Re: Şeriat Mahkemesi ve Dede
Gönderilme zamanı: 07 Nis 2010, 21:57
Kadı: İbrahim Selamet Efendi, son sözünü söyle. İslamın umdelerine bağlı kalacağına ikrar veriyor musun? Şeyh Hamdullah’ın mahkemede söylediklerini duydun, dinledin, Onun izinden gitmeyeceğine tevbeler olsun mu?
İbrahim Selamet Efendi: Ağam Şeyh Hamdullah’tan sonra bana bu dünyada yaşamak haram olsun. Onu darağacında görüp sağ dönersem Allah’ın kulu olmayayım. Yaşarsam onun izinde, ölürsem onun yolunda öleyim. Son sözüm budur!
Kadı: Memiş bin Habib, sen söyle. İslam dinine ve devleti İslam Halifeyi Müslüman olan Padişahımızın idareyi icraatına muhalif olmayacağınıza, pişman olup tevbe ve yemin edersen ifadene devam edelim mi?
Memiş bin Habib: Dergâhımız Şeyhi Seyyid Hamdullah Efendi’nin izinden gideceğime, ölümde dirimde onun mübarek fikirleri ile olacağıma yemin ederim.
Kadı: Koçaroğlu Halil İbrahim, sen söyle. Ya din-i İslama dönmeyi kabul edersin, tevbe edersin. Ya da Kanın şimdi senin boynunda!
Koçaroğlu Halil İbrahim: Hz. Hüseyin Kerbelâ’da Yezitten medet beklemedi. Onun mübarek şehit kanıyla İslam dini yolunu karanlıklardan ağarttı ise senden ve mahkemenizden medet ve merhamet beklenemez. Şeyhimizin yolunda, izinde hiç hata görmemekteyiz. Aynı akıbetin aydınlık olduğuna inanıyorum. Son sözüm budur!
Kadı: Resul bin Derviş Hüseyin, sen son sözünü söyle.
Resul bin Derviş Hüseyin: Ben Hak-Muhammet-Ali Yolundan sapmadım. Sizden ve mahkemenizden medet mürüvvet beklemem. Şeyh Hamdullah Efendi’nin bütün ifadelerine aynen katılıyorum. O Ahirette Cehennem’e giderse bana Cennet haram olsun. Kadı, sen son sözünü söyle!
Kadı: Hüseyin Balım, sen sön sözünü söyle
Hüseyin Balım: Kadı Kadı, benim son sözüm, Çelebi Hamdullah’tan sonra bu dünyada yaşamak bana haram olsun. Allah dünyada, ahirette bizleri ayırmasın. Sana ne söyleyeceği mişim? Son sözdür!
Kadı : Bektaş Resul, sen son sözünü söyle.
Bektaş Resul: Kadı Kadı, bize kalmayan bu dünya size de kalmaz. Çelebi Hamdullah Efendi’nin kaç gündür verdiği ifadeyi aynen tensip ediyorum. Diyeceğim yoktur!
Kadı: Derviş Yusuf, sen son sözünü söyle.
Derviş Yusuf: Çelebi Hamdullah asılınca bana bu dünyada yaşamak haram olsun. Onun nurlu yoluna aynen katılıyorum. Zerre kadar ne bir kusuru var, ne kabahati var. Günahsızdır. Ben de onun ifadesini tensip ediyorum, izinden gidiyorum. Ben de günahsızım. Sözüm budur!
Kadı, “Temmatil Mahkemet-ül Şeria-i İslamdır, yaz kâtip efendi!” dedi.
Perşembe günüdür. Hacı Hüsrev Çavuş ve arkadaşı mahkemeye gelir. Hamdullah Efendi ayakta, Kadı ve muavini ile Müftü postlarına oturmuşken İstanbul’dan gelen çavuşlar içeri girip bir zarfı Kadı’ya takdim eder, geri geri çekilip, ayakta beklerler. Zarfı açan kadının yüzünün rengi değişir. Tekrar tekrar İstanbul’dan gelen emre, ardından çavuşlara bakar. “Vay, vay… Bir gün evvel niye asmadım?” diye elini dizine vurur. Hırsla Müftüye dönerek, “Bu vebalden nasıl kurtulacaksın? Şeyhin infazını sen geciktirdin!” der.
Müftü, “Mahkemenin kadısı sensin, sorumluluk da yetki de sana aittir. Ne olmuş, emirde neler var?” der.
Kadı, “Ne olacak, Şeyhülislamın Muhammet Tahir Efendi imzalı yazısı ile tuğralı padişahın emr-i fermanını bildirir” der. Eliyle yukarı kaldırarak gelen yazıları yelpaze gibi sallar. “Şeyh Hamdullah’ın idamından sarf-ı nazar edilerek Amasya’ya sürgün edilmesi isteniyor.” der.
Zarfın içinde, Şeyhülislam M. Tahir Efendi’nin, Şeyh Hamdullah Çelebi’ye yazdığı özel bir mektup da vardır. Onu mahkeme kâtibine vererek seslice okumasını ister. Sonra Hamdullah Efendiye verir.
Hamdullah Efendi ayakta gözden geçirir. İstifini bozmadan, idamdan kurtulma sevincini gösteren bir hareket yapmadan vakur ve edalı şekilde, “Kadı Efendi, bendeniz Hacıbektaş kasabasındaki dergâhıma dönebilir miyim? Veya mahkemeyi devam ettirecek misiniz?” der.
Kadı, “Şeyh Efendi, Kırşehir Mutasarrıflığı ile konuşayım, seni ve kardeşin İbrahim Selamet’i tefrik edilecek çavuş nezaretiyle Amasya Kadılığına göndereceğim. Şimdilik kasabana git, öbür Cuma günü kadılığımıza gelirsin.” der.
Gözlerim Yollarda Uykular Gelmez
Gülbengi Çektiğim Erenler Gelsin
Tabib Gardaşlarım Halımdan Bilmez
Halimi Sırrımı Bilenler Gelsin
Yürü Kasım Dede Çareni Ara
Emek Zahmet Çekme Nafile Yere
Yezid Aslı Talip Gelmez Bu Yola
Can Verip İkrara Duranlar Gelsin
Kasım Dede (19. yy)
İbrahim Selamet Efendi: Ağam Şeyh Hamdullah’tan sonra bana bu dünyada yaşamak haram olsun. Onu darağacında görüp sağ dönersem Allah’ın kulu olmayayım. Yaşarsam onun izinde, ölürsem onun yolunda öleyim. Son sözüm budur!
Kadı: Memiş bin Habib, sen söyle. İslam dinine ve devleti İslam Halifeyi Müslüman olan Padişahımızın idareyi icraatına muhalif olmayacağınıza, pişman olup tevbe ve yemin edersen ifadene devam edelim mi?
Memiş bin Habib: Dergâhımız Şeyhi Seyyid Hamdullah Efendi’nin izinden gideceğime, ölümde dirimde onun mübarek fikirleri ile olacağıma yemin ederim.
Kadı: Koçaroğlu Halil İbrahim, sen söyle. Ya din-i İslama dönmeyi kabul edersin, tevbe edersin. Ya da Kanın şimdi senin boynunda!
Koçaroğlu Halil İbrahim: Hz. Hüseyin Kerbelâ’da Yezitten medet beklemedi. Onun mübarek şehit kanıyla İslam dini yolunu karanlıklardan ağarttı ise senden ve mahkemenizden medet ve merhamet beklenemez. Şeyhimizin yolunda, izinde hiç hata görmemekteyiz. Aynı akıbetin aydınlık olduğuna inanıyorum. Son sözüm budur!
Kadı: Resul bin Derviş Hüseyin, sen son sözünü söyle.
Resul bin Derviş Hüseyin: Ben Hak-Muhammet-Ali Yolundan sapmadım. Sizden ve mahkemenizden medet mürüvvet beklemem. Şeyh Hamdullah Efendi’nin bütün ifadelerine aynen katılıyorum. O Ahirette Cehennem’e giderse bana Cennet haram olsun. Kadı, sen son sözünü söyle!
Kadı: Hüseyin Balım, sen sön sözünü söyle
Hüseyin Balım: Kadı Kadı, benim son sözüm, Çelebi Hamdullah’tan sonra bu dünyada yaşamak bana haram olsun. Allah dünyada, ahirette bizleri ayırmasın. Sana ne söyleyeceği mişim? Son sözdür!
Kadı : Bektaş Resul, sen son sözünü söyle.
Bektaş Resul: Kadı Kadı, bize kalmayan bu dünya size de kalmaz. Çelebi Hamdullah Efendi’nin kaç gündür verdiği ifadeyi aynen tensip ediyorum. Diyeceğim yoktur!
Kadı: Derviş Yusuf, sen son sözünü söyle.
Derviş Yusuf: Çelebi Hamdullah asılınca bana bu dünyada yaşamak haram olsun. Onun nurlu yoluna aynen katılıyorum. Zerre kadar ne bir kusuru var, ne kabahati var. Günahsızdır. Ben de onun ifadesini tensip ediyorum, izinden gidiyorum. Ben de günahsızım. Sözüm budur!
Kadı, “Temmatil Mahkemet-ül Şeria-i İslamdır, yaz kâtip efendi!” dedi.
Perşembe günüdür. Hacı Hüsrev Çavuş ve arkadaşı mahkemeye gelir. Hamdullah Efendi ayakta, Kadı ve muavini ile Müftü postlarına oturmuşken İstanbul’dan gelen çavuşlar içeri girip bir zarfı Kadı’ya takdim eder, geri geri çekilip, ayakta beklerler. Zarfı açan kadının yüzünün rengi değişir. Tekrar tekrar İstanbul’dan gelen emre, ardından çavuşlara bakar. “Vay, vay… Bir gün evvel niye asmadım?” diye elini dizine vurur. Hırsla Müftüye dönerek, “Bu vebalden nasıl kurtulacaksın? Şeyhin infazını sen geciktirdin!” der.
Müftü, “Mahkemenin kadısı sensin, sorumluluk da yetki de sana aittir. Ne olmuş, emirde neler var?” der.
Kadı, “Ne olacak, Şeyhülislamın Muhammet Tahir Efendi imzalı yazısı ile tuğralı padişahın emr-i fermanını bildirir” der. Eliyle yukarı kaldırarak gelen yazıları yelpaze gibi sallar. “Şeyh Hamdullah’ın idamından sarf-ı nazar edilerek Amasya’ya sürgün edilmesi isteniyor.” der.
Zarfın içinde, Şeyhülislam M. Tahir Efendi’nin, Şeyh Hamdullah Çelebi’ye yazdığı özel bir mektup da vardır. Onu mahkeme kâtibine vererek seslice okumasını ister. Sonra Hamdullah Efendiye verir.
Hamdullah Efendi ayakta gözden geçirir. İstifini bozmadan, idamdan kurtulma sevincini gösteren bir hareket yapmadan vakur ve edalı şekilde, “Kadı Efendi, bendeniz Hacıbektaş kasabasındaki dergâhıma dönebilir miyim? Veya mahkemeyi devam ettirecek misiniz?” der.
Kadı, “Şeyh Efendi, Kırşehir Mutasarrıflığı ile konuşayım, seni ve kardeşin İbrahim Selamet’i tefrik edilecek çavuş nezaretiyle Amasya Kadılığına göndereceğim. Şimdilik kasabana git, öbür Cuma günü kadılığımıza gelirsin.” der.
Gözlerim Yollarda Uykular Gelmez
Gülbengi Çektiğim Erenler Gelsin
Tabib Gardaşlarım Halımdan Bilmez
Halimi Sırrımı Bilenler Gelsin
Yürü Kasım Dede Çareni Ara
Emek Zahmet Çekme Nafile Yere
Yezid Aslı Talip Gelmez Bu Yola
Can Verip İkrara Duranlar Gelsin
Kasım Dede (19. yy)