yaşar nuri öztürk-dört tür dincilik üzerine

Cevapla
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

yaşar nuri öztürk-dört tür dincilik üzerine

Mesaj gönderen can »

DÖRT TÜR DİNCİLİK ÜSTÜNE



Dindar yerine dinci üretmeye başlayan bir din ‘yapıcı iman’ kulvarından çıkıp ‘yıkıcı iman’ (ayrım, ünlü ilahiyatçı filozof Paul Tillich’indir) kulvarına girmiş demektir. Ne yazık ki, İslam bu ikinci kulvara sokulmuş bulunuyor.

Yıkıcı iman kulvarına sokulan bir din dört tür dincilik üretir. Bunlar sırasıyla:

1. Menfaat dinciliği,

2. Siyaset dinciliği,

3. Hıyanet dinciliği,

4. Cinayet dinciliğidir.

Bunların tümü, özellikle son üçü, İslam düşmanlarınca Müslümanlar aleyhine tarih boyunca kullanılmıştır. Günümüzde de çok hızlı bir biçimde kullanılmaktadır.

İslam’ın ve insanlığın başına dert olan dincilik türlerinin ilki ve en az zararlı olanı menfaat dinciliğidir. Basit, kişisel çıkarlar peşinde koşan, temsilcilerinin belirgin niteliği cehalet olan bir dincilik türüdür. Köklü, teşkilatlı, dışarıdan kotarılan suçları yoktur. Yalcılık, çıkarcılık için hurafe ticareti yapar; sürekli cehennem korkusu salar...

Siyaset dinciliği organize bir dinciliktir. Sadece iç teşkilatlarla çalışmaz, dıştan da destek alır. Bu destek ekonomik olabileceği gibi siyasal-stratejik, bazen askerî de olabilir.

Siyaset dinciliğinin belki de en muhteşem ve içten anlatımı sayılabilecek birkaç cümleyi, siyasal İslamcı-tarikatçı bir yayın organında yazılan bir yazıdan almak istiyorum. İbret ve dehşet belgesi ve siyaset dinciliğinin açık ve net bir manifestosu olarak... İlahiyatçı-öğretim üyesi olduğu anlaşılan bu siyaset-tarikat dincisi kişi, siyasal İslam anlayışını, siyasal İslamcı tarikatçı bir yayın organında bakın nasıl ifade ediyor. Diyor ki:

‘Benim anladığım siyaset şudur: Bir fikir etrafında bir grup oluşturursun. Sonra diğer grupları er meydanına davet edersin. Gelin kozlarımızı paylaşalım dersin. Senin galip gelmen için sana yardım eden herkesi sever, seni mağlup düşürecek herkesi düşman bilirsin. Haklı veya haksız olman önemli değildir. ‘Önce galip gelelim, gerisini sonra düşünürüz’ dersin. Zaman zaman Hz. Muaviye gibi, ‘Hakkı bile bile inkár ettiğimiz zamanlar oldu’ diye hayıflanırsın.’

‘Benim anladığım siyaset ve siyasal davranma budur. Yani hakikatin, bir menfaate binaen geçici olarak üzerinin örtülmesi. Bugünkü siyasiler şöyle diyebilir: ‘Hayır, kardeşim! Siyaset eskiden belki senin dediğin anlamda olabilirdi, bugün siyasetin anlamı yönetime talip olmaktır.’ Bunlara bir şey demem...’ (Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Lütfullah Yavuz, Zaman Gazetesi, 10 Ocak 2004)

Öyle anlaşılıyor ki, eski medreselerin bile kapılarına yaklaştırmakta sakınca göreceği ‘düzeyde’ üniversite elemanlarımız var.

Siyasal İslamcı üniversite elamanının Emevî kralı Muaviye’ye yollama yapması düşündürücüdür. Yıllardır, sadece Türkiye’ye değil, tüm dünyaya söyledim:

Günümüzde siyasal İslam veya İslamcı siyaset diye anılan menfaat ve saltanat dinciliğinin, iman, fikir ve stratejide prototipi ve Müslümanları aldatmada ilke ve yöntem kaynağı, Arap-Emevî saltanatıdır. O saltanat ki, egemenliği uğruna, Peygamber evladının kanını su gibi akıtmaktan çekinmemiş ve bunu ‘dinin ve ümmetin selameti adına’ yaptığını söyleyebilmiştir. Kerbela ve Harre’de, Ehlibeyt ve sahabî kuşağından on bin küsur masumun kanını döktüler.

Hiç kimse çıkıp şunu sormamıştır:

‘Diyelim ki, bütün o melun cinayetleri din ve ümmetin selameti için işlediniz. Peki, engel gördükleriniz ölüp gittikten sonra, kürsü ve minberlerden Resul evladına yetmiş küsur yıl neden lanet okudunuz? Bu da mı ‘dinin ve ümmetin selameti’ içindi?’

Müslüman kitleler bu soruyu sorup, tarihin ve Tanrı’nın önünde evrensel-küllî bir tövbe ile temizlenmedikçe ‘haçlı ve kippalı hegemonya’ boyunduruğundan asla kurtulamazlar...

Siyasal İslam, dini ideolojileştirdikten sonra ‘Ne yapılabilir?’ diye soruyor. Cevap ne olursa olsun sonuç hüsrandır. İdeolojileştirme terk edilmediği sürece herhangi bir hayırlı sonuç üretmek mümkün olmayacaktır. Olacak olan, Batı’nın bir oyununun piyonluk alanından çıkıp bir başka oyunun piyonluk alanına girmektir.

Tahrip dinciliklerinin üçüncüsü olan hıyanet dinciliği, daha çok bölücü emeller güden bir dinciliktir. Dışarıdan aldığı destek, daha çok askerî-stratejiktir. Türkiye Cumhuriyeti bu dincilikle daha ilk yıllarında İngiliz fesadı sayesinde tanıştı. Bu tür dinciliğin günümüz Türkiye’sinde birkaç temsilcisi var...

Hıyanet dinciliği, devleti, merkezî otoriteyi parçalama emeli taşıyan dinci ve dinsiz tüm ekiplerle işbirliğine girebilir. İkinci Cumhuriyetçi diye anılan tahripçilerin dinci siyaset ve oluşumlara, ‘demokrasi, özgürlük’ gibi yaftalar altında destek vermeleri sebepsiz değildir...

Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon Paşa, ‘Türkiye son zamanlarda hain de yetiştiriyor’ derken hıyanet dinciliği ile onlara örtülü destek veren mütareke basınının birlikteliğine müthiş bir ışık tutuyor.

Siyaset ve hıyanet dinciliklerinin varacağı ve ülkeyi götüreceği son aşama cinayet dinciliğidir. Dünya bunu dinci terör olarak tanımaktadır. Esasen, tüm hıyanet dincilikleri aynı zamanda dinci cinayet şebekeleridir.

Dincilik, hıyanet aşamasına gelmeden, bu demektir ki dıştan desteklenmeden cinayet dinciliğine asla dönüşmez. O halde, dinci terörden şikáyeti olanların, dinci ekiplere, siyaset ve hıyanet dinciliği aşamalarında verdikleri desteği kesmeleri ilk koşuldur.

Dinci siyaset ve hıyanetlere çeşetli maskeler kullanarak ha bire destek verenlerin cinayet dinciliğinden yakınmaları ikiyüzlü bir gevelemeden öteye geçemez...

Yaşar Nuri Öztürk
06.02.2004
En son can tarafından 28 May 2007, 13:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kere düzenlendi.
can
Mesajlar: 332
Kayıt: 12 Şub 2007, 14:14

siyaset dinciliğinin iftira sadizmi

Mesaj gönderen can »

Siyaset Dinciliğinin İftira Sadizmi



Siyaset dinciliğinin (daha güncel bir deyimle siyasal İslam’ın) temel sermayesi iftiradır.

Zaten dinin siyasete álet edilmesinin kendisi bir iftiranın ürünüdür. Din, onu gönderen Allah’a ve onu tebliğ eden benlik olan peygambere iftira edilmeden siyasallaştırılamaz.

Kur’an’ın birçok ayetinde ‘Allah’a ve onun peygamberine iftira’ tábiri kullanılmaktadır. Bu iftira, dine yalan söyleterek Allah’ı ve peygamberi bu yalanı söylemiş duruma düşürmektir. Bunun için olsa gerek, Kur’an Allah’a iftiradan söz ederken ‘yalanlar düzerek Allah’a iftira etmek’ ifadesini kullanıyor.

Siyaset dinciliğinin sadece siyaseti değil; dini, imanı, ibadeti tümden iftira üzerine kuruludur. Allah’tan insanlara veya insanlardan Allah’a uzanan bu sınırsız iftira illeti hiç durmadan işler. Denebilir ki, siyaset dincisi, iftirasız nefes alıp veremez. Hayat onun için bir iftiralar bütünü, bir iftiralar resmi geçididir.

Siyaset dinciliğinin bu iftira tutkusu veya marazı, bağımsız bir ‘iftira dinciliği’ yaratmıştır.

İftira dincileri, bir konuda iftira ettikleri kanıtlansa bile, eğer o iftiradan çıkabilecek bir menfaat söz konusu ise onu aynen tekrarlamaktan çekinmezler. Dünya áleme rezil olacaklarını bildikleri halde bunu yaparlar... Bu onlara ayrı bir zevk verir.

İftira dinciliğinin iftiradan zevk alma sadizmi, akıllara hayret verecek bir sadizmdir. Ruh hekimleri bu sadizmi anlatmakta acze düşmüştür. Aşısı bulunamamış bir illettir bu.

İftira dinciliğinin temel iman ve ibadet göstergesi olan iftira iki koldan yürütülür. 1. Dini, siyasal hesaplara uydurmak üzere tahrif için Allah’a iftira, 2. Siyasal rakipleri tasfiye için kullara iftira.

Siyaset dinciliğinin iftira tutkusunun şiddetine bir kez daha dikkat çekmek için taze bir örnek vereceğim:

Beni yıllardan beri okuyanlar bilir, iftira dincileri benim, şarap dışındaki alkollü içkilerin, sarhoş etmeyecek miktarda içilebileceğine fetva verdiğimi yaymışlardı. Oysaki, ben, iftira sürülerinin söylediklerinin tam tersine, bu kanaatte olan Hanefî fıkıhçılarını eleştirmiştim. Yani benim meseleye el atışım, ‘şarap dışındaki alkollü içkiler, sarhoş etmeyecek miktarda içilebilir’ diyen fakîhları eleştirmek içindi. Bana göre, tüm alkollüler ve tüm uyuşturucular haramdır. Bu benim, asla değişmeyen görüşümdür. Ama iftira dinciliğinin bazı lanetli dölleri, benim karşı olduğum bir anlayışı bana mal ederek halkı aldatmaya kalktılar.

O iftiraya tepkim çok ağır olmuştu.

İftira dinciliğinin sadizmi şu günlerde daha da sapıtmış olarak yeniden iştahlandı. ‘Gazete’ adıyla çıkardıkları, akıl, aydınlık ve insanlık düşmanı iğrenç iftira ve fesatnamelerinde, ‘star’ın ilahiyatçısı Yaşar Nuri Öztürk şaraba cevaz verdi’ yolunda bir bühtan sergilediler. Ardından, aynı pislik paçavrasından yemlenen lanetli bir müfteri şu yolda kalem salladı: Yaşar Nuri Öztürk, bir yazısında şarabın haram olmadığını iddia etmişti...

Göstersene o yazıyı, şerefsiz iblis!

Şarabın haram olmadığını değil iddia, ima etmekten bile Allah’a sığınarak derim ki:

Ey iftira dinciliğinin veledi, lanetli döl! Benim böyle bir yazımın veya sözümün belgesini ortaya getir, sana teşekkür edip halktan özür dileyim. Eğer bu kanıtı getiremez veya benden özür dilemezsen, seni, iftirayı din haline getirmiş sadist namussuzluğun melunlarından biri ilan ediyorum.

Alçaklığın bu kadarını hafsala almıyor. Siz ne biçim mahlûklarsınız? Bunu nasıl yapabiliyorsunuz? Sizin dininiz, imanınız olabilir mi? Allah belanızı versin!

Sevgili okuyucularım! Ben, lanetli döllerin ithamlarına máruz kala kala öğrendim ki, iftira dincileri hem iftirayı atarken hem de bu iftiradan rahatsız olanların ağır cevaplarını okuyup dinlerken zevkleniyorlar.

Bilimin izahtan áciz kaldığı, akıl almaz bir sadizmdir bu... Neylersin ki, iftira dincilerinin temel gıdası bu sadizmdir... Onun için bir iftira dincisinden tövbe ve ıslah beklemek beyhudedir...

İslam düşüncesinin anıt ismi Muhammed İkbal, ölümsüz esiri Cavidnáme’de, iftira dinciliğiyle suçladığı kara yobazın dinini ‘Fî sebîlillah fesat’ yani ‘Allah adına bozgunculuk’ olarak nitelendirir ve şöyle der: ‘Mollanın dini fî sebîlillah fesattır’. Bu fesat, kitleleri Allah ile aldatmayı meslek haline getiren iftira dincilerine her şeyi mubah kılar. Zinadan gaspa, kan içmekten ocak yıkmaya, homoseksüellikten diri diri insan yakmaya, küfür kodamanlarıyla işbirliğinden vatan ihanetine, hırsızlığın her türüne, kamu mallarını talan etmeye kadar...

Yaş ekine yayılmış azgın hayvanlar gibidir onlar. Yiyecekleri bir avuç ot için yıkmayacakları çit, çiğnemeyecekleri ekin yoktur... Allah bu ülkeyi ve insanlığı bu şerirlerin şerrinden korusun. Ámîn, ya rabbel álemîn!!!

Kur’an, iftira suçu işleyenleri ebediyen lanetlemekte ve onların tanıklık yapabilme haklarını ellerinden almaktadır. (Nur Suresi, 4, 23)

Yani, Kur’an’a göre, her müfteri, ebedî bir melundur. Bu melun, sözü dinlenebilir adam olma niteliğini de ebediyen yitirmiştir.

yaşar nuri öztürk
09.03.2004
Cevapla

“Araştırma ve Makaleler” sayfasına dön