Ehli Sünnet Alimlerinin Şia İnancına Geçişi

Peygamberden sonra, Müslümanların rehberi ve lideri İmamet makamına sahip olan 12 İmamlarındır.
Cevapla
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Ehli Sünnet Alimlerinin Şia İnancına Geçişi

Mesaj gönderen ali muhsin »

Bu Yazida bazi Ehli Sünnet Alimlerinin Hak Mezhebine (Kuran ve Ehli Beyte ) nasil gectiklerini ve nasil hidayete erdiklerini anlatmaktadir. Düsünmesini bilenler icin ibret verici bir yazi .
----------
1- Allame Şeyh Muhammed Mer’i: Suriye’nin Halep kentinde gaziy-il Guzat (şehrin yargıçlarının başı) makamını yürüten El- Ezher Üniversitesinden mezun. İlmi ve toplumsal bir konuma sahipti ki Allah Teâlâ onu Ehl-i Beyt (aleyhimu’s selam) mektebine hidayet etti.


“لماذا اخترت مذهب الشیعه” “Neden Şia Mezhebini Seçtim?” adında bir kitap yazarak yayınladı. Ondan sonra Halep ahalisinden binlerce kişi Şia mektebini seçti. Allame Muhammed Mer’i Ehl-i Beyt (aleyhimu’s selam) mektebini seçmesine sebep olan illet ve sebepleri şöyle açıklamakta: “İlk olarak ilmin Şia mezhebinde muczi ve yeterli olduğunu gördüm ve ayrıca mükellefin boynundaki teklifleri kati olarak kaldırdığını müşahade ettim. Bir çok ehli sünnet uleması da bunların doğruluk ve sıhhatine dair fetvalar yayınlamıştır… ikinci olarak: Güçlü deliller, yakin getirici burhanlar ve vazih ve anlaşılır kanıtlar benim için güneşin öğlen vakti parlaması gibi sabit oldu ki Ehl-i Beyt (aleyhimu’s selam) mektebi haktır. Bu mezhebi Şia, Ehl-i Beyt’ten (aleyhimu’s selam) almıştır, Ehl-i Beyt’te Allah Resulünden, o da Cebrail’den, o da Celil Allah’tan almıştır… Üçüncü olarak: Vahiy onların evlerine indi ve ev halkı evde ne olduğunu başkalarından daha iyi bilir. Bundan dolayı Ehl-i Beyt’ten (aleyhimu’s selam) elimize ulaşan delilleri; düşünceli, akıllı insan terk etmeyerek başkalarının nazarlarını takip etmemelidir. Dördüncü olarak: Bir çok Kur’an ayeti bizleri Onların velayet ve dini merceiyetine davet etmektedir. Beşinci olarak: Peygamber Efendimizden (sallallahu aleyhi ve alih) bir çok rivayet nakledilmiştir ki bizleri Ehl-i Beyt’e (aleyhimu’s selam) tabi olmaya davet etmektedir. Bunlardan bir çoğunu “الشیعه و حججهم فی التشیع” bu kitabımda getirdim.


2- Allame Şeyh Ahmet Emin Antaki: Seyyid Şerefuddin Amuli’nin kaleme aldığı “el- Müracaat” kitabını okuyarak oradaki konular üzerinde düşünüp, tefekkür ederek mezhebinden ayrılarak Şia mezhebini seçen Şeyh Muhammed Emin’in kardeşidir. O da “فی طریقی إلی التشیع” (Şia yolunda) kitabının mukaddimesinde şunları yazmakta: “Benim Şia olmamın sebebi tüm İslam mezheplerinin üstünde ittifak ettikleri Allah Resulünün (sallallahu aleyhi ve alih) şu buyruğudur: “Ehl-i Beytimin meseli Nuh’un gemisine benzer, her kim ona binerse kurtulur ve her kim ondan gaflet ederse boğulur.” Düşündüm ki eğer Ehl-i Beyt’e (aleyhimu’s selam) tabi olup dini hükümleri onlardan alırsam hiç şüphesiz kurtulurum. Yok eğer onları bırakır ve dini hükümlerimi onların dışındaki başkalarından alırsam yoldan çıkanlardan olurum… Başka bir yerde ise şöyle yazmakta: “Caferi mezhebini seçtikten sonra tüm benliğim ve iç dünyam sakinleşerek aram oldu. Öyle bir mezhep ki gerçekte Nübüvvet –aleyhimu’s selam- ailesinin mezhebidir. Allah’ın selamı ve bereketi kıyamet gününe kadar onların üzerine olsun. İtikadıma göre Allah Resulünün ailesinin velayetini kabul ettikten sonra Allah’ın azabından kurtuldum, çünkü kurtuluş onların velayetinden başka bir şey değildir.”


3- Doktor Muhammed Ticani Semavi: Tunus’ta dünyaya geldi. Çocukluğunun ardından çeşitli ilim adamlarından dersler almak için batı ülkelerine seferler yaptı. Mısır’da el- Ezher Uleması kendisine orada kalarak değerli ilimlerinden el- Ezher’deki öğrencilere dersler verme isteğinde bulundu, ancak kabul etmedi. Irak’a yaptığı bir yolculuk sırasında Şia ulemasıyla yaptığı sayısız bahislerin ardından Şia mezhebini seçti. Şu anda dünyada Şia mezhebinin tanıtıcılarından sayılmaktadır. Şia mektebini savunan bir çok kitap kaleme aldı. Bu kitaplarının birinde şöyle yazmakta: “Şia sabit kademdir, sabırlıdır ve hakka sarılmaktadır… Ben tüm alimlerden rica ediyorum Şia ulemalarıyla oturup kalksınlar, onlarla bahisler yapsınlar; kesin olarak diyorum ki onların yanından Şia mezhebini seçerek basiretli bir biçimde ayrılacaklardır… Evet ben geçmiş mezhebimin yerine yeni mezhep seçtim bundan dolayı Allah’a şükürler ediyorum. Eğer Onun inayet ve hidayeti olmasaydı asla hidayet olmazdım. Beni “Fırkay-i Naciye”ye (Kurtulan fırka) ki yıllarca peşi sıra olduğum bu fırkaya kavuşturduğu için Allah’a sonsuz şükranlarımı sunuyorum. Her kim Ali ve Ehl-i Beyti’nin velayetine sarılırsa kopmaz, çok sağlam bir ipe sarıldığına hiç şüphem yoktur. Peygamberimizin bu konu hakkında rivayetleri oldukça çoktur. Bir çoğu müslümanların icmasına şamildir.


Akıl bile bu konuda tek başına hak talep edenler için en üstün delildir… Evet, yerini doldurdum ve Emire’l Mümin’in ve Seyyidi’l Vasiyyin İmam Ali b. Ebu Talip – aleyhi selam- ve Allah Resulüne – Sallallahu aleyhi ve alih’e- bağlanarak iktida ettim. Ayrıca cennet gençlerinin efendisi iki imamı, en üstün hanım olan Hz. Fatımatu’z Zehra’yı ve İmam Hüseyin’den olan dokuz imamı masum imamlar olarak seçtim…”


Doktor Ticani “İlim şehrinin kapısı” hadisini zikrettikten sonra şöyle yazmakta: “Eğer Siz Peygamber ilminin kapısının Ali olduğuna inanıyorsanız; Neden din ve dünya işlerinde Ali’ye (aleyhi selam) taklit etmiyorsunuz? Neden Peygamberin ilminin kapısı olan Hz. Ali’yi bilerek terk edip Ebu Hanife, Malik, Şafii, Ahmet b. Hambel, İbni Teymiyyeyi taklit ediyorsunuz? Öyle kimseler ki ne ilimde, ne amelde, ne fazilette ve ne de şerefte asla ona ulaşamayacak kimselerin. Sonra Ehl-i Sünnete hitap ederek şöyle yazmakta: “Ey benim ahali ve kabilem! Sizleri hakkı araştırmaya ve incelemeye ve taassubu terk etmeye davet ediyorum. Bizler Ümeyye oğulları ve Abbasilerin kurbanlarıyız. Bizler siyah tarihin kurbanlarıyız. İnat, taassup düşüncesinin kurbanlarıyız ki geçmiştekiler bizlere bunu miras olarak bırakmıştır. Doktor Muhammed Ticani Ehl-i Beyt mektebini savunan bir çok kitap kaleme almıştır onlardan bazıları şunlardır:


“ثم اهتدیت, لأکون مع الصادقین, فاسألوا أهل الذکر, الشیعه هم أهل السنة, اتقوا الله و یا قومنا أجیبوا داعی الله"


Nasıl hidayete erdim, doğrularla birlikte, zikir ehline sorun, Gerçek Ehli sünnet Şiadır… bunlardan bazıları Türkçe’yede kazandırılmıştır.
------
Abna
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
Kullanıcı avatarı
Șίа
Mesajlar: 65
Kayıt: 29 Ağu 2010, 02:48

Re: Ehli Sünnet Alimlerinin Şia İnancına Geçişi

Mesaj gönderen Șίа »

Paylaşımlar'ın için Allah senden razı olsun Kardeşim.
“Şehit olanlar Hüseyin'ce bir iş yaptılar. Kalanlar ise Zeynep'çe bir iş yapmalıdırlar. Bu ikisinin dışında kalanlar Yezit'tirler.”
Kullanıcı avatarı
Șίа
Mesajlar: 65
Kayıt: 29 Ağu 2010, 02:48

Re: Ehli Sünnet Alimlerinin Şia İnancına Geçişi

Mesaj gönderen Șίа »

[resim]http://www.kevseryayincilik.com/content ... t_ehli.jpg[/resim]


Kitaptan Kesitler:

Takiye etmeksizin ve taassuba yönelmeden Şia’yı tanımlamak istersek, şöyle dememiz gerekir: Şia, Peygamber efendimize(s.a.a), Hz. Ali’ye (a.s) ve onun on bir evladına inanan İslami bir mezheptir. Gerek ibadetler, gerekse muameleler gibi fıkhi meselelerde onlara uyarlar. Peygamber efendimizden (s.a.a) başka hiç kimseyi Ehl-i Beyt imamlarından üstün görmezler.


İbn-i Menzur, Lisanü’l-Arab kitabında Şia’yı şöyle tanımlamıştır: “Şia, Peygamber efendimizin (s.a.a) Ehl-i Beyt’ini (a.s) seven bir grubun adıdır.”
Dr. Said Abdulfettah Aşur, Lisanü’l-Arab kitabında bu konuyu incelerken şöyle yazmıştır: “Peygamber efendimizin (s.a.a) Ehlibeyt’ini (a.s) sevmek Şiilik ise, hangi Müslüman Şii olmak istemez ki?”
Artık özgürce düşünebilen aydın bir zamandayız. Gençlerimiz gözlerini iyi açmalılar. Kendileri bizzat Şia’nın kitaplarını bulmalı, dikkatle okumalı ve Şia’nın alimleriyle hakikatleri görmek için konuşmalılar. Şimdiye kadar duydukları birçok sözün tatlı ve hoş olduğunu, ama aslı astarı ve herhangi bir dayanağı olmadığını göreceklerdir. Bugün artık herkes istediği yere ve istediği kimseye rahatça ulaşabiliyor. Dünyanın her yerinde Şii var. Şia hakkında araştırma yapmak isteyenler, Şiilerin muhaliflerinden bilgi istememeliler. Çünkü düşmanlık güden muhaliften, ihanetten başka ne beklenir ki?
Şiiler, kimsenin ulaşamadığı ve haklarında bilgi edinilmeyen bir yer altı grubu değildir. Şianın kitapları ve inançları tüm dünyada yaygınlaştırılmıştır. Medreseleri var; konferanslar düzenliyor, ders verip konuşmalar yapıyor, tüm dünya Müslümanlarını birliğe davet ediyorlar.
Ben insaflı bir Müslüman’ın, ciddi bir incelemeden sonra hakikati göreceğine ve aldanmayacağına inanıyorum. Ne yazık ki kimi zaman Şia muhaliflerinin hileleri ve aldatmacaları, kimi zaman da bilinçsiz bir Şii’nin hal, hareket ve davranışları, bazı hakikatlerin üstünün örtülü kalmasına sebep oluyor. Bazen sadece bir yanlışı düzeltmek veya bir soruyu cevaplandırmak, bir Şia muhalifini sempatizana çevirebilir.


Sakife olayını anlatırken yazar, Hz. Ali’den şöyle bahseder:
“O, sünnete amel etmek için hilafeti terk etti. Diğerleri ise, hilafeti elde etmek için sünneti terk ettiler.”


Hz. Ali (a.s) ‘a minberlerde lanet okunurken:
“…Vaaz veren biri İmam Ali’ye lanet okumayı unutacak olosa, halk dile gelir, sünneti yerine getirmedin! Sünneti yerine getirmedin!” diye itiraz ederdi.


İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bizim bir Camia kitabımız var ki, uzunluğu yetmişm ziradır. (Zira: Eskiden kullanılan bir uzunluk ölçüsü birimidir. 70 zira yaklaşık 35 metredir.) Allah resulü (s.a.a) söylemiş, Ali de (a.s) yazmıştır. İnsanların bilmesi gereken bütün helal ve haramlar onda yazılıdır. Her türlü hakemliğin, hatta küçük bir çiziğin hükmü dahi onda mevcuttur.”


Suudi Arabistan Kültür Bakanlığı, Müminlerin Emiri Yezid b. Muaviye’den Hakikatler adlı bir kitap yayınlamış ve bu kitabı okullarda ders kitabı olarak seçmiştir.


Sizler bir Şii’nin evine misafir olsanız; ister sıradan biri olsun, ister öğrenci olsun, ister alim olsun, görürsünüz ki Şia’ya ait kitapların yanında onlarda Ehlisünnet kitapları da vardır. Ama bir Sünni’nin evine gitseniz, istisnai durumlar dışında hiçbirinin evinde Şia kitabı bulamazsınız. Bundan dolayıdır ki Sünniler, Şiiler hakkında pek fazla bilgiye sahip değiller ve tek bildikleri, Şii karşıtlarının onlara verdiği yanlış ve yalan bilgilerdir. Buna karşı sıradan Şiilerin çoğunun genel İslam tarihini bildiklerini ve bazı önemli günleri andıklarını görmekteyiz. Oysaki çoğu Sünni alimi tarihi fazla önemsemiyor, derinliklerine inmeyi kötümsüyorlar.


İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ne ilginçtir ki insanlar bir taraftan “Biz ilmimizi Allah resulünden aldık, ona amel ediyor ve onunla hidayet oluyoruz” diyorlar, bir taraftan da Peygamber ailesi olan bizlerin o ilimlerden habersiz olduğuna inanıyorlar! Halbuki biz, o evin çocuklarıyız. Vahiy bizim evimizde nazil oldu. İlim bizim vesilemizle insanlara ulaştı. Size göre onlar bu ilmi öğrenip hidayet oldular da biz öğrenmeyip yoldan mı çıktık?”


Mısır’ın Fatimi Şiası olduğu dönemlerde Selahaddin Eyyubi, Şafii olmuştu. Selahaddin Eyyubi, Şiileri takip ediyor, fişliyor, fırsatını bulunca da koyun gibi boğazlıyordu.


Şurada belirtmek gerekir ki; yazar bunları ifade ederken asla Şia kaynaklardan yararlanmamıştır. Çünkü böyle bir girişimde hiçbir zaman iki tarafın da tatmin olunmayacağının bilincindeydi. Ve kendisi şöyle bir açıklamaya yer vermiştir: “Burada ne söylenmişse hepsi onların (Ehl-i sünnet’in) güvenilir olarak addettiği kitaplardan alınmıştır.” Bizim yer verdiğimiz kesitler dışında daha pek çok olay anlatılmıştır. Sahabelerden Halifelere dek… Artısı ve eksisiyle…

...
İbn-i Kuteybe şöyle rivayet eder: “Halk Osman’a itiraz etmeye başlayınca Osman da minbere çıkarak şöyle seslendi: Ey muhacir ve ensar! Sizin bana itiraz ettiğiniz ve bu yüzden düşmanlık güttüğünüz konulara bakıyorum da, aynılarını Ömer yapınca kabul etmiştiniz. Ama o sizi alt ediyor, geri püskürtüyordu. Hatta kimse ona gözünün ucuyla bile bakamıyordu. Bilesiniz ki benim arkam daha güçlü ve çoktur.”


Beyhaki, Sünen-i Kübra adlı kitabında Abdurrahman b. Yezid’den şöyle rivayet eder: “Abdullah b. Mesud ile beraberdik. Mina Mescid’ine varınca “Müminlerin emiri (yani Osman)kaç rekat namaz kıldı? Diye sordu. “Dört rekat” denilince o da dört rekat namaz kıldı.”
Ravi diyor ki: Ona, “Sen Peygamber’in burada iki rekat namaz kıldığını ve Ebubekir’in de böyle yaptığını söylememiş miydin? Diye itiraz ettik. Bunun üzerine “Evet, şimdi de öyle diyorum; ama Osman imamdır, ben onunla muhalefet edemem, ihtilaf kötüdür!” diye cevap verdi.”


Süfyan b. Uyeyne, Cafer b. Muhammed’den şöyle rivayet ediyor: “Osman, Mina’da hastalandığında ali (a.s) onun yanına gitti. Derken, ‘Namazı sen kıldır’ dediler. Ali (a.s) ‘Ben peygamber’in namazı gibi iki rekat kıldırırım’ dedi. Orada bulunanlar, ‘Hayır, müminlerin emiri Osman gibi dört rekat kıldır’ deyince Ali onlarla namaz kılmayı kabul etmedi.”


Talha, Resulullah’ın eşlerinden biri hakkında şöyle demişti: “Eğer Resulullah ölürse Ayşe ile evleneceğim; çünkü o benim amcamın kızıdır.” Bu söz Resulullah’ın kulağına vardığında çok rahatsız olmuştu.
Hicap ayeti nazil olduktan sonra tüm kadınlar hicaba bürününce Talha yine şöyle dedi: “Acaba Muhammed bizim amca kızlarımızı da mı bize karşı giydirecek? O, bizden sonra hanımlarımızla evlenebiliyorken biz neden o öldükten sonra onun hanımlarıyla evlenmeyelim (İbn-i Kesir)
Peygamberimiz bu sözleri duyunca incindi ve akabinde de şu ayet nazil oldu:
“Sizin Allah Resulüne eziyet etmeniz ve ondan sonra eşlerini nikahlamanız asla (caiz) olmaz. Bu, Allah katında çok büyük bir günahtır.” Ahzab,53.


Ebubekir vasiyetinde kendisinden sonra Ömer’i halife olarak atadığını belirttiğinde, Talha; “Sert ve kaba birini başımıza geçirip giderken Allah’a ne cevap vereceksin?” diye çıkışmış, Ebubekir de ağır küfürlerle ona karşılık vermiştir. (İbn-i Kuteybe)


Yazar kitabın sonlarına doğru geniş açıklamalardan sonra şöyle bir ifadeye yer veriyor: “Eğer şüphe ediyorsan araştır. Tarihin derinliklerinde bu hakikatleri mutlaka bulacaksın!”


Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bana insanların dış görünümüne göre davranmam emredildi; içten yaptıkları Allah ile kendi aralarındadır.”
“Şehit olanlar Hüseyin'ce bir iş yaptılar. Kalanlar ise Zeynep'çe bir iş yapmalıdırlar. Bu ikisinin dışında kalanlar Yezit'tirler.”
Cevapla

“12 İmam (İmamet) İnancı” sayfasına dön