Sinema Sanatından Esintiler-1

Sinema sektörüne her geçen gün birbirinden güzel yapımlar ekleniyor...
Cevapla
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Sinema Sanatından Esintiler-1

Mesaj gönderen biralevi »

SİNEMA SANATINDAN ESİNTİLER-1
Nitelikli film izlemeyi severim,sinemada izlemekte daha güzeldir.Nihayetinde 90 dakikalık bir filmdir ama o film için aylarca yıllarca çalışılmıştır.
Önce senaryo bulunur ama bu yazım işi derinliğinde çok mesaj barındıran bir iştir.Düşünün birisi yazıyor ama istediği gibi yazıyor,oyuncunun seçme şansı yok ve yazan kişi tüm detay ve varyantları biliyor ve özgür iradesiyle istediği akışı istediği sonu veriyor.Biz filmi izlerken gelişim ve son hakkında birçok fikri tahminde bulunuyoruz ama o filmi yazan her an nerede ne olacağını biliyor,bizim açımızdan filmin tüm gelişimi ve tüm detayları meçhul ama senaryoyu yazan açısından her şey biliniyor.Yazar her şeyi biliyor ve o ne istemişse o oluyor,biz neyi ne kadar tahmin edersek edelim onun yazdığı oluyor,bundan kurtuluş yok.Seyirci açısından ne kadar acımasız değil mi?Şükür ki yaşamı yaratan ve tanzim eden böyle yapmıyor ,bizi seyirci yerine koymuyor.Konumuz mead değil ama küçük bir atıfta bulunmanın da yeridir.İyi ki bizler için şu gün şu saat ve şurada hayatınız bitecek diye kesin,mutlak ve asla değişmeyecek bir ecel belirlenmemiş.Seyirci yerine konmamış olmamız ne büyük cömertlik.Neyse ;
Birçok kişinin aylarca bazen yıllarca birlikte çalışmasının ürünü olan filmi kısa bir sürede izler geçeriz.Ama mutlaka her birimiz de özel anısı olan yada aklımıza kazınmış filmler ve bazı sahneler vardır.Benim var;hatta bazı filimleri filmin içine girerek izlediğimi de biliyorum.Özel dost sohbetlerinde paylaştığım bazı film ve sahneleri hale okuyucusuyla kısmen de olsa paylaşmak istiyorum.
Öncelikle ‘ON EMİR’ filmini unutmam.Hz.Musa’nın yaşamından kesitler konu alınıyordu.Ve Musa’yı Charton Heston oynuyordu.Müthiş bir seçimdi.Zira Ehli Beyt’ten gelen bir rivayette ‘Musa’nın heybetini görmek isteyen Ali’ye baksın ‘deniyordu ve Hz.Musa’nın heybetine Resulullahın özel bir atıfta bulunduğu aktarılıyordu.Heston da çok heybetliydi ve başrole ‘cuk oturmuştu’Doğan bebeklerin öldürülme sürecinde olanları,Musanın sala konuluşunu,Sarayda büyüyüp gerçeği öğrenişini ,İlk vahyi aldıktan sonraki yüz halini,kızıldenizin yarılma sahnesini,Firavunun kibrini terk etmeyişini hiç unutmuyorum.Musa’nın dağdan indiğinde kavmine kızışını onlara hükümleri söyleyişi oldukça etkiliydi.Hatırladığım bir nüktede ‘Resulullah öldükten sonra müslümanlar arasında hoş olmayan hadiseler oluyor ve bu hadiselerde mağdur olan Hz.Ali’nin yanına gelen bir yahudi ‘Siz müslümanlar peygamberiniz ölür ölmez birbirinize düştünüz ‘diye laf atıyordu.
Hz.Alinin’yahudiye cevabı :’Sizler peygamberiniz sağken birbirinize düşmüştünüz’oluyor ve Hz.Musa’nın tur dağındaki gecikmesinin bile onlara yeterli geldiğini anımsatıyordu.Filimde bu olaya da açıkça yer verilmişti.Sinema sanatı öz eleştiri içinde bulunmaz fırsatlar sunuyor mesela pek çok Amerikan filminde Amerikalı asker,polis,politikacı yada sermayederin kendi kişisel çıkarları uğruna toplumun çıkarlarını feda ettikleri rahatlıkla anlatılır.Tabi bunun tersinin de yapıldığı filmler izlemek mümkün ,sonunda kahraman bir amerikalı! her zaman çıkıyor,dünyayı kurtarıyor.Bizimde böyle bir filmimiz var.’DÜNYAYI KURTARAN ADAM’Cüneyt abi’nin bu filmi en kötü film seçilmiş,sırf meraktan izledim hakikaten kötü bir film olmuş ama ismine ve kahramanına hürmeten takiyye yapılabilir ve en kötü film seçilmesi önlenebilirdi.Nede olsa Cüneyt Abi çocukluğumuzun kahramanıydı.Onunla birlikte pek çok cenkte boynunda haç takılı pek çok kefereyi öldürmüştük.Sonra da ‘GECE YARISI EKSPRESİNDE’Bize hakaret ediliyor diye yeri göğü inletmiştik.Cüneyt abi’nin romantik filmlerde oynamasını asla kabullenemedim,hep yadırgadım bana komik geliyordu.Romantik filmler Ediz hun ve Kartal Tibet’e yakışıyordu yada ben öyle algılıyordum,hele yanlarında Hülya’da varsa.Samanyolu,hıçkırık filmleri halen aklımda,hatta o kadar çok tutulmuş ki SON HIÇKIRIK çekilmiş.Yıllar önce ‘Herkesi Ağlatıyor diyen’medyanın dolduruşuyla ŞAMPİYON diye bir filme gitmiştim.Bence yabancılar dram yada trajik filmler yapamıyor,bizimkiler onlardan çok daha iyi.Bunun sosyolojik araştırma konusu yapılması gerekir.Kerem ile Aslı filmi Romeo ve Jülyetten 10 kadar daha trajik gelmişti bana.Belki toplum olarak trajediye daha yakın şartlarda yaşadığımız için yabancılamıyoruz bu tür filmleri.Ama günümüzün favorisi komediler.En çok bu filmler izleniyor.Şimdilerde trajediye kimse para yatırmıyor.Galiba toplum olarak kendimize tarihimize yabancılaşıyoruz,kopuyoruz.Ama yinede içte bir öz kalmış olmalı ki en komik filmlerde bile küçük trajik parçalar konarak uyarılıyoruz.Komediyle trajedi arasındaki seçimimiz gelişme düzeyiyle ilgili mi acaba?Yani adamın birinin dediği gibi mi’Dünya düşünenler için komedi,hissedenler için trajedi’ mi? Bu durumda geçmiş kavimlerin başlarına gelen felaketleri hatırlamamız hislerimizi güçlendirmek için mi?Akletmemiz ve bir daha aynı yanlışları yapmamamız için mi?
Mesela Kerbelayı hatırlamalı mıyız?Unutmalı mıyız? Kanaatimce akletmek ve hisssetmek birbirinin alternatifi değil ve genelleme yapmamak daha doğru,hem hissetmeye hem de akletmeye ihtiyacımız var,iki yönümüzde gelişmeli,kaldı ki kerbela gibi olayları iki yönlü ele almakta gerekir,sadece ağlamak yetmez neden sonuç ilişkilerini de
çözmek gerekir .
.İdeal filmlerde bunların ikisi de olmalı diye düşünüyorum.Bir film hem düşündürmeli,hem birşeyleri çözmeli hem güldürmeli hem de duyguları uyarabilmeli.Ama günümüz ticari filmleri boş ve hoş vakit geçirme temelli oluyor.En çok izlenen ‘uzayla’ ilgili Cem Yılmaz filmi böyleydi.Neyse hatıralara devam edelim:
‘KELEBEK’filmini de hatırlıyorum.Hofman ve Macguin inanılmaz bir ikili oluşturmuştu.Kaçılamaz bir hapishane fikrini zalimce bulmuştum,her zaman bir çıkış yolu olmalıydı,sorun varsa çözümde olmalıydı ve insanlar her durumda yaşama sıkıca bağlanmalıydı.Yaşamın kendisi özel bir nimetti ve her saati değerlendirilmeliydi ve asla yaşam terk edilmemeliydi.İnsanlarımıza bu eğitimi veremeyişimizi ve insanımızın en küçük zorluklarda yaşamı terk etme isteğini önleyemeyişimizi eksiklik olarak kabul ediyorum.
Tabi ‘ALKADRAZ KUŞÇUSU’ndan söz etmeden geçmek olmaz.Uzun bir öyküydü ama kahramanın tavırları çok insancıl gelmişti.
BEN HUR filminde cüzzamlılar mağarasını,KUVVAYİ KÖPRÜSÜ’ filminde esirlerin yaşam çabası ve köprünün son bir gayretle yıkılma sahnesini hatırlıyorumSHİNDER’İN LİSTESİ filminde ırkçılığın insanı nereye taşıdığını , .ER RAYNIN KURTULUŞU’nda savaşın ne kadar acımasız olduğunu gördüm,
Yönetmen Spilberg’le tanıştıktan sonra (Tabi gıyaben) onun filmlerini özel olarak takip etmeye çalıştım. Hemen tüm filmlerini ismini bile sormadan izledim.İzliyorum.Kendi yazdığım yada taslak halinde olan birkaç senaryoyu onun çekmesini isterdim.Aramızda bu derece bir kontak(Tabi tek taraflı)oluştu.Kontak dedim de aklıma geldi! bu isimli bir filmide sevmiştim.Filmin kahramanı uzaylılarla temas kuruyor.Onların tavsiyesiyle uzay gemisi yapıyor ve ilk yolculuğa kendisi çıkıyor.Filmin son bölümü görsel yönden çok güzeldi.Uzay,zaman ,boyut,hız,renk,felsefe vs pek çok şey vardı.Birkaç saniyede birkaç saatin yaşanabildiği ortamlar mümkün müydü?Biliyoruz daha ötesi de mümkün,sorun sadece içinde yaşadığımız eksikli,sınırlı nesnel dünya formatını aşabilmekle ilgili görülmeli,hatta burada bile zaman zaman aşabiliyoruz.Rüya ortamında pek çok zamanı kısa bir sürede yaşayabiliyoruz.Anlatılanlar dan çıkardığımız kadarıyla Berzah aleminde de bu tip durumlar bizi bekliyor.Kim bilir belki de senaryo ve filmler de ilhamın birer parçası olarak bizlere yön veriyordur.Zaten senaryo olayı da RAHMAN sıfatının küçük bir tecellisi değil mi?
Yine Film müzikleri içinde ayrı bir sayfa açmalı,ÇAĞRI filminin müziğini kim unutabilir?Oskar törenlerinde en iyi film
müziği ödülünü alamayışını tamamen mesajına bağlı siyasi bir tercih olarak görüyorum.BEN HUR filminin giriş müziğini de devamını da çok sevmiştim.Yıllar sonra bu filmin müziğinin bizim Battal Gazi filmlerinde de çağrıştırıldığını keşfettim.Meğer birkaç nota aşırılması sanat dünyasında caizmiş!DR.JİVAGO’nun müziğide dinlemeye değerdi,halende dinliyorum.HAYALET filminin müziği de filmle çok uyuşmuştu tıpkı 6.HİS filmi ve müziği gibi.BABA filminin müziği halen cep telefonlarında çalınacak kadar etkileyici.
Birden çok müzik sesinin bir arada uyumlu olma durumunu gelişmişlik derecesi olarak görüyorum. Tek ve gürültüye dayalı ses azgelişmişlik olarak görülmeli.Mesela tek başına davul sesi hiç hoş değil ama yanında birkaç ses daha olursa yada büyük bir senfoni orkestrasındaki davul hiç rahatsız etmediği gibi eksikliği bile hemen farkediliyor.Bu nedenle hayatta ve filmlerde insanları savaşa gönderirken tek ve gürültülü sesler tercih ediliyor.Böylece kişi nereye gittiğini düşünemiyor kuru gürültüde dolduruşa getiriliyor.İsterseniz deneyin kimseyi keman yada mızıka sesiyle savaşa gönderemezsiniz.Ama davul zurnayla istediğinizi yaptırabilirsiniz.Bizim toplum kuru gürültüye uygun bir toplum yeter ki gürültü olsun hemen koşuyor.Gürültülü bir haber ulaştırın yeterlidir,bizim toplum ne yapacağını bilir.Bu yüzden seçim zamanları en çok bayrak asıp en çok gürültü yayan daha çok oy alıyor,isterseniz önümüzdeki seçimde bunu test edin.Biraz riya ya yakınız gibime geliyor.Konuyu dağıtmayalım:
Geçenlerde bir sohbette sormuştum:’Halen bestelenmemiş beste kaldı mı?yoksa her yeni bir beste öncekinden birer parça taşıyor mu? diye.Başka bir soruyla açarsak halen tatmadığımız tatlar ve görmediğimiz renkler var mı? Yoksa hepsi hepsi bunlar mı?Tüm çiçekler bunlar mı?
SÜPHAN ve MUTLAK KEMAL olan yaratıcının yarattıklarına sınır koyamayız tabii.Sorun sadece yer ve zamanla ilgili gözükmelidir.RAHMET tecellileri sınırsız olduğuna göre temel cevabı biliyoruz demektir.Zaten sorduğumuz her sorunun yanıtı olmak zorunda,yoksa soruyu soramazdık.Aslında temel iş cevapta değil soruda olmalı İmam Sadık(As) diyor ‘Soru sormak ilmin anahtarıdır’.Öte dünya ile ilgili
filmleri izlemeyi çok seviyorum,ilgili bir çok sorum var demek ki iyi yoldayım diye düşünüyorum.Bazı filmler bazı cevapları da veriyor.
Hayalet filminde iyi ve kötünün ölümün ilk anında bunların karşıt değeriyle tanıştığı anlatılıyordu.Veriliş biçemi ilginçti.
Konu uzun ve bitecek gibi de değil ama bitmesi de gerekiyor;
son olarak KELEBEK ETKİSİ’ni izledim ve başlı başına bir yazı konusu olduğu kanaatindeyim.Bizim kader ve kaza diye nitelendirdiğimiz konularla ilgiliydi.Konuya meraklı olanlara tavsiye ediyorum. Teoman Şahin
Cevapla

“Vizyondaki Filmler ve Sinema” sayfasına dön