TÜRKİYE GERÇEĞİNDE KÜRTLER

Cevapla
helindem
Mesajlar: 331
Kayıt: 03 Ağu 2007, 15:06

TÜRKİYE GERÇEĞİNDE KÜRTLER

Mesaj gönderen helindem »

TÜRKİYE GERÇEĞİNDE KÜRTLER

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla Batı’nın gündemine giren Kürtlerin, günümüzde Ortadoğu’daki diktatörlük rejimin baskısı altında ezilen, en temel kültürel haklardan, insan haklarından mahrum bırakılan, haklarına kavuşabilmek için silahlı ayaklanmaya mecbur kalan, evleri yakıp yıkılan, işkenceye, kötü muameleye tabi tutulan, üzerinde kirli bir savaş yürütülen mazlum bir halk olarak tanımlanması, halâ taraftar bulabilmektedir. Gerçekten de bazı Ortadoğu ülkelerinde bu izlenimi destekleyecek görüntüler ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de ise, terör örgütü PKK ve yandaşlarının dile getirdikleri gibi Kürtlerin çeşitli haklardan mahrum kaldıkları doğru değildir. Kürtler, Türkiye’de her türlü Kürtçe yayınları takip edebilmekte, film çevirebilmekte, müzik dinleyebilmekte, eğitim haklarından yararlanabilmekte, milletvekilliği, bakanlık gibi yüksek makamlara gelebilmekte, oy kullanabilmekte, parti kurabilmekte, metropollerde ikamet ederek oralarda çalışabilmektedirler.

Türkiye’nin bir Avrupa Devleti olduğu hususu, uluslararası alanda ilk defa Kırım Savaşı sonrası 1856 yılında imzalanan Paris Barış Anlaşması metninde yer almıştır. Türkiye’deki siyasi partilerin geçmişi de 19.yy’da kurulan İttihat ve Terakki’ye kadar uzanmaktadır. Osmanlı Devleti’nin ardılı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, devrimleriyle Türkiye’nin geriye dönüşü olmayacak şekilde Batı uygarlığında yer almasını sağlamıştır. İslam dininin, daha doğru bir ifadeyle, dince kutsal sayılan şeylerin sömürülmesiyle tahrif edilmiş şeklinin, Devlet hayatını, sosyal düzeni yönlendirmesine, politikaya alet edilmesine son veren Laiklik, Devletin temel ilkeleri arasına girmiştir. Çok partili serbest seçimler 1946 yılından itibaren gerçekleşmiş, İspanya ve Portekiz’de diktatörlükler 40 yıl, Yunanistan’da askeri rejim 8 yıl sürmüşken, Türkiye’de gerçekleşen askeri müdahalenin sonucu oluşan yönetimlerin en uzunu 3 yıl süreli olmuştur.

Türkiye’nin demokratik ve toplumsal gelişmesi, Avrupa’daki gelişmelerden de bağımsız değildir. 1949 yılında Avrupa Konseyi kurulduğunda Türkiye, üyeler arasına girmiştir. Yayılmacı totaliter Doğu Bloku’na karşı, demokratik ülkelerin güvenlik teşkilatı NATO’ya ise 1952 yılından bu yana üyedir. Demokrasi, Türk ulusunun tarihsel süreç içerisinde benimsediği, Osmanlı İmparatorluğu’ndan devraldığı engin hoşgörüyle yoğurduğu bir hayat biçimidir. Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’nın değişik yörelerinde zulme uğrayan insanların sığındığı, her din ve milliyetten insanların ibadetlerini, toplumsal hayatlarını, geleneklerini serbestçe yürütebildiği, özellikle yükselme döneminde çağına göre gelişmiş bir ülke olarak bilinmektedir. Milli bir haslet haline gelen hoşgörü ve yardımseverlik, ezilenin yanında olma, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de devam etmiş, 2.Dünya Savaşı öncesi Almanya’da Nazi baskısından kaçan Musevi bilim adamları Türkiye’ye gelmiş, 1991 yılında Körfez Savaşı sonrası Irak lideri Saddam Hüseyin’in zulmünden kaçan ve sayıları yüz binleri bulan Irak’lı mülteciler, kısıtlı imkanlar ve güvenlik nedeniyle taşıdığı risklere rağmen Türkiye’ye kabul edilmiştir. Gerek Batısından, gerek Doğusundan zulme uğrayanlara kucak açan, elli yıldır çok partili, çoğulcu demokrasiye sahip Türkiye’yi; totaliter bir ideoloji ile beslenen, Ortadoğu’da dünyanın en zalim diktatörlüklerinden, köktendinci rejimlerden destek bulan, en acımasız terör yöntemlerini kullanan, uluslararası boyutta organize suçlara dahil olan PKK ile aynı düzeyde tutmak, PKK ile mücadeleyi “Kürtlerle savaş” şeklinde yorumlamak, ne derece gerçekçi bir yaklaşım sergileyebilecektir?

Söz konusu hoşgörü, açıklık, demokrasi sayesindedir ki, Türkiye’de insan haklarının, demokrasinin geliştirilmesi talepleri rahatlıkla ve serbestçe dile getirilebilmektedir. Bu talepler, Türk ulusunun daha fazla demokrasi ve özgürlük özlemleriyle uyuştuğu ölçüde hayata geçirilmektedir.

Özellikle son yıllarda gelişen demokratik ortamda, Kürt sorununa değişik çözüm önerileri, bilim, iş çevrelerinde, siyasi partiler düzeyinde yankı bulmuş, halk iradesinin özgür bir ortamda oluşmasının koşulları büyük ölçüde sağlanmıştır. Şiddeti övücü olmamak şartıyla, ifade özgürlüğünün genişletilmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. Yaklaşık yarım yüzyıldır Batılı güvenlik örgütleri ve ekonomi kurumlarında yerini alan Türkiye, AB’ye tam üyelik hedefinde önemli bir aşama olan Gümrük Birliği sürecini başlatmış, Kürt kimliğinin kültürel, folklorik, geleneksel yönleriyle ifadesi önündeki engellerin büyük bir bölümü aşılmıştır. Çoğulculuk ve hoşgörü ortamında kültürler arası alışverişin kolaylaşması, etnik düşmanlıkların bulunmadığı, etkileşime açık, demokratik katılımın geliştiği, ırkçı zorlamalardan uzak, yurttaşlık temelinde birleşmeyi teşvik etmektedir. Bu süreç Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal vatandaşı olmak, kültürel temelde ve özel hayatta ise, etnik, dini, mezhepsel aidiyet biçimlerinin serbestçe uygulanması şeklinde ifadesini bulmaktadır. AB’ye ekonomik ve siyasal entegrasyonun gelişmesi, daha ileriki aşamalarda AB’nin ekonomi, ortak dış politika, savunma, sosyal, finansal politikalarına uyum sağlanması ile Türkiye’nin bir üst kimlik olarak Avrupalılığı benimsemesinin de yolu açılmaktadır.

Helin Demir
helindem@mynet.com
Cevapla

“DTP, PKK Yazıları...” sayfasına dön