Zavallı Milletvekili Adayları

Cevapla
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Zavallı Milletvekili Adayları

Mesaj gönderen Musa Özateş »

ZAVALLILAR

Topluma kendilerini alevi! Olarak tanıtan ama aslında düşünce ve yaşam tarzlarından Bektaşi olduklarını bildiğimiz bir takım isimler ve temsilcisi oldukları vakıf ve dernek üyeleri milletvekili olmak için her türlü fırıldaklığı ve cambazlığı yaptılar.
Çağdaş firavunlara yani diktatörlere biat ettiler ve onların partilerinden aday olmak için müracaat ettiler.
Listeler açıklandığında hiçbir değer ve itibarlarının olmadığı yönünde karşı tavır gördüklerinde de işi pişkinliğe vurdurup saçma sapan gerekçeler tavırlar üretmeye başladılar.
Onursuz duruşlarının karşılığında daha da rezil oldular.
Kerbela öğretisinden nasibini hiç almamış bu insanlar bu rezillikleriyle birde Alevi halkına yol göstermeye kalkıyorlar.
Seçilecek yerden aday olanlara gelince onlarında bu insanlardan farkı yok,sadece vitrin oldular ,onlarında nasıl bir rezilliğe düştüklerini zaman hepimize gösterecek.

12 İMAMLARIN YOLUNU İNKAR EDEN MAHŞERLERİNİ DÜNYEVİ ÇIKARLARI İÇİN SATILIĞA ÇIKARAN BU İNSANLAR NE TUHAFTIR Kİ KÜÇÜK BİR DÜNYEVİ MAKAM OLAN MİLLETVEKİLLİĞİNİ BİLE ELDE EDEMİYORLAR.

HEM MAHŞERLERİNİ HEM DÜNYALARINI BEŞ KURUŞA SATIYORLAR.

AKILLANMAMAKTADA DİRETİYORLAR
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Mesaj gönderen Musa Özateş »

İlginç geldi aynen alıntı yaptım,bir bektaşi diğer bektaşi hakkında neler yazıyor okuyalım:



REHA NEREYE KOŞUYOR?*



İlhan Cem Erseven



Nereye gideceğini bilmeyen kaptan

için uygun rüzgar yoktur.

-bir balıkçı atasözü-



2003 yılında Milliyet gazetesinde, yanılmıyorsam Ocak ayı içinde, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar’la ilgili iki fotoğraf ve haber yazısı yer aldı. Ağar, Amasra’da çekilmekte olan “Gönderilmemiş Mektuplar” filminin setini ziyaret etmiş ve bu arada filmin başrol oyuncularından biri olan Kadir İnanır’la birlikte yemek yemiş ve hatta bilek güreşi de yapmıştır. Gazetede yer alan iki fotoğrafta da Ağar’ın yanında, benim gibi tarama özürlü az saçıyla birisi göze çarpmaktadır ki bu da bizim Reha’dan başkası değil… Evet, Reha, bir film nasıl çevrilir diye merak etmiş olacak ki sevgili genel başkanıyla birlikte Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ın oynadıkları filmin setine gitmiş, ziyarette bulunmuş ve akşama da güzel bir yemek yemişler. Bunda ne var diyeceksiniz. Haklısınız… Evet, bunda hiçbir şey yok… Ama Reha’nın ilk çizgisinden son çizgisine gelen sürece baktığımızda çok şeyin olduğunu ve de üzüldüğümüzü (belki) göreceğiz ister istemez. Reha, nereden nereye geldi? Nereye koşuyor? diye sormak geliyor içimizden.



Kendisini 1990’larda tanıdım. O yıllar, Alevi hareketinin büyük ivme kazandığı dönemdi. Alevi hareketi, ister istemez kendi içinden, kadrosundan yeni isimleri, yeni aydınları gün yüzüne çıkarıyordu. Hareketle birlikte Alevi dünyasında büyük bir hareketlilik ve canlılık baş göstermeye başlamıştı. Yer yer dernekler açılıyor, kültürü yaymak amacıyla dergiler çıkarılıyordu. Bu dergilerden biri de Cem dergisi idi. Cem dergisinde Alevi aydınlanmasını gerçekleştirecek, ilerde Aleviler adına söz söyleyebilecek yeni yeni isimlere tanık oluyordum. Örneğin, bunların başında genç ve davaya inanmış yürekleriyle Cemal Şener, Rıza Zelyut, Esat Korkmaz ve Reha Çamuroğlu geliyordu. Bu genç yazarların, peşpeşe kitapları basılıyor ve Aleviler tarafından büyük ilgiyle okunuyordu. Ben de bu hareketin içinde olduğum için ister istemez bu genç arkadaşları, dostları izlemek ve ilk fırsatta tanışmak istiyordum. İstanbul’a yolun düşende ilk olarak Cem dergisine uğradım ve orada Esat Korkmaz ve Rahe Çamuroğlu’yla tanışma fırsatı buldum ve de çok mutlu oldum. Benim yazılarım da bu dostların yazılarıyla birlikte Cem dergisinde yayınlanmaya başlamıştı. Bu, benim için büyük bir kıvanç ve onur verici bir durumdu. Bu dostlarla 1990’larda devam eden Alevi hareketini yönlendirme, ortak bir platformda tek ses olarak kimliğini haykırma mücadelesinde çeşitli toplantılarda yan yana geldim, kendileriyle bilgi alışverişinde bulundum, birlikte kitap imzaladım, çeşitli panellere birlikte katıldım. Doğrusu güzel dostluklar kazandım. Raha’nın dışında diğer dostlarla dostluk ilişkilerim devam ediyor.



Reha, daha sonra Cem dergisinden ayrıldı ve Esat Korkmaz’ın genel yayın yönetmenliğini yaptığı Nefes dergisine geçti. Alevilikle ilgili yazılarına burada devam etti. Daha sonra buradan da ayrıldı, Şahkulu Sultan Dergahı’nda görev aldı ve çalışmalara başladı.



Reha’nın Alevi hareketi içinde birçok projelerde yer aldığına da tanık olduk. Örneğin, basında “Alevi Koleji Kuruluyor!” (Aktüel, 16-24 Mart 1995, sayı: 193) diye lanse edilen, Şahkulu Sultan Dergahı’nın gençlere yönelik Alevi kültürünü ve törelerini öğreten bir dernek içi dershane çalışması içinde “Öğretici” kimliğiyle yer almış ve hatta verilecek dersin müfredatının iskeletini oluşturacak “Yüz Soruda Alevilik” kitapçığını hazırlamıştır. Fakat bu proje, sağlıklı bir biçimde sürdürülememiştir.



Reha, gazetecilerin Alevilik konusunda hazırladıkları röportajlarda, yazı dizilerinde ilk akla gelen isimlerden biri olmuş ve Alevilik konusunda tutarlı ve ciddi görüşler getirerek hareketin genişlemesine ve tanıtılmasına büyük katkıda bulunmuştur. Zaten bu tavrını, öte yandan ciddi ve özenli bir çalışmanın ürünü olan kitaplarıyla da göstermiştir. Tüm bu yönleriyle Reha’yı takdir etmemek olası değil. Kitaplarını zevkle okudum ve çok şeyler de öğrendim.



Reha, son kitaplarından biri olan “İsmail” romanı ile büyük sükse yaptı. Okuyucular büyük ilgi gösterdiler. Sanırım kitap da iyi sattı. Bu romanı okumakla benim Şah İsmail ve Yavuz Selim arasındaki siyasetin ve sonu savaşa kadar giden sürecin nasıl olduğunu, -tarihi roman çerçevesinde de olsa, çünkü altyapısı için çok kaynaklara başvurmak gerekiyor- çok şeyler öğrendim, ufkum gelişti. Ondan önce de Reha’nın büyük akıl hocası ve dostu Taha Akyol’un “Osmanlı ve İran’da Din ve Devlet İlişkileri” adlı kitabını okumuş, Çaldıran Savaşı’nın neden Şah İsmail’in yenilgisiyle bittiğini öğrenmiştim.



Tüm bunlar, Reha’nın artı yönleri. Bu yönüyle, araştırmacı-yazar kimliği konusunda görevini yerine getirmiş ve Alevilik konusundaki işlevini de tamamlamıştır. Artık bundan sonra Alevilik konusunda fazla bir kitap yazacağını da sanmıyorum. Çünkü o, artık Osmanlı tarihiyle ilgili yapıtlar vermeye başladı. Tabi bu da onun kendi seçimi.



***

Gelelim Reha’nın siyasetçi yönüne.



1990’larda Alevi hareketi ivme kazanıp çeşitli dernek temsilcileri, bu hareketin tek bir çatı altında yürütülmesi için toplantı üstüne toplantı yaptıklarında yapılan görev dağılımı içerisinde Reha’ya da yer verilerek onurlandırılıyordu. Bu hareket, daha sonra Alevi Bektaşi Temsilciler Meclisi (ABTM) olarak biçimlendi. ABTM, 18-19 Kasım 1994 tarihinde yaptığı toplantıda, daha önce 5 kişi ile sınırlandırılmış olan yazar ve araştırmacıların tamamının Temsilciler Meclisi’ne alınmasına oy çokluğu ile karar verir ve toplam 14 kişiyi bulan listede Reha Çamuroğlu, 4. kişi olarak yer alır. ABTM, çalışmalarını hızlandırmak ve ilerde yasal bir statüye kavuştuğunda daha hazırlıklı olmak ve belli bir yol almak amacıyla alt çalışma komisyonları oluşturur ve çalışmalarını sürdürür. Bu çalışma grupları, bir süre kendi aralarında toplantılar yaparak çeşitli kararlar alırlar. Fakat fazla ileri gidemezler. Çünkü Türkiye’de olaylar hızla gelişmektedir ve günceli yakalamak, Türkiye siyasetine ayak uydurmak zordur.



1993 yılına gelinir. 1993’ün 2 Temmuz’unda Sivas’ta Alevi camiasını yasa boğacak bir topluöldürüm olayı yaşanır. Madımak’ı yakan alev, aynı zamanda Türkiye ve yurtdışındaki nüfus 20 milyonu bulan Alevileri de yakar. Sivas olayından sonra ABTM’nin kimi yöneticileri kendi aralarında açık ve gizli toplantılar yaparak, artık siyasi partilerin ve hükümetlerin, Alevilerin sırtından siyaset yapmasının önüne geçilmesini tartışmaya açarlar ve radikal çözüm yolları ararlar. Bu çözüm yollarından biri de, ABTM’yi “partileşme” sürecine sokmaktır. Alevi ileri gelenlerinden çoğu, böyle bir oluşuma sıcak bakarlar, kimileri de bunun Alevi partisi olacağı için kamuoyundan büyük tepki alacağını, geçmişte Birlik Partisi olayının yaşandığını, bu nedenle böyle bir hareketin başarısızlıkla sonuçlanacağını ileri sürerek karşı çıkarlar. ABTM’nin “partileşme” sürecine gitmesi ya da kaba deyimle “Alevi” partisi kurulması konusunda Reha dostumuz da görüş belirtir. Şöyle der Reha:

“Sivas katliamından sonra örgütsel birlik çabası ve istemi büyük bir ivme kazanmıştır. Alevi kitlesi SHP üzerinde bir illüzyona sahipti. Bu partinin Alevi haklarını yeterince savunabileceği düşünülüyordu. Ama olaylar, SHP’nin bu görevi yüklenmesinin yetersizliğini gösterdi. Alevilerin ancak kendi öz örgütlerini kurarak kendilerini savunabilecekleri ortaya çıktı. Öz örgütler siyasi parti değildir. Alevilerin toplumsal örgütlenişidir. Üzerinde uzun süredir tartışılan ‘Kırklar Meclisi’, derneklerüstü iletişim, danışma ve temsilcilik kuruluşu olarak tasarlandı.” (YÖN dergisi, 30 Ekim 1994, sayı: 22)



ABTM’nin yönetim kurulundan kimi üyeler, yeni parti kurma çalışmalarına katılırlar. Bu parti, Demokratik Barış Hareketi (DBH)’dir. DBH, 25 Kasım 1995 tarihinde Ankara’da Atatürk Kapalı Spor Salonu’nda görkemli bir açılış töreniyle kuruluşunu kamuoyuna duyurur. Partinin genel başkanı, işadamlarından Tunceli eski milletvekili Ali Haydar Veziroğlu’dur. Veziroğlu, aynı zamanda partinin mali finansörüdür de. DBH, daha sonra Barış Partisi (BP) adıyla Türkiye siyasetinde yerini alır. Reha dostumuz da Partinin Genel Başkan Yardımcısı olur. 1995 seçimlerinde Partinin İstanbul milletvekili adayı gösterilir; fakat Parti, baraja takıldığı için seçilemez. BP, seçim yenilgisinden sonra olağanüstü genel kurula gider. Tüzük gereği Genel Başkan, 40 yaşın üzerinde olmayacaktır. Bu tüzük maddesi gereğince Genel Başkanlığa en yakın aday da Reha Çamuroğlu’dur. Reha, kulis çalışmalarına başlar ve Genel Başkanlık hayali kurar. Fakat Partinin kurucusu ve para babası Sayın Veziroğlu, bu tüzük maddesini görmezlikten gelerek yeniden Genel Başkan olur. Böylece Reha’nın “Genel Başkanlık” düşü, Veziroğlu’nun darbesiyle son bulur ve Parti’den ayrılır. Reha’nın siyaset yapma isteği artık yok olmuştur derken bir bakıyoruz, 1999 Belediye seçimlerinde ÖDP’ye yanaşarak Kıraç (İstanbul) beldesi Belediye Başkan adayı olmak ister. Fakat adaylığı ÖDP yönetimi tarafından kabul edilmez (Emin Alper’in yazısı, GELECEK dergisi, Ocak 2003, sayı: 8) ve bir hayali daha suya düşer.



Ve yıl 2002… Üç partili (DSP+MHP+ANAP) 57. Hükümet, DSP ve ANAP’ın karşı çıkmasına karşın MHP lideri Bahçeli’nin ısrarlı ve inatçı kararı sonucu 3 Kasım 2002’de erken seçim kararı alır. Bu karar, Türkiye’deki hem ekonomik, hem de siyasi istikrarı (!) allak bullak eder. Türkiye, yeni bir siyasi arayış içine girer. Partiler arası ittifak görüşmeleri, DSP’den kopmalar, küskünler hareketi, TBMM’ni olağanüstü toplantıya çağırıp seçim kararını iptal ettirme gibi birtakım siyasi manevralara tanık olunur.



3 Kasım’da erken seçimin yapılmasının artık kaçınılmaz olmaya başlamasıyla birlikte solda ve sağda yeni siyasi parti arayışları ve oluşumları gündeme gelir. DSP’den 60’a yakın milletvekili istifa eder, troyka denilen üç lider (İsmail Cem, Hayrettin Özkan, Kemal Derviş) kuracağı Yeni Türkiye Partisi (YTP)’ni kurar. Bu partinin kurulması, solda büyük bir heyecan yaratır ve hemen ilk kamuoyu yoklamalarında % 40 gibi bir oy potansiyeline ulaştığı ve tek başına iktidar adayı olduğu söylenir. Bu rüzgarın etkisiyle İsmail Cem, Demirel’in Amerika’dan getirttiği ve sağdaki merkez sağı toparlayacak pırıl pırıl genç bir isim olarak tanıtılan Mehmet Ali Bayar’la ittifak görüşmelerine başlar. Demirel tarafından merkez sağı toparlamak için ta Amerikalardan getirtilen Bayar, geldiğinden birkaç ay sonra Demokratik Türkiye Partisi (DTP)’nin Genel Başkanı olur. DTP Genel Başkanı M. Ali Bayar’ın yanında bu kez tanıdık bir isim vardır ki bu da bizim Reha’dan başkası değildir. Reha dostumuz, bu kez siyaset sahnesine ABD patentli Bayar’ın yanında çıkmaktadır. Bu kez desteği güçlüdür. Bir yanda Türk siyasetinin duayenlerinden Demirel, öte yanda genç, pırıl pırıl, Amerika’da eğitim görmüş yeni bir yüz, Mehmet Ali Bayar vardır. Zaten Türkiye seçmeni de eski yüzlerden oldukça bıkmış vaziyettedir ve yeni yüzlere büyük bir gereksinim duymaktadır. Bu yüzler neden bir İsmail cem, bir Kemal Derviş, bir Mehmet Ali Bayar olmasın ki? İştebu avantajlar, kendi siyasi geleceğinin önünü açacak güzel fırsatlardır, artı puanlardır. Bunu iyi değerlendirmek gerekir. Fakat gel gör ki Reha yine hüsrana uğrar. Bu kez Çiller’in partisiyle (DYP) yapılan ittifak sonucu DTP kontenjanından aday olur. DYP’nin kılpayı baraj altında kalması sonucu bir kez daha milletvekili olma hayali suya düşer. Meğer ne zormuş be milletvekili olmak!..



Seçim olur ve Türk siyaseti allak bullak olur. Seçmen, Türk siyasetine damgasını vurmuş birçok partiyi liderleriyle birlikte deli sandığa gömer. Barajın üstünde ne Ecevit, ne Yılmaz, ne Çiller ne de Bahçeli kalır. Hepsi birer birer dökülür. Barajın altında kalınca artık utanma belasına kimi liderler, sorumluluk duygusuyla (!) Genel Başkanlığı bırakmaya karar verirler. Bunlardan biri de Çiller’dir. Çiller, büyük bir siyasi uygarlık örneği gösterip olağanüstü kongrede aday olmaz. İlhan Kesici ile Mehmet Ağar’ın çekişmesine seyirci kalır ve kendi başkanlığı döneminde “A Takımı” içerisinde yer verdiği, sağ kollarından biri, Emniyet teşkilatı içinden gelen Mehmet Ağar’ın seçilmesine yol açmış olur. Artık DYP’nin yeni Genel Başkanı Mehmet Ağar’dır. Hani “derin devlet” adı geçince anılan isimlerden biri olan Ağar. Ağar, seçildikten sonra, Parti Meclisi’ne seçilenler basında yer alır. O da ne? Yine tanıdık bir isim. Evet, Mehmet Ali Bayar’la birlikte bizim Reha Çamuroğlu da Ağar’ın partisinde PM üyesi.. Bin kere bravo sana Reha!.. Tam yerini buldun. Zaten sana da bu yakışırdı… O kadar döndün döndün (Mevlana hazretleri senin yanında sönük kaldı) ve sonunda yerini buldun. Nereden nereye?!... Soldan sağa.. hep soldan sağa.. Allah yolunu şaşırttı mı desem, yoksa siyasi hırs, gözünü öylesine bürümüş ki sanki kör etti mi desem, bilmem ki!..



Yıl 2007.. Dönme turu devam eder. Bu kez Reha’mızı, onursal başkanı Fetullah Hoca’nın olduğu Türkiye Yazarlar Birliği’nin ödülünü almış olmanın verdiği bir onurla Abant Toplantısında Sünni ulemaya Alevilik konusunda “nutuk” atarken, hatta kendisi gibi düşünmeyen Alevi bir katılımcıya (Ali Yıldırım) “marjinal” diyerek saldırırken, Aleviliği en iyi bilenin kendisi olduğu ima etmeye çalışırken görüyoruz. Öyle ya Fetullah Hoca, “ılımlı İslam modeli” için Reha gibisinden daha iyisini mi bulacaktı? Tam biçilmiş bir “prototip”.



Reha, bu toplantıya boşuna katılıp da yiğitlik taslamadı. Hani derler ya, “perşembenin gelişi çarşambadan belli olur” diye. Sanırım bir erken seçimde AKP’den milletvekilliği kokusunu almış olacak ki daha önce Alevilikle ilgili yazdığı kitaplardaki düşüncelerine ters bir Alevilik savunmaya başladı, hem de demokrasi, düşünce ve inanç özgürlüğü, diaspora, bir arada yaşama gibi lügat parçalayarak.. Ve sonunda böyle oportünist davranışlarının semeresini gördü ve AKP’den milletvekili adayı (aday adayı demiyorum) oldu. Tam da kendine uygun takiyyeci bir parti ve genel başkan buldu. Zaten Reha’nın takiyyeci bir yönü de var sayılır. Öyle ya dün dündür, bugün bugündür… Evet, Reha’nın milletvekili seçilme olasılığı fazla, hatta garanti diyebiliriz. Aklıma takılan, Reha milletvekilliğiyle yetinecek mi? Yoksa biraz daha yürünecek (pardon dönülecek) yol var diyerek Bakanlığa, Meclis Başkanlığına, ne bileyim yaşı küçük, Cumhurbaşkanlığına dek hırsını devam ettirir mi? Seçilirse ve de AKP yine hükümet olursa (maazallah) Reha’ya, bence en uygun Bakanlık, Diyanet’ten sorumlu “Devlet Bakanlığı”dır.. olursa da şaşmayalım.



Sözümü bir-iki soruyla bitirmek istiyorum:

-Seçilirsen gerçekten kendini bir “Alevi” milletvekili olarak mı göreceksin, yoksa düz bir milletvekili mi?

-Seçilirsen, gerçekten öteden beri savunduğun, kitaplarında dile getirdiğin Alevi sorunlarıyla “yakinen” ilgilenecek misin?

- Gerçekten kendini halen “Alevi” olarak görüyor musun? Bence sen hiç bir zaman “Alevi” olamamıştın, yalnız Alevilik konusunda bilgisi olan “Alevi yazar” oldun. “Alevi” sözcüğü bundan sonra seni rahatsız edecek mi?



- Hünkar adına verilmiş olan Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü’nü bu ihanetten sonra iade etmeyi düşünüyor musun? Gerçekten şimdi bu ödüle layık olduğunu düşünüyor musun?

-

Bir gazete söyleşinde Alevilere hakaret etmeye ve Alevi yönetici ve aydınlarına “zibidi” demişsin. Unutma, birgün ağzından çıkan o söz, sana iadeli taahhütlü olarak dönerse şaşırma. Dokunulmazlık zırhına bürünüp şımarma. Biraz saygı ve hoşgörü olsun kafanda.

Yine bir söyleşide, “Madımak’ı Müze Yapmamı Beklemeyin” demişsin. Senden böyle bir şey bekleyen mi var? Hem, şimdiye dek Madımak’ta yananların, yaralananların ne kadar yanında oldun, davalarına katıldın ki Aleviler senden böyle bir iyilikte bulunmanı istesinler. Şimdiden kendini parti içinde “önemli”, yani ”vip” olarak görme. ABD, nasıl ki RTE’yi süpürmeyip kullanıyorsa (RTE’nin başdanışmanlarından Bay Zapzu böyle demişti), RTE de aynı şekilde seni kullanabilir, bunu unutma.



Bilirsiniz topacı çevirdiğinizde, topaç süzülürcesine hem kendi etrafında döner, hem de tatlı bir dönüşle geniş bir yörünge çizer. Siz büyük bir zevkle izlersiniz. Ama topaç, geniş açılımda bir duvara ya da küçük bir çukura denk geldiğinde pat diye o tatlı, kendi içinde mistik dönüşü son bulur, gizemli dönüş bozulur, kontrolsüzce savrulur gider. Kıssadan hisse olsun diye söyledim.



Seni ne çok severdim be Reha!.. Kitaplarını beğeniyle okur, düşüncelerine, konuşmalarına saygı duyardım, sana gıpta ederdim. Siyasi ikbalin için o kadar Alevi dostlarının ahını almak ve Alevi hareketine yaptığın hizmetlerden dolayı Hacıbektaş’ta, Hünkar’ın dergahı önünde sana verilen Hacı Bektaş Veli Dostluk Ödülü’nü taşımak zor gelmeyecek mi?



Ne diyeyim, bir zamanlar ağzından düşürmediğin Hünkar Hacı Bektaş Veli, Hz. Ali ve yeni pirin Fetullah Efendi yardımcın olsun.. Amin!



***
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Mesaj gönderen Musa Özateş »

Konuya bir katkıda cumhuriyet gazetesinden geldi aşağıya aktarıyorum:


MİYASE İLKNUR (Cumhuriyet Gazetesi 05.06.2007 sayfa:10)

MLSP-Acilciler' den BP'ye, DTP'den DYP'ye ve son durak AKP'ye savrulmanın öyküsü

Ve dönüyordu Çamuroğlu
* AKP'ye katılımını geç kalmış ir buluşma olarak değerlendiren Reha Çamuroğlu, bir zamanlar MLSP-Acilciler saflarında sol mücadele verdikten sonra yazdığı Yeniçerilerin Bektaşiliği kitabıyla Alevi çevrelerine iltihak etti. Sırasıyla Barış Partisi, Demokrat Türkiye Partisi ve Doğru Yol Partisi'nde yöneticilik yaptıktan sonra geçen günlerde AKP'ye katıldı. Çamuroğlu, Nefes dergisinin 9 Temmuz 1994 tarihli sayısındaki yazısında İslamcılara yalakalık yapan solcu aydınları yerden yere vuruyordu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın özel davetiyle AKP'ye katılan ve katılım töreninde Türkiye'nin partisine hoş bulduk diyerek sevincini dile getiren Reha Çamuroğlu, bir zamanlar kendisi gibi davranan solcu aydınları ağır bir dille eleştiriyordu.

1994 yerel seçimleri öncesi RP yöneticileri ile görüşen Cem Vakfı yöneticileri için Birkaç yolunu saptırmış insan, Alevileri yolundan saptıramaz. Geçmişin MDP kurucularını bugün RP'nin yanında görmek eğlendirici oluyor diyen Çamuroğlu, RP'nin yerel seçimlerde iktidara gelmesinin ardından bazı solcu aydınları İslamcılara yalakalık yapmakla suçlamıştı.

Daha önceleri MLSP-Acilciler saflarında boy gösteren Çamuroğlu 1980 sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nü bitirdikten sonra kendisini tarihsel araştırmalara vermişti. Yeniçerilerin Bektaşiliği kitabı sayesinde Alevi çevrelerle tanıştı. Yirmi yıllık bir aranın ardından Abidin Özgünay 'ın yönetiminde yeniden çıkan Cem dergisinde çalışmaya başladı.

Alevi camiası, tarihi konularda yetkin, konuşmalarıyla ruhlarını okşayan bu yazara kısa sürede ısındı. Ancak kimseler onun hangi Alevi ocağına mensup olduğunu, ailesinin geçmişini, tam olarak nereli olduğunu öğrenemedi. Bunu sorgulamayı da ayıp saydı. Mademki kendi tezlerini savunuyordu, artık o bir Aleviydi.

BAŞ DÖNDÜREN GEÇİŞLER

Cem dergisinde uzun süre yazılarını sürdürdü. Ancak 1994'te mini yerel seçimler arifesinde Cem dergisi yöneticilerinin RP'nin önde gelenleriyle buluşup anlaştığı haberleri ortalıkta dolaşmaya başladı. Cem dergisinde Abidin Özgünay'ın RP'nin inanlılarıyla Alevilerin inanlıları neden işbirliği yapmasın konulu yazısı çıkınca öfkelenen Çamuroğlu, Cem'den ayrılıp Cemal Şener 'le birlikte Nefes dergisini kurdu ve bu derginin yazıişleri müdürlüğünü üstlendi.

O yıl Cem Vakfı hariç diğer Alevi örgütlerinin bir araya gelerek oluşturduğu Alevi Temsilciler Meclisi'nin çalışmalarına üye olarak katıldı. Ağırlıklı olarak Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu üyelerinin yer aldığı bu meclisten daha sonra yayımladığı bir bildiri ile ayrıldı. Çamuroğlu, o bildirisinde Alevi Temsilciler Meclisi'ni Siyaset yapmak la suçluyordu. Ancak daha önce ağır eleştiriler yönelttiği Cem Vakfı saflarına döndü. Ne var ki buradaki ikameti yine kısa sürdü. Barış Partisi kurulunca yine Cem Vakfı'nı terk edip Barış Partisi'ne katıldı. Siyaset yapmakla suçladığı Alevi Temsilciler Meclisi Üyeleri ile Barış Partisi'nde buluşarak birlikte siyaset yaptı. Barış Partisi'nde ve genel başkan yardımcılığı görevine getirildi.

Ali Haydar Veziroğlu'nun Barış Partisi'ni kapatmasından sonra kendini yeniden araştırma kitaplarına veren Çamuroğlu, Osmanlı'nın 500. Yılı kutlamalarında Osmanlı'yı aklayan konuşmalarıyla Neo-Osmanlıcı, Neo-liberal çevrelerle yakınlaştı. Bu çevrelerin aracılığıyla Süleyman Demirel 'le tanıştı. Bu tanışma ona Hacı Bektaş Veli Dostluk ve Barış Ödülü'nü kazandırdı.

DTP'NİN KURUCU ÜYESİ

Alevi örgütlerinin ödüle aday gösterilenler içinde adı bulunmamasına karşın, Çankaya'dan Hacıbektaş'a yapılan telkinler sonucu Dostluk ve Barış Ödülü'nün sahibi oldu. Ardından da Mehmet Ali Bayar 'ın, basının rüzgârıyla iktidara geleceği öne sürülen Demokrat Türkiye Partisi'ne kurucu üye oldu. Genel başkan yardımcılığını da sürdürdüğü parti, DYP ile birleşince bu kez DYP'nin genel başkan yardımcısı oldu.

AKP Grup Başkan Vekili Salih Kapusuz 'un daveti ile Başbakan Erdoğan 'la görüşerek AKP'ye girmeyi kabul etti. Geçen hafta kendisiyle yapılan bir söyleşide, Ben gittiğim yerin rengini almam, rengimi veririm diyen yazarın DTP ve DYP'ye verdiği rengi henüz kimse anlayamadı. AKP'ye vereceği rengi görmek için bir süre beklemek gerekecek.

REHA CAMUROĞLU'NUN 9 TEMMUZ 1994 TARİHİNDEKİ YAZISI

'İslamcılara yalakalık yapan solcu aydınlar'
Reha Çamuroğlu 9 Temmuz 1994 tarihli Nefes dergisinde Tüm Türkiye Bir Sivas mı? başlıklı yazısında İslamcı tehlikeye şöyle dikkat çekiyordu: Aradan geçen bir yılda neler oldu. İslamcı zihniyet büyük bir ilerleme kaydetti. Artık Ercümend Özkan 'ın ağzından televizyon ekranında 'Biz gelince hükmedeceğiz' diyor. Geçen yıl Aziz Nesin 'in konuşmasından 'tahrik oluyorlardı', bu yıl televizyonda Sadık Albayrak 'ın ağzından açıklıyorlar ki, 'kadınların kulak memesinden bile tahrik' oluyorlar. Zannediyorlar ki, bu tartışmalarla Türkiye'nin kadınlarının geleceğini belirleyecekler. Belediyeleri alıyorlar, 'Solculara para mı vereceğiz , 'Böyle sanatın içine tükürürüm' gibi yumurtalar yumurtluyor, gazetecilere 'Yanlış ata oynuyorsunuz' diyerek tehdidi ihmal etmiyorlar.

Bir yılda yıldırmanın sonuçları neler oldu? Toplumda yılgınlığın birçok sonucunu hemen görmek mümkündür. Bu yılgınlığın en güzel örneklerinden birini birtakım yeni solcular ya da sivil toplumcular oluşturuyor. Büyük çoğunluğu geçmişte de her türlü sol mücadelenin uzağında durup akıl hocalığı rolüne soyunmalarıyla tanınan bu insanlar bugünlerde, garip akıllarını topluma mal etmeye çalışıyorlar. 'Aman uzlaşalım' bunların amentüleri. Uzlaşıcı olduğunu düşündükleri birtakım 'İslamcı aydınların' ellerine, ayaklarına kapanıyorlar. Bununla yetinmiyor, o 'İslamcı aydınlar' İslamcılıklarını hatırlayıp hiç de uzlaşıcı olmayan 'tabii ki şeriat hükmeder' gibi bir mesaj verdiklerinde devreye giriyor, 'Sayın bilmem kim aslında öyle demek istemedi, şöyle demek istedi' şeklinde yorumlarla 'yalakalığın' doruğuna çıkıyorlar.

İslamcıların tek bir zihniyete sahip olmadıklarını, aralarında çok demokrat insanlar falan olduğunu yaymaya, kendilerine garanti vericiler bulmaya çalışıyorlar. 'Birlikte yaşayabiliriz değil mi?' diyerek sırnaştıkları her İslamcı kapıdan kovulsalar bile ne gam, sırnaşıklık ikinci kişilikleri haline gelmiş.
Cevapla

“İç Siyaset (Politika)” sayfasına dön