İmam Cafer Sadık'ın Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

11- Suçsuz Kadın

Beşşar-i Mekkarî şöyle diyor:
Kufe’de İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vardım. İmam (a.s) hurma yemekle meşgul idiler.
İmam (a.s): “Beşşar! Otur bizimle hurma ye” buyurdu.
Ben cevaben şöyle arzettim: “Sana feda olayım! Gelirken kalbimi inciten bir manzarayla karşılaştım, rahatsızlıktan bir şey yiyemiyorum!”
İmam (a.s), “Yolda ne gördün?”diye sordu.
Beşşar, “Yolda gelirken memurlardan birinin bir kadını dövdüğünü ve onu hapse doğru götürdüğünü gördüm. Her ne kadar halktan yardım dilediyse, hiç kimse yardımına koşmadı!”dedi
İmam (a.s),“O kadın ne yapmıştı?”diye sordu.
Beşşar," Halk dediğine göre o kadının ayağı kayıp yere düştüğünde: “Ya Fatime! Allah senin katiline lanet etsin” demiş."dedi.
İmam (a.s) bu sözü duyur duymaz ağlamaya başladı. Öyle ki mendili, mübarek sakalı ve göğsü yaş oldu.
İmam (a.s),“Beşşar! Kalk, o kadının kurtuluşu için “Sehle” camisine gidip dua edelim” buyurdu.
İmam (a.s), o kadından bir haber elde etmek için sultanın sarayına da bir kişi gönderdi.
İmam’la birlikte “Sehle” camisine gittik ve iki rekat namaz kıldık. İmam (a.s) o kadının kurtuluşu için dua edip secdeye kapandı. Daha sonra başını secdeden kaldırıp şöyle buyurdu:
“Kalk gidelim, o kadını serbest bıraktılar!”
İmam (a.s)’la birlikte camiden çıktık. Sultanın sarayına gönderilen şahıs da yolun yarısında bizimle karşılaşıp İmam’a şöyle dedi:
“Sultanın sarayına gittim, kadını hapisten çıkardıklarını gördüm, onu hakimin yanına getirdiler. Hakim kadına şöyle dedi:
“Sen ne yaptın ki memur seni yakalayıp buraya getirdi?” Kadın olayın nasıl olduğunu tarif etti. Hakim kadının sözlerini duyunca ona iki yüz dirhem verdi. Ama o kabul etmedi. Hakim kadına: “Bizi helal et, bu dirhemleri de al!”dedi. Kadın yine o parayı almadı; fakat sonuçta serbest bırakıldı.
İmam Sadık (a.s) bu sözleri dinledikten sonra şöyle buyurdular:
“Beşşar! Bu yedi dinarı ona ver. Çünkü bu paraya çok muhtaçtır. Benim selamımı da ona ulaştır.”
Beşşar diyor ki, o yedi dinarı kadına verip İmam (a.s)’ın selamını ona ulaştırdığımda, o kadın sevincinden düşüp bayıldı. Ayıldığında: “İmam bana mı selam gönderdi? dedi. “Evet, selamını sana iletmemi istedi”dedim. Üç kez bu soru ve cevap tekrarlandı. Sonra benden, selamını İmam Sadık (a.s)’a ulaştırmamı ve O’nun cariyesi olduğunu İmam’a söylememi ve İmam’ın duasına muhtaç olduğunu söyledi.
Onun yanından döndükten sonra, macerayı İmam’a anlattım, İmam (a.s) da sözlerimizi dinledi ve ağladığı halde ona dua ettiler.

(Bihar’ul-Envar, c. 100, s. 441)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

12- Günün Fiyatıyla Ekmek Almak

İmam Sadık (a.s), evinin masraf sorumlusu olan Mu’teb’e şöyle buyurdular:
“Mu’teb! Cinsler (yiyecek gıdaları) pahalanıyor, bu yıl evde buğday var mıdır?”
Mu’teb: “Ey Resulullah’ın torunu! Bir kaç aya yetecek kadar buğday zahire etmişiz” dedi.
İmam (a.s): “Onları pazara götür, halkın ihtiyarına bırak ve sat!”buyurdu.
Mu’teb: “Şehirde buğday az bulunuyor, bunları satacak olursak artık buğday almak bizim için kolay olmayacaktır” dedi.
İmam (a.s): “Sen benim dediğimi yap, buğdayın hepsini, halkın ihtiyarına bırak ve sat!”
Mu’teb; İmam (a.s)’ın emri doğrultusunda var olan buğdayı götürüp çarşıda sattı ve neticeyi İmama iletti.
İmam (a.s) ona tekitle şöyle buyurdular:
“Artık bundan sonra, benim ekmeğimi, her gün için çarşıdan al; benim evimin ekmeği, halkın büyük kitlesinin yediği ekmekle bir farkı olmamalıdır. Benim evimin ekmeği bundan sonra yarısı buğday yarısı da arpadan olmalıdır. Benim, elhamdülillah yılın sonuna kadar evimi buğday ekmeği ile idare etmeğe gücüm vardır; ama Allah’ın huzurunda ilahî iktisada ve yaşantıdaki muhasebeye riayet etmiş olmak için bu işi yapmıyorum!”

(Bihar’ul-Envar, c. 47, s. 59)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

13- Mal Bağışlamakla Islah Etmek

Adamın birisi sürekli olarak İmam Sadık (a.s)’ın yanına gelip ağzına geleni Hazrete söylüyordu (İmam’a sövüyordu). İmam (a.s)’ın yakınlarından bazıları durumu böyle görünce İmam’a: “İzin verin biz bu fasığı öldürelim!” dediler.
İmam (a.s), onların böyle bir hareketine izin vermedi. O adamın mekan ve tarlasının nerede olduğunu sordular. Daha sonra İmam (a.s) bir bineğe binip onun tarlasına gitti.
O adam yüksek bir sesle: “Benim tarlamın içinden gelmeyin, mahsulümü çiğnemeyin!” diye bağırdı.
İmam (a.s) o adama yaklaşıp bineğinden aşağı indiler. Gülümseyerek kenarında oturdular. Daha sonra şöyle buyurdular:
“Bu ziraata ne kadar masrafın olmuş?”
Tarla sahibi, “Yüz dinar” dedi.
İmam (a.s), “Ne kadar (kâr) elde etmeyi ümid ediyorsun?”diye sordu
Tarla sahibi, “İki yüz dinar” dedi.
İmam (a.s), “Bu üç yüz dinarı al, mahsul da senin kendi malın olsun. Allah Teala ümit ettiğin şeyi sana bağışlasın.”
Adam parayı alıp İmam’ın alnından öptü. İmam (a.s) gülümseyip geri döndü (oradan ayrıldı). İmam Sadık (a.s) ertesi gün camiye geldiler. O adam da camide oturmuştu. İmam (a.s)’ı görünce: “Allah Teala risaletini, hangi ailede karar kılacağını daha iyi biliyor” dedi.
İmam (a.s)’ın ashabı: “Dün ne diyordu, bugün ne diyor?” dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Siz dün bana; ‘müsaade edin bu adamı öldürelim’ dediniz, ama ben bir miktar parayla onu ıslah ettim!”

(Bihar’ul-Envar, c. 48, s. 103)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

14- İmam Sadık (a.s)’ın Yahya Bin Halid’in Valisine Mektubu

Rey ahalisinden (halkından) olan bir şahıs şöyle diyor:
Yahya b. Halid, bir kimseyi bize vali tayin etti. Bir miktar maliyet (vergi) borçlu idim, sürekli benden istiyorlardı. Ama ben onu ödemekten mazurdum. Çünkü benden almış olsalardı, fakir ve muhtaç olurdum. Valinin, Şii mezhepli birisi olduğunu bana söylediler. Bununla birlikte yine de onun yanına gitmekten korktum. Çünkü bu haberin doğru çıkmayarak beni yakalamalarından, borcu ödemeye mecbur kılacaklarından ve huzurumu bozacaklarından korkuyordum.
Bu sorunun çözümü için Allah’a sığınmak istedim. Bundan dolayı Allah’ın evi (Kâ’be)’nin ziyaretine gidip mevlam İmam Sadık (a.s)’ın yanına vardım ve kendi halimden şikayet ettim.
İmam (a.s) benim sözlerimi dinledikten sonra valiye şöyle bir mektup yazdılar:
“Bismillahirrahmanirrahim. Bil ki, Allah’ın arşının altında bir gölge vardır; kardeşine ihsan eden, onun sorununu gideren veya onun kalbini şen edenden başka bir kimse o gölgenin altında yer alamaz; ve bu senin kardeşindir. Vesselam.”
Hac amellerini yaptıktan sonra kendi şehrime geri döndüm. Geceleyin o adamın yanına gidip mülakat için izin istedim ve “ben Musa b. Cafer’in elçisiyim” dedim.
Valinin kendisi yalın ayak gelip kapıyı açtı ve iki gözümün arasından öpüp beni bağrına bastı. İmam (a.s)’ı görmekle ilgili benden soru sorduğu her defasında aynı hareketi tekrarlıyordu (gözlerimin arasından öpüp beni bağrına basıyordu). İmam’ın sıhhatinin yerinde olduğunu ona söylediğimde çok sevindi ve Allah’a şükretti. Daha sonra beni evinin baş tarafına oturttu, kendisi ise karşımda oturdu. İmam (a.s)’ın ona hitaben yazmış olduğu mektubu ona teslim ettiğimde ayağa kalkıp mektubu öptü ve onu okudu. Daha sonra para ve elbise istedi; paraları dinar-dinar, dirhem-dirhem (kuruş-kuruş) bölüp elbiseleri de bir-bir taksim etti; hatta bölmesi mümkün olmayan malları da bana bağışlıyordu.
O böldükleri ve bağışladıkları mal ve paraları bana verdikçe: “Kardeş! Seni hoşnut ettim mi?” diye soruyordu.
Ben de cevaben: “Evet, Allah’a ant olsun ki, sen benim hoşnutluk ve sevincimi artırdın” diyordum.
Daha sonra maliyet (vergi) defterini istedi ve benim adıma yazılan her şeyi (borcu) sildi ve “bu vergi vermekten muaftır” diye bir mektup da yazıp bana verdi. Sonra onunla vedalaşıp evime döndüm.
Eve dönerken kendi kendime: “Ben bu adamın (valinin) hizmetini telafi etmekten acizim, gelecek yıl hacca müşerref olduğumda onun için dua etmem ve İmam (a.s)’ın huzuruna gittiğimde, onun benim için yaptığı şeyleri İmam’a anlatmam iyi olur” diye düşündüm.Bu düşündüğüm işi de yaptım; benimle o adam arasında geçen şeyleri İmam’a anlattım. İmam (a.s)’ın bu durumdan sevindiği yüzünden okunuyordu.
İmam’a: “Mevlam! Bu haber seni sevindirdi mi?” diye sordum.
İmam (a.s): “Evet, Allah’a and olsun ki, bu haber beni, Emir’ul-Muminin Ali (a.s)’ı, ceddim Resulullah (s.a.a)’i ve Allah-u Teala’yı hoşnut ve mesrur etti” buyurdular.

(Bihar’ul-Envar, c. 48, s. 174 ve 313)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

15- Ahvaz Valisi Neccaşi’nin Cömertliği

İmam Sadık (a.s)’ın zamanında, Ahvaz ve Şiraz’ın valisi olan “Neccaşi” isminde bir şahıs vardı. O Abbsi halifeleri tarafından vali olmasına rağmen İmam Sadık (a.s)’ın dost ve şiilerindendi.
İşçilerden biri İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vararak şöyle dedi: Ahvaz ve Şiraz valisi olan Neccaşi, sizin şiilerinizden olan mümin bir adamdır. Onun vergi defterinde benim için bir miktar vergi yazmışlar, bundan dolayı onlara borçluyum. Eğer uygun görürseniz benim hakkımda ona bir mektup yazarak beni ona tavsiye ediniz.
İmam Sadık (a.s) ona şöyle kısa bir mektup yazdılar: “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Kardeşini sevindir, Allah da seni sevindirsin.”
Adam mektubu alarak Neccaşi’nin yanına gitti. Neccaşi genel bir mecliste oturduğu sırada, o da o meclise girip oturdu. Meclis sakinleştiğinde mektubu Neccaşi’ye verirken: “Bu İmam Sadık (a.s)’ın mektubudur” dedi.
Neccaşi mektubu öpüp gözünün üzerine koyarak: “Hacetin nedir?” diye sordu.
İşçi adam: “Sizin vergi defterinizde, bana bir miktar borç yazılmış.”
Neccaşi: “Ne kadar.”
İşçi adam: “On bin dirhem.”
O anda Neccaşi, defter memurunu çağırarak ona şöyle emretti:
“Bu adamın borcunu defterden sil, onu benim hesabımdan öde; onun gelecek yılının vergisi hakkında da aynı işi yap.”
Daha sonra vali (Neccaşi) ona dönerek: “Seni sevindirdim mi?” diye sordu.
İşçi adam: “Evet, sana feda olayım” dedi.
Bu sırada vali memurlarına, bir merkep (binek), bir hizmetçi ve bir takım elbise ona vermelerini de emretti. Onlardan her birini ona verdikçe: “Seni sevindirdim mi?” diye soruyordu.
O da: “Evet, sana feda olayım” diyordu. O, evet dedikçe Neccaşi de bağışını artırıyordu. Nihayet o adama şöyle dedi: “İmam Sadık (a.s)’ın mektubunu bana verdiğin zaman üzerinde oturmuş olduğum halıyı da al götür. Bundan sonra da bir ihtiyacın olduğunda, ihtiyacının karşılanması için benim yanıma gel.”
İşçi adam halıyı da toplayıp sevinçle dışarı çıktı. Daha sonra İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vararak Ahvaz valisiyle görüşme olayını İmam’a anlattı. İmam Sadık (a.s) da Neccaşi’nin ona karşı davranışını duymakla hoşnut oldu.
İşçi adam: “Ey Resulullah’ın oğlu! Görüyorum ki Neccaşi’nin bana karşı iyi davranması sizi de hoşnut etti? dediğinde İmam Sadık (a.s): “Evet, Allah’a and olsun ki Neccaşi, Allah’ı ve Allah’ın Peygamber’ini de hoşnut etti” buyurdular.

(Bihar, c. 47, s. 370; c. 74, s.292)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

16- Gençliği Zayi Etmek

Katade diyor ki, bir gün İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular:
“Ben sizlerden bir gencin, gününü iki hal dışında başlatmasını sevmiyorum: Ya alim (öğreten) olmalıdır; ya da öğrenen (öğrenci); eğer böyle olmazsa vazifeyi yapmada kusur etmiştir; kusur eden de (gençliğini) zayi etmiştir; (gençliğini) zayi eden de günah işlemiştir; günah işleyen de, Muhammed’i (s.a.a) hak olarak gönderen Allah’a and olsun ateşe girmiş olacaktır.”

(Bihar, c. 1, s.170, h.22)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

17- Cenneti Bize Garanti Et

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:
Ensar Müslümanlarından bir grup kimse, Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek selam verdiler. Resulullah (s.a.a) de selamlarının cevabını verdi.
Ensarlılar: “Ya Resulellah! Bizim sizden bir isteğimiz vardır” dediler.
Resulullah (s.a.a): “İsteğiniz nedir? söyleyin” buyurdu.
Ensarlılar: “İsteğimiz çok büyüktür.”
Resulullah (s.a.a): “Her ne kadar büyük de olsa söyleyin.”
Ensarlılar: “Cennet ehli olmamız için Allah tarafından cenneti bize garanti et.”
Resulullah (s.a.a) bu sözü duyunca, başını aşağı eğdi, tefekkür halinde biraz toprağı alt üst etti, sonra başını kaldırarak buyurdular ki:
“Ben cenneti, şu şartla size garanti ediyorum; kesinlikle kimseden bir şey istemeyiniz.”
İmam Sadık (a.s) sözlerinin devamında şöyle buyurdular:
“Geçmişte Müslümanlar böyle idiler; yolculukta onlardan birinin elinden kırbaç yere düştüğünde, isteme zilletine düşmemesi için kimseden, o kırbacı bana ver diye istekte bulunmazlardı. İşte bundan dolayı kendisi bineğinden inerek kırbacı yerden alırlardı. Veya sofranın kenarında, su içmek istediğinde bazıları suya daha yakın olmasına rağmen onlardan su istemezdi; kendisi kalkıp o suyu alır içerdi; çünkü su içmede bile kimseden bir ricada bulunmayı istemezlerdi.”

(Bihar, c. 22, s. 129 )
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

18- Beni Allah’a Yönelt

Allah’ı inkar eden biri olan Abdullah-i Disanî, İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vararak şöyle dedi:
“Beni Rabb’ime doğru yönelt” dedi.
İmam (a.s): “İsmin nedir?” diye sordu.
Disanî ismini demeden kalkarak gitti.
Dostları ona: “Neden ismini söylemedin?” dediler.
Disani şöyle dedi: “Eğer ismim Abdullah’tır demiş olsaydım, o zaman kesinlikle: “Kulu olduğun zat kimdir?” diye sorardı.
Arkadaşları ona dediler ki: “İmam Sadık’ın (a.s) yanına git ve O’ndan Allah’a yöneltmesini ve senden ismini sormamasını rica et.”
Disani İmam Sadık (a.s)’ın yanına dönerek: “Beni yaratanıma hidayet et ve ismimi de sorma” dedi.
İmam (a.s) ona: “Otur” diye buyurdu. Bu esnada küçük bir çocuk, elinde bir yumurtayla oynadığı halde içeriye girdi. İmam Sadık (a.s) o çocuğa: “Yumurtayı bana ver” dedi. Çocuk da yumurtayı o Hazrete verdi.
Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Ey Disanî! Bu bir kaledir, kalın bir kabuğu vardır, kalın kabuğun altında ince bir perde vardır, o ince perdenin altında da akıcı bir gümüş ve sıvı bir altın (yumurtanın beyazı ve sarısı) vardır; ne sıvı altın akıcı olan gümüşe karışır, ne de akıcı olan gümüş sıvı altına karışıyor. Bunlar kendi hallerindedir; hiç kimse onun içerisinden bir haber getirmemiştir ve yine hiçbir kimse onun erkek için mi yoksa dişi için mi yaratılmış olduğunu bilmiyor. Kırıldığında tavus gibi elvan-elvan kuşlar ondan dışarı çıkıyor! Acaba bunun ilim sahibi bir yaratıcısının olduğuna inanmıyor musun?”
Disanî bir müddet başını aşağı eğdikten sonra şöyle dedi “Allah’tan başka bir ilahın olmadığına ve Muhammed’in (s.a.a) de O’nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ediyorum. Şüphesiz sen İmamsın ve Allah’ın, yaratığına olan hüccetisin. Kuşkusuz ben sahip olduğum inançtan dolayı tövbe ediyorum.”

(Bihar, c. 3, s. 31 – 32. Beş ile altıncı rivayetlerin karışımından.)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

19- Allah Teala Sığınaksızların Sığınağı

Bir adam İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna gelerek Allah Teala’nın varlığı hakkında soru sordu. İmam (a.s): “Ey Allah’ın kulu! Şimdiye kadar gemiye binmiş misin?” diye sordu.
Adam: “Evet” dedi.
İmam (a.s) buyurdu ki: “Acaba gemin denizde hiç kırılmış mı; öyle ki denizin dalgalarına yakalanmış olasın ve o yakınlarda da seni kurtaracak ne bir gemi ve ne de güçlü bir dalgıç bulunsun ve kurtuluş ümidi de tamamıyla yüzüne kapanmış olsun?”
Soru soran şahıs: “Evet, böyle bir sahneyle karşılaşmıştım.”
İmam (a.s): “O korkunç tehlikeli durumda kalbin, seni o korkunç tehlikeden kurtarabilecek bir şeye yöneldi mi?”
Soru soran şahıs: “Evet.”
İmam (a.s): “İşte O şey, kurtarıcı olmayan yerde, tek kurtarıcı olarak akla gelen, yardımcı bulunmayan yerde yardım etmeye kadir olan ve sığınaksızların sığınağı olan Allah’tır.”

(Bihar, c. 3, s.41; c. 67, s. 137; c. 92, s. 232 ve 24. Az bir farklılıkla.)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

20- Ebu Hanife İmam Sadık (a.s)’ın Uzurunda

Hanefi mezhebi imamı Ebu Hanife şöyle diyor:
Bir gün İmam Sadık’la görüşmek için O Hazretin evine gittim. O saatte Kufe halkından bir grup kimse de oraya gelmişti. İmam Sadık (a.s) onlarla görüşmek için izin verince ben de onlarla birlikte içeri girdim. Huzuruna yetiştiğimde şöyle dedim:
“Ey Resulullah’ın oğlu! Halkı Resulullah’ın ashabına sövmekten alıkoyacak birini Kufe’ye gönderirseniz iyi olur. Benim kendim, Resulullah’ın ashabına söven on bin kişiden fazlasını biliyorum.”
Hazret buyurdu ki: “Halk benim sözümü kabul etmiyor.”
Ben: “Kim sizden kabul etmiyor; oysa siz Resulullah (s.a.a)’in oğlusunuz?” dedim.
İmam Sadık buyurdu ki: “İşte sen, benim sözümü kabul etmeyenlerden birisin. Şimdi izinsiz evime girdin, izinsiz oturdun, izinsiz konuşmaya başladın.”
İmam Sadık daha sonra şöyle buyurdu: “Senin kıyasa göre fetva verdiğini duyum.”
Ben: “Evet” dedim.
Buyurdu ki: “Vay senin haline! Allah’ın emirleri karşısında kıyasa başvuran ilk kimse şeytan idi. Allah Teala ona: “Adem’e secde ete” diye emrettiğinde şöyle dedi: “Ben secde etmem; çünkü beni ateşten yarattın, Adem’i ise balçıktan; ateş balçıktan üstündür.” Binaen aleyh, kıyasla hak bulunmaz. Meseleyi daha iyi anlayabilmen için senden soruyorum: Ey Ebu Hanife! Sana göre, bir kimseyi haksız yere öldürmek mi günah açısından büyüktür; yoksa zina mı?”
Dedim ki: “Bir kimseyi haksız yere öldürmek.”
İmam Sadık: “O halde neden Allah Teala katilin isbatı için iki şahit, zinanın isbatı için ise dört şahit istemiştir? Acaba bu ikisini birbiriyle kıyaslamak olur mu?”
Ben: “Hayır!” dedim.
İmam Sadık: “İdrar mı daha necistir, yoksa meni mi?”
Ben: “İdrar” cevabını verdim.
İmam Sadık: “Öyleyse neden Allah Teala idrarda abdest almayı emrediyor, ama menide gusletmeyi? Acaba bu ikisi birbiriyle kıyaslanır mı?”
Ben: “Hayır!” dedim.
İmam Sadık: “Acaba namaz mı daha önemlidir, yoksa oruç mu?”
Ben: “Namaz” dedim.
İmam Sadık: “O halde neden hayız gören kadına orucun kazası farzdır da namazın kazası farz değildir Acaba bunları birbiriyle kıyas etmek mümkün mü?”
Ben: “Hayır!” dedim.
İmam Sadık: “Acaba kadın mı (güç yönünden) daha zayıftır, yoksa erkek mi?”
Ben: “Kadın” dedim.
İmam Sadık: “Öyleyse neden Allah Teala mirasta erkek için iki pay, kadın için ise bir pay belirlemiştir? Acaba bu hüküm kıyasla doğru olur mu?”
Ben: “Hayır!” dedim.
İmam Sadık: “Neden Allah Teala, bir kimse on dirhem hırsızlık yaptığında elinin kesilmesini emretmiş, ama bir adam bir kimsenin elini keserse beş yüz diyet belirlemiştir? Acaba bu hüküm kıyasla uyuşur mu?”
Ben: “Hayır!” dedim.
İmam Sadık: “Duydum ki şu ayetin: “Kıyamet günü nimetler hakkında sizden sorulacak” tefsirinde nimetlerden maksat, tatlı yemekler ve yazın içilen serin sulardır, demişsiniz.”
Ben: Evet! Öyle mana etmiştim.
İmam Sadık: “Eğer bir adam seni davet edip de önüne, tatlı yemekler getirse, daha sonra minnet etse, böyle bir adam hakkında nasıl hükmedersin?”
Ben: “Cimri bir adamdır derim” dedim.
İmam Sadık: “Acaba Allah Teala cimri mi (kıyamet günü, bize vermiş olduğu yemek ve sular hakkında bizden hesap sorsun?”
Ben: Öyleyse Allah Teala’ın, hakkında insandan hesap soracağı nimetlerden maksat nedir? dedim.
Buyurdular: “Nimetlerden maksat, biz Peygamber Ehl-i Beyt’inin muhabbet ve sevgisidir.”

(Bihar, c. 10, s. 220)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön