Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Cevapla
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Mesaj gönderen Ali »

Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi
(Sitemize A.Galip ismiyle gönderilen bir özeleştiri yazısını aynen yayınlıyoruz




HIRSLARININ KURBANI OLANLAR LİNÇE SEBEP ARIYOR
A. Galip
(Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Basın Yayın Sekreteri)


GİRİŞ
Sivas katliamından sonra kendimi hep bir şehit ailesi olarak gördüm. Birçoğu arkadaşımdı ve otobüse kadar götürüp el sallamıştım. Bir daha dönmediler! Hayır, döndüler! Ankara’da üniversite yıllarımda en güzel anılarımdı onlar benim. Bir kısmı şiir ve şiir bilgisini paylaştığım, bir kısmı felsefe ve psikoloji konuştuğum arkadaşlarımdı abilerimdi. Bakınız arkalarından sekiz yıl sonra kaleme aldığım bir yazıda hala dilim dolaşıyor:
“Ölümün soğuk yüzünü yakından ilk defa o yangında görmüştüm. Televizyon haberlerinde yanan otel görüntüsünü, çıplak anlamıyla kavramak istenip önlenebilir bir oyun, belki de soğuk bir şaka olsun diye avuntular arıyordum. Bir gün sonraki gazetelerde yer alan fotoğraflar hiçbir avuntuya yer bırakmamıştı. Bir gün önce vedalaştığım, “görüşürüz” diye ayrıldığım insanlar asla geri dönmeyeceklerdi. Her an onlardan biriyle karşılaştığım Sakarya ve Yüksel caddesinde, Karanfil sokakta bir gölge gibi tek başıma dolaşacaktım.
Behçet Aysan’la oturup felsefe konuşamayacak; Erdal Ayrancı’yla bulmaca çözemeyecek; Asaf Koçak’la şamata yapamayacak; Uğur Kaynar’la yarenlik edemeyecektim.
Ölüm karşısındaki çaresizlik, toprağın acımasızlığı bir yana, insanların Azrail’e öykünmelerine nasıl bir anlam vermeli? Ya bu duruma seyirci kalınmasına ne demeli? Sekiz yıldır bu ve benzer sorulara yanıt aranıyor. Gerçekleştirilen örjinin kışkırtıcılarının, elebaşlarının yargılanmaları bölge mahkemesi ile Yargıtay arasında gidip geliyor. Vaktiyle bir gazetenin köşe yazarının isabetli tespitinde olduğu gibi yeşil ve siyah cüppeliler, yapılan katliama meşruiyet kazandırmak için sıkı bir dayanışma sergiliyorlar. Dava kâh karara bağlanıyor, kah bozuluyor. Belli ki adil olmayan bir dünyada, adalet terazisi de doğru tartmıyor!” (Pir Sultan Abdal Kültür Dergisi, 2002, s. 23)
Adaletin topuzu 19 yılın sonunda tamamen yerinden oynadı. Bunun verdiği öfke, arkadaşlarıma duyduğum vefa ve özlemle Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinde adalet mücadelesi verebilirim diye düşünmüştüm. Tabii tek gerekçem bu değildi. Alevi kökenli ve devrimci Marksist biri olarak bu toprakların kadim halklarının yüzlerce yıldır eğninde kılıç göğsünde kurşun talimi yapan zalimlere karşı durmuş olan Pirin çağrısına kulak vermemek mümkün değildi. Derneğe girince bu düşüncelerimin karşılık bulmayan birer romantizmden ibaret olduğunu gördüm. Dernekçilik bambaşka kişilerin elinde bambaşka amaçlar için kullanılıyormuş. Kendimi adeta Aziz Nesin’in Zübük romanının içerisinde ve kahramanlarıyla karşı karşıya buldum.
Yaklaşık 10 ay sonra karşı karşıya kaldığım manzara ise tam anlamıyla bir rezalettir. Katledilen kişileri bilenler, eserlerini tanıyanlar, katledilen diğer sanatçı ve gençlerin özlemlerini paylaşanlar mumla aranacak bir vaziyettedir. Derneğin amaç ve tüzüğüne uygun bir çalışma yürütmenin dışında kafada bin bir planla dolaşan bir başkan ve onun çizdiği yörüngenin yeknesak seyri. Hırsını ve nefsini kişiliğinin temel kılavuzu edinmiş bir başkan ve onun hempaları bu uğurda linçi bile göze almış haldeler. Gözleri çıkar hırsıyla o denli kararmış ki fiillerinin farkında bile değiller. Yaptıkları linç girişiminin alınlarında birer kara leke olarak kalacağını anlayacak durumda değiller. Hala orta sınıf bir ahlakın savunuculuğuna sığınıp “uçkur davası” diyerek çirkin fiillerine meşruiyet arıyorlar. Çok eski ve bayağı bir taktiktir. Karşısında kendini çırılçıplak hissettiğin, gizli planlarının, çıkarlarının farkında olan, seni engelleyeceğini bildiğin kişiyi gördüğünde ortadan kald
ırmaya çalışırsın. Bana yapılanlar tam da işte bu. Susturmak için bilindik yöntemi uygulamaya kalkıştılar. Adeta unutulduğunu düşündükleri kendi haklarındaki sarkıntılık dedikodularını bastırmak için savunma mekanizmaları geliştiriyorlar. Eğer hakkımda bir şikâyet varsa karşılarına alıp dinleyip çözmeleri gerekirdi. Bunu yapmadılar. Fırsatı ganimet bilip eyyamcılığa soyundu. Epigonunu da yanına alıp yargısız infazla yetinmeyip linçe girişti.
Aşağıdaki yazıda derneğin 10 aylık “faaliyetini” da ha doğrusu patinajını göreceksiniz. Bu metin aynı zamanda bir çağrıyı da içermektedir. Bu başkan ve yardımcısıyla mevcut yönetim ne yazık ki, derneği daha fazla yönetemez. Kendini Alevi, demokrat, aydın hisseden, şehitlerin özlemlerini, uğruna mücadele verdikleri değerleri savunan her kes derneğine sahip çıkıp bu yönetimi uyarmalıdır. Ne kadar cazgırlık yapılırsa yapılsın bu dernek hiç kimsenin hırslarının ve çıkarlarının paravanı olamaz. Yine hiç kimse bu derneğin hızla 2 Temmuz Vakfına dönüştürülüyor olduğunu gizleyemez!
Gereksiz olsa da şu uyarıyı yapmalıyım. Yazı boyunca eleştirdiğim yöneticilerin kimler oldukları çok açıktır. Zira yönetimde son derece basiretli, Alevilik onurunu taşıyan kamil dostlarım, abilerim de var.
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Mesaj gönderen Ali »

DERNEKTE NELER OLUYOR?

Bir süredir yönetim kurulu toplantılarında nesnel nedenlere, sosyal, siyasal ve tarihsel gerekçelere, hukuksal (tüzüksel) maddelere dayanan eleştirel ve “muhalif” tavrımın öne çıktığını diğer yönetici arkadaşlar yakından biliyorlar. Çünkü yönetime geldiğimiz günden beri bir iki mitingin dışında derneği derleyip toparlayacak, şubeleri güçlendirecek, bilgi akışını canlandıracak, üye güncelliğini sağlayacak, kadın ve gençlere ulaşacak hiç bir şey yapılmadığı ortadadır.
Derneğin amacı ve yapacağı işler tüzükte açık şekilde belirlenmiş olmasına rağmen kısa, orta ve uzun vadeli hedefler, yöntemler belirlenmemiş, çalışmalar yapılmamıştır. Sırf olan biten olaylara yönelik basın açıklamalarıyla reaksiyon gösterilmiştir. Beni derneğe bağlayan şey yönetimdeki birilerine olan ne sempatim ne de antipatimdir. Tüzükte belirtilen amaçların YOL’a hizmet için bir vesile olduğunu düşünmüştüm. Bakın tüzükte ne gibi faaliyetler öngörülüyor:

“Madde 2- Derneğin Amacı:
Pir Sultan Abdal'ın yaşamı ve felsefesi doğrultusunda sosyal, kültürel çalışmalar yapmak, başta Anadolu Alevi kültürü olmak üzere, tüm kültürleri yaşatmak. Geliştirmek ve yaymanın yanı sıra Demokrasi, Laiklik, ve insan hakları gibi değerlere sahip çıkmaktır.

Madde 3-Derneğin Yapacağı İşler:
A- Amacı doğrultusunda, konferans, seminer, panel, sempozyum, semah, müzik, saz, tiyatro. halk oyunları, eğitim ile ilgili çalışmalar, araştırma ve her türlü gezi toplantı, temsil sergi, fuar, festival gibi diğer gösteri ve etkinlikleri düzenler, yapar, yaptırır. Ayrıca amacı doğrultusunda yayınlar yapar, yarışmalar düzenler ve ödüller verir.
B- Pir Sultan Abdal Bilim ve Sanat Enstitüsü kurarak Pir Sultan Abdal ve onunla ilgili yapılan araştırma ve eserleri dünyaya ve kamuoyuna tanıtıp yayar.
C- Pir Sultan Abdal'ın yaşadığı yer olan Banaz köyünde ve diğer yerlerde kültür etkinlikleri ve anma toplantıları düzenler, buna alt yapı oluşturur. Banaz köyünde bir Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi yapımı için çalışır. Banaz köyünde bulunan Pir Sultan Abdal anıtının bakım ve çevre düzenini yaptırır, korunması ve kalıcılığına çalışır.
D- Çalışmaları ırk, dil, inanç, cinsiyet ve siyasal görüş ayırımı gözetmeden sürdürür.
E- Amacıyla ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar. Üst kuruluşlar oluşturulmasına çalışır, öncülük eder.
F- Üyelerin sportif ve çevre korumacı çalışmalar yapmasını sağlar, lokaller açar.
G- Amacı doğrultusunda çalışmalar yapabilmek için üyeleri dışında ve üyelerinden çeşitli komisyonlar oluşturur.
H- Üyelerine maddi yardımda bulunur. Başarılı ve yardım gereksinimi olan gençlere burs verir.
I- Dernek amaçları doğrultusunda taşınır ve taşınmaz mal alır, satar, kiralar ve kiraya verir. Bu malların üzerinde her türlü hakları koydurup, işletebilir ve inşaat yaptırır.
J- Amaçlarını gerçekleştirmek için yardım sandıkları ve vakıf kurar, kurulmuş olanlara ortak olur. Ancak hasıl olan kar payından üyelerine pay dağıtmaz, elde edilen kar tüzük amaçlarına uygun olarak kullanılır.
K- Yardım toplumu yasası ve ilgili yasal düzenlemelerin hükümleriyle bu tüzüğe uygun olarak yardım, bağış alır, verir ve şartlı, şartsız vasiyetleri kabul eder.”

Bir dernek yönetimi tüzüğünde belirtildiği gibi yönetilmeyecekse, yine tüzükte belirtilen amaçları gerçekleştirmeyecekse ne yapacaktır? Tüzük demek, o dernek üyelerinin bir araya gelme amaçları, amaçlarını nasıl gerçekleştirecekleri ve hangi araçları kullanacakları konusunda bir birlerine verdikleri sözler ve güvencelerdir. Tüzüğe uymamak verdiğin söze uymamaktır. Yalan söylemektir, güvenilir olmamaktır. Eğer tüzük eksikse, amaca varmakta yeterli değilse kongreyle değiştirilir, yenilenir. Yöneticiler tüzüğe uymuyorlarsa eğer verdikleri sözde durmuyorlardır.
Bu yönetim tüzükte yazan hangi amaç için ne yapmıştır? Yönetim şekli olarak tüzüğe aykırı davranılmakta, adalet ve eşitlik duygusundan uzak tavırlar içine girilmektedir. Hemen örnek vereyim 2 ay önceki GYK toplantısında başkan ve başkan yardımcısının ilişki ve bilgi saklamaları, yanlış beyanlarda bulunmaları, yönetimden bağımsız iş yapmaları gibi gerekçelerle disiplin kuruluna verilmelerini talep etmiştim. Ne yazık ki hukukçu olan genel sekreter ve bir başkan yardımcısı tarafından “Başkanımızı sorgulatmayız.” gerekçesiyle önerim gündeme alınmadı. Derneğin basın yayın sekreteri ve yürütme kurulu üyesi olan birinin bile itirazları, eleştirileri dinlenmedi. İtirazlarım hiç kimseyle paylaşılmayıp susturuldum. İşte bana uygulanan susturma ve linç girişiminin nedenleri buralarda yatmaktadır.
Dernekte yeni olduğum için başlangıçta bir sure gözlemledim. Daha sonra faaliyet olarak ne önerdimse geçiştirildiğini ve engellendiğini gördüm. Kendilerini bu derneğin sahibi sananlar her yeni öneriye en fazla itiraz eden kişilerdir. Yönetime, gerçekte katkı sunmak, iş yapmak için yeni katılanları yıpratıp bildikleri gibi yürümek istiyorlar. Ne gibi projeler ürettiğimi ve bunların nasıl iptal edildiğini, kayıtsız kalındığını ve giderek şahsıma yönelik bir yıpratma ve karalamaya girişildiğini aşağıda ayrıntılarıyla anlatacağım.
Olayların bu aşamaya gelmesinde benim zerre kadar katkımın olmadığını bilmenizi isterim. Ben önce yargısız infaza sonrada linçe uğratıldım. Genel başkanın keyfi tutumuna yönelik eleştirilerim, yönetimin onayını almadan, bilgisine başvurmadan kendi başına işlere girişip üstelik bunların yönetimin kararı olduğunu söylemesine yönelik itirazlarım şahsıma yönelik tahammülsüzlüğü artırmış gerekçe söylenmeden, bilgime başvurulmadan istifam istenmiştir. Bununla da yetinilmeyip benim başka illerdeki şiir etkinliklerim, panellerim başkanın yetkisini kötüye kullanmasıyla iptal edilmiştir. En son Alanya’da 2 ay önce kararlaştırılmış panelime müdahale edilip itibarımla oynanmıştır. Bunun sebebini sormak için aradığımda telefonlarıma çıkılmamıştır. Nedenini sormak için Cuma akşamı (11 Ocak 2013) genel merkeze gittiğimde başkan bana açıklama yapmayacağını ifade edip binayı terk etmemi istemiştir. Henüz yönetimde olan birine yapılan bu hakarete itiraz edince de öldürülesiye dövülüp dışarı atı
lmaya çalışılmıştır. Hani “incinsen de incitme” ilkesi? Bu kadar çabuk mu unutuldu yoksa hiç mi bilinmiyordu? Yine Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin “Düşmanının bile insan olduğunu unutmayın” sözü yöneticiler için bir anlam ifade etmiyor mu?
Israrla olay uçkura bağlanıp şahsıma uygulanan linçe sebep bulunmaya çalışılmaktadır! Sunulan bu bahanelerin ayrıntısına girmek istemem. Durumu kişiselleştirip, belden aşağı vuran, çamur atan bir üsluba ortak olmak istemem. Bu üslubu muhataplarına iade ediyorum. Saldırıya böyle bir bahane bulmak faillerin eleştiriye tahammülsüzlüklerinin zavallı bir dışavurumudur. Böylesi aciz bir girişim aynı zamanda yönetimin basiretsizliğinin de bir göstergesidir. Derneğin daha fazla yıpranmaması, örgütün önünün açılması için bu yönetimin derhal istifa etmesi gerekmektedir.
Madımak katliamının 20. Yılında bu yönetim yetersiz kalmaktadır. Yönetim kendi imkânlarını kullanıp kendi insanlarını desteklemek yerine dışardan medet ummaktadır. Örneğin başkan Genco Erkal´ın 1993 Sivas oyununu değişik şubelerde göstermek için görüşmeler başlatmış. Genco Erkal ve bu oyununa her türlü övgüyü yapmakla birlikte kendi çevremizden benzer bir oyun yazan ve bu katliamdan sağ çıkan, bu örgütte emeği olan arkadaşımızı desteklemek gerekmiyor mu?
Bu yönetimin hiç bir üyesi başkanın şahsi hırslarına, agresif ve küçümseyen çıkışlarına ortak olmamalıdır. Eleştiriye tahammülü olmayan, diğer yöneticileri hiçe sayan, hakareti ve aşağılamayı üslup edinmiş, demokratik bir siyasi kültürden uzak, savunuculuğuna soyunduğu Alevi kültür ve erkânına kayıtsız kalan hiç kimse Pir Sultan Abdal Kültür Derneği yönetiminde bulunamaz, bulunmamalıdır. “Yolumuz ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur”; “İçinde kin, kibir, kıskançlık, ikicilik gibi huyu olanlar bu yola gelmesinler”. Derneğin bütün üyelerini rasyonel olmaya ve örgüte sahip çıkmaya çağırıyorum. Unutmayalım ki “Yol cümleden uludur”.
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Mesaj gönderen Ali »

PSAKD‘ne GELME NEDENİM; AMACIM

Ben araştırmacı, eğitimci ve edebiyatçı bir kardeşinizim. Yayınlanmış 10’a yakın kitabım var. Şiir kitaplarımın, roman eleştirilerimin, felsefi ve politik denemelerimin yanı sıra 13. Yüzyıldan başlayarak Alevilik tarihini işleyen kitaplarımı da saymak isterim. Ülkemizin belli başlı bütün gazete ve dergilerinde yazılarım yayınlanmaktadır (A. Galip diye internetten sorgulanabilir). Ayrıca 2 Temmuzda katledilen şair dostlarıma, genç semahçı arkadaşlarıma ve diğer canlara bir vefa olarak bir dönem yönetimde bulunup bu topluma/YOLa hizmet vermek istedim. Alevi toplumuyla birlikte aydınlanmak ve eşit yurttaşlık davasına katkıda bulunmak amacıyla yönetime girme isteğimi dostlarıma bildirdim. Seçim günü her iki listeden arkadaşlarla da dostça sohbetlerim oldu. Bu yönetimdeki arkadaşlar adımı daha önce yazınca diğer listedeki arkadaşlardan adımı çıkarmalarını, eğer kendileri kazanırsa aynı şevkle çalışacağımı Alevilerin taleplerini yerine getirmek için mücadele edeceğimi belirttim. Ne
yazık ki kısa bir süre sonra yönetimdeki kimilerinin başka başka hesapları olduğunu gördüm. Her şeye rağmen projeler üretmeye devam ettim.


YAPTIKLARIM/YAPMAYA ÇALIŞTIKLARIM


1. Üye Kimlik Kartı:

Yönetimi devraldığımız ilk günden itibaren bir borç „edebiyatı“ ağıza dolandı. Edebiyat diyorum çünkü çözüm konusunda ciddi bir proje sunan olmadı. Önerenlerinki de ciddiye alınmadı. İstanbul’dan bazı arkadaşlar yemek düzenledi, konser öneren oldu ama borcu kapatacak kadar gelir elde edilemedi. İşte bu aşamada ben üye kimlik kartı çıkarmayı önerdim. Makinasını, kartını, yazıcısını araştırıp bize 1 liranın çok altında bir maliyete geleceğini gördüm. Her üyeye bir defa olmak üzere 10 liraya satabileceğimi önerip örnek kimlik kartı tasarlattım. Bu faaliyetimiz hayata geçseydi hem borcumuz kapanırdı hem de elimizde epeyce para kalırdı. Bu kimliğin bir avantajı da üyelerimizin bilgilerini güncelleyip gerçek üye sayımızı öğrenmiş olacaktık. Maalesef kayıtsız kalındı. Genel başkanın maddi sorunları çözmek gibi bir derdi olmadığın tam tersine borcumuzun varlığını iş yapmamasına bir gerekçe olarak sunmaya çalıştığını gördüm.







2. Dergi hazırlığı:

Dergi konusunda gelişmeleri aşağıda okuyacağınız bir maille bütün yönetim kuruluna göndermiştim ama hiç biri lütfedip yanıt vermediler.


Değerli Canlar,
Dergi çalışmasının ne aşamada olduğunu, neden çıkmadığını soran arkadaşlar oluyor. Topluca bilgilendirmek istedim.
Bildiğiniz gibi Nisan ve Mayıs ayındaki toplantılarda dergi çıkarmak konusunda karar birliğine ulaşmış, ilk sayımızı da 2 Temmuz'a yetiştirme kararı almıştık. O tarihten sonra ben derhal çalışmaya başlayıp Haziran'ın ilk haftasında dergiyi gerek yazılar (ki derneğimizin tarihinde olmadık bir biçimde ülkemizin önde gelen aydın, sanatçı ve edebiyatçılarına ulaşıp) olarak gerekse kapak tasarımı ve dizgi bakımından düzenleyip matbaaya hazır hale getirmiştim. 2 Temmuz mitinginin telaşı ve bazı yöneticilerimizin önceliği başka faaliyetlere tanımaları sonucu ilk sayımızı 2 Temmuz'da bastıramadık. Daha sonra bütün GYK olarak gecikse de ilk sayıyı çıkarmak için karar defterine yazıp imzaladık. İşte bu süreçten sonra neler olduysa derginin çıkartılması için adeta "sessiz bir el" bizi oyaladı. Örneğin sekreterimiz gerekli yasal izin için bile başvurmadı. Mazeretlerini kendisi açıklar. Evet, maddi sorunumuz vardı ama bunu aşmak için kimse ciddi bir öneride bulunmadı. Benim kimlik ve paralı atöl
ye açma önerilerimde suskunluk ve kayıtsızlıkla karşılandı. Yine de bir kaç şubemiz dergi için birer miktar para göndermişlerdi. Bu arada başka bir gelişme oldu, bir sendika iki sayımızı bedava basma sözü verdi. Ne yazık ki bu sendikayla bağlantısı olan arkadaşımız da anlamsız bahanelerle beni oyalayıp sonunda da derneğimiz için derginin gereksiz olduğu açıklandı. Ne yazık ki hiç bir yöneticimiz de imza attığı kararı savunup dergi çıkarmama kararının iki kişi tarafından verilemeyeceğini söylemedi.
BU süreç içerisinde bir federasyon yöneticisi Pir Sultan Derneğinin dergi çıkarmaması gerektiğini çünkü kendilerinin dergi çıkaracaklarını eğer bizde çıkaracak olursak kendilerinin çıkardığı dergiyi satamayacaklarını söyleyip duruyordu.
Şu açık ki dergimiz parasızlıktan çıkmamış durumda değil! Federasyon yönetiminde olan iki arkadaşımız bu dergi çıkmayacak dedi ve dergi çıkartılmadı!
Bilgilerinize. Saygılarımla.
NOT: Dergimizin içeriği ve kapak tasarımı ektedir


3. Yazarlık Atölyesi:

Derneğimizin en önemli sorunlarından biriside genç yönetici ve yazar canlarımızın olmayışıdır. Ne yazık ki kimi şubelerimizde basit bir yazışma bile yapılamıyor. Ben dergimize, bültenimize yazar kadrosu yetiştirmek için Ankara’nın saygın yazarlarından, edebiyatçılarından, profesörlerinden rica ederek 2-3 aylık periyotlarla bir yazarlık atölyesi oluşturdum. Bu atölye her katılımcıdan cuzi bir ödentide alarak en azından genel merkezin suyunu, elektriğini ödemeyi de planlamıştım. Bu faaliyete de katkı verilmeyip önlendi. Savunmalar da, ne yazık ki, rencide ediciydi. „Bizim Aleviler bu tür entelektüel faaliyete ihtiyaç duymazmış. Vs. Böylece bir kez daha anlaşıldı ki, “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”

4. Gençlik Kampı:

Kamp kararı da alel acele verilmiş karardı. Ne için ve nerede yapılacağı kulislerde kararlaştırılmış, sırf birilerine verilmiş bir sözü yerine getirmek için alınmış bir karar olduğunu sonradan fark ettim. Yönetimdeki birkaç arkadaşın uzun araştırmaları ve çalışmalarıyla olgunlaştırdıkları öneri geri çevrilip bir meclis üyesine başkan ve yardımcısının bilmem ne içinse verdikleri bir sözün gereği olarak bu kamp yeri oldubittiye getirildi. Bunu sezen bir iki yönetici arkadaş sessiz protesto edip gelmediler.
Benim emeğim ise kamp eğitim programını hazırlamaktı. Bu programda ülkemizin bir koç şairi, akademisyeni, yazarı ilk defa derneğimizi tanıma ve tanıtma misyonu yüklendiler.


5. Paneller Dizisi:

Derneğimizin amaçları ne yazık ki kamuoyunda yeterince bilinmiyor. Yönetime geldiğim ilk günler basın mensuplarına, aydın, sanatçı ve akademisyenlere bir kahvaltı verip amaçlarımızı anlatmayı önerdim. Diğer bir önerim ise ulusal gündemimizin yanı sıra uluslararası günlerde de (İnsan hakları günü, adalet haftası vb.) üç büyük kentimizde sürekli panellerle derdimizi anlatmak istedim. Tabi sonuç belli konuşmacıları bu alanlarda ürünler vermiş, insan haklarına destek veren biliminsanları ve sanatçı, aydınlardan seçileceği anlaşılınca kayıtsız kalındı. Bu konuda hazırladığım liste elimde kalmış oldu. Konuştuğum kişiler nezdinde de yalancı pozisyonuna düşmüş oldum.


6. Takvimin Güncellenmesi:

Derneğin gelir sorunu olduğu biliniyor. Takvim gelir elde edeceğimiz en önemli unsurlardan biri olmasının yanı sıra inancımızı, kültürümüzü, önemli günlerimizi anımsatacak, hafızalarda canlı tutacak araçlarımızdan da birisidir. 2013 yılı takvimimizi son anda elde etmemden dolayı matbaada kısa bir sürede güncelleştirmeye çalıştım. Bilindiği gibi yaklaşık 750 sayfalık metni gözden geçirip tarihleri, günleri düzenledim. Bu çalışma bir kişinin kısa sürede yapacağı bir çalışma olmadığı için arka sayfadaki bilgilere fazlaca müdahale edemedim. Takvim çıktı ama satışı konusunda önerilerim ciddiye alınmadı. Kimi şubelerde öğrenci arkadaşlardan, gençlerden ikişer kişilik ekip kurup Alevilerin yoğun olduğu çeşitli semtlerde hem takvim satışı hem de derneğimizi tanıtma turları yapmayı önerdim. “Biz bunu çok denedik, kimse satın almıyor.” denilerek reddedildi.
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Mesaj gönderen Ali »

YETERSİZLİKLER, EKSİKLER, ÇIKMAZLAR

1. Şehit ailelerine yönelik davranışlarda ciddi eleştiriler getirilmektedir. En önemlisi de yeterli şekilde sahip çıkılmamasıdır. Bu konuda Serdar Doğan‘ın “6 Temmuz defin tarihimizdi, azarlamak tarihi oldu” yazısı gerekli bilgileri içermektedir. O yazıda şehit ailelerine karşı yapılmış seviyesiz ve sevgisiz tavırların örnekleri veriliyor (http://www.acikmeydan.com/serdar-dogan/ ... -oldu.html).

2. ABF seçimindeki tavır anlaşılır olmaktan uzaktır. PSAKD liste çıkarmayarak anlaşılmaz angajmanlar içerisine girmiştir. Burada birilerine meşruluk kazandırılmak istenilmiştir.

3. Madımak Katliamının 20. Yılı faaliyetleri adına başkan kafasına göre, keyfi bir biçimde hareket ederek işlevsiz olacağı besbelli olan, sadece kimi vekillerle bir kaç toplantı sağlayacak bir komisyon kurulduğu paylaşılmıştır. Medyada görünmek için bir fırsat olacağı düşünülen bu komisyonun daha ilk toplantısında davet edilenlerin çoğunun katılmadı görülmüştür. Amacın iş yapmak değil iş yapıyor görünmek olduğu çok açıktır.

4. Başkan TV’de görünmek için her şeyi yapıyor. Yönetime haber vermek, onlarla ortak karar almak gibi bir alışkanlık taşımıyor. Mikrofonu kimseye vermiyor ve “soyadı bülbül gibi kesiliyor” (Serdar Doğan). Bir örgüt sorumluluğu içerisinde davranmıyor. Genel başkanlık bir temsil makamı iken adeta karar mercii gibi davranıyor. Bütün bir yönetimi, şube başkanlarını, üyeleri kararlarını uygulayacak kişiler olarak görüyor. Toplantılarda yardımcılarına bağırıp-çağırıp azarlayabiliyor. „Benim sizin aklınıza ihtiyacım yok.“ diyebiliyor!

5. Yönetimin Kararları olmadan hareket ediyor: Örnek: MADIMAK UTANC MÜZESI otobüsü basın açıklaması yönetimde kararlaştırılıp onaylanmamışken siteye böyle karar koyabiliyor. Derneğimizin mücadelesinin haklılığını duyuracak ve çarpıcı eylemler, etkinlikler öneren bir şehit yakınımız adeta izole edilmek isteniyor.

6. Derneğe maddi katkı üretmek için projeler hazırlamak yerine „Hangi şubenin ne kadar parası var.“ın peşine düşülüyor.

7. Bilindiği gibi derneğimizin ne gençlik kolu var ne de kadın kolu. Bu yönde hiç bir adım atılmıyor.

8. Genel merkez neredeyse bütün şubelerden habersiz durumda. Yönetim kurulunda olduğu gibi şubelerde emir-komuta zinciriyle yönetilmek isteniyor.

9. Genel merkezde proje üretilmiyor üretilen projeler ise engelleniyor.

10. Yönetimde ne tüzük işletilebiliyor ne de adalet ve eşitlik aranabiliyor. Başkan ve başkan yardımcısının, ABF’de olup bitenleri bizlerden saklaması, bilgi aktarmaması, Cumhurbaşkanı yemeğinde olduğu gibi (İki başkanın konuşup anlaşması sonrada bunun bizden saklanması ve) gerçek beyanlar yapılmaması gibi gerekçeler başta olmak üzere disipline verme talebim adeta bir skandalla reddedilmiştir. Bu dernek adalet anlayışından uzak bir biçimde yönetilemez.

11. Ne yazık ki, hırsı ve şişkin egosuyla tanınan bir başkandan söz ediyoruz. ABF’de genel sekreter, PSAKD’de genel başkan, HDK’ında aktivist olmak gibi bütün derneklerde birden görev almak istiyor ve alıyor. Bir dernekte bulunup hizmet üretmeyi amaçlamadığı, buraları birer basamak gibi kullanmak istediği çok açıktır.

12. Genel merkez adına yapılan yemek tam bir faciadır. Para alınmayacağı için o mekânın (Vedat Dalokay salonu) seçildiği söylenmesine rağmen hem mekâna 5 bin lira para ödenmiş hem de dernek adına birilerine plaketler verilmiştir. Genel merkeze yakışacak bir etkinlik olmamış başkan kimi vekilleri ağırlayarak dostluk tazelemiştir.

13. Derneğin gençlik kolu olmadığını söylemiştim. Var olan gençler de birer birer uzaklaştırıldılar, uzaklaşmak zorunda kaldılar. Her şeyi en iyi bildiği gibi siyasetin de kendisinden sorulması gereğine inandığı için derneğimizi siyasetten temizlemek için gençler uzaklaştırılıyor. Bir şube başkanıyla tartışan gençler çareyi genel başkanda arayıp dertlerini anlatmaya geliyorlar. Başkan ayaküstü dinleyip adlarını ve telefonlarını kaydedip gönderiyor. Aynı şube başkanıyla bırakın meseleyi konuşmayı gençleri adları ve telefonuyla ihbar ediyor.

14. Önemli eksikliklerden birisi de ortaya çıkan sorunların ‘çözümünde’ yatmaktadır. Buralarda da bir örgüt bilinciyle hareket edilip hukuk oluşturarak, tüzük çerçevesinde ve adalet duygusuyla çözümler aranmamaktadır. İzmir’deki iki GYK üyemize ilişkin sorunlara çözülürken de gayri hukuki olarak onu şunu görevlendir gibi basit bir çözüme gidilmiş ve bu konudaki tartışmamız geçiştirilmiştir. Başkan yardımcısı Muharrem Erkan’ın başlattığı tartışmaya ve benim eleştirilerime kimse yanıt vermemiştir.


Değerli Canlar,
Durum o ki, hep bir yanlışı başka yanlışla gidermeye çalışıyor, kalıcı çözüm değil palyatif tedbirlerle yetiniyoruz.
Bütün yönetici arkadaşlardan başta örgütümüzün tüzüğü olmak üzere dernekler kanununu ve diğer ilgili kanunları okumalarını rica ediyorum.
İzmir çözümü çözüm değildir. İki arkadaşın İzmirden sorumlu tutulması son derece yanlıştır. Bu bırakınız tüzüğü demokratik teemmüllere, örgüt içi karar birliğine aykırı olup yeni sorunlar gündeme getirecektir. Yarın başka illerde de sorun çıktığında oranın başınada başka kişiler mi atanacak?

Sorunları çözmek için attığımız her adım geleceğin hukukunu oluşturmalıdır. Muharrem Canın itirazları son derece yerindedir. Öte yandan Ali Özcanlı'ya da yanıt verilmeli?
Çözüm örgütümüzün bütün organlarının işlevlerini yerine getirmeleridir. Örgüt yönetimi ancak ve ancak örgüt organlarının kararlarıyla olur! “


15. Bu yönetim Alevilerin toplumsal yaşamda yüz yüze kaldıkları sorunlar ne ifade etme yeteneğine sahip ne de çözüm önerebilecek bir vizyondadırlar. Birçok şubemiz cemevlerine, çok katlı binalara sahip olmasına rağmen ne yazık ki bunlar modern bir tarzda çizilmiş ve işlevsel olmaktan çok uzaktır. Merkezi bir biçimde mimari, sağlık ve kültürel hizmetleri planlayacak, tasarlayacak bir komisyon oluşturulamıyor. Birçok binamız, her gelen yönetimin bir kat çıkmasıyla oluşmuştur.

16. Mali konular son derece keyfi bir biçimde ele alınıyor. Bunu her fırsatta dile getirmeme rağmen sayman arkadaşımız konuyu şahsi algılayıp alınganlık göstermektedir. Neyin nereye harcandığı şeffaf bir biçimde paylaşılmamaktadır.

17. Madımak Katliamının 20. Yılını yaşıyoruz. Bilindiği gibi yargı sürecini de başka bir katliam olarak yaşadık. Sivas katliamı üzerindeki muamma sürüyor. Katliamın nasıl, nerede ve kimler tarafından planlandığı, adım adım nasıl işlendiği herkesin malumu olan bir sır. Bakın bu sır kedini nerede ele veriyor. Katliam girişiminin 8 saat sürmesi, polisin ve askerin müdahale etmemesi sonunda da otelin yakılıp katliamın gerçekleştirilmesi derin odakların organize bir biçimde çalışmış olduğunu açıkça gösteriyor. Son günlerinde Erdal İnönü'nün yaptığı açıklamalar da zaten bunu kanıtlıyor. Katliamdan sonra üst düzey bir mit yetkilisi Erdal Bey'e "Dincilerin gazını almamız gerekiyordu." demiş. Katliam sonrası diğer bir organize yönü ise dava sürecinde yaşandı. Bilindiği gibi dava önce gösteri ve yürüyüş yasalarına muhalefetten açıldı. Sanıklara üçer, beşer yıllık cezalarla dava sonuçlandı. Adaleti sağlamaktan uzak olan bu sonuç Yargıtay tarafından bozuldu. Bu kez özellikle laik" ve "cumhur
iyetçi" kesimleri tatmin eden yeni bir dava açıldı. Bu kez anayasayı çiğnemek, cumhuriyeti yıkmak, şeriatı getirmek diye süren bir dizi suçlamayla yeni bir dava açıldı. Bu davanın nasıl sonuçlandığı hepimizin malumudur. Katliamı dinci bir örgüt gerçekleştirmişti ama örgüt bulunamamıştı. Sonrası zaman aşımı ve günümüz. Şimdi soru şu: Dincilerin gazını almak için katliama göz yumuldu, laik ve cumhuriyetçi kesimin gazını almak içinde suç, bulunamayan bir dinci örgüte yıkıldı. Peki şimdi DDK ne yapacak? Bu kez de dincilerin gazı alınmak istenecek. Katliamı tezgahlayanlara ulaşılacak mı şimdiden bir şey söylemek kolay değil. Ama derneğimizin yapabileceği en önemli şey bu aşamada DDK yakın takibe alarak incelemenin doğru bir hat üzerinden yürüyüp yürümediğini izlemek, denetlemek olmalıdır. Buradan bir şey çıkmaz peşin hükmüne kapılmamalıdır. Ne yazık ki başkanın tavrı bu yöndedir. Cumhurbaşkanına yazdığı cevap metnini 01/12/1012 tarihinde şöyle eleştirmiştim. “ Sevgili Canlar,
Başkanın kaleme aldığı metni genel hatlarıyla olumlu bulmakla bereber başlatılan girişime ilişkin kaygılarımızı ifede edip ama sonuç olarak geçikmiş bir girişim olduğuda belirtilmeliydi. Bu girişimin yargılama sürecindeki engellemelerini, yargının usulsüzlüklerini de açığa çıkartacağını umduğumuzu ifade edip takipcisi olacağımız belirtilmeliydi. Bu katliamda temel sorunun hem nasıl ve kimlerin örgütleyip yaptıklarının gizlendiği hem de yargılama sürecinin tam bir adeletsizlik ve derin devlet manevralarının döndüğü kuşkusu açıkça ortaya konmalıydı.
Metnin genel havasından bu girişimin önemsenmediği ortaya çıkıyoır ki benim katılmadığım nokta da burası. Evet her şeye rağmen bunun formelde olsa önemli bir girişim olduğunu düşünüyorum. Dernek olarak bize düşen görev bu süreci adım adım takip edip kamuoyu yaratmak olmalıdır.
Saygılarımla."

20. yıl etkinlikleri, Madımak katliamını ve yargı katliamını ülkede ve dünyada kamuoyu yaratacak, farkındalık yaratacak çapta olmalı. Birkaç kişiye kürsüde bağırma imkânı tanıyacak türden şeyler olmamalı.

BANA GETİRİLEN ELEŞTİRİLER

Bugüne kadar bana temel olarak, bir kısmını yüzüme bir kısmını arkamdan olmak üzere üç alanda eleştiri getirildi. CHP’yi çok eleştiriyor olmam hep bir sıkıntı kaynağı oldu. Aslında sadece bu partiyi değil ben bütün olarak cumhuriyet tarihine, Alevilere ne yaşatıldı diye baktığımda hep katliam gördüğüm için öte yandan söz konusu partinin bugün için Alevilere hiçbir şey vadetmediğini söylediğim için eleştiri alıyordum. Ne yazık ki bu bir eleştiriden ziyade CHP’den beklentileri olanların bana yönelik hıncıdır. Yakasında, iç cebinde CHP rozeti taşıyanlar yanımdaki sandalyelerden “Derneğe siyaseti bulaştırmayalım.” nutukları atıyorlardı. Parti bize şöyle yardım ediyor böyle yardım ediyor diye neleri örtmeye çalıştıklarını gizleyemezler!
Edebiyatçı olmam ise başka bir eleştiri kaynağıydı. Buna yanıt vermeye bile değmez. Aleviliğin bütün bilgileri sazla, sözle, edebiyatla sürüp gelmiyor mu? Beni edebiyatçı olmakla eleştirenlerin -ki bu ne demekse?- 10’a yakın kitabımdan bir tanesini alıp okuduklarını görmedim.
Son olarak arkadaşlarımda tahammülsüzlük yaratma ve eleştirilerine neden olan tavrım her şeyi sormam ve şeffaf olamaya çalışmamdır. Bütün kararlarımızın tüzüğe uygun olmasını, örgüt hukukunun çiğnenmemesini gözetmemdi. Yönetimden bağımsız kimsenin davranamayacağını anımsatmamdı. Daha dün gelip yılların yöneticileri karşısında böyle davranmam hoşa gitmiyordu.
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Mesaj gönderen Ali »

BİR OLAYIN ÇAPRAZ HALLERİ: Nedir Ahlaksızlık?

Ne adına kurulmuş olursa olsun, nedense bütün derneklerde benzer sorunlar yaşanıyor. Yöneticiler orayı bir iktidar aracı olarak görüp ne pahasına olursa olsun vazgeçmek istemiyorlar. En ufak muhalefete tahammül göstermeyip susturmak için en temel değer olan yaşama hakkına bile kastediyorlar. Bana yaşatılan şey de tam budur. İktidar hırsına kapılmış kişilerin, karşı sesi boğma cüretidir. Olaya dışardan biriymiş gibi çıplak gözle bakıp aktarmaya çalışacağım…
Yönetime yeni gelen ekip arasında birkaç ay sonra muhalif sesler çıkmaya başlar. Projeleriyle öne çıkan bir isim, başkanı kişisel davranmakla, yönetime danışmadan keyfi kararlar almakla, derneği öne çıkarmayıp kendisinin hep türbinlerde olmak istemekle, birkaç siyasi partiyle gizli kapaklı görüşmeler yapmakla, derneğin tüzüğüne uymamakla suçlar ve bir yardımcısıyla birlikte başkanı disipline vermek ister. Yönetimde sessiz kalan birkaç kişi sayesinde bu istek karşılık bulmaz. Şişkin egosu ve hırslarıyla tanınan başkan bu durumu unutmaz. Birkaç hafta sonra o “çatlak sesi” ve yönetimden birini daha istifaya çağırır. Gerekçesi çok tanıdıktır; uçkur davası. Başkan yine yönetimden kimseyle konuşmadan, bu olay hakkında ilgili kişinin görüşüne başvurmadan yapar. İstifası istenen kişi “Beni dinlemeden istifamı isteyemezsin.” der ama başkan “Ben her şeyi biliyorum diye kestirip atar.” Başkan bununla da yetinmeyip o kişinin hakkında olumsuz propagandaya başl
ar hatta başka şehirlerde aylar öncesinden planlanmış panellerini iptal ettirmeye kalkışır. Haksızlığı uğrayan kişinin telefonlarına bile cevap vermez. Dernek merkezine gelip nedenini sorduğunda ise ağır hakaretlerle binadan atmaya kalkışır başaramayınca da bir yardımcısıyla öldüresiye dövüp oracıkta bırakıp gider. İşini yarım bıraktığını düşünen başkan birkaç gün sonrada aynı kişiyi disipline vermeyi önerir.
Olay ana hatlarıyla budur. Başkanın yöntemi de çok tanıdıktır. Susturmak istediği kişiyi önce yargısız infaz eder sonrada linçe kalkışır. Uydurduğu bahane de bilindik şeylerdir. Hatta olay basına sızınca en çirkin yalanlara başvurur. Sarhoştu der, küfür etti der, düştü kafasını masaya çarptı der, onunla konuşurken ellerim arkamdaydı der! Bütün bunları derde, kanlar içerisinde baygın bir halde orada bırakıp kaçıp gitmelerini açıklayamaz!
Sayın Beyefendi,
Seni kişisel davranmakla, yönetime danışmadan keyfi kararlar almakla, derneği öne çıkarmayıp kendini hep türbinlere oynamakla, birkaç siyasi partiyle gizli kapaklı görüşmeler yapmakla, bilgi saklayıp yalan söylemekle, derneğin tüzüğüne uymamakla suçlayan yönetici arkadaşını önce ahlaksızlıkla suçlayıp ne onu dinleyip ne de yönetime danışmaksızın istifaya çağıracaksın. İstifa etmedi diye de yardımcınla bir olup dernek binasında ölümüne dövüp terk edeceksin sonra da disipline vermek isteyeceksin. Gel bu olaya birlikte bakalım. Bu olayda ahlaksızlık nerede?
1. Beyefendi, bu arkadaşın istifa etmesi gereken bir durum varsa bunu diğer yöneticilerle neden paylaşıp bir karara bağlamıyorsun? Gizli bir şantajla istifaya zorlamak acaba hangi ahlaka uyar?
2. Peki ahlak dışı bir durum diye iddia ediyorsun da neden zamanında disipline verme gereği duymuyorsun?
3. Önce yargısız infaz edip sonra dövmek ve arkasından da disipline vermek kendi suçunu örtmeye çalışmak değil mi?
4. Henüz istifa etmemiş bir yöneticinin itibarını zedeleyecek bir biçimde önceden planlanmış panellerini, şiir etkinliklerini iptal ettirmeye kalkışman temsil ettiğin makamın yetkisini kötüye kullanmak değil mi?
5. İddia ettiğin olay iki kişi arasında geçtiğine göre illaki bu konuları da çok merak ediyorsan, iki tarafa da sormadan, neyin ne kadar yaşandığını ya da sorunun yaşananlardan mı, yaşanmayan şeylerden mi kaynaklandığını nasıl biliyorsun? Fırsatı ganimet bilip ahlak, uçkur bekçiliğine soyunmak nasıl bir ahlaklılıktır?
6. Diyelim mi derneğe içkili geldi ve küfretti. Böyle bir durumdaki adamı dövüp orada ölüme terk etmek hangi mezhebe hangi meşrebe sığar?
7. Sayın Kemal Bülbül, Sayın Oktay Kandemir, madem siz dövmediniz, adam sarhoştu ve düşüp kafasını masaya vurdu peki neden olay yerinden kaçtınız? Bunun hangi ahlakta yeri var?
8. Kafasını masaya çarptı, pencereden atladı, ayakkabı bağıyla kendini astı gibi savunmalar size de tanıdık geliyor mu?
9. Madımak katliamının 20. Yılında yaşanılan vahşeti insanlık suçu olarak görmek gereğini vurgulayan sizler nasıl oluyor da diğer bir yönetici arkadaşınızı linç etmeye kalkışıyorsunuz?
10. Diğer yöneticileriniz ve on binlerce üyenizde mi sizin gibi düşünüp 50 yaşına gelmiş insanların özel yaşamına burnunu sokmayı ve cezalandırmayı meşru görüyor?
11. Söz konusu kişi istifa etse sizin ve derneğinizin adı temizlenmiş olacak mı?
12. Henüz bir dernek başkanıyken fikir ayrılığına düştüğünüzü diğer yönetici arkadaşınızı linçe girişebiliyorsanız hangi parti sizi nasıl bir vekil figürü olarak düşünecektir?
Şimdi sözü ben alayım.
13. Diyelim ki bir arkadaşımızı mağdur etmişim peki yönetim beni karşısına alıp bu mağduriyeti telafi etmemi istemeleri gerekmez miydi? Her ikisini de uzaklaştırmaya kalkışmak yine bir fırsatı ganimet bilmek demek değil midir?
14. Alanya’da ki etkinliğimi iptal ettirmek hangi hırsın ve nasıl bir kinin sonucudur? Dernekten izin alınmadı deniliyorsa, kendi katıldığı etkinliklerin hangi birinde yönetimi haberdar ediyor? Bu yönetimi hiçe saymak, küçümsemek değil midir?
15. Temsil makamı olan başkanlığı karar makamı gibi algılaman hem derneğimizin tüzüğünü hem de yönetimi itibarsızlaştırmak değil mi?
Bütün bu soruların cevapları çok net ve bir tek şeyi gösteriyor:
Tamam, ben dengemi kaybettim kafamı duvara çarptım da sen bu hırs, nefis ve kibrinle neyini kaybettin insanlığını nereye çarptın?

SONUÇ

Değerli Canlar, yukarıda sıraladığım eksikliklere, yetersizliklere, kişisel hırslara daha fazla örnek verip uzatmak istemiyorum. Bütün bu eleştirileri yeri geldikçe bütün toplantılarda yöneticilerle paylaştım. Olumsuzlukları toplantıya katılamayan üyelere telefonla bildirdim. Bana yapılan itibarsızlaştırma, susturma ve linç girişimine çaresizlik içerisinde özür bulmaya çalışan genel başkan ve başkan yardımcısı kabahatlerinden büyük suç işlemeye devam ediyorlar. Kürsülerde çığırtkanlık yapmakla Alevi yoluna ikrar vermenin ayrı şeyler olduğu bir kez daha kanıtlanmış durumda. Bir insan ne yapmış olursa olsun öldüresiye dövülüp oracıkta terk edilir mi? Pir Sultan Abdal Kültür Derneği bu pervasız yöneticilere sessiz mi kalacak? Bu şahıslar pervasızlıklarına, çığırtkanlıklarına devam mı edecek? Benim istifa etmem bu derneğin adını kurtaracak mı?

Bu yönetim, gerekli hassasiyeti ve özeni gösterip toptan istifa etmeli ve derneğin önünü açmalıdır.



NOT: Telefonla arayıp geçmiş olsun diyen tüm canlara en derin muhabbetlerimi, hürmetlerimi sunuyorum. Kanımı akıtanlar karşısında sessiz kalanlara, en temel insanı bir tepki verip “Geçmiş olsun” dileğini esirgeyenlere ise söyleyecek söz bulamıyor. Bu yol yürümeyi bilendir!
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Pİr Sultan Dernekçilerinin Özeleştirisi

Mesaj gönderen Ali »

Ali yazdı:BİR OLAYIN ÇAPRAZ HALLERİ: Nedir Ahlaksızlık?

SONUÇ
Bu yönetim, gerekli hassasiyeti ve özeni gösterip toptan istifa etmeli ve derneğin önünü açmalıdır.

bu adam özeleştiri yapmış ama bir santim yol alamamış sorunu ahmet gidip mehmet gelsinle çözeceğini çözüleceğini sanıyor oysaa bu derneğe kim gelirse gelsin aynı şeyler yaşanır çünkü pir sultanın adı Allahsız kitapsız inançsız kişilerle donatılmış hangisi gelse sorun çözülmez sorunlarının ilkesel olduğunun farkında bile değil sazı semahı cemi savunan insanlarla inanç olurmu? alevilik olurmu?
Cevapla

“Aleviliği Çarpıtan Yazılar” sayfasına dön