alintidir

Cevapla
AZADİ
Mesajlar: 125
Kayıt: 24 Ara 2006, 20:57

alintidir

Mesaj gönderen AZADİ »

ŞİDDET TUZAĞINA DÜŞMEMEK!..
Demokrasi ve Birlikte Yaşama İradesi!..


Ünlü filozoflardan Abraham Joshua Heschel, “İnsandan insana yönelen en büyük tehdit ırkçılıktır; minimum sebepler için maksimum nefretler üretir” diyerek, toplumları “etnik milliyetçilik” temelinde yürütülen şiddet eylemlerine karşı uyarıyor.

Bugün PKK'nın her terör eylemi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen her şehit cenazesi insanların yüreğini dağlarken, toplum vicdanında haklı tepkilere yol açıyor. Türkiye’nin dört bir yanında, Şırnak’ta, Diyarbakır’da, Tatvan’da, Samsun’da, Adana’da, İzmir’de, İstanbul’da, Ankara’da, Sakarya’da, Erzurum’da teröre lanet dalgası gitgide kabarıyor.

PKK'nın her terör eylemi, ülkenin barış ve istikrarına bir darbe daha indiriyor, demokratik rejimden bir şeyler götürüyor ve sivil siyasetin alanını daraltıyor. PKK'nın mayınlarla hazırladığı şiddet tuzağı, ülkede milliyetçi-ulusalcı dalgayı körüklerken, Türkiye'yi bir cehennem çukuruna yuvarlayabilecek Türk-Kürt çatışmasına zemin hazırlıyor. PKK'nın şiddet tuzağı, her terör eylemi, Kürtlerin bu ülkedeki siyasal, toplumsal ve ekonomik durumunu daha kötüleştirecek gelişmelerin habercisi oluyor.

Özetlersek, PKK'nın terör ve şiddet politikaları, Kürtler için de, Türkler için de kötülük demektir. Türkiye'de siyasal ve ekonomik istikrar bu yüzden gitgide zehirleniyor.

1990'lar bir daha mı? Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da halk bunu istiyor mu? Kürtler o korkunç filmi bir daha görmek ister mi? Hiç sanmıyorum.

PKK'nın yolu, çıkmaz yoldur. Şiddetle, terörle, silahla, bu ülkede tecrübeyle sabittir, ancak cehenneme giden yolların taşları döşenir, o kadar. Yakın tarih böyle diyor.

Türkiye, tekrar terör batağına çekilmek istenmektedir. Burada kamuoyunun dikkatini başka bir yöne çekmekte yarar görüyorum.

Türkiye; doğuda terör tehdidi, batıda ise Yunanistan, Kıbrıs, adalar sorunuyla savaş tehdidi altında bırakılarak, hep köşeye sıkıştırılmak istenmiştir. Burada asıl amaç, Türkiye’nin ekonomik yönden zayıflatılması, uluslararası siyasi alanda zor duruma düşürülmesi ve savaş tehdidi altında kalan ülkenin savunma harcamaları yüksek tutularak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çağın gereklerine göre modernize edilerek küçültülmesine mani olunması çabaları yatmaktadır.

Diğer bir anlatımla, dünyada enerjinin önemi, sanayi ve teknolojinin gelişmesiyle her geçen gün daha da artmaktadır. Ülkeler, dünya enerji kaynaklarının kontrolünü ne kadar çok ellerinde tutarlarsa, hem kendi ekonomilerini, hem de diğer ülkelere karşı her yönden üstünlük sağlayacaklarını çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle günümüzdeki ve gelecekteki savaşlara “enerji savaşları” adını verebiliriz.

Günümüz savaşlarında, medyayı kullanma, psikolojik yıpratma, ekonomik baskı ve akla gelebilecek tüm taktikler kullanılmaktadır. Günümüzde düzenli orduları yenmek için, artık savaş meydanları kullanılmamaktadır.

Ülkelerin sosyo ekonomik ve sosyo kültürel yapıları çok iyi analiz edilerek, halkın etki altına alınması, ordu yöneticilerinin bir şekilde ikna edilmesi ve yıpratılması artık revaçtadır. Ancak bütün bunlara rağmen, birlikte yaşama iradesi gösterebilen halk direnişine karşı etkili bir yöntem henüz bulunamamıştır.

Yakın bir gelecekte dünya petrol rezervlerinin tükeneceği bilinmektedir. Günümüzde petrol için yapılan savaşlar, önümüzdeki dönemde başka enerji kaynakları için yapılacaktır. Gelecekte muhtemel enerji kaynaklarından biri de “bor” madenidir. Dünya bor rezervlerinin yüzde 70’ine sahip olan Türkiye’nin gelecekteki önemi daha da artacaktır. Almanya’da bor ile çalışan arabanın yapıldığı kamuoyuna yansımıştır.

Bunun yanı sıra, Türkiye’nin tatlı su kaynaklarından tutun da diğer madenlerine kadar çok büyük bir zenginliğe sahip olduğu çok iyi bilinmektedir. Yakın bir gelecekte Türkiye’nin, gerek elinde bulundurduğu bu değerler, gerekse Avrupa’nın Ortadoğu’ya açılan kapısı olması ve jeopolitik-jeostratejik konumu nedeniyle ön plana çıkacağı ve öneminin daha da artacağı ortadadır.

Bütün bu saptamalar ışığında, bugün Türkiye üzerine oynanan oyunların hepsinin gelecekteki enerji savaşlarının bir parçası olduğu açıkça görülmektedir. Karanlık güçlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde tırmandırmak istedikleri terör oyununa ve ülke genelinde etnik milliyetçilik temelinde körüklenmek istenen çatışmalara karşı, başta ülke yöneticileri olmak üzere, siyasi parti temsilcilerinin ve tüm vatandaşların uyanık olması gerekiyor. Kürt kökenli vatandaşlar başta olmak üzere, bu ülkede birlikte yaşama iradesi gösterebilen ve demokrasiye inanan herkesin, taşeron olarak kullanılan PKK’nın şiddet tuzağına karşı bilinçli hareket etmesi ve terör oyununa gerekmektedir.

Türkiye’de, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı, Boşnak’ı, Çerkez’i, Arap’ı, Çingene’si, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni’si, Hıristiyan’ı ile tüm etnik, inanç-mezhep ve kültür farklılıklarının yarattığı gücü ve zenginliği görebilmeliyiz. Türkiye’de yaşayan tüm vatandaşlar kanunlar önünde eşit ve hürdür. Şiddete başvurmadığı sürece herkese hoşgörülü yaklaşılmalıdır. Tahriklere ve yönlendirmelere kapılıp şiddete başvurmanın kimi karanlık güçlere hizmet etmek olacağının ve Türkiye’ye, bütün vatandaşlarımıza çok büyük zararlar vereceğinin bilincinde olmalıyız.

Terörün haklısı olamaz. Terör, bir silahlı propaganda yöntemidir ve insanlık suçudur. Terör örgütleri bu yöntemi, önce halkı korkutmak, sindirmek, otorite kurmak, devlet otoritesine alternatif oluşturmak ve sonra da “dava”ları desteğe dönüştürmek ve süreci siyasallaştırmak için kullanırlar. PKK’nın izlediği yol da bu yoldur. Halk arasında taban bulamayan terör örgütleri yaşayamaz. Bu nedenle halkın tutumu, belirleyici derecede önemlidir. Halkın teröre karşı durması, terör örgütüne gönüllü, gönülsüz destek vermekten kaçınması, her eyleme tepki vermesi etkili olur. Terörü lanetlemesi, mahkum etmesi giderek bu yöntemi çıkmaza sokar.


Bu açıdan, başta Diyarbakır olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanından PKK terörüne yönelik tepkilerin yüksek sesle haykırılması, Türkiye’de yasalar çerçevesinde faaliyet gösteren siyasi partilerin yetkililerinin, “etnik bölücülüğü körükleyen, teröre prim veren” açıklamalar yerine, bölge halkının hislerine tercüman olarak, hoşgörüyü, kardeşliği pekiştiren, birleştirici ve yaşanan acıları unutturmaya, bölgenin ekonomik, sosyal, kültürel yönden kalkınmasına katkı sağlayacak bir misyonu cesaretle, korkmadan, yılmadan üstlenmelerinin, gerçek anlamda şiddetin sonunu getireceği bilinmelidir.

Demokratik yapısını güçlendiren ve hukukun üstünlüğü ile şekillenen Türkiye’de “birlikte yaşama iradesi” vardır ve bu irade daha gelişecektir. Ülkede yaşanan şiddet eylemleri Türkü de yordu, Kürdü de. Sadece Doğu veya Güneydoğu Anadolu bölgeleri değil, Türkiye’nin tüm yörelerinde yaşayan vatandaşlar paramiliter bir örgütün mağduru oldu. Küçültmek, bölmek, koparmak, kardeş kavgası çıkartmak emperyalistlerin Türkiye üzerindeki emelleridir. Bu emellere kesinlikle alet olunmamalı. Acılarımız büyük de olsa, bağrımıza taş basıp, geçmişin acı dolu günlerine bir daha dönmemek için yeni ve temiz günlere, demokrasi ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, bireysel hakların eşit kullanılabildiği, çağdaş dünyanın gerisinde kalan etnik ayrımcılık yerine, üniter bir Türkiye’nin, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda başlattığı kalkınma hamlelerine katkı verilmelidir.

Çok net ve açık olarak bilinmesi gerekir; çok kültürlülüğü ile zengin bir bahçeye sahip Anadolu, bölünmeye uygun bir toprak değildir. Bu çağ artık bölünme çağı değil, birlikte yaşama iradesini gösterebilme çağıdır. Türkiye’nin de çok kültürlü konumunu korumaktan başka çaresi yoktur. Günümüz; etnik milliyetçilik yerine, demokratik milliyetçiliğe ve yurtseverliğe gerçek anlamda sahip çıkma günüdür. Türkiye’nin de, Türkiye’de yaşayanların da tek doğrusu budur… Bu ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesten beklenen de sadece budur…


Nail Amudi
Eğer iman etmiyor ve Allahtanda korkmuyorsanız bari şu dünyada özgür kişiler olun.

Şehidlerin Efendisi Hz.İmam Huseyin (a.s)
Cevapla

“İç Siyaset (Politika)” sayfasına dön