Bektaşilik
-
- Mesajlar: 214
- Kayıt: 04 Eki 2008, 01:25
- Konum: İstanbul
Bektaşilik
Cemil Çiftçinin bu güzel çalışmasını ilgimi çektiği için sizlerle paylaşmak istedim.
BEKTAŞİLİK
Hacı Bektaş Velî tarafından kurulduğu kabul edilen tarikatın adı. Bu tarikatın kuruluşu her ne kadar Hacı Bektaş Velî'ye nisbet ediliyorsa da esas teşekkülü daha sonraki dönemlere rastlar. Bektaşî tarikatının silsilesini Bektaşîler şu şekilde naklederler: "Hz. Ali, Hasan-ı Basri, Habib el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Şeyh Sırrı es-Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Ali Merâğî, Şeyh Ebû Ali Hasan, Şeyh Ebu Osman Mağribî, Şeyh Ebu Kasım Gürganî, Şeyh Ebû Hasan Harkânî, Şeyh Ebû Farmidî, Fazl İbn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Yusuf Hemedâni, Şeyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektaş-ı Velî İbn-i İbrahimü's-Sânî."
Hacı Bektaş-i Velî'nin neseplerini de şöyle gösterirler: İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Zeynelâbidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Musa el-Kâzım, İmam Ali Rıza, İmam Muhammed Nakî, İmam Hasan el-Askerî, İmam Muhammed Mehdî, Seyyid İbrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, İbni Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, İbni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid İbrahim, İbn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, İbn İbrahim, İbn Seyyid, Elhak İbn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa İbn Seyid İshak, Seyyid İbrahimü's Sani, İbn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed eş-Şehir Hacı Bektaşî Velî, İbn Seyyid İbrahimü's-Sânî.
Hacı Bektaşî Velî'nin annesi Şeyh Ahmed Nişâbûri'nin kızı Hâtem Hatun'dur. Bektaş-ı Velî hicrî 645 yılında Nişâbur'da doğdu. 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle Anadolu'ya geçti. Kırşehir yakınında "Karabük"e yerleşti, 738 de vefat etti.
Bektaşîlik, Anadolu'nun ortasında ıssız bir köyde doğmuştur. Âlimlerden uzak kaldığı gibi şehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasında yayıldı. Hatta çoğu kez göze bile çarpmadı. Ancak tamamıyla kurulduktan ve dal budak saldıktan sonra anlaşıldı. Bektaşilik her tarikat gibi batınîdir. Bâtına ait birtakım tasavvufî esrar ile içli dışlıdır. Fakat bâtınilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrılır. Mâlum olan "Bâtınî"lere yaklaşır. Bektâşîler her şeylerini gizli tutarlar. Her türlü teşkilatları saklıdır. Birtakım işaretler ve remizler kullanırlar. Buna binâen tarihte meşhur olan "Bâtınî"lerle alâkaları vardır. Tarikatların birçoklarında bulunan "seyr-i sülûk" Bektaşilik'te yoktur. Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut değildir. Ancak "inâbe" ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardır.
Bektaşîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir. Bu muhabbet ifrata kadar varır. Hatta Bektaşiliği mezhep itibarıyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibarıyla "Hurûfi" diye tanımlayanlar vardır. Gerçekten Anadolu Bektaşîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde olduklarını açıktan açığa söylerler. Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektaşî ve Alevî bulunduklarını itiraf ederler.
Bektaşîler, Ca'ferî fıkhını kabul ettikleri gibi İmamiyye mezhebini de kabul etmişlerdir. Oniki imamı takdis ederler. Hz. Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz. Âişe'yi pek sevmezler. Bektâşîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik, Bâbailik,* Bâtınilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Şiî'lik, İmami'lik, Şâmani'lik, Lama'lık hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardır. Onun için içinden çıkılmaz bir şekil almıştır.
Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda Hacı Bektaş Velî dua etmiş, bu nedenle Yeniçeriler onu pir olarak tanımışlardır. Yeniçeri Ocağı'na "Hacı Bektaş Ocağı" denmesi bundan dolayıdır. Bu tarikatın Türkler arasında tutunmasının, yaygınlık kazanmasının sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasıdır. Çeşitli grupları ve cereyanları bünyesinde barındırması, toleransı, tarikat mensuplarının halkla içli dışlı olması; özellikle Bektaşî edebiyatını oluşturan eserlerin Türkçe ile ve halkın rahatlıkla anlayacağı bir üslupla yazılması, Bektaşîliğin yaygınlık kazanmasını sağlayan başlıca hususlardır.
Bektaşîlik Anadolu sınırları içinde kalmamış; Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Mısır, Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayılmıştır.
Sünnî bir yapıya oturan Osmanlı devletinde, Şiî-Bâtınî unsurların karıştığı Bektaşîlik, aynı tempo ile yürüyemedi. Yeniçeri Ocağı'nın etkisi azalınca, hatta Sultan II. Mahmud'un Yeniçeri Ocağı'nı ilgasıyla Bektaşîlik de ilga edildi. Ancak Sultan Abdülaziz zamanında yeniden canlandı, gelişimini sürdürmeye başladı. 30 Kasım 1925'te tekkelerin kapatılmasıyla Bektaşîlik resmen son buldu.
Bektaşîlik başlıca iki kola ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi Hacı Bektaş Veli'nin evli olduğunu kabul eden Çelebiler koludur. Bunlar, kendilerini Hacı Bektaş Veli'nin neslinden sayarlar. Bu nedenle bunlara "bel oğlu" adı verilir. Bu kol Anadolu'da yaygınlık kazanmıştır. İkinci kol mensuplarına Babağân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Hacı Bektaş Veli'ye bağlı oldukları için "yol oğlu" adıyla anılırlar. Bu kola mensup olanlar Hacı Bektaş Velî'nin bekâr olduğunu kabul ederler. Bu anlayış İstanbul, Rumeli ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır. Zaman zaman bu iki grup birbirlerine karşı düşmanca tavır takınmışlardır.
Bektaşîliğe girecek olan kişi belirli bir müddet denenir. Sonra "ikrar âyini" denilen bir törenle tarikata girer.
Bektaşîlik'te müridler beş dereceye ayrılır: 1-Muhiblik, 2-Dervişlik, 3-Babalık, 4-Mücerredlik, 5-Halifelik.
Muhib'in iki Bektaşî'nin kefâletiyle tarîkata intisabı kabul edilir. Buna "el almak" veya "nasib almak" da denilir. Dervişliği isteyen erkek muhib tekkeye alınır. Hizmetleriyle bunu isbata çatışırsa dervişliğe kabul edilir ve dervişlik tacı giydirilir. Üçüncü derece babalıktır. Babalık dervişe halife tarafından verilen bir mertebedir. Yeteneğini ispat eden dervişe bizzat halife tarafından bu pâye verilir. Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve derviş yetiştirebilir. Babaların Hz. Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yeşil sarık sararlar.
Dördüncü derece mücerredliktir. Bu dereceye yükselmek için evlenmemiş olmak gerekmektedir. Mücerredliğe seçilen aday dervişlerden ve babalar arasından seçilir. Bu derece halifeye en yakın olanıdır. Belirli bir merâsim yapılır. Adayın sağ kulağı delinir; Mengûş adı verilen bir küpe takılır. Bunlar kendilerini tarikata adadıkları için evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar.
Bektaşî babası halifelik makamlarından birine müracaat eder. Eğer halifeliğe gerek varsa ve müracaatı da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir. Bunun dışında bir baba, üç mücerredin imzasıyla da halifelik makamını elde edebilir. Bektaşîlik dört temel üzerine oturur. Bu dört temele dört kapı denir. Şerîat kapısının mensupları Şerîata ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadır. Tarikata giren "yol oğlanları" da bu yolun gereklerine uymağa mecburdur. Hakikat kapısının mensubu, evrenin sırrını öğrenecek, marifet kapısının mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir.
Bektaşîlikte ana ilke Hz. Muhammed (s.a.s.)'in soyunu ve oniki imamı sevmek ve Ehl-i Beyt düşmanlarından uzak olmaktır.
Bektaşî tarikatının kendine özgü gelenekleri vardır: Bıyıklarını ve sakallarını uzatırlar. Karşılaştıkları zaman sağ ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. Birbirinin ellerini öperler. Başlarına oniki dilimli taç giyerler. Göğüslerine "teslim taşı" adını verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar. Hırka giyerler, kemer kuşanırlar.. Birbirlerine ömür boyu yardımcı olmak amacıyla :"yol kardeşi" adını verdikleri bir arkadaş edinirler. Evfi Bektaşîler boşanmazlar. Nasib kapanmasın diye kaşığı sofra üzerine yüzüstü bırakmazlar. Kapının eşiğine basmazlar. Hulûl, tenâsuh ve hattâ teslis anlayışı, inanç olarak Bektaşîliğe hakim olmuştur.
Bektaşîlik alevîlikle iç içe girmiş bu nedenle özellikleri bozulmuştur. Bazı âdetler değişikliğe uğramıştır- Çelebiler ile Babağân arasındaki mücadeleden sonra evlenmemek âdet haline getirilmeye çalışılmıştır. Daha önceleri şerbet içilirken, sonraları bunun yerini şarap ve içki içme âdeti almıştır. Allah'ın yasakladığı bazı haramlar mübah sayılmaya başlanmıştır. Namaz kaldırılmış, yerine niyaz ikame edilmiştir.
Bektaşî tekkeleri genellikle dağ eteklerinde, ıssız, sakin yerlerde kurulmuştur.
Bektaşî edebiyatı halk şiirinden yararlanmış, genellikte halk şiirindeki vezin, kafiye vb. özelliklere sadık kalınmıştır.
Bektaşî tekkelerinde ve dergahlarında icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok yakındır. Bektaşîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir.
Cemil ÇİFTÇİ
BEKTAŞİLİK
Hacı Bektaş Velî tarafından kurulduğu kabul edilen tarikatın adı. Bu tarikatın kuruluşu her ne kadar Hacı Bektaş Velî'ye nisbet ediliyorsa da esas teşekkülü daha sonraki dönemlere rastlar. Bektaşî tarikatının silsilesini Bektaşîler şu şekilde naklederler: "Hz. Ali, Hasan-ı Basri, Habib el-Acemi, Davud et-Tai, Ma'ruf el-Kerhi, Şeyh Sırrı es-Sakatî, Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Ali Merâğî, Şeyh Ebû Ali Hasan, Şeyh Ebu Osman Mağribî, Şeyh Ebu Kasım Gürganî, Şeyh Ebû Hasan Harkânî, Şeyh Ebû Farmidî, Fazl İbn-i Muhammed et-Tusi Hoca Ahmed Yesevî, Hoca Yusuf Hemedâni, Şeyh Lokmanü'l-Horasanî, Pir-i Tarikat Es-Seyyid Muhammed Bektaş-ı Velî İbn-i İbrahimü's-Sânî."
Hacı Bektaş-i Velî'nin neseplerini de şöyle gösterirler: İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Zeynelâbidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Musa el-Kâzım, İmam Ali Rıza, İmam Muhammed Nakî, İmam Hasan el-Askerî, İmam Muhammed Mehdî, Seyyid İbrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, İbni Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, İbni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid İbrahim, İbn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, İbn İbrahim, İbn Seyyid, Elhak İbn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa İbn Seyid İshak, Seyyid İbrahimü's Sani, İbn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed eş-Şehir Hacı Bektaşî Velî, İbn Seyyid İbrahimü's-Sânî.
Hacı Bektaşî Velî'nin annesi Şeyh Ahmed Nişâbûri'nin kızı Hâtem Hatun'dur. Bektaş-ı Velî hicrî 645 yılında Nişâbur'da doğdu. 680'de Ahmed Yesevî'nin tavsiyesiyle Anadolu'ya geçti. Kırşehir yakınında "Karabük"e yerleşti, 738 de vefat etti.
Bektaşîlik, Anadolu'nun ortasında ıssız bir köyde doğmuştur. Âlimlerden uzak kaldığı gibi şehirlilerden çok köylüler ve yörükler arasında yayıldı. Hatta çoğu kez göze bile çarpmadı. Ancak tamamıyla kurulduktan ve dal budak saldıktan sonra anlaşıldı. Bektaşilik her tarikat gibi batınîdir. Bâtına ait birtakım tasavvufî esrar ile içli dışlıdır. Fakat bâtınilik meselelerinde öbür tarikatlardan ayrılır. Mâlum olan "Bâtınî"lere yaklaşır. Bektâşîler her şeylerini gizli tutarlar. Her türlü teşkilatları saklıdır. Birtakım işaretler ve remizler kullanırlar. Buna binâen tarihte meşhur olan "Bâtınî"lerle alâkaları vardır. Tarikatların birçoklarında bulunan "seyr-i sülûk" Bektaşilik'te yoktur. Muayyen "evrad ve ezkâr" bile mevcut değildir. Ancak "inâbe" ve "ikrar" ile "âyin-i Cem" vardır.
Bektaşîlik'te Ehl-i Beyt'e fazla sevgi gösterilir. Bu muhabbet ifrata kadar varır. Hatta Bektaşiliği mezhep itibarıyla "Ca'feri"; irfan ve felsefe itibarıyla "Hurûfi" diye tanımlayanlar vardır. Gerçekten Anadolu Bektaşîleri (Alevîler) Ca'feri mezhebinde olduklarını açıktan açığa söylerler. Mezhepte Ca'feri, tarikatte Bektaşî ve Alevî bulunduklarını itiraf ederler.
Bektaşîler, Ca'ferî fıkhını kabul ettikleri gibi İmamiyye mezhebini de kabul etmişlerdir. Oniki imamı takdis ederler. Hz. Ebû Bekr, Osman, Ömer ile Hz. Âişe'yi pek sevmezler. Bektâşîlik'te az çok tasavvuf, büyük miktarda Hurûfilik, Ahilik, Bâbailik,* Bâtınilik, Hulûl* ve Tenâsuh*, Ca'ferilik, Şiî'lik, İmami'lik, Şâmani'lik, Lama'lık hatta teslis gibi eski ve yeni bir çok unsurlar vardır. Onun için içinden çıkılmaz bir şekil almıştır.
Yeniçeri Ocağı'nın kuruluşunda Hacı Bektaş Velî dua etmiş, bu nedenle Yeniçeriler onu pir olarak tanımışlardır. Yeniçeri Ocağı'na "Hacı Bektaş Ocağı" denmesi bundan dolayıdır. Bu tarikatın Türkler arasında tutunmasının, yaygınlık kazanmasının sebeplerinden birisi Yeniçerilerle ilgisinin bulunmasıdır. Çeşitli grupları ve cereyanları bünyesinde barındırması, toleransı, tarikat mensuplarının halkla içli dışlı olması; özellikle Bektaşî edebiyatını oluşturan eserlerin Türkçe ile ve halkın rahatlıkla anlayacağı bir üslupla yazılması, Bektaşîliğin yaygınlık kazanmasını sağlayan başlıca hususlardır.
Bektaşîlik Anadolu sınırları içinde kalmamış; Bulgaristan, Romanya, Sırbistan, Mısır, Arnavutluk ve Macaristan'a kadar yayılmıştır.
Sünnî bir yapıya oturan Osmanlı devletinde, Şiî-Bâtınî unsurların karıştığı Bektaşîlik, aynı tempo ile yürüyemedi. Yeniçeri Ocağı'nın etkisi azalınca, hatta Sultan II. Mahmud'un Yeniçeri Ocağı'nı ilgasıyla Bektaşîlik de ilga edildi. Ancak Sultan Abdülaziz zamanında yeniden canlandı, gelişimini sürdürmeye başladı. 30 Kasım 1925'te tekkelerin kapatılmasıyla Bektaşîlik resmen son buldu.
Bektaşîlik başlıca iki kola ayrılmaktadır. Bunlardan birincisi Hacı Bektaş Veli'nin evli olduğunu kabul eden Çelebiler koludur. Bunlar, kendilerini Hacı Bektaş Veli'nin neslinden sayarlar. Bu nedenle bunlara "bel oğlu" adı verilir. Bu kol Anadolu'da yaygınlık kazanmıştır. İkinci kol mensuplarına Babağân kolu denilir. Bunlar tarikat yoluyla Hacı Bektaş Veli'ye bağlı oldukları için "yol oğlu" adıyla anılırlar. Bu kola mensup olanlar Hacı Bektaş Velî'nin bekâr olduğunu kabul ederler. Bu anlayış İstanbul, Rumeli ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaygınlık kazanmıştır. Zaman zaman bu iki grup birbirlerine karşı düşmanca tavır takınmışlardır.
Bektaşîliğe girecek olan kişi belirli bir müddet denenir. Sonra "ikrar âyini" denilen bir törenle tarikata girer.
Bektaşîlik'te müridler beş dereceye ayrılır: 1-Muhiblik, 2-Dervişlik, 3-Babalık, 4-Mücerredlik, 5-Halifelik.
Muhib'in iki Bektaşî'nin kefâletiyle tarîkata intisabı kabul edilir. Buna "el almak" veya "nasib almak" da denilir. Dervişliği isteyen erkek muhib tekkeye alınır. Hizmetleriyle bunu isbata çatışırsa dervişliğe kabul edilir ve dervişlik tacı giydirilir. Üçüncü derece babalıktır. Babalık dervişe halife tarafından verilen bir mertebedir. Yeteneğini ispat eden dervişe bizzat halife tarafından bu pâye verilir. Halîfenin icâzetiyle bundan sonra muhib ve derviş yetiştirebilir. Babaların Hz. Peygamber soyundan geldiklerini kabul edenler yeşil sarık sararlar.
Dördüncü derece mücerredliktir. Bu dereceye yükselmek için evlenmemiş olmak gerekmektedir. Mücerredliğe seçilen aday dervişlerden ve babalar arasından seçilir. Bu derece halifeye en yakın olanıdır. Belirli bir merâsim yapılır. Adayın sağ kulağı delinir; Mengûş adı verilen bir küpe takılır. Bunlar kendilerini tarikata adadıkları için evlenemezler, çocuk sahibi olamazlar.
Bektaşî babası halifelik makamlarından birine müracaat eder. Eğer halifeliğe gerek varsa ve müracaatı da kabul edilirse ona halifelik icazeti verilir. Bunun dışında bir baba, üç mücerredin imzasıyla da halifelik makamını elde edebilir. Bektaşîlik dört temel üzerine oturur. Bu dört temele dört kapı denir. Şerîat kapısının mensupları Şerîata ve Ehl-i Beyt'in yoluna uymak zorundadır. Tarikata giren "yol oğlanları" da bu yolun gereklerine uymağa mecburdur. Hakikat kapısının mensubu, evrenin sırrını öğrenecek, marifet kapısının mensubu da nefsini mâsivâdan temizleyecektir.
Bektaşîlikte ana ilke Hz. Muhammed (s.a.s.)'in soyunu ve oniki imamı sevmek ve Ehl-i Beyt düşmanlarından uzak olmaktır.
Bektaşî tarikatının kendine özgü gelenekleri vardır: Bıyıklarını ve sakallarını uzatırlar. Karşılaştıkları zaman sağ ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. Birbirinin ellerini öperler. Başlarına oniki dilimli taç giyerler. Göğüslerine "teslim taşı" adını verdikleri oniki dilimli bir taç takarlar. Hırka giyerler, kemer kuşanırlar.. Birbirlerine ömür boyu yardımcı olmak amacıyla :"yol kardeşi" adını verdikleri bir arkadaş edinirler. Evfi Bektaşîler boşanmazlar. Nasib kapanmasın diye kaşığı sofra üzerine yüzüstü bırakmazlar. Kapının eşiğine basmazlar. Hulûl, tenâsuh ve hattâ teslis anlayışı, inanç olarak Bektaşîliğe hakim olmuştur.
Bektaşîlik alevîlikle iç içe girmiş bu nedenle özellikleri bozulmuştur. Bazı âdetler değişikliğe uğramıştır- Çelebiler ile Babağân arasındaki mücadeleden sonra evlenmemek âdet haline getirilmeye çalışılmıştır. Daha önceleri şerbet içilirken, sonraları bunun yerini şarap ve içki içme âdeti almıştır. Allah'ın yasakladığı bazı haramlar mübah sayılmaya başlanmıştır. Namaz kaldırılmış, yerine niyaz ikame edilmiştir.
Bektaşî tekkeleri genellikle dağ eteklerinde, ıssız, sakin yerlerde kurulmuştur.
Bektaşî edebiyatı halk şiirinden yararlanmış, genellikte halk şiirindeki vezin, kafiye vb. özelliklere sadık kalınmıştır.
Bektaşî tekkelerinde ve dergahlarında icra edilen musîki genelde halk musîkisine çok yakındır. Bektaşîlik zengin bir tekke musîkisine sahiptir.
Cemil ÇİFTÇİ
Fatır Suresi 5. Ayet :Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
-
- Mesajlar: 259
- Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35
Re: Bektaşilik
Bektaşilerin, neseplerini bu şekilde göstermeleri abartılı olmuş, madem ki Ehlibeyt soyundan olduklarını iddia ediyorlar, neden Ehlibeyt imamları gibi namaz kılıp, oruç tutmuyorlar... Neden Ehli beyt'i takip etmiyorlar?Hacı Bektaş-i Velî'nin neseplerini de şöyle gösterirler: İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Zeynelâbidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Musa el-Kâzım, İmam Ali Rıza, İmam Muhammed Nakî, İmam Hasan el-Askerî, İmam Muhammed Mehdî, Seyyid İbrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, İbni Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, İbni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid İbrahim, İbn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, İbn İbrahim, İbn Seyyid, Elhak İbn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa İbn Seyid İshak, Seyyid İbrahimü's Sani, İbn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed eş-Şehir Hacı Bektaşî Velî, İbn Seyyid İbrahimü's-Sânî.
Yalanları ortada...
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."
İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
-
- Mesajlar: 1769
- Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28
Re: Bektaşilik
bu secerenin yalan vede uydurma olduğu hacı bektaşın soyu bölümünde kanıtlanmıştır.Mekzun yazdı:Bektaşilerin, neseplerini bu şekilde göstermeleri abartılı olmuş, madem ki Ehlibeyt soyundan olduklarını iddia ediyorlar, neden Ehlibeyt imamları gibi namaz kılıp, oruç tutmuyorlar... Neden Ehli beyt'i takip etmiyorlar?Hacı Bektaş-i Velî'nin neseplerini de şöyle gösterirler: İmam Ali, İmam Hüseyin, İmam Zeynelâbidin, İmam Muhammed Bakır, İmam Musa el-Kâzım, İmam Ali Rıza, İmam Muhammed Nakî, İmam Hasan el-Askerî, İmam Muhammed Mehdî, Seyyid İbrahimü'l-Mükrimü'l-Hicap, Seyyid Hasan, İbni Seyyid İbrahim, Seyyid Muhammedü's-Sânî, Seyyid Mehdi, İbni Seyyid Muhammedü's-Sani, Seyyid İbrahim, İbn Seyyid Hasan, Seyyid Muhammed, İbn İbrahim, İbn Seyyid, Elhak İbn Seyyid Muhammed, Seyyid Musa İbn Seyid İshak, Seyyid İbrahimü's Sani, İbn Seyyid Musa, Seyyid Muhammed eş-Şehir Hacı Bektaşî Velî, İbn Seyyid İbrahimü's-Sânî.
Yalanları ortada...
-
- Mesajlar: 214
- Kayıt: 04 Eki 2008, 01:25
- Konum: İstanbul
Re: Bektaşilik
Hacı bektaşı velinin kendi öğretisiyle zaten şuan bektaşi olduklarını söyleyenler arasında dağlar kadar fark var. Aşağıda Prof. Dr Dalkıranın yazısında zaten bunu belirtiyor. Hacı bektaşın kendisi namazını kılan orucunu tutan bir zadtı.
Bektaşilik ne demektir?
Yazar: Sayın Dalkıran (Prof. Dr.), 15-5-2006
Hacı Bektaşi Veli'nin gerçek ismi, Seyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır. Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Ahmet Yesevi öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin 'halife'si olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirdi. Hacı Bektaş-ı Veli kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulundu. Osmanlı sultanlarıyla halk tarafından da sevildi ve hürmet gördü.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara "Bektaşi" denildi. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat'ın asıl nüshaları incelendiğinde, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıktığı görülür.
Nitekim Doçentlik tezini Bektaşi Veli`nin Makalat`ı üzerine yapan Prof Dr. Esad Coşan`ın bu konudaki araştırmalarına dikkat çekmekte fayda vardır: Esad Coşan Hoca diyor ki: `Eserine bakıyoruz; eserinde Sahâbe-i Kirâm`ın hepsine hürmet var, ayırım yok... Namaz var, oruç var, zekât var, hac var... Helâli helâl biliyor, haramı haram biliyor. Şeriatin emirlerine bağlı olduğunu açıkça ifade ediyor. Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah`a ulaşamaz! diye açıkça söylüyor.` Bu sözlerden sonra Esad Hoca, Hacı Bektaşi Veli`nin Makalat`ındaki kendi cümlelerini naklederek konuya açıklık getiriyor:
`Meselâ: (biregü) Kişi, birey demek şimdiki tabiriyle... (diliyile iman getürse ve gönlüyile inanmasa veyâhud öşrü zekâtı tamam virmese veyâhud hacca varurken yoldan giru dönse veyâhud Tanrı Taâlâ hükümlerinden birin bâtıl dutsa) Allah`ın farzlarından birisini bâtıldır diye inanmasa, gitti gümbürtüye! diyor, Basit anlatmak gerekirse... (veyâhud Muhammed-i Mustaf`ya inkârla baksa veyâhud Muhammed`ün sahabelerinün birin nâhak bilse) Buyurun, en önemli şey!.. Benim hazırladığım baskıda 32. sayfa... (veyâhud Muhammed`ün sahabelerinün birin nâhak bilse) Ne tevellâ-teberrâ var, ne Ebûbekr-i Sıddîk ve Ömer`ül Fâruk Efendimiz`e sövmek var, ne ötekilere... (dükeli işledügi amelleri hebâen mensûrâ olur.) İşe yaramaz diyor. Bu önemli bir nokta...(Pes imdi azîz-i men! Bu kırk makamun birisi eksük gerekmez; zira kim bu kırk makamdan hiç nesne eksük yokdur.) Bu kırk makam çok önemlidir, bunlar eksik olursa olmaz!
Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş-ı Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş ilçesinde bulunmaktadır.
Bektaşilik ise:
Türkiye’de Alevilik denildiğinde ilk akla gelen isim Bektaşiliktir. Bektaşilik, aslında Hacı Bektaş Veli tarafından kurulduğuna inanılan bir tarikattır. Ancak Hz. Ali ve Ehl-i Beyt sevgisi, tevella (Ehl-i Beyt’i sevenleri sevme) ve teberra (Ehl-i Beyt’i sevmeyenleri sevmeme) gibi Aleviliğin temel esaslarına bağlı oluşları dolayısıyla Bektaşiliğe Alevilik denilebilir. Türkiye’de her Bektaşi Alevi olduğu halde, her Alevi, Hacı Bektaş’ı Horasan Ereni sayıp hürmet etmesine rağmen, Bektaşi değildir. Bu yüzden Köy Bektaşisi, Şehir Bektaşisi ayrımı yapılmaktadır. Köy Bektaşilerine Alevi denildiği halde, Şehir Bektaşilerine Bektaşi denilir.(1)
Alevi yazar Rıza Zelyut’a göre Bektaşilik ile Alevilik arasında bir fark bulunmamaktadır. Ona göre, Hacı Bektaş Veli, Anadolu Aleviliği’nin büyük piridir. Onun genelde kendine özgü bir tarikat veya yol yaratması da yoktur. Büyük pir Alevi’dir. Bu anlamda Bektaşilik sözü yanlıştır. “Derviş Bektaşileri” dediği Bektaşiler de Alevidirler ve aralarında küçük farklar bulunmaktadır.(2)
Bize göre, Alevilik ile Bektaşilik arasında özellikle on altıncı yüzyıldan bu yana bir farklılaşma meydana gelmiştir. Bu günkü haliyle aralarında bulunan ayrılıklardan bir kısmı şunlardır: Her iki grubun temel inançları bir birine benzerlik arz etmekle beraber sosyal yapıları ayrıdır. Kızılbaşlar/Aleviler yüzyıllar boyunca genellikle aşiret çevrelerinden gelen ve kırsal alanda yaşayan gruplar olup, Bektaşiler şehir merkezlerinde yaşayan ve daha çok eğitimli kimselerin oluşturduğu yapıdır.(3) Her iki grup da Hacı Bektaş Veli’yi sevip saymalarına rağmen Aleviler Hacı Bektaş Dergah’ına değil, Peygamber soyundan geldiklerine inandıkları ocaklara bağlıdırlar. Aslında Bektaşilik bir tarikat olduğu için, bu tarikatın yollarına uyan herkes Bektaşi olabilir. Ama Alevilik soya bağlıdır ve ancak ana-babası Alevi olan kişi Alevi olabilir.(4)
Haslok, Aleviler ve Bektaşiler arasında inanç konusu ile ilgili böylesi bir farktan bahseder: Aleviler, Beşinci İmam Muhammed Bakır’dan el tuttuklarını öne sürerlerken, Bektaşiler, pirleri olmak üzere Altıncı İmam Cafer-i Sadık’a bağlı olduklarını iddia ederler.(5) Bunların dışında bir takım ayrılıklar da bulunmaktadır.(6)
Kaynaklar:
1- Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Ankara 1989, s.9. Bektaşilikle ilgili çalışması bulunan Abdülkadir Sezgin’e göre Alevi kelimesi ile Sünni kelimesi arasında her hangi bir fark bulunmamaktadır. Bkz. Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik, İstanbul 1990, s. 60.
2- Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, İstanbul 1990, ss. 12-13.
3- Irene Melikoff, Uyur İdik Uyandırdılar, trc. Turan Alptekin, s. 29.
4- Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik, Ankara 1990, s. 52; İlyas Üzüm, Günümüz Aleviliği, İstanbul 1997, s. 4.
5- F.R. Haslok, Bektaşilik Tetkikleri, çev. Ragıp Hulusi, yeni harflere çevirerek kısmen sadeleştiren Kamil Akarsu, Ankara 2000, s. 4.
6- Bu farklar için bkz.: Ahmet Turan, “Anadolu Alevileri-Kızılbaşlar”, OMÜ İlah.Fak.Dergisi, Sayı 6, Samsun 1992, ss. 58-59.
Bektaşilik ne demektir?
Yazar: Sayın Dalkıran (Prof. Dr.), 15-5-2006
Hacı Bektaşi Veli'nin gerçek ismi, Seyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır. Lokman Parende'den ilk eğitimi almış ve Ahmet Yesevi öğretlerini takip etmişti. Ondan dolayı Yesevi'nin 'halife'si olarak kabul edilmektedir. Anadolu'ya geldikten sonra kısa zamanda tanınarak kıymetli talebeler yetiştirdi. Hacı Bektaş-ı Veli kendisinin de bağlı olduğu "Ahilik Teşkilatı" ile, Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde Anadolu'da sosyal yapının gelişmesinde önemli katkılarda bulundu. Osmanlı sultanlarıyla halk tarafından da sevildi ve hürmet gördü.
Hacı Bektaş-ı Veli'nin sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara "Bektaşi" denildi. Hacı Bektaş-ı Veli'nin Makalat'ın asıl nüshaları incelendiğinde, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıktığı görülür.
Nitekim Doçentlik tezini Bektaşi Veli`nin Makalat`ı üzerine yapan Prof Dr. Esad Coşan`ın bu konudaki araştırmalarına dikkat çekmekte fayda vardır: Esad Coşan Hoca diyor ki: `Eserine bakıyoruz; eserinde Sahâbe-i Kirâm`ın hepsine hürmet var, ayırım yok... Namaz var, oruç var, zekât var, hac var... Helâli helâl biliyor, haramı haram biliyor. Şeriatin emirlerine bağlı olduğunu açıkça ifade ediyor. Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah`a ulaşamaz! diye açıkça söylüyor.` Bu sözlerden sonra Esad Hoca, Hacı Bektaşi Veli`nin Makalat`ındaki kendi cümlelerini naklederek konuya açıklık getiriyor:
`Meselâ: (biregü) Kişi, birey demek şimdiki tabiriyle... (diliyile iman getürse ve gönlüyile inanmasa veyâhud öşrü zekâtı tamam virmese veyâhud hacca varurken yoldan giru dönse veyâhud Tanrı Taâlâ hükümlerinden birin bâtıl dutsa) Allah`ın farzlarından birisini bâtıldır diye inanmasa, gitti gümbürtüye! diyor, Basit anlatmak gerekirse... (veyâhud Muhammed-i Mustaf`ya inkârla baksa veyâhud Muhammed`ün sahabelerinün birin nâhak bilse) Buyurun, en önemli şey!.. Benim hazırladığım baskıda 32. sayfa... (veyâhud Muhammed`ün sahabelerinün birin nâhak bilse) Ne tevellâ-teberrâ var, ne Ebûbekr-i Sıddîk ve Ömer`ül Fâruk Efendimiz`e sövmek var, ne ötekilere... (dükeli işledügi amelleri hebâen mensûrâ olur.) İşe yaramaz diyor. Bu önemli bir nokta...(Pes imdi azîz-i men! Bu kırk makamun birisi eksük gerekmez; zira kim bu kırk makamdan hiç nesne eksük yokdur.) Bu kırk makam çok önemlidir, bunlar eksik olursa olmaz!
Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş-ı Veli, ömrünü de burada tamamlamıştır. Mezarı, Nevşehir iline bağlı Hacıbektaş ilçesinde bulunmaktadır.
Bektaşilik ise:
Türkiye’de Alevilik denildiğinde ilk akla gelen isim Bektaşiliktir. Bektaşilik, aslında Hacı Bektaş Veli tarafından kurulduğuna inanılan bir tarikattır. Ancak Hz. Ali ve Ehl-i Beyt sevgisi, tevella (Ehl-i Beyt’i sevenleri sevme) ve teberra (Ehl-i Beyt’i sevmeyenleri sevmeme) gibi Aleviliğin temel esaslarına bağlı oluşları dolayısıyla Bektaşiliğe Alevilik denilebilir. Türkiye’de her Bektaşi Alevi olduğu halde, her Alevi, Hacı Bektaş’ı Horasan Ereni sayıp hürmet etmesine rağmen, Bektaşi değildir. Bu yüzden Köy Bektaşisi, Şehir Bektaşisi ayrımı yapılmaktadır. Köy Bektaşilerine Alevi denildiği halde, Şehir Bektaşilerine Bektaşi denilir.(1)
Alevi yazar Rıza Zelyut’a göre Bektaşilik ile Alevilik arasında bir fark bulunmamaktadır. Ona göre, Hacı Bektaş Veli, Anadolu Aleviliği’nin büyük piridir. Onun genelde kendine özgü bir tarikat veya yol yaratması da yoktur. Büyük pir Alevi’dir. Bu anlamda Bektaşilik sözü yanlıştır. “Derviş Bektaşileri” dediği Bektaşiler de Alevidirler ve aralarında küçük farklar bulunmaktadır.(2)
Bize göre, Alevilik ile Bektaşilik arasında özellikle on altıncı yüzyıldan bu yana bir farklılaşma meydana gelmiştir. Bu günkü haliyle aralarında bulunan ayrılıklardan bir kısmı şunlardır: Her iki grubun temel inançları bir birine benzerlik arz etmekle beraber sosyal yapıları ayrıdır. Kızılbaşlar/Aleviler yüzyıllar boyunca genellikle aşiret çevrelerinden gelen ve kırsal alanda yaşayan gruplar olup, Bektaşiler şehir merkezlerinde yaşayan ve daha çok eğitimli kimselerin oluşturduğu yapıdır.(3) Her iki grup da Hacı Bektaş Veli’yi sevip saymalarına rağmen Aleviler Hacı Bektaş Dergah’ına değil, Peygamber soyundan geldiklerine inandıkları ocaklara bağlıdırlar. Aslında Bektaşilik bir tarikat olduğu için, bu tarikatın yollarına uyan herkes Bektaşi olabilir. Ama Alevilik soya bağlıdır ve ancak ana-babası Alevi olan kişi Alevi olabilir.(4)
Haslok, Aleviler ve Bektaşiler arasında inanç konusu ile ilgili böylesi bir farktan bahseder: Aleviler, Beşinci İmam Muhammed Bakır’dan el tuttuklarını öne sürerlerken, Bektaşiler, pirleri olmak üzere Altıncı İmam Cafer-i Sadık’a bağlı olduklarını iddia ederler.(5) Bunların dışında bir takım ayrılıklar da bulunmaktadır.(6)
Kaynaklar:
1- Ethem Ruhi Fığlalı, Türkiye’de Alevilik Bektaşilik, Ankara 1989, s.9. Bektaşilikle ilgili çalışması bulunan Abdülkadir Sezgin’e göre Alevi kelimesi ile Sünni kelimesi arasında her hangi bir fark bulunmamaktadır. Bkz. Hacı Bektaş Veli ve Bektaşilik, İstanbul 1990, s. 60.
2- Rıza Zelyut, Öz Kaynaklarına Göre Alevilik, İstanbul 1990, ss. 12-13.
3- Irene Melikoff, Uyur İdik Uyandırdılar, trc. Turan Alptekin, s. 29.
4- Mehmet Eröz, Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilik, Ankara 1990, s. 52; İlyas Üzüm, Günümüz Aleviliği, İstanbul 1997, s. 4.
5- F.R. Haslok, Bektaşilik Tetkikleri, çev. Ragıp Hulusi, yeni harflere çevirerek kısmen sadeleştiren Kamil Akarsu, Ankara 2000, s. 4.
6- Bu farklar için bkz.: Ahmet Turan, “Anadolu Alevileri-Kızılbaşlar”, OMÜ İlah.Fak.Dergisi, Sayı 6, Samsun 1992, ss. 58-59.
Fatır Suresi 5. Ayet :Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
-
- Mesajlar: 1745
- Kayıt: 05 May 2008, 22:02
Re: Bektaşilik
Zülfükaaar yazdı:
Hacı Bektaşi Veli'nin gerçek ismi, Seyid Muhammed bin İbrahim Ata'dır.
baktılar ki bektaş ismi arapça değil o halde buna bir arapça isim uyduralım da Peygambere bağlayalım dediler ve uydurdular ama boşta kalıyor
kaynak verin deyince veremiyorlar
uydurma işe kaynak olurmu?
-
- Mesajlar: 3121
- Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41
Re: Bektaşilik
Haci Bektas hakkinda ,Merhum arastirmaci yazar Abdülbaki Gölpinarlinin Tercüme ettigi Velayetname kitabinin aciklama bölümünde aynen su aciklamaya yer veriliyor.. bu yaziyi tekrar sunuyorum
Hatirlatmada yine fayda var.. ünlü Bektasi Dede Babasi olan Cemalettin Celebinin yazmis oldugu "Müdafa" adli Eserinde Haci Bektasin Ehli Sünnetten oldugunu ve kendileride (Bektasilerinde ) o yolun izinden gideceklerini, ve Siayin ise Sapkin bir zümre oldugunu Osmanliyi ise bu kitabta öve öve bitiremedikleri görülüyor !
Kaynak: Velayetnamenin icyüzü S.99-100Haci Bektasin Soy Seceresi söyle tespit edliyor :
Haci Bektas Veli , Seyyid Muhammed ibrahim al Sani , Seyyid Musa l Sani ibrahim,Mükerrem Al Mucab , Imam Musai Kazim , Imam Cafer Sadik , Imam Muhamed Bakir, Imam Zeynelabidin, Imam Huseyn Al Sehid , Imam Emiral Muminin Ali.
Görülüyorki ali ile Haci bektas arasinda Sekiz kisi vardir .Ali Hicretin 40.yili Ramazanin ondokuzuncu günü vurulmus,yirmibirinci gecesi vefat etmistir ( 661 ).Oglu 50.Yilin saferinde yirmidokuzuncu günü ( 670 ) kendisine sunulan Zehirin tesiriyle hayata gözlerini yummustur .
Kardesi Huseyn 61. Yilin muharreminin onuncu günü Kerbelada Sehid olmustur ( 680 ) Oglu Ali 94 Hicride ( 712 ) ,onun oglu Muhammed,114 te ( 732 ), onun oglu Cafer Al Sadik 148 de (705) onun oglu Musa Kazim da 183 te (799)vefat etmistir .
Haci Bektas , hem Vilayet-Nameye . hem Manakibel Al Arifin,e göre 1273 vefat eden Mevlana ile cagdastir . Ön sözümüzdede söyledigmiz gibi 669 hicride ( 1270-1271) öldügünde dair elimizde üc kayit var . Bu Tarihle imam Musa Al Kazim in vefati arasinda tam besyüzaltmisbes ,Besyüzaltmisalti yil vardir bu kadar yilin icinde , Haci Bektasla Musa-al- Kazim arasinda ancak üc kisinin bulunmasi mümkün degildir .
Imam Musa -al- Kazimin otuzdokuz oglu olup bunlarin onaltisinin lakabi bulundugu ,ondokuz kizi olup yedisinine lakap verildiginde dogru degildir . Musa -Al - Kazimin otuz yedi kizi , yirmi üc oglu vardi . ogullarindan besinin soyu yürümedi , üc tanesinin erkek evladi olmadi . besinin soyu olup olmadigi ihtilaflidir . On tanesinin soyunun yürüdügü muhakkaktir,ki bunlarin adlari , Ali ,ibrahim Al Asgar, Abbas, ismail, Muhammed, ishak, Hamza, Abdullah, Ubeydullah, ve Caferdir .Bazilarina göre onüc oglunun soyu yürümüstür ki Musa adli bir oglu bulunan ibrahim Al Murtaza , bunlarin arasindadir ( Umdat - al - Talib fi Ansabi Ebi Talib ,Nacaf 1918 1337 s 185 187 )
.................Mir ,at -al- makaasid fi Daf -al- Mafaside Secere söyledir ..........
Hsci Bektas Veli ,ibrahim al Sani ,Musa, ishak, Muhammed, ibrahim , Hasen , ibrahim , Mehdi , Muhammed , Hasen , ibrahim-al -Mükerrem-al-Mucab, Musa Al Kazim(s 181 )" Bektasi Sirri " Haci Bektas Seceresini bu kitabdan almistir ( Birinci cüz,s 31 32)
Bu Secereye Millet Kütüphanesideki 1035 te yazilmis "Vilayet Name" Nüshasinda rastliyoruz .2 .b yapraginin kenarinda birisi bu Secereyi yazmis . Ancak orda ibrahim -al- Mükerrem -al-Mucabin oglunun adi Hasen degil, Husayn dir , Mehdiden sonraki ibrahimde yoktur.
Mir,at -al - Makaasid sahibi,ihtimal bu nüshadan,yahut bir baska yerden bu Secereyi almis. bu secereye göre Haci Bektasla , imam Musa Al Kazim arasinda on yahut onbir kisi vardir .Bu isi oldukca düzeltiyor, fakat Vilayet Name ,nin acik ifadesine taban tabana zit . Cünkü Vilayet Name Nisapur halkinin ibrahim -al- Mucabi kendilerine Padisah yaptiklarini ölümünden sonra Musa -al- Sani nin padisah oldugunu , onun imam Aliyal Riza ile görüstügünü,imam,in kerametiyle ibrahim -al- Sani,nin Vücuda geldigini ,babasindan sonra padisah olan ibrahimin avdan gelirken pinar basinda toplanmis olan kizlardan birine asik oldugnu , Seyh Ahmedin kizi olan Hatem adini tasiyan bu kizi aldigini , Haci Bektas,in bu kizdan dogdugunu söyleyerek verdigi secereyi bir daha tekarliyor ( 4.a-9.a)
Bütün bu hikayeler arasinda Haci Bektas ,in dedesi Musa-Al- Sani,nin 203 Seferinin yirmiyedinci günü sehid olan (818) Imam Aliyül Riza ile konusmasida var .Haci Bektas ,in babasi , bu görüsme sonucunda karisinin , imamin agzindan bardaga döktügü serbeti icmesi üzerine dünyaya geliyor . Aliyül Riza ,nin Sahadetiyle Haci Bektas,in ölümü arasinda dörtyüzaltmis iki ,dörtyüzaltmis üc yil var . Bu kadar uzun bir vakti ,yalniz Haci Bektas, babasi ve dedesi dolduruyor .
Bu bakimlardan Haci Bektasin soy seceresinin Aliye ulastirilmasi , Zamanin gelenegine uyularak ona ayrica birde Seyyitlik verilmek istenmesinden dogmadir ...Vilayet -Name nin kenarina yazilan secereyse zamani doldurabilmek icin adlar eklenerek uydurlmus bir seydir ......
Hatirlatmada yine fayda var.. ünlü Bektasi Dede Babasi olan Cemalettin Celebinin yazmis oldugu "Müdafa" adli Eserinde Haci Bektasin Ehli Sünnetten oldugunu ve kendileride (Bektasilerinde ) o yolun izinden gideceklerini, ve Siayin ise Sapkin bir zümre oldugunu Osmanliyi ise bu kitabta öve öve bitiremedikleri görülüyor !
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
-
- Mesajlar: 214
- Kayıt: 04 Eki 2008, 01:25
- Konum: İstanbul
Re: Bektaşilik
Hacı bektaşın kendisi zaten sunnidir. Şimdiki bektaşiler gibi saz çalım rakı içip semah dönmezdi. Şerbet içerlerdi ama daha sonraları bu şerbet içme olayı rakı içme şekline dönüşmüştür.
Fatır Suresi 5. Ayet :Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
-
- Mesajlar: 1769
- Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28
Re: Bektaşilik
Zülfükaaar yazdı:Hacı bektaşın kendisi zaten sunnidir.
bizde aynı fikirdeyiz daha doğrusu ciddi kaynaklar böyle olduğunu gösteriyor
fakat bektaşilik zaman içinde kendi yerinden uzaklaşmış kültürel sentez haline dönüşmüş ve islam dışına çıkmıştır bu nedenle biz islam dışı fikirleri savunanlara bektaşi diyoruz ama bunların hacı bektaş yolunda olmadıklarınıda söylüyoruz
hacı bektaş bugün gelseydi kendi adına savunulan bu fikirlere çok kızardı