belirleyebilme imkanını sağlamak için böylesi bir yolu irade etmiştir. Fakat zahiriler bu gerçeği anlamak istemedikleri için çırpınıp durmaktadırlar.
Günümüzde kimi Sünni bilginler de namaz konusundaki şekil şartlarının aslında dinin asli buyruklarından olmadığı ve tümüyle geleneğin yansıması olduğu konusunda fikirler beyan edebilme noktasına gelmişlerdir. Kuşku yok ki bu sevindirici bir durumdur. Bu hususta ülkemizin yetiştirdiği ünlü din bilginlerinden Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün öne çıkmakta olduğu malumdur.
Aleviler tarih boyu namaz konusunda kendilerine yönelik tacizlere kimi nefes ve deyişlerde felsefi içeriği derin ve bilgece yanıtlar vermişlerdir. Şimdi bu yanıtlardan bazılarını örnek olarak sunalım:

Bana namaz kılmaz diyen
Ben kıluram namazımı
Kılur isem, kılmaz isem
Ol Hak bilür niyazımı
….
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmişiki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Savm, Salat, Hac, Zekat;
Hicaptır aşıklara !
Aşık, bundan münezzeh,
Naz u niyaz içinde…

Oruç, namaz, zekat, hac
Cürm ü cinayetdür
Fakir bundan azaddur,
Has u havas içinde...

Abdestimiz, namazımız,
Doğruluktur taatımız,
Aşka bağladık safımız,
Safımızdan kim ayıra...
Yunus Emre

Camilerde olan imam
Çoğu bilmez bunu tamam
Dört bin altı yüz seksen selam
Daha namaz sorar mısın
Kaygusuz Abdal

Sofular secde ederler mescidin mihrabına
Yar eşiği secdegahım, yüz sürerim kime ne
Kah çıkarım gökyüzüne hükmederim Kaf be Kaf
Kah inerim yeryüzüne yar severim kime ne
Seyyid Nesimi
Namazımız dara durmak
Orucumuz sabretmek
Biz bir oruç tutarız ki
Ramazan’a benzemez.
Seyyid Nesimi
Ve sanıyorum en susturucu yanıtı da büyük ozanımız Pir Sultan Abdal vermiştir:
Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazım kıldırırlarsa
Sizde Hak diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan Şah’a giderim…
Pir Sultan Abdal
Sonuç:
Aleviler üzerinde yüzyıllardır süren baskının yansımalarından biri olarak nitelenebilecek beş yada üç vakit namaz dayatmasına karşı Alevi inanç ve kültürünün tarihsel birikiminden yararlanarak kaleme aldığımız bu çalışmamızı, ulaşılan sonuçları maddeler halinde sıralayarak noktalayalım:
1. İslam dinine göre namaz bir dua etkinliğidir. Bu etkinlik bireysel olarak yapılabileceği gibi toplu olarak da yapılabilmektedir.
2. İslam dinine göre namazın belli bir şekli yoktur. Her toplum kendi kültürü / gelenekleri çerçevesinde bir takım şekiller ihdas edebilir.
3. İslam dinine göre günlük olarak beş yada üç vakit namaz söz konusu değildir. Namazın gerek şekli gerekse de ihdas edilmiş vakitleri tümüyle zorlama yorumlara ve Orta Doğu ve Arap halklarının geleneklerine dayanmaktadır.
4. Alevi - Bektaşilerin namaz konusunda geliştirdikleri içtihad, mensup oldukları kültürlerinin doğal sonucudur. Bu bağlamda cem ayini, İslam’ın namaz emrinin Alevi ve Bektaşilerce uygulanma biçimidir.
5. Alevi - Bektaşilerin namazı cem ibadetidir. Başka türlü bir namaz Alevi inanç ve kültüründe olmadığı gibi Alevi geleneğine de aykırıdır.
6. Cem ayini, içerisinde barındırdığı dara durma yani kıyam, tecella ve temenna yani rukü ve ayrıca defalarca icra edilen secdesiyle İslam’ın namaz buyruğunu karşılayan en güzel ritüeldir.
7. Cem ayini yerine başka türde bir namazı benimsemek yada bunu savunmak Aleviliğin eritilme çabasından başka bir şey değildir.
8. Kur’an’da vakti hiçbir yoruma gerek duyulmadan açıkça belirtilen tek namaz Cuma namazıdır. Alevi - Bektaşilerin Cem ayinlerinin yapılış vakti yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Cuma namazı vaktidir. Cuma namazının vakti Cuma günü süresinin tümüdür. Bu sürenin her hangi bir bölümünde namaz ifa edilebilir.
9. Cuma namazı Kur’an’da kadın erkek ayrımı yapılmadan tüm inananlara emredilmiştir. Bu bağlamda Alevi - Bektaşilerin kadın erkek birlikte cem yapmaları Kur’ansal buyrukla örtüşen gerçek bir ibadet hüviyetindedir.
10. Namaz konusunda yüzyıllardır süren Sünni ve Şii uygulamalarının bir inanç ve akıl tutulması olduğu açıktır. Sünni ve Şiilerin bu konudaki yorumlarına Alevilerin gösterdiği saygı eşit düzeyde bir karşılığı hak etmektedir. Bu bağlamda Alevilerin namaz ile ilgili olarak geliştirdikleri yorum ve uygulamaya Sünni ve Şii din bilgileri de aynı şekilde saygı göstermek zorundadırlar.
11. Kur’an’da, Allah’ın yatarken, ayaktayken ve otururken de anılmak suretiyle ibadet edilebileceği net bir biçimde belirtildiğinden namazı belli bir şekle hapsetmeye çalışmak isabetli bir tutum değildir.
12. Alevi - Bektaşi inancına göre cem ayininin teolojik kökeni kırklar meclisidir.
Son söz olarak yineleyelim ki, Alevilerin namazı cem ayinidir. Başka namaz bilmeyiz. Bir de hakka yürüyen canın ardından kılınan ve bir helalleşme niteliğinde olan Cenaze Namazımız vardır ki bu namaz, gerek semantik açıdan gerekse işlev bakımından bu yazımızın kapsamı dışındadır.

Mustafa Cemil KILIÇ
İLAHİYATÇI / SOSYOLOG
23. 12. 2006
İstanbul
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Mesaj gönderen Musa Özateş »

Görüyorsunuz değil mi?

Bu ilahiyatçı Sünni kökenli ırkçı adam bu akılları Sünnilere değil Alevilere satmaya çalışıyor neden dersiniz?neden bu iğrenç ve değersiz fikirlerini içinden çıktığı Sünnilere değil de Alevilere satmaya kalkışıyor?

Neden 12 imamların namazla ilgili binlerce teori ve pratiğini yok saymamızı istiyor.

Tüm Müslüman dünyasında namazın 5 vakit olduğu konusunda,namazın kıyam,rükü ve secdeden oluştuğu konusunda hiçbir ihtilaf olmamasına rağmen bu münafık adam geliyor zehrini alevi toplumuna akıtıyor çünkü Alevilerin Müslüman dini dışında bir yapıya oturmasını istiyor.Çünkü namaz dinin direğidir ve hiçbir şey iblisin burnunu namaz kadar sürçmez ve bu münafık Alevilerin direksiz kalmasını,dinsiz kalmasını,iblisle baş başa kalmalarını istiyor,neden?

Ve daha ilginci Bektaşi siteleri bu adama neden bu kadar yakın duruyorlar? Yoksa aynı sinsi el mi bu ikisini de besliyor?
Yani aynı kuklacının iki kuklasıyla karşı karşıya mı yız?

Alevilerin namaz kılmasından neden bu kadar çok korkuluyor?

Düşünün ve alevi halkımız üzerine oynanan oyunları görün,aktörleri bilin,onların işbirlikçilerini tanıyın.
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

Mesaj gönderen can »

namaz neden inkar edilir ki anlamıyorum.namazın hak olduğunu bilip kılmamak ayrı bir konu tarihi hadisleri Kur'an ı 14 masumu araştırmadan karar vermek ayrı bir konu.yüce Allah'a ibadet etmek zaman ayırmak bu kadarmı horlanır hakir gösterilir..bizim sahipsizliğimizin ilimsiz kalışımız başka dert birde böyle insanların kuyuyu taşla doldurması ayrı dert.yüce Allah hidayetini ve rahmetini bizlerden esirgemesin eksik etmesin inş.
birilerinin namazı orucu yobazın oyuncağı- zahiri görüntü olarak değil müminin sığınağı olduğunu Kur'an ın ve Peygamber efendimizin(saa) ve Ehli Beyt'inin nişanelerinden olduğunu anlatmalıdır.
Allah'ım! Doğruları olduğu gibi bize gösterip ona ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet eyle.
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

Mesaj gönderen can »

aklı olan alevi kardeşim yolunu uzun etmez doğrudan doğruya KUR'AN'a ve EHL-İ BEYT'e(as) koşar.
Allah'ım! Doğruları olduğu gibi bize gösterip ona ittiba etme cesaret ve samimiyetini inayet eyle.
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

Peygamber (saa) Bosuna dememis "ben ne müminden ,nede kafirden korkarim ,ancak konusmasini iyi bilen Münafiklardan..."

Bosuna Alevilerin icine Piskoloklari Sosyoloklari koymuyorlar, eskiden Alevilere Dedeleri Zir cahileri Cahilikle kandiriyorlardi simdi Piskopatlar Sosyoloklari yerlestiriyorlar ..Adam Namazi inkar ettirebilmek icin Ayetleri öyle carpitiriyorki birde üstü kapali olarak fasistliginide savunuyor ...Bu Munafik acaba kendini ne saniyor ..gördügü her zengine gelince El , Pence Divan durup Egilmesini biliyorlar ,Alevileride böylelikle kendilerine egilmelerini istiyorlar ..Bir Insan Yaradanin önünde Secde etse yani Allaha Secde etse namaz kilsa onun büyüklügünü azametinin önünde diz cöküp secde etse, bir yerlerimi eksilir ? Imamlarimiz Namaz konusunda bir sürü hadis nakletmislerken ..bunun gibi munafik Fasistlerde Alevilerin Beyinlerini böylece zehrileyip Cahileye devrini yastmak istiyorlar ...iste bugibi Muanfiklardan Tilkilerden , Aleviler uzak durmalarini ve Aleviligi bu gibi Satilimis Munafik Fasistlerden degilde, Ehli Beytin kitablarindan Hadislerinden ögrenmeleri lazim..bu son zamanlarda nedense herkes Alevi oluyor ..iste Muaviye tilkiligide burdadir !!
tcr
Mesajlar: 4
Kayıt: 08 Mar 2008, 12:56

Mesaj gönderen tcr »

Alevilik hakkında fikirlerini yazanlara(kaldıki bunlar alevi gerçegidir)bu kadar açık ve net bir yoruma münafıklık diye cevap vermek ancak ve ancak arap ve yezidi bir düşünceye sahip olmaktan geçer.Anadolu islam anlayışını baba mansur,hacıbektaş,yunus,pirsultan ve daha nice büyük şahşiyetler olmadan kim nasıl anlatabilir.Her ne şartta olursa olsun,ehlibet sevgisine sahip olmak yaşayan her canlı için bir servettir.Ne mutluki hakkın nurlarına oniki imama akılve gönülden bağlıyız.Bize rabbin kelamını akıl ile ifade edemeyen insanların Hz.alinin ilminden nasiplenememiş olarak görüyorum.İslamın yaşadığı toprakla bir göz atın,egemen olan anlayışın islamla ne kadar ilişkisi var.Şayet bir ilişkisi var ise neden cehalet hakim.Neden bu insanların kullanığı her araç ve teknoloji müslüman icadı degil.Bu durumu müslümanlık olarak görmek ve kabul etmek,İslama ve Hz.alinin ilmine inanmaktan çok uzak degilmi....

Saygı ve sevgilrimle.
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

tcr arkadas bizler herzaman sölyüyoruzki Ehli Beytin önüne Alevilikle alaklari olmayan kisileri öne gecirmyeyin diyoruz .saydiklarin isimler Pir Sultan Abdal haric 12 imam Düsüncesiyle uzaktan yakidan alaklari yoktur ve onblari bizlere bugüne kadar Alevidir Diyen kisiler sizce MUNAFIK ( ikiyüzlü ) degillermi acaba ..? bu söz arablikla ne ilgisi vardir ki milliyetci tavrinizla bir toplumu disliyorsunuz ...ohalde Peygamber ve Masum Imamlarimizi Arab Degilermiydi ..? ayrica Islam ülklerine bakin diyorsunuz bugün Iran Islam Cumhuriyetinin göstermis oldugu teknoloji ilerlemeyide görmeniz lazim .icattlarini görmeniz lazimki,ki diger Müslüman kisvesine bürünen Satilmis Liderler islam Alemini Resmen Amerikaya Israile Bagimli kilmislardir ! sünki onlarin ( Amerika AB Israil ) istegi .. izin alamdan teknoloji sistemleri kulanamazsin icaat edemezsin, ilerleyemesin ,Teknoloji ve ilmi onlardan satin alacaksin , onlara bagimli ve onlara caliscaksin ,vs vs ... sizin Demokratik Insan haklari cagdas dedigniz kisiler bunu istiyorlar Islam Aleminin ilerlermeyisinin sebebide bunlarin sayesindedir ...!

Siyonist lideri Theodor Hertzl ,in bir sözü vardir " Israil Devleti ortadoguyu ve Müslüman devletleri kontroll etmek icin kurulmustur ..." diyor , ohalde Müslman dedigimiz liderler Israil Terrör devleti ile isbirliginde iken ne tür ilerleme beklenebilirki , Komsumuz iran ise Sömürgeci güclere rest cekmis kendi imkanlari ile tüm ambargolara ragmen Atom Sentarleri kurmus , Uzaya uyudular göndermis,savunma yönünden cok ileride oldugunu ve Teknoloji ilim ve bilim alanlarinda güclü bir devlet oldugunu ispatlamistir ...( Bu yazimdan ötürü insallah Iranci falan demezsiniz ) Islam ülkleri ve ilerleme deyince bu konuya degindim gercekte budur görmemiz lazim ...

yine Munafik kelimesine geri dönüyorum ..kendilerini Alevi önderleri diye tanitan Bektasi öndeleri Amerikanin ve Suudi Vahabi Arabistan bayraklarini gururla tasirlarken ve diger taraftan Alevi olduklarini idia eden bu Örgüt MUNAFIK´( ikiyüzlü ) degilde nedir ? Bektasiler basta olmak üzere Bu Örgütler Alevilerin ilerlemesini Alevilesmelerini önleyebilmek icin ellerinde geleni yapmis ve Cahilligin cukuruna atan kisilerdir bu Munafiklik degilde nedir ... ayrica Ehli Beyti sadece Sevemeklede Alevi olunmaz !! onlarin izinden onlarin teori ve pratigini uygulamakla Onlarin Dostu ile Dost , Düsmani ile Düsman olmkla Alevi ,Ehli Beyt muhibi olunabilir.. sadece dille sevgi yetmiyor ..saygilar
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Mesaj gönderen Musa Özateş »

tcr yazdı:Alevilik hakkında fikirlerini yazanlara(kaldıki bunlar alevi gerçegidir)bu kadar açık ve net bir yoruma münafıklık diye cevap vermek ancak ve ancak arap ve yezidi bir düşünceye sahip olmaktan geçer..
tcr arkadaş
sen bu adamı tanıyormusun?
diğer fikirlerini biliyormusun ?
aleviliği hangi zemine oturtmak istediğini inceledinmi?

eğer biliyorsan ve halen bu adamı koruyorsan sende ondansın demektir,yok eğer bu adamı tanımadan sahipleniyorsan aceleci davranmışsın demektir.
önce bu adam hakkında fikir sahibi ol sonra tavır koy bizde sonra cevap yazalım,
redyellow
Mesajlar: 6
Kayıt: 01 Tem 2009, 00:47

Re:

Mesaj gönderen redyellow »

can yazdı:aklı olan alevi kardeşim yolunu uzun etmez doğrudan doğruya KUR'AN'a ve EHL-İ BEYT'e(as) koşar.
Ne kadar güzel... tebrik ederim.

KUran ve Ehli beyt yolunda olanlara selam olsun.
Cevapla

“Namaz” sayfasına dön