Ebu Talip (a.s)

Mevlamız Hz. Ali'nin Dostları, Ehlibeyt Sancaktarları...
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen Mekzun »

EBU TALİP (a.s)

536 yılında (Miladi) Mekke’de doğdu. En büyük oğlu Talip’ ten dolayı, Talip’ in babası anlamına gelen "Ebu Talip" olarak anıldı. Asıl adı Abdmenef' tir. Peygamberimizden rivayet edildiğine göre "İmran" adıyla da bilinir. Annesi Amr bint Aiz' in kızı Fatıma' dır. Babası Haşim oğlu Abdulmuttalip' tir.

Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’in yaşantısına ve görüşlerine ilişkin yazılı kaynakların netliği, Müslümanlığı ve imanı konusunda ön araştırma yapmamızın gerekliliğini, önemsiz kılar. Fakat Ebu Talib hakkında uydurulan, yaşanmamış tamamen hayal ürünü bir çağa ait olduğu rahatlıkla kestirilebilen iddialar, İslamiyet’in ve doktrinimizin en temel yasası olan ehlibeyt sevgisini ve Peygamber ve hanedanına bağlılığı yıpratıyorsa, bu savlar dikkatsizce ele alınmamalı, Ebu Talib’in imanı hakkındaki araştırmalarımızın derinleşmesinin gerekliliği iyice kavranmalıdır.

Gerçeklikten ne kadar uzak olabileceği düşünülmeden ortaya atılan iddialar, kargaşa nedenidir. “Sen sevdiklerini hidayete erdiremezsin.” anlamındaki ayetin, Peygamberimize, Ebu Talip için indiği iddia edilir. Bu iddia ve benzerlerine karşı savunmamız, orantısız ölçüde belgesel ve güçlü olacaktır. Oysa söz konusu ayet; Peygamberimizin ölümüne yakın bir zamanda, bazı Müslümanların, İslamiyet’i kabul etmeyen yakınları için Peygamberimizden dua etmesini istemeleri üzerine inmişti ve Ebu Talip bundan yıllar önce vefat etmişti. Peygamberimiz: “Ebu Talip’e bir yararın dokundu mu? Çünkü o, seni koruyor ve inanmayanlarla mücadele ediyordu.” sorusuna “Evet dokundu. O, şimdi cehennemde topuklarına kadar ateşten bir çukurun içindedir. Şefaatim olmasa, cehennemin en derin çukurunda olurdu.” yanıtını vermiş. Kargaşa, yerini şaşkınlığa bırakmıştır. Çünkü bu hadis, Sünni bilginlerin çoğu tarafından kabul etmemiş olduğu halde, hala yazılmakta ve okutulmaktadır.. İmam Rıza ve İmam Sadık, aynı hadisin uydurma, Ebu Talip’in de mümin olduğunu bildirmişlerdir. Kaldı ki bu hadiste şefaat, ön plana çıkmaktadır. Şefaat kâfirleri kapsamaz, sadece müminleri kapsar.
“Onlar (insanları) hem ona yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışır hem kendileri ondan uzaklaşırlar.” Ayetinin ise ibni Abbas’ın tefsirine göre Ebu Talip’e işaret ettiği iddia edilir. İnanmayanları Peygamberimize zarar vermesinler diye ona yaklaştırmayan da Peygamberimizin davet ettiği İslam dinine girmeyen de kendisiymiş. Oysa “Allah’tan Ebu Talip için dileğiniz nedir?” sorusuna karşılık Peygamberimizden: “Sevabın, iyiliğin tümünü dilerim.” cevabını aldığını, Peygamberin, İslamiyet’i kabul etmemiş birisi için Allah’tan iyilik ve sevap dilemeyeceğini rivayet eden de ibni Abbas’tır. Peygamberimiz Ebu Talip için Allah’tan iyiliğin tümünü dilediğine, bunu da Müslüman olmayan birisi için yapmayacağına göre Ebu Talip, Müslümandır ve ayette sözü geçen “ona yaklaşmaktan vazgeçirmeye çalışmak” ifadesi, “İnsanların İslam dinine girmesini önlemek” şeklinde algılanmalıdır. Ebu Talib, tercihini insanların İslam dinine girmelerini sağlamak için çabalamak yönünde kullanmıştır. Peygamberimizin en büyük destekleyicisi ve koruyucusu durumundaki Ebu Talip hakkındaki tarihi bilgileri değiştiren, kendisine negatif özellikler katan ve bununla en zeki kafaları karıştırmayı hedefleyenlerin, bilimselliklerini kaybetmiş olduklarını ve kendilerini bu derece aşağıladıklarını hissetmekten kendimizi alamıyoruz. Aynı hisleri, bu akımı başlatan ve kitapları elimize eksiksiz ulaşan yaşamadığımız çağlardaki âlimlere karşı da gizleyemiyoruz. İbni Haldun’un, “Ehlibeyt bidat olarak çeşitli mezheplerle yoldan saptılar” şeklindeki tuhaf saptaması, Ebu Talip hakkındaki uydurmalar karşısındaki şaşkınlığımızı kat kat arttıran başka bir etkendir. Bu saptama ve uydurmaların, nereden geldiklerini, zaman içinde nasıl geliştiklerini ve dönüşümlerinde ne ile karşılaşacaklarını incelememize ilişkin özgürlüğümüz, asla putlara tapmayan ve put adına kesilmiş hayvan etinden yemeyen Ebu Talip’e ilişkin yargılarımızın, güvenli olabilmesi açısından değerlidir. Bu değerli incelemenin aydınlığında ortaya belgesel, dolayısıyla zihinsel bir görüş koyabilmenin zorluğu, bu zorluktan beslenenlerin, dayanaksız ve şiirsel söylemleriyle mücadele etmeyi göze almaktır.

Peygamberimiz ölüm döşeğindeki Ebu Talip’ in yanına gelir ve orada Ebu Cehil’i ile Ebu ümeyye oğlu Abdullah’ı görür. Ebu Talip’e Amca “Lailahe illallah de, Allah’ın yanında sana tanıklık yapayım.” der. Peygamberimiz bunu Ebu Talip’e söyletmek istedikçe Ebu Cehil ve Abdullah “Abdülmüttalib’in dinine yüz mü çevireceksin?” diye üstelerler. Ebu Talip’in son sözü “Ben Abdulmuttalip’in dini üzerineyim.” şeklinde olmuş ve şahadet getirmekten kaçınmış. Bunun üzerine Peygamberimiz “Allah’a and olsun ki senin için Allah’tan af dilemeyeceğim.” demiş. Tam bu sırada Ebu Talip ile ilgili şu ayet inmiş:“Cehennem ehli oldukları belli olduktan sonra akraba dahi olsalar Allah’a şirk koşanlar için af dilemek ne Peygamber’e ne de inananlara yaraşır. Buhari ve Ebu Müslim’in çamur atarken kendileri açısından talihsizlik olarak nitelenebilecek dayanaksız savlarına karşılık nadiren de olsa reddedilemez bir tez getiremediklerinden aleyhte yazdıkları her şeyin incelenmesi gerekir. Belli olmayan bir nedenle Abdulmuttalip’in yanlış bir din üzerinde olduğunu göstermek istemiş ve bu ayetin hicretin 9. yılında yani Ebu Talip’in ölümümden 12 sene sonra indiği için Ebu Talip ile ilgisinin bulunmadığı gerçeğini kavrayamamışlardır.

Yararlanacağımız olayların, tarihsel gelişimi şöyledir. Hz. Muhammet, 7. yüzyılın ilk çeyreğinde ruhani, siyasi ve askeri bir lider olarak yönetimin başında idi. Araplar’a, yüzlerce yıllık yaşam alışkanlıklarına, ticari uygulama ve hayallerine ve inançlarına ters düşen tek tanrılı bir dini, İslamiyet’i kabul ettirmeye çalışır. Peygamberimize karşı, Araplar arasında, gizli veya açık bir hoşgörüsüzlük mevcuttur. Hz. Ali’ yi halife olarak ön plana çıkarması, bu hoşgörüsüzlüğü dizginlenemez hale getirir. Peygamberimizden sonra, Emeviler’in yönetimi ele geçirmesiyle, İslam dininin tek tanrı inancı dışındaki bütün getirileri, hızla yok edilmeye çalışılır. Ebu Talip’e yapıldığı gibi Hz. Ali’ye ait olan her şeyin yasaklanması veya kötülenmesi çabasına girişilir. Emevi soyundan, Hz. Ali’nin en büyük düşmanı durumundaki Ebu Süfyan oğlu Muaviye, Ebu Talip’in imanı konusunda olumsuz bir düşünce akımı geliştirmiş ve Hz. Ali’yi kötülemek ve ona iftira atmak konusunda kural ve ölçü tanımamıştır. Minberlerde Hz. Ali’ye sövülmesini emretmiş, bu uygulamanın kendisinden sora devam ettirilmesini istemiştir. Sevenlerinden nefret etmiş, Ali taraftarlığından ve sevgisinden vazgeçmeleri koşuluyla hayatlarının bağışlanacağını ilan etmiştir. Oysa Hz. Ali’ye ait olan, yasaklanan ve kötülenen şeyler, İslamiyet sayıldığından gerçek İslamiyet’e ait bilgi kırıntıları, bugün bile güçlükle elde edilebilmektedir. Bu kırıntılardan bazıları da Ebu Talip’in Müslümanlığına ilişkin olanlarıdır. Fakat elimizde bulunan, Ebu Talip’ in Müslümanlığına ilişkin bilgi kırıntıları, o kadar katışıksız ki açılımları sayfalara sığmayacaktır.

Kendi sözleri ve şiirleri

İbni-i Şehraşup diyor ki: "Ebu Talip'in mümin olduğunu gösteren şiirlerinin (veya beyitlerinin) sayısı üç bini geçmektedir.” Bu şiirlerden Türkçeleştirdiklerim aşağıdadır:

Bildim ki Muhammet’in diniDinler içinde en hayırlı dindir.

Bilmez misin ki bizce Muhammetİlk kitapta yazıldığı üzere Musa gibi peygamberdir.



Kulların, rabbinin yardımı onunla olsunO bir din ile geldi haktır batıl değil



…Habeş krallığı bildi ki Muhammet,

Musa ve Meryem oğlu İsa gibi peygamberdir.

Doğru din ile geldi getirdiği kitap gibi Allah’ın emriyle o masumca doğru yolu gösterir.

Siz doğruluğun kendi kitabınızda okursunuz

Reddedilmez kanıtlarda, kitabınızdaki kanıtlar gerçektir.

Allah, kelimeden ibaret değil,

İslam’a gelinDoğru yol aydınlıktır, karanlık değildir.

Ebu Talip, Peygamberimize övgü dolu üç bin beyitlik divanındaki ünlü lamiye (lamiy) kasidesinde, Allah’ın Resulünü şu şekilde yüceltmekte ve ona bağlılığını dile getirmektedir:

"Beyaz yüzlüdür ve yağmurlar onun yüzü hürmetine istenir.

Yetimlerin sığınağı, dulların koruyucusu

Fakir Haşimiler ona sığınır

Ve onun yanında rahmet ve fazilet içinde olurlar.

Onlar evladımızın yalan söylemediğini

Ve bizim, batıla inanmadığımızı biliyorlar."


Bu beyitler; İmam Sadık ve İbni Abbas’ın, Ebu Talip’i mümin olarak nitelendirmelerinin başlıca nedenlerindendir. Bir başka şiirinde ise:


"Allah' ın elçisine şimşek gibi parlak bir kılıçla yardım ettim.

Resulullah' ı himaye ediyoruz ve ona şefkatli davranıyoruz.

Düşmanlarına genç bir deve gibi yumuşak davranıyorsam da

Ama onlara büyüklük sebebiyle aslanı korkuturcasına kükrüyorum.”

Bu beyitlerde Hz. Muhammet’ten Allah’ın elçisi diye bahsetmesi Allah’ı ve Hz. Muhammet’i birlikte anması dikkat çekicidir. Allame Emini, "Eğer bu sözler risaleti tasdik için yeterli değilse ne yeterlidir?” diye sorar. İbni Ebil Hadid ise: “Bu beyitler, Resulullahın risaletini kabul etmekle aynı anlama gelir.” demektedir.

Ebu Talib, oğlu Cafer ile birlikte yürürken, Peygamber ile Ali' nin namaz kıldığını gördü. Oğlu Cafer' e: "Amcanın oğluna katıl." diye buyurdu. Böylece Cafer de Resulullah ve Ali ile birlikte namaz kıldı. Bu esnada Ebu Talip, şu şiiri okudu: "Ali ve Cafer musibet ve zorluk anlarında benim dayanaklarımdır.Amcanızın oğluna yardım ediniz ve onu yalnız bırakmayınız. O amcanızla kardeşlerimiz arasında bir anne ve bir babadanız. Allah'a and olsun ki, onu yardımsız bırakmayacağım. Oğullarımız arasında temiz nesepli olanlar,Onu yalnız bırakmayacaktır.”

Kardeşi Hamza'ya da Resulullaha yardım hususunda şöyle buyurdu: "Ey Hamza! Ahmet' in dininde sabırlı olmak gerekir. Bu dine yardımcı ol ki, bu sabır sayesinde kazanasın. Rabbinden hak ile geleni, savun. Bu yolda sadık ve azimli ol. Hakkı asla gizleme. "Ona iman ettim." demen beni çok sevindirdi. O halde Allah için Resulullaha yardımcı ol.”

Hz. Ali’nin "Baba, ben Allah'a ve Resulüne inandım. Peygamber'in elçiliğini tasdik ettim. Allah için onunla namaz kıldım ve kendisine katıldım." demesi üzerine Ebu Talip şöyle buyurdu: "İyi bil ki Peygamber seni iyilikten başka bir şeye davet etmemiştir. O halde katıl.”

Peygamberimizi hep korudu

Kureyş' in, Resulullah'ı öldürmeye kesin karar aldığını duyunca şöyle dedi: "Allah'a and olsun ki, beni gömmedikleri sürece sana dokunamazlar. Sen benim iyiliğimi dileyerek çağrı yaptın, sen sadıksın (söylediğin doğrudur) ve güvenilirsin. Sen dinlerin en hayırlısını getirdin."

Ebu-l Futuh Razi “Bu sözler, Ebu Talip' in imanını açıkça göstermektedir. Zira sana iman ettim ve seni tasdik ettim sözü ile sen sadıksın sözü arasında hiçbir fark yoktur." demektedir.

Resulullah, bir gün namaz kılmak için Kâbe’ye gitti. Peygamberimiz namaza durunca, Ebu Cehil etrafındakilere "Kim bu adamın yanına gidip namazını bozabilir?" diye sordu. Bunun üzerine İbnuz-zab'ari adında birisi, eline hayvan pisliği ve kan alarak Resulullah'ın yüzüne sürdü. Resulullah, namazdan çıkarak amcası Ebu Talib'in yanına gitti ve "Amcacığım, bana ne yaptıklarını görüyor musun?” dedi. Ebu Talib, "Kim yaptı?" diye sorunca Resulullah, “Abdullah b. Zab'ari" cevabını verdi. Ebu Talib, kılıcını alarak Kureyşlilerin yanına gitti. Onlar, Ebu Talib'i görünce ayağa kalkmak istediler. Ebu Talib onlara şöyle dedi: “Allah'a and olsun yerinden kalkanı kılıcımla oturturum." Ebu Talib, daha sonra eline bir miktar hayvan pisliği alarak onların yüz, sakal ve elbiselerine sürdü ve onlara ağır sözler söyledi.

Kureyş, Resulullah'ı öldüremeyeceğini ve Ebu Talip'in Resulullahı korumaktan vazgeçmeyeceğini anlayınca, Peygamber kendilerine teslim edilinceye kadar Haşim oğulları'yla alış verişi keseceklerine dair kendi aralarında, Kâbe binası içinde saklanmak üzere, bir belge imzaladılar. Böylece, Resulullah’a ve yakınlarına üç yıl süreyle ambargo uygulandı. Bu süre içinde Resulullah, Ebu Talip ve Hatice’nin tüm birikimleri tükendi ve büyük bir sıkıntı ve yokluğa düştüler. Allah-u Teala; Resulüne, Allah kelimesi dışında belgenin tümünü, böceklerin yiyip yok ettiklerini vahyetti. Resulullah da durumu Ebu Talip'e bildirdi. Ebu Talip, Kureyşlilere şöyle dedi: "Ey kavmim! Belgeyi getirin belki sıla-i rahim etmek ve kini ortadan kaldırmak için bir yol buluruz." Belge getirildi. Ebu Talib, onlara şöyle dedi: "Bu sizin imzaladığınız belgedir. Buna hiç dokundunuz mu?" Onlar "Hayır" dediler. Ebu Talib dedi ki: "Allah-u Teala, Resulüne bu belgenin Allah kelimesi dışındaki bölümünün tamamen yok edildiğini vahyetmiştir. Eğer doğru söylüyorsa ne yapacaksınız?" Onlar, "Ondan el çekeriz." dediler. Ebu Talip de "Eğer o yalan söylemişse, o zaman da öldürmek için onu sizlere teslim ederim." dedi. Onlar da "İnsaflı konuştun, iyi söyledin." dediler. Belgeyi açtıklarında Allah kelimesi dışında tüm yazılanların yok edildiğini gördüler. Buna rağmen inatla: "Bu, yeğeninin (Muhammet’in) büyüsüdür." dediler. Ebu Talib kızarak şöyle dedi: "O halde niçin biz, kuşatmaya teslim olalım? Hâlbuki siz buna daha layıksınız." Sonra beraberindekilerle Kâbe perdelerinin içine girdi ve şöyle dedi: "Allah'ım; bize zulmedenlere, bizimle akrabalık ilişkilerini kesenlere ve bizlere layık olmadığımız şeyleri yakıştıranlara karşı yardım et bize.”

Vasiyeti

Öleceğini anlayınca Kureyşi çağırıp onlara yaşam hakkında öğüt verdikten sora söze şöyle devam etmiştir: “Sizlere, Muhammet hakkında iyilik etmenizi öğütlüyorum. Çünkü Muhammet, güvenilir doğru sözlü ve sizi davet ettiğim şeyleri uygulayandır. Muhammet, sizlere öyle bir mesaj getirmiştir ki, kalp ve ruh bunu kabul ediyor, dil kötüleyenlerin korkusundan inkâr ediyor. Allah'a and olsun ki, adeta halkın onun davetini kabul ettiğini, sözlerini doğruladığını ve peygamberliğine inandığını görür gibiyim. Böylece Kureyş'in büyükleri alçak, zayıfları yücelmiş olacaktır. En büyükleri Peygamber'e en muhtaç olanı, en günahkârları da ona en uzak olanlarıdır. Araplar onu sevecek, topraklarını ona verecek ve onu önder seçecektir. Ey Kureyş kabilesi! Peygamberi seviniz, onu koruyunuz. Allah'a and olsun ki onun yolunda ilerleyen, olgunluğa erer ve gösterdiği yolda olan, mutluluğa kavuşur. Eğer sağ kalsaydım ondan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım.”

Ölümü üzerine

Ebu Talip, Hz. Hatice’nin vefat ettiği yıl olan 621’ de (miladi) hayata gözlerini yumdu. Peygamberimiz, bu yılı "hüzün yılı" olarak adlandırdı. İmam Sadık, Ebu Talib’in ölümü hakkında şöyle buyuruyor: "Ebu Talip, küfrü aşikâr kıldı, imanı ise gizledi. Ebu Talip vefat edince Allah-u Teala, Peygamber'ine Mekke'de kendisini koruyacak kimsenin kalmadığını ve bu yüzden göç etmesi gerektiğini vahyetti. Böylece Resulullah, Medine'ye doğru hicret etti.” Halkın, kendisine Ebu Talip'in kâfir olarak öldüğünü söylemesi üzerine şöyle buyurdu: "Ebu Talib nasıl kâfir sayılabilir? Hâlbuki o şöyle demiştir: "Bizim, Muhammed’i de Musa gibi bir Peygamber kabul ettiğimizi bilmiyor musun?”

İmam sadık onu yedi uyurlara benzeterek "Ebu Talip'in misali de Ashab-ı Kehf misalidir ki, imanlarını gizlemiş, şirki açığa vurmuşlardı. Allah onların sevabını iki kat yazmıştır.”

İlmin şehrinden

Birisi, Hz. Ali'ye "Senin yüce bir makamın var. Ama baban, azap içindedir." deyince Hz. Ali, ona şöyle buyurdu: "Sus! Allah ağzını kırsın. Allah'a and olsun ki babam, kime şefaat etse Allah, şefaatini kabul eder. Acaba ben, cennet ve cehennemin paylaştırıcısı iken, babamın ateş ehli olması mümkün müdür? Allah'a and olsun ki, Ebu Talip'in nuru, kıyamete kadar Muhammet, Fatıma, ben, Hasan, Hüseyin ve evlatlarının (imamların) nuru dışında tüm nurları söndürür. Bil ki, onun nuru, bizim nurumuzdandır. Allah-u Teala, bu nuru Âdem’den tam iki bin yıl önce yarattı. Allah'a and olsun ki babam, dedem Abdulmuttalip, Haşim ve Abdmenef asla putlara tapmamışlardır,” ve "Onlar, neye ibadet ediyordu." sorusuna karşılık "Onlar Kâbe’ye doğru ve Hanif din üzere namaz kılıyorlardı." cevabını vermiştir.

İmanı üzerine

Şeyh Saduk, şöyle diyor: “Ebu Talip mümin idi. Ama Resululah'a tam manasıyla yardımcı olmak için, imanını gizlemiş, şirki zahir kılmıştır.”

Muhsin Emin ise şöyle diyor: “Resulullaha vahiy gelince Ebu Talip, ona inandı, sözlerini onayladı; ama bunu belli etmedi. Peygambere yardımcı olabilmek için, imanını gizledi. Aksi takdirde, Resulullah'ı ve İslam dinini gereğince savunamazdı. O, imanını gizleyerek bu önemli görevi yerine getirdi. İmanını açığa vurmuş olsaydı, Kureyş'in nefretini kazanırdı. Kureyş, onu sadece yeğenini savunmakla suçluyordu. Ama imanını açığa vursaydı, artık kendisine saygı göstermezlerdi. Ebu Talib'i, sadece yeğenini koruyor diye mazur görüyorlardı.”

Şeyh Ebu-l Futuh Razi, İmam Rıza'dan naklettiği üzere Ebu Talip'in yüzük taşında şöyle bir ifade yer almıştır diyor: "Rabbim Allah'tır, yeğenim Muhammed Peygamber'dir ve oğlum Ali vasidir.”

Ebu Talip’in imanı hakkında, kendi sözlerinden, Peygamberimizi nasıl koruduğundan, vasiyetinden, ölümü ve imanı üzerine âlimlerin görüşlerinden ve Hz. Ali’nin açıklamalarından derlenebilecek daha yüzlerce sayfaya sığmayan bilgi varken, onu imansızlıkla suçlamak dinimizin çıkış noktasını bulandıran bir tutum içinde olmaktır. Bu tutum içinde olanların, Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezit’e bağlılıkları inkâr edilemez. Onları överken, bunu yapılabilecek en büyük tutku ile yaparlar. Özellikle Yezit’in İslami nitelik taşımayan küstahça eylemlerini paylaşırlarken, diyalektik olma ihtiyacı hissetmezler. Başkaları ile olan fikir alışverişlerinde, ağır basan katı bir kişilik özellikleri vardır. Semavi dinin tek sahibiymiş gibi, savundukları kişilerin birer hazine oldukları saplantısından, başkalarının karşısında başkalarını aşağılayıcı bir tavır içindeler ve anlaşılmaz bir özgüvenden cesaret alırlar. Savundukları kişilerin, olumsuz yanları özellikle İslamiyeti yıpratma çabaları bugün biliniyor olsa da, korkulan tanrının, seçilmiş tek halkı olduklarını sandıklarından, başkalarının akılcı eleştirileri onları şaşırtmaz. Kaldı ki savundukları kişiler, bir İslamiyet destanı yazmak için, kimseye esin kaynağı olamamıştır. Oysaki Ebu Talip, hayatı boyunca Peygamberimizi Ebu Süfyan’dan korumuşken cehennemde, Ebu Süfyan’ın da cennette olması tezi, İslam düşmanlarınca İslamiyet üzerine çullandırılan belirsizlikle, geçerli İslami kriterlerin ikilem içinde olduklarının algılanmasını sağlayacaktır.

Hz. Ali’yi anlatmaya başlamadan önce böyle bir yazıyı yazmaya, niçin kalkıştığım sorulabilir. Ortaya koyduğum, nitelikleri kesin olan kanıtlarla, olumlu bir sonuca varmamın garantisi, bu değerli araştırmamın sonucu ile ilgilidir. Ebu Talip, her zaman saygıyı hak ediyor olsa da karşımıza dikilip onu kötüleyenlerin bilgisizliklerini, kendilerine hissettirip tezlerinin sağlam temeller üzerine oturmadığını ispatlayabilir, katılıklarını büyük ölçüde kırabiliriz. İslamiyetle ilgili temel gerçeklerin, Ebu Hureyre gibi seciyesiz yazıcıların yazılarında, biraz saklı ve fazlaca yitik olması, Ali ile ilgili her şeyi yasaklama ve kötüleme girişimi içinde olan şair ruhlu kitle için, eşsiz bir çekim kaynağı olmuştur. Çünkü geride kalan çağa ait kayıplar ve boşluklar, Ali karşıtı kitlenin hayal gücüne göre doldurulabilmekte ve canlandırılmak istenen dönemi, amaçlarına uygun olarak göstermenin önünde, neredeyse engel bırakmamaktadır. Saygınlıktan yoksun kişilerin, Ali’ye olan düşmanlıkları yüzünden Ebu Talip’e mal ettikleri gerçek dışı konsept karşısında, sadece vahiy ile konuşan Peygamberimizin, amcası hakkında söyledikleri, bulanık ve şaşırtıcı olan bütün söylenenleri çöpe atmıştır:“Ebu Talip, ‘Âl-i Firavun' un mümini gibi’ imanını gizlemiştir.”

(Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan bir mümin dedi ki: Siz bir adamı rabbim Allah’tır demesiyle öldürür müsünüz? Hâlbuki o size rabbinizden apaçık mucizeler de getirmiştir.) “Ebu Talip, şehrin öbür ucundan koşarak gelen adam gibidir.”(Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve dedi ki: Ey halkım bu elçilere uyun. Sizden hiçbir ücret istemeyen bu kimselere kulak verin; çünkü onlar, doğru yola ermişlerdir. (Şehrin sakinleri bu kişiyi taşa tuttular tam öleceği sırada kendisine) Cennete gir denildi.

Bu ve buraya sığmayan sayısız kanıta rağmen “Üç kâfirin ölümüne çok üzüldüm. Adil Kral Kisra, cömert Reis Hatim Tai ve kucaklayıcı lider Ebu Talip.” şeklindeki Ali karşıtı Sünni söylemleri Peygamberimize yükleyerek öne çıkarmak, İslam karşıtlarının peygamberimizi çıkmaz içinde göstermesinin altında yatan neden ve İslamiyetin ana öğretisine haksız ve acımasız bir saldırıdır.

---------------------------------------------

(NOT: AKAD dergisi, Eylül 2007, sayı 1'den alıntı yapılmıştır.)
En son Mekzun tarafından 07 Eyl 2010, 16:04 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
yeshilyol
Mesajlar: 85
Kayıt: 07 Ağu 2010, 11:08

Re: Ebu Talip (r.a)

Mesaj gönderen yeshilyol »

Kardeşim, r.a. yerine a.s. kullansak daha uygun düşer.
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Re: Ebu Talip (r.a)

Mesaj gönderen Mekzun »

yeshilyol yazdı:Kardeşim, r.a. yerine a.s. kullansak daha uygun düşer.
Gerekli düzeltmeyi yaptım kardeşim :)
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
yeshilyol
Mesajlar: 85
Kayıt: 07 Ağu 2010, 11:08

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen yeshilyol »

eline sağlık bir de başlığı da a.s. yapsaydın çok güzel olacak.. :)
Muaviye
Mesajlar: 11
Kayıt: 24 Ağu 2010, 22:34

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen Muaviye »

Ebu Talib e (as) denmez
(as) kelimesi peygamberlere denir
hem ebu talib iman etmemiştir
Peygamberimiz (sas) ısrar etmesine rağman etmemiştir

Meseleye farklı bir zaviyeden bakıldığında, Ebû Talib'in, Hz. Peygamber (s.a.s)'e yapmış olduğu iyilikler de inkâr edilemez. Bu iyiliklerin, tekevvün döneminde İslâm'a çok büyük faydası olmuştur. İnsan bunları nazara alarak Ebû Talip için illa bir şey diyecekse bana göre Hz. Ebû Bekir'in dediği gibi demelidir: O, yıllar sonra babası Ebû Kuhafe'yi elinden tutup Nebiler Sultanının huzuruna getirmişti.. getirmiş ve şehadet ikrarından sonra, sevineceği yerde ağlamaya başlamıştı. Allah Resûlü'nün,

- Neden ağlıyorsun? sorusuna, o büyük insan,

- Ya Resûlallah ne kadar arzu ederdim, şimdi Müslüman olan babam yerinde Ebû Talip olsaydı!

Bu düşüncesi ile Hz. Ebû Bekir, Allah Resûlü'nün hissiyatını kendi hissiyatına tercih ettiği için, büyüklüğünü bir kez daha ortaya koyuyordu. Bu itibarla, Ebû Talib'in imanı veya imansızlığı karşısında, en uç ve ileri noktada ancak bu denilebilir. Bunun ötesi, Allah'ın tasarruf alanı içine girer ve Rububiyyetinin tecellilerini kabul etmemek anlamına gelir.
Muaviye
Mesajlar: 11
Kayıt: 24 Ağu 2010, 22:34

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen Muaviye »

peki Peygamberimiz Muhammed (s) neden Ebu Talib in caneze namazını kılmamış
AleviCaferi
Mesajlar: 461
Kayıt: 27 Oca 2007, 22:13

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen AleviCaferi »

Ebu Talib e (as) denmez
(as) kelimesi peygamberlere denir
Cebrail(AS) Peygamber mi? :)
Resim

"Benim soyumdan gelenler değil, benim izimden gidenler bendendir" Hz.Ali(AS)
Mekzun
Mesajlar: 259
Kayıt: 09 Ağu 2010, 15:35

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen Mekzun »

Muaviye yazdı: hem ebu talib iman etmemiştir
Peygamberimiz (sas) ısrar etmesine rağman etmemiştir
SORU:
Ebu Talip İslam dinini gerçekten kabul etmiş miydi, Müslüman olduğu kesin midir?

YANIT:
Kafir değildi ki Müslüman olsun! Hz. Muhammed (s.a.a.v) daha peygamberlikle görevlendirildikten sonra Ebu Talip iman getirmişti. Fakat bunu gizlerdi. Ne zaman ki Hz. Muhammed'e peygamberlik geldi, İslam dinine ilk iman edenlerden biri oldu. Müslümanlığı ilk kabul eden Hz. Ali'dir. Onu hanımı Hz. Hatice izlemiştir. Ebu Talip üçüncü Müslüman olarak bilinir.

SORU:
Peki, neden Ehli sünnet arasında, Ebu Talib'in kafir olarak öldüğü yaygındır?

YANIT:
Bunun nedeni de Hz. Ali'ye olan düşmanlıktır. Emeviler Emir'ül-Müminin Hz. Ali'ye olan kinleri yüzünden, babası Ebu Talib'e bu lekeyi atmak istemişlerdir. Fakat bu da yetmedi, Hz. Ali'nin iki oğlu "cennet gençlerin efendileri" olan Hasan ve Hüseyin'i (a.s) şehit ettiler. İmam Hüseyin'i öldürenler şöyle demişlerdi: "Babana olan kin ve nefretimizden dolayı seni öldürüyoruz. Çünkü o Bedir ve Hüneyn savaşlarında bizim atalarımızı öldürmüştü."
"İlmin cevherini ehlinden men etmeyin, ilmin cevherinin ehline zulmetmiş olursunuz. İlmin cevherini ehlinden olmayanlara vermeyiniz, aksi takdirde ilmin cevherine zulmetmiş olursunuz."

İmam Hz. Cafer-i Sadık (a.s)
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen f_altan »

http://caferilik.com/sahsiyetler/ebutalib.htm#_ftnref29

Ebu Talib'in Vefat Anındaki Vasiyeti

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Ebu Talib'in vefatı yaklaşınca Kureyş'in büyüklerini toplayarak onlara şu vasiyette bulundu:

"Ey Kureyşliler, sizler insanlar arasında Allah'ın seçkin kulları, Arab'ın kalbi, yeryüzü ve harem ehli arasında Allah'ın hazinedarlarısınız. Sizin aranızda muktedir bir önder, cesur bir öncü ve eli açık bir bağışlayıcı bulunmaktadır. Sizlere Kabe'yi ta'zim etmenizi tavsiye ediyorum ki, bunda Allah'ın rızası, rızkın devamı ve zorluklar karşısında direniş vardır. Sıla-i rahim yapınız. Zira bu ölümü erteler ve nüfusu çoğaltır. Zulmetmeyi terkediniz ki, öncekiler de bu yüzden helak oldular. Davet edene icabet ediniz. Hayat ve ölümün şerefi de bundadır. Sadık olunuz ve emanete riayet ediniz. Zira bu ikisi sayesinde iftiradan korunur ve halk nezdinde değer kazanırsınız.

Sizlere Muhammed hakkında iyilik etmenizi tavsiye ediyorum. Zira Muhammed Kureyş'in emini, Araplar'ın doğru sözlüsü ve sizi davet ettiğim şeyleri ihya edendir. Muhammed sizlere öyle bir mesaj getirmiştir ki, kalb ve ruh bunu kabul etmekte, ama dil kötüleyenlerin korkusundan inkar etmektedir.

Allah'a andolsun ki, adeta mustazaf halkın onun davetini kabul ettiğini, sözlerini tasdik ettiğini ve risaletini kabul ettiğini görür gibiyim. Böylece Kureyş'in büyükleri hakir, evleri boşalmış ve zayıfları yücelmiş olacaktır. En büyükleri Peygamber'e en muhtaç olanı, en günahkarları da ona en uzak olanlarıdır. Arap kavmi onu sevecek topraklarını ona verecek ve onu önder seçecektir.

Ey Kureyş kabilesi! Peygaberi seviniz, onu himaye ediniz. Allah'a andolsun ki onun yolunda ilerleyen kemale erer ve hidayetine tabi olan saadete kavuşur. Eğer sağ kalsaydım ondan bela ve zorlukları gidermeye çalışırdım."[29]

Ebu Talib'in Vefatı


Ebu Talib'in vefat tarihi hususunda da ihtilaf vardır. Muhaddis-i Kumi bi'setin onuncu yılının sonlarında Receb ayının 27'sinde vefat ettiğini ileri sürmektedir.[30]

Makrizi, Zilkade ayının başında öldüğünü savunmaktadır.[31]

Zerkani ise şöyle yazıyor: Bi'setin onuncu yılının, Ramazan ayının 12'sinde Ebu Talib vefat etti "[32]

İbn-i Sa'd ise Ebu Talib'in bi'setin onuncu yılının, Şevval ayının ortasında, 80 küsür yaşındayken vefat ettiğini, Hatice'nin de bundan 35 gün sonra dar-u faniden göçtüğünü ve vefat anında 65 yaşında olduğunu nakletmektedir.

Resulullah böylece hem Ebu Talib'i ve hem de Hatice'yi kaybetmiş oldu.[33] Bu yüzden bu yılı "hüzün yılı" olarak adlandırdı.[34]

Ebu Talib "Hucun" denilen yerde defnedildi. Özellikle de Ebu Talib'in vefatı onu çok üzdü. Zira en büyük hamisini kaybetmiş ve dolayısıyla da Kureyş için Resulullah'a (s.a.a) eziyet etmek hususunda hiç bir engel kalmamıştı.

Resulullah (s.a.a) bu hususta şöyle buyuruyor: "Ebu Talib hayatta oduğu müddetçe Kureyş bana eziyet edemiyordu."[35]

İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:

"Ebu Talib küfrü aşikar kıldı, imanı ise gizledi. Ebu Talib vefat edince Allah-u Teala Peygamber'ine Mekke'de kenidisini himaye edecek birinin kalmadığını ve bu yüzden hicretetmesinin gerektiğini vahyetti. Böylece Resulullah (s.a.a) Medine'ye doğru hicret etti."[36]

Ebu Talib vefat edince Emir'el Müminin Ali (a.s) Peygamber'in (s.a.a) yanına gelip babasının vefatını bildirdi. Resululah (s.a.a) bu haberi duyunca çok üzüldü ve Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: "Git onun gusül ve kefenleme işlemlerini yap ve bir tabutun içine koyduğun zaman bana haber ver."

Hz. Ali (a.s) denilenleri yerine getirdikten sonra Peygamber'e (s.a.a) haber verdi. Resulullah (s.a.a) Ebu Talib'in cenazesinin yanına vardığında keder ve üzüntü içinde şöyle buyurdu: "Ey Amca! Seninle akrabalık ilişkim vardı. Allah tarafından mükafatlandırılacaksın. Beni çocukken terbiye ettin, büyüdüğümde bana yardımcı oldun." Daha sonra da halka dönerek şöyle buyurdu: "Allah'a andolsun amcama öyle bir şefaatte bulunacağım ki, ins ve cin topluluğu şaşıracaktır."[37]

Daha sonra Hz. Ali (a.s) babasının mateminde şöyle dedi:

"Ey Ebu Talib, ey sığınanların sığınağı, ey rahmet yağmuru, ey karanlıkların nuru. Gerçekten de senin yokluğun, gayretli ve büyük insanları perişan etti. Sen Peygamber'e iyi bir amca idin."[38]
_____________
[29]- Revzet'ul Vaizin, c.1, s.169-170, ed-Derecat-ur Refia, s.60.
[30]- el-Künya vel Elkab, c.1, s.109.
[31]- Emta-ul Esma, s.27.
[32]- Şerh-ul Mevahib, c.1, s.291.
[33]- Tabakat, c.1, s.125.
[34]- Kısas-ul Enbiya, s.317, Emta'ul Esma, s.27.
[35]- Kamil-i İbn-i Esir, c.1, s.507, Sire-i İbn-i Hişam, c.2, s.57, Sire-i İbn-i İshak, s.239. Tabakat-i İbn-i Sa'd, c.1, s.124.
[36]- Kemal'ud Din, c.1, s.174.
[37]- el-Hücce, s.265, İman-u Ebi Talib, s.24-26.
[38]- El-Hüccet âlâ'z Zahib, s.122-123. [39]- Tabakat-i İbn-i Sa'd, c.1, s.121-122, Umdet'ut Talib, s.30.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Ebu Talip (a.s)

Mesaj gönderen ali muhsin »

Allah, Ebu Talib (AS) ma "kafir " damgasi vuranlara Lanet etsin !!

Ayrica Bazilari Muaviyeye "ra" derler , aksine Muaviye (LA) denir !!!
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
Cevapla

“Hz. Ali'nin Çok Özel Dostları” sayfasına dön