Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Hz. Fatıma'nın Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA'NIN (S.A) KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Fatıma (s.a).
Lakapları: Zehra, Sıddika, Kubra, Tahire, Raziye, Merziyy, Havra’un-İnsiyye, Betul, Muhaddese, Zöhre...
Künyesi: Ümmü’l-Hasaneyn, Ümmü Ebiha, Ümmü’l-Eimme.
Baba-Ana: Hz. Muhammed (s.a.a), Hatice (a.s).
Doğumu: Bisetin 5. yılı, Cemadiy’es-Sani’nin 20’sinde Cuma günü şafak vakti Mekke’de dünyaya geldi.
Hicreti ve Evliliği: Sekiz yaşlarında hz. Ali'yle birlikte Medine'ye hicret etti ve hicretin 2. yılı Zihicce ayının evvellerinde İmam Ali (a.s)'la evlendi.
Şahadeti: Hicretin 11. yılı Cemadiy’el-Ula’nın 13’ünde veya 15'inde veya Cemadiy’us-Sani’nin 3’ünde, 18 yaşında iken Medine’de akşamla yatsı namazları arasında şahadete erişti.
Mezarı: Medine’de üç mekandan birindedir: Peygamber (s.a.a)’in kabrinin yanında, Baki mezarlığında, Mescid’un-Nebi ile Hz. Peygamber’in kabri arasında.
Yaşam Dönemi:
1- Babası Resulullah (s.a.a) ve eşi Ali (a.s) ile geçirdiği dönem.
2- Toplumsal ve siyasi açıdan çok önemli olan babasının ölümünden sonra geçirdiği birkaç aylık dönem.
Çocukları: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülüsüm, Muhsin.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA (A.S)'IN HAYATI, FAZİLETİ VE SİRESİ

Doğum Tarihi

Hz. Fatıma (a.s)'ın doğum tarihi hakkında İslam alimleri arasında birçok ihtilaflar vardır. Fakat Şia alimleri arasında, Hz. Fatıma (a.s)'ın, bi'setin beşinci yılı Cemadi'us- Sani'nin yirmisinde Cuma günü doğduğu meşhurdur.

Kevser Oluşu

Allah-u Teala, Hz. Peygamber (s.a.a)'e; "Sana bol hayırlar vereceğiz"buyurarak O'nu müjdeledi. Düşmanlara cevap olarak da "Kevser"suresini göndererek şöyle buyurdu: "Şüphesiz biz sana Kevseri verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu asıl ebter (soyu kesik) olan sana kin duyandır."[1]
Hz. Peygamber (s.a.a), Allah'ın vaadinin kesin olduğuna ve bütün hayırların kaynağı olacak tertemiz ve bereketli neslin kendisinden vücuda geleceğine kesin olarak inanıyordu. Allah'ın vaadi Hz. Fatıma'nın dünyaya gelmesiyle gerçekleşti ve dünyanın ufukları onun veladet nuruyla aydınlığa kavuştu. Allah-u Teala, kadının değerini bütün aleme göstermek istediğinden dolayı Peygamber (s.a.a)'in tertemiz neslini, O Hazretin kızının vücudunda karar kıldı ve İslam dininin imam ve önderlerinin Hz. Fatıma'nın soyundan vücuda gelmesini takdir etti.

Küçük Yaşta Babasının Yardımına Koşması

Bir gün müşriklerden biri, Resulullah (s.a.a)'i sokakta görünce, Hazretin başına bir miktar çer-çöp ve pislik attı. Resulullah (s.a.a) bir şey söylemedi ve haliyle eve döndü. Hz. Fatıma (a.s) babasının bu vaziyetini görünce koşup derhal su getirdi, ağlar gözle babasının başını ve yüzünü yıkadı. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kızım ağlama, mutmain ol ki, Allah (c.c) babanı düşmanların şerrinden koruyacak ve onlara galip kılacaktır."[2]
Bir gün Hz. Fatıma (a.s), müşriklerin Mescid'ul-Haram'da oturup babasının katli için komplo düzenlediklerini gördü ve ağlar bir gözle eve dönüp müşriklerin aldığı kararı babasına haber verdi.[3]
Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a), Mescid'ul-Haram'da namazla meşgul iken müşriklerden bir grup kimseler, Hazreti alay edip incitmek istiyorlardı. Onlardan biri yeni kesilmiş bir devenin rahmini götürüp kan ve pisliği ile birlikte, Resulullah secde halinde iken O'nun sırtına attı. Orada hazır bulunan ve bu manzaraya şahit olan Fatıma (a.s) bu durumdan çok rahatsız olup ağlayarak Resulullah'ın yanına koştu ve devenin rahmini kaldırıp uzak bir yere attı. Resulullah (s.a.a) secdeden kalkıp namazını bitirdikten sonra o insanlara beddua etti.[4]
Fatıma (a.s) bu küçük yaşlarında bu çeşit hadiseleri görüp babasının yardımına koşuyor ve babası için adeta annelik yapıyordu. İşte bundan dolayı Resulullah (s.a.a) ona, "Ümm-ü Ebîha"(babasının annesi) lakabını vermiştir. Rivayetlerde nakledildiğine göre; "Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın yüzünü öpmedikçe uyumuyordu."[5]

Ev İşlerine Bakması

İslam'ın en büyük şahsiyetinin yegane kızı Hz. Fatıma (a.s) iş yapmaktan utanmıyordu, eve bakmanın ağır sorumluluğundan kaçmıyordu. Ev işlerinde o kadar zahmet çekiyordu ki, Hz. Ali (a.s) kendisine acıyor ve hizmetlerini takdir ediyordu.
Hz. Ali (a.s) bir gün ashaptan birine şöyle buyurdu:
"Kendim ile Fatıma'nın durumunu sana anlatmamı istiyor musun? Fatıma o kadar evime su getirdi ki, bedeninde kırba iz bıraktı; o kadar el değirmeniyle buğday öğüttü ki, elleri nasır bağladı; o kadar evde temizlik yaptı, evi süpürdü ki, elbiseleri bozardı; o kadar kazanın altında ateş yaktı ki, elbiseleri kararmaya başladı. Bu yüzden Fatıma'ya; "Peygamber'in huzuruna gidip hadiseyi beyan edecek olursan ev işlerinde sana yardımda bulunacak bir hizmetçi verir"dedim.
Bunun üzerine Fatıma Resulullah'ın huzuruna gitti; Hazretin bir grup sahabeyle sohbet ettiğini görünce ihtiyacını izhar etmekten utanıp bir şey söylemeksizin geri döndü. Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın bir hacetten dolayı geldiğini anlamıştı. İşte bundan dolayı o günün sabahı evimize teşrif buyurdular, selam verdiler, biz de cevap verdik. Eve girip yanımızda oturarak şöyle buyurdular:
"Fatımacığım, dün gece ne maksatla bizim eve geldin?"Fatıma hacetini arz etmekten utandı. Bu sırada ben şöyle dedim: "Ya Resulellah! Fatıma eve o kadar su taşımış ki, kırbanın başı göğsünde iz bırakmış, o kadar el değirmeni çevirmiş ki, elleri nasır bağlamış... Bu durumu görünce ona; "Eğer babanın yanına gidip bir hizmetçi istemiş olursan seni bu durumdan kurtarır"dedim.
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Fatımacığım, hizmetçiden daha hayırlı bir ameli sana öğreteyim mi? Her gün otuz üç defa "Subhanellah”, otuz üç defa "El-hamd'u lillah"ve otuz dört defa da "Allah-u Ekber”[6] zikrini söyle; bu zikir yüz defadan fazla değildir; fakat bunun amel defterinde bin sevabı vardır. Fatımacığım, eğer bunu her gün sabahleyin söylersen, Allah Teala dünya ve ahiret işlerinde sana kifayet eder (yeter)”
Fatıma (a.s), babasının cevabında üç defa şöyle dedi: "Allah ve Resulünden razı oldum."[7]
Evet, Hz. Fatıma (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a) gibi saygın ve büyük şahsiyete sahip bir babası ve Arap kahramanlarının burnunu yere süren Hz. Ali gibi bir kahramanın eşi olmasına rağmen evde bir hizmetçi gibi çalışmaktan arlanmıyordu. Hz. Fatıma (a.s) da en iyi bir şekilde geçinebilirdi. Ama Ehl-i Beyt ailesinden bunu beklemek yanlıştır. Çünkü onlar Allah'ın rızasını hiçbir şeyle değişmez ve çalışmayı ibadet bilirlerdi.

Kocasına Hizmeti

Hz. Fatıma (a.s) kadının cihadının, kocasına iyi eş olması[8] olduğunu ve evin, erkeğin dinlenme ve huzur yeri olduğunu çok iyi biliyordu. Bundan dolayı Hz. Ali (a.s), savaş alanından yorgun argın eve döndüğünde onu karşılayıp yaralarını pansuman ediyor ve savaşla ilgili haberleri ondan öğreniyordu. Kocasını daima teşvik ve tahsin ediyordu, onun cesaret ve fedakarlığını övüyordu. Bu vesileyle kalbini hoşnut ediyor, yorgun ve yaralı olan bedenini rahatlatıyordu.
Hz. Ali (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Eve gelip Fatıma'ya baktığımda bütün gam ve üzüntülerim yok oluyordu."[9]
Hz. Fatıma (a.s) kesinlikle Hz. Ali (a.s)'ın müsaadesi olmaksızın evden dışarı çıkmıyor ve hiçbir zaman onu öfkelendirmiyordu. Çünkü İslam'ın şöyle buyurduğunu biliyordu: "Allah Teala, kocasını öfkelendiren her kadının oruç ve namazını, kocasını kendisinden razı etmedikçe kabul etmez.”[10]
Hz. Fatıma (a.s) hayatı boyunca, kesinlikle yalan söylemez, hıyanet etmez ve hiçbir zaman Hz. Ali'nin emrinden çıkmazdı. Yine Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "And olsun Allah'a ki ben, kesinlikle Fatıma'yı öfkelendirecek bir iş yapmadım, Fatıma da hiçbir zaman beni öfkelendirmedi."[11]
İşte Hz. Ali (a.s), evin dahili durumundan tamamıyla rahat ve huzurlu olduğundan dolayı onca muvaffakiyet ve fetihler elde etmiştir.

Çocuk Eğitmesi

Hz. Fatıma (a.s)'ın çok önemli ve ağır vazifelerinden biri de çocuğa bakma ve onları eğitme meselesi idi. Hz. Fatıma (a.s) beş çocuk sahibi olmuştur, onların isimleri şöyledir: Hasan, Hüseyin, Zeynep, Ümmü Gülüsüm ve Muhsin. Beşinci evladı olan Muhsin, henüz dünyaya gelmeden anne karnında öldürülmüştür.
Hz. Fatıma (a.s)'ın kendisi vahiy evinde eğitilmişti, İslamî terbiye ve eğitimden habersiz ve gafil birisi değildi. Anne sütü ve annenin çocuğunu öpmesinden tut, bütün hareket, amel ve sözlerine kadar hepsinin çocuğun hassas ruhunda eser bıraktığının bilincinde idi. Hz. Fatıma çocuklarıyla oynarken de onlara şecaat, hakkı savunmak ve Allah'a perestiş etme dersi veriyordu. Örneğin İmam Hasan'la oynarken şöyle buyuruyordu:
Babama benze ya Hasan
Hakkın boynundan yuları çıkar
İhsan sahibi Allah'a ibadet et
Kinli ve öfkeli kimseyi sevme[12]
İşte bu eğitimler neticesinde, dini savunmak, zalimlere karşı mücadele vermek yolunda can ve mallarından geçerek zulüm saraylarını sarsan evlatlar yetiştirdi.
Hz. Fatıma, İmam Hasan gibi İslam'ın hassas durumunda, İslam'ın menfaatlerini korumak, esasi bir inkılaba zemin hazırlamak için canını dişine takıp susabilecek ve İmam Hüseyin gibi Kerbela vakıasında can, evlat ve malından geçerek İslam'ı diriltebilecek, Zeynep ve Ümmü Gülüsüm gibi ateşli hutbe ve konuşmalar yaparak Beni Ümeyye'nin zulüm ve sitem rejimini rüsva ve rezil edecek evlatlar terbiye etti.

Faziletleri

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Dünya kadınlarının en üstünü dört kişidir: "İmran'ın kızı Meryem, Muhammed'in kızı Fatıma, Huveyled'in kızı Hatice ve Firavun'un hanımı Asiye."[13]
Yine Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Fatıma, cennet kadınlarının en üstünlerindendir."[14]
Resulullah (s.a.a), Fatıma (a.s)'a şöyle buyurdular:
"Allah Teala senin gazabınla gazap eder, senin hoşnutluğunla da hoşnut olur."[15]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
"Fatıma (a.s), Allah katında dokuz isimle çağrılır: "Fatıma, Siddika, Mübareke, Tahire, Zekiyye, Raziye, Merziyye, Muhaddese, Zehra."Fatıma denilmesinin sebebi, şer ve kötülüklerden masum ve mahfuz olduğu içindir. Eğer Ali (a.s) olmasaydı, Fatıma için layık bir eş bulunmazdı."[16]
Yine Hz. Peygamber (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Fatıma bedenimin bir parçasıdır; ona eziyet bana eziyettir, onun hoşnutluğu benim hoşnutluğumdur.”[17]
İbn-i Abbas şöyle diyor: Bir gün Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (aleyhim'is- selam) Peygamber (s.a.a)'in yanındayken Hazret şöyle buyurdular:
"Allah'ım, biliyorsun ki bunlar benim Ehl-i Beytim ve (nezdimde) insanların en değerlilerdirler. Onların dostlarıyla dost, düşmanlarıyla düşman ol; onlara yardım edene yardım et; onları bütün kötülüklerden münezzeh kıl; onları bütün günahlardan koru ve Ruh'ul-Kudüs vasıtasıyla onları teyit et.”
Daha sonra buyurdular ki:
"Ya Ali! Sen ümmetin İmamı ve benim vasimsin. Müminleri cennete doğru hidayet edeceksin. Kızım Fatıma'nın kıyamet günü nurdan olan bir bineğe bindiğini, sağ tarafında yetmiş bin melek, sol tarafında yetmiş bin melek ve arkasında yetmiş bin melek olduğu halde hareket ettiğini ve ümmetimin mümin kadınlarını cennete götürdüğünü görür gibiyim. Beş vakit namazlarını kılan, Ramazan ayında oruç tutan, Allah'ın evini ziyaret eden, malının zekatını veren, kocasına itaat eden ve Ali'yi seven her kadın, Fatıma'nın şefaati vasıtasıyla cennete girecektir. Fatıma dünya kadınlarının en üstünüdür.”
Ya Resulellah! Fatıma sadece kendi asrının mı en üstünüdür? dediklerinde Hazret şöyle buyurdular: "Kendi asrının üstünü olan Meryem'dir. Kızım Fatıma, geçmiş ve gelecekteki bütün kadınların en üstünüdür..."[18]

Mübahele Olayına Katılması

Hz. Fatıma (a.s) mübahele olayında hazır bulunan beş kişiden biridir. Hicretin onuncu yılında Necran Hıristiyanlarından bir grup kimseler, tartışma ve tahkik yapma kastıyla Resulullah (s.a.a)'in huzuruna vardılar. Hz. İsa'nın yaratılış niteliği gibi çeşitli meseleler söz konusu edildi. Resulullah (s.a.a) onlara Âl-i İmran suresinin ilk ayetlerinden bir kaçını tilavet etti. Konuşma inada vardı, bu esnada şu ayet nazil oldu:
"Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki; gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söylemekte olanların üstüne kılalım.”[19]
Resulullah (s.a.a) Allah Teala'nın emri gereğince, Necran Hıristiyanlarını mübaheleye (karşılıklı beddua etmeye ) davet etti, fakat onlar bu işin yarına ertelenmesini önerdiler.
Ertesi gün Necran Hıristiyanları vaat edilen yere geldiler. Bu sırada Hz. Peygamber'in, bir genç, bir kadın ve iki çocukla birlikte vaat edilen yere doğru geldiğini gördüler... Nihayet İlahî azabın korkusundan dolayı mübaheleden vazgeçip Resulullah'ın huzuruna giderek müsalaha (sulh ve anlaşma) yapmalarını rica ettiler, bu ricaları Resulullah'ın tarafından kabul edildi...[20]
Mübahele olayı meşhur bir olaydır. Mezkur ayetler de bu olay hakkında nazil olmuştur. Resulullah (s.a.a)'in Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den başka kimseyi mübahele için götürmediği hususunda Şia ve Ehl-i Sünnet alimleri görüş ittifakı içerisindeler. İşte bu mesele Hz. Fatıma, eşi Hz. Ali ve evlatları Hasan ve Hüseyin için büyük bir fazilettir.

İman ve İbadeti

Resulullah (s.a.a), Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyuruyordu:
"Allah-u Teala, kızım Fatıma'nın kalp ve azalarını, imanla öyle doldurmuştur ki, Allah'ın itaati için kendisini bütün meşguliyetlerden uzak tutmaktadır."[21]
İmam Hasan (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Dünyada annem Fatıma'dan daha abide bir kimse yoktu. Allah'a ibadet etmede o kadar ayak üstü dururdu ki, ayakları şişerdi."[22]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyuruyordu:
"Kızım Fatıma alemdeki kadınların en üstünüdür, bedenimin bir parçasıdır, gözümüz nurudur, kalbimin meyvesidir, bedenimdeki ruhumdur, insan şeklinde bir huridir. İbadet mihrabında ayağa kalktığında yıldızlar yeryüzündekilere nur saçtığı gibi onun nuru da gökteki meleklere nur saçmaktadır. Allah (c.c) meleklerine şöyle buyuruyor: "Ey meleklerim, cariyelerimin en üstünü olan cariyem Fatıma'ya bakın, (bakın görün) nasıl karşımda namaz için ayağa kalkmıştır, benim korkumdan bedeninin azaları titriyor, kalbiyle bana ibadete yönelmiştir. Ey melekler şahit olun ki ben, Fatıma'nın şiilerini cehennem ateşinden amanda kıldım."[23]

Bağış ve Cömertliği

Cabir bin Abdullah-i Ensarî şöyle diyor:
Bir gün ikindi namazını Hz. Peygamber'le birlikte kıldık. Aniden eski bir elbise giymiş olan yaşlı ve güçsüz bir adam Resulullah (s.a.a)'in huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) ona dönüp halini sordu. Cevaben şöyle dedi: "Ya Resulellah, acım beni doyur, çıplağım bana bir elbise ver, fakirim bana bir şey bağışla.”
Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: "Benim şimdi sana verecek bir şeyim yoktur. Ama bir hayra kılavuzluk yapan, o işi yapan kimse gibidir. Öyle bir kimsenin evine git ki, Allah ve Resulünü sevir, Allah ve Resulü de onu sevir ve Allah'ı kendisine tercih edir. Git kızım Fatıma'nın evine, umarım sana yardımda bulunur.”
Resulullah (s.a.a) daha sonra Bilal'a şöyle buyurdu: "Ya Bilal! Kalk bu güçsüz kişiye Fatıma'nın evini göster.”
A'rabi kişi Bilal'la birlikte Hz. Fatıma'nın evine gittiler, eve vardıklarında ihtiyar adam yüksek sesle şöyle dedi: "Ey nübüvvet ailesi ve meleklerin nazil olduğu merkez, selamun aleykum"Hz. Fatıma (a.s) cevaben: "Aleyk'es selam, sen kimsin?"diye buyurdu. Fakir adam şöyle dedi: "Ben fakir birisiyim, babanın huzuruna gittim beni size gönderdi. Ey Peygamber'in kızı, açım beni doyurun, çıplağım beni örtün (bana bir giysi verin), fakirim bana bir şey bağışlayın.”
Hz. Fatıma (a.s) evinde yiyecek bir şey olmadığından, Hasan ve Hüseyin'in üzerinde yattıkları bir koyun postunu o fakir adama verdi, fakir adam şöyle dedi: "Ey Muhammed'in kızı, ben açlıktan sana şikayet ettim, sen ise bir koyun postunu bana verdin, aç olduğum halde onu ne yapacağım!”
Hz. Fatıma (a.s) bunu duyunca, amcası kızının ona hediye etmiş olduğu gerdanlığı o adama bağışlayarak şöyle buyurdu: "Al bunu sat ve kendi ihtiyacını karşıla, umulur ki Allah ondan daha hayırlısını sana verir.”
Fakir adam onu alıp Hz. Peygamber'in huzuruna gitti ve macerayı O'na anlattı. Peygamber (s.a.a) duygulanıp ağladı ve şöyle buyurdu: "Gerdanlığı sat, umulur ki Allah Teala kızımın bağışı bereketiyle sana bir genişlik verir.”
Bu gerdanlık çok bereketli oldu. Onunla bir köle özgürlüğe kavuştu, bir aç doydu, bir fakir müstağni oldu ve tekrar sahibine geri döndü.[24] Hikayesi çok uzun olduğundan dolayı biz onun özetini naklettik.

Kadir Gecesine Önem Vermesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
"Fatıma (a.s) kadir gecesinde ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu gecenin ihyası için hazırlanıyordu ve buyuruyordu ki: "Mahrum, bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir.”[25]

Duanınİcsticabet Vaktini Gözetmesi

Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
"Ben, Resulullah (s.a.a)'den şöyle buyurduğunu duydum: "Cuma günü öyle bir saat vardır ki, kim onu gözetler de o anda Allah'tan hayır dilerse, Allah-u Teala istediği şeyi ona bağışlar... O vakit, güneşin yarısının battığı andır.”
Hz. Fatıma (a.s) hizmetçisine şöyle buyuruyordu: "Git tepenin üzerine çık, güneşin yarısının battığını gördüğünde dua etmem için bana haber ver.”[26]

Topraktan Olan Tesbihi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'ın tesbihi, tekbirler (34) sayısınca düğümlenen bir yün ipinden ibaretti. Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hamza şehit oluncaya dek bu ipi elinde döndürerek tekbir ve tesbih diyordu. Hz. Hamza şehit olduktan sonra onun kabrinin toprağından bir tesbih yaptı. Artık ondan sonra tespih yapmak halk arasında yaygınlaştı.”[27]

Doğruluk ve Sadakati

Aişe diyor ki:
"Fatıma'dan -babası hariç- daha doğru konuşan ve daha sadakatli olan bir kimse görmedim.”[28]

Resulullah (s.a.a)'e Benzerliği

Aişe diyor ki:
"Vakar, hal-hareket, davranış ve oturup kalkma açısından Fatıma kadar Resulullah'a daha çok benzeyen bir kimse görmedim.”[29]

Meleklerin O'nunla Konuşması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s)'ın "Muhaddese"lakabıyla adlanmasının sebebi şudur ki, meleklerin gökten inip İmran kızı Meryem'i çağırdıkları gibi onu çağırarak şöyle derlerdi:
"Ey Fatıma! Allah Teala seni seçmiş, seni arındırmış ve seni bütün kadınlardan üstün kılmıştır. Ya Fatıma! Rabbine ibadet ve itaat et; O'na secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et.”
O, meleklerle konuşuyor ve melekler de onunla konuşuyorlardı.”[30]

Çok Ağlayanlardan Biri Olması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Fatıma ve İmam Zeyn'ul-Abidin (aleyhim'us- selam)...
Hz. Fatıma'ya gelince; o, Resulullah (s.a.a)'in ölümünden dolayı O'na o kadar ağladı ki, Medine halkı onun ağlamasından rahatsız olarak: "Çok ağlamanla bizi rahatsız ediyorsun"demeye başladılar. Fatıma (a.s) onların bu sözlerinden dolayı Uhud şehitlerinin mezarlarına doğru gidip orada istediği kadar ağlayıp sonra evine dönüyordu.”[31]

Masumiyeti

Şia alimleri, peygamberleri ve on iki İmam'ı masum bildiği gibi Hz. Fatıma'yı da her çeşit günah ve isyandan masum bilmektedir. Bunun ispatı için bir kaç delille istidlalde bulunmuşlardır. Onlardan biri şu ayettir:
"Ancak Allah, her çeşit çirkinlik ve pisliği siz Ehl-i Beyt'ten gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor."[32]
Şia ve Ehl-i Sünnet tarafından nakledilen çok sayıda hadisler, mezkur ayetin hz. Peygamber, hz. Ali, hz. Fatıma, hz. Hasan ve hz. Hüseyin hakkında nazil olduğunu ifade etmekteler.
Ömer bin Ebu Seleme şöyle diyor: Mezkur ayet, Ümmü Seleme'nin evinde nazil oldu. Sonra Peygamber (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i kendi yanına çağırarak elbisesini onların üzerine atıp şöyle buyurdu: "Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir, her çeşit pislik ve çirkinliği onlardan gider ve onları tertemiz kıl.”
Ümmü Seleme: "Ya Resulellah, ben de onlardan mıyım?"dediğinde Resulullah (s.a.a); "Sen de hayır üzeresin"buyurdular.[33]
Resulullah (s.a.a), Ehl-i Beyt'i tanıtması ve mevzuu tespit etmesi için altı ay, bir rivayete göre yedi ay, diğer bir rivayete göre de sekiz ay boyunca sabah vakitleri, sabah namazına gittiğinde Fatıma (a.s)'ın evinin önüne gelerek, her türlü su-i istifadenin ve sonradan ben de Ehl-i Beyt'tenim diye iddia edebilecek herkesin önünü alması için mezkur ayeti okuyordu.[34]

Siyasi Mücadelesi

Hz. Ali ve Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)'in tekfin ve tedfin işlerini bitirdikten sonra, olup bitmiş bir işle karşılaştılar. Ebu Bekir hilafete tayin edilmiş ve Müslümanlardan bir grup da ona biat etmişti.
Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın bu durum karşısındaki yaptıkları ilk iş çağrıydı. Şöyle ki Hasan ve Hüseyin'in elinden tutarak Medine'nin ileri gelen kişilerinin evlerine gidip onları yardıma çağırdılar, Peygamber (s.a.a)'in tavsiyelerini onlara anlattılar.[35]
Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyuruyordu: "Ey insanlar! Acaba babam Hz. Ali'yi hilafete tayin etmedi mi? Onun fedakarlıklarını unuttunuz mu? Babam; "Aranızda iki emanet bırakıyorum, onlara sarıldığınız müddetçe asla sapmazsınız; biri Allah'ın kitabı, diğeri ise Ehl-i Beyt'imdir"diye buyurmadı mı? Bizi yalnız bırakmanız, yardımınızı bizden esirgemeniz sizlere yakışır mı hiç?!”
Hz. Ali ve Hz. Fatıma (a.s) bundan netice almayınca menfi mücadeleyi başlatmaya karar verdiler. Bir kaç gün böyle geçti. Bir gün Ömer, Ebu Bekir'e; "Ali ve yakınlarının dışında herkes sana biat etti, onlar biat etmezlerse, senin hükümetin sağlam bir temele oturmuş sayılmaz. Ali'yi çağır, onu biat etmeye zorla"dedi. Ebu Bekir, Ömer'in sözünü beğendi; bunun üzerine Konfoz'a şöyle dedi: "Git Ali'ye de ki; Resulullah'ın halifesi! biat etmen için mescide gelmeni istiyor!”
Konfoz, bir kaç defa Hz. Ali (a.s)'ın yanına gittiyse de Hz. Ali (a.s) Ebu Bekir'in yanına gitmekten imtina etti. Ömer çok sinirlendi, Halid bin Velid, Konfoz ve diğerlerini yanına alarak Hz. Fatıma'nın evine doğru gitti. Kapıyı çaldı ve; "Ya Ali! Kapıyı aç"diye bağırdı.
Hz. Fatıma (a.s) çok rahatsız olduğu halde kapının arkasına gelerek; "Ey Ömer! Bizimle işin olmasın. Bırak kendi işimizle uğraşalım"dedi.
Ömer; "Kapıyı aç! Yoksa evi yakarım!!"dedi.[36]
Fatıma (a.s); "Ey Ömer! Allah'tan korkmuyor musun? İzinsiz olarak evime mi girmek istiyorsun?!"dedi.
Hz. Fatıma (a.s) her ne ettiyse Ömer'i kararından caydıramadı. Bilakis, Ömer, kapıyı açmadıklarını görünce; "Odun getirin de kapıyı yakayım!"dedi.[37]
Nihayet kapı açıldı, Ömer içeri girmek istedi. Hz. Fatıma (a.s) tehlikenin yakın olduğunu görünce erkekçe Ömer'in karşısında durdu. Halk gaflet uykusundan uyanır ve Ali'yi savunurlar diye ağlayıp feryat etmeye başladı.
Hz. Fatıma'nın ağlayıp yardım talebinde bulunması, o taş yürekli insanlara hiç tesir etmedi. Hatta kınında olan kılıçla kaburgasına bile vurdular ve kamçıyla da kolunu morarttılar![38]
Sonuçta Hz. Ali'yi tutup mescide götürmek istediler. Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali'nin tehlikede olduğunu görünce ileri atılarak sıkıca Ali'nin elbisesine yapıştı ve "Kocamı götüremezsiniz"diye bağırdı. Konfoz, Hz. Fatıma'nın, Ali'nin elbisesini bırakmayacağını görünce kamçıyla onun nazenin koluna o kadar vurdu ki, pazısı feci bir şekilde şişti!
Fatıma (a.s), halkın izdihamı neticesinde kapı ile duvar arasında öyle bir sıkıştı ki, kaburga kemikleri kırıldı ve rahminde olan çocuk da sıkt oldu![39]
Kendine geldiğinde baktı ki, Ali'yi mescide doğru götürmüşler. Durmak câiz değildi, Ali'nin canı tehlikedeydi, onu savunması gerekirdi. Tüm yorgunluğuna rağmen kaburgası kırılmış olduğu halde evden dışarı çıktı ve Beni Haşim kadınlarından bir grupla birlikte mescide gitti. Ali'yi tuttuklarını görünce halka yüz çevirerek; "Amcam oğlunu serbest bırakın, yoksa Allah'a and olsun ki, saçlarımı dağıtır, Peygamber'in gömleğini başımın üzerine atar, sizi Allah'a şikayet ederim!"diye seslendi.
Sonra yüzünü Ebu Bekir'e çevirerek şöyle dedi: "Kocamı öldürüp çocuklarımı yetim bırakmak mı istiyorsun? Onu bırakmazsan saçlarımı dağıtır ve babamın kabrinin üstünde Allah'ı imdada çağırırım!”
Bu sözü söyledikten sonra Hasan ve Hüseyin'nin ellerinden tutarak Resulullah (s.a.a)'in kabrine doğru hareket etti... Nihayet Hz. Ali (a.s) durumun çok tehlikeli olduğunu görünce, Selman'a, gidip Fatıma'yı bu işten vazgeçirmesini söyledi... Fatıma (a.s) Hz. Ali'nin emrini duyunca; "O Emrettiği için itaat ediyorum ve sabredeceğim"dedi.[40]

Geceleyin Defnedilmesi

Hz. Fatıma (a.s), mücadelesinin kıyamete kadar sürmesi için Hz. Ali'ye şöyle vasiyet etti: "Beni geceleyin kefenle ve gizli olarak toprağa ver. Kaburga kemiklerimi kıran, çocuğumun düşmesine sebep olan ve malıma el koyan kimselerin cenazemin başında durmalarını istemem; kabrim de bilinmesin!”
Hz. Ali de Fatıma (a.s)'ın vasiyeti üzerine onu geceleyin defnedip kabrini yerle bir etti. Kabri tanınmamasın diye de kırk tane sembolik kabir yaptı![41]

Vefat Tarihi

Hz. Fatıma (a.s) babasından sonra bir kaç aydan fazla yaşamadı. Bu konuda görüş ihtilafı vardır. Hz. Fatıma (a.s) babasından sonra Kuleyni'nin naklettiğine göre 75 gün, İbn-i Şehraşub'un nakline göre 72 gün, Ebu'l Ferec'in nakline göre 3 ay, Allame Meclisi'nin rivayetlerine göre 40 gün veya 6 ay, İbn-i Cevzi'nin nakline göre 70 gün ve İmam Bakır (a.s)'dan naklolan bir rivayete göre de 95 gün yaşamıştır. Ama hicretin 11. yılında vefat etmiş olduğunda şüphe yoktur.
Hz. Fatıma'nın kaç yaşındayken vefat ettiğinde de ihtilaf vardır. 18, 28, 30 ve 35 yaşları olmak üzere beş görüş vardır.
Kabrinin nerede olduğuna gelince; o da ihtilaflıdır. Bazıları, Resulullah (s.a.a)'in ravza-i mutahharasında metfun olduğunu söylemişlerdir. Meclisi, İbn-i Babeveyh'den şöyle nakletmiştir: "Bana göre sahih olan, Fatıma (a.s)'ın kendi evinde defnedildiğidir. Beni Ümeyye, Mescid-i Nebevi'yi genişlettikten sonra Fatıma (a.s)'ın kabri mescidin içerisinde kaldı.”
Keşf'ul-Ğumme'nin müellifi de şöyle yazıyor: "Fatıma (a.s)'ın Bakî'de defnedildiği meşhurdur."İbn-i Cevzi ise şöyle yazıyor: "Bazılarına göre Hz. Fatıma (a.s) Akil'in evinin yanında defnedilmiştir..."
__________________
Kaynakça:
[1] - Kevser suresi.
[2] - Tarih-i Taberi, c. 2, s. 344.
[3] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 1, s. 174.
[4] - a.g.e. s. 60.
[5] - Keşf'ul-Ğumme, c. 2, s. 93.
[6] - Bazı rivayetlerde de 34 defa "Allah-u Ekber"33 defa "Elhamdulillah"ve 33 defa "Subhanellah”diye geçmiştir. Şehid-i Sani, "Dünya ahiretin tarlasıdır"hadisini şerh ettiği makalesinde; "Bu hadis iki çeşit nakledilmiştir, biz Subhannellah'ı öne geçirmiş olan rivayeti zikrediyoruz"diyor.
[7] - Bihar'ul-Envar, c. 43, 82 ve 134.
[8] - Vafi, kitab-ı nikah, s. 114.
[9] - Menakıb-i Harezmî, s. 256.
[10] - Vafi, kitab-ı nikah, s. 114.
[11] - Menakıb-i Harezmî, s. 256.
[12] - Bihar'ul-Envar, c. 43, s. 241.
[13] - Keşf'ul-Ğumme, c. 2, s. 76.
[14] - a.g.e.
[15] - a.g.e. c. 2, s. 84. Usd'ul-Ğabe, c. 5, s. 522.
[16] - Keşf'ul-Ğumme, c. 2, s. 89.
[17] - a.g.e. s. 92.
[18] - Bihar'ul-Envar, c. 43, s. 24.
[19] - Âl-i İmran/61.
[20] - Mecma'ul-Beyan, c. 2, s. 452. el-Kamil-u Fi't- Tarih, c. 2, s. 293.
[21] - Bihar'ul-Envar, c. 43, s. 46.
[22] - a.g.e. s. 76.
[23] - a.g.e. s. 172.
[24] - a.g.e. s. 56.
[25] - Deaim'ul-İslam, c. 1, s. 282.
[26] - Meani'l- Ahbar, s. 399.
[27] - Vesail'uş- Şia, c. 4, s. 1033.
[28] - Menakıb, c. 3, s. 341.
[29] - Sahih-i Tirmizi, c. 5, s. 466, H. 3898.
[30] - İlel'uş- Şerayi, s. 216.
[31] - Hisal, s. 272, H. 15.
[32] - Ahzab/33.
[33] - Yenabi'ul-Mevedde, s. 125. Dürr'ul-Mensur, c. 5, s. 199.
[34] - Keşf'ul-Ğumme, c. 2, s. 83. Dürr'ul-Mensur, c. 5, s. 199.
[35] - El-İmamet-u ve's- Siyase, c. 1, s. 12.
[36] - Ensab'ul-Eşraf, c. 1, s. 586. İkd'ul-Ferid, c. 5, s. 12. Şerh-i Nehc'ul-Belağa-i İbn-i Ebi'l- Hadid, c. 2, s. 56.
[37] - İsbat'ul-Vasiyye, s. 110. Bihar, c. 43, s. 197. el-İmamet-u ve's- Siyase, c. 2, s. 12.
[38] - Bihar'ul-Envar, c. 43, s. 197.
[39] - a.g.e. s. 198.
[40] - A.K s. 47. Revzat'ul-Kafi, s. 199.
[41] - Delail'ul-İmamet. Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 36.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HAZRET-İ FATIMA'NIN FAZİLETLERİ(1)

Her varlığın iki yönü vardır. Bir zahiri yönü; yani herkesçe görülebilen, gözlemlenebilen yönü, bir de gözlerden gizli kalan yönü. Peygamberler, masum imamlar ve diğer ilahi insanların gerçek makamları onların herkesçe görünen, bilinen yönlerinde değil, Allah'la olan ilişkilerinde tecelli eden kişiliklerindedir. İlahi şahsiyetleri sırf insanlarla olan ilişkilerinde müşahede edilen yönleriyle değerlendirmek, okyanusun derinliklerini araştırmadan onu kıyıdan görünen dalgalarıyla tanımaya benzer; oysa bu basit bir tanımadan öte bir şey değildir.
İlahi şahsiyetlerin varlık okyanuslarını tanıyabilmek için ilahi yardıma ihtiyaç vardır. İlahi yardım sayesinde insan, ilahi nurları görebilecek bir göze, manevi makamları anlayabilecek bir kalbe sahip olur. Bu ilk aşamadır. İkinci aşamada ise, insan ilahi elçiler tarafından gelen bilgiye muhtaçtır.
Hz. Fatıma'nın (s.a) geceleri ibadetle geçirdiğini tarihte okumak mümkündür. Ama bu amelin Allah katındaki gerçek değerini, Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kızım Fatıma (s.a) geçmiş gelecek bütün kadınlardan üstündür. O vücudumun bir parçasıdır, gözümün nuru ve kalbimin meyvesidir. O benim ruhumdur. O insanlardan olan bir huridir. Rabbinin huzurunda ibadete durduğunda yıldızların yer ehli için parladığı gibi, onun nuru da gökteki melekler için parlar ve Allah Teala meleklerine şöyle hitap eder. "Ey melekler, bakın benim cariyem (kulum) Fatıma'ya; o benim huzurumda durmuştur, korkudan titriyor; kalbiyle benim ibadetime yönelmiştir. Sizleri şahit kılıyorum ki, ben onun takipçilerini ateşten koruyacağım." [1]
Hz. Fatıma'nın (s.a) konuşma ve davranışlarında Peygambere (s.a.a) en çok benzeyen kişi olduğunu tarihten öğrenmek mümkündür; ama onun bütün istek ve arzularında, düşünce ve hareketlerinde rızası Allah'ın rızası, gazabı Allah'ın gazabı olacak bir makama eriştiğini, yani masum olduğunu Peygamberden (s.a.a) öğrenmek gerekir.
Elbette Hz. Fatıma'nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur. Şüphecilerin imamı olarak tanınan Fahr-i Razi bile, "Hz. Fatıma'nın (s.a) masum oluşunda şüphe yoktur" demiştir. Evet, Hz. Fatıma'nın (s.a) birtakım faziletlerini öğrenmek mümkündür ama; onun Allah katındaki makamını bilmek zordur. Bu eserde Hz. Fatıma'yla (s.a) ilgili hadisler çeşitli bölümlere tasnif edilerek tercümeleriyle sunulmuştur. Umudumuz şu ki, özellikle Ehl-i Sünnet kaynaklarından toplanan bu hadisleri okumakla mümin kardeşler Ehl-i Beyt'i daha iyi tanımaya muvaffak olurlar.
Tevfik Allah'tandır

1. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (a.s) Nutfesinin Cennet Meyvelerinden Oluştuğu Ve Hazretin Hayız Ve Nifasadan Uzak, İnsan Şeklinde Bir Huri Olduğuna Dair

1- Suyutî, "ed-Dürr-ül Mensur" adlı tefsirinde, "Subhan-ellezi esra bi-abdihi leylen min-el mescid-il haram…" [2] ayetinin tefsir bölümünün sonunda, Tabaranî'den naklen Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Miraca götürüldüğümde beni cennete dahil ettiler ve ben cennet ağaçlarından bir ağacın yanında durdum; öyle bir ağaçtı ki, cennette onun gibi güzel, yaprakları beyaz ve meyvesi hoş olan bir ağaç görmemiştim; onun meyvesinden alıp yedim; bu benim sulbümde nutfeye dönüştü; yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle bir araya geldim ve o, Fatıma'ya hamile kaldı. O zamandan beri ne zaman cennet kokusunu arzuluyorsam Fatıma'yı kokluyorum."[3]
2- Müstedrek-üs Sahihayn'ın sahibi, kendi senediyle Sa'd İbn-i Malik'ten Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: "Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail (a.s) bir cennet ayvasını bana getirdi; ben onu yedim ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Bu yüzden ben cennet kokusuna iştiyak duyduğumda Fatıma'nın boynunu kokluyorum." [4]
3- Zehair-ül Ukbâ kitabında İbn-i Abbas'tan şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi. Aişe, Peygambere: "Niçin Fatıma'yı böyle çok öpüyorsun?" dedi. Resulullah (cevabında) şöyle buyurdu: "Miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve bütün meyvelerinden bana ikram etti. Bu meyveler benim sulbümde nutfeye dönüştü ve Hatice, Fatıma'ya hamile oldu. Ben o meyveleri arzu ettiğimde Fatıma'yı öpüyorum, onun kokusu bana cennette yediğim meyveleri hatırlatıyor." [5]
4- Zehair-ül Ukbâ kitabında Siret-ül Molla'dan naklen Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğu kaydedilmiştir: "Cebrail cennetten bir elma getirdi, ben onu yedim ve Hatice ile bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile oldu. Bir müddet sonra Hatice bana: "Benim hamlim çok hafiftir ve sen yanımdan ayrıldığında, karnımdaki bebek benimle konuşuyor…" dedi." [6]
5- Hatib-i Bağdadî, "Tarih-i Bağdad" adlı eserinde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'a (s.a.a): "Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun.?" dedim. Resulullah: "Ey Aişe, ben miraca götürüldüğüm gece, Cebrail beni cennete götürdü ve orada bana bir elma verdi; ben onu yedim; o, benim sulbümde nutfeye dönüştü. Yeryüzüne indiğimde Hatice'yle bir araya geldim. İşte Fatıma o nutfeden dünyaya geldi. O, insan şeklinde olan bir huridir. Cenneti arzu ettiğim vakit, onu öpüyorum." buyurdu." [7]
6- Yine Tarih-i Bağdad'da Hatib kendi senediyle İbn-i Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Kızım Fatıma, Hz. Adem soyundan bir hurîdir; ne hayız olur ve ne de nifas. Onun, Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye adlandırılması, Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir." [8]
7- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İmam Hasan'ın (a.s) doğumu hususunda, Hz. Fatıma'ya hizmet eden Esma adlı kadından şöyle naklediyor: "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Bu doğumda Fatıma'dan nifas ve hayız kanı geldiğini görmedim" dedim. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sen kızım Fatıma'nın tertemiz olduğunu ve (asla) hayız ve doğum kanı görmediğini bilmiyor musun?" [9]

2. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Anne Rahmindeyken Annesiyle Konuştuğu, Doğumunun Hz. Havva, Asiya, Gülsüm Ve Meryem'in Yardımıyla Gerçekleştiği Ve Dünyaya Gelirken Secde Ettiğine Dair

Zehair-ül Ukbâ kitabının müellifi, Siret-ül Molla'dan naklen, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Cebrail, bana cennetten bir elma getirdi; ben onu yedim ve Hatice'yle bir araya geldim. O, Fatıma'ya hamile kaldı. Hatice: "Benim kolay bir hamlim var. Sen benim yanımdan ayrıldığında karnımdaki çocuk benimle konuşuyor" diyordu. Hatice, doğum vakti geldiğinde Kureyş hanımlarına haber gönderdi. Ama onlar kabul etmeyerek: "Muhammed'in hanımı olduğun için senin yanına gelmeyiz." dediler. Bu esnada aniden, güzellik ve nurları vasfedilemeyecek dört hanım Hatice'nin huzuruna geldi; onlardan biri: "Ben senin annen Havva'yım", diğeri: "Ben Mezahim kızı Asiye'yim", öbürü: "Ben Musa'nın bacısı Gülsüm'üm", dördüncüsü: "Ben İmran'ın kızı ve İsa'nın annesi Meryem'im" dedi ve sözlerine şunu eklediler: "Kadınların yapması gereken işi üstlenmek ve sana yardım etmek için geldik."
Hatice diyor ki: "Böylece Fatıma (s.a) dünyaya geldi ve secde halinde yere düştü; ama parmağını göğe doğru kaldırmıştı." [10]

3. Bölüm

Hazrete Fatıma Ve Betul İsimlerinin Verilmesinin Sebebi Ve Hazretin Künyesi

Birinci bölümde İbn-i Abbas'ın Resulullah'tan (s.a.a) şu hadisi naklettiğini zikrettik: "Onun Fatıma (kesilmiş), diye adlandırılması Allah'ın onu ve dostlarını ateşten (cehennemden) kestiği, ayırdığı içindir."
Şimdi bu husustaki diğer hadislere de bir göz atalım:
1- Zehâir-ül Ukbâ kitabında nakledildiği üzere Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, neden Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye isimlendirildiğini biliyor musun?" Ben (Ali): "Neden Fatıma diye isimlendirilmiş ya Resulullah?" diye sordum. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Çünkü Allah (azze ve celle) kıyamette onu ve onun soyundan gelenleri cehennem ateşinden kesmiş, ayırmıştır."
Muhibbuddin Taberî, İmam Ali Rıza'nın (a.s) kendi Müsned'inde bu hadisi şu ibareyle naklettiğini yazıyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hakikaten Allah (azze ve celle) kızım Fatıma'yı ve onun evlatlarını ve onları sevenleri ateşten kesmiş, ayırmıştır. Bunun için Fatıma (kesilmiş, ayrılmış) diye isimlendirilmiştir." [11]
2- Kenz-ül Ummâl'da bu hadis şöyle nakledilmiştir: "Onun Fatıma diye adlandırılması, Allah'ın onu ve onu sevenleri ateşten uzaklaştırmış olduğu içindir."[12]
3- İbn-i Esir, "en-Nihaye" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Fatıma, "Betûl" (ayrılan) diye adlandırılmıştır. Çünkü o, kendi zamanının kadınlarından fazilet, din ve soyluluk yönünden ayrılmış (ve seçkinlik kazanmış)tır." [13]
Bazıları da dünyadan kopup Allah'a yöneldiği için bu adı aldığını söylemişlerdir.
Ubeydet-ül Harevî de "Garibeyn" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Fatıma'nın "Betûl" diye isimlendirilmesi, eşsiz olduğu içindir."
4- İbn-i Esir, "Üsd-ül Gabe" adlı kitabında, Hz. Fatıma'nın hayatını anlatırken şöyle yazıyor: "Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" (babasının annesi) idi." [14]
5- İbn-i Abdülbirr, "el-İstiâb" adlı kitabında İmam Cafer Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın künyesi, "Ümmî Ebiha" idi." [15]

4. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Birçok Yönden Hz. Resulullah'a Benzediğine Dair

1- Sahih-i Tirmizî, kendi senediyle Resulullah'ın zevcesi Aişe'den şöyle nakletmiştir: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vakarında Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim."
Ve yine şöyle demiştir: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına geldiğinde, Peygamber yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına geldiğinde, Fatıma yerinden kalkar, onu öper ve kendi yerinde oturturdu." [16]
2- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Aişe'nin şöyle dediğini nakleder: "Ben, Fatıma kadar konuşma ve sohbetinde Resulullah'a (s.a.a) benzeyen birisini görmedim. Fatıma, Resulullah'ın bulunduğu yere geldiğinde, Peygamber ona hoş geldin der, (sonra) yerinden kalkıp Fatıma'ya doğru gider; elinden tutup öper ve kendi yerinde oturturdu." [17]
Müstedrek-üs Sahihayn'in sahibi şöyle demiştir: "Bu hadis, Buharî ve Müslim'in, sahih hadis için zikrettikleri şartları taşımaktadır."
Bu hadisi, Beyhakî de kendi Sünen'inde şu ekle nakletmiştir: "Peygamber de, (s.a.a) Fatıma'nın yanına geldiğinde Fatıma, ona hoş geldin der, yerinden kalkıp babasının elinden tutar ve öperdi."
3- İmam Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, Enes İbn-i Malik'in şöyle dediğini nakletmiştir: "Hiç kimse Hasan İbn-i Ali (a.s) ve Fatıma (s.a) kadar Resulullah'a (s.a.a) benzemiyordu." [18]
4- Müslim kendi Sahih'inde, Hz. Fatıma'nın faziletleri babında, Aişe'nin şöyle dediğini yazıyor: "Peygamberin (s.a.a) hanımlarının hepsi (onun huzurunda) bir araya toplanmış oldukları bir sırada Fatıma geldi. Yürüyüşü Resulullah'ın (s.a.a) yürümesi gibiydi. Resulullah (s.a.a): "Hoş geldin kızım!" dedi ve sonra onu sağ veya sol yanında oturttu…" [19]
Bu hadisin devamı vardır. Geriye kalan kısmını 9. bölümde nakledeceğiz. İbn-i Mace, Ahmed İbn-i Hanbel ve hadis alimlerinden birçokları bu hadisi nakletmişlerdir.
5- Muttakî, Kenz-ül Ummâl'da, Aişe'den şöyle nakleder: "Peygamber-i Ekrem (s.a.a) Fatıma'nın (s.a) saçından çok öperdi." [20]
Bu hadisi, İbn-i Asakir de nakletmiştir.
6- İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de İbn-i Abbas'tan şöyle nakleder: "Peygamber (s.a.a) her seferden döndüğünde, Fatıma'yı (s.a) öperdi." [21]
Bu hadisi, Heysemî de Mecma-üz Zevâid'de nakletmiş ve Taberanî'nin de "el-Evsat" adlı eserinde bu hadisi naklederek, râvilerinin hepsinin güvenilir olduklarını kaydettiğini sözlerine eklemiştir. Yine Muhibbiddin Taberî de "Zehâir-ül Ukbâ" adlı kitabında bu hadisi zikrederek, İbn-i Seri'nin de bu hadisi tahriç ettiğini söylemiştir.
7- Muhibbuddin Taberî Aişe'den naklen şöyle yazıyor: "Resul-i Ekrem (s.a.a), bir gün Fatıma'nın boğazının altındaki çukurdan öptü." [22]
Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Harbî'nin de naklettiğini ve Molla'nın da kendi Sire'sinde tahriç ettiğini kaydetmiştir. Sonuncu nakilde şu ek de yer almıştır: "Ben Resulullah'a (s.a.a); "Şimdiye kadar yapmadığın bir işi yaptın" dedim. Resulullah şöyle buyurdu: "Ey Aişe, ben cenneti arzu ettiğimde Fatıma'nın boğazının altındaki çukuru öperim."
Birinci bölümde de Aişe'nin hadisinde "Ben Resulullah'a (s.a.a): "Neden Fatıma geldiğinde onu öpüyorsun?" dedim…" ve İbn-i Abbas'ın hadisinde de "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çok öperdi…" cümlelerinin yer aldığını naklettik.

5. Bölüm

Hz. Fatıma (a.s) İle Babasının Arasında Olan Sevgi Ve Muhabbete Dair

1- Müslim kendi Sahih'inde, İbn-i Mes'ud'un şöyle dediğini naklediyor: "Resulullah (s.a.a) Beytullah'ın (Kâbe'nin) yanında namaz kılıyordu, Ebu Cehil ve dostları da bir kenarda oturmuşlardı. Bir gün önce de orada dişi bir deve kesilmişti. Ebu Cehil; "Sizlerden hanginiz kalkıp bu devenin işkembesini alıp Muhammed'in (s.a.a) boynunun üzerine koyabilirsiniz?" dedi. Onların içerisinden en şaki (kötü) olanı kalkıp onu aldı ve Resulullah (s.a.a) secdeye gittiğinde onu Peygamberin boynunun üzerine koydu. Onlar, birbirlerine bakıp gülüşmeye başladılar. Ben de durup bakıyordum. Eğer gücüm olsaydı, onu Resulullah'ın (s.a.a) üzerinden alırdım. Peygamber (s.a.a) öylece secde halinde durmuş, başını kaldırmıyordu. Bir kişi gidip Fatıma'ya haber verdi. O, küçücük bir kızdı. Hz. Fatıma (s.a) gelip onu bir kenara attı ve sonra o adamlara yönelerek onları ayıplamaya ve kınamaya başladı. Peygamber (s.a.a) namazını bitirince, sesini yükselterek onlara beddua etmeye başladı. Peygamber dua ettiğinde veya Allah'tan bir şey istediğinde dua ve hacetini üç defa tekrarlardı. Şöyle beddua etti: "Allah'ım! Sen Kureyş'i cezalandır!" Bu sözü üç defa tekrarladı. Onlar, Peygamberin sesini işitince gülmeleri kesildi ve kalplerine korku düştü. Sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah'ım, Hişam oğlu Ebu Cehil, Rabia oğlu Utbe, Rabia oğlu Şeybe ve Utbe oğlu Velid, Halef oğlu Ümeyye ve Ebu Muit oğlu Ukbe'yi sen cezalandır!" Başka bir isim de söyledi ama ben unutmuşum."
İbn-i Mes'ud diyor ki: "Andolsun Muhammed'i (s.a.a) hak peygamber olarak gönderene ki, Bedir savaşında, ismi söylenenlerin hepsinin öldürülerek cesetlerinin kuyuya atıldığına şahit oldum." [23]
Bu hadisi, Buhârî de kendi Sahih'inde nakletmiştir. Yine bu hadisi Nesai ve Ahmed de kendi hadis kitaplarında nakletmişlerdir.
2- Sahih-i Müslim'de, Ebu Hâzım'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Sehl İbn-i Sa'd, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Uhud savaşında aldığı yara hakkında sorulan bir soruya şöyle cevap verdi: "Resulullah'ın (s.a.a) yüzü yaralanmış, azı dişi kırılmış ve başındaki miğferi ezilmişti. Resulullah'ın kızı Fatıma, (salamullahi aleyha) Peygamberin yüzündeki kanı yıkıyor ve Ali İbn-i Ebu Talib de (a.s) kalkanıyla su döküyordu. Fatıma, (s.a) suyun kanı daha da artırdığını görünce bir hasır parçasını yaktı ve külünü alıp yaranın üzerine sürdü, böylece kan kesildi."[24]
Müslim, bu hadisi başka bir senetle de Ebu Hâzım'dan naklediyor. Müslim'in bu nakline göre hadisin başı şöyledir:
Sehl İbn-i Sa'd'den Resulullah'ın (s.a.a) yaralanması hakkında sorulunca onun şöyle cevap verdiğini duydum: "Andolsun Allah'a ki, ben, Resulullah'ın (s.a.a) yarasını yıkayanı ve ona su dökeni tanıyorum ve ne ile tedâvi edildiğini biliyorum…"
Sonra da hadisi yukarıda zikrettiğimiz şekilde nakletmiştir. Buharî de bu hadisi Sahih'inde nakletmiştir.
3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da Ebu Sa'leb el-Haşenî'den şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) her yolculuktan döndüğünde mescitte iki rekât namaz kılmayı severdi. Mescitten çıktıktan sonra, hanımlarının yanına gitmeden önce mutlaka Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye giderdi. Resulullah (s.a.a) yine savaşlardan birinden dönmüştü, mescide gidip iki rekât namaz kıldı, sonra da Hz. Fatıma'yı görmeye gitti. Fatıma (s.a), Resulullah'ı (s.a.a) karşılayarak Peygamberin yüzünü ve gözlerini öpmeye ve ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) "Seni ağlatan nedir?" diye sordu. Fatıma (a.s): "Senin renginin sarardığını görüyorum (bu yüzden ağlıyorum)." dedi.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, Allah (azze ve celle) babanı öyle (önemli) bir iş için meb'us etmiştir ki, Allah o iş sebebiyle yeryüzündeki her bir çadır ve kulübeye izzet veya zillet sokar. Bu işin kapsayışı gecenin her tarafı kapsaması gibidir." [25]
Kenz-ül Ummâl'da, bu hadisin naklinden sonra şu sözler kaydedilmiştir: "Bu hadisi, Taberanî el-Kebir'de nakletmiştir. Keza; bu hadisi, Heysemî Mecma-üz Zevâid'de nakletmiştir."
Heysemî'nin nakline göre hadisin orta kısmı şöyledir: "…Resulullah (s.a.a): "Neden böyle ağlıyorsun?" buyurdu. Fatıma: "Senin bitkin ve yorgun olarak eski bir elbise içinde olduğunu gördüğüm için ağlıyorum." dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ağlama! Gerçekten Allah (azze ve celle)…"
4- Muhibbuddin Taberî, Zehâir-ül Ukbâ kitabında, Hz. Ali'nin (a.s) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Biz Resulullah (s.a.a) ile Hendek çukurlarındaydık ki, Fatıma (s.a), Resulullah'a bir parça ekmek getirdi ve ekmeği ona uzattı. Resulullah (s.a.a) "Nedir bu?" diye sorduğunda Fatıma: "Çocuklarım için pişirdiğim ekmeğin bir parçasını sana getirdim." dedi. Resulullah (s.a.a) (onu yiyerek) şöyle buyurdu: "Kızım, bu ekmek üç günden sonra babanın yediği ilk yiyecektir." [26]

6. Bölüm

Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Yolculuğa Çıktığında En Son Vedalaştığı Ve Yolculuktan Döndüğünde İlk Görüştüğü Kimsenin Hz. Fatıma Olduğuna Dair

1-Ebu Davud, kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a) hizmetkârı Sevban'dan şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a) yolculuğa çıktığında, ailesinden en son görüştüğü kimse, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk uğradığı kimse, yine Fatıma (s.a) olurdu…" [27]
Bu hadisi, Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde, keza Beyhakî de kendi Sünen'inde nakletmiştir.
2- Zehebî, Müstedrek-üs Sahihayn'in hamişinde basılan "Telhis" adlı kitabında şöyle naklediyor: "Resulullah (s.a.a) savaşçılarla birlikte Medine'den çıkmak istediğinde en son vedalaştığı şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; döndüğünde de görüştüğü ilk şahıs, yine o olurdu…"[28]
3- Yine Hakim, adı geçen kitapta İbn-i Ömer'den şöyle naklediyor: "Peygamber (s.a.a) yolculuğa çıktığı zaman en son görüştüğü şahıs, Fatıma (s.a) olurdu; yolculuktan döndüğünde de ilk görüştüğü şahıs, yine o olurdu."
Hakim bu hadisi başka bir senetle de nakletmiştir ve bu ikinci nakilde şunları da eklemiştir: "Resulullah (s.a.a) ona: "Babam ve annem sana feda olsun!" derdi." [29]
4- Yine Hakim mezkur kitabında, Ebu Sa'lebe'den neklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) savaş veya yolculuktan döndüğünde, mescide gider ve orada iki rekât namaz kılardı; sonra Fatıma'yı görmeye giderdi ve daha sonra hanımlarının yanına gelirdi." [30]
Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
Önceki bölümde Ebu Sa'lebe'nin hadisi genişçe geçti.
5- İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika'da, Ahmed (İbn-i Hanbel) ve diğerlerinin şu hadisi zikrettiklerini kaydetmiştir (İbn-i Hacer hadisi özetleyerek nakletmiştir): Resulullah (s.a.a) yolculuktan döndüğünde, Hz. Fatıma'yı (s.a) görmeye gider ve uzun süre onun yanında kalırdı. Bir defasında Hz. Fatıma (s.a) iki gümüş bilezik, bir kolye, bir küpe takmış ve kapısına da perde asmıştı. Resulullah (s.a.a) her zamanki gibi onu görmeye geldi; ama yanından ayrıldığında rahatsız olduğu yüzünden belli oluyordu. Gelip minberinin üzerinde oturdu.
Fatıma (s.a), süslendiği ve zinet eşyaları taktığından dolayı Resulullah'ın (s.a.a) rahatsız olduğunu anladı. Bu yüzden onları çıkarıp Allah yolunda harcaması için Resulullah'a gönderdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Babası feda olsun ona; (yapması gerekeni) yaptı." Bu sözü üç defa tekrarladı ve buyurdu ki: "Dünya Muhammed ve Âl-i Muhammed'e yakışmaz. Eğer dünyanın Allah yanında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olsaydı, hiçbir kafire ondan bir yudum su bile içirmezdi." Sonra kalkıp Fatıma'nın (s.a) yanına gitti.
İbn-i Hacer demiştir ki: Ahmed İbn-i Hanbel kitabında şunu da eklemiştir: Peygamber (s.a.a) Sevban'a, o zinet eşyalarını ashabından birilerine vermesini ve Fatıma'ya Yemen kumaşından bir gerdanlık ve fil dişinden yapılmış iki bilezik almasını emretti ve buyurdu ki: "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir ve ben bunların kendi zevklerini dünya hayatında yaşayıp bitirmelerini istemiyorum." [31]

7. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Ev İşlerini Görmesi Ve Resulullah'ın (s.a.a) Ona Tesbihi Öğretmesine Dair

1- Buhârî Hz. Ali'den (a.s) naklediyor ki: Fatıma (s.a) el değirmenini çevirmekten dolayı rahatsız olmuştu. (O sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir cariye getirmişlerdi. Hz. Fatıma, Resulullah'ı görmek için evinden çıktı, ama onu bulamadı. Aişe'yi görünce durumu ona anlattı. Resulullah (s.a.a) geldiğinde Aişe, Fatıma'nın geldiğini ona haber verdi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) bizim yanımıza geldi. Biz bu sırada yatakta idik; kalkmak istedim, ama o, "Yerinizde durun!" buyurdu. Sonra gelip ikimizin arasında oturdu. Öyle ki ayaklarının soğukluğunu göğsümün üzerinde hissediyordum. Ve buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz? Yatarken 34 defa tekbir getirin (Allah-u Ekber deyin), 33 defa Sübhanellah ve 33 defa da Elhamdulillah söyleyin! Bu sizler için cariyeden daha iyidir." [32]
Buhârî, bu hadisi Sahih'inin diğer bir babında da nakletmiştir. Yine bu hadisi, Müslim ve Ebu Davud da kendi Sahih'lerinde nakletmişlerdir.
2- Ebu Davud, Ebu-l Verd İbn-i Semame'den nakletmiştir ki, Hz. Ali (a.s) İbn-i A'bed'e şöyle buyurdu: "Acaba kendim ve Resulullah'ın kızı Fatıma ile ilgili sana bir şey anlatayım mı?" Sonra şöyle buyurdu: "Resulullah'ın (s.a.a) en çok sevdiği şahıs Fatıma idi. O benim evimde bulunduğu sırada el değirmenini çevirmekten elleri nasır bağlamıştı. Tulum ile su taşımaktan boynunda iz kalmıştı. Evi sürekli süpürdüğünden elbiseleri tozlanıyor ve ocağın ateşini yakmaktan elbisesi siyahlaşıyordu. O bu işler neticesinde rahatsız olmuştu. (Bu sıralarda) Resulullah'ın (s.a.a) yanına bir köle getirdiklerini duyduk. Fatıma'ya: "Babanın yanına gidip sana bir hizmetçi vermesini istemez misin?" (Fatıma bu iş için Peygamberin bulunduğu yere) gitti, ama Resulullah konuşuyordu; utanıp (sözünü söylemeden) geri döndü.
Ertesi gün biz yatakta bulunduğumuz halde Resulullah (s.a.a), yanımıza geldi ve Fatıma'nın başı ucunda oturdu. Fatıma babasından utanarak başını yorganın altına soktu. Sonra Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: "Âl-i Muhammed'in, dünkü isteği ne idi?" Fatıma susup bir şey söylemedi.
Ben dedim ki: "And olsun Allah'a ben sana söyleyeceğim, ey Allah'ın Resulü! Bu (kızınız), benim evimde el değirmeni çevirmesi yüzünden eli nasır bağlamıştır; tulum ile su taşıması neticesinde boynunda iz kalmıştır; evi süpürmesi elbiselerini tozlandırmıştır; ocak yakması yüzünden elbiseleri siyah olmuştur; biz senin yanına bir köle veya hizmetçi getirdiklerini öğrendik (bu yüzden) ben ona: "babandan sana bir hizmetçi vermesini iste" dedim.
Sonra Ebu Davud Resulullah'ın (s.a.a), Hakem'in hadisinde yer aldığı bir şekilde ona cevap verdiğini söylemiştir.
Ebu Davud'un, Hakem'in hadisindeki mazmundan maksadı, bizim bu hadisden önce Buhârî ve Müslim'den naklen zikrettiğimiz hadiste geçen cevaptır. Yani Resulullah (s.a.a) cevapta buyurdu ki: "İstediğinizden daha hayırlı olan bir şeyi size öğretmemi istemez misiniz…?"[33]
Bu hadisi Ebu Nuaym da "Hilyet-ül Evliyâ" adlı eserinde özetle nakletmiştir.
3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ kitabında Züheri'den nakletmiştir ki: Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma o kadar el değirmeni ile buğday öğüttü ki, elleri kabararak nasır bağladı ve el değirmeninin izi onun elinde kaldı. [34]
4- Ahmed İbn-i Hanbel, Enes İbn-i Malik'den şöyle rivayet etmiştir: Bilal, bir gün sabah namazına geç geldi. Resulullah (s.a.a) ona: "Neden geç kaldın?" diye sordu. O şöyle dedi: Fatıma'nın yanından geçiyordum, onun (el değirmeni ile) buğday öğütmekle meşgul olduğunu ve çocuğunun ağladığını gördüm; ona dedim ki: "Eğer istersen ben el değirmenini çevireyim, sen çocuğu susturmaya bak; veya istersen, ben çocuğu susturayım, sen değirmeni çevir."
Hz. Fatıma: "Ben çocuğuma senden daha şefkatliyim…" dedi. Bu yüzden, geç kaldım." Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sen ona merhamet etmişsin, Allah da sana merhamet etsin"[35]
5- Kenz-ül Ummâl'da Cabir'den şöyle rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.a) Fatıma'nın deve tüyünden bir abâya bürünüp buğday öğüttüğünü gördü. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, dünyanın acılarına sabret ki, yarın ahiretin bol nimetlerine kavuşasın." (Bunun üzerine) şu ayet nazil oldu : "Ve elbette yakında Rabbin, öyle şeyler verecek ki sana, sonunda râzı olacaksın." [36]
Kenz-ül Ummâl'ın sahibi şöyle yazmıştır: "İbn-i La'l, İbn-i Murdeveyh, İbn-ün Neccar ve Deylemî de bu hadisi zikretmişlerdir."
Keza Suyutî "ed-Dürr-ül Mensur" adlı eserinin Duha suresinin tefsiri bölümünde bu hadisi nakletmiş ve bu hadisi, Asakirî'ninde "Mevâiz" adlı eserinde kaydettiğini bildirmiştir.

8. Bölüm

Hz. Peygamberin (s.a.a) Fedek'i Fatıma'ya (a.s) Verdiğine Dair

1- Suyutî "ed-Dürr-ül Mensûr" adlı tefsirinde "Akrabanın hakkını ver" ayetinin açıklamasında yazmıştır ki: Bezzaz ve Ebu Ye'lâ ve İbn-i Ebu Hatem ve İbn-i Murdeveyh, Ebu Said el-Hudrî'den şöyle rivayet etmişlerdir: ‘Ve ati Ze'l-kurba hakkahu' (Ve akrabalarının hakkını ver) [37] ayeti nazil odluğunda Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı çağırdı ve Fedek (arazisin)'i ona verdi."
Sonra Suyutî demiştir ki: İbn-i Murdeveyh İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet etmiştir.
"Ve akrabalarının hakkını ver" ayeti nazil olduğunda Resulullah (s.a.a) Fedek'i Fatıma'ya (selâmullahi aleyha) hediye etti. [38]
2- Heysemî de, Mecma-üz Zevâid'de, Ebu Said'den şöyle rivayet etmiştir ki:
"Akrabalarının hakkını ver" ayeti nazil olduğunda Hz. Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı (s.a) çağırdı ve Fedek'i ona verdi.
Heysemî bu hadisi Taberanî'nin de naklettiğini zikretmiştir. Aynı hadisi Zehebî de "Mizan-ül İ'tidal"da nakletmiş ve sahih olduğunu söylemiştir. [39]
3- Muttaki Kenz-ül Ummâl'da Ebu Said'den nakletmiştir ki: "Akrabalarının hakkını ver" ayeti indiğinde, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, Fedek senindir."
Muttaki, Hakim'in de kendi Tarih'inde, aynı şekilde İbn-i Neccar'ın da bu hadisi rivayet ettiklerini kaydetmiştir. [40]

9. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Kadınların En Üstünü Olduğuna dair

1- Buharî Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Fatıma, (selâmullahi aleyha) Peygamberin (s.a.a) yürüyüşüne benzer bir yürüyüşle geldi; Peygamber (s.a.a) (onu görünce) dedi ki: "Hoş geldin, kızım Fatıma." Sonra Fatıma'yı kendi sağ veya sol yanında oturttu ve ona gizlice bir şey söyledi. Fatıma ağlamaya başladı. Ben: "Neden ağlıyorsun.?" diye sordum. Sonra (Resulullah yine) gizlice ona bir şey söyledi. (Bu defa) Fatıma güldü.
Ben: "Bu güne kadar böylesine üzüntüyle iç içe olan bir sevinç görmemiştim!" dedim ve Resulullah'ın ne söylediğini sordum.
Fatıma: "Ben Resulullah'ın (s.a.a) sırrını açıklayacak değilim." diye cevap verdi.
Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra (tekrar aynı soruyu) sordum. O şöyle cevap verdi: "Resulullah gizlice bana buyurdu ki: "Cebrâil yılda sadece bir defa Kur'an'ı bana sunuyordu. Ama bu yıl iki defa sundu. Ben bu olay için ecelimin yetiştiğinden başka bir sebep görmüyorum. Ve sen Ehl-i Beyt'in arasında bana kavuşacak ilk şahıssın." (Bunları duyunca ağladım.)
Sonra buyurdu ki: "Acaba cennet hanımlarının seyyidesi (en üstünü) veya müminlerin hanımlarının seyyidesi olmak seni hoşnut etmez mi?" Bunu duyunca da güldüm."
Ahmed İbn-i Hanbel kendi Müsned'inde bu hadisi zikretmiştir. Ancak "cennet hanımlarının seyyidesi (en üstünü)" yerine "bu ümmetin hanımlarını veya müminlerin hanımlarının seyyidesi" tabirini rivayet etmiştir.
İbn-i Sa'd da bu hadisi "Tabakat" adlı eserinde zikretmiş ve yukarıdaki tabiri "bu ümmetin hanımlarının veya her iki alemin (dünya ve ahiretin) hanımlarının seyyidesi (en üstünü)" olarak rivayet etmiştir. İbn-i Esir de Usd-ul Gabe'de aynı hadisi "her iki alemin hanımlarının seyyidesi" tabiriyle, Nesâi ise aynı Ahmed İbn-i Hanbel'in Müsned'inde olduğu gibi rivayet etmiştir. [41]
2- Buharî kendi Sahih'inde Aişe'den nakletmiştir ki: Biz Peygamberin (s.a.a) hanımları, topluca Peygamberin (s.a.a) yanında bulunuyorduk. Fatıma (selâmullahi aleyha) tıpkı Resulullah (s.a.a) gibi yürüyerek geldi. (Resulullah) onu görünce "Hoş geldin kızım" dedi; sonra onu sağ veya sol yanına oturttu ve ona gizlice bir şey söyledi; Fatıma şiddetle ağlamaya başladı. Resulullah, Fatıma'nın üzüntüsünü görünce ona tekrar gizlice bir şey söyledi. Bu defa Fatıma güldü. Ben Fatıma'ya dedim ki: "Ben Peygamberin hanımlarının içinde bulunuyorum. Resulullah (s.a.a) bizlerden hiçbirine söylemediği sırrını sana söyledi; sen ise (sevineceğine) ağladın." Resulullah (s.a.a) oradan kalkıp gidince ben, Peygamberin onun kulağına ne söylediğini sordum. Fatıma: "Ben Resulullah'ın sırrını açıklayacak değilim." dedi. Resulullah vefat ettikten sonra Fatıma'dan Allah aşkına o sözü bana söylemesini rica ettim.
Fatıma: "Şimdi söylerim" dedi ve şöyle devam etti: "Birinci defa kulağıma, Cebrail'in her yıl bir defa ama bu yıl iki defa Kur'an'ı kendisine sunduğunu ve bunun da ancak ecelinin yakınlaştığı için olacağına inandığını söyledi ve dedi ki: "Allah'tan kork ve sabırlı ol, ben senin için iyi bir selefim." Bunun üzerine gördüğün gibi ağladım. Üzüntümü görünce ikinci defa kulağıma şu cümleyi söyledi: "Ey Fatıma, acaba müminlerin hanımlarının veya bu ümmetin hanımlarının seyyidesi (en üstünü) olmaktan dolayı sevinmez misin?"
Bu hadisi Müslim, Sahih'inde, Fatıma'nın faziletleri babında rivayet etmiştir. Müslim'in rivayetinin sonunda "ailemin içerisinde bana en çabuk kavuşacak olan sensin" cümlesi de bulunmaktadır. Aynı hadisi, Müslim kitabının başka bir yerinde eksiz olarak nakletmiştir. İbn-i Mace de bu hadisi kendi Sahih'inde aynı fazlalık ile birlikte nakletmiştir. Aynı hadisi Ebu Davud Teyalisi de kendi Müsned'inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da müsnet olarak rivayet etmişlerdir: Bu ikisinin naklindeki tabir şöyledir: "...Alemlerin hanımlarının veya bu ümmetin hanımlarının seyyidesi (en üstünü)..." Tahavi'de aynı hadisi Müşkil-ül Asar'da iki senetle rivayet etmiştir. Nesaî de bu hadisi "Hasâis" adlı eserinde rivayet etmiştir. Nesaî'nin naklindeki tabir ise şöyledir: "...Bu ümmetin hanımlarının en üstünü olmak seni sevindirmez mi?" [42]
3- Tirmizî, Huzeyfe'den şöyle rivayet etmiştir: Annem, benden: "Son görüşmen ne zaman oldu?" diye sordu. Ben: "Falanca günden şimdiye kadar (kendisini ziyaret etmemişim)" dedim. Maksadı Peygamber (s.a.a) ile görüşmemdi. Bu yüzden bana kızdı. Bunun üzerine ben: "Akşam Resulullah'ın (s.a.a) yanına gidip akşam namazını onunla kılayım ve ondan bizim için mağfiret dilemesini isteyeyim." dedim. Gidip akşam namazını Peygamber (s.a.a) ile kıldım; Resulullah yatsı namazını kılıncaya dek namaz kılmakla meşgul oldu. Yatsıdan sonra da yine nafile namazı kıldı. Ben de Peygambere (s.a.a) bakarak namaz kılmakla meşgul oldum. O benim sesimi duyunca: "Kimsin, Huzeyfe misin?" dedi. "Evet" dedim. Buyurdu ki: "İsteğin nedir?" Allah seni ve anneni bağışlasın." Sonra sözlerine devam ederek: "Bu (gördüğüm) melek, bu geceden önce yeryüzüne asla inmemiş olan bir melektir. O, Rabbinin selamını bana ulaştırmak ve Fatıma'nın cennet hanımlarının en üstünü, Hasan ve Hüseyin'in cennet gençlerinin efendileri olduğunu müjdelemek için gelmiştir."
Bu hadisi Hakim de Müstedrek-üs Sahihayn'de muhtasar olarak iki senetle nakletmiş ve ikinci senedin sahih olduğunu sözlerine eklemiştir.
Yine Ahmed İbn-i Hanbel bu hadisi Müsned'inde, Ebu Nuaym Hilyet-ül Evliyâ'da, İbn-i Esir Üsd-ül Gabe'de ve Muttaki Kenz-ül Ummâl'da nakletmiştir. Muttaki bu hadisi kitabının dört yerinde zikretmiştir. Birinci yerde Ruyani ve İbn-i Habban'ın da bu hadisi Sahihler'inde Huzeyfe tarikiyle rivayet ettiklerini kaydetmiştir. İkici yerde bu hadisi İbn-i Asakir'in Huzeyfe'den naklettiğini, üçüncü yerde İbn-i Cerir'in Huzeyfe'den naklettiğini ve dördüncü yerde yalnız Hz. Fatıma'ya ait bölümü zikredip bu hadisi İbn-i Şeybe'nin naklettiğini kaydetmiştir.[43]
4- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn'de Aişe'den naklen şöyle yazıyor: Resulullah, (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığında buyurdu ki: "Ey Fatıma! Acaba alemlerin kadınlarının en üstünü, bu ümmetin hanımlarının büyüğü ve müminlerin hanımlarının büyüğü olman seni hoşnut etmez mi?" [44]
5- Ebu Nuaym Hilyet-ül Evliyâ'da İmran İbn-i Hasın'den naklen kaydetmiştir ki: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "Fatıma rahatsızdır onun ziyaretine gelmiyor musunuz?" "Gidelim" dedim. Hareket edip Hz. Fatıma'nın (evinin) kapısına ulaştık; Resulullah selam verdi ve: "Yanımdaki ile birlikte içeri girebilir miyiz?" diyerek izin istedi.
Fatıma "Evet, ama yanınızda olan kimdir? Allah'a yemin ederim ki abâdan başka bir şey üzerimde yoktur." Resulullah (s.a.a), o abâyla kendini böyle - şöyle ört diyerek onunla kendisini nasıl örteceğini tarif etti. Sonra Fatıma "Allah'a yemin ederim ki, baş örtüm de yoktur." dedi.
Resulullah (s.a.a) üzerinde bulunan bir parçayı verdi ve buyurdu: "Bununla başını ört." Sonra Fatıma eve girmemize izin verdi ve biz içeri girdik. Resulullah (s.a.a) "Durumun nasıldır?" diye sorunca, Fatıma: "Bedenim rahatsızdır; üstelik yiyecek bir şey de yoktur." dedi.
Resulullah buyurdu ki: "Acaba alemlerin hanımlarının en üstünü olmak seni hoşnut etmez mi?
Fatıma: "Peki İmran kızı Meryem nasıl?" diye sordu.
Resulullah: "O kendi zamanının (döneminin hanımlarının büyüğü ve sen de kendi döneminin kadınlarının en üstünüsün; bil ki andolsun Allah'a seni dünya ve ahirette efendi (ulu) olan birisiyle evlendirmişim.
Bu hadisi Tahavi Müşkül-ül Asar'da nakletmiştir. O bu hadisin sonunda şu cümlenin de yer aldığını kaydetmiştir: "(Hz. Ali'ye) Münafıktan başkası düşman olmaz." Bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Zehair'de zikretmiştir ve sonundaki ilavesiyle birlikte, Hafız Ebu-l Kasım Dimeşki'nin de naklettiğini kaydetmiştir. [45]
6- Ebu Nuaym, Cabir İbn-i Semure'den naklen şöyle zikretmiştir: Resulullah (s.a.a) gelip bizim yanımızda oturdu ve şöyle buyurdu: "Fatıma hastadır." Orada bulunanlar: "Ziyaretine gidelim." dediler. Kalkıp Fatıma'nın (s.a) evine doğru hareket ettiler. Fatıma'nın evinin kapısı açıktı. Peygamber, yüksek sesle "Kendini iyice ört, bir grup ziyaretine gelmiştir" buyurdu. Fatıma: "Ey Resulullah, üzerimde abâdan başka bir örtü yoktur." dedi. Bunun üzerine Resulullah abasını çıkarıp kapının arkasından Fatıma'ya doğru attı ve: "Bununla başını ört" dedi. Sonra Resulullah içeri girdi ve onun arkasından da diğerleri girdiler. Biraz oturduktan sonra kalkıp gittiler; sonra ziyarete gelen adamlar: "Allah'a andolsun, Peygamberimizin (s.a.a) kızının bu durumu (bu kadar fakir olması) hayret verici!" dediler.
Resulullah (s.a.a) (bunu duyunca) şöyle buyurdu: "O kıyamet günü bütün hanımlardan daha üstün makama sahiptir." [46]
7- Nesaî Hasais'de kendi senediyle Ebu Hüreyre'den şöyle nakletmiştir:
(Yazın) Uzun günlerinden birinde Resulullah (s.a.a) bizim yanımıza geç geldi. Akşam bizlerden biri: "Ya Resulullah, bu gün seni görmememiz bize ağır geldi" dedi. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Şimdiye kadar beni ziyaret etmemiş olan bir melek Allah'tan izin alıp (bugün) benim yanıma geldi. O bana kızım Fatıma'nın ümmetimin kadınlarının en üstünü ve Hasan ile Hüseyin'in cennet gençlerinin efendileri olduklarını müjdeledi." [47]
Muttaki de bu hadisi Kenz-ül Ummâl'da zikretmiş ve Taberanî ve İbn-i Neccar'ın bu hadisi Ebu Hüreyre'den naklettiklerini kaydetmiştir.
8- Muttaki Kenz-ül Ummâl'dan Aişe'den şöyle rivayet etmiştir: Resulullah (s.a.a) vefatıyla sonuçlanan hastalığı (ölüm hastalığı) sırasında: "Kızım Fatıma yanıma gel." diye buyurdu... Resulullah bir süre onunla gizlice konuştu. Fatıma ondan ayrıldığında ağlıyordu; ben de orada idim.
Sonra tekrar Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya: "Yanıma gel." dedi. Fatıma da onun yanına yaklaştı ve Resulullah tekrar ona gizlice bir şey söyledi. Bu defa Fatıma ayrıldığında gülüyordu.
(Aişe diyor ki:) Ben ona "Ey Allah'ın Resulü'nün kızı, baban sana gizli olarak ne söyledi?" diye sordum. Fatıma: "Resulullah'ın bana gizlice söylediği sırrını o hayatta iken sana açacağımı mı zannettin!" dedi. Bu durum, yani Resulullah'ın sırrını Aişe'den gizlemesi Aişe'ye çok ağır geldi.
Resulullah (s.a.a) vefat ettiğinde Aişe: "Mevzuu bana bildirir misin?" diyerek Fatıma'dan (s.a) Resulullah'ın ona gizlice buyurduğu sözü sordu.
Fatıma: "Şimdi olur" diyerek şöyle devam etti: "Peygamber ilk önce buyurdu ki: "Cebrail her yıl Kur'an'ı bana bir defa sunuyordu. Ama bu yıl iki defa sundu ve bana bildirdi ki her peygamber ancak bir önceki peygamberin ömrünün yarısı kadar yaşar. Hz. İsa (a.s) yüz yirmi yıl yaşamıştır ve ben altmış yaşımı geçtiğimi biliyorum."
Resulullah bunları söyleyince ben ağladım. Yine buyurdu ki: "Kızım, müminlerin kadınlarından hiçbirinin musibeti seninki gibi büyük olmayacaktır; bu yüzden senin sabrın hiçbir kimseden az olmamalıdır."
İkinci defa ise bana gizlice Ehl-i Beyt'ten ona kavuşacak ilk şahsın ben olduğumu bildirdi ve buyurdu ki: "Sen cennet hanımlarının en üstünüsün." [48]
Kenz-ül Ummâl'ın sahibi bu hadisi, İbn-i Asakir'in naklettiğini kaydetmiştir.
9- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Aişe'den, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'ya şöyle dediğini nakletmiştir: "Sana müjde veriyorum ki ben, Resulullah'tan (s.a.a) şöyle duydum: "Cennet hanımlarının üstünleri şu dört hanımdır: İmran kızı Meryem, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma, Huveylid kızı Hatice ve Asiye." [49]
10- Muttaki Kenz-ül Ummâl'da Hz. Ali'den (a.s) şöyle rivayet etmiştir: Peygamber (s.a.a) Fatıma'ya (s.a): "Cennet hanımlarının en üstünü olman ve iki çocuğunun da cennet gençlerinin efendisi olması seni hoşnut etmez mi?" dedi. [50]
Muttaki, bu hadisi, Bezzaz'ın da rivayet ettiğini kaydediyor.
11- Muttaki, kitabının başka bir yerinde ise yukarıdaki hadisi şöyle naklediyor: "Ey Fatıma, herkesten önce İslam'ı kabul eden ve bütün Müslümanların en bilgini olan birisiyle evlendirmem seni hoşnut etmez. mi? Gerçekten sen benim ümmetimin kadınlarının en üstünüsün, nasıl ki Meryem kendi kavminde üstünlük kazandı. Ey Fatıma, Allah yeryüzü halkına nazar eyledi ve onlardan iki kişiyi seçti. Bunlardan birinin senin baban ve diğerinin de senin kocan olmasına sevinmiyor musun?" [51]
Muttaki, bu hadisi Hakim, Taberanî ve Hatib'in de rivayet ettiklerini kaydetmiştir.
12- Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi, İbn-i Abbas'tan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Dört kadın kendi dönemlerinin hanımlarının en üstünleridir. İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma. Ve onların en bilgilisi Fatıma (s.a)dır."
Ebu Nuaym, bu hadisi Hafız Sakafi el-İsfahanî'nin rivayet ettiğini kaydetmiştir.
Bu hadisi Suyutî de ed-Dürr-ül Mensur'da; "Ve iz kalet-il melaiketu ya Meryem-u innellahe-stafaki ve tahhereki ve's-tafaki ala nisa-il alemin" [52] ayetinin tefsirinde zikretmiştir.
Bu hadisi İbn-i Asakir'in Mukatil'den, onun da Dahhak'tan ve onun da İbn-i Abbas'tan naklettiğini kaydetmiştir. [53]
13- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle İbn-i Abbas'tan naklediyor ki: Resulullah (s.a.a) bir defasında dört çizgi çizerek (ashabından): "Bunların ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sorudu. Ashap: "Allah ve Resulü daha iyi bilir." diye cevap verdiler. Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: "Cennet kadınlarının en faziletleri olan Huveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma, İmran kızı Meryem ve Mezahim kızı Asiye'dirler...."
Hakim bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydetmiştir.
Yine bu hadisi kitabının diğer yerlerinde de sahih senetlerle İbn-i Abbas'tan nakletmiştir.
Ayrıca bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde çeşitli senetlerle İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir. Yine İbn-i Abdulbirr aynı hadisi "el-İstiâb" adlı kitabında iki senetle zikretmiştir. Yine bu hadisi Suyutî "ed-Dürr-ül Mensur" adlı tefsirinde; "Ve zarebellah-u meselen lillezîne amenu-mereete Fir'avn'e" [54] ayetiyle ilgili olarak zikretmiştir. Suyutî bu hadisi Taberanî'nin de rivayet ettiğini kaydetmiştir. Keza aynı hadisi İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de zikretmiştir ve keza Muhibbuddin Taberî de Zehair'de naklederek, Ahmed ve Ebu Hatim'in de bu hadisi zikrettiklerini kaydetmişlerdir. Yine aynı hadisi İbn-i Hacer el-İsabe'de zikretmiş ve aynı sayfada Aişe'den şöyle bir hadis de rivayet etmiştir:
Ben babasından (Hz. Muhammed'den -s.a.a-) başka Fatıma'dan (s.a) daha faziletli olan birisini görmedim.
Yine aynı hadisi Ebu Amr el-İstiâb'ında ve Heysemî de, Mecma'inde zikretmişlerdir. Heysemî söz konusu hadisi, Ahmed, Ebu Ye'lâ ve Taberanî'nin de naklettiklerini kaydederek onun senedinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisi Tahavi de Müşkil-ül Asar'da rivayet etmiştir. Yine mezkur hadisi, Askalanî Feth-ül Bârî'de nakletmiş ve şöyle demiştir: "Bu hadis, Taberanî'nin el-Evsat'ında Ebu Hüreyre yoluyla naklettiği bir hadisle ve keza Ahmed'in Ebu Said vasıtasıyla naklettiği başka bir hadisle de desteklenmektedir". Ayrıca kitabının 282. sayfasında da kaydetmiştir ki: "Nesaî sahih senetle İbn-i Abbas'tan: "Cennet hanımlarının en faziletlileri Hatice, Fatıma, Meryem ve Asiye'dir." diye bir hadis nakletmiştir." [55]
14- İbn-i Abdülbirr, iki senetle Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir ki: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Alemlerin kadınlarının en iyileri dört kadındır: İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma."
Bu hadisi Heysemî de Mecma-üz Zevâid'de ve Sa'lebi, Kasas-ul Enbiya'da zikretmişlerdir. Bu ikisinin nakillerinde tabir yönünden az bir farklılık vardır, ama mana aynıdır. [56]
15- Muttaki, Kenz-ül Ümmal'da Resulullah'tan (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: "Sizin erkekleriniz arasında en üstün olan Ali, gençleriniz arasında en üstün olan Hasan ile Hüseyin ve kadınlarınız arasında en üstün olan Fatıma'dır." [57]
Hatib-i Bağdadî de bu hadisi rivayet etmiştir.
16- Menavi, Feyz-ül Kadir'de Haris İbn-i Ebu Üsame yoluyla Urve b. Zübeyr'den rivayet ediyor ki: "Hatice kendi döneminin (aleminin) hanımlarının en iyisi idi. Meryem de kendi döneminin (aleminin) kadınlarının en iyisi idi ve Fatıma da kendi döneminin (aleminin) kadınlarının en iyisidir." [58]
17- İbn-i Cerir kendi tefsirinde Enes İbn-i Malik'den naklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Alemlerin kadınlarının en iyileri (ve faziletlileri) dört kişidir: İmran kızı Meryem, Mezahim kızı ve Firavun'un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma." [59]
18- Tirmizî, Enes'ten naklen rivayet etmiştir ki Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bütün insanlar içerisinde fazilet hususunda şu dört kadını bilmen yeter: İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma ve Firavun'un hanımı Asiye."
Bu hadisi Hakim Müstedrek-üs Sahihayn'de iki senetle rivayet etmiştir ve ikinci senetten sonra "Bu hadis Şeyheyn'in (Buhârî ve Müslim'in) şartına göre sahihtir" demiştir.
Yine Ahmed İbn-i Hanbel, kendi Müsned'inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da ve Tahavî, Müşkil-ül Asar'da bu hadisi nakletmişlerdir. Hatib Bağdadî de kendi Tarih'inde iki senetle bu hadisi zikretmiştir. Bu iki rivayette hadis şöyledir: "Alemlerin hanımlarının en hayırlısı dört şahıstır..." İbn-i Esir de hadisi bu şekilde zikretmiştir. İbn-i Hacer de bu hadisi Tehzib-üt Tehzib'de Şa'bi yoluyla Cabir'den merfu' olarak nakletmiştir. İbn-i Abdülbirr de bu hadisi el-İstiâb'ında iki yolla rivayet etmiştir, onların birinde şu tabir yer almıştır: "Alemdeki kadınların en hayırlısı..."
Yine aynı hadisi Muttaki, Kenz-ül Ümmal'da zikret-miştir ve İbn-i Habban'ın da bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir. Yine bu hadisi Fahr-i Razî de kendi tefsirinde; "Ve iz kalet-il melaiket-ü ya Meryem-u..." [60] ayetinden sonra zikretmiştir. Yine aynı hadisi Suyutî ed-Dürr-ül Mensru'da; Ve iz kalet'il melaiket-ü... ayetinin tefisiri bölümünde nakletmiştir. Suyutî bu hadisi İbn-i Habban'ın da naklettiğini kaydediyor. [61]
19- İbn-i Cerir Taberî, kendi Tefsir'inde kendi senediyle Katade'den naklediyor ki: "Allah'ın Peygamberi'nin şöyle söylediği bize rivayet edilmiştir.
Alemlerin kadınları arasında örnek olarak: İmran kızı Meryem, Firavun'un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma'yı sayman yeter." [62]
20- Yine Taberî kendi Tefsir'inde kendi senediyle Ebu Musa Eş'arî'den nakletmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Erkeklerden birçokları kamil oldular. (İnsanlığın en yüksek mertebesine ulaştılar) Ama kadınlardan Meryem, Firavun'un hanımı Asiye, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma'dan başkası kamil olmamıştır."
Bu hadisi Zemahşeri, Keşşaf'da, Tahrim suresinde yer alan "...elletî ahsenet ferceha" [63] ayetinin tefsiri bölümünde rivayet etmiştir. Yine aynı hadisi Askalanî, Feth-ul Bari'de zikretmiştir. Askalanî, ayrıca bu hadisi Taberani'nin ve Sa'lebi'nin de (kendi Tefsir'inde) naklettiklerini kaydediyor. [64]
21- Suyutî, ed-Dürr-ül Mensur'da Al-i İmran suresinde yer alan, "Ve iz kalet'il melaiket-ü ya Meryem-ü..." [65] ayetinin tefsiri bölümünün devamında İbn-i Murdeveyh'in Enes'ten şu hadisi naklettiğini zikrediyor: Enes, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu söylemiş: "Allah Teala dört kadını, alemlerin kadınlarının hepsinden seçkin kıldı: (Bunlar) Mezahim kızı Asiye, İmran kızı Meryem, Huveylid kızı Hatice ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma'dır." [66]

10. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Bazı Kerametlerine Dair

Sa'lebî, Kasas-ul Enbiya'da, Zemahşerî, Keşşaf'da "Kullema dehale aleyha Zekeriyya..." [67] ayetinin tefsirinde ve Suyutî, ed-Dürr-ül Mensur'da mezkur ayetin tefsirinde Ebu Ye'la vasıtasıyla Cabir'den şu rivayeti nakletmişlerdir. Sa'leb'inin nakline göre rivayetin metni şöyledir: "Abdullah İbn-i Hamit, Cabir İbn-i Abdullah'tan rivayet etmiştir ki: Resulullah (s.a.a) birkaç gün yemek yemeden geçirdi. Bu durumdan meşakkate düşen Resulullah (s.a.a) (bir şey bulmak için) hanımlarının evlerinde yiyecek bir şey aradı, ama bir şey bulamadı. Bunun üzerine Fatıma'nın (s.a) yanına gelip: "Kızım, yiyecek bir şeyin varsa getir yiyelim; ben acım" dedi. Fatıma: "Hayır, Allah'a andolsun (ki bir şey yoktur)..." diye cevap verdi. Hz. Resulullah (s.a.a) oradan ayrıldığında, Hz. Fatıma'nın komşusu iki tane ekmek ve biraz da et Hz. Fatıma'ya gönderdi. O da onları alıp bir kabın içerisine bırakıp üzerini örttü. Kendisi ve çocukları bir vâde yemeğe muhtaç olmalarına rağmen: "Resulullah'ı (s.a.a) kendim ve yanımdakilere tercih edeceğim" dedi.
Sonra, Hasan ve Hüseyin'i cedleri Resulullah'ın (s.a.a) peşi sıra gönderdi ve Resulullah geri döndü.
Fatıma: "Çocuklarım sana feda olsun, Allah bize bir şey verdi ve ben onu senin için ayırdım." dedi. Peygamber de (s.a.a): "Getir" diye buyurdu. Onu getirip üzerini açtığında kabın (ekmek ve et ile) dolu olduğunu gördü. Gördüğüne şaşırdı ve bunun Allah'ın bereketi olduğunu anladı. Bunun için Allah'a hamd edip Peygambere salavat getirdi.
Peygamber (s.a.a) "Bunu nereden elde ettin?" diye sorunca Fatıma: "Bu Allah'ın indinden (gelen) bir nimettir, Allah dilediğine hesapsız rızk verir" dedi. Resulullah da (s.a.a) Allah'a hamdederek şöyle buyurdu: "Hamd olsun Allah'a ki, seni, Beni İsrail'in kadınlarının en üstünü olana benzetmiştir. Ona da Allah güzel bir rızk verince eğer o rızktan sorulsaydı; Bu Allah'ın indindendir; gerçekten Allah dilediğine hesapsız rızk verir" derdi. Sonra Resulullah (s.a.a), Ali'yi (a.s) çağırdı. O da geldi. Resulullah (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin ve Peygamberin bütün hanımları o yemekten doyuncaya kadar yediler. Ama kap yine olduğu gibi dolu kalmıştı.
Hz. Fatıma (s.a) demiştir ki: "Ben o yemekten bütün komşularıma da verdim. Allah ona bereket ve kalıcı bir hayır vermişti. Kaptaki yemeğin aslı, iki tane ekmek ve bir parça etten ibaretti, geri kalanı ise Allah'ın verdiği bereket idi."[68]

11. Bölüm

Fatıma'nın (a.s)' Allah'ın Seçkin Kıldığı Bir Kadın Olduğuna Dair

1- er-Riyaz-un Nazıra kitabının sahibi, Ebu Said'in "Şeref-ün Nübüvvet" adlı kitabında şu hadisi naklettiğini zikretmiştir: "Resulullah (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurdu: "Sana verilmiş olan üç özellik vardır ki onlar, (senden başka) hiç kimseye, hatta bana bile verilmemiştir: Sen benim gibi bir kayınpedere sahipsin; benim böyle bir kayınpederim yoktur; Fatıma gibi bir eşin var; benim eşim (fazilet yönünden) onun gibi değildir ve senin sulbünden Hasan ve Hüseyin gibi çocuklar vücuda gelmiştir; benim böyle çocuklarım yoktur, ama siz benden ve ben de sizdenim." [69]
2- Hatib-i Bağdadi, İbn-i Abbas yoluyla Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Ben, mi'rac gecesi cennetin kapısına şöyle yazılmış olduğunu gördüm: La ilahe illellah, Muhammed'un Resulullah, Aliyyun Habibullah (yani Ali Allah'ın mahbubudur) el-Hasan-u ve-l Hüseyin-u Safvetullah (yani Hasan ve Hüseyin Allah'ın seçkin kıldığı kimselerdir) Fatımet-u Hiyeretullah (yani Fatıma Allah'ın beğendiği bir şahıstır) Ala bağizihim la'netullah (yani onlarla düşmanlık yapana Allah'ın la'neti olsun)." [70]

12. Bölüm

Fatıma'nın (s.a) İnsanların En Doğru Konuşanı Olduğuna Dair

1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de şöyle nakletmiştir: "Resulullah'ın kızı Fatıma'dan ne zaman söz açılsaydı Aişe: "Ben babası hariç, onun gibi doğru ve sarih konuşan birisini görmedim." derdi.
Hakim, bu hadisi Müslim'in sahih bildiğini kaydediyor. Yine bu hadisi İbn-i Abdülbirr, el-İstiâb kitabında zikretmiştir." [71]
2- Ebu Nuaym da Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Babası (Hz. Muhammed) hariç, Fatıma (s.a) gibi doğru konuşan birisini görmedim…" [72]

13. Bölüm

Peygamber (s.a.a)'ın, "Fatıma'nın (a.s) Çocuklarının Babası Benim…" diye Buyurduğuna Dair

1- Hakim Müstedrek-üs Sahihayn'de, Cabir'den naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu yazıyor: "Her annenin çocukları, çocukların babasına nispet edilir; ancak Fatıma'nın iki oğlu (Hasan ve Hüseyin) hariç. Çünkü ben onların velisi ve nispet edilmeleri gereken babasıyım."[73]
Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
2 - Hatib-i Bağdadi, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Hz. Hüseyin'in kızı Fatıma vasıtasıyla Resulullah'ın (s.a.a) kızı Hz. Fatıma'dan Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor: "Adem oğullarının hepsi, baba tarafından olan akrabalarına nispet edilir; ancak Fatıma'nın evlatları hariç. Çünkü onların babası ve nispet edilmeleri gereken akrabaları benim." [74]
3 - Muttakî Kenz-ül Ummâl'da bu konuyla ilgili olarak üç hadis zikretmiştir. Bunlardan birincisi şöyledir: "Her kadının çocukları ancak baba tarafından olan yakınlarına ve ecdadına intisap eder; sadece Fatıma'nın evlatları hariç; çünkü ben onların velisi ve nispet edilmeleri gereken yakınıyım." [75]
İkinci Hadis: "Her annenin çocukları, babalarına ve baba tarafından olan ecdadına intisap eder; ancak Fatıma'nın evlatları hariç. Çünkü onların velisi ve nispet edilmeleri gereken yakınları benim." [76]
Muttaki bu iki hadisi Taberanî'nin Hz. Fatıma'dan rivayet ettiğini zikretmiştir.
Üçüncü Hadis: "Her kadının çocuklarının nispet edildiği yakınları, baba tarafıdır; sadece Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların nispet edilmeleri gereken yakınları ve onların babaları benim."
Bu hadisi Taberanî, Ömer'den nakletmiştir.
4 - Yine Kenz-ül Ummâl'da, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Her babanın evlatları, baba tarafına intisap eder; Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların velisi ve babası benim; onlar benim toprağım ile yoğrulmuşlardır. Vay olsun, onların faziletlerini inkâr edenlere. Kim onları severse, Allah onu sever ve kim onlara buğzederse (onlara düşman olursa) Allah da ona buğzeder." [77]
Muttaki, bu hadisi İbn-i Asakir'den, o da Cabir'den o da Peygamberden (s.a.a) nakletmiştir.
5 - Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de Fatımet-ul Kubra'dan rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Her annenin çocukları, baba tarafına intisap eder; sadece Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların velisi benim ve intisap etmeleri gereken yakını, benim." [78]
Heysemî bu hadisi, Taberani ve Ebu Ye'lânın rivayet ettiğini kaydetmiştir.
6- Zehair-ül Ukbâ'da Ömer'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Her babanın çocukları, baba tarafına intisap eder; sadece Fatıma'nın çocukları hariç. Çünkü onların babası ve intisap etmeleri gereken büyükleri benim." [79]
Müellif, bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel'in de Menakıb'ında rivayet ettiğini kaydetmiştir.

14. Bölüm

Hz. Mehdi'nin (a.f) Hz. Fatıma'nın (s.a) Soyundan Olduğuna Dair

1- Buhârî, Tarih-i Kebir'de kendi senediyle Peygamberin (s.a.a) zevcesi Ümmî Seleme vasıtasıyla, Peygamberden (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: "Mehdi haktır ve Fatıma'nın evlatlarındandır (Fatıma'nın evlatlarının soyundandır)." [80]
Bu hadisi Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de; Kuşeyri el-Harranî, Tarih-ür Rıkka'da ve İbn-i Mace, Siret-ül Mustafa'da rivayet etmiştir.
2- Ebu Davud, Sünen'inde kendi senediyle Ümmî Seleme'den rivayet etmiştir ki o şöyle diyordu: "Ben Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: "Mehdi, Fatıma'nın evlatlarından olan benim itretimdendir (soyumdandır)." [81]
Bu hadisi, İbn-i Sabbağ-i Maliki, el-Füsul-ül Muhimme'de ve İbn-i Hacer, es-Savaik-ul Muhrika'da Müslim, Nesaî, İbn-i Mace, Beyhaki ve diğerlerinden rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi Hafız Genci, el-Beyan Fi Ahbar-ı Ahir'iz Zaman'da rivayet etmiştir. Hafız Genci bu hadisin hasen ve sahih olduğunu kaydetmiştir.
3- Hafız Ebu Nuaym, "el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi" adlı risalesinde dördüncü hadis olarak kendi senediyle Ali İbn-i Hüseyin'den (a.s), o da babasından şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya (s.a) şöyle buyurdu: "Mehdi senin evlatlarındandır."[82]
Bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ kitabında, Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da, Mevlevi Hasan-üz Zeman, el-Fikh-ul Kebir'de, Menavî, Kunûz-ul Hakaik'te ve Suyutî, el-Havî Li-l Fetava'da rivayet etmişlerdir.
4- Muttaki, Müntahab-u Kenz-ul Ummal'da İbn-i Asakir yoluyla, Hz. Hüseyin'den (a.s) rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Müjdeler olsun sana ey Fatıma, çünkü Mehdi sendendir (senin soyundandır)." [83]
Bu hadisi Hamzavî, Meşarik-ul Envar Fi Fevz-i Ehl-il İtibar adlı eserinde, Suyutî, el-Havi Li-il Fetava'da, Kundûzî, Yenabi-ul Mevedde'de ve Menavî Kunûz-ül Hakaik'te rivayet etmişlerdir.
5- Kundûzî, Yenabi-ul Mevedde'de, Semhudi'nin Cevahir-ul Ikdeyn kitabında kendi senediyle Ebu Eyyub Ensarî'den şöyle rivayet ettiğini kaydediyor: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya (radiyallahu anha) şöyle buyurdu: "Peygamberlerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin babandır. Vasilerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin kocandır. Şehitlerin en hayırlısı (en üstünü) bizdendir; o da senin babanın amcası Hamza'dır. Cennette iki kanatla istediği yere uçan bizdendir; o da senin babanın amcası oğlu Cafer'dir. Bu ümmetin iki torunu ve cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin bizdendir; onlar da senin çocuklarındır. Ve Mehdi bizdendir; o da senin evlatlarındandır." [84]
Bu Hadisi Taberanî, el-Evsat'ta ve az bir farkla da el-Mu'cem-üs Sağir'de ve Hafız Genci, el-Beyan Fi Ahbar-i Ahir-iz Zaman'da rivayet etmiştir.
6- Hafız Genci, el Beyân Fi Ahbar-i Ahir-iz Zaman adlı eserinde naklettiği ilk hadis olarak kendi senediyle Süfyan İbn-i Uyeyne'den, o da Ali el-Hilal'dan şöyle rivayet etmiştir ki: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) ölümüyle sonuçlanan hastalığı sırasında Peygamberin (s.a.a) huzuruna geldim. Fatıma da (s.a) Peygamberin (s.a.a) başı ucunda idi. Bu sırada Fatıma, (s.a) yüksek sesle ağlamaya başladı. Resulullah (s.a.a) ona doğru bakarak: "Ey habibem (dostum) Fatıma, niçin ağlıyorsun?" dedi."
Fatıma: "Senden sonra helak olmaktan korkuyorum" dedi.
Bunun üzerine, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ey habibem, bilmiyor musun, Allah Teala yeryüzüne bir defa nazar etti ve içinden senin babanı seçti ve babanı risaletiyle görevlendirdi. Sonra tekrar yeryüzüne nazar etti ve (insanlar arasında) senin eşini seçti ve seni onunla evlendirmemi bana vahyetti. Ey Fatıma, biz öyle bir Ehl-i Beyt'iz (bir aileyiz) ki, Allah bizlere önceki ve sonraki insanlardan hiçbirine vermediği yedi özellik vermiştir:
Ben, Allah yanında Hatem-ün Nebiyyin ve Ekrem-un Nebiyyin'im (yani peygamberlerin sonuncusu ve en üstünüyüm) ve mahlukat arasında Allah'ın en çok sevdiği (kul) benim ve ben senin babanım.
Benim vasim, vasilerin en üstünü ve Allah'ın en çok sevdiği vasidir ve o da senin eşindir.
Meleklerle birlikte cennette iki yeşil kanatla uçacak olan bizdendir; o da babanın amcasının oğlu ve kocanın kardeşidir.
Bu ümmetin iki torunu da bizdendir; onlar da senin çocukların Hasan ve Hüseyin'dir; onlar cennet ehlinin gençlerinin efendileridirler. Ve beni hak üzere gönderene andolsun ki, onların babası onlardan daha üstündür.
Ey Fatıma, beni hak üzere peygamber olarak gönderene andolsun ki, bu ümmetin Mehdi'si de o ikisindendir (Hasan ve Hüseyin'in soyundandır). Öyle ki dünyayı kargaşalık sarar ve fitneler baş gösterir, yollar kesilir, insanlar birbirlerine saldırırlar, ne büyük küçüğe rahmeder ve ne de küçük büyüğe saygı gösterir; böyle bir zamanda Allah bu ikisinin soyundan sapıklık kalelerini ve kilitli kalpleri fethedecek birini gönderir; benim dini ilk zamanda hakim kıldığım gibi o da dini ahir-uz zamanda hakim kılar ve (o gelmeden önce) dünya zulümle dolduğu gibi (o dünyayı) adaletle doldurur.
Ey Fatıma, üzülme ve ağlama! Çünkü Allah'ın sana merhamet ve şefkati benden daha çoktur. Bu da senin bana intisabın ve kalbimdeki makamından dolayıdır. Allah, ailen içerisinde soy yönünden en şerefli, makamı en yüce, halkın en çok merhametlisi olanı, Ehl-i Beyt'in en adili ve hüküm vermede en basiretli olanı sana eş olarak seçmiştir.
Ben Rabbimden istedim ki, Ehl-i Beyt'im arasında bana kavuşacak olan ilk şahıs sen olasın." [85]
Hz. Ali (s.a) diyor ki: "Peygamber (s.a.a) vefat ettikten sonra Fatıma (s.a) yetmiş beş günden fazla yaşamadı. Allah bu kısa süreden sonra onu Peygambere (sallallâhu aleyhima ve sellem) kavuşturdu."
Muasır alimlerden olan Hadaik-ul Arifin kitabının sahibi merhum Fazl-i Ali, bu hadislerle ilgili olarak şöyle bir not düşmüştür: "Bu hadiste geçen "bu ümmetin Mehdi'si de o ikisindendir" tabiri, bu mazmunda nakledilen diğer bazı hadislerde, "bu ümmetin Mehdi'si de bizdendir" olarak geçmektedir. Ama bu nüshaya, yani "bu ümmetin Mehdi'si de o ikisindendir" nüshasına göre o ikisinden maksat, Hz. Hasan ve Hüseyin (a.s)'dır. Çünkü İmam Muhammed Bakır'ın (a.s) annesi İmam Mücteba'nın kızıdır. Buna göre İmam Muhammed Bâkır (a.s) ve sonraki imamlar (a.s) o ikisinin neslindendirler."
Bu hadisi Hafız Ebu Nuaym, el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi'de, Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ'da,Suyutî, el Havi li-l Fetava'da ve Kunduzî, Yenabi-ul Mevedde'de rivayet etmişlerdir.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HAZRET-İ FATIMA'NIN FAZİLETLERİ(2)

15. Bölüm

Hz. Fatıma (s.a)'ın Âl-i Aba'dan Olduğuna ve Kisa Hadisi'nin Onların Masumiyetini İspatladığına Dair

1- Hâkim, Müstedrek-üs Sahihayn'de, Abdullah İbn-i Cafer İbn-i Ebi Talib'den rivayet etmiştir ki: "Resulullah (s.a.a), rahmetin indiğini gördüğünde iki defa: "Çağırın gelsinler yanıma" diye buyurdu. Safiye: "Kimi ya Resulullah?" dedi. Peygamber (s.a.a): "Ehl-i Beytimi; Ali'yi, Fatıma'yı, Hasan'ı ve Hüseyin'i" diye buyurdu. Bunlar geldiğinde Peygamber (s.a.a) abâsını onların üzerine attı; sonra ellerini yukarıya kaldırıp şöyle dua etti:
"Ey Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir. Sen Muhammed ve Âl-i Muhammed'e salavat gönder." [86]
Bunun üzerine Allah (azze ve celle) de şu ayeti indirdi: "Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor." [87]
Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu kaydetmiştir.
2- Tirmizî, kendi Sahih'inde, Ömer İbn-i Ebu Seleme'den rivayet etmiştir ki: "Gerçekten Allah siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidermeği ve sizleri tertemiz kılmayı istiyor" [88] ayeti, Ümmî Seleme'nin evinde Resulullah'a (s.a.a) nazil oldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a), Hasan, Hüseyin ve Fatıma'yı çağırttı ve onları kendi önünde oturttu ve Ali'yi çağırıp arkasında oturttu; onları ve kendini bir kisâyla örttü ve sonra şöyle buyurdu:
"Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir; bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl." [89]
İbn-i Asakir de bu hadisi rivayet etmiştir. İbn-i Asakir'in nakline göre hadisin sonunda şu ilave de mevcuttur:
"Ümmî Seleme "beni de onlarla birlikte karar kıl. dedi. Resulullah: "Sen kendi mevkiinde dur, senin de akıbetin hayırdır" buyurdu.
Bu hadis; Taberî ve İbn-i Kesir, kendi Tefsir'lerinde ve Tahavi de Müşkil-ül Asar'da rivayet etmiştir.
Kisâ hadisi şerifi, muhtelif tabirlerle birçok senetle rivayet edilmiştir. Bu yüzden bu hadis senet yönünden sahih ve kesindir. [90]
3- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir İbn-i Abdullah-i Ensarî'den şöyle rivayet etmiştir: "Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın (s.a) şöyle buyurduğunu duydum:
"Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime geldi ve: "Es-selamu aleyki ya Fatıma" (sana selam olsun ey Fatıma). dedi. Ben: "Aleyke's-selam" dedim. (Babam Resulullah): "Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum" dedi. Ben: "Allah seni bitkinliğe karşı korusun" dedim. Sonra: "Kızım, Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört" dedi. Ve ben o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.
Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve: "Es-selamu aleyki ya ümmah" (yani sana selam olsun ey annem). dedi ve ben: "Aleyke-s selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi" dedim. O: "Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah'ın (s.a.a) kokusuna benziyor" dedi. "Evet, ceddin kisânın (abânın) altındadır" dedim. Hasan abâya doğru giderek: "Es-selamu aleyke ya ceddah. Ey Resulullah, benim de abânın altına girip senin yanında bulunmama izin verir misin?" dedi. Peygamber (s.a.a): "Aleyke-s selam ey benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin veriyorum" dedi. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.
Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve: "Es-selamu aleyki ya ümmah (ey anne)." dedi. Ve ben: "Aleyke-s selam ey benim oğlum ve güzümün nuru ve gönlümün meyvesi" dedim. Hüseyin: "Anne, ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah'ın kokusuna benziyor" dedi."Evet, dedim, ceddin ve kardeşin abânın altında bulunuyorlar" dedim. Hüseyin abâya doğru yaklaşarak: "Es-selamu aleyke ya ceddah, Es-selamu aleyke ya menihterahullah (sana selam olsun ey büyük babam, sana selam olsun ey Allah'ın seçkin kıldığı kimse). Benim de sizinle beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?" dedi. Peygamber (s.a.a): "Aleyke's-selam ey evladım, ümmetimin şefaatcısı, evet izin verdim. diyerek karşılık verdi." Hüseyin de kisânın altına girdi.
Bu esnada Ebu-l Hasan Ali İbn-i Ebu Talib (a.s) geldi. Ve: "Es-selamu aleyki ya binte Resulullah" dedi. (Yani, sana selam olsun ey Resulullah'ın kızı.) Ben de: "Aleyke's-selam ya Ebe-l Hasan ve ya Emir-el Müminin" diye cevap verdim. Sonra: "Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullah'ın kokusuna benziyor" dedi. "Evet" dedim. "Peygamber, çocuklarınla birlikte kisânın altındalar." Ali de abâya doğru ilerleyip: "Es-selamu aleyke ya Resulullah. Benim de sizinle birlikte kisânın altına girmeme müsaade eder misiniz?" dedi. Resulullah (s.a.a): "Ve aleyke's-selam ya Ali ve ya vasiyyi ve halifetî ve sahib-e livaî. (Yani, sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve bayraktarım.) Sana da izin verdim." buyurdu.
Sonra ben abâya doğru geldim ve: "Es-selamu aleyke ya ebetah, ya Resulullah (yani, sana selam olsun ey babam, ey Allah'ın Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz?" dedim. Resulullah (s.a.a): "Ve aleyki's-selam ya bintî veya biz'atî ve ezintu leki (yani, sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası, sana da izin verdim)" diyerek cevap verdi.
Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:
"Ey Allah'ım bunlar benim Ehl-i Beyt'im ve benim özel yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim kanımdandır; bunları inciten şey, beni de incitir ve bunları üzen beni de üzer. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bunların düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım; Allah'ım, kendi rahmet ve bereketini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl."
Allah (azze ve celle) buyurdu ki: "Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi,sadece kisânın altında olan bu beş kişinin muhabbeti için yarattım.
Cebrail-i Emin: "Ya Rabbî, abânın altında bulunanlar kimlerdir?" diye sordu.
Allah (azze ve celle): "Onlar, Peygamberin Ehl-i Beyt'i ve risaletin madenidirler; onlar, Fatıma ve babası ve kocası ve çocuklarıdır" buyurdu.
Cebrail: "Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin verir misi?" dedi.
Allah (Teala): "Evet izin verdim" dedi.
Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve:
"Es-selamu aleyke ya Resulullah (selam olsun sana ey Allah'ın Resulü), yücelerin en yücesi olan Yüce Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ikramını sana sunuyor ve sana buyuruyor ki:
"İzzet ve celalime andolsun, ben bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her feleki (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi sadece sizin hatırınız, sizin muhabbetiniz için yarattım."
Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya Resulullah, sen de izin veriyor musun?" dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: "Ve aleyke's-selam ya emine vahyillah, innehu na'am kat ezintu lek (yani sana da selam olsun ey Allah'ın vahyinin emini, evet sana izin verdim."
Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girdi ve babama dedi ki: "Allah size şöyle vahyetmiştir: "Gerçekten Allah istiyor ki , siz Ehl-i Beyt'ten her türlü pisliği gidersin ve sizleri tertemiz kılsın." [91]
Bu sırada Ali: "Ya Resulullah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah indindeki fazileti nedir?" diye sordu.
Peygamber şöyle buyurdu: "Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için seçen Allah'a andolsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde takipçilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara Allah'tan bağış dilerler."
Ali: "O halde Allah'a andolsun ki, biz saadete kavuştuk ve Kâ'be'nin Rabbine and olsun ki, bizim takipçilerimiz de mutluluğa kavuştular."
Tekrar Peygamber: "Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak risaleti için beni seçen Allah'a andolsun ki, bizim bu haberimiz bizim takipçilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir mecliste söylenirse ve onların içerisinde müşkülü olan birisi olursa onun müşkülünü Allah mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa Allah onun gamını bertaraf eder ve onların içerisinde bir ihtiyacı olan olursa Allah onun ihtiyacını giderir" dedi.
Bunu duyunca, Ali: "O zaman Allah'a andolsun ki, biz mutluluk ve saadete kavuştuk ve Kâ'be'nin Rabbine andosun ki bizim takipçilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular" dedi." [92]
Bu hadisi Allame Turayhi, Müntehab-ül Kebir kitabında, Allame Deylemî el-Gurer-ü ve-d Dürer'de, Şeyh Keni "Nûr-ul Afâk'da nakletmişlerdir. Daha fazla bilgi için "İhkak-ul Hakk" kitabında müracaat edilsin.

16. Bölüm

Hz. Fatıma (s.a) Ve Mübahele Olayı

1- Müslim, Sahih'inde kendi senediyle Sa'd İbn-i Ebu Vakkas'tan şöyle rivayet etmiştir: "...Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım ve sonra bedduâ edip yalvaralım da Allah'ın la'netini yalancıların üzerine koyalım." [93] ayeti nazil olunca, Resulullah (s.a.a) Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'i çağırarak şöyle buyurdu: "Ey Allah'ım, bunlar benim ehlimdir (soy ve ailemdir)." [94]
Aynı hadisi Tirmizî Sünen'inde ve Ahmed İbn-i Hanbel Müsned'inde rivayet etmiştir. Ahmed'in naklinde hadisin sonu şöyledir: "Bunlar benim Ehl-i Beyt'imdir." Keza bu hadisi Hakim, Şeyhayn'in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu kaydetmiştir.
Hakim, "Marifet-ü Ulum-il Hadis" kitabında da bu hadisin İbn-i Abbas ve diğerlerinden mütevatir olarak tefsir kitaplarında nakledildiğini kaydetmiştir.
Yine aynı hadisi Beğavi, Mesabih-us Sünnet'de rivayet etmiştir.
2- Fahr-ı Razi, Tefsir-i Kebir'inde mübahele olayını şöyle yazmıştır: "Rivayet olunmuştur ki, Resulullah (a.s) Necran Hıristiyanlarına delillerini açıkladı. Ama onlar kendi cehaletleri üzerinde ısrar ettiler. Bunun üzerine Resulullah (a.s) şöyle buyurdu: "Gerçekten Allah bana emretmiştir ki sizler hücceti kabul etmediğiniz takdirde sizinle mübahele edelim."
Onlar: "Ey Ebe-l Kasım, (müsaade ver ki) biz dönüp bu mesele hakkında düşünelim, sonra senin yanına gelelim." Onlar geri döndüklerinde görüş sahibi olarak kabul ettikleri büyüklerine: "Ey Mesih'in kulu, senin görüşün nedir?" diye sordular. O da: "Ey Hıristiyanlar, Muhammed Allah tarafından gönderilen bir peygamberdir. O, Hz. İsa hususundaki doğru olan şeyleri getirmiştir..." dedi.
Mübahele günü Resulullah (s.a.a) Hüseyin'i kucağına almış, Hasan'ın elinden tutmuştu ve Fatıma Resulullah'ın arkasından, Ali de Fatıma'nın arkasından hareket ediyorlardı. Resulullah (s.a.a) bunlara: "Ben dua ettiğimde siz "amin" deyin" buyurdu.
Bu hali gören Necran Hıristiyanlarının din adamı: "Ey Hıristiyan camiası, ben öyle (nurlu) yüzler görüyorum ki, eğer Allah'tan, dağın yerinden oynamasını bile isteseler, Allah onların yüzünün suyu hürmetine o dağı yerinden oynatır; (sakın) bunlarla mübahale etmeyin, yoksa helak olursunuz ve kıyamet gününe kadar artık yeryüzünde bir Hıristiyan bile kalmaz..." [95]
Sonra Fahr-i Razi; "Tefsir ve hadis alimleri bu hadisin doğruluğu hususunda ittifak etmişlerdir." diyor.
3- Sibt İbn-i Cevzi, Tezkiret-ül Havas'da şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Ali İbn-i Ebu Talib'in faziletleriyle ilgili olarak nazil olan ayetlerden biri de, Âl-i İmran suresindeki Allah-u Teala'nın indirdiği:"...Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım..." [96] ayetidir.
Eski tarihçiler, Cabir İbn-i Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Necran'dan bir grup, elçi olarak Resulullah'ın (s.a.a) huzuruna geldiler. Bunların içerisinde dini önderleri ve bir grup papaz da bulunuyordu. Onlar: "Musa'nın babası kimdir?" diye sordular. Peygamber (s.a.a): "İmran." diye cevap verdi. Onlar: "Senin baban kimdir?" dediler. Resulullah (s.a.a): "Babam Abdulmuttalib'in oğlu Abdullah'tır." diye cevap verdi. Onlar: "İsa'nın babası kimdir?" dediler. Peygamber (s.a.a), susarak vahyin gelmesini bekledi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu:
"Gerçekten İsa'nın örneği Allah yanında Adem'in örneği gibidir ki, onu (Adem'i) topraktan yarattı." [97]
Onlar: "Bunu, bizim peygamberlere nazil olan kitaplarda bulamıyoruz (yani böyle bir şey eski kitaplarda mevcut değildir)." dediler. Resulullah (s.a.a): "Yalan söylediniz." dedi. Bunun üzerine şu ayet nazil oldu:
"Sana gelen ilimden sonra onun (Hz. İsa) hakkında seninle kim tartışırsa de ki: Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım..." [98]
Onlar bu teklifi olumlu karşılayıp "Ne zaman mübahele edelim?" dediler.
Peygamber: "İnşaallah yarın." dedi ve onlar Peygamberin yanından ayrıldılar.
Sonra kendi aralarında şöyle bir karar aldılar: "Eğer ashabından bir grupla mübahele için çıkarsa onunla mübahele edin. Çünkü onun peygamber olmadığı belli olur. Ama; kendi Ehl-i Beyt'iyle mübahele için çıkarsa, onunla mübahele etmeyin. Çünkü; bu onun sadık bir peygamber olduğunu gösterir. Bu durumda, sizler onunla mübahele edecek olsanız kesinlikle helak olursunuz."
Resulullah (s.a.a), Medine halkının hepsini mübaheleye seyirci olmak için çağırdı.
(Ertesi gün) Resulullah (s.a.a) Ali (a.s) önünde, Hasan (a.s) sağında, Hüseyin (a.s) solunda ve Fatıma (s.a) arkasında olduğu halde çıktı. Sonra (halka) şöyle buyurdu:
"Gelin bakın, bunlar benim çocuklarımdır, -bunu söylerken Hasan ve Hüseyin'e işaret etti- bu da bizden olan kadınlar -bunu derken Fatıma'ya işaret etti- ve bu da bizim kendimiziz." Bunu dediğinde ise kendisine ve Ali'ye işaret etti.
Onlar (Necran Hıristiyanları) bu durumu görünce korkuya kapıldılar ve Resulullah'ın huzuruna gelerek dediler ki: "Bizimle bu mübaheleyi yapmaktan vazgeç ki, Allah da seni affetsin."
Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: "Andolsun canımı elinde bulunduran Allah'a ki, eğer onlar mübaheleye çıksalardı Allah vadiyi (mübahele yapılacak yeri) ateşle dolduracaktı ve ateş onları saracaktı."
Ebu-l İshak Sa'lebi, kendi tefsirinde yukarıdaki ayetin tefsirini şöyle yazmıştır:
Resulullah (s.a.a), Hüseyin kucağında ve Hasan'ın elinden tutmuş olduğu, Fatıma da onun arkasından, Ali de Fatıma'nın arkasından yürüdüğü halde evinden çıktı ve (onlara): "Ben dua ettiğimde sizler "amin" deyin." buyurdu.
Bunu gören Necran papazı: "Ey Hıristiyan topluluğu, ben öyle yüzler görüyorum ki, eğer Allah'tan bir dağın yerinden oynamasını isteseler (Allah dualarını kabul eder) ve dağ yerinden oynar. Asla mübahele etmeyiniz ki, hepiniz helak olursunuz ve kıyamet gününe kadar yeryüzünde Müslümanlardan başka bir kimse kalmaz" dedi.
Bunun üzerine, Necran Hıristiyanları kendi ülkelerine döndüler ve Resulullah'a (s.a.a) iki bin elbise vererek sulh ettiler. [99]
4- İbn-i Kesir, "el Bidaye ve-n Nihaye" adlı kitabında şöyle yazıyor: Bir grup, elçi olarak Medine'ye geldiler. Medine'ye ulaştıklarında yolculuk elbiselerini çıkarıp güzel elbiseler giydiler. Bu elbiseler Yemen kumaşından yapılmış idi. Ve parmaklarına altın yüzük taktılar. Böylece Resulullah'ın (a.s) yanına geldiler; selam verdiler; ama Resulullah onların selamının cevabını vermedi. Gün boyunca Peygamberle konuşmaya çalıştılar; ama Peygamber o elbiseler ve altın yüzüklerle süslenmiş olan adamlarla konuşmadı. Sonra onlar önceden tanıdıkları Osman İbn-i Affan ve Abdurrahman İbn-i Avf'ı aramaya çıktılar. Bu ikisini muhacirler ve ensardan bir grubun bir arada bulunduğu bir mecliste buldular. Sonra "Ey Osman ve Abdurrahman, sizin Peygamberiniz bize bir mektup göndermiştir; biz de bu mektuptaki çağrıya icabet ederek ona doğru geldik.; ama ona selam verdik o bizim selamımıza cevap vermedi ve onunla uzun bir gün boyunca konuşmaya çalıştık ama o bizi konuşturmadı; sizin bu husustaki görüşünüz nedir? Acaba geri mi dönelim?" dediler.
O ikisi mecliste bulunan Hz. Ali'ye: "Bunların meselesi hakkında görüşün nedir?" diye sordular.
Ali, Osman ve Abdurrahman'a: "Bana göre onlar bu pahalı elbiselerini ve bu altın yüzükleri çıkarmalı ve yolculuk elbiselerini giyerek Resulullah'ın (s.a.a) yanına dönmelidirler." dedi. Onlar bu işi yaptılar ve Peygamberin huzuruna gelip selam verdiler. Peygamber, onların selamını aldı ve "Andolsun beni hak üzere gönderene ki, birinci defa geldiklerinde İblis (Şeytan) onların yanında bulunuyordu." buyurdu.
Sonra Peygamber onlardan ve onlar da Peygamberden bir şeyler sordular ve bir süre aralarında bu soru-cevap meclisi devam etti. Sonra onlar: "İsa hakkında ne diyorsun? Biz Hıristiyan'ız ve kavmimizin içerisine döndüğümüzde senin bu husustaki sözlerini halka duyurmak isteriz. Peygamberliğin doğru ise, onun hakkındaki sözlerinle hoşnut olalım" dediler.
Resulullah (s.a.a): "Hz. İsa ile ilgili olarak bugün diyeceğim bir şey yok. Medine'de ikamet eyleyin ki Allah'ın İsa hakkındaki sözlerini size bildireyim."
Ertesi gün Allah (Azze ve Celle) şu ayetleri nazil etti:
"Gerçekten Allah yanında İsa'nın örneği Adem'in örneği gibidir. Allah onu (Adem'i) topraktan yarattı sonra ona "ol" dedi ve oldu. Bu Allah tarafından gelen bir haktır; öyleyse şüphe edenlerden olma. Her kim sana gelen ilimden sonra onun (İsa) hakkında seninle tartışırsa de ki:
Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarınızı ve kadınlarımızı, kendimizi ve kendilerinizi çağıralım; sonra bedduâ edip Allah'ın lanetini yalancıların üzerine atalım." [100]
Ama onlar buna ikrar etmediler. Ertesi gün erkenden Resulullah (s.a.a) onlara haber gönderdi ve kendisi Hasan ve Hüseyin'i yanına alarak Fatıma da arkasında yürüdüğü halde lanetleşmek için evinden çıktı. Peygamberin (s.a.a) o sıralarda birkaç hanımı vardı, ama onlardan hiçbirini mübahele için kendisiyle birlikte götürmedi..." [101]

17. Bölüm

Hz. Fatıma'nın, Peygamberin (s.a.a) Vücudunun Bir Parçası Olduğu Ve Onu Gazaplandıranın Peygamberi Gazaplandırdığına Dair

1 - Buhârî, Sahih'inde Misver İbn-i Mahreme'den naklen yazıyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; kim onu gazaplandırsa (öfkelendirse), beni gazaplandırmıştır." [102]
Bu hadisi, birçok muhaddis ve alim nakletmiştir. Mesela, Muttakî, Kenz-ül Ummal'da bu hadisi İbn-i Ebu Şeybe'den naklen zikretmiştir. Nesaî de, Hasais'inde bu hadisi nakletmiştir. Menavî ise Feyz-ül Kadir'de bu hadisi zikrettikten sonra şöyle kaydediyor: "Süheyli bu hadise dayanarak Hz. Fatıma'ya sebbedenin (sövenin) kâfir olduğunu söylemiştir. Çünkü bu iş Fatıma'yı (s.a) gazaplandırır."
Yine O, Fatıma'nın Ebu Bekir ve Ömer'den üstün olduğunu söylemiştir.
2 - Buharî, Misver İbn-i Mahreme'den naklen yazıyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu rahatsız eden beni de rahatsız eder; ve onu inciten şey beni de incitir." [103]
Bu hadisi, Ebu Davud Sahih'inde, Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde ve Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da nakletmiştir.
3 - Sahih-i Müslim'in, Fazail-üs Sahabe bölümünün, Fazail-ü Fatıma kısmında, Müslim, kendi senediyle Misver İbn-i Mahreme'den rivayet ediyor ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu inciten şey beni de incitir." [104]
Bu hadisi, Fahr-i Razi Şura suresindeki "meveddet" ayetinin tefsirinde zikretmiştir. Yine bu hadisi, Maaric suresinin 13. âyetinin tefsirinde zikretmiştir.
4 - Müslim Sahih'inde, kendi senediyle Misver İbn-i Mahreme yoluyla Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadiste Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurdu: "Gerçekten kızım (Fatıma), benim vücudumun bir parçasıdır; onu rahatsız eden şey beni de rahatsız eder; onu rencide eden şey beni de rencide eder." [105]
Bu hadisi Tirmizî de kendi Sahih'inde, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma'nın faziletlerı bölümünde zikretmiştir.
5 - Tirmizî Sahih'inde, kendi senediyle Abdullah İbn-i Zübeyr vasıtasıyla Resulullah'tan (s.a.a) naklettiği bir hadiste, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Gerçekten Fatıma benim vücudumdan bir parçadır; onu rencide eden beni de rencide eder ve onu rahatsız eden şey, (üzen şey) beni de mübtela eder." [106]
Bu hadisi Hâkim de Müstedrek-üs Sahihayn'de rivayet etmiş ve bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih hadis olduğunu kaydetmiştir. Bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de Müsned'inde rivayet etmiştir.
6 - Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ubeydullah İbn-i Ebu Rafi'den, o da Misver İbn-i Mahreme'den rivayet etmiştir ki: "İmam Hasan'ın oğlu Hasan, bana bir adamı görücü olarak göndererek kızıma talip oldu. Ona: "Akşam vakti yanıma gelsin" dedim. O (İmam Hasan'ın oğlu Hasan) da akşam vakti geldi. Allah'a hamd-u sena ettikten sonra dedim ki: "Allah'a yemin ediyorum ki, sizin akrabalık ve yakınlığınızdan daha çok sevdiğim bir akrabalık ve yakınlık yoktur. Ama Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu üzen şey beni de üzer ve onu hoşnut eden beni de hoşnut eder. Ve kıyamet günü akrabalık bağları hep kopar; sadece benim soyum ve yakınlarım arasındaki bağlılık hariç." [107]
Senin yanında Fatıma'nın (s.a) soyundan bir kız vardır; eğer ben kızımı senin eşin yapacak olursam bu onu üzer.
Böylece Hasan onun özrünü kabul ederek ayrıldı.
Hâkim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir. Bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel de kendi Müsned'inde iki muhtelif senetle rivayet etmiştir. Keza; bu hadisi Beyhakî kendi Sünen'inde ve Ebu Nuaym muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. Ebu Nuaym bu hadisin Misver İbn-i Mahreme'den Ali İbn-i Hüseyin ve İbn-i Ebu Melike yoluyla nakledildiği hususunda ittifak olduğunu kaydediyor.
7 - Ebu Nuaym, Hilyet-ul Evliyâ'da kendi senediyle Enes'den naklediyor ki: "Resulullah (s.a.a) "Kadınlar için en hayırlı (en iyi) olan şey nedir?" diye sordu. Bizler, ne söyleyeceğimizi bilemedik. Hz. Ali (a.s) (yanımızdan ayrılıp) Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) yanına gitti ve Resulullah'ın (s.a.a) sorusunu ona söyledi. Fatıma; "Neden kadınlar için en hayırlı olan, onların (yabancı) erkekleri görmemeleri ve yabancı erkeklerin de onları görmemeleridir" diye cevap vermedin" dedi. Ali (a.s), dönüp bu cevabı Resulullah'a (s.a.a) söyledi. Peygamber, "Bunu sana kim öğretti?" dedi. Ali, "Fatıma" diye cevap verdi. Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: "O benim vücudumun bir parçasıdır." [108]
Ebu Nuaym, bu hadisi Said İbn-i Musayyib'in de Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini kaydetmiştir. Ebu Nuaym, bu ikinci rivayeti de kitabının bir başka yerinde zikretmiştir.
8 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Fatıma benden ayrılan bir daldır; onu hoşnut eden şey, beni de hoşnut eder; onu rahatsız eden şey, beni de rahatsız eder." [109]
Bu hadisi Taberanî, Misver İbn-i Mahreme'den rivayet etmiştir. Hâkim de, bu hadisi Müstedrek-üs Sahihayn'de Misver İbn-i Mahreme yoluyla Resulullah'tan (s.a.a) rivayet etmiş ve senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
9- Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hasan-ı Basri'den rivayet etmiştir ki, Ali İbn-i Ebu Talib (a.s) şöyle dedi: "Resulullah (s.a.a) bir gün bize: "Kadın için en hayırlı olan şey nedir?" diye sordu. Bu hususta bizim verecek bir cevabımız yoktu. Fatıma'nın (s.a), yanına döndüğümde. ona: "Ey Muhammed'in kızı, Resulullah (s.a.a) bizden bir soru sordu, ama biz, ne cevap vereceğimizi bilemedik dedim." O: "Ne hakkında sizden sordu." dedi. "Kadın için hayırlı şeyin ne olduğunu sordu." dedim. O: "Bu sorunun cevabını bilmiyor musunuz?" dedi. "Hayır." dedim. O: "Kadına (yabancı bir) erkeği görmemek ve (yabancı) erkeğin de onu görmemesinden daha hayırlı olan bir şey yoktur." dedi. Akşam olduğunda Resulullah'ın (s.a.a) yanında toplanıp oturduk ve ben: "Ya Resulullah, sen bizden bir soru sordun; ama biz cevabını veremedik. Kadın için bir (yabancı) erkeği görmemesinden ve yabancı erkeğin de onu görmemesinden daha hayırlı bir şey yoktur." dedim. Resulullah (s.a.a): "Bunu sana kim söyledi?" dedi. "Fatıma." dedim. Resulullah (s.a.a), "Doğru söylemiştir; gerçekten o benim vücudumun bir parçasıdır." buyurdu. [110]
Muttaki, bu hadisi Darekutni'nin de "el-Efrad" adlı eserinde rivayet ettiğini kaydetmiştir.
Muttaki, aynı sayfada bu hadisi tekrar Hz. Ali'den (a.s) rivayet etmiştir ve sonunda bu hadisi Bezzaz'ın ve Hilyet-ül Evliyâ'da Ebu Nuaym'ın rivayet ettiğini kaydetmiştir.
10 - Nesaî, Misver İbn-i Mahreme'den naklen şöyle rivayet ediyor: "Ben buluğ çağına eriştikten sonra, şahit oldum ki, Resulullah (s.a.a) bu minberinin üzerine oturup konuşuyordu ve şöyle diyordu: "Gerçekten Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır." [111]
11 - İbn-i Hacer, "es-Savaik-ul Muhrika" adlı eserinde yazıyor ki: "Resulullah'ın (s.a.a) torunu olan Hasan'ın oğlu Hasan-ül Müsenna, uzun saçlı ve küçük yaşlarda bir genç iken, Ömer İbn-i Abdulaziz'in yanına geldi. Ömer İbn-i Abdulaziz, yerinden kalkıp onu karşıladı. Bunun üzerine etrafındakiler Ömer İbn-i Abdulaziz'i kınadılar. Ama; Ömer İbn-i Abdulaziz onlara şöyle dedi: Öyle güvenilir bir şahıs bana şu hadisi rivayet etti ki, sanki Resulullah'ın (s.a.a) ağzından duymuş gibiyim (Hadis şöyledir): "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır; onu sevindiren beni de sevindirir." [112]
Ömer İbn-i Abdulaziz sonra şöyle devam etti: "Ben biliyorum ki, eğer Fatıma diri olsaydı onun torununa gösterdiğim ilgiden sevinirdi."
İbn-i Hacer, bu hadisi az bir farkla Ebu-l Ferec-i İsfahanî'den de rivayet etmiştir.
12 - İbn-i Kuteybe, el-İmame ves-Siyase'de şöyle yazıyor: "…Sonra Fatıma (s.a), Ebu Bekir ve Ömer'e hitap ederek "Acaba size Resulullah'tan (s.a.a) kendinizin de bildiği bir hadisi söylersem onunla amel eder misiniz?" dedi.
"Evet." dediler. Bunun üzerine şöyle dedi: "Sizi Allah'a ant veriyorum, acaba Resulullah'ın (s.a.a) "Fatıma'nın rızası benim rızamdandır ve Fatıma'nın gazabı, benim gazabımdandır; kim benim kızım Fatıma'yı severse beni sevmiştir; kim onu razı ederse beni razı etmiş olur ve kim onu gazaplandırırsa beni gazaplandırmış olur" dediğini duymadınız mı?"
O ikisi: "Evet, bunu Resulullah'tan (s.a.a) duymuşuz." dediler.
Fatıma: "Ben Allah ve meleklerini şahit tutuyorum ki, sizler beni gazaplandırdınız ve beni razı etmediniz. Peygamber (s.a.a) ile mülakat ettiğimde (görüştüğümde) ikinizi ona şikayet edeceğim." dedi.
Ebu Bekir dedi ki: "Ben onun ve senin gazabından Allah'a sığınıyorum." Sonra Ebu Bekir, içini çekip şiddetle ağlamaya başladı, o kadar ağladı ki neredeyse canı çıkacaktı. Ama Hz. Fatıma yine şöyle söylüyordu: "Her namazımdan sonra sana beddua edeceğim."
Sonra Ebu Bekir, Hz. Fatıma'nın evinden çıktı. Halk başına toplanınca onlara "Sizler eşlerinizle birlikte neşeyle geceleri sabahlıyorsunuz, ama beni bu halimle baş başa bırakıyorsunuz. Benim sizin bey'atinize ihtiyacım yoktur; bey'atinizi benden geri alın…" dedi." [113]

18. Bölüm

Allah Teala'nın Fatıma'nın (a.s) Gazabıyla Gazap Ettiği ve Onun Rızasıyla da Razı Olduğuna Dair

1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Hz. Ali'den (a.s) neklediyor ki: "Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Gerçekten Allah senin gazabın (hoşnutsuzluğun) için gazap eder ve senin hoşnutluğun için de hoşnut olur. (Yani seni gazaplandırmak Allah'ın gazap etmesine sebep olur ve seni hoşnut etmek Allah'ın hoşnut olmasına sebep olur.)" [114]
Hakim, bu hadisin senedinin sahih olduğunu söylemiştir.
Bu hadisi İbn-i Esir, "Üsd-ül Gâbe"de, İbn-i Hacer de, "el-İsabe" ve "Tehzib-üt Tehzib"de rivayet etmiştir. Yine bu hadisi Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet etmiş ve İbn-i Neccar'ın da bu hadisi rivayet ettiğini kaydetmiştir.
2- Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da rivayet ediyor ki: "Gerçekten Allah Fatıma'nın gazabı yüzünden gazaplanır ve onun hoşnutluğu için de hoşnut olur."
Muttaki, bu hadisi Deylemi'nin Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini kaydetmiştir. Yine Muttaki, bu hadisi kitabının aynı sayfasında az bir farkla nakletmiştir. Bu ikinci nakli şöyledir: "Ey Fatıma, Allah senin gazabın yüzünden gazap eder ve senin hoşnutluğun için hoşnut olur." [115]
Muttaki, bu hadisi Ebu Ye'la ve Taberani ve Ebu Nuaym'ın Fezail-üs Sahabe'de rivayet ettiğini kaydetmiştir.
3- Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de Taberanî'nın müsnet olarak Hz. Ali'den (a.s) şu hadisi rivayet ettiğini ve hadisi sahih bildiğini zikretmiştir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'ya (selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, gerçekten Rabbimiz senin gazabın için gazap eder ve senin razı olman vasıtasıyla razı olur." [116]
4- Zehair-ül Ukbâ, kitabında Hz. Ali İbn-i Ebu Talib'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Ey Fatıma, Allah senin gazabın için gazaplanır ve senin hoşnutluğunla da hoşnut olur."
Zehair-ül Ukbâ kitabının sahibi bu hadisi Ebu Said'in Şeref-ün Nübüvve'de ve İbn-i Müsenna'nın da Mu'cem'inde rivayet ettiğini kaydetmiştir.
Ben diyorum ki: Bu sahih hadisler sarih bir şekilde, Hz. Fatıma'nın gazap ettiği şeyin batıl olduğunu, bu yüzden Allah'ın da ona gazap ettiğini ve razı olduğu şeyin hak olduğunu, bu yüzden Allah'ın da ondan razı olduğunu bildirmektedir. Çünkü Allah Teala batıldan başka bir şeye gazap etmez ve haktan başka bir şeyden de razı olmaz.
Yine önceki bölümde Sahih-i Buhârî'den, Peygamberin (sallallâhu aleyhi ve alih), "Fatıma'yı gazaplandıran beni gazaplandırır." diye buyurduğunu ve keza hem Sahih-i Buhârî ve hem de Sahih-i Müslim'den Resulullah'ın (sallallâhu aleyhi ve alih), "Fatıma'ya eziyet eden (onu inciten) şey bana da eziyet eder (onu rencide eden beni de rencide eder)." buyurduğunu kaydettik. Bu hadisler de açıkça gösteriyor ki, Hz. Fatıma'nın rıza ve gazabı yalnız Allah'ın rıza ve gazabına bağlıdır. Bu da onun, bütün günahlardan masum olduğunu göstermektedir.
Şaşılacak şudur ki, Ehl-i Sünnet'in en büyük hadisçisi olan Buharî, bu hadisleri Sahih'inde naklettiği halde yine yanı sıra kendi Sahih'inin Humus babında rivayet etmiştir ki: "Resulullah'ın (sallallâhu aleyhi ve alih), kızı Fatıma, Ebu Bekir'e gazap etti ve vefat edinceye dek de onunla konuşmadı." Yine kitabının Hayber Gazvesi babında rivayet etmiştir ki: "Fatıma, Ebu Bekir'e gazap etti ve vefat edinceye kadar onunla konuşmadı."
Yine Sahihi'nin "el-Feraiz" babında rivayet etmiştir ki: "Fatıma Ebu Bekir'e darıldı ve vefat edinceye kadar onunla konuşmadı." [117]
Bu hadis Sahih-i Müslim'in Cihad kitabında da yer almıştır. Yine aynı hadisi Ahmet İbn-i Hanbel, Müsned'inde (c.1, s.9, Meymene matbaası baskısı) ve Beyhakî Sünen'inde ( c.6, s.300, Haydarabad baskısı) rivayet etmişlerdir.
Tirmizî de, Sahih'inde rivayet etmiştir ki: "Fatıma, Ebu Bekir ve Ömer'e "Andolsun Allah'a, artık hiçbir zaman sizinle konuşmayacağım." dedi ve ölünceye kadar o ikisiyle konuşmadı." [118]
Bir önceki bölümün sonundaki rivayette de okuduk ki, Fatıma, Ebu Bekir ve Ömer'e hitaben: "Ben Allah'ı ve meleklerini şahit tutuyorum ki siz ikiniz, beni gazaplandırdınız ve beni razı etmediniz. Peygamber (s.a.a), ile mülakat ettiğimde ikinizi mutlaka ona şikayet edeceğim." demiştir. Ve yine Ebu Bekir'e hitaben: "Her kıldığım namazdan sonra mutlaka sana beddua edeceğim." demiştir.
Bu hadisler görüldüğü gibi senet yönünden sahih, mana bakımından mütevatir, ifade yönünden de açık ve sarihtirler.

19. Bölüm

Hz. Fatıma'nın, (a.s) Peygamberin (s.a.a) Vefatından Sonra Ehl-i Beyt'ten Ona Kavuşan İlk Şahıs Olduğuna Dair

Dokuzuncu bölümde Buhârî ve diğer hadis imamlarından bu konuyla ilgili olarak naklettiğimiz bazı hadislerde Resulullah'ın (s.a.a), vefatı sırasında Fatıma'ya, gizlice Ehl-i Beyt'in içerisinden ona (Peygambere) ilk kavuşacak şahsın o olduğunu söylediğini yazdık. Şimdi, bu konuyla ilgili olarak diğer bazı rivayetlere işaret edelim:
1- Buhârî, Sahih'inde kendi senediyle Aişe'den rivayet etmiştir ki: "Peygamber (s.a.a), vefatıyla sonuçlanan hastalık döneminde Fatıma'yı kendi yanına çağırdı ve ona gizlice bir şey söyledi. Aişe diyor ki: "Ben, ona Peygamberin ne söylediğini sordum. Fatıma, "Peygamber (s.a.a) (birinci defa) bana gizlice bu hastalığında vefat edeceğini söyledi ve ben ağladım. Sonra da, gizlice bana Ehl-i Beyt'in arasından ona kavuşacak ilk şahıs olduğumu söyledi ve ben bu defa güldüm." dedi. [119]
Buhârî, bu hadisi kitabının bir başka yerinde az farkla ve başka bir senetle de rivayet etmiştir. Yine bu mazmunda bir hadisi Müslim de Sahih'inde rivayet etmiştir.
Müslim ve Ahmed bin Hanbel de aynı anlamı ifade eden hadisler nakletmişlerdir. [120]
2 - Tirmizî, Sahih'inde Aişe'den şöyle naklediyor: "Ben, Resulullah'ın (s.a.a) kızı Fatıma kadar oturup kalkmasında, davranış, tutum ve vekarında Resulullah'a benzeyen birisini görmedim."
Ve demiştir ki: "Fatıma, Peygamberin (s.a.a) yanına geldiğinde, Peygamber, yerinden kalkıp ona doğru gider ve onu öpüp kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a) de onun yanına geldiğinde Fatıma, yerinden kalkar onu öper ve kendi yerinde oturturdu. Peygamber (s.a.a), hastalandığında Fatıma, geldi ve kendisini babasının üzerine attı ve onu öptü; sonra başını kaldırıp ağladı; tekrar Peygamberin üzerine kapandı; bu defa başını kaldırdığında güldü. Kendi kendime dedim ki: "Ben Fatıma'yı kadınların en akıllılarından sanıyordum, oysaki o da diğer kadınlar gibiymiş.
Peygamber (s.a.a) vefat ettikten sonra ondan sordum ki: "Neden ilk defa Peygamberin (s.a.a) üzerine kendini attığında başını kaldırıp ağladın? Ama tekrar kendini onun üzerine kapadığında başını kaldırıp güldün? Bunun sebebi neydi?"
Fatıma (s.a) dedi ki: "O, bana ilk defasında bu hastalığı neticesinde vefat edeceğini söyledi ve ben ağladım. Sonra bana ailesi içerisinden kendisine ilk olarak benim kavuşacağımı söyledi ve ben o vakit güldüm." [121]
Tirmizî, bu hadisin başka senetlerle Aişe'den rivayet edildiğini kaydetmiştir.
Ayrıca, Hakim bu hadisi Müstedrek-üs Sahiheyn'de nakletmiş ve sahih olduğunu kaydetmiştir.
Yine bu hadisi Buhârî, el-Edeb-ul Müfred'de rivayet etmiştir. Buhârî'nin nakline göre hadisin son cümlesi şöyledir:
Sen, ailem içersinden bana kavuşacak ilk şahıssın. Ve ben bu söze sevindim.
3- Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da kendi senediyle İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir ki, Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Sen ailemden bana kavuşacak ilk şahıssın."[122]

20. Bölüm

Hz. Fatıma'nın Babasının Musibetinde Olan Üzüntü Ve Ağıtı

1- Buhârî, Sahih'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a), hastalığı ağırlaşmış, ağrısı çoğalmıştı. Fatıma (selâmullahi aleyha), (Peygamberin bu halini görünce): "Eyvahlar olsun bana, babamın ağrı ve meşakkati ne ağırdır!" dedi. Resulullah (s.a.a): "Bu günden sonra babanın meşakkat ve ağrısı olmaz." dedi.
Peygamber (s.a.a), vefat ettikten sonra da Hz. Fatıma (s.a) şöyle diyordu:
"Eyvah babacığım, Rabbinin davetine icabet eden baba!
Eyvah babacığım, yeri Firdevs cennetinde olan baba!
Eyvah babacığım, vefat haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!"
Ve Resulullah (s.a.a), defin olduktan sonra şöyle dedi: "Ey Enes, Resulullah'ın (s.a.a) üzerine toprak dökmeye gönlünüz nasıl razı oldu?"
Bu hadisi Nesâi de muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir. Nesaî'nin ibaresi şöyledir: "Resulullah (sallallâhu aleyhi ve alih), vefat ettiğinde Fatıma, ona ağlayarak şöyle dedi:
"Eyvah babacığım, Rabbine ne kadar da yakındın baba!
Eyvah babacığım, vefat haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!
Eyvah babacığım, yeri Firdevs cenneti olan baba!" [123]
Bu hadisi Nesaî'nin naklettiği ibareyle Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de ve Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde rivayet etmişlerdir. Ayrıca Hakim, bu hadisin Şeyhayn'in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu da kaydetmiştir.
Yine bu hadisi Buhârî'nin, naklettiği şekliyle, İbn-i Sa'd, Tabakat'ında ve Hatib-i Bağdadî Tarih-i Bağdad'da; rivayet etmişlerdir.
2- İbn-i Mace, Sahih'inde kendi senediyle Hammad İbn-i Zeyd'den, o da Sabit'den, o da Enes'ten şöyle rivayet etmişlerdir: "Hz. Fatıma (s.a), Peygamber (s.a.a) vefat ettiğinde, şöyle diyordu:
"Eyvah babacığım, ölüm haberini Cebrail'e verdiğimiz baba!
Eyvah babacığım, Rabbine ne de yakındın baba!
Eyvah babacığım, yeri Firdevs cenneti olan baba!
Eyvah babacığım, Rabbinin davetine icabet eden baba!"
Bu rivayeti nakleden Hammad; "Sabit'in bu hadisi naklettiğinde şiddetle ağladığını, ağlamaktan omuzlarının oynadığını gördüm." demiştir.
Yine İbn-i Mace, aynı babda Enes İbn-i Malik'ten şöyle rivayet etmiştir: "Fatıma bana, "Ey Enes, nasıl Resulullah'ın (s.a.a) üzerine toprak dökmeğe gönlünüz razı oldu!" dedi. [124]
Bu hadisleri Hakim de Müstedrek-üs Sahihayn'de başka bir senetle rivayet etmiştir ve bu hadisin Şeyhayn'in (Buhari ve Müslim'in) şartına göre sahih olduğunu kaydetmiştir.
3- Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet eder: "Biz Resulullah'ı (s.a.a) defnedip döndüğümüzde Fatıma şöyle dedi: "Ey Enes, nasıl gönlünüz Resulullah'ı (s.a.a) toprağa gömüp dönmeye razı oldu?!" [125]
4- Beyhaki, Sünen'inde kendi senediyle Enes'ten şöyle rivayet eder: "Allah'ın Resulü'nün (s.a.a) ölüm hastalığı sırasında, Hz. Fatıma, (selâmullahi aleyha) onu kendi göğsüne yasladı ve Resulullah'ın rahatsızlığı çok şiddetliydi. Fatıma: "Ah, babamın rahatsızlığı ne şiddetlidir!" dedi. Peygamber (s.a.a), "Artık bu günden sonra babanın bir rahatsızlığı kalmayacak." dedi.
Resulullah (s.a.a), defin olduktan sonra da Fatıma, bana hitaben "Ey Enes, nasıl Resulullah'ın üzerine toprak dökmeye gönlünüz razı oldu?" dedi. [126]
5- Ebu Nuaym de, Hilyet-ül Evliyâ'da kendi senediyle İmam Muhammed Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a), vefatından sonra Hz. Fatıma'nın (s.a), güldüğü görülmedi…" [127]
Ve yine buyurdu ki: "Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha), Peygamberden (s.a.a) sonra altı ay yaşamıştır."
Bu hadisi İbn-i Sa'd da, kendi Tabakat'ında rivayet etmiştir.
6- Askalani, Feth-ul Bâri'de, Taberani'nin, Aişe'den şöyle bir rivayet nakledildiğini kaydetmiştir: "Resulullah (s.a.a), Fatıma'ya şöyle dedi: "Cebrail, Müslümanların kadınları arasında hiçbirinin senin kadar musibete duçar olmayacağını bana bildirmiştir. Öyleyse senin sabrın, onların hiçbirinden az olmamalıdır." [128]

21. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a), Esma'yı Bir Tabut Hazırlamakla Görevlendirdiğine Dair

Muhibbuddin Taberî şöyle rivayet etmiştir: "İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s), annesinden rivayet ediyor ki: "Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha), Umeys kızı Esma'ya: "Ey Esma, ben bir kadın öldüğünde üzerine bir örtü örtülmesinden hoşlanmıyorum." dedi
Esma: "Ey Resulullah'ın kızı, müsaade ederseniz Habeş'de gördüğüm bir şeyi size göstereyim." dedi. Sonra birkaç yaş ağaç getirdi ve onları eğdi ve üzerine bir parça attı.
Hz. Fatıma (selâmullahi aleyha): "Bu ne güzeldir. Böylece kadının ve erkeğin cenazesi birbirinden ayırt edilir. Ben, öldüğümde sen ve Ali (a.s), bana gusül verin. Başka hiçbir kimse bulunmasın" buyurdu.
Hz. Fatıma, vefat ettiğinde Aişe gelip içeri girmek istedi. Esma, "Girme" dedi. Aişe, Ebu Bekir'in yanına gelip bu durumdan şikayet ederek şöyle dedi: "Bu hasamiye (bu kötü kadın), benim de Fatıma'nın yıkanmasında bulunmama engel oluyor. O, Fatıma'ya gelinlerin tahtırevanı gibi bir de tahtırevan yapmıştır!"
Bunun üzerine Ebu Bekir geldi ve kapıda durup: "Ey Esma," dedi, "neden Peygamber (s.a.a) hanımlarının onun kızının cenazesinin yanına gelmesine engel olmuşsun ve onun için gelin tahtırevanı gibi bir tahtırevan hazırlamışsın" dedi.
Esma; Fatıma'nın, kimseyi onun cenazesinin yanına gelmemesini vasiyet ettiğini söyleyerek, yaptığı tabutun numunesini Fatıma'nın sağlığında ona gösterdiğini ve onun da böyle bir şeyi yapmasını kendisinden istediğini anlattı.
Ebu Bekir: "Fatıma'nın verdiği emre uy." dedi ve böylece Ali (a.s) ve Esma Fatıma'yı yıkadılar.
Muhibbuddin Taberî, bu hadisi Ebu Amr'ın rivayet ettiğini kaydetmiştir ve Dulabî de, bu hadisi muhtasar bir şekilde rivayet etmiştir. Dulabî'nin naklinde şu cümle yer almıştır:
Fatıma, Esma'nın yaptığı tabutu görünce gülümsedi. Halbuki onun Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra o güne kadar gülümsediği görülmemişti. [129]

22. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (a.s) Kendi Vefatını Bildirdiğine Dair

Ahmed İbn-i Hanbel, Ümmî Selme'den şöyle rivayet eder: "Hz. Fatıma'nın (selâmullahi aleyha) vefatıyla sonuçlanan hastalığı döneminde ben, onun bakımını üstlenmiştim. Bir gün onun durumu diğer günlere nispet iyi idi. Hz. Ali (a.s) da işlerinden dolayı evden ayrılmıştı.
Bana şöyle dedi: "Yıkanmam için su hazırla." Ben su hazırladım ve döktüm; o da güzel bir şekilde kendisini yıkadı. Sonra: "Benim yeni elbiselerimi getir." dedi ve ben getirdim. Sonra: "Benim yatağımı evin ortasına ser" dedi ve ben söylediğini yaptım. Ve o elini yüzünün altına koyup kıbleye yönelerek yatağa uzandı. Sonra da: "Ey cariye, ben şimdi vefat edeceğim; ve ben yıkanmışım (kendimi pâk etmişim); kimse benim üzerimi açmasın" buyurdu. (Bunu söyledikten) Sonra dünyadan göçtü. Sonra Hz. Ali (a.s) geldi ve ben ona olayı anlattım."[130]
Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de, Zehair-ül Ukbâ kitabında Ümmî Seleme'den rivayet etmiştir. Hakeza bu hadisi Ahmed (Menakıb'ında) ve Dulabî de rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi İbn-i Esir de, Üsd-ül Gabe'de Ümmî Selme'den rivayet etmiştir.

23. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Kıyamet Günü Haşrolması ve Sırat'tan Geçmesine Dair

1- Hakim, Müstedrek-üs Sahihayn'de kendi senediyle Ebu Hüreyre'den naklen Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Kıyamet günü, peygamberler kendi kavimlerinden olan müminlerle mülakat edebilmek için at üzerinde mahşere gelirler. Hz. Salih, kendi devesine binerek mahşere gelir ve ben, Burak'ın üzerinde mahşere gelirim. Burak her bir adımıyla gözün görebildiği en son noktaya kadar yol alır ve Fatıma, benim önümde hareket eder." [131]
2- Kenz-ül Ummâl'da nakledilen hadis ise şöyledir: "Kıyamet günü, peygamberler at üzerinde mahşere gelirler. Salih Peygamber, kendi ashabından olan müminlerle görüşebilmek için devesi üzerinde mahşere gelir. Fatıma, Hasan ve Hüseyin (aleyhimus-selam) cennet develerinden iki devenin üzerine binerek mahşere gelirler ve Ali İbn-i Ebu Talib (aleyhis-selam) da benim deveme binerek mahşere gelir. Ben ise, Burak'a binerek mahşere gelirim ve Bilal de kendi devesine binerek mahşere gelir ve ezan okur…" [132]
Muttaki, bu hadisi Taberani, Ebu-s Sahy ve İbn-i Asakir'in, Ebu Hüreyre'den naklettiğini bildirmiştir.
3- Hakim, "Müstedrek-üs Sahihayn" adlı eserinde, Hz. Ali'den (a.s), Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kıyamet günü olduğunda perde arkasından bir münadi: "Ey mahşer halkı, gözlerinizi Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma mahşerden geçinceye dek kapayın" diyecektir." [133]
Hakim, bu hadisin Buhârî ve Müslim'in şartına göre sahih olduğunu kaydeder. Bu hadisi, Hakim başka bir senetle de zikreder. İkinci naklin sonunda şu ibare de mevcuttur: Sonra Fatıma üzerindeki iki yeşil parçayla mahşerden geçer.
Hakim, bu hadisin senedini sahih biliyor. Aynı hadisi İbn-i Esir, Üsd-ül Gabe'de ve Heysemî, Mecma-üz Zevâid'de yukarıdaki ilaveyle nakleder. Yine o, bu hadisi Taberani'nin, el-Kebir'de rivayet ettiğini kaydeder. Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de rivayet etmiştir. O, bu hadisi Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiğini bildirmiştir.
4- Bağdadî, Tarih-i Bağdad'da iki senetle Aişe'den, Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Kıyamet günü olduğunda bir münadi nida eder ki: Ey halk, başlarınızı eğin ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı geçsin." [134]
Bu hadisi Muhibbuddin Taberî de İbn-i Beşran'dan naklen zikretmiştir.
5- Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında rivayet ediyor ki: "Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Kıyamet günü, bir münadi arştan şöyle nida eder: Ey mahşer halkı, başlarınızı aşağıya eğin ve gözlerinizi yumun ki, Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma, sırattan geçsin; Fatıma, yıldırım gibi hurilerden olan yetmiş bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer."
Muttaki, bu hadisi Ebu Bekir'in, "el-Ceylaniyat" adlı kitabında Ebu Eyyub'dan rivayet ettiğini kaydeder. Yine iki ayrı senetle ve az bir farkla Ebu Bekir'den rivayet etmiştir. Bu hadisi İbn-i Hacer de, es-Savaik-ul Muhrika'da nakletmiştir.
Yine Muhibbuddin Taberî de, Ebu Sa'd Muhammed İbn-i Ali İbn-i Ömer en-Nekkaş'ın "Fevaid-ül Arakeyn" kitabından naklen bu hadisi zikretmiştir. Taberî'nin nakli şöyledir: "Fatıma, parlak bir yıldırım gibi hurilerden yetmiş bin cariyenin eşliğinde sırattan geçer."[135]

24. Bölüm

Allah Teala'nın Hz. Fatıma'nın Soyuna Ateşi Haram Ettiğine Dair

1 - Hakim, sahih senetle Abdullah İbn-i Mes'ud'dan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Resulü şöyle buyurdu: "Fatıma, iffetini kamil olarak korudu. Bu yüzden Allah onun soyuna ateşi haram kılmıştır." [136]
Hakim, "Bu hadisin senedi sahihtir" demiştir. Bu hadisi Ebu Nuaym, Hilyet-ül Evliyâ'da, Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da, Bezzaz ve Ebu Ya'la'dan naklen rivayet etmişlerdir. Yine bu hadisi Muhibbuddin Taberî, Ebu Temam'dan naklen rivayet etmiştir.
2 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl kitabında Taberani vasıtasıyla İbn-i Abbas'tan rivayet etmiştir ki: Allah'ın Peygamberi, Fatıma'ya (selâmullahi aleyha) şöyle buyurdu: "Allah sana ve evlatlarına azap etmez." [137]
3 - Yine Muttaki, Taberî tarikiyle İbn-i Mes'ud'dan rivayet ediyor ki: "Gerçekten Fatıma, kamil olarak iffetini korudu ve bu yüzden Allah onu ve evlatlarını, cennete dahil eder." [138]
Bu kitabın birinci ve üçüncü bölümlerinde "Allah Teala'nın Fatıma'yı (s.a), onun soyunu ve dostlarını ateşten kesmiş, ayırmış" olduğunu bildiren hadisler geçti.

25. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Uğurlanışına Dair

Muhibbuddin Taberî, Zehair-ül Ukbâ'da Hz. Ali'den (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Benim kızım Fatıma, kıyamet günü mahşere gelir ve onun üzerinde hayat suyuyla yoğrulmuş bir keramet elbisesi olur; mahlukat ona bakarak şaşkına uğrarlar. Sonra ona cennetin elbiselerinden bir elbise giydirilir ve bu elbisenin üzerine yeşil yazıyla yazılır ki: "Hz. Muhammed'in (s.a.a), kızı Fatıma'yı en güzel surette ve en kamil heybet ile ve tam bir kerametle ve yeterli pay ile cennete dahil eyleyin." Böylece bir gelin gibi etrafında yetmiş bin cariye ile cennete uğurlanır." [139]

26. Bölüm

Hz. Fatıma'nın (s.a) Cennete Girecek İlk Şahıs Olduğuna Dair

1 - Muttaki, Kenz-ül Ummâl'da Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Cennete girecek ilk şahıs Muhammed'in (s.a.a) kızı Fatıma'dır. Fatıma'nın, bu ümmetteki yeri Beni İsrail'deki Meryem'in yeri gibidir." [140]
Muttaki, bu hadisi Ebu-l Hasan Ahmed İbn-i Meymun'un Fazail-i Ali'de (a.s) rivayet ettiğini ve Rafi'in, Bedl İbn-i Mihbir'den, o da Abdusselam İbn-i Aclan'dan, o da Ebu Yezid el Medenî'den, o da Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ettiğini kaydetmiştir.
2 - Zehebî, Mizan-ül İ'tidal'de senediyle birlikte Ebu Hüreyre'den bir hadis nakletmiş ve o hadisin sahih olduğunu da kaydetmiştir: Hadis şöyledir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Cennete girecek olan ilk şahıs Fatıma'dır." [141]
Zehebî, bu hadisi Ebu Salah el-Müezzin'in "Menakıb-ı Fatıma"da (selâmullahi aleyha) rivayet ettiğini kaydetmiştir.
________________
Kaynakça:
[1] - Bihar-ül Envar, c.28, s.37
[2] - İsra/1
[3] - ed-Dürr-ül Mensur, İsrâ suresinin tefsiri, âyet 1.
[4] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
[5] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[6] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
[7] - Tarih-i Bağdâd, c.5, s.87. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[8] - Tarih-i Bağdâd, c.12, s.331. es-Savâik-ul Muhrika, s.96.
[9] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44.
[10] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44
[11] - Zehâir-ül Ukbâ, s.26
[12] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[13] - en-Nihâye, "Betele" maddesi
[14] - Üsd-ül Gâbe, c.5,s.520.
[15] - el-İstiâb, c.2, s.752.
[16] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3807, Sahih-i Ebi Dâvud, s.223 hadis no: 4540, Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.172, Edeb-ül Müfred, s.136. Feth-ül Bâri, c.9, s.200.
[17] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154 ve 159. Edeb-ül Müfred, s.141. el-İstiâb, c.2, s.51. Sünen-i Beyhâki, c.7, s.101.
[18]- Müsned-i Ahmed, c.3, s.146 hadis no: 12213.
[19]- Sahih-i Buhari, hadis no: 3353, Sahih-i Müslim, hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Fezâil-üs Sahabe kitabında Fezail-i Fatıma (a.s) bölümü. Müsned-i Ahmed, c.6, s.282 hadis no: 22343, 24839, 25209. Sahih-i İbn-i Mâce hadis no: 1610, Hz. Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü.
[20] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111. Feyz-ül Kadir, c.5, s.176.
[21] - Üsd-ül Gâbe, c.5, s.512. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.42. Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[22] - Zehâir-ül Ukbâ, s.36.
[23] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3349, 3350, 3351. Sahih-i Buhârî, Bab-ül Vudu hadis no: 233, 490, 2717, 2948, 3565 Sünen-i Nesai hadis no: 305, Müsned-i Ahmed, hadis no: 3537, 3766.
[24] - Sahih-i Müslim, Cihâd kitabı hadis no: 3345. Sahih-i Buhâri, hadis no: 236, 2688, 2695, 2610, 3767, 4847, 5281, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2011, Sünen-i ibn-i Mace hadis no: 3455, 3456, Müsned-i Ahmet hadis no: 21734, 21763.
[25] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.3. Kenz-ül Ummâl, c.1, s.77. Mecma-üz Zevâid, c.8, s.262.
[26] - Zehâir-ül Ukbâ, s.47.
[27] - Sahih-i Ebu Dâvud, hadis no: 3680. el-İntifa-u bi'l-Ac bölümü, Müsned-i Ahmed, c.5, s.275 hadis no: 21329. Sünen-i Beyhaki, c.1, s.26.
[28] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s.489.
[29] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159.
[30] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.155.
[31] - es-Savaik-ul Muhrika, s.109.
[32] - Sahih-i Buhârî, Bid-ul halk Ve Humus bölümü hadis no: 2881, 3429,4942, 4943, 5843, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3330, 3331,. Sahih-i Müslim, Zikir ve Duâ bölümü hadis no: 4906. Sahih-i Ebi Dâvud, c.3, hadis no: 2595, 4403, Müsned-i Ahmed hadis no: 702, 797, 949, 1085, 1166, 1185, 1244, Sünen-i Daremi, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü hadis no: 2569.
[33] - Sahih-i Ebi Davud, c.3, et-Tesbih-u İnde-n Nevm bölümü, hadis no: 2595, 4403,. Hilyet-ul Evliyâ, c.2, s.41.
[34] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.41.
[35] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.150 hadis no: 12066.
[36] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s,296. ed-Dürr-ül Mensur, Duhâ suresinin tefsiri.
[37] - İsra/26
[38] - ed-Dürr-ül Mensur, İsra suresinin tefsiri, 26. âyet.
[39] - Mecma-üz Zevâid, c.7, s.49. Mizân-ül İtidâl, c.2, s.228.
[40] - Kenz-ül Ummâl, c.2, s.158.
[41] - Sahih-i Buhâri, hadis no: 3353, 3354, 5812, 4080, 3438, Sahih-i Müslim hadis no: 4486, 4487, 4488, Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1610. Müsned-i Ahmed, c.6, s. 282 hadis no: 25209, 25210, 24,839, 23343. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, c.2, s.40. Üsd-ül Ğâbe, c.5, s.512. Hasais-ün Nesâî, s.34.
[42] -Sahih-i Buhârî, İstizân bölümü hadis no: 5812. Sahih-i Müslim, Fezâil-üs Sahabe kitabı, Fezâil-i Fatıma bölümü hadis no: 4486, 4487, 4488. Müsned-i Ebi Dâvud, c.6, Ahadis-ün Nisâ bölümü. Hileyt-ül Evliyâ, c.2, s.29. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.48-49. Hasâis-ün Nesâi, s.34.
[43] -Sahih-i Tirmizî, c.2, s.306 hadis no: 2714. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.151. Müsned-i Ahmed, c.5, s.391hadis no: 22240. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.190. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.574. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217.
[44] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.156.
[45] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.
[46] - Hilyet-l Evliyâ, c.2, s.42.
[47] - Hasâis-ün Nesâi, s.34. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.221.
[48] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.
[49] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.185.
[50] - Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111.
[51] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.113.
[52] - Al-i İmran/42.
[53] - Zehâir-ül Ukbâ, s.44. ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 42. âyet.
[54] - Tahrim/11.
[55] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.2, s.497. Müsned-i Ahmed, c.1, s.293, 316, 322 hadis no: 2536, 2751, 2805. el-İstiâb, c.2, s.720. ed-Dürr-ül Mensur, Tahrim suresinin tefsiri, 11. âyet. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Zehâir-ül Ukbâ, s.42. el-İsabe, c.8, s.158. el-İstiâb, c.2, s.570. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.223. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Feth-ul Bâri, c.7, s.258.
[56] - el-İstiâb, c.2, s.720 ve 750. Mecme-üz Zevâid, c.9, s.223. Kasas-ul Enbiyâ, s.511.
[57]- Kenz-ül Ummâl, c.6, s.217. Tarih-i Bağdâdi, c.4, s.391.
[58] - Feyz-ül Kadir, c.3, s.432.
[59] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.
[60] - Al-i İmran/42.
[61] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.31 hadis no: 3813. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.157. Müsned-i Ahmed, c.3, s.135 hadis no: 11942. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.344. Müşkil-ül Asâr, c.1, s.50. Tarih-i Bağdâdî, c.7, s.184 ve c.9, s.404. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.437. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. el-İstiâb, c.2, s.720. Kenz-ül Ummâl c.6, s.227. Tefsir-ül Kebir, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 42. âyet.
[62] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180.
[63] - Tahrim/11.
[64] - Taberî Tefsiri, c.3, s.180. Tefsir-i Keşşaf, Tahrim suresinin tefsiri, 12. âyet. Feth-ul Bârî, c.7, s.258.
[65] - Al-i İmran/42.
[66] - ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmran suresi 42. âyet
[67] - Al-i İmran/37.
[68] - Kasas-ul Enbiyâ, s.513, Kaşşâf Tefsiri, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 37 âyet, ed-Dürr-ül Mensur, Al-i İmrân suresinin tefsiri, 37. âyet.
[69] - er-Riyaz-un Nazıra. c.2, s.202.
[70] - Tarih-i Bağdâdî, c.1, s.259
[71] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3,s.160. el-İstiâb, c.2, s.751.
[72] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2. s.41
[73] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.164.
[74] - Tarih-i Bağdâdi, c.11, s.285
[75] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220.
[76] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.
[77] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.216.
[78] - Mecma-üz Zevâid, c.9, s.172.
[79] - Zehâir-ül Ukbâ, s.121.
[80]- Tarih-i Kebir, c.2, Birinci bölüm, s.316, Haydarabad baskısı. Müstedrek-üs Sahihayn, c.4, s.557, Haydarabad baskısı. Tarih-ü Rıkka, s.70, Kâhire baskısı. Siret-ül Mustafa, c.2, s.519.
[81] - Sünen-i Ebu Dâvud, c.4, s.151hadis no: 3835, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 4076, Dar-us Saâde Mısır baskısı. el-Füsul-ül Mühimme, s.276. es-Savâik-ul Muhrika, s.97. Mısır baskısı. el-Beyan Fi Ahbar-i Ahir-iz Zamân, s.311.
[82] - el-Erbaune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi, 4. hadis. Zehâir-ul Ukbâ, s.136, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. Kenz-ül Ummâl, c.7, s.259, Haydarabaâd baskısı. el-Fıkh-ul Kebir, c.2, s.70, Haydar Abâd baskısı. Kunûz-ul Hakâik, s.3. el-Hâvi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır baskısı.
[83] - Müntahab-u Kenz-il Ummâl, c.5, s.96, el-Meymeniye Mısır baskısı. Meşarik-ul Envâr Fi Fevz-i Ehl-il İtibâr, s.152, es-Şerefiyye Mısır baskısı. el-Havi Li-l Fetâvâ, Suyutî, s.66, Mısır bakısı. Yenabi-ul Mevedde, s.179, İstanbul baskısı. Kunuz-ül Hakâik, s.3, Bulak baskısı, Mısır.
[84] - Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.434. el-Beyân Fi Ahbâr-i Ahir-iz Zamân, s.310, Necef bakısı.
[85] - el-Beyân Fi Ahbâr Ahir-iz Zamân, s.305, Necef baskısı. el-Erbeune Hadisen Fi Zikr-il Mehdi (a.s), 5.hadis. Zehâir-ül Ukbâ, s.135, Mektebet-ül Kudsî Mısır baskısı. el-Hâvi Li-l Fetâvâ, s.66, Mısır baskısı. Yenâbi-ul Mevedde, İstanbul baskısı, s.426.
[86] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.147-148.
[87] - Ahzab/33
[88] - Ahzab/33
[89] - Sahih-i Tirmizî, c.12, s.85 hadis no: 3806. Tefsir-i Taberî, c.22, s.7. Tefsir-i İbn-i Kesir, c.3, s.485. Müşkil-ül Asar, c.1, s.335.
[90] - Bkz. Müsned-i Ahmet bin Hanbel hadis no: 25521, 25329, 25339, 25383, 25300 ve 16374.
[91] - Ahzab/33
[92] - Evalim-ül Ulum, c.11, s.635-642. Müntahab-ül Kebir. el-Gurer-ü ve-d Dürer. Nûr-ül Afak, s.4, Tahran baskısı. İhkak-ul Hakk, c.2, s.557-558.
[93] - Al-i İmran/61
[94] - Sahih-i Müslim, c.7, s.120 hadis no: 4420. Sahih-i Tirmizî, c.4, s.293 hadis no: 4425. Müsned-i Ahmed, c.1, s.185 hadis no: 1522. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.150, Mesâbih-us Sünnet, c.2, 204.
[95] - Tefsir-i Kebir c.8, s.85.
[96] - Al-i İmran/61
[97] - Al-i İmran/59
[98] - Al-i İmran/61
[99] - Tezkiret-ül Havass, s.8.
[100] - Al-i İmran/59, 60, 61.
[101] - el-Bidaye ve-n Nihaye, c.5, s.54.
[102] - Sahih-i Buhâri, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 3437, 3483, Kenz-ül Ummâl, c.6, s.220. Feyz-ül Kadir, c.4,s.421. Hasais-ün Nesâi, s.35.
[103] - Sahih-i Buhâri, Nikâh bölümü hadis no: 4829. Sahih-i Ebu Dâvud, c.12, bab-u ma yekrehu en yücmee beynehunne min-en nisâi hadis no: 1773, Sünen-i İbn-i Mace hadis no: 1988. Müsned-i Ahmed, c.4, s.328 hadis no: 18149, 18184, 18167. Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.
[104] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahabe, babu Fazâil-i Fatıma (a.s) hadis no: 4483, Tefsir-i Kebir, Şurâ suresinin tefsiri, Meveddet âyeti, keza Meâric suresi tefsiri, 13. âyet.
[105] - Sahih-i Müslim, kitab-u Fazâil-is Sahâbe hadis no: 4482. Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802.
[106] - Sahih-i Tirmizî, c.2, s.319, hadis no: 3802. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.159. Müsned-i Ahmed, c.4, s.5, hadis no: 18164.
[107] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.158. Müsned-i Ahmed, c.4, s.323 ve 332, hadis no: 18149, 18167. Sünen-i Beyhaki, c.7, s.64.
[108] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40 ve 174.
[109] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.154.
[110] - Kenz-ül Ummâl, c.8, s.315.
[111] - Hasais-ün Nesâi, s.36. ve 138.
[112] - es-Savaik-ul Muhrikâ, s.707 ve 138.
[113] - el-İmame ves-Siyase, s.14.
[114] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153. Üsd-ül Gabe, c.5, s.522. el-İsabe, c.8, s.159. Tehzib-üt Tehzib, c.12, s.441. Kenz-ül Ummâl, c.7, s.111; Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[115] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[116] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.72
[117] - Sahih-i Buhari, hadis no: 6230, 3913, 2862.
[118] - Zehâir-ül Ukbâ, s.39. Sahih-i Müslim, Cihâd bölümü, c.1, s.9, hadis no: 3304. Sünen-i Beyhakî c.6, s.300. Sahih-i Tirmizî, Peygamberin mirasıyla ilgili hadisler bölümünde, Müsned-i Ahmed hadis no: 25, 52.
[119] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk ve Peygamberin hastalığıyla ilgili hadisler bölümü hadis no: 3354, 3438, 4080.
[120] - Sahih-i Müslim hadis no: 4486, Müsned-i Ahmed bin Hanbel, hadis no: 23343, 24839, 25210.
[121] - Sahih-i Tirmizi hadis no: 3807
[122] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.40.
[123] - Sahih-i Buhârî, Bed'ül Halk bölümü, hadis no: 4103, Sünen-i Nesâi, c.1, s.261, hadis no: 1821. Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.59. Müsned-i İbn-i Hanbel, c.3, s.197, hadis no: 12558. Tabakat-ı İbn-i Sa'd, c.2, s.83. Tarih-i Bağdâdi, c.6, s.262.
[124] - Sahih-i İbn-i Mace, Cenazelerle ilgili hadislerin Peygamberin vefatı bölümü, hadis no: 1620. Müstedrek-üs Sahihayn, c.1, s381.
[125] - Müsned-i Ahmed, c.3, s.204, hadis no: 12643.
[126] - Sünen-i Beyhaki, c.3, s.409.
[127] - Hilyet-ül Evliyâ, c.2, s.43. Tabakat-ı İbn-i Sa'd c.2, s.40.
[128] - Feth-ul Bari, c.9, S.201.
[129] - Zehâir-ül Ukbâ, s.53. Sünen-i Beyhaki, c.4, s.34.
[130] - Müsned-i Ahmed, c.6, s.461. Zehâir-ül Ukbâ, S.53. Üsd-ül Gabe, c.5, s.590.
[131] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152.
[132] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.193.
[133] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.153 ve c.3, s.161. Üsd-ül Gâbe, c.5, s.523. Mecma-üz Zevâid, c.9, s.212. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[134] - Tarih-i Bağdâdi, c.8, s.141. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[135] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.218. es-Savâik-ul Muhrika, s.123. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[136] - Müstedrek-üs Sahihayn, c.3, s.152. Hilyet-ül Evliyâ, c.4, s.188. Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219. Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[137] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[138] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[139] - Zehâir-ül Ukbâ, s.48.
[140] - Kenz-ül Ummâl, c.6, s.219.
[141] - Mizan-ül İ'tidâl, c.2, s.131.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA (S.A)’NIN MESCİTTE HARARETLİ KONUŞMASI

Abdullah bin Hasan (a.s) kendi senediyle babalarından şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir, Fedek’i Fatıma’nın elinden almaya karar aldığında, bu haber Hz. Fatıma’ya ulaşınca baş örtüsünü başına atıp çarşafına büründü, bir grup akrabalarının kadınları eşliğinde eteklerini çiğnediği ve yürüyüşü Resulullah’ın yürüyüşünü hatırlatan bir halde Ebu Bekir’in yanına vardı; Ebu Bekir Muhacir, Ensar vs. kimselerden oluşan bir grup topluluk arasında yer almıştı. Hz. Fatıma’nın önüne bir perde çektiler. Fatıma (a.s) onun arkasında oturdu. Kendini ağlamaktan alamadı. Öyle bir inledi ki, halk o sesi duymakla ağlamaya başladı; derken meclis galeyana geldi. Daha sonra biraz sakin oldu, halkın ağlama sesleri ve galeyanı yatışınca, sözüne Allah’a hamd ve Peygamber’e salat ve selamla başladı; halk tekrar ağlamaya başladı. Halk iyice sustuktan sonra sözlerine devam ederek şöyle buyurdular:
“Verdiği nimetlere karşı övgü Allah'a mahsustur. İlham ettiği şeylere karşı şükür O’na özgüdür. Başlattığı bütün nimetler, bağışladığı bol bahşişler, verdiği bol ihsanlarına karşı sena O’na mahsustur. Nimetleri sayılamayacak kadar çoktur, sonu karşılığı verilemeyecek kadar uzaktır, sonsuzluğu idrakten ıraktır. Nimetlerin arttırılması için insanları şükretmeye davet etti, onların çoğalması için halktan hamd etmeyi istedi. İkinci kez de o nimetlerin (ahiretteki) benzerine davet etti.
Şahadet ederim ki Allah’tan başka bir İlâh yoktur. Tektir ve ortağı yoktur. Bu kelimenin tevili ihlâstır. Kalpler O’na bağlanmıştır ve fikir onunla aydınlanmıştır. Öyle bir Allah’tır ki gözler O’nu göremez, diller O’nu (olduğu gibi) vasfedemez, akıllar O’nu nitelendiremez. Bütün şeyleri yoktan var etti, herhangi bir şeyi örnek edinmeksizin yarattı. Onların yaratılmasına bir ihtiyacı olmaksızın ve hiçbir fayda gütmeksizin kendi iradesiyle, hikmetini ispat emek, itaatine vakıf kılmak, kudretini göstermek, kullarını ibadete çağırmak, davetini yüceltmek için bunları yarattı. Sonra kullarını azaptan korumak ve onları cennetine sevk etmek için kendisi itaat edene mükafat vermeyi, isyan edeni ise cezalandırmayı takdir etti.
Şahadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) Allah’ın kulu ve elçisidir. O’nu, elçi olarak göndermeden önce seçti, yaratmadan önce O’na “Muhammed” adını verdi, peygamberlikle görevlendirmeden önce O’nu tercih etti. O zaman diğer mahlukat daha gayp âleminde gizliydi, korkunç perdelerle korunmuştu, yokluğun sınırını aşmış değildi. Allah Teala işlerin sonunu bilirdi, bütün hadiselerden haberdardı, mukadderatın yerlerini tanırdı.
Yüce Allah, emrini tamamlamak, hükmünü icra etmek, kesin mukadderatını infaz etmek için Muhammed’i mebus etti. Allah Teala, insanların dinlerinde ayrılığa düştüğünü, tefrika ateşine yöneldiklerini, putlara taptıklarını, bilerekten Allah’ı inkar ettiklerini görünce, babam Muhammed (s.a.a) vesilesiyle karanlıkları aydınlattı, kalplerdeki karalıkları giderdi, gözler önüne çekilen şaşkınlık perdelerini kaldırdı. Babam, halkı hidayet etmek için kıyam etti, onları sapıklıktan kurtardı, körlüklerini giderip basiret verdi onlara. Onları mutedil bir dine hidayet etti, doğru bir yola çağırdı. Daha sonra Allah Teala şefkat ile ve herhangi bir icbar söz konusu olmadan O’nun ruhunu aldı. Artık Muhammed (s.a.a), bu dünyanın elem ve sıkıntılarından rahat bulunmaktadır, öbür dünyada mukarrep melekler ve bağışlayan Rabbin rızasıyla beraberdir ve Allah’ın katında yaşamaktadır. Allah’ın salat, rahmet ve bereketi O’nun peygamber’i, emini ve yaratıkları arasından seçip beğendiği babama olsun.”
Sonra halka hitap ederek şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ın kulları! Siz, O’nun emir ve nehyinin koruyucuları, din ve vahiy ilminin taşıyıcıları, kendi üzerinizdeki eminleri ve dini diğer milletlere ulaştıran elçilerisiniz. Allah’ın gerçek halifesi sizin aranızdadır. O, Allah’ın daha önce size gönderdiği bir ahit ve aranızda bıraktığı bir hüccettir. O, Allah’ın natık (konuşan) kitabı ve sadık Kur’an’ıdır. O, parlak bir nur ve aydınlatıcı bir ışıktır. Delilleri aşikar, sırları açık ve zahirleri vazıhtır (onun içini de bilirsiniz dışını da). Ona uyanlara gıpta edilir. Kendisine uyanı Allah’ın Rıdvan cennetine götürür. Ona kulak vereni kurtuluşa sevk eder. Allah’ın aydın hüccetleri, açıklanmış farzları, yasaklanmış haramları, yeterli delilleri, övülmüş erdemleri, hibe edilmiş ruhsatları ve yazılmış şeriatları onun vesilesiyle elde edilir, kavranılır.
Allah, şirkten arınmanız için imanı, kibirden uzaklaşmanız için namazı, nefsin temizlenmesi ve rızkın artması için zekatı, ihlâsın sağlamlaşması için orucu, dini ayakta tutmak için haccı, kalplerin düzelmesi için adaleti, dinin düzene girmesi için bize itaati, ümmetin tefrikaya düşmemesi için bizim imametimizi, İslam’ın aziz ve üstün olması için cihadı, İlâhî mükafatı hakkedebilmek için sabrı, toplumun maslahatı için iyiliği emretmeyi, gazaptan korunmak için ana-babaya iyilik etmeyi, ömrün uzaması ve nüfusun çoğalması için akrabalarla ilişkiyi kesmemeyi, kanların akıtılmaması için kısası, mağfirete yönelmek için adağı yerine getirmeyi, eksik ölçmeyi önlemek için ölçü ve tartıda tam hakkını vermeyi, lanetten korunmak için kazif’ten (namuslu kadınlara zina isnadında bulunmaktan) kaçınmayı, iffet ve emniyeti (toplumda) hakim kılmak için hırsızlık yapmaktan uzak durmayı, pislikten uzak olmak için şarap içmekten sakınmayı, Rabliğine olan inancın ihlası için şirkten kaçınmayı farz kıldı “Öyleyse Allah’tan, gerektiği şekilde çekinin ve ancak Müslüman olarak ölün.”[1]
Size emrettiği ve sizi ondan sakındırdığı şeyde Allah’a itaat edin. Çünkü “Allah’tan ancak alim olanlar korkar.”[2]
Sonra şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! Bilin ki ben Fatıma’yım, babam Muhammed’dir. Yine tekrarlıyorum; ben Fatıma’yım, babam Muhammed’dir! Yalan söylemiyorum ve hata da etmiyorum. “And olsun, size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür, müminlere çok şefkatlidir, çok merhametlidir.”[3]
Eğer o peygamberi tanıyorsanız, bilmeniz gerekir ki o, sizin kadınlarınızın babası değil, benim babamdır; sizin erkeklerinizin değil, benim amca oğlumun kardeşidir. Onunla akrabalık ne de güzeldir! O, risaletini halka ulaştırdı, onları İlâhî azapla korkuttu. Müşriklerin yol ve yöntemlerinden yüz çevirdi. Onların sırtlarına ağır bir darbe indirdi. Onların boğazını sıktı, hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağırdı. Putları kırdı, küfrün başlarını dağıttı, sonunda küfür topluluğu hezimete uğradı, geriye dönüp kaçtı, gece sabahtan ayrıldı (karanlıklar yok oldu), hak ortaya çıktı, dinin önderi söz sahibi oldu, şeytanların kükremesi kesildi, nifak topluluğu helak oldu, küfür ve düşmanlık düğümleri çözüldü, siz de yüzleri ak ve oruçtan karınları aç kişilerin arasında (özgürce) ihlas (lâ ilahe illellah) kelimesini söyler oldunuz.
Sizler (Peygamber-i Ekrem gelmeden önce) bir ateş çukurunun kenarındaydınız, içenin içeceği değersiz bir yudum su idiniz, tamahkarın ganimet bilip yiyivereceği bir lokmaydınız, adavet ateşini körükleyenler için uygun bir alev idiniz, ayaklar altında eziliyordunuz. Develerin girip kirlettikleri (çukur) suyu içiyordunuz, ağaç yapraklarını gıda ediyordunuz, zelil ve aşağılık bir hale düşmüştünüz, etrafınızdaki insanların sizi ezmesinden korkuyordunuz, bütün bu bedbahtlıklardan sonra Allah Teala, babam Muhammed vasıtasıyla sizleri kurtardı. Daha sonra babam, yiğit kişiler, Arab’ın kurtları ve kitap ehlinin isyancılarıyla denenip sınandı (onlarla savaştı).
Onlar ne zaman savaş ateşini tutuşturdularsa, Allah-u Teala onu söndürdü. Şeytanın boynuzu göründüğünde (onlar baş kaldırdığında) veya müşriklerden bir ejderha ağzını açtığında kardeşi Ali’yi onun ağzına atıyordu (onun önüne çıkarıyordu), o da onun beliyle kulağını ayağının altına almadan ve onun püskürdüğü ateşi kılıcıyla söndürmeden geri dönmüyordu. Allah’ın rızasını kazanmak için bu zorluklara katlanıyordu, O’nun emirlerini uygulamak için çaba sarf ediyordu, Resulullah’a herkesten daha yakındı, evliyaullah’ın seyyidi (efendisi) idi. Her zaman (Allah’ın ve Peygamber’in emrine) hazır, hayır isteyen, gayretli ve emekçi idi. Allah'ın yolunda, kınayanların kınaması ona mani olmazdı.
Hz. Ali tebliğ ve cihat ederken siz keyfinizi sürdürmekte, rahatınıza bakmaktaydınız, mağlubiyete uğramamızı ve bir haber çıkmasını bekliyordunuz. Savaş anında geri dönüp düşmanla savaşmaktan kaçıyordunuz.
Allah Teala, Resulü için, peygamberlerin evini ve seçkin kullarının yurdunu seçtiğinde (onu Firdevs cennetine götürdüğünde) artık nifak dikeni (kalplerdeki kinler) ortaya çıktı, din gömleği eskidi, kin besleyen sapıklar söz sahibi oldular, en düşük kişiler ortaya çıktılar. Batıl ehlinin boğur devesi böğürdü, arsanızda kuyruğunu oynattı, şeytan yerinden başını çıkardı, sizi kendine çağırdı, davetini icabet ettiğinizi, onun aldatmasına hazır olduğunuzu gördü. Sonra hareket etmenizi istedi, siz de hareket ettiniz, tehyiç olmanızı (coşmanızı) istedi, siz de tehyiç oldunuz. Derken başkasının devesini damgaladınız (sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz), onu, sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Hum’daki biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti, Peygamber’in vefatından dolayı kalbimizin yarası çok genişti, henüz iyileşmemişti, Peygamber’in mübarek naaşı henüz toprağa verilmemişti. Fitne çıkması korkusunu bahane ederek kendinizi öne attınız. Ama bilin ki, fitnenin ta içine düştünüz. Şüphe yok ki, cehennem küfre sapanları kuşatmıştır.
Heyhat! Siz nere, fitneyi yatıştırmak nere! Ne oluyor size? Nereye gidiyorsunuz? Allah’ın Kitabı sizin aranızdadır; sözleri açık, ahkamı parlak, nişaneleri göz kamaştırıcı, emir ve nehiyleri aşikârdır. Ama siz onu arkanıza attınız. Ondan yüz çevirmek mi istiyorsunuz? Yoksa Kur’an’dan başkasıyla mı hükmediyorsunuz? Ondan başkasını almak, zalimler için ne de kötü bir bedeldir. (Şunu bilin ki:) “Kim İslam’dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır”[4]
Sonra (çalınan devenin) ürkmesi dinip dizginlenmesi kolay olacak kadar bile sabretmediniz. Sonra fitne ateşini tutuşturdunuz, onun közünü körüklediniz, azgın Şeytanın çağrısına müspet cevap verdiniz. Parlak dinin nurunu söndürmeye, seçkin Peygamber’in sünnetini boşlamaya koyuldunuz. Köpük içmek adına alttan süt içiyorsunuz. Ağaçlar arasında saklanan yırtıcı canavarlar gibi onun (Peygamber’in) Ehl-i Beytine ve evlatlarına doğru yürüyorsunuz. Bıçak kesmesi ve karına sokulan mızrak ağrısı gibi olan sizden gördüğümüz bu zulümlere sabretmekten başka bir çaremiz yoktur.
Siz şimdi Peygamber’den bize miras yetişmediğini mi sanıyorsunuz? “Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için, hükmü Allah’ın hükmünden daha güzel olan kimdir.”[5]
Benim Resulullah’ın kızı olduğumu bilmiyor musunuz? Benim onun kızı olduğum parlak güneş gibi size açıktır. Ey Müslümanlar! Mirasımın elimden alınması hususunda mağlup mu olayım?
Ey Kuhafe oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras alabileceğin ama benim babamdan miras alamayacağım Kur’an’da mı yazılmıştır? Şüphesiz Allah’a iftira ediyorsun. Bilerek mi Allah’ın kitabını arkanıza attınız? Oysa Allah Teala Kur’an’da; “Süleyman, Davud’a mirasçı oldu”[6] buyurmaktadır. Yine Yahya bin Zekeriyya’ın kıssasında, Zekeriyya; “Rabbim! Bana kendi katından bir yardımcı armağan et de bana mirasçı olsun, Yakup oğullularına da mirasçı olsun.”[7] diye Allah’a yalvarmaktadır.
Yine Allah Teala Kur’an’da; “Akrabalar (mirasta) Allah’ın kitabına göre, birbirlerine önceliklidir.”[8] buyurmaktadır. Yine; “Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder.”[9] buyurmaktadır. Yine; “Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal, mülk vb.) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya, bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size farz kılındı.”[10] buyurmuştur.
Benim için mirastan bir hisse olmadığını, babadan miras alamayacağımı ve aramızda akrabalık bağı olmadığını mı sandınız? Acaba Allah Teala miras ayetini size mahsus kılmış da babamı onun hükmünden istisna mı etmiş? Yoksa, iki dinin mensupları birbirlerinden miras alamazlar mı diyorsunuz? Acaba ben ve babam bir dinden değil miyiz? Yoksa siz, Kur’an’ın umum ve hususunu babam ve amca oğlumdan daha iyi mi biliyorsunuz? Bu yularlanmış ve palanlanmış deve (hilafet ve Fedek) de senin olsun, al götür; kıyamet günü seninle görüşecektir. Allah ne güzel hükmeden, Muhammed ne güzel kefil ve kıyamet ne güzel buluşma yeridir! “O gün batılda olanlar hüsrana uğrayacaklar.”[11]
O gün pişmanlık duymanız size yarar vermeyecektir. “Her bir haber için kararlaştırılmış bir zaman vardır. Siz de bileceksiniz.”[12]
“Yakında bileceksiniz, kendisini aşağı kılan azap kime gelecek ve kesintisiz azap kimin üzerine çökecek?”[13]
Sonra Ensar’a hitap ederek şöyle buyurdu:
“Ey cömertler topluluğu! Ey dinin pazıları (yardımcıları)! Ey İslam’ın koruyucuları! Benim hakkımda sizdeki bu zaaf ve mazlumiyetim hususunda sizdeki bu uyuklama nedir? Babam Resulullah (s.a.a); “Kişinin hürmeti, evladı hakkında korunmalıdır (evlada hürmet babaya hürmettir.)” buyurmuyor muydu? Ne çabuk değiştiniz? Ne çabuk boşaltıp döktünüz (kararlarınızı değiştirdiniz)? Sizin, istediğim ve elde etmeye çalıştığım şeye gücünüz vardır. Muhammed (s.a.a) öldü mü diyorsunuz? Evet bu büyük bir musibetti, gediği geniş mi geniştir; bu gediğin bitişmesi zor mu zordur. Onun gözlerden kaybolmasıyla yeryüzü karanlık oldu, musibetinden dolayı güneş ve ay tutuldu, yıldızlar dağıldı, arzular öldü, dağlar alçaldı. Yine onun ölmesiyle sınırlar çiğnendi, hürmetler yok oldu. And olsun Allah’a, bu büyük bir felaket ve büyük bir musibetti; dünyada bunun misli (canları yakan) bir bela ve afet görülmemiştir. Ancak her akşam ve sabah evlerinizde okuduğunuz Kur’an bunu (Peygamber’in ölmesini) açıkça bildirmiştir. Bu bela (ölüm) ondan önceki peygamber ve ilâhî elçilere de gelip çatmıştır. Bu, kesin bir hüküm ve kaçınılmaz bir kazadır. “Muhammed, yalnızca bir Peygamberdir. Ondan önce nice Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse, ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi (cahiliyeye mi) döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerine gerisin geriye dönerse, Allah’a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.”[14]
Ey Kayle[15] oğulları! Babamın mirası sindirilsin mi? Oysaki siz beni görecek, sesimi işitecek mesafedesiniz, sessiz durmuşsunuz! Feryadımı duyuyorsunuz, halimi biliyorsunuz; yeterince sayınız, azığınız, gücünüz, silahınız ve siperiniz vardır. Ama bununla birlikte çağrımı duyup cevap vermiyorsunuz, imdat sesimi duyup yardım etmiyorsunuz. Halbuki yiğitlikle meşhur, hayır ve salahla maruftunuz. Seçilen seçkinler ve biz Ehl-i Beyt için beğenilen güzidelerdiniz. Araplarla savaştınız, zorluklara katlandınız, çeşitli milletlerle çarpıştınız, yiğitlerle yüz yüze karşılaştınız. Biz adım attığımızda adım attınız, emrettiğimizde emre uydunuz. Nihayet İslam değirmeninin taşı dönmeye başladı, günlerin sütü (ganimetler) çoğaldı, şirkin narası kesildi, yalanın kaynaması durdu, küfr ateşi söndü, kargaşalık daveti dindi, din nizamı düzene girdi. Öyleyse yardım edeceğinizi açıkladıktan sonra neden susarak geri döndünüz? Himaye edeceğinizi ilan ettikten sonra neden gizlediniz? Teşebbüste bulunduktan sonra neden geri çekildiniz? İmandan sonra neden şirk koştunuz? “Yeminlerini bozan, Peygamber’i (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer iman etmiş kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır.”[16]
Görüyorum ki rahatlığa yönelmişsiniz, yöneticiliğe herkesten layık olanı makamından uzaklaştırdınız, müsterih oldunuz, darlıktan genişliğe çıktınız, gizlediğinizi açığa vurdunuz, içtiğinizi kustunuz. (Fakat şunu bilin ki:) “Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü kafir olsanız, gerçek şu ki, Allah ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir), hamiddir (bütün övgüler O’na mahsustur).”[17]
Bilin ki gerekeni söyledim, alçaldığınızı (geçici sarhoşluğunuzu) da, kalplerinizin gizlediği hıyaneti de biliyordum. Ama bunlar, dertli ruhun taşması, öfkenin dışarı dökülmesi, kalp çeşmesinin coşması, gönlün derdi ve hücceti tamamlamaktı.
(Mesele yağmalamaksa) öyleyse bunu da (Fedek’i) alın, onu hilafet devesinin arkasına yükleyip götürün; (fakat şunu bilin ki) onun sırtı yağır olacak, ayakları aşınacak, kusuru kalacak (ve sizin için yüzkarası olacak)tır. O (hilafet devesi), Allah’ın gazabıyla damgalanmıştır, rezilliği ebedi kalacaktır ve sizi Allah’ın kalplere işleyen yakılmış ateşine götürecektir. (Bilin ki,) yaptıklarınız Allah’ın gözü önündedir. “Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.”[18]
Ben, “Sizi şiddetli bir azabın öncesinde uyarıp-korkutan”[19]
Peygamber’in kızıyım. Artık “Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de (bir şeyler) yapmaktayız. Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip-durmaktayız.”[20]
Ebu Bekir, Hz. Fatıma’nın güçlü mantık ve delili karşısında halkı aldatma yoluna baş vurarak şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın kızı! Baban müminlere karşı şefkatli ve esirgeyiciydi. Hiç şüphesiz Muhammed (s.a.a) bizim kadınlarımızın babası değildi, senin babandı ve senin kocanın kardeşiydi. Bunu çok iyi biliyoruz. Kim sizi severse kurtuluşa erişir, kim size karşı kin beslerse hüsrana uğrar... Hiç kimse seni hakkından mahrum edemez, seni yalanlayamaz... Fakat Allah’a and olsun ki, babanın şöyle buyurduğunu duydum: “Biz Peygamberler, altın, gümüş, ev ve mülk miras bırakmayız; ilim ve nübüvvetten başka mirasımız olmaz. Bizden geride kalan mallarımız Müslümanların halifesinin yetkisindedir...”
Hz. Fatıma Ebu Bekir’e şöyle cevap verdi:
“Subhanellah! Babam Allah’ın Kitabından yüz çeviren, ahkamına muhalefet eden değildi. Onun hükümlerine uyan, onun surelerini takip edendi. Acaba hileye baş vurarak ona iftirada bulunmak mı istiyorsunuz? Onun ölümünden sonra sizin bu işiniz, onun hayatı döneminde onu yok etmek için kurduğunuz tuzaklara benzemektedir. Bu Kur’an, adaletli bir hakim ve hakla batılı birbirinden ayırandır. Kur’an buyuruyor ki: “Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun.”[21]
“Süleyman Davud’a mirasçı oldu”[22]
Allah Teala feraiz ve miras hükümlerini Kur’an’da beyan etmiş, zan ve şüpheye bir yer bırakmamıştır. “Hayır, nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah’tır.”[23]
Ebu bekir, Hz. Fatıma’nın ezici delillerinden kendisini kurtarmak için şöyle dedi: “...İkimizin arasında bu insanlar hükmetmelidir. Çünkü beni onlar hilafete seçtiler...”
Hz. Fatıma bunun üzerine o susan halka şöyle buyurdu:
“Ey batıl söze koşan, çirkin ve helak edici ameller karşısında susan topluluk! “Kur’an’ı iyiden iyiye düşünmez misiniz? Yoksa bir takım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş?”[24]
Hayır, yaptığınız kötü ameller kalplerinizi kaplamıştır; kulaklarınızı, gözlerinizi kapamıştır. Tevil ettiğiniz (yorumladığınız) ne de kötüdür! Biçtiğiniz ne de pistir! Muameleniz ne de çirkindir! Vallahi onun yükünü ağır, sonucunu kötü bulacaksınız. Perdeler gözlerinizin önünden kaldırıldığında, onun ardındaki şiddet ve mihnetler açığa çıktığında, sanmadığınız şeyler Allah tarafından size aşikâr edildiğinde, “İşte orada hakkı iptal etmekte olanlar hüsrana uğrayacaklardır.”[25]
Hz. Fatıma (a.s) daha sonra Resulullah (s.a.a)’in kabrine bakarak şu şiiri okudu:
“Senden sonra bir takım olay ve sıkıntılar oldu; eğer sen hazır olsaydın olaylar o kadar büyümezdi.
Yer yağmurunu kaybettiği gibi biz de seni kaybettik; kavmin de bozulup dağıldı; öyleyse sen onların musibete uğramalarına (sapmalarına) şahit ol.
Allah katında kurp ve makamı olan her aile, yakınlardan daha yakın ve üstündür.
Göçüp gittiğinde ve toprak aramızda engel olduğunda, bazı kimseler gönüllerinde saklı olan düşmanlıklarını aşikar ettiler.
Sen dünyadan göçtüğünde, bazı kişiler (de) asık suratla bizimle karşılaştılar, bizi küçümsediler ve bütün yeryüzü zorla (bizden) alındı.
Sen, dolunay ve kendisinden ışık alınan bir nur idin; izzet sahibi Allah’tan taraf sana kitaplar nazil oluyordu.
Cebrail ayetler getirmekle bize ünsiyet (sükunet) veriyordu, senin gitmenle bütün hayırlar da perde arkasında yer aldı.
Keşke senden önce ölüm bize ulaşsaydı, sen göçüp gittiğinde, yığın topraklar aramızda engel oldu.
Biz öyle bir musibete duçar olduk ki, gamlı ve kederli insanlardan hiçbir kimse, ne Arap, ne de Acem böyle bir musibete duçar olmamıştır.”
Hz. Fatıma (a.s) bu konuşmalardan sonra evine döndü.
_______________
Kaynakça:
[1] - Al-i İmran/102.
[2] - Fatır/28.
[3] - Tevbe/128.
[4] - Nisa/84.
[5] - Maide/50.
[6] - Neml/16.
[7] - Meryem/5-6.
[8] - Enfal/75.
[9] - Nisa/11.
[10] - Bakara/180.
[11] - Casiye/27.
[12] - En’am/67.
[13] - Zümer/40.
[14] - Al-i İmran/144.
[15] - Kayle, Evs ve Hazrec’in ninesidir.
[16] - Tevbe/13.
[17] - İbrahim/8.
[18] - Şuara/227.
[19] - Sebe/46.
[20] - Hud/121.
[21] - Meryem/5-6.
[22] - Neml/16.
[23] - Yusuf/18.
[24] - Muhammed/24.
[25] - Mü’min/78. Şerh-i İbn-i Ebi’l- Hadid, c. 16, s. 236. Keşf’ul- Ğumme, c. 1, s. 492. Müruc’uz- Zeheb, c. 2, s. 311. A’lam’un- Nisa, c. 4, s. 116. Tezkiret’ul- Havass, s. 179. Keşf’ul- Mehacce, s. 124. el- İmamet-u ve’s- Siyase, c. 2, s. 14. el-İsabe, s. 61. Usd’ul- Ğabe, c. 2, s. 522. Tarih-i İbn-i Kesir, c. 12, s. 441. İkd’ul- Ferid, c. 2, s. 6. Mizan’ul- İ’tidal, c. 2, s. 172.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA (A.S)'IN YAŞANTISIYLA İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER

BİRİNCİ BÖLÜM: İBADET MELEĞİ

1- Kalbinin İmanla Dolu Olması

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Allah-u Teala, kızım Fatıma'nın kalbini ve bütün azalarını, kıkırdağına kadar imanla doldurmuştur; işte bundan dolayı kendini Allah'ın itaatine atamıştır."1

2- Zehra Lakabıyla Adlanmasının Sebebi

Ravi diyor ki:
İmam Sadık (a.s)'a: "Neden Fatıma (a.s) "Zehra" lakabıyla adlandı?" diye sorduğumda şöyle buyurdular:
"Fatıma (a.s)'ın "Zehra" lakabıyla adlanmasının sebebi şudur ki; Fatıma (a.s) mihrapta ibadete durduğunda, yıldızların yeryüzü halkına nur saçtığı gibi onun nuru da gökyüzü ehline öyle saçılıyordu."2

3- Fatıma (a.s)'dan Daha Çok İbadet Eden Yoktu

Hasan-ı Basri şöyle diyor:
"Bu ümmet arasında Hz. Fatıma (a.s)'dan daha abit (çok ibadet eden) biri yoktu. Namazda o kadar duruyordu ki, ayakları şişirdi."3

4- Allah'tan Korkması

İrşad'ul- Kulub'da şöyle nakledilmiştir:
"Hz. Fatıma (a.s) namazında Allah korkusundan ard arda nefes alıyordu (nefes alıp vermesi güçleşiyordu)."4

5- Müminleri Kendisine Tercih Etmesi

İmam Musa bin Cafer (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s) dua ettiğinde, mümin erkek ve kadınlara dua ederdi ama kendisine dua etmezdi. ‘Ey Resulullah'ın kızı! Siz neden halk için dua ediyor ama kendiniz için dua etmiyorsunuz?' dediklerinde O: "Önce komşu, sonra ev halkı" buyuruyordu."5

6- Kadir Gecesine Önem Vermesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
"Fatıma (a.s) kadir gecesinde ev halkından hiç kimsenin yatmasına müsaade etmezdi; az yemek vermekle onların yatmamasını sağlıyor, kendisi de bu gecenin ihyası için hazırlanıyordu ve buyuruyordu ki: "Mahrum, bu gecenin bereketlerinden mahrum kalan kimsedir."6

7- Duanın İsticabet Vaktini Gözetmesi

Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
"Ben, Resulullah (s.a.a)'den şöyle buyurduğunu duydum: "Cuma günü öyle bir saat vardır ki, kim onu gözetler de o anda Allah'tan hayır dilerse, Allah-u Teala istediği şeyi ona bağışlar... O vakit, güneşin yarısının battığı andır."
Hz. Fatıma (a.s) hizmetçisine şöyle buyuruyordu: "Git tepenin üzerine çık, güneşin yarısının battığını gördüğünde dua etmem için bana haber ver."7

8- Cebrail'in Öğrettiği İki Rek'at Namaz

İmam Sadık (a.s) buyurdular ki:
"Annem Fatıma (a.s)'ın sürekli kıldığı iki rekat namaz vardı; bu namazı Cebrail ona öğretmişti. İlk rekatta "Hamd" suresinden sonra yüz defa "Kadir" suresini, ikinci rekatta ise "Hamd" suresinden sonra yüz defa "İhlas" suresini okurdu.
Bu namazı kılıp selam verdikten sonra, Hz. Fatıma (a.s)'ın tespihini (zikrini) de söyle."8

9- Dünyadan Daha Değerli Zikir

"Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)'a, Resulullah (s.a.a)'in yanına gidip O'ndan bir hizmetçi istemesini emretti (önerdi). Bunun üzerine Hz. Fatıma (a.s) Resulullah (s.a.a)'in yanına giderek şöyle dedi:
"Ya Resulellah! El değirmeni beni zahmet ve meşakkate uğratmıştır." Bu esnada ellerindeki değirmen izini Resulullah (s.a.a)'e göstererek O'ndan kendisine bir hizmetçi vermesini istedi.
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
"Ya Fatıma! -Hizmetçi yerine- dünya ve dünyada olan şeylerden daha hayırlı olan bir şeyi sana öğreteyim mi? Yatmaya gittiğinde otuz dört defa "Allah-u Ekber", otuz üç defa "el-hamdu lillah" ve otuz üç defa da "Subhanellah" söyle."9

10- Topraktan Olan Tesbihi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'ın tesbihi, tekbirler (34) sayısınca düğümlenen bir yün ipinden ibaretti. Hz. Fatıma (a.s), Hz. Hamza şehit oluncaya dek bu ipi elinde döndürerek tekbir ve tesbih diyordu. Hz. Hamza şehit olduktan sonra onun kabrinin toprağından bir tesbih yaptı. Artık ondan sonra tespih yapmak halk arasında yaygınlaştı."10

İKİNCİ BÖLÜM: NURUN SÂYESİNDE

11- Hatice'nin Yadigârı

Ravi diyor ki:
"Resulullah (s.a.a) Fatıma (a.s)'ı, onun zahit, abide ve Hatice'den de bir yadigâr olduğundan dolayı çok severdi."11

12- Edep Kaynağı

Ümmü Seleme diyor ki:
"Ben Resulullah (s.a.a) ile evlendiğimde... kızı Fatıma'nın işlerini bana havale etti. Ben de ona yol gösterip onu eğitmek ve ona yaşayış adabını öğretmek istiyordum. Allah'a and olsun ki, o yaşayış adabını ve bütün şeyleri benden daha iyi biliyordu."12

13- Resulullah'a Benzemesi ve Hazretin Ona İhtiramı

Aişe diyor ki:
"Allah'ın kulları arasında, konuşma ve söz söyleme açısından Fatıma (a.s) kadar Resulullah (s.a.a)'e benzeyen bir kimse görmedim. Resulullah (s.a.a)'in yanına geldiğinde, Resulullah (s.a.a) onun elinden tutarak onu öpüyor, ona hoş geldin diyor ve onu kendi yerinde oturtuyordu. Peygamber (s.a.a) de Fatıma (a.s)'ın yanına gittiğinde, Fatıma (a.s) ayağa kalkarak Hazrete hoş geldiniz deyip elinden tutarak onu öpüyordu."13

14- Resulullah'ın Yolunu Beklemesi

Ravi diyor ki:
"Resulullah (s.a.a) sefere gidip döndüğünde, Resulullah'ın seferden dönme haberi Fatıma (a.s)'a ulaşınca, Fatıma (a.s) kapının önüne çıkarak Resulullah (s.a.a)'i bekliyordu. Resulullah (s.a.a)'i gördüğünde O'nu karşılamaya gidip yüzünden öpüyordu."14

15- Resulullah (s.a.a)'i Savunması

Ravi diyor ki:
(Ebu Talib'in vefatından sonra) Kureyiş'in düşmanlığı Resulullah'a karşı şiddetlendiğinde, Fatıma (a.s) müşriklerin ve Kureyş ahmaklarının hile ve eziyetleri karşısında Resulullah (s.a.a)'i savunuyordu. Bir gün... (müşriklerden Amr As ve Ukbe gibi birkaç kişi) ceninin rahimdeki eşi denen deriyi kaldırarak, Resulullah (s.a.a)'in Ka'be'nin kenarında secde ettiği bir sırada O'nun başına bıraktılar. Bu durumu gören Fatıma (a.s) ağlar bir halde gelerek onu babasının başından kaldırıp bir kenara attı."15

16- Sırrı Koruması

Aişe diyor ki:
"Fatıma, Resulullah'ın hastalandığı sırada onun ziyaretine geldi. Onun yürüyüşü sanki Resulullah'ın yürüyüşüydü. Resulullah (s.a.a) onun kulağına gizlice bir söz söyledi. Bunun üzerine Fatıma ağladı. Daha sonra yine Resulullah (s.a.a) onun kulağına gizlice bir şey söyledi. Bu defasında Fatıma güldü... Resulullah'ın ona ne dediğini sorduğumda: "Resulullah'ın sırrını açığa vurmam" dedi.16

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SADE YAŞAYIŞI, KOCASINA KARŞI DAVRANIŞI VE EŞLİĞİ

17- Mihriyesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s)'ın mihriyesi; çizgili eski bir çarşaf (veya elbise) ve ağır bir zırh idi. Evinin sergisi ise, yere serdiklerdi ve üzerinde yattıkları bir koç pustu idi."17

18- Hz. Ali (a.s) Açısından Hz. Fatıma

Hz. Ali (a.s) bir konuşmasında buyurmuştur ki:
"...Allah'a and olsun ki, ben Fatıma'yı asla öfkelendirmedim ve Allah onun ruhunu alana dek asla onu -sevmediği- bir işe zorlamadım. O da asla beni öfkelendirmedi ve hiçbir işte bana karşı çıkmadı. Ona baktığımda bütün gam ve üzüntüler benden gideriliyordu."18

19- Ev İşlerinde Yardımlaşmaları

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"-Ev işlerinde- Hz. Ali (a.s) su ve odun temin ediyordu; Fatıma (a.s) da buğdayı un yapıyor, hamur ediyor, ekmek pişiriyor ve yırtık elbiseleri yamıyordu."19

20- İşlerin Bölünmesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"-Ev işlerinin taksiminde- Hz. Fatıma (a.s) ev içindeki işleri, (yani) hamur etmek, ekmek pişirmek ve evi süpürmek gibi işlerin sorumluluğunu üstlendi. Hz. Ali (a.s) da evin dışındaki yani odun getirmek ve yemek malzemeleri temin etmek gibi işleri üstlendi."20

21- Marifet ve Fedakarlığı

Bir gün Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma (a.s)'a: "Evde bana verecek bir yemek var mı?" diye sordu. Fatıma (a.s) cevaben: "İki gündür ki -seni kendime, Hasan ve Hüseyin'e tercih ettiğim şeyden başka- evde herhangi bir yiyecek şey yoktur" dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s): "Neden, bir şey temin etmek için bu durumu bana bildirmedin?" dediğinde, Hz. Fatıma (a.s) cevaben: "Ya Ebe'l- Hasan! Temin edemeyeceğin bir şeyi sağlamakta zahmete düşmen hususunda Rabbimden utanıyorum" dedi.

22- Sade Yaşayışı

Hz. Fatıma (a.s) bir konuşmasında şöyle demiştir:
"...Ya Resulellah! Selman benim elbiseme şaşırıyor!21 Seni hak olarak gönderen Allah'a and olsun ki, beş yıldır ki benim ve Ali'nin, gündüzleri üzerine develer için ot döktüğümüz, geceleyin de serip üzerinde yattığımız bir koç postundan başka bir şeyimiz yoktur ve yastığımız da hurma lifiyle doludur."22

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: EV HANIMI

23- Kaynana ve Gelinin Yardımlaşmaları

Ravi diyor ki:
"Hz. Ali (a.s) annesi Esed kızı Fatıma'ya: "Anneciğim! Su getirmek gibi evin dış işlerinde sen Resulullah'ın kızı Fatıma'ya yardımcı ol. O da un öğütmek, hamur yapmak gibi evin iç işlerinde sana yardımcı olur" buyurdular." 23

24- Evdeki Hizmeti

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
"...Hz. Fatıma (a.s) kırbayla o kadar su taşıdı ki, kırbanın başı göğsünde iz bıraktı; o kadar el değirmeniyle un öğüttü ki, elleri kabardı; o kadar evi süpürdü ki, tozdan dolayı elbisesi bozardı; kazanın altında o kadar ateş yaktı ki, elbisesi karalaştı."24

25- Tahammülü ve Şükrü

Ravi diyor ki:
"Bir gün Resulullah (s.a.a.) Fatıma (a.s)'ı, üzerine deve çulu atıp elleriyle hamur ettiğini ve aynı zamanda da çocuğuna süt verdiğini görünce gözleri dolarak şöyle buyurdular:
"Kızım! Ahiretin tatlılığı için dünyanın tatsızlığına tahammül et."
Fatıma (a.s) da cevaben: "Ya Resulellah! Allah'ın lütuf ve nimetlerine karşı O'na hamd ve şükürler olsun" dedi.25

26- Hizmetçilerine Karşı İnsafı

Ravi diyor ki:
"Resulullah (s.a.a) savaşların birinde -kızıl denizin sahilinde- bir grup insan esir aldı... Medine'ye döndüğünde Fatıma (a.s)'ı çağırtıp esir cariyelerden birinin elini onun eline bırakarak: "Ya Fatıma! Bu cariye senindir ama onu incitme; zira ben onun namaz kıldığını gördüm..." buyurdular.
Fatıma (a.s) Resulullah (s.a.a)'in o cariyeye olan teveccüh ve tavsiyesini görünce şöyle dedi: "Ya Resulullah! Bir gün ben çalışacağım, bir gün de o." Resulullah (s.a.a) Fatıma (a.s)'ın bu sözünü duyunca gözleri yaşardı."26

27- Adaletle Davranışı

Selman-i Farsi diyor ki:
"Bir gün Fatıma (a.s) el değirmeninin önünde oturup onunla arpa öğütüyor, değirmenin destesine elinin kanı akıyor ve Hüseyin de evin bir köşesinde ağlıyordu. Onun bu halini görünce: "Ey Resulullah'ın kızı! Elin yaralanmış, Fizze ise buradadır! (Neden ondan yardım almıyorsun?) dediğimde buyurdular ki:
"Resulullah (s.a.a) bir gün onun, bir gün de benim çalışmamı tavsiye etmiştir; işte dün onun çalışma sırasıydı!"27

28- Başörtüsü

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s) cennet kadınlarının hanım efendisidir; onun başörtüsü bu kadardı (diyerek eliyle pazısına işaret etti)" 28

BEŞİNCİ BÖLÜM: ÖRNEK İNSAN

29- Doğruluk ve Sadakati

Aişe diyor ki:
"Fatıma'dan -babası hariç- daha doğru konuşan ve daha sadakatli olan bir kimse görmedim."29

30- Resulullah (s.a.a)'e Benzerliği

Aişe diyor ki:
"Vakar, hal-hareket, davranış ve oturup kalkma açısından Fatıma kadar Resulullah'a daha çok benzeyen bir kimse görmedim."30

31- Şehitlerin Mezarına Gitmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s), her Cumartesi sabahı şehitlerin mezarına gidip orada Hz. Hamza'nın kabrinin başucunda durarak onun için Allah'tan rahmet ve mağfiret diliyordu."31

32- Şehid Eserini Koruması

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s) sürekli Hamza'nın kabrini ziyaret eder, onun kabrini onarır ve düzeltirdi; bir taşla da ona nişane koymuştu."32

33- Cephe Arkasındaki Hizmetleri

Vakidî şöyle diyor:
"Muhammed bin Muslime, Hz. Fatıma (a.s)'ın da içlerinde bulunduğu on dört kadınla birlikte yaralıları tedavi etmek için Medine'den çıkıp savaş cephesine (Uhud'a) gelmişlerdi. Onlar omuzlarında yiyecek ve su taşıyorlardı; yaralılara su verip onları tedavi ediyorlardı."33

34- Meleklerin O'nunla Konuşması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s)'ın "Muhaddese" lakabıyla adlanmasının sebebi şudur ki, meleklerin gökten inip İmran kızı Meryem'i çağırdıkları gibi onu çağırarak şöyle derlerdi:
"Ey Fatıma! Allah Teala seni seçmiş, seni arındırmış ve seni bütün kadınlardan üstün kılmıştır. Ya Fatıma! Rabbine ibadet ve itaat et; O'na secde et ve rüku edenlerle beraber rüku et."
O, meleklerle konuşuyor ve melekler de onunla konuşuyorlardı."34

ALTINCI BÖLÜM: HÜZNÜ VE DERTLERİ

35- Ayrılık Derdi

Rivayet etmişlerdir ki:
"Hz. Fatıma (a.s), babası Resulullah (s.a.a)'ten sonra sürekli olarak şiddetli baş ağrısından dolayı başı sarıklı, cismi zayıf, organları çökmüş, gözü yaşlı ve kalbi yanık idi; saatten saate baygınlık geçiriyordu."35

36- Çok Ağlayanlardan Biri Olması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Fatıma ve İmam Zeyn'ul-Abidin (aleyhim'us- selam)...
Hz. Fatıma'ya gelince; o, Resulullah (s.a.a)'in ölümünden dolayı O'na o kadar ağladı ki, Medine halkı onun ağlamasından rahatsız olarak: "Çok ağlamanla bizi rahatsız ediyorsun" demeye başladılar. Fatıma (a.s) onların bu sözlerinden dolayı Uhud şehitlerinin mezarlarına doğru gidip orada istediği kadar ağlayıp sonra evine dönüyordu."36

37- Yüzünün Gülmemesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s)'ın Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra tebessüm etmesi ve yüzünün gülmesi görülmemiştir. Her hafta iki defa yani Pazartesi ve Perşembe günleri şehitlerin mezarlığına giderek (geçmişleri hatırlayıp): "Peygamber (s.a.a) burada durmuştu, müşrikler ise orada durmuşlardı" diyordu."37

38- Keder ve Hüznü

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hz. Fatıma (a.s), Hz. Peygamber (s.a.a)'den sonra 75 gün yaşadı. Bu müddet içerisinde babasından ayrıldığından dolayı çok kederlenip mahzun oluyordu. Bundan dolayı Cebrail gelerek ona teselli veriyor ve babasının makam ve mevkisinden ve ondan sonra evlatları hakkındaki meydana gelecek olaylardan ona haber veriyordu; Hz. Ali (a.s) da onları yazıyordu."38

39- Mazlumiyeti

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
"Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s), sürekli olarak mazlumdu; hakkından men edilmiş, mirasından uzaklaştırılmış, Resulullah (s.a.a)'in onun hakkındaki tavsiyesi gözetilmemiş ve Peygamber (s.a.a) ve yüce Allah'ın Fatıma'ya nispetle olan hakkına riayet edilmemişti. Allah Teala hakim ve zalimlerden intikam alıcı olarak yeter."39

40- Ebedi Bir Öfke

Ravi diyor ki:
"İmam Hasan-ı Mucteba (a.s)'ın torunlarından Abdullah bin Musa'nın yanına gelerek ondan Ebu Bekir ve Ömer hakkında soru sorduk. Cevaben şöyle dedi:
"Ceddim (dedem) Abdullah bin Hasan'ın verdiği cevabı size vereceğim. Ceddimden bu soru sorulduğunda cevaben şöyle dedi:
Annemiz (Hz. Fatıma- a.s-) sıddika (doğru konuşan) birisi ve mürsel Peygamberin de kızı idi. O bir grup kimselere gazaplı olduğu halde vefat etti. Biz de onun (onlara karşı) gazap ve öfkesinden dolayı gazaplı ve öfkeliyiz."40
_________________
Kaynakça:
1 - Delail’ul- İmamet, S. 139,H. 47.
2 - İlel’uş- Şerayi, C. 1, S. 215.
3 - Menakıb, C. 3, S. 341.
4 - İrşad’ul- Kulub, S. 105.
5 - İlel’uş- Şerayi, C. 1, S. 216.
6 - Deaim’ul- İslam, C. 1, S. 282.
7 - Meani’l- Ahbar, S. 399.
8 - Cemal’ul- Usbû’, S. 173.
9 - Kenz’ul- Ummal, C. 2, S. 57.
10 - Vesail’uş- Şia, C. 4, S. 1033.
11 - Müstedrek-i Avalim, C. 1, S. 450.
12 - Delail’ul- İmamet, S. 82.
13 - Ikd’ul- Ferid, C. 3, S. 230.
14 - Keşf’ul- Ğumme, C. 1, S. 145.
15 - İhkak’ul- Hak, C. 25, S. 289; Şerh-i Nehc’ul- Belağa, C. 6, S. 282.
16 - Müsned-i Ahmed bin Hanbel, C. 6, S. 282.
17 - Kafî, C. 5, S. 378.
18 - Keşf’ul- Ğumme, C. 1, S. 363.
19 - Kafî, C. 8, S. 165.
20 - Tefsir-i Ayyaşî, C. 1, S. 171. İşlerin taksimi, Esed kızı Fatıma’nın Hicri 4. Yılda vefatından sonra gerçekleşmiştir.
21 - Nakledildiğine göre, o elbisenin on iki yamağı varmış!
22 - Dürr’ul- Vakiye, S. 275.
23 - Ensab’ul- Eşraf, C. 2, S. 37, H. 36.
24 - İlel’uş- Şerayi, C. 2, S. 65.
25 - Menakıb, C. 3, S. 342.
26 - Maktel’ul- Hüseyin (a.s), S. 69.
27 - Haraic ve Cerâih, S. 530.
28 - Mekarim’ul- Ahlak, S. 94.
29 - Menakıb, C. 3, S. 341.
30 - Sahih-i Tirmizi, C. 5, S. 466, H. 3898.
31 - Tehzib, C. 1, S. 465.
32 - Vefa’ul- Vefa, C. 3, S. 932.
33 - Şerh-i Nehc’ul- Belağa, C. 15, S. 36
34 - İlel’uş- Şerayi, S. 216.
35 - Menakıb, C. 3, S. 362.
36 - Hisal, S. 272, H. 15.
37 - Kafi, C. 6, S. 561.
38 - Kafi, C. 1, S. 458.
39 - Emalî- yi şeyh Tusî, S. 155.
40 - Şerh-i Nehc’ul- Belağa, C. 6, S. 49.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Peygamber ve Oniki İmamın Sözlerinde Hz. Fatıma (s.a)

On dört masumu bizlere tanıtan, sonsuz nimetlerini bizlerden esirgemeyen ve Ehl-i Beyt mektebine hizmet etme başarısını bizlere veren Allah'a hamd-u sena olsun. Var güçleriyle gece-gündüz durmadan İslam ve Müslümanların izzet ve yararı için çalışan, ellerinden gelen fedakarlıkları yapan, zalim ve zorbalara söz, hal ve hareketleriyle karşı duran ve insanları karanlık ve zulmetten nur ve ışığa çıkarmak için can ve mallarından geçen Hz. Muhammed ve O'nun Tertemiz Ehl-i Beyti'ne salat ve selam olsun. Allah'ın laneti de onlara kin güden ve O'nların hakkını vermeyen veya gizlemeğe çalışan şeytan sıfatlı insanların üzerine olsun.
Şüphesiz Hz. Fatıma (a.s), geçmiş ve gelecekteki kadınların en üstünü ve en faziletlisidir. Çünkü O, babası masum, eşi masum ve kendisi de masum olan tek kadındır. Hz. Fatıma (a.s)'ın eğitim ve yaşayış muhiti, ismet ve taharet (masumluk ve her çeşit günahtan tertemiz olmak) muhiti idi. Çocukluk dönemini, İslam'ın (önde gelen) ilk şahsiyetinin, yani Allah Teala'nın direkt eğitimi altında olan seçkin ve en üstün bir Peygamber'in (s.a.a) evinde geçirdi. Ev işlerini yapma ve çocuk yetiştirme dönemini de İslam'ın ikinci şahsiyetinin yani Ali bin Ebi Talib'in (a.s) evinde geçirdi. Bu kısa müddet içersinde iki tana masum erkek çocuğu, yani Hasan ve Hüseyin'i ve iki tane de Zeynep ve Ümmi Gülsüm gibi şecaatli ve fedakar kız çocuklarını eğitip topluma takdim etti. Böyle bir evde, kesinlikle İslami ahkam ve programların parlak neticelerini açıkça görmek ve İslam'ın lâyık ve örnek kadınını bulmak mümkündür.
Biz Hz. Fatıma (a.s)'ın şahsiyetini tanımak için Hz. Peygamber (s.a.a) ve On İki İmamların O'nun hakkındaki sözlerini gözden geçirmek zorundayız. Çünkü Hz. Peygamber kendi kızını, Hz. Ali kendi eşini, on iki İmamlar da kendi annelerini herkesten daha iyi tanımaktalar. Bu yüzden ilk önce O'nların, bizler için güzel örnek ve eğitici dersler olacak olan nurlu sözlerini teenni ile canı gönülden okuyup gözden geçirelim.

HZ. RESULULLAH (s.a.a) Selman'a şöyle buyurdular:
"Ey Selman! Kim kızım Fatıma'yı severse cennette benimle birlikte olur; kim de ona düşman olursa ateşe atılır.
Ey Selman! Fatıma'ya sevgi beslemenin yüz yerde insana faydası dokunur; o yerlerin en kolayı şunlardır: Ölüm zamanı, kabre koyulurken, terazi kurulduğunda, mahşer günü, sırat köprüsünde ve sorgu sual zamanı.
Ey Selman! Kızım Fatıma kimden razı olursa ben ondan razıyım; ben de kimden razı olursam Allah Teala ondan razı olur; Fatıma kime gazap ederse ben ona gazap ederim; ben de kime gazap edersem Allah ona gazap eder.
Ey Selman! O'na ve kocası Emir'ul Müminine, onun torunları ve Şialarına zulüm edenlerin vay haline!"[1]
Yine Resulullah (s.a.a) uzun bir hadiste buyurmuştur ki:
"Ey Fatıma! Beni peygamberliğe seçen Allah'a and olsun ki, ben cennete girmedikçe diğer kimselerin cennete girmesi haramdır; sen benden sonra cennete girecek olan ilk şahıssın...
Ey Fatıma! Beni hak olarak meb'us kılana and olsun ki, sen kadınların hanım efendisi olarak cennete gireceksin...
Beni hak olarak peygamber gönderene and olsun ki, Hasan ve Hüseyin de senin sağ ve solunda oldukları halde cennete girecekler; sen cennetin en yüksek yerinden halka bakacaksın, Hamd bayrağı da Ali bin Ebu Talib'in elinde olacaktır...
Beni Peygamber seçene and olsun ki, senin düşmanlarına düşman olacağım; senin hakkını gasp edenler, seninle dostluk bağını kesip bana yalan atanlar pişman olacaklar, benim karşımda yer üzerinde süründürülecekler..." [2]
Resulullah (s.a.a) vefatına yakın bir zamanda Hz. Fatıma'nın elini Hz. Ali'nin eline koyarak şöyle buyurdular:
"Ya Ali! Bu, Allah'ın emaneti ve O'nun resulü olan Muhammed'in senin yanındaki vediasıdır. Öyleyse beni, O'nun hakkında gözet ve biliyorum ki sen bunu yapacaksın.
Ey Ali! Allah'a and olsun ki O (Fatıma) geçmiş ve gelecekteki cennet kadınlarının en üstünüdür. Allah'a and olsun ki O, büyük Meryem'dir. Bil ki Allah'tan O'nun ve senin için dua ettim, Allah da duamı kabul buyurdu...
Ey Fatıma! Allah'a and olsun ki, sen razı olmadıkça ben razı olmayacağım." (Bu sözü üç defa tekrarladı)[3]
Resulullah (s.a.a) vefat anında Fatıma (a.s)'a şöyle buyurdular:
"Ey Fatıma! Allah'a and olsun ki senin ağlamandan dolayı, Allah'ın arşı ve onun etrafındaki melekler, gökler ve yerler ve onlarda olan her şey ağlayacaktır." [4]
Ebu Eyyub-i Ensari şöyle diyor:
Hz. Resulullah (s.a.a) hastalandı, Fatıma (a.s) da Hazretin ziyaretine gelerek ağladı. Resulullah (s.a.a) onun bu durumunu görünce şöyle buyurdular:
"Ey Fatıma! Allah Teala seni çok sevdiğinden dolayı seni, geçmişi herkesten parlak olan ve ilmi herkesten daha çok olan biriyle evlendirdi. Allah Teala yeryüzündeki insanlara özel bir şekilde teveccüh edip onların arasından beni seçti, beni mürsel bir peygamber kıldı; yine yeryüzüne teveccüh etti, onların arasından kocanı seçti ve seni O'nunla evlendirmek ve O'nu vasi kılmam için bana vahyetti.
Ey Fatıma! En üstün peygamber bizdendir, O da babandır; en üstün vasi bizdendir, O da eşindir; en üstün şehitler bizdendir; Onlar da babanın amcası Hamıza ve iki kanadıyla cennette uçan ve istediği yere giden babanın amcası oğlu Cafer'dir; cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin bizdendir; O'nlar da senin evlatlarındır; canım elinde olan Allah'a and olsun ki, bu ümmetin Mehdisi bizdendir, O da senin torunlarındandır."[5]
Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
"Eğer iyilik ve güzellik bir şahıs olmak isteseydi, o mutlaka Fatıma olurdu; oysa Fatıma ondan daha üstündür. Kızım Fatıma soy, yücelik, keramet ve bağış bakımından yeryüzündeki insanların en üstünüdür." [6]

EMİR'UL-MUMİNİN ALİ (a.s) buyurmuştur ki:
"Allah'a and olsun ki şimdi öyle bir söz söyleyeceğim ki benden başka kim o sözü söylerse yalancıdır: Ben rahmet olan Peygamberden miras aldım, eşim (Fatıma)ümmetin kadınlarının en üstünüdür; ben de halife ve vasilerin en üstünüyüm." [7]
Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma (a.s) hakkında şöyle buyurdular:
"Allah'a and olsun ki, ben O'nu (Fatıma'yı) kesinlikle öfkelendirmedim; hayatta olduğu müddetçe onu sevmediği bir işe mecbur etmedim; O da beni öfkelendirmedi, bana karşı gelmedi; O'na baktığımda bütün gam ve üzüntüler kalbimden yok oluyordu." [8]
Yine Hz. Ali (a.s)'dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Allah'a and olsun ki Fatıma'yı kendi gömleğinde yıkadım, tertemiz idi. Resulullah'ın henutundan kalan henutla onu henutladım. Onu kefenledikten sonra; ‘Ey Ümmü Gülüsüm! Ey Zeyneb! Ey Sekine! Ey Fizze! Ey Hasan! Ey Hüseyin! Gelin annenizden vedalaşın, ayrılık vakti yetişmiştir; görüşmek, cennet ve kıyamete kalmıştır' diyerek onları çağırdım. Hasan ve Hüseyin öne gelip ağlayarak; "Ey Hasan'ın annesi! Ey Hüseyin'in annesi! Ceddimiz Muhammed Mustafa'yı gördüğünde selamımızı O'na ilet ve O'na de ki senden sonra yetim kaldık" annelerini sesleyip O'nunla konuştular.
Allah şahittir ki Fatıma, sızladı, feryat etti, ellerini kefenden çıkarıp onları bağrına bastı, bu esnada gayıptan şöyle bir ses geldi: "Ey Ebe'l-Hasan! O ikisini annelerinin göğsünün üzerinden kaldır. Allah'a and olsun ki, göklerin meleklerini ağlattılar, dost (Allah), dostu (Fatıma'yı) görmeğe müştaktır..." [9]

İMAM HASAN (a.s) da annesi hakkında şöyle diyor:
"Cuma gecesi annem Fatıma (a.s) mihrapta durup ibadete koyulmuştu, şafak atıncaya kadar hep rüku ve secde halindeydi; mümin erkek ve kadınların ismini zikredip onlar için çok dua ettiğini, fakat kendisi için Allah'tan bir şey istemediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; "Ey anne! Neden diğerlerine dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?" dedim. Buyurdular ki: "Evladım! Önce komşu sonra insanın kendisi." [10]

İMAM HÜSEYİN (a.s) Resulullah (s.a.a)'ten şöyle buyurduğunu naklediyor:
"Fatıma kalbimin sevincidir; iki oğlu kalbimin meyvesidir; eşi gözlerimin nurudur; evlatlarından olan İmamlar, Rabbimin eminleri ve O'nunla yaratıkları arasında ilişki bağıdırlar; kim o bağa sarılırsa kurtulur, kim de ondan ayrı kalırsa helak olur." [11]

İMAM ZEYN'UL-ABİDİN (a.s) da buyurmuştur ki:
"İslam'ın zuhuru döneminde, Fatıma (a.s)'dan başka Hatice'den bir evlat dünyaya gelmedi." [12]

İMAM MUHAMMED BAKIR (a.s) da babalarından naklen şöyle buyurmuştur:
"Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'ın "Tahire" lakabıyla adlandırılmasının sebebi, her denes ve refesten (kir, leke ve çirkin şeylerden) tertemiz olduğu içindir..." [13]

İMAM CAFER SADIK (a.s) da buyurmuştur ki:
"Fatıma (a.s) hayatta olduğu sürece Allah Teala diğer kadınları Hz. Ali (a.s)'a haram kılmıştı; çünkü Hz. Fatıma (a.s) kadınların gördüğü adetten pâk idi." [14]

İMAM MUSA KAZIM (a.s) da şöyle buyurmuştur:
"Her evde Muhammed, Ahmed, Ali, Hasan, Hüseyin ve kadınlardan da Fatıma ismi olursa, o eve fakirlik ve yoksulluk girmez." [15]

İMAM RIZA (a.s) da babalarından naklen Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Miraca gittiğimde Cebrail (a.s) elimden tutup beni cennete götürdü, cennet hurmasından bana verdi, ben de onu yedim. O hurma benim sırtımda nütfeye dönüştü. Yeryüzüne döndüğümde Hatice'yle birlikte olduk, O Fatıma'ya hamile oldu. Binaenaleyh Fatıma insan şeklinde olan bir huridir. Cennetin kokusunu özlediğimde kızım Fatıma'yı kokluyorum." [16]

Musa bin Kazım şöyle diyor:
İMAM MUHAMMED TAKİ (a.s)'a; "Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan taraf tavaf etmek câiz midir? Çünkü câiz olmadığını bana söylediler" dediğimde İmam (a.s); "Edebildiğin kadar O'nlardan taraf tavaf et, bu iş câizdir." buyurdular. Ben de Peygamber (s.a.a) ve İmamlardan taraf, bazen de Hz. Fatıma (a.s)'dan taraf tavaf ediyordum. Üç yıldan sonra İmamın yanına gittiğimde bu durumu İmam'a anlattım ve annen Fatıma'dan taraf da bazen tavaf ediyor, bazen de etmiyorum dediğimde İmam (a.s) buyurdular ki: "Annemden taraf çok tavaf et. Çünkü bu iş yapmış olduğun en iyi bir iştir." [17]

İMAM ALİ NAKİ (a.s) da babalarından naklen Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
"Kızım Fatıma'nın "Fatıma" adlandırılmasının sebebi, Allah Teala'nın O'nu ve dostlarını, cehennem ateşinden ayırıp uzaklaştırmış olduğundan dolayıdır." [18]

İMAM HASAN ASKERİ (a.s)'a; "Hz. Fatıma (a.s) neden "Zehra" olarak adlandırılmıştır?" dediklerinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
"Hz. Fatıma (a.s)'a "Zehra" denilmesinin sebebi şunun içindir: Günün başlangıcında yüzü Emir'ul-Muminin (a.s) için güneş gibi nur saçardı, öğle vakti dolunay, akşamleyin ise yıldız gibi parlardı." [19]
Ebu Ömer el-Amiri şöyle diyor:
İbn-i Ebu Ganim-i Kazvini ile bir grup Şia arasında hilafet konusunda niza çıktı. İbn-i Ebu Ganim, Ebu Muhammed (İmam Hasan Askeri)'in, kimseyi yerine tayin etmeden öldüğünü söylüyordu. Şiiler de tayin ettiğini savunuyorlardı. Bunun üzerine İmam Mehdi'ye bir mektup yazarak durumu ona ilettiler.

İMAM MEHDİ (a.s) cevaben kendi yazısıyla şöyle yazdı:
"Bismillahirrahmanirrahim. Allah bizi ve sizi fitnelerden korusun ve yakin ruhunu bizlere bağışlasın... Allah Teala Adem (a.s)'ın zamanından Ebu Muhammed (a.s)'ın zuhuruna dek hidayete ermenizden dolayı sizin için hidayet nişaneleri karar kılmıştır; bir yıldız (İmam) battığında (öldüğünde), diğer yıldız aşikar olmuştur. Allah Teala O'nun ruhunu kabzettiğinde, Allah'ın kendi dinini batıl ettiğini ve kendisiyle yaratıkları arasındaki sebep ve irtibatı kestiğini zannettiniz. Oysa kesinlikle böyle bir şey olmamış ve kıyamete kadar da olmayacaktır...
Ben size nasihat ettim, Allah bana ve size şahittir... Resulullah'ın kızı Fatıma (a.s)'da benim için örnek vardır; (buyurmuştur ki:) "Cahil, kötü amelleri neticesinde yakın bir zamanda helakete uğrayacaktır; kafir de ahiret yurdunun kimin olduğunu yakın bir zamanda anlayacaktır."
Allah Teala bizi ve sizi kendi rahmetiyle tehlike ve kötülüklerden, afet ve belalardan korusun. Allah Teala istediği şeye kadirdir. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi bütün vasi, evliya ve müminlerin, Muhammed ve Ehl-i Beyti'nin üzerine olsun." [20]
_______________________
Kaynakça:
[1] - Feraid'us- Simtayn, c. 2, s. 67.
[2] - Bihar'ul- Envar, c. 22, s. 491.
[3] - a.g.e. c. 22, s. 484-491.
[4] - a.g.e. c. 22, s. 484- 491.
[5] - Yenabi'ul- Mevedde, s. 436. Müntahab'ul- Eser, s. 192.
[6] - Feraid'us- Simtayn, c. 2, s. 68.
[7] - Bihar'ul- Envar, c. 43, s. 143.
[8] - a.g.e. c. 43, s. 134.
[9] - a.g.e. c. 43, s. 179-180.
[10] - a.g.e. c. 43, s. 81.
[11] - Feraid'us- Simtayn, c. 2, s. 66.
[12] - Revzat'ul- Kafi, hadis: 536.
[13] - Bihar'ul- Envar, c. 43, s. 19.
[14] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 3, s. 33.
[15] - Sefinet'ul- Bihar, c. 1, s. 662.
[16] - Avalim'ul- Ulum ve'l- Mearif, c. 11, s. 10.
[17] - Bihar'ul- Envar, c. 50, s. 101.
[18] - Avalim'ul- Ulum ve'l- Mearif, c. 11, s. 30.
[19] - a.g.e. c. 11, s. 33.
[20] - Bihar'ul- Envar, c. 53, s. 179-180.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA (A.S)'IN SÖZLERİNDEN KIRK HADİS

En İyi Maslahatın İnmesi

1- "Kim halis ibadetini Allah'a doğru çıkarırsa, Allah Teala da en iyi maslahatını ona indirir."[1]

Biz Ehl-i Beyt!

2- "Hamd edin O Allah'a ki, azamet ve nurundan dolayı göklerde ve yerde olanlar, O'na ulaşmak için vesile aramaktalar; biz (Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i), Allah'ın yaratıkları arasında vesilesi, seçkin kulları, kutsiyetinin odakları, açık delilleri ve göndermiş olduğu peygamberlerin varisleriyiz."[2]

Gerçek Mutlu

3- "Gerçek mutlu, Ali'yi hayatında ve ölümünden sonra seven kimsedir."[3]

Güler Yüzlülük

4- "Müminin güler yüzlü olması, onu cennete götürür. İnatçı düşmanın güler yüzlü olması ise onu cehennem ateşinden korur."[4]

En İyiniz...

5- "Sizin en iyiniz, büyüğüne karşı daha yumuşak davrananınız ve hanımlarına daha şefkatli ve bağışlayıcı olanınızdır."[5]

Kadınlar İçin Daha Hayırlı Olan

6- "Kadınlar için daha hayırlı olan; erkekleri görmemeleri, erkeklerin de onları görmemeleridir."[6]

Kadının Rabbine En yakın Olduğu An!

7- Resulullah (s.a.a) ashabından; "Kadın nedir?" diye sordu. Ashap; Kadın, avrattır (örtülmesi gereken bir uzuv ve namustur) dediler. Resulullah; "Ne zaman Rabbine daha yakın olur?" buyurduğunda artık cevabını bilemediler. Fatıma (a.s) bunu duyduğunda şöyle dedi: "Kadının Rabbine en yakın olduğu zaman, evinin içinde olduğu zamandır." Bu sırada Resulullah (s.a.a); "Fatıma bedenimin bir parçasıdır." buyurdular.[7]

Annenin Hizmetinde Olmanın Değeri

8- "Sürekli annenin hizmetinde ol. Çünkü cennet onun ayakları altındadır."[8]

Dünyadan Üç Şeyin Sevimli Olması

9- "Dünyanızdan üç şey benim için sevimlidir: Allah'ın Kitabını (Kur'an'ı) okumak, Resulullah (s.a.a)'in yüzüne bakmak ve Allah yolunda infak etmek."[9]

Oruç Tutmanın Dikkat Edilmesi Gereken Şeyler

10- "Oruç tutan, dilini, kulağını, gözünü ve diğer organlarını haramdan korumazsa, o tuttuğu oruç ne derdine değer ki!"[10]

Sofra Adabı

11- Sofranın, her Müslüman'ın bilmesi gereken on iki adabı vardır. Bunlardan dördü farz, dördü müstehap, dördü de edeptendir.
Farz (gerekli) olanlar şunlardır: Nimetin asıl sahibini tanımak, vermiş olduğu nimete razı olmak, yemekten önce onu anmak (bismillah demek), yemeğin sonunda O'na şükretmek.
Müstehap olanlar da şunlardır: Yemekten önce abdest almak, sol taraf üzerine oturmak, (oturarak yemek), üç parmakla yemek.
Edepten olanlar da şunlardır: Önünde olandan almak, lokmaları küçük tutmak, yemeği iyi çiğnemek, yemekte başkalarının yüzüne az bakmak."[11]

Önce Komşu!

12- İmam Hasan (a.s) annesi hakkında şöyle demiştir:
"Annem Fatıma'nın bir Cuma gecesi, kendi mihrabında sabaha kadar rüku ve secde (ibadet) halinde olduğunu, mümin erkek ve kadınların isimlerini anarak onlara çok dua ettiğini, fakat kendisi hakkında hiç dua etmediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; "Anne! Neden başkaları hakkında dua ettiğin gibi kendi hakkında dua etmiyorsun?" dedim. Şöyle cevap verdiler: "Yavrum! Önce komşu, sonra insanın kendisi."[12]

Soruyu Yanıtlamanın Mükafatı

13- Bir kadın Hz. Fatıma (a.s)'ın huzuruna gelip; "Benim zayıf bir annem vardır, namazda bilmediği bir şeyle karşılaşmış, cevabını öğrenmem için beni size gönderdi." dedi. Hz. Fatıma (a.s) onun sorusunu cevaplandırdı. O, ikinci bir soru sordu. Hz. Fatıma onu da cevaplandırdı. Sonra bir soru daha sordu; böylece on soru sordu ve cevaplarını aldı. Sonra çok soru sorduğundan: "Size fazla zahmet vermiş olmayayım ey Allah Resulünün kızı" dedi.
Hz. Fatıma (a.s); "Sormak istediğin ne varsa sıkılmadan sor. Acaba ağır bir yükü bir gün boyunca damın üzerine çıkarmak için bin dinar ücret alan adama, yapacağı iş zor gelir mi?" diye sordu. Kadın; "Hayır, gelmez" dedi. Hz. Fatıma (a.s) şöyle devam etti: "Ben senin her sorunu yanıtlamama karşılık, yerle arşın arasını dolduracak inciden daha fazla bir mükafatla mükafatlandırılacağım. Bu nedenle bu iş bana asla zor gelmemelidir."[13]

Allah'ım...

14- "Allah'ım, beni verdiğin rızka kanaatkar eyle, ayıplarımı ört, yaşattığın sürece afiyet ver bana, canımı aldığında bağışla beni, bana rahmeyle. Allah'ım, bana mukadder kılmadığın şeyi elde etmek için beni yorma (uğraştırma) beni; mukadder kıldığın şeye ulaşılmayı bana kolaylaştır.
Allah'ım, benim için baba-anamı ve üzerimde hakkı olan herkesi en iyi mükafatınla mükafatlandır. Allah'ım, bütün vakit ve çabamı yarattığın gaye doğrultusunda sarf etmemi sağla, vereceğini üstlendiğin şeyi elde etmek için çaba sarf etmekle meşgul etme beni, mağfiret diliyorum senden, (öyleyse) beni cezalandırma, senden istiyorum (öyleyse) beni mahrum bırakma.
Allah'ım, nefsimi bana küçük göster; kendi makamını benim nazarımda büyült; itaatini, senin rızanı kazandıracak şeyleri yapmayı ve seni gazaplandıracak şeylerden uzak durmayı ilham eyle bana; ey merhametlilerin en merhametlisi!"[14]

Baba Evinden Göçmekle Kabir Evine Göçmeyi Hatırlaması

15- İmam Ali (a.s) evlendiği gece Hz. Fatıma (a.s)'ı üzgün görünce; "Neden rahatsızsın?" diye sordu. Hz. Fatıma (a.s) şöyle cevap verdi: "Ömrümün tükendiği ve kabir evine konulacağım zamanı hatırladım. Babamın evinden bu eve göçmem, buradan kabir evine göçeceğimi hatırlattı bana. Allah aşkına gel de bu gece namaza durup birlikte Allah'a ibadet edelim..."[15]

Kocasını Zorluğa Düşürmekten Kaçınması

16- Bir gün Hz. Ali (a.s) sabahleyin; "Ya Fatıma! Yanında bana kahvaltı verecek bir şey var mıdır?" diye sordu. Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: "Hayır! Babamı peygamberlik, seni de vasilikle üstün kılan Allah'a and olsun ki, yanımda sana kahvaltı verecek bir şey yoktur; iki gündür ki yanımda, seni kendime ve iki oğlum Hasan ve Hüseyin'e tercih ettiğim şeyden başka bir şey yoktur." Hz. Ali (a.s) Fatıma'nın aç kaldığını öğrenince; "Ya Fatıma! Size bir şey bulmam için neden bu durumu bana bildirmedin?" dedi. Hz. Fatıma (a.s) da cevaben şöyle dedi: "Ya Ebe'l- Hasan! Gücünün dışında olan bir şeyi senden isteyerek seni zorluğa düşürebilirim diye Rabbimden utandım."[16]

Şia Olmanın Şartları

17- Bir adam hanımına şöyle dedi: Resulullah (s.a.a)'in kızı Hz. Fatıma (a.s)'ın yanına giderek ondan, benim onların şiilerinden olup olmadığımı sor. O kadın Hz. Fatıma'ın yanına giderek bu soruyu ondan sorduğunda Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: "Ona de ki; eğer emrettiğimiz şeyi yerine getiriyor ve sakındırdığımız şeyden de sakınıyorsan, bizim şiilerimizdensin; aksi takdirde değilsin."
Kadın geri dönüp aldığı cevabı kocasına iletince kocası şöyle dedi: "Ey vah! Kim günah ve hatadan ayrılıp-kurtulabilir ki! Öyleyse ben bu durumda sürekli cehennemde kalacağım; çünkü onların şialarından olmayan kimse ebedi cehennemde kalacaktır." Kadın Hz. Fatıma (a.s)'ın yanına gelerek kocasının sözünü ona iletti. Bunun üzerine Fatıma (a.s) şöyle buyurdular:
"Ona de ki; durum düşündüğü gibi değildir. Şiilerimiz cennet ehlinin en iyilerindendirler. Bizi seven, dostlarımızı dost edinen, düşmanlarımızı kendine düşman bilen, kalbi ve diliyle de bize teslim olanlar, emir ve nehiylerimize muhalefet ettikleri takdirde şiilerimizden olamazlar. Elbette bununla birlikte bunlar da bela ve musibetlere duçar olmak veya herkesin toplanacağı kıyamet sahnesinde çeşitli zorluklara katlanmak veya cehennemin üst tabakasının azabını tatmakla günahlardan temizlendikten sonra, bize karşı duydukları sevgilerinden dolayı cehennemden kurtulacak ve cennette bizim yanımızda olacaklardır.[17]

Müminlerin Kendilerinden Onlara Daha Evla (Hak Sahibi) Olanlar

18- Sehl bin Sa'd el-Ensari şöyle diyor: Resulullah (s.a.a)'in kızı Fatıma (a.s)'dan İmamlar hakkında sorduğumda şöyle buyurdular: "Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye buyurdular ki: ‘Ya Ali! Sen İmam ve benden sonra halifesin; sen müminlere onların kendilerinden daha evlasın (hak sahibisin); sen öldüğünde oğlun Hasan, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hasan öldüğünde oğlun Hüseyin, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hüseyin öldüğünde, oğlu Ali bin Hüseyin (Zeyn'ul-Abidin), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Ali bin Hüseyin öldüğünde onun oğlu Muhammed (Bakır), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Muhammed öldüğünde, oğlu Cafer (Sadık), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Cafer öldüğünde, oğlu Musa (Kazım) müminlere onların kendilerinden daha evladır; Musa öldüğünde, oğlu Ali (Rıza), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Ali öldüğünde, oğlu Muhammed (Taki), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Muhammed öldüğünde, oğlu Ali (Naki), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Ali öldüğünde, oğlu Hasan (Askeri), müminlere onların kendilerinden daha evladır; Hasan öldüğünde Kâim (kıyam edecek) olan Mehdi, müminlere onların kendilerinden daha evladır; Allah Teala onun vesilesiyle yeryüzünün doğu ve batısını fethedecektir. Onlar Hakkın İmamları ve Sıdkın (Peygamberin) dilleridirler; onlara yardım edenler yardım görecek, onları yalnız bırakanlar ise yardımcısız kalacaklardır."[18]

Dört Şeyi Yapmadıkça Uyuma!

19- Hz. Fatıma (a.s) buyurmuştur ki:
"Bir gün Resulullah (s.a.a), uyumak için yatağı sermiş olduğum halde yanıma geldi ve şöyle buyurdu: "Ey Fatıma, şu dört şeyi yapmadıkça uyuma: Kur'an'ı hatmetmek, Peygamberleri şefaatçi kılmak, müminleri razı etmek, Hac ve Umreyi yerine getirmek." Resulullah (s.a.a) bunları buyurup namaza koyuldu, namazını bitirinceye kadar sabrettim. Sonra; "Ya Resulellah! Dört şey yapmayı bana emrettin, oysa onları şu halde yapmaya kadir değilim dedim. Resulullah (s.a.a) gülümseyerek şöyle buyurdular: "Kulhu vellah (İhlas) suresini üç defe okuduğunda Kur'an'ı hatmetmiş gibi olursun; bana ve benden önceki peygamberlere salavat getirdiğinde kıyamet günü senin şefaatçin oluruz; müminlere mağfiret dilediğinde hepsi senden razı olur; "Subhanellah velhamdu lillah vela ilahe illellah vellahu ekber" dediğinde ise Hac ve Umreyi yerine getirmiş (gibi) olursun."[19]

Komşuyu İncitmek ve Çirkin Söz Söylemekten sakınmanın Gerekliliği

20- İbn-i Mes'ud şöyle diyor:
Bir adam Hz. Fatıma'nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey Resulullah'ın kızı! Acaba Resulullah (s.a.a) senin yanında bana göstereceğin bir hadis bırakmış mı?" Hz. Fatıma (a.s) onun bu sözü üzerine cariyesine; "Ey Cariye! Filan ipeği getir." buyurdu. Cariye o ipeği arayıp bulamayınca Hz. Fatıma (sinirlenerek) şöyle buyurdu: "Yazıklar olsun sana, onu arayıp bulsana! Şüphesiz o, benim yanımda Hasan ve Hüseyin kadar değerlidir."
Nihayet cariye onu süpürmüş olduğu çerçöp içerisinde buldu. O ipekte şöyle yazılmıştı: "Muhammed Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Komşusu, şerrinden emniyette olmayan kimse, müminlerden değildir; Allah'a ve ahiret gününe inanan, komşusuna eziyet etmemelidir; Allah'a ve kıyamet gününe inanan, hayır söz söylemeli veya susmalıdır. Allah Teala hayırlı, halim ve iffetli insanı sever; ama ağzı bozuk cimriyi ve ısrarcı dilenciyi sevmez. Şüphesiz, hayâ imandandır, imanlı da cennettedir; ağzı bozukluk çirkinliktendir, çirkin konuşan da ateştedir."[20]

Azap Gören Kadınlar

21- Uzun bir hadiste, Resulullah (s.a.a) miraç gecesi ümmetinin kadınlarının çeşitli azaplara duçar olduğu nakledilmiştir. Resulullah (s.a.a) onların görmüş oldukları azabı anlattığında Hz. Fatıma (a.s) şöyle dedi: "Ey habibim, ey gözümün nuru! O kadınların amel ve hareketlerinin nasıl olduğunu ve Allah Teala'nın onları böyle cezalandırmasının sebebini bana açıklar mısın?"
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
"...Saçıyla asılan kadına gelince; o kadın saçını erkeklerden kapatmıyordu. Diliyle asılan kadına gelince; o kadın kocasını incitiyordu. Döşlerinden asılan kadına gelince; o kadın kocasının yatağından kaçınıyordu. Ayaklarından asılan kadına gelince; o kadın kocasının izni olmaksızın evinden dışarı çıkıyordu. Bedeninin etini yiyen kadına gelince; o kadın bedenini halk için süslüyordu. Elleri ayaklarına bağlanan, yılan ve akreplerin kendisine musallat olduğu kadına gelince; o kadın necis bir şekilde necis elbiseyle abdest alıyordu, cenabet ve hayız guslü yapmaz, temizliğe riayet etmezdi ve namazı önemsemezdi. Kör, sağır ve lal olan kadına gelince; o kadın zinadan çocuk doğurup onu kocasına mal ediyordu. Bedeninin eti makasla kesilen kadına gelince; o kadın kendisini erkeklere sunuyordu. Yüzü ve bedeni yakılan ve bağırsaklarını yiyen kadına gelince; o kadın pezevenklik yapıyordu. Başı domuz başı, gövdesi de eşek gövdesi olan kadına gelince; o kadın söz taşıyan ve yalancı idi. Köpek şeklinde olan ve ateşin, altından girip ağzından çıkan kadına gelince; o kadın makyaj yapan (veya şarkı söyleyen), bağırarak ağlayan ve herkesi kıskanan idi."
Daha sonra şöyle buyurdular: "Kocasını öfkelendiren kadına yazıklar olsun; kocası kendisinden razı olan kadına da ne mutlu!"[21]

Hz. Ali ve Şiaları

22- "Babam Resulullah (s.a.a), Ali'ye bakarak şöyle buyurdular: "Bu ve bunun şiaları cennettedirler."[22]

Özür Yolu Bırakmayacak Bir Söz

23- "Babam Resulullah (s.a.a)'in, ölümüne yol açan hastalığında -evi ashabıyla dolu iken- şöyle buyurduğunu duydum: "Ey insanlar! Çok geçmeksizin sizin aranızdan ayrılacağım, size özür bırakmayacak bir söz söylüyorum: Bilin ki ben sizin aranızda yüce Rabbimin Kitabını ve itretim olan Ehl-i Beytimi emanet bırakıyorum."
Sonra Ali'nin elini tutarak şöyle buyurdu:
"Bu Ali, Kur'an iledir, Kur'an da Ali ildedir; bunlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklar. Ben kıyamet günü, benden sonra bunların hakkında nasıl davrandığınızı sizden soracağım."[23]

Camiye Girerken Okunan Dua

24- "Babam Resulullah (s.a.a) camiye girişinde şöyle diyordu: "Allah'ın adıyla, Allah'ım, Muhammed'e salat eyle, günahımı bağışla, rahmetinin kaplarını yüzüme aç."
Camiden çıktığında da şöyle diyordu: "Allah'ın adıyla, Allah'ım! Muhammed'e salat eyle, günahlarımı affet, lütuf ve bağış kapılarını yüzüme aç."[24]

Cuma Günü Duanın Kabul Olduğu An

25- "Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, Müslüman bir kul o vakitte Allah'tan bir hayır dilerse Allah Teala onu ona bağışlar; o vakit de, güneşin yarısının batmaya koyulduğu andır."[25]

Namazda Gevşeklik Yapanın On Beş Belaya Uğraması

26- "Babam Resulullah (s.a.a)'den namazında gevşeklik yapan kadın ve erkekler hakkında soru sorduğumda şöyle buyurdular: "Kadın ve erkeklerden her kim namazında gevşeklik yaparsa, Allah Teala onu on beş belaya duçar eder: Allah Teala bereketi ömründen alır; bereketi rızkından kaldırır; salih insanların simasını onun yüzünden giderir; yaptığı her amele mükafat verilmez; duası göklere yükselmez (müstecap olmaz); salih insanların duasından nasibi olmaz; zelil olarak ölür; aç olarak ölür; susuz olarak can verir; öyle ki dünya nehirlerinin suyunu verseler, susuzluğu yine giderilmez; Allah Teala, bir meleği onu kabirde rahatsız etmesi için memur eder; kabri dar olur; kabri karanlık olur; Allah Teala (kıyamet günü) bir meleği, onu halkın gözleri önünde yüz üstü çekip sürümesi için görevlendirir; zor bir hesaba (sorgu suale) tabi tutulur; Allah Teala, (rahmet gözüyle) ona bakmaz; onu (günahlardan) arındırmaz ve onun için elemli bir azap olur."[26]

Bu Ümmetin Babaları!

27- "Muhammed (s.a.a) ve Ali (a.s), bu ümmetin babalarıdırlar; onların eğriliklerini düzeltir, itaat ettiklerinde onları ebedi azaptan kurtarır, uyum sağladıklarında da onları daimi nimete kavuştururlar."[27]

Ali'nin Kim Olduğunu Biliyor musun?

28- Hz. Ali (a.s)'ı kınayan bir cahile şöyle buyurdu:
"Ali'nin kim olduğunu biliyor musun? O rabbani bir İmam, nurla dolu bir vücut, efendilerin kutbu (efendisi), tertemiz ailenin oğlu, doğruyu konuşan, imamet dairesinin merkezi, Peygamber'in iki gülü ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin'in babasıdır."[28]

Gadir-i Hum Olayının Kimseye Özür Yolu Bırakmaması

29- "Allah Teala, Gadir-i Hum olayından sonra hiç kimseye bir bahane ve özür yolu bırakmamıştır."[29]

Hz. Ali'nin İmameti

30- Hz. Ali'nin imametini Peygamber'in sözleriyle kanıtlamak mümkün müdür? diyen birisine şöyle buyurdular:
"Hayret! Gadir-i Hum gününü unuttunuz mu? Resulullah'ın şöyle buyurduğunu duydum: Ali, aranızda kendimden sonra bıraktığım en hayırlı kimsedir; Ali benden sonra İmam ve halifedir. Daha sonra iki oğlum Hasan ve Hüseyin ve Hüseyin'in neslinden olan dokuz kişi en iyi İmamlardır. Onlara uyarsanız, onları hidayete eren ve hidayete erdirenler olarak bulursunuz; muhalefet ederseniz, kıyamet gününe dek daima aranızda ihtilaf vuku bulur."
"O zaman Ali neden sustu ve kendi hakkını almadı?" dediğinde de şöyle buyurdular:
"Ey Eba Ömer! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: İmam Kâ'be gibidir; halk ona gelmelidir, o halka değil."
Sonra şöyle devam ettiler:
"Allah'a and olsun ki, eğer hakkı ehline bıraksalardı ve Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine uysalardı, Allah konusunda (dini meselelerde) iki kişi bile ihtilafa düşmezdi. Hz. Ali'den İmam Hüseyin'in dokuzuncu evladı olan Hz. Mehdi'ye kadar olan İmamlar birbirlerinin ardınca onu miras alırlardı. Ama ne yazık ki (cahil halk), Allah'ın geriye attığını öne geçirdiler, Allah'ın öne geçirdiğini ise geriye attılar. Peygamber'i kabre koyduktan sonra hevesleri doğrultusunda birini seçtiler ve kendi görüşleriyle amel ettiler. Kahrolsunlar! Acaba Allah Teala'nın şu sözünü duymamışlar mıydı: "Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer, seçim onlara ait değildir."[30] Hayır, onlar bunu duymuşlardır; fakat onlar Allah Teala'nın buyurduğu şu duruma düşmüşlerdir: "Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; ancak sinelerdeki kalpler körelir."[31] Heyhat! Onlar dünyada uzun arzulara kapıldılar, öleceklerini unuttular. Allah onları helak etsin, işlerini boşa çıkarsın. Allah'ım, yücelikten sonra küçülmekten sana sığınırım."[32]

Kisa Hadisi

31- Şeyh Abdullah Behrani, kendi senediyle sahabenin büyüklerinden olan Cabir bin Abdullah-i Ensari'den şöyle rivayet etmiştir: Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Resulullah (s.a.a)'ın kızı Fatıma (a.s)'ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Bir gün babam Resulullah (s.a.a) benim evime gelerek; "Es-selam-u aleyki ya Fatıma" (Sana selam olsun ey Fatıma) dedi. Ben de; "Aleyk'es- selam" dedim. Babam Resululah; "Vücudumda bir bitkinlik hissediyorum" buyurdu. Ben; "Allah seni bitkinliğe karşı korsun" dedim. Sonra; "Kızım Yemen malı olan abâyı getir ve benim üzerime ört" dedi. Ben de o abâyı getirip üzerine çektim. Bu sırada onun yüzünün dolunay gibi parladığını gördüm.
Biraz geçmeden oğlum Hasan da geldi ve; "Es-selam-u aleyki ya ümmah" (Sana selam olsun ey anne) dedi. Ben de; aleyke's- selam ey benim gözümün nuru ve kalbimin meyvesi" dedim. O; "Anne! Ben burada bir güzel koku hissediyorum; bu koku ceddim Resulullah (s.a.a)'ın kokusuna benziyor" dedi. Ben; "Evet, ceddin kisanın (abânın) altındadır." dedim. Hasan abâya doğru giderek; "Es-selam-u aleyke ya ceddah." (Selam olsun sana ey büyük baba); ey Resulullah, benim de abânın altına girip senin yanında bulunmama izin verir misin?" dedi. Peygamber (s.a.a); "Aleyke's- selam ey benim çocuğum ve havuzumun sahibi, evet izin veriyorum" buyurdu. Hasan da Peygamber (s.a.a) ile birlikte abânın altına girdi.
Az geçmeden oğlum Hüseyin içeri girdi ve; "Es-selam-u aleyki ya ümmah" (Ey anne sana selam olsun) dedi. Ben de; "Aleyk'es- selam ey benim oğlum ve gözümün nuru ve gönlümün meyvesi" dedim. Hüseyin; "Anne, ben burada bir güzel koku hissediyorum; ceddim Resulullah'ın kokusuna benziyor" dedi. Ben; "Evet, ceddin ve kardeşin abânın altında bulunuyorlar" dedim. Hüseyin abâya doğru yaklaşarak; "Es-selamu aleyke ya ceddah, es-selamu aleyke ya menihterehullah" (Sana selam olsun ey büyük babam, sana selam olsun ey Allah'ın seçkin kıldığı kimse); benim de sizinle beraber abânın altına girmeme izin verir misiniz?" dedi. Peygamber (s.a.a); "Aleke's- selam ey evladım, ümmetimin şefaatçisi, evet izin verdim." buyurarak karşılık verdi. Hüseyin de kisânın altına girdi.
Bu esnada Ebu'l- Hasan Ali bin Ebi Talip (a.s) gelerek; "Es-selamu aleyki ya binte Resulellah" (Sana selam olsun ey Resulullah'ın kızı) dedi. Ben de; "Aleke's- selam ya Ebe'l- Hasan ve ya Emir'el- Müminin" diye cevap verdim. Sonra; "Ben burada güzel bir koku hissediyorum; bu koku amcam oğlu ve kardeşim Resulullah'ın kokusuna benziyor" dedi. Cevaben; "Evet, Peygamber çocuklarınla birlikte kisanın altındalar" dedim. Ali de abâya doğru ilerleyip; "Es-selamu aleyke ya Resulellah. Benim de sizinle birlikte kisanın altına girmeme müsaade eder misiniz?" dedi. Resulullah (s.a.a); "Ve aleyke's- selam ya Ali, ya vasiyyî ve halifetî ve sahibe livaî" (Sana da selam olsun ey benim kardeşim ve ey benim vasim ve halifem ve bayraktarım,) sana da izin verdim" buyurdu.
Sonra ben abâya doğru giderek; "Es-selamu aleyke ya ebetah, ya Resulellah" (Sana selam olsun ey babam, ey Allah'ın Resulü), acaba benim de sizinle birlikte abânın altında olmama izin verir misiniz?" dedim. Resulullah (s.a.a); "Ve aleyki's- selam ya bintî, veya biz'atî ve ezintu leki" (Sana da selam olsun, ey benim kızım ve ey benim vücudumun bir parçası, sana da izin verdim)" diyerek cevap verdi.
Ben de abânın altına girdim. Hepimiz abânın altına toplandığımızda babam Resulullah (s.a.a) abânın iki yanından tutup sağ eliyle göğe taraf işaret ederek dedi ki:
"Ey Allah'ım, bunlar benim Ehl-i Beyt'im ve benim özel yakınlarımdır. Bunların eti benim etimdendir ve kanları benim kanımdandır; bunları inciten beni de incitir ve bunları üzen beni de üzüyor. Ben bunlarla savaşanlarla savaşırım ve bunlarla sulh içinde olanlarla sulh içindeyim; bunların düşmanlarına düşmanım ve bunları sevenleri severim; bunlar hakikaten bendendirler ve ben de bunlardanım. Allah'ım, kendi rahmet ve bereketini, ihsan ve bağışını bana ve bunlara indir ve bunlardan her türlü pisliği gider ve bunları tertemiz kıl.
Allah-u Teala buyurdu ki: "Ey benim meleklerim ve ey göklerde bulunanlar, bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ay ve ışık saçan güneşi, dönen her feleki (gezegeni), akan denizi ve dolaşan gemiyi, sadece kisânın altında olan bu beş kişinin sevgisi için yarattım.
Cebrail-i Emin; "Ya Rabbî, abânın altında bulunan kimlerdir?" diye sordu.
Allah (c.c); "Onlar, Peygamber'in Ehl-i Beyt'i ve risaletin madenidirler; onlar; Fatıma, babası, kocası ve çocuklarıdır" buyurdu.
Cebrail; "Ya Rab, yere inip onların altıncısı olmama izin verir misin?" dedi.
Allah Teala; "Evet izin verdim" buyurdu.
Bu vakit Cebrail-i Emin de yere indi ve; "Es-selamu aleyke ya Resulellah (Selam olsun sana ey Allah'ın Resulü), yücelerin en yücesi olan Allah sana selam gönderiyor, güzel tebrik ve ihtiramını sana sunuyor ve buyuruyor ki:
"İzzet ve celalime and olsun ki, ben bina edilmiş gökyüzünü ve döşenmiş yeryüzünü ve aydınlatan ayı ve ışık saçan güneşi ve dönen her feleki (gezegeni) ve akan her denizi ve dolaşan her gemiyi, sadece sizin hatırınız ve sizin sevginiz için yarattım."
Allah Teala benim de sizinle birlikte olmam için izin verdi. Ya Resulellah, sen de izin veriyor musun?" dedi.
Resulullah şöyle buyurdu: "Ve aleyke's- selam ya emine vahyillah, innehu na'am kad ezintu leke" (Sana da selam olsun ey Allah'ın vahyinin emini, evet sana da izin verdim."
Bunun üzerine Cebrail de bizimle birlikte abânın altına girerekve babama dedi ki: "Allah size şöyle vahy etmiştir: "Gerçekten Allah, siz Ehl-i Beyt'ten her türlü ricsi (günah ve pisliği) gidermek ve sizleri tertemiz kılmak istiyor."[33]
Bu sırada Ali; "Ya Resulellah, bizim bu abânın altında oturmamızın Allah katındaki fazileti nedir?" diye sordu.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Beni hak olarak peygamberlikle gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak beni risaleti için seçen Allah'a and olsun ki, bizim bu haberimiz (böylece kisânın altında toplanmamızla ilgili olay), yeryüzünde içerisinde şiilerimizden ve dostlarımızdan bir topluluğun bulunduğu herhangi bir toplantıda söylenecek olursa, onlar dağılıncaya kadar mutlaka onlara rahmet iner ve melekler onların etrafını sarar ve onlara Allah'tan bağış dilerler."
Bu esnada Ali; "O halde Allah'a and olsun ki, biz saadete kavuştuk" dedi.
Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: "Ey Ali, beni hak üzere peygamber olarak gönderen ve insanların kurtarıcısı olarak risaleti için beni seçen Allah'a and olsun ki, bizim bu haberimiz, şiilerimizden bir topluluğun bulunduğu herhangi bir mecliste söylenirse ve onların içerisinde sorunu olan birisi olursa, onun sorununu Allah Teala mutlaka giderir; onların içerisinde gamlı biri olursa, Allah Teala onun gamını yok eder ve onların içerisinde ihtiyacı olan biri olursa, Allah (c.c) onun ihtiyacını bertaraf eder."
Ali bunu duyunca; "O zaman Allah'a and olsun ki, biz mutluluk ve saadete kavuştuk ve Kâ'be'nin Rabbine and olsun ki, bizim şiilerimiz de dünya ve ahirette mutluluk ve saadete kavuştular" dedi. [34]

Kalpleri Parçalayan Dertler

32- Resulullah (s.a.a)'in vefatı üzerine Fatıma (a.s) şu şiiri okudu:
Topraklar altında gizlenene de ki; feryadımı duyuyor musun?
Öyle musibetler başıma geldi ki; gündüzün başına gelseydi,
Kararır gece oluverirdi.
Ben Muhammed'in gölgesinde himaye altında idim,
Zulme uğramaktan korkmuyordum, o benim güzelimdi.
Bugün ise aşağılanmak ve zulme uğramaktan korkuyorum,
Bana zulmedeni ridamla defediyorum.
Kumru gam ve kederden geceleyin bir dalda ağlıyorsa,
Ben sabah vakti ağlıyorum.
Senden sonra hüznü munisim kılacağım,
Sana gözyaşı döküp hakkımı aramaya gayret edeceğim.
Ahmed'in mezarını koklayana ne gam,
Uzun bir zaman güzel koku koklamasa da.[35]

Babasına Dert Yanmaları

33- Hz. Fatıma (a.s), Peygamber (s.a.a) defnedildikten sonra perişan bir halde evden çıkıp halsizlikten babasının kabrine zor ulaşabildi. Mihrabı, ezan okunan yeri görünce bağırmasıyla yere düşmesi bir oldu. Kadınlar bu durumu görünce yüzüne su serptiler. Ayıldığında babasının kabrine bakarak şöyle dedi:
"Babacığım! Gücüm tükendi, bedenimde hâl kalmadı, düşmanım şematet etti (sevindi), üzüntü beni öldürdü.
Babacığım! Yalnız, şaşkın ve tek kaldım. Sesim tutuldu, belim kırıldı, hayatım bunaldı, günlerim karardı.
Babacığım! Senden sonra yalnızlığım için bir munis, gözyaşımı dindirecek birisi, zaafım için bir yardımcı bulamıyorum.
Babacığım! Senden sonra Kur'an'ın muhkem ayetleri unutuldu, Cebrail ve Mikail'in indikleri yer yok oldu.
Babacığım! Senden sonra sebepler (ilişkiler) değişti, kapılar yüzüme kapandı.
Babacığım! Senden sonra artık dünyadan nefret ediyorum, nefesim tükeninceye dek sana ağlayacağım.
Babacığım! Sana olan aşkım tükenmek bilmez, sana olan hüznüm sona ermez. Ey vah babacığım! Ey vah Allah'ım!"[36]

Muaviye'ye Yazılan Mektup

34- Ömer Muaviye'ye yazdığı uzun bir mektubunda şöyle diyor:
Fizze'ye (Hz. Fatıma'nın cariyesi) dedim ki: "Ali'ye de ki: Ebu Bekir'e biat etmek için dışarı çıksın; çünkü müslümanlar ona biat etmişlerdir."
Fizze: "Emir'ul-Müminin Ali meşguldür" dedi.
Dedim ki: "Bu sözleri bir kenara bırak, ona de ki, dışarı çıksın; aksi takdirde içeri girip onu zorla çıkarırız."
Bu sırada Fatıma odadan çıkıp kapının arkasında durdu ve şöyle dedi:
"Ey yalancı sapıklar! Ne diyorsunuz, ne istiyorsunuz?"
Dedim ki: "Ey Fatıma!"
Fatıma: "Ey Ömer! Ne istiyorsun?" dedi.
Dedim ki: "Neden amcan oğlu seni cevap vermek için göndermiş ve kendisi perdenin arkasında oturmuştur?"
Dedi ki: "Ey şaki (bedbaht)! Senin azgınlığın beni evimden dışarı çıkardı; hücceti sana ve diğer her sapığa tamamladı."
Dedim ki: "Bu boş sözleri ve kadın hikayelerini bir kenara bırak, Ali'ye de ki dışarı çıksın; aramızda hiçbir dostluk ve ihtiram yoktur."
Fatıma dedi ki: "Ey Ömer! Şeytan hizbinle mi beni korkutuyorsun? Oysaki şeytanın hizbi güçsüzdür."
Dedim ki: "Eğer dışarı çıkmazsa, ya çok odun getirerek bu evi içindekilerle yakacağım veya Ali sürüklenerek biate götürülecektir."
Bu sırada Konfoz'un kırbacını alıp ona vurdum ve Halid bin Velid'e de: "Sen ve adamlarımız gidin odun getirin, ben onları yakacağım" dedim.
Fatıma dedi ki: "Ey Allah'ın düşmanı, ey Peygamber'in düşmanı, ey Emir'ul-Müminin Ali'nin düşmanı!"
Fatıma elleriyle kapıyı tutup onu açmama mani oluyordu; derken onu bir kenara ittim, yine bana mani olmaya çalıştı, bu defa kırbaçla onun ellerine vurdum, onu incittim, onun inilti ve ağlamasını duydum; neredeyse yumuşayacaktım ve kapıdan geri dönecektim. Ama bu esnada Ali'nin Arap kahramanlarının kanını dökmedeki hınç ve düşkünlüğünü, Muhammed'in hile ve sihrini hatırladım, bu esnada kapıya bir tekme vurdum, Fatıma ise kapıya yapışıp ona dayak olmuştu; öyle şiddetle bağırdı ki, Medine'nin alt üst olduğunu zannettim ve şöyle dediğini duydum:
"Ay babacığım! Yâ Resulullâh! İşte çok sevdiğin kızına böyle davranıyorlar! Ah! Ey Fizze! Gel de beni tut; Allah'a and olsun ki, karnımdaki yavrum öldürüldü!"
Duvara dayanarak doğum acısı çektiğini duydum, derken kapıyı itip içeriye girdim, gözlerimi kapatan bir çehreyle benimle karşılaştı, maknenin (hicabın) üzerinden yüzüne bir tokat vurdum, öyle ki küpesi kopup yere dağıldı!..." [37]

Hz. Fatıma (a.s)'ın Mescitte Hararetli Konuşması

35- Abdullah bin Hasan (a.s) kendi senediyle babalarından şöyle rivayet etmiştir: Ebu Bekir, Fedek'i Fatıma'nın elinden almaya karar aldığında, bu haber Hz. Fatıma'ya ulaşınca baş örtüsünü başına atıp çarşafına büründü, bir grup akrabalarının kadınları eşliğinde eteklerini çiğnediği ve yürüyüşü Resulullah'ın yürüyüşünü hatırlatan bir halde Ebu Bekir'in yanına vardı; Ebu Bekir Muhacir, Ensar vs.kimselerden oluşan bir grup topluluk arasında yer almıştı. Hz. Fatıma'nın önüne bir perde çektiler. Fatıma (a.s) onun arkasında oturdu. Kendini ağlamaktan alamadı. Öyle bir inledi ki, halk o sesi duymakla ağlamaya başladı; derken meclis galeyana geldi. Daha sonra biraz sakin oldu, halkın ağlama sesleri ve galeyanı yatışınca, sözüne Allah'a hamd ve Peygamber'e salat ve selamla başladı; halk tekrar ağlamaya başladı. Halk iyice sustuktan sonra sözlerine devam ederek şöyle buyurdular:
"Verdiği nimetlere karşı övgü Allah'a mahsustur. İlham ettiği şeylere karşı şükür O'na özgüdür. Başlattığı bütün nimetler, bağışladığı bol bahşişler, verdiği bol ihsanlarına karşı sena O'na mahsustur. Nimetleri sayılamayacak kadar çoktur, sonu karşılığı verilemeyecek kadar uzaktır, sonsuzluğu idrakten ıraktır. Nimetlerin arttırılması için insanları şükretmeye davet etti, onların çoğalması için halktan hamd etmeyi istedi. İkinci kez de o nimetlerin (ahiretteki) benzerine davet etti.
Şahadet ederim ki Allah'tan başka bir İlâh yoktur. Tektir ve ortağı yoktur. Bu kelimenin tevili ihlâstır. Kalpler O'na bağlanmıştır ve fikir onunla aydınlanmıştır. Öyle bir Allah'tır ki gözler O'nu göremez, diller O'nu (olduğu gibi) vasfedemez, akıllar O'nu nitelendiremez. Bütün şeyleri yoktan var etti, herhangi bir şeyi örnek edinmeksizin yarattı. Onların yaratılmasına bir ihtiyacı olmaksızın ve hiçbir fayda gütmeksizin kendi iradesiyle, hikmetini ispat emek, itaatine vakıf kılmak, kudretini göstermek, kullarını ibadete çağırmak, davetini yüceltmek için bunları yarattı. Sonra kullarını azaptan korumak ve onları cennetine sevk etmek için kendisi itaat edene mükafat vermeyi, isyan edeni ise cezalandırmayı takdir etti.
Şahadet ederim ki, babam Muhammed (s.a.a) Allah'ın kulu ve elçisidir. O'nu, elçi olarak göndermeden önce seçti, yaratmadan önce O'na "Muhammed" adını verdi, peygamberlikle görevlendirmeden önce O'nu tercih etti. O zaman diğer mahlukat daha gayp âleminde gizliydi, korkunç perdelerle korunmuştu, yokluğun sınırını aşmış değildi. Allah Teala işlerin sonunu bilirdi, bütün hadiselerden haberdardı, mukadderatın yerlerini tanırdı.
Yüce Allah, emrini tamamlamak, hükmünü icra etmek, kesin mukadderatını infaz etmek için Muhammed'i mebus etti. Allah Teala, insanların dinlerinde ayrılığa düştüğünü, tefrika ateşine yöneldiklerini, putlara taptıklarını, bilerekten Allah'ı inkar ettiklerini görünce, babam Muhammed (s.a.a) vesilesiyle karanlıkları aydınlattı, kalplerdeki karalıkları giderdi, gözler önüne çekilen şaşkınlık perdelerini kaldırdı. Babam, halkı hidayet etmek için kıyam etti, onları sapıklıktan kurtardı, körlüklerini giderip basiret verdi onlara. Onları mutedil bir dine hidayet etti, doğru bir yola çağırdı. Daha sonra Allah Teala şefkat ile ve herhangi bir icbar söz konusu olmadan O'nun ruhunu aldı. Artık Muhammed (s.a.a), bu dünyanın elem ve sıkıntılarından rahat bulunmaktadır, öbür dünyada mukarrep melekler ve bağışlayan Rabbin rızasıyla beraberdir ve Allah'ın katında yaşamaktadır. Allah'ın salat, rahmet ve bereketi O'nun peygamber'i, emini ve yaratıkları arasından seçip beğendiği babama olsun."
Sonra halka hitap ederek şöyle buyurdu:
"Ey Allah'ın kulları! Siz, O'nun emir ve nehyinin koruyucuları, din ve vahiy ilminin taşıyıcıları, kendi üzerinizdeki eminleri ve dini diğer milletlere ulaştıran elçilerisiniz. Allah'ın gerçek halifesi sizin aranızdadır. O, Allah'ın daha önce size gönderdiği bir ahit ve aranızda bıraktığı bir hüccettir. O, Allah'ın natık (konuşan) kitabı ve sadık Kur'an'ıdır. O, parlak bir nur ve aydınlatıcı bir ışıktır. Delilleri aşikar, sırları açık ve zahirleri vazıhtır (onun içini de bilirsiniz dışını da). Ona uyanlara gıpta edilir. Kendisine uyanı Allah'ın Rıdvan cennetine götürür. Ona kulak vereni kurtuluşa sevk eder. Allah'ın aydın hüccetleri, açıklanmış farzları, yasaklanmış haramları, yeterli delilleri, övülmüş erdemleri, hibe edilmiş ruhsatları ve yazılmış şeriatları onun vesilesiyle elde edilir, kavranılır.
Allah, şirkten arınmanız için imanı, kibirden uzaklaşmanız için namazı, nefsin temizlenmesi ve rızkın artması için zekatı, ihlâsın sağlamlaşması için orucu, dini ayakta tutmak için haccı, kalplerin düzelmesi için adaleti, dinin düzene girmesi için bize itaati, ümmetin tefrikaya düşmemesi için bizim imametimizi, İslam'ın aziz ve üstün olması için cihadı, İlâhî mükafatı hakkedebilmek için sabrı, toplumun maslahatı için iyiliği emretmeyi, gazaptan korunmak için ana-babaya iyilik etmeyi, ömrün uzaması ve nüfusun çoğalması için akrabalarla ilişkiyi kesmemeyi, kanların akıtılmaması için kısası, mağfirete yönelmek için adağı yerine getirmeyi, eksik ölçmeyi önlemek için ölçü ve tartıda tam hakkını vermeyi, lanetten korunmak için kazif'ten (namuslu kadınlara zina isnadında bulunmaktan) kaçınmayı, iffet ve emniyeti (toplumda) hakim kılmak için hırsızlık yapmaktan uzak durmayı, pislikten uzak olmak için şarap içmekten sakınmayı, Rabliğine olan inancın ihlası için şirkten kaçınmayı farz kıldı "Öyleyse Allah'tan, gerektiği şekilde çekinin ve ancak Müslüman olarak ölün."[38] Size emrettiği ve sizi ondan sakındırdığı şeyde Allah'a itaat edin. Çünkü "Allah'tan ancak alim olanlar korkar."[39]
Sonra şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Bilin ki ben Fatıma'yım, babam Muhammed'dir. Yine tekrarlıyorum; ben Fatıma'yım, babam Muhammed'dir! Yalan söylemiyorum ve hata da etmiyorum. "And olsun, size içinizden bir peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür, müminlere çok şefkatlidir, çok merhametlidir."[40] Eğer o peygamberi tanıyorsanız, bilmeniz gerekir ki o, sizin kadınlarınızın babası değil, benim babamdır; sizin erkeklerinizin değil, benim amca oğlumun kardeşidir. Onunla akrabalık ne de güzeldir! O, risaletini halka ulaştırdı, onları İlâhî azapla korkuttu. Müşriklerin yol ve yöntemlerinden yüz çevirdi. Onların sırtlarına ağır bir darbe indirdi. Onların boğazını sıktı, hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağırdı. Putları kırdı, küfrün başlarını dağıttı, sonunda küfür topluluğu hezimete uğradı, geriye dönüp kaçtı, gece sabahtan ayrıldı (karanlıklar yok oldu), hak ortaya çıktı, dinin önderi söz sahibi oldu, şeytanların kükremesi kesildi, nifak topluluğu helak oldu, küfür ve düşmanlık düğümleri çözüldü, siz de yüzleri ak ve oruçtan karınları aç kişilerin arasında (özgürce) ihlas (lâ ilahe illellah) kelimesini söyler oldunuz.
Sizler (Peygamber-i Ekrem gelmeden önce) bir ateş çukurunun kenarındaydınız, içenin içeceği değersiz bir yudum su idiniz, tamahkarın ganimet bilip yiyivereceği bir lokmaydınız, adavet ateşini körükleyenler için uygun bir alev idiniz, ayaklar altında eziliyordunuz. Develerin girip kirlettikleri (çukur) suyu içiyordunuz, ağaç yapraklarını gıda ediyordunuz, zelil ve aşağılık bir hale düşmüştünüz, etrafınızdaki insanların sizi ezmesinden korkuyordunuz, bütün bu bedbahtlıklardan sonra Allah Teala, babam Muhammed vasıtasıyla sizleri kurtardı. Daha sonra babam, yiğit kişiler, Arab'ın kurtları ve kitap ehlinin isyancılarıyla denenip sınandı (onlarla savaştı).
Onlar ne zaman savaş ateşini tutuşturdularsa, Allah-u Teala onu söndürdü. Şeytanın boynuzu göründüğünde (onlar baş kaldırdığında) veya müşriklerden bir ejderha ağzını açtığında kardeşi Ali'yi onun ağzına atıyordu (onun önüne çıkarıyordu), o da onun beliyle kulağını ayağının altına almadan ve onun püskürdüğü ateşi kılıcıyla söndürmeden geri dönmüyordu. Allah'ın rızasını kazanmak için bu zorluklara katlanıyordu, O'nun emirlerini uygulamak için çaba sarf ediyordu, Resulullah'a herkesten daha yakındı, evliyaullah'ın seyyidi (efendisi) idi. Her zaman (Allah'ın ve Peygamber'in emrine) hazır, hayır isteyen, gayretli ve emekçi idi. Allah'ın yolunda, kınayanların kınaması ona mani olmazdı.
Hz. Ali tebliğ ve cihat ederken siz keyfinizi sürdürmekte, rahatınıza bakmaktaydınız, mağlubiyete uğramamızı ve bir haber çıkmasını bekliyordunuz. Savaş anında geri dönüp düşmanla savaşmaktan kaçıyordunuz.
Allah Teala, Resulü için, peygamberlerin evini ve seçkin kullarının yurdunu seçtiğinde (onu Firdevs cennetine götürdüğünde) artık nifak dikeni (kalplerdeki kinler) ortaya çıktı, din gömleği eskidi, kin besleyen sapıklar söz sahibi oldular, en düşük kişiler ortaya çıktılar. Batıl ehlinin boğur devesi böğürdü, arsanızda kuyruğunu oynattı, şeytan yerinden başını çıkardı, sizi kendine çağırdı, davetini icabet ettiğinizi, onun aldatmasına hazır olduğunuzu gördü. Sonra hareket etmenizi istedi, siz de hareket ettiniz, tehyiç olmanızı (coşmanızı) istedi, siz de tehyiç oldunuz. Derken başkasının devesini damgaladınız (sizin malınız olmayan hilafeti gasp ettiniz), onu, sizin olmayan bir çeşmenin başına getirdiniz. Ahdinizden (Gadir-i Hum'daki biatinizden) uzun bir zaman geçmemişti, Peygamber'in vefatından dolayı kalbimizin yarası çok genişti, henüz iyileşmemişti, Peygamber'in mübarek naaşı henüz toprağa verilmemişti. Fitne çıkması korkusunu bahane ederek kendinizi öne attınız. Ama bilin ki, fitnenin ta içine düştünüz. Şüphe yok ki, cehennem küfre sapanları kuşatmıştır.
Heyhat! Siz nere, fitneyi yatıştırmak nere! Ne oluyor size? Nereye gidiyorsunuz? Allah'ın Kitabı sizin aranızdadır; sözleri açık, ahkamı parlak, nişaneleri göz kamaştırıcı, emir ve nehiyleri aşikârdır. Ama siz onu arkanıza attınız. Ondan yüz çevirmek mi istiyorsunuz? Yoksa Kur'an'dan başkasıyla mı hükmediyorsunuz? Ondan başkasını almak, zalimler için ne de kötü bir bedeldir. (Şunu bilin ki:) "Kim İslam'dan başka bir din ararsa, asla ondan kabul edilmez ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır"[41] Sonra (çalınan devenin) ürkmesi dinip dizginlenmesi kolay olacak kadar bile sabretmediniz. Sonra fitne ateşini tutuşturdunuz, onun közünü körüklediniz, azgın Şeytanın çağrısına müspet cevap verdiniz. Parlak dinin nurunu söndürmeye, seçkin Peygamber'in sünnetini boşlamaya koyuldunuz. Köpük içmek adına alttan süt içiyorsunuz. Ağaçlar arasında saklanan yırtıcı canavarlar gibi onun (Peygamber'in) Ehl-i Beytine ve evlatlarına doğru yürüyorsunuz. Bıçak kesmesi ve karına sokulan mızrak ağrısı gibi olan sizden gördüğümüz bu zulümlere sabretmekten başka bir çaremiz yoktur.
Siz şimdi Peygamber'den bize miras yetişmediğini mi sanıyorsunuz? "Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorsunuz? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için, hükmü Allah'ın hükmünden daha güzel olan kimdir."[42] Benim Resulullah'ın kızı olduğumu bilmiyor musunuz? Benim onun kızı olduğum parlak güneş gibi size açıktır. Ey Müslümanlar! Mirasımın elimden alınması hususunda mağlup mu olayım?
Ey Kuhafe oğlu (Ebu Bekir)! Acaba senin babandan miras alabileceğin ama benim babamdan miras alamayacağım Kur'an'da mı yazılmıştır? Şüphesiz Allah'a iftira ediyorsun. Bilerek mi Allah'ın kitabını arkanıza attınız? Oysa Allah Teala Kur'an'da; "Süleyman, Davud'a mirasçı oldu"[43] buyurmaktadır. Yine Yahya bin Zekeriyya'ın kıssasında, Zekeriyya; "Rabbim! Bana kendi katından bir yardımcı armağan et de bana mirasçı olsun, Yakup oğullularına da mirasçı olsun."[44] diye Allah'a yalvarmaktadır.
Yine Allah Teala Kur'an'da; "Akrabalar (mirasta) Allah'ın kitabına göre, birbirlerine önceliklidir."[45] buyurmaktadır. Yine; "Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki kadının hissesi kadar tavsiye eder."[46] buyurmaktadır. Yine; "Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal, mülk vb.) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya, bilinen (uygun, meşru) bir tarzda vasiyette bulunması -Allah'a karşı gelmekten sakınanlara bir hak olarak- size farz kılındı."[47] buyurmuştur.
Benim için mirastan bir hisse olmadığını, babadan miras alamayacağımı ve aramızda akrabalık bağı olmadığını mı sandınız? Acaba Allah Teala miras ayetini size mahsus kılmış da babamı onun hükmünden istisna mı etmiş? Yoksa, iki dinin mensupları birbirlerinden miras alamazlar mı diyorsunuz? Acaba ben ve babam bir dinden değil miyiz? Yoksa siz, Kur'an'ın umum ve hususunu babam ve amca oğlumdan daha iyi mi biliyorsunuz? Bu yularlanmış ve palanlanmış deve (hilafet ve Fedek) de senin olsun, al götür; kıyamet günü seninle görüşecektir. Allah ne güzel hükmeden, Muhammed ne güzel kefil ve kıyamet ne güzel buluşma yeridir! "O gün batılda olanlar hüsrana uğrayacaklar."[48] O gün pişmanlık duymanız size yarar vermeyecektir. "Her bir haber için kararlaştırılmış bir zaman vardır. Siz de bileceksiniz."[49] "Yakında bileceksiniz, kendisini aşağı kılan azap kime gelecek ve kesintisiz azap kimin üzerine çökecek?"[50]
Sonra Ensar'a hitap ederek şöyle buyurdu:
"Ey cömertler topluluğu! Ey dinin pazıları (yardımcıları)! Ey İslam'ın koruyucuları! Benim hakkımda sizdeki bu zaaf ve mazlumiyetim hususunda sizdeki bu uyuklama nedir? Babam Resulullah (s.a.a); "Kişinin hürmeti, evladı hakkında korunmalıdır (evlada hürmet babaya hürmettir.)" buyurmuyor muydu? Ne çabuk değiştiniz? Ne çabuk boşaltıp döktünüz (kararlarınızı değiştirdiniz)? Sizin, istediğim ve elde etmeye çalıştığım şeye gücünüz vardır. Muhammed (s.a.a) öldü mü diyorsunuz? Evet bu büyük bir musibetti, gediği geniş mi geniştir; bu gediğin bitişmesi zor mu zordur. Onun gözlerden kaybolmasıyla yeryüzü karanlık oldu, musibetinden dolayı güneş ve ay tutuldu, yıldızlar dağıldı, arzular öldü, dağlar alçaldı. Yine onun ölmesiyle sınırlar çiğnendi, hürmetler yok oldu. And olsun Allah'a, bu büyük bir felaket ve büyük bir musibetti; dünyada bunun misli (canları yakan) bir bela ve afet görülmemiştir. Ancak her akşam ve sabah evlerinizde okuduğunuz Kur'an bunu (Peygamber'in ölmesini) açıkça bildirmiştir. Bu bela (ölüm) ondan önceki peygamber ve ilâhî elçilere de gelip çatmıştır. Bu, kesin bir hüküm ve kaçınılmaz bir kazadır. "Muhammed, yalnızca bir Peygamberdir. Ondan önce nice Peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse, ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi (cahiliyeye mi) döneceksiniz? Kim iki topuğu üzerine gerisin geriye dönerse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir."[51]
Ey Kayle[52] oğulları! Babamın mirası sindirilsin mi? Oysaki siz beni görecek, sesimi işitecek mesafedesiniz, sessiz durmuşsunuz! Feryadımı duyuyorsunuz, halimi biliyorsunuz; yeterince sayınız, azığınız, gücünüz, silahınız ve siperiniz vardır. Ama bununla birlikte çağrımı duyup cevap vermiyorsunuz, imdat sesimi duyup yardım etmiyorsunuz. Halbuki yiğitlikle meşhur, hayır ve salahla maruftunuz. Seçilen seçkinler ve biz Ehl-i Beyt için beğenilen güzidelerdiniz. Araplarla savaştınız, zorluklara katlandınız, çeşitli milletlerle çarpıştınız, yiğitlerle yüz yüze karşılaştınız. Biz adım attığımızda adım attınız, emrettiğimizde emre uydunuz. Nihayet İslam değirmeninin taşı dönmeye başladı, günlerin sütü (ganimetler) çoğaldı, şirkin narası kesildi, yalanın kaynaması durdu, küfr ateşi söndü, kargaşalık daveti dindi, din nizamı düzene girdi. Öyleyse yardım edeceğinizi açıkladıktan sonra neden susarak geri döndünüz? Himaye edeceğinizi ilan ettikten sonra neden gizlediniz? Teşebbüste bulunduktan sonra neden geri çekildiniz? İmandan sonra neden şirk koştunuz? "Yeminlerini bozan, Peygamber'i (yurdundan) sürmeye çabalayan ve sizinle ilk defa (savaşa) başlayan bir toplulukla savaşmaz mısınız? Korkuyor musunuz onlardan? Eğer iman etmiş kimseler iseniz, kendisinden korkmanıza Allah daha layıktır."[53]
Görüyorum ki rahatlığa yönelmişsiniz, yöneticiliğe herkesten layık olanı makamından uzaklaştırdınız, müsterih oldunuz, darlıktan genişliğe çıktınız, gizlediğinizi açığa vurdunuz, içtiğinizi kustunuz. (Fakat şunu bilin ki:) "Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü kafir olsanız, gerçek şu ki, Allah ganidir (hiçbir şeye muhtaç değildir), hamiddir (bütün övgüler O'na mahsustur)."[54]
Bilin ki gerekeni söyledim, alçaldığınızı (geçici sarhoşluğunuzu) da, kalplerinizin gizlediği hıyaneti de biliyordum. Ama bunlar, dertli ruhun taşması, öfkenin dışarı dökülmesi, kalp çeşmesinin coşması, gönlün derdi ve hücceti tamamlamaktı.
(Mesele yağmalamaksa) öyleyse bunu da (Fedek'i) alın, onu hilafet devesinin arkasına yükleyip götürün; (fakat şunu bilin ki) onun sırtı yağır olacak, ayakları aşınacak, kusuru kalacak (ve sizin için yüzkarası olacak)tır. O (hilafet devesi), Allah'ın gazabıyla damgalanmıştır, rezilliği ebedi kalacaktır ve sizi Allah'ın kalplere işleyen yakılmış ateşine götürecektir. (Bilin ki,) yaptıklarınız Allah'ın gözü önündedir. "Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir."[55] Ben, "Sizi şiddetli bir azabın öncesinde uyarıp-korkutan"[56] Peygamber'in kızıyım. Artık "Yapabileceğinizi yapın; kuşkusuz biz de (bir şeyler) yapmaktayız. Ve gözleyip durun; gerçekten biz de gözleyip-durmaktayız."[57]
Ebu Bekir, Hz. Fatıma'nın güçlü mantık ve delili karşısında halkı aldatma yoluna baş vurarak şöyle dedi:
"Ey Resulullah'ın kızı! Baban müminlere karşı şefkatli ve esirgeyiciydi. Hiç şüphesiz Muhammed (s.a.a) bizim kadınlarımızın babası değildi, senin babandı ve senin kocanın kardeşiydi. Bunu çok iyi biliyoruz. Kim sizi severse kurtuluşa erişir, kim size karşı kin beslerse hüsrana uğrar... Hiç kimse seni hakkından mahrum edemez, seni yalanlayamaz... Fakat Allah'a and olsun ki, babanın şöyle buyurduğunu duydum: "Biz Peygamberler, altın, gümüş, ev ve mülk miras bırakmayız; ilim ve nübüvvetten başka mirasımız olmaz. Bizden geride kalan mallarımız Müslümanların halifesinin yetkisindedir..."
Hz. Fatıma Ebu Bekir'e şöyle cevap verdi:
"Subhanellah! Babam Allah'ın Kitabından yüz çeviren, ahkamına muhalefet eden değildi. Onun hükümlerine uyan, onun surelerini takip edendi. Acaba hileye baş vurarak ona iftirada bulunmak mı istiyorsunuz? Onun ölümünden sonra sizin bu işiniz, onun hayatı döneminde onu yok etmek için kurduğunuz tuzaklara benzemektedir. Bu Kur'an, adaletli bir hakim ve hakla batılı birbirinden ayırandır. Kur'an buyuruyor ki: "Artık bana kendi katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun, Yakup oğullarına da mirasçı olsun."[58] "Süleyman Davud'a mirasçı oldu"[59] Allah Teala feraiz ve miras hükümlerini Kur'an'da beyan etmiş, zan ve şüpheye bir yer bırakmamıştır. "Hayır, nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah'tır."[60]
Ebu bekir, Hz. Fatıma'nın ezici delillerinden kendisini kurtarmak için şöyle dedi: "...İkimizin arasında bu insanlar hükmetmelidir. Çünkü beni onlar hilafete seçtiler..."
Hz. Fatıma bunun üzerine o susan halka şöyle buyurdu:
"Ey batıl söze koşan, çirkin ve helak edici ameller karşısında susan topluluk! "Kur'an'ı iyiden iyiye düşünmez misiniz? Yoksa bir takım kalpler üzerinde kilitler mi vurulmuş?"[61] Hayır, yaptığınız kötü ameller kalplerinizi kaplamıştır; kulaklarınızı, gözlerinizi kapamıştır. Tevil ettiğiniz (yorumladığınız) ne de kötüdür! Biçtiğiniz ne de pistir! Muameleniz ne de çirkindir! Vallahi onun yükünü ağır, sonucunu kötü bulacaksınız. Perdeler gözlerinizin önünden kaldırıldığında, onun ardındaki şiddet ve mihnetler açığa çıktığında, sanmadığınız şeyler Allah tarafından size aşikâr edildiğinde, "İşte orada hakkı iptal etmekte olanlar hüsrana uğrayacaklardır."[62]
Hz. Fatıma (a.s) daha sonra Resulullah (s.a.a)'in kabrine bakarak şu şiiri okudu:
"Senden sonra bir takım olay ve sıkıntılar oldu; eğer sen hazır olsaydın olaylar o kadar büyümezdi.
Yer yağmurunu kaybettiği gibi biz de seni kaybettik; kavmin de bozulup dağıldı; öyleyse sen onların musibete uğramalarına (sapmalarına) şahit ol.
Allah katında kurp ve makamı olan her aile, yakınlardan daha yakın ve üstündür.
Göçüp gittiğinde ve toprak aramızda engel olduğunda, bazı kimseler gönüllerinde saklı olan düşmanlıklarını aşikar ettiler.
Sen dünyadan göçtüğünde, bazı kişiler (de) asık suratla bizimle karşılaştılar, bizi küçümsediler ve bütün yeryüzü zorla (bizden) alındı.
Sen, dolunay ve kendisinden ışık alınan bir nur idin; izzet sahibi Allah'tan taraf sana kitaplar nazil oluyordu.
Cebrail ayetler getirmekle bize ünsiyet (sükunet) veriyordu, senin gitmenle bütün hayırlar da perde arkasında yer aldı.
Keşke senden önce ölüm bize ulaşsaydı, sen göçüp gittiğinde, yığın topraklar aramızda engel oldu.
Biz öyle bir musibete duçar olduk ki, gamlı ve kederli insanlardan hiçbir kimse, ne Arap, ne de Acem böyle bir musibete duçar olmamıştır."
Hz. Fatıma (a.s) bu konuşmalardan sonra evine döndü.

Ziyaretine Gelen Kadınlara Konuşması

36- Resulullah'ın kızı Fatıma (a.s)'ın hastalığı ağırlaşınca, Muhacir ve Ensar'dan oluşan bir grup kadın, Hz. Fatıma'nın ziyaretine giderek; "Ey Resulullah'ın kızı, bu hastalığınla nasıl sabahladın, durumun nasıldır?" diye sorduklarında şöyle buyurdu:
"Allah'a and olsun ki, dünyanızı sevmediğim, erkeklerinize darıldığım halde sabahladım. Onları denedikten sonra uzağa attım, sınadıktan sonra onlara sinirlendim. Keskinin körelmesi, ciddiyetten sonra gevşeklik, başı taşa vurmak, mızrağın (veya kanalın) çatlaması, görüşlerin bozulması, isteklerin sapması ne de kötüdür! "Kendileri için nefislerinin takdim ettiği şey ne de kötüdür. Allah onlara gazaplandı ve onlar azapta ebedi kalacaklardır."[63] Çaresizlikten onun (Fedek ve Hilafetin) yularını onlara taktım, onu onlara yükledim, baskınını da onlara yaptım (diyeceğimi dedim). Zalim kavim hayır görmesin, neticesiz kalsın, rahmetten uzak olsun. Yazıklar olsun onlara! Onu (hilafeti), risalet kökünden (merkezinden) nübüvvet ve delalet temelinden, Ruh'ul Emin'in (Cebrail'in) indiği evden, din ve dünya işlerine alim olanın elinden çıkardılar. "Bilin ki bu, büyük ve apaçık bir hüsrandır."[64] Ali'den intikam almalarının sebebi ne idi? Allah'a and olsun ki, onun kılıcının kimseyi tanımamasından, ölüme itina etmemesinden, düşmanları çiğnemesinden, kılıcının darbesinden ve Allah rızası için olan öfkesinden dolayı ondan intikam aldılar. Allah'a and olsun ki, eğer yoldan çekilseydiler (mani olmasaydılar), Resulullah'ın Ali'ye bıraktığı yulardan (önderlikten) ve onu kabul etmekten vazgeçselerdi ve onu (hilafet devesinin dizginini) Ali'ye bıraksalardı, bu deve onları doğru yola götürürdü, burunsallığı kimseyi yaralamazdı, yürümesi ağırlaşmazdı, binicisi yorulmazdı, onları hazmettirici ve kandırıcı temiz bir su kaynağına götürürdü, yanları suyu bulandırmazdı, onları doyurup geri getirirdi.
Hz. Ali onlara, gizlide ve açıkta nasihat etti. Hilafete ulaşsaydı zenginlikten çok süslenmezdi (Beyt-ul maldan kendisi için zahire etmezdi), susuzluğunu ve açlığını gidereceği az bir miktar hariç dünya malından bir şey toplamazdı. O zaman kimin zahit, kimin dünyaya haris olduğu, kimin doğru konuşan, kimin de yalancı olduğu ortaya çıkmış olacaktı. "Eğer halk inansalardı, korkup-sakınsalardı, gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazandıkları şeylerden dolayı cezalandıracağız."[65] "Bunlardan zulmetmiş olanlara da, kazanmakta oldukları kötülükler isabet edecektir ve onlar (Allah'ı) aciz bırakabilecek de değillerdir."[66]

Ebu Bekir'le Ömer'in Özür Dilemeleri

37- Hz. Ali (a.s) camide beş vakit namazlarını kılıyordu; namazını kılıp bitirdiğinde Ebu Bekir ve Ömer; "Resulullah'ın kızının hali nasıldır?..." diye sordular. Sonra şöyle dediler: "Senin de bildiğin gibi bizimle onun arasında bir rahatsızlık olmuştur, eğer uygun görüyorsan bizim için izin iste de suçumuzdan dolayı ondan mazeret dileyelim."
Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle buyurdu: "Bu sizin bileceğiniz bir şeydir." Sonra Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma'nın yanına gelerek şöyle dedi: "Ey hür kadın! Filan şahıslar kapının arkasındalar, sana selam vermek istiyorlar, bu konuda görüşün nedir?" Hz. Fatıma (a.s) cevaben şöyle dedi: "Ev senin evindir, hür de senin eşindir, istediğini yapabilirsin." Hz. Ali (a.s); "Öyleyse çarşafını başına at" dedi. Hz. Fatıma da çarşafını başına atıp yüzünü duvara döndü.
Sonra o ikisi içeri girip selam verdikten sonra; "Bizden razı ol, Allah da senden razı olsun" dediler. Hz. Fatıma (a.s); "Sizi buraya getiren ve bu sözü söylemenize sebep olan şey nedir?" diye sordu. Onlar cevaben; "Biz, kötü iş yaptığımıza itiraf ediyoruz, bizi affetmeni ümit ediyoruz." dediler. Hz. Fatıma (a.s) onların bu sözlerine karşılık şöyle buyurdular: "Eğer sözünüzde sadıksanız, öyleyse sizden soracağım şey hakkında bana görüşünüzü bildirin; ben sizin de bildiğinizi bildiğimden dolayı sizden bir mesele soracağım, eğer beni tasdik ederseniz buraya gelmenizde sadık olduğunuzu anlamış olurum."
O ikisi; "İstediğin meseleyi sorabilirsin." dediler. Bunun üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: "Allah aşkına, acaba Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu duymuş musunuz?:
"Fatıma bedenimin bir parçasıdır; öyleyse ona eziyet eden bana eziyet etmiştir." O ikisi cevaben; "Evet, Resulullah bunu buyurmuştur." dediler. Onların bu sözü üzerine Hz. Fatıma (a.s) ellerini göğe kaldırarak şöyle dedi:
"Allah'ım, o ikisi bana eziyet ettiler, ben onları sana ve resulüne şikayet ediyorum. Hayır, Allah'a andolsun ki, babam Resulullah'a kavuşana dek kesinlikle sizden razı olmayacağım ve sizin yaptığınızı O Hazrete bildireceğim; sizin hakkınızda hüküm veren O olacaktır!..."[67]

Zalimlerin Kendisine Cenaze Namazı Kılmalarına İzin Verilmemesini Vasiyet Etmesi!

38- "Emir-ul Müminin Ali hakkında Allah'ın ve Peygamber'in ahdini bozan, hakkımdan dolayı bana zulmeden, mirasımı gasp eden, babamın bana yazdığı Fedek'in malikiyet senedini yakan ve tanıklarımı yalanlayan kimseler bana namaz kılmasınlar. Allah'a and olsun ki, o tanıklar Cebrail, Mikail, Emir-ul Muminin Ali ve Ümmü Eymen'di. Bize yardım edilmesi gerektiğinde onlar (ashap) evlerine çekildiler. Oysa Emir-ul Müminin Ali, beni, Hasan ve Hüseyin'le birlikte gece ve gündüz onların (Muhacir ve Ensarın) evlerine götürüyordu. Allah'ı, Peygamberi onlara hatırlatıyordum; "Biz Ehl-i Beyt'e zulmetmeyin, Allah'ın bize verdiği hakkı gasp etmeyin" diyordum. Gerçi; "Size yardım edeceğiz" diye olumlu cevap veriyorlardı, ama gündüz olunca bize yardım etmekten vazgeçiyorlardı. Nihayet bizim eve saldırdılar, kapımızın önüne yığınla odun topladılar, o odunları yakarak bizi yakmak istediler... Böyle bir ümmet mi bana namaz kılacak?!!"[68]

Hz. Ali'ye Vasiyeti

39- "Ya Ali! Ben öldüğümde sen bana cenaze guslü ver, kefenleme işlerimi sen üstlen, (cenaze) namazımı sen kıl, beni kabrime koyarak defnet, kabrimin üzerindeki toprağı dümdüz et, yüzüme taraf baş ucumda otur, çok Kur'an ve dua oku. Çünkü bu anlar, ölünün dirilerle üns etmeye (birlikte olmaya) muhtaç olduğu anlardır. Ben seni Allah'a ısmarlıyor, evlatlarım hakkında güzel davranmayı ise sana tavsiye ediyorum."[69]

Yazılan Vasiyetname!

40- Hz. Fatıma (a.s) vefat ettikten sonra Hz. Ali (a.s) camiden gelerek, onun yüzündeki örtüyü açınca baş ucunda bir mektup gördü; o mektupta (vasiyetnamede) şöyle yazılmıştı:
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu, Resulullah'ın kızı Fatıma'nın vasiyetnamesidir. O (Fatıma), Allah'tan başka bir ilahın olmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna, cennet ve cehennemin hak olduğuna, kıyamet gününün geleceğine ve onun gelmesinde bir şüphe olmadığına ve Allah'ın kabirdekileri dirilteceğine tanıklık ediyor. Ya Ali! Ben Muhammed'in kızı Fatıma'yım, dünya ve ahirette seninle olmam için Allah beni seninle evlendirdi. Sen başkalarından bana daha yakınsın. Geceleyin cenazemi yıka, secde uzuvlarıma hanut koy ve beni kefenle. Geceleyin (cenaze) namazımı kıl ve hemen defnet, kimseye de haber verme. Seni Allah'a ısmarlıyorum; kıyamet gününe dek evlatlarımı selamlıyorum."[70]

___________________________
Kaynakça:
[1] - Bihar, c.68, s.249. Avalim, c.11, s.623. Nehc'ul-Hayat, s.25.
[2] - Şerh-i Nehc'ul-Belağa, c.16, s.211. Nehc'ul-Hayat, s.36. Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.265, H: 1.
[3] - Yenabi'ul-Mevedde, s.213. Menakıb-i Harezmi, s.47. Zehair'ul-Ukba, s.92. Nehc'ul-Hayat, s.48.
[4] - Bihar, c.75, s.401. Avalim, c.11, s.628. Nehc'ul-Hayat, s.26.
[5] - Delail'ul-İmamet, s.7; Nehc'ul-Hayat, s.157.
[6] - Bihar, c.101, s.36. Keşf'ul-Ğumme, c.2, s.23. Nehc'ul-Hayat, s.160. Hilyet'ul-Evliya, c.2, s.40. Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.267, H: 6.
[7] - Bihar, c.43, s.92. Avalim, c.11, s.223. Mecma'uz-Zevaid, c.9, s.202. Nehc'ul-Hayat, s.164.
[8] - Musned-i Ahmed, s.28. Kenz'ul-Ummal, c.16, s.426. Nehc'ul-Hayat, s.312.
[9] - Vekayi'ul-Eyyam, c.Siyam, s.295. Nehc'ul-Hayat, s.271.
[10] - Delail'ul-İmamet, s.7. Avalim, c.11, s.626. Nehc'ul-Hayat, s.158. Müstedrek'ul-Vesail, c.1, s.565.
[11] - Nefais'ul-Lübab, c.3, s.124.(el yazılı). Avalim, c.11, s.629. Nehc'ul-Hayat, s.56.
[12] - Bihar, c.43, s.82. Keşf'ul-Ğumme, c.2, s.25. Beyt'ul-Ahzan, s.22. Nehc'ul-Hayat, s.149.
[13] - Bihar, c.2, s.3. Mehaccet'ul-Beyza, c.1, s.30. Avalim, c.11, s.621. Nehc'ul-Hayat, s.225.
[14] - A'yan'uş-Şia, c.1, s.323.
[15] - İhkak'ul-Hak, c.4, s.481. Ğayet'ul-Meram fi Rical'il-Buhari, s.295. Nehc'ul-Hayat, s.35.
[16] - Bihar, c.37, s.103., H: 7. Fezail'ul-Hamse, c.2, s.147. Nehc'ul Hayat, s.19.
[17] - Tefsir'ul-Burhan, c.4, s.21. Avalim, c.11, s.620. Leali'l- Ahbar, c.5, s.156. Nehc'ul-Hayat, s.26. Bihar, c.68, s.155. Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.298, H: 57.
[18] - Fatımat'uz-Zehra Behcet'ul-Kalb'il-Mustafa, s.288, H: 50.
[19] - Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.304.
[20] - Delail'ul-İmamet, s.1; Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.275, H: 30.
[21] - Bihar'ul-Envar, c.8, s.309; Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.304, H: 76.
[22] - İhkak'ul-Hak, c.7, s.308.
[23] - Yenabi'ul-Mevedde, s.44.
[24] - Müsned-i Fatımat'uz-Zehra, s.215.
[25] - a.g.e. s.227.
[26] - a.g.e. s.235.
[27] - Bihar, c.23, s.259. Tefsir'ul-Burhan, c.3, s.245. Nehc'ul-Hayat, s.37.
[28] - Reyahiyn'uş-Şeria, c.1, s.93. Nehc'ul-Hayat, s.44.
[29] - Bihar, c.43, s.158. Hisal, c.1, s.173. Delail'ul-İmamet, s.38. Nehc'ul-Hayat, s.42.
[30] - Kasas/68.
[31] - Hacc/46.
[32] - Bihar, c.36, s.353. Avalim, c.11, s.444. Ğayet'ul-Meram, s.96. Nehc'ul-Hayat, s.38. Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.281, H: 40.
[33] - Ahzab/33.
[34] - Avalim'ul-Ulum ve'l- Mearif (Behrani), c.11, s.635; İhkak'ul-Hak, c.2, s.557-558; Nur'ul-Afak, (Şeyh Keni) s.4, b. Tahran; Müntahab'ul-Kebir (Mecma'ul-Bahreyn kitabının sahibi Allame Tureyhi); el-Ğurer-u ve'd-Durer (İrşad kitabının sahibi Allame Deylemi).
[35] - Avalim, c.11, s.454. Menakıb, c.1, s.242. A'lam'un- Nisa, c.4, s.113. Nehc'ul-Hayat, s.199.
[36] - Bihar, c.43, s.176, b. Beyrut. Avalim, c.11, s.487. Nehc'ul-Hayat, s.71. Bihar, c.8, s.221-223, b. Kompani.
[37] - Bihar, c.53, s.18. Kafi, c.1, s.460. Avalim, c.11, s.401. Nehc'ul-Hayat, s.137. Fatımat'uz-Zehra Behcet-u Kalb'il-Mustafa, c.1, s.559, H: 37.
Bihar'ul-Envar kitabında (c.43, s.198), bu olayla ilgili şöyle nakledilmiştir: "Bu sırada Ali bin Ebi Talip (a.s) sıçrayıp Ömer'in yakasından tuttu, sonra onu sallayıp yere serdi, onun burun ve boynunu ayağının altına alıp çiğnedi, onu öldürmek istedi, ama Resulullah (s.a.a)'in sabr etmesiyle ilgili söz ve tavsiyelerini hatırlayınca şöyle dedi: "Ey Sahhak (Hattap) oğlu! Muhammed'i peygamberlikle üstün kılana and olsun ki, eğer Allah'tan taraf bir kitap geçmiş olmasaydı (kader böyle olmasaydı), şüphesiz evime giremeyeceğini elbette anlamış olacaktın." Bu esnada Ömer yardım dilemeğe başladı..."
[38] - Al-i İmran/102.
[39] - Fatır/28.
[40] - Tevbe/128.
[41] - Nisa/84.
[42] - Maide/50.
[43] - Neml/16.
[44] - Meryem/5-6.
[45] - Enfal/75.
[46] - Nisa/11.
[47] - Bakara/180.
[48] - Casiye/27.
[49] - En'am/67.
[50] - Zümer/40.
[51] - Al-i İmran/144.
[52] - Kayle, Evs ve Hazrec'in ninesidir.
[53] - Tevbe/13.
[54] - İbrahim/8.
[55] - Şuara/227.
[56] - Sebe/46.
[57] - Hud/121.
[58] - Meryem/5-6.
[59] - Neml/16.
[60] - Yusuf/18.
[61] - Muhammed/24.
[62] - Mü'min/78. Şerh-i İbn-i Ebi'l- Hadid, c.16, s.236. Keşf'ul-Ğumme, c.1, s.492. Müruc'uz-Zeheb, c.2, s.311. A'lam'un- Nisa, c.4, s.116. Tezkiret'ul-Havass, s.179. Keşf'ul-Mehacce, s.124. el- İmamet-u ve's- Siyase, c.2, s.14. el-İsabe, s.61. Usd'ul-Ğabe, c.2, s.522. Tarih-i İbn-i Kesir, c.12, s.441. İkd'ul-Ferid, c.2, s.6. Mizan'ul-İ'tidal, c.2, s.172.
[63] - Maide/81-82.
[64] - Zümer/15.
[65] - A'raf/96.
[66] - Zümer/51. İhticac, c.1, s.108. Emali, c.1, s.384. Delail'ul-İmamet, s.39. Belağet'un- Nisa, s.32. Keşf'ul-Ğumme, c.23, s.147. Şerh-i İbn-i Ebi'l Hadid, c.16, s.233. A'lam'un- Nisa, c.4, s.123. Bihar, c.43, s.158. Avalim, c.11, s.445. İhkak'ul-Hak, c.10, s.306. Nehc'ul-Hayat, s.126.
[67] - Bihar, c.28, s.303; c.43, s.203; el-İmamet-u ve's- Siyase (İbn-i Kuteybe), c.1, s.20.; A'lam'un- Nisa (Cahiz) c.3, s.1214.
[68] - Bihar, c.43, s.204. Keşf'ul-Ğumme, c.1, s.494. Mecma'un- Nureyn.147. Nehc'ul-Hayat, s.291.
[69] - Bihar, c.79, s.27. Beyt'ul-Ahzan, s.176. Nehc'ul-Hayat, s.315.
[70] - Bihar, c.43, s.214. A'yan'uş-Şia, c.1, s.321. Avalim, c.11, s.514. Nehc'ul-Hayat, s.320.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA (S.A) HAKKINDA SORULAR VE CEVAPLAR

S. 1- Hz. Fatıma (a.s)'ın kaç ismi vardı?
C. 1- Hz. Fatıma (a.s)'ın dokuz ismi vardı; o isimler şunlardır:
a) Fatıma.
b) Zehra.
c) Sıddıka.
Mübareke.
d) Tahire.
e) Raziye.
f) Merziyye.
g) Zekiyye.
h) Muhaddise.
S. 2- Hz. Fatıma'nın ziyaret namesindeki zikrolan künyeleri nedir?
C. 2- Ümm'ül- Hasaneyn, Ümm-ü Ebiha, Ümm'ül- Eimme, Ümm'ül- Muminin, Ümm'ül- Muhsin.
S. 3- Hz. Fatıma'nın anne ve babasının isimleri nedir?
C. 3- Babasının ismi "Muhammed" (s.a.a), annesinin ismi ise "Hadice"dir.
S. 4- Hz. Fatıma (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya geldi?
C. 4- Bisetin beşinci yılı Cemadissani'nin yirmisinde Cuma günü şafak sökmek üzereyken Mekke-i Muazzama'da dünyaya geldi.
S. 5- Hz. Fatıma dünyaya geldiğinde, kaç kişi Hz. Hadice'nin yardımına koştu ve onların isimleri ne idi?
C. 5- Hz. Fatıma doğduğunda, Beni Haşim kadınlarına benzer dört uzun boylu kadın Hz. Hadice'nin yanına gelerek onlardan biri şöyle dedi: "Ey Hadice! Biz Allah'tan taraf sana doğru gelmişiz, bir senin bacılarınız; ben Hz İbrahim'in eşi Sara'yım, bu da cennette seninle beraber olacak olan Asiye'dir, öbürü de Hz. Musa'nın bacısı Gülsüm'dür. Allah Teala, doğum yaptığında sana yardım etmek için bizi senin yanına göndermiştir."[1]
S. 6- Hz. Fatıma'ya neden "Fatıma" diyorlar?
C. 6- Hz. Fatıma (a.s), her kötülükten beri, o ve Şiileri cehennem ateşinden uzak, yüce ilim ve kemalı diğer kimselerden ayrı olduğundan dolayı ona Fatıma denilmiştir. Fatıma "feteme" kökünden türeyip kesti ve ayırdı anlamına gelmektedir; "Fatım" kesen ve ayıran demektir.[2]
7- Hz. Fatıma'ya neden "Zehra" diyorlar?
C. 7- İmam Hasan Askerî (a.s. ) şöyle buyurmuştur: "Hz. Fatıma'ya "Zehra" denilmesinin sebebi şudur ki, her gün üç defa cemalinin nuru Hz. Ali'ye tecelli ediyordu." [3]
S. 8- Hz. Fatıma'ya neden "Tahire" diyorlar?
C. 8- Hz. Fatıma'ya "Tahire" denilmesinin sebebi, her çeşit pislikten tertemiz olması ve nifas kanı görmemesinden dolayıdır.
S. 9- Hz. Fatıma'ya neden "Betul" diyorlar?
C. 9- Bir rivayette şöyle geçiyor: "Hz. Fatıma'ya "Betul" denilmesinin sebebi, adet (hayız) görmediği içindir. Nitekim Hz. Meryem'e de bundan dolayı "Betul" denilmiştir."
S. 10- Hz. Fatıma'ya neden "Hura-yi İnsiyye" diyorlar?
C. 10- Hz. Resullullah (s.a.a) miraçlarının birinde göğe üruç ettiğinde (gittiğinde) cennet meyvelerinden yedi, Allah Tela o cennet yemeklerini Hz. Peygamber (s.a.a)'in sulbünde suya dönüştürdü, Hazret miraçtan yeryüzüne döndüğünde Hatice'yle yattı, böylece Hz. Fatıma'nın nuru Hz. Hatice'nin rahminde yer aldı. Bundan dolayı Hz. Fatıma'ya "Hura-yi İnsiyye" (yani insan cinsinden olan huri) denildi.
S. 11- Hz. Fatıma'nın ismi Allah Teala'nın hangi isminden iktibas edilmiştir?
C. 11- "Fatır" isminden iktibas edilmiştir.
S. 12- Hz. Fatıma'ya göklerde ne diyorlar?
C. 12- "Nuriye", "Semaviye" ve "Haniye" diyorlar.
S. 13- Hz. Fatıma'ya neden "Haniye" diyorlar?
C. 13- Ona "Haniye" denilmesinin sebebi, kocası ve çocuklarına şefkatli ve merhametli olduğundan dolayıdır.
S. 14- Hz. Fatıma (a.s) hangi açıdan Resulullah (s.a.a) 'e en çok benziyordu?
C. 14- Hz. Fatıma (a.s), konuşma ve yürüme açısından Hz. Peygamber (s.a.a)'e herkesten daha çok benziyordu.
S. 15- "Ümmü Ebiha"nın manası nedir ve bu lakabı kim Hz. Fatıma'ya vermiştir?
C. 15- "Ümmü" kelimesi, anne manasına gelmesinden ilave esas ve kök anlamına da gelmiştir. Nitekim Mekke'ye "Ümm'ül- Kura" ve şaraba "Ümm'ül- habais" diyorlar. Binaenaleyh "Ümm-i Ebiha"; nübüvvet ve velayetin esası, kökü ve mazharı manasınadır.[4] Şüphesiz Hz. Fatıma imamet ve velayet meyvelerini yetiştiren gölgeli bir ağaçtı. Bu lakabı Hz. Resulullah (s.a.a) değerli kızına vermiştir, gerçekten onun şanına layık bir lakaptır.[5]
S. 16- Hz. Fatıma (a.s) kaç yaşında ve kiminle birlikte Medine'ye hicret etti?
C. 16- Sekiz yaşında Hz. Ali'yle birlikte Mekke'den Medine'ye hicret etti.
S. 17- Hz. Ali ile Hz. Fatıma hangi tarihte evlendiler?
C. 17- Hicretin 2. Yılı Zihicce'de (bazı rivayetlere göre Zihicce'nin 6. günü) evlendiler.
S. 18- Hz. Fatıma'nın mihriyesi ne kadardı?
C. 18- Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Senin nikahını Ali'ye kıydım, mihriyen 480 dirhem (400 miskal gümüş) kararlaştırıldı."
Hz. Ali (a.s) bu miktar parayı zırhını (savaş elbisesini) satarak hazırlamıştı.
S. 19- Hz. Fatıma'nın çeyizi ne idi?
C. 19- Hz. Fatıma'nın cehiziyesi şunlardı:
1- Bir beyaz gömlek.
2- Büyük bir başörtüsü.
3- Hayber malı siyah bir kadife (siyah aba).
4- Hurma lifinden olan yaslanmak için bir yastık.
5- İki adet Mısır malı yorgan.
6- Kuru otla doldurulmuş dört adet yastık.
7- Yünden olan ince bir perde.
8- Bahreyn köylerinin dokumalarından olan hasır.
9- İki adet saksı testi.
10- Bir adet saksı ibrik.
11- Bir adet el değirmeni.
12- Bir adet bakır leğen.
13- Su getirmek için deriden yapılan bir kırba.
14- Suyu serinletmeye mahsus olan bir tulum.
15- Saksıdan olan bir adet kase.[6]
S. 20- Hz. Fatıma'nın kaç çocuğu vardı?
C. 20- Beş çocuğu vardı: Hasan, Hüseyin, Zeyneb, Ümmü Gülsüm, Muhsin.
S. 21- "Fedek" nedir ve onunla ilgili ayet hangi surede geçmiştir?
C. 21- Fedek, Medine'nin 140 km. uzaklığında vaki olan, Hayber'in çok verimli, sulu, hurmalıklı ve bayındırlı bir köyü idi. Fedek Yahudilerin elinde idi, hicretin yedinci yılında Müslümanlar Peygamber'in önderliğiyle Hayber'i fethettiklerinde Yahudiler savaşmaksızın orayı Hz. Peygamber'in ihtiyarına bıraktılar. Artık o zamandan sonra Fedek Peygamber'in şahsı mülkü oldu. "Ve ati ze'l kurba hakkahu" [7] (Akrabaya hakkını ver) ayeti nazil olduğunda Hz. Peygamber (s.a.a) Fedek'i Hz. Fatıma'ya bağışladı.
S. 22- Hz. Resullulah'ın vefatından sonra kim Fedek'i tasarruf etti?
C. 22- Ebu Bekir Fedek'i tasarruf etti ve Hz. Fatıma'nın işçilerini aradan çıkardı.
S. 23- Hz. Fatıma, Fedek'in kendi mülkü olduğunu ispatlamak için kimi şahit gösterdi?
C. 23- İlk önce Hz. Peygamber'in, cennetle kendisini müjdelediği muhterem bir kadın olan "Ümm-i Eymen"i, daha sonra Hz. Ali'yi şahit gösterdi.
S. 24- Kim, Hz. Fatıma'nın Fedek'e malikiyet senedini yırttı?
C. 24- İkinci Halife (Ömer) yırttı.
S. 25- Hz. Fatıma (a.s), hangi savaşta cephede hazır olup Hz. Peygamber (s.a.a) için biraz ekmek götürdü?
C. 25- Handek savaşında.
S. 26- Hz. Fatıma (a.s. ) açısından kadın için en iyi sıfat nedir?
C. 26- Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurmuştur: "Kadınlar için en iyi sıfat, onların namahrem erkekleri görememeleri, namahrem erkeklerin de onları görmemesidir."
S. 27- "Mushaf-ı Fatime" nedir ve kimin eliyle yazılmıştır?
C. 27- İmam Sadık (a.s. ) şöyle buyurmuştur: "Fatıma (aleyha selam) bir mushaf hatıra bıraktı, o mushaf Kur'ân değildir; ama Allah Teala'nın Hz. Fatıma'ya ilham ettiği ve Hz. Ali (a.s) vasıtasıyla da yazılan sözlerdir." [8]
S. 28- Hz. Fatıma(a.s)ın, yirmi yıl Kur'ân'dan başka bir söz söylemeyen hizmetçisinin ismi nedir?
C. 28- Fizze (r.a) idi.
S. 29- Hz. Fatıma'nın cennette Allah Teala'dan istediği şey nedir?
C. 29- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Fatıma cennete girdiğinde Allah Teala ona şöyle buyuracaktır: Ey Fatıma! Sana bağışta bulunmam ve seni hoşnut etmem için dilediğin şeyi benden iste.
Fatıma (a.s) şöyle arz edecektir: Allah'ım! Sen benim ümidimsin, ümidimden daha yücesin! Senden isteğim benim ve ailemin dostlarını cehennem ateşinde cezalandırmamandır.
Allah Teala bu söz üzerine ona şöyle buyuracaktır; Ey Fatıma! İzzet ve celalime ant olsun ki, yer ve gökler yaratılmadan iki bin yıl önce, senin ve ailenin dostlarını cehennem ateşiyle cezalandırmayacağıma dair kendime yemin etmişim." [9]
S. 30- Hz. Fatıma (a.s. ), namaz ve zekatın felsefesi hakkında ne buyurmuştur?
C. 30- Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurmuştur: "Ey Müslümanlar bilin ki; bu semavi kanunlar sizlerin saadet ve tekamülünüz için inmiştir. Namaz, Allah huzurunda secdeye kapanmanız ve azamet dergahında huzu göstermeniz içindir. Zekat da kalplere muhabbet, insan severlik, merhamet ve iyilik severliğin yerleşmesi ve servetinizin artması içindir."
S. 31- Hz. Fatıma, ahkamın (oruç, adalet, hac, cihad, iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmak) felsefesi hakkında ne buyurmuştur?
C. 31- Hz. Fatıma (a.s) ahkamın felsefesi hakkında şöyle buyurmuştur:
"Oruç ihlasın sağlamlaşması, hac dinin ayakta durması, adalet kalplerin kaynaşması (toplumda eşitlik ve düzenin korunması), cihad İslam'ın izzeti, küfür ve nifak ehlinin zillete düşmesi, iyiliğe emir ve kötülükten nehiy etmek ise insanların ıslahı için farz kılınmıştır." [10]
S. 32- Umeys kızı Esma kimdir?
C. 32- Umeys kızı Esma, Cafer-i Tayyar'ın hanımı idi, takriben on beş yıl Habeşistan'da onunla yaşamış ve o şehit olduktan sonra Ebu Bekir'le evlenmiştir. Muhammed bin Ebu Bekir bu evliliğin neticesidir.
S. 33- Beyt'ül- Ahzan nedir ve kimin eliyle yapılmıştır?
C. 33- Hz. Ali (a.s), Medine'nin ileri gelenlerinin; "Ya Ali! Fatıma'dan iste ki Hz. Peygamber'in musibetinde gece veya gündüz ağlasın." demeleri üzerine Medine'de halkın evlerinden uzak olan Baki mezarlığında bir (gölgelik) yaptı ve onu "Beyt'ul- Ahzan" yani (Gamlar Evi) adlandırdı.
S. 34- "Bekkaun" (çok ağlayanlar) kimlerdir?
C. 34- İbn-i Babeveyh, sahih bir senetle şöyle rivayet etmiştir: Bekkaun (çok ağlayanlar) beş kişi idi:
1) Hz. Adem (a.s).
2) Hz. Yakup (a.s).
3) Hz. Yusuf (a.s).
4) Hz. Fatıma (a.s).
5) İmam Seccad (a.s).
S. 35- Hz. Fatıma'nın faziletlerinden bazılarını açıklayın?
C. 35- Hz. Fatıma (a.s), haklarında tathir ayeti (Ahzab/33 ) nazil olan Al-i Aba'dan ve mübahale olayına katılanlardan biridir. O, on bir İmam'ın annesi ve Resulullah'ın neslinin kıyamete kadar onun ve evlatlarının nesliyle devam edecek olan yadigarıdır. Hz. Fatıma iki cihanın kadınlarının serveri ve Hz. Resulullah'a herkesten daha çok benzeyendi. Onun ahlak ve yaşam tarzı Resulullah'ın ahlak ve yaşam tarzını anımsatıyordu. Resulullah (s.a.a) Hz. Fatıma'yı çok öpüyordu, cennet kokusunu almak istediğinde onu kokluyor ve şöyle buyuruyordu: "Fatıma, bedenimin bir parçasıdır, herkesten bana daha azizdir, onu hoşnut eden beni hoşnut etmiştir, ona zulüm yapan bana zulüm yapmıştır." [11]
S. 36- Hz. Fatıma'nın hayatı haç döneme ayrılır?
C. 36- İki döneme ayrılır:
1- Babası ve eşiyle birlikte olduğu dönem.
2- Babasının vefatından sonraki bir kaç aylık dönem.
S. 37- Hz. Fatıma (a.s) ne zaman ve nerede şahadete erişti?
C. 37- Hz. Fatıma (a.s), hicretin 11. Yılı Cemade'l ula'nın on üçüncü veya on beşinci (bir kavle göre Cemadissani'nin üçüncü) günü, akşamla yatsı namazı arası Medine-i Münevvere'de şahadete erişti.
S. 38- Hz. Fatıma (a.s) kaç yaşında şahadete erişti?
C. 38- On sekiz yaşında; 28, 30 ve 35 yaşlarında diyenler de olmuştur.
S. 39- Hz. Fatıma'nın şehit olmasının sebebi ne idi?
C. 39- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Hz. Fatıma (a.s) şahadete erişmesinin sebebi şudur: İkinci halifenin kölesi olan Konfuz, onun emriyle elindeki kılıcın kınıyla Hz. Fatıma'ya ağır bir darbe vurdu, bu darbenin sonucu oğlu Muhsin sıkt oldu (düşük yaptı) ve ağır bir şekilde hastalandı, hasta yatağına düştüğünde, ona zulüm yapan kimselerin onu ziyaretine gelmesine izin vermedi. [12]
S. 40- Hz. Fatıma'nın kefeninin kenarlarına ne yazılmıştı?
C. 40- Nakl olan rivayete göre, Kesir bin Abbas, Hz. Fatıma'nın kefeninin kenarlarına şu cümleyi yazdı: "Teşhedu en lailahe illellah ve enne Muhammed'en resulullah" (Fatıma -a.s- Allah'tan başka bir İlahın olmadığına ve Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna şahadete ediyor.)[13]
S. 41- Hz. Fatıma'nın cenazesine kaç kişi namaz kılıp onu teşyi etti?
C. 41- Gecenin bir zamanında Hz. Ali (a.s), İmam Hasan, İmam Hüseyn, Ammar, Mikdad, Akil, Zübeyr, Ebuzer, Selman, Bureyde ve Beni Haşim'den olan bir kaç özel kişi Hz. Fatıma'nın cenazesini evden dışarı çıkarıp namazını kıldılar, daha sonra gece yarılarında onu toprağa verdiler.
S. 42- Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma'nın kabirinin tanınmaması için ne yaptı?
C. 42- Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma'nın kabrinin etrafında, kabrin tanınmaması için yedi, bir rivayete göre ise kırk sembolik kabir yaptı.
S. 43- Hz. Fatıma'nın vasiyetnamesinin içeriği ne idi.?
C. 43- Hz. Ali (a.s), örtüyü Hz. Fatıma'nın yüzünden kaldırdığında, onun başucunda bir mektup olduğunu gördü, içerisinde şöyle yazılmıştı:
"Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla. Bu, Resulullah'ın kızı Fatıma'nın vasiyetidir. Fatıma, Allah'tan başka bir İlahın olmadığına, Muhammed (s.a.a) 'in O'nun kulu ve elçisi, cennet ve cehennemin hak ve kıyametin kopmasında şüphe olmadığına ve Allah'ın ölüleri dirilteceğine şahadet ediyor. Ey Ali! Ben Peygamber'in kızı Fatıma'yım, Allah Teala, dünya ve ahrette seninle beraber olmam için beni seninle evlendirdi; sen diğerlerinden bana daha layıksın; geceleyin bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, hiç kimseye haber vermeden beni toprağa ver; seni Allah'a ısmarlıyor ve çocuklarıma kıyamete dek selam gönderiyorum."[14]
S. 44- Hz. Fatıma'nın kabri nerededir?
C. 44- Hz. Fatıma'nın kabrinin nerede olduğu tam kesin değildir. Bununla birlikte büyük bir ihtimalle şu üç yerden birindedir:
a) Hz. Peygamberi (s.a.a)'in kabrinin kenarında.
b) Baki mezarlığında.
c) Mescid'un- Nebi'de; Hz. Peygamber'in kabri ile minberi arasında.
___________________________________
Kaynakça:
[1] - Beyt'ül- Ahzan; Şeyh Abbas-i Kummi.
[2] - Bir rivayette; "Fatıma'ya Fatıma denilmesinin sebebi, kıyamet günü Şiilerini ateşten alıkoyacağından dolayıdır." diye geçmektedir.
[3] - Beyt'ül- Ahzan; şeyh Abbas-i Kummi.
[4] - Büyük bir ihtimalle, Ümmü Ebiha; "Babasının anası" anlamınadır. Çünkü babasına, hizmet açısından analık yapmıştır.
[5] - Çehardeh Ahter-i Tabnak, s. 75; A. Bircendi.
[6] - Beyt-ül Ahzan.
[7] - İsra/ 26.
[8] - Beyt'ül- Ahzan; şeyh Abbasi Kummi.
[9] - Beyt'ül- Ahzan" Şeyh Abbasi Kummi.
[10] - A' yan'uş- Şia, c. 1, s. 316.
[11] - Beyt'ul- Ahzan; şeyh Abbas-i Kummi.
[12] - Beyt'ül- Ahzan; Ş. Abbasi Kummi. (Gece defnedilmesini ve onların kendisine namaz kılmamalarını da vasiyet etmiştir.)
[13] - Beyt'ul- Ahzan; Ş. Abbasi Kummi.
[14] - Beyt'ül- Ahzan; Şeyh Abbas-i Kummi.
En son f_altan tarafından 18 Eki 2007, 03:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. FATIMA (S.A)’IN GAYBÎ HABERLERİ


1- Şahadet Zamanını Haber Vermesi

Umeys kızı Esma şöyle diyor:
Hz. Fatıma (a.s) hastalandığında ben bakıcılığını yapıyordum. Bir gün onu her zamankinden daha iyi gördüm. Hz. Ali (a.s) bir iş için dışarı çıkmıştı. Hz. Fatıma (a.s) bana; “Su getir gusledeyim” dedi.
Su getirdiğimde, guslettikten sonra; “Bana yeni elbiseler getir” buyurdu.
Elbiselerini getirip O’na verdim. O da onları giydi. Daha sonra; “Yatağımı odanın ortasına ser” dedi.
Ben de öyle yaptım. O, kıbleye yönelik olarak uzandı, elini yüzünün altına koydu ve buyurdu: “Ey Esma! Ben şimdi tertemiz olduğum bir halde dünyadan ayrılacağım, kimse yüzümü açmasın.”[1]
Bu sözü buyurduktan sonra gözlerini dünyaya kapadı.

2- Ömrünün Son Anlarından Haber Vermesi

Hz. Fatıma (a.s) hayatının son anlarında bir sırrı Hz. Ali (a.s)’a açtı, şahadetinden ve ömrünün son anlarından haber verdi ve ekledi:
“Ey Ebe’l-Hasan! Şimdi uykuya dalmıştım, Allah Resulünü, beyaz mercan ve incilerle yapılmış olan bir sarayda gördüm. Beni görünce buyurdu: “Kızcağızım, acele bana gel, seni çok özledim.” Ben de sabırsızca; “Babacığım, Allah’a andolsun ki, ben seni daha çok özlemişim” dedim. Bu esnada babam buyurdu: “Sen bu akşam bizim yanımızda olacaksın. Ali can! Allah Resulünün vaadi doğrudur ve O ahdine vefalıdır.”[2]

3- İmam Hüseyin (a.s)’ın Şahadetinden Haber Vermesi
Hz. Fatıma (a.s) bazı şiirlerinde, iktisadi zorluklardan ve İmam Hüseyin (a.s)’ın Kerbela’da şahadete erişeceğinden haber veriyor:
“Evlatlarım dün geceyi aç olarak sabahladılar,
Onların küçüğü[3] savaş meydanında öldürülecektir.
Kerbela’da yavrumu hileyle şehit edecekler,
Onun katillerine yazıklar olsun.”[4]

4- Gelecekteki Acı Olaylardan Haberdar Olması

Hz. Fatıma (a.s), Allah Resulünün ömrünün son anlarında, Hazretin; “Evlatlarıma ağlıyorum” sözünü duyunca şiddetle ağladı. Allah Resulü O’nun ağladığını görünce; “Kızım ağlama, sakin ol” buyurdular.
Hz. Fatıma (a.s) şöyle dedi: “Babacığım, senden sonra bize ne yapacaklarına ağlamıyorum, senden ayrılacağıma ağlıyorum.”[5]

5- Fatıma (s.a)’ın İlmi Derecesi

Ammar-i Yasir şöyle diyor:
Bir gün Hz. Fatıma (a.s), Hz. Ali (a.s)’a hitaben şöyle dedi: “Yakına gel de geçmişte vaki olanları, halihazırda bulunanları ve gelecekte kıyamete kadar vuku bulacakları sana haber vereyim!”[6]
_________________
[1] - Keşf’ul-Ğumme, c. 1, s. 502
[2] - Bihar’ul-Envar, c. 43, s. 179, 15. hadis
[3] - Onların küçüğünden maksat İmam Hüseyin (a.s)’dır.
[4] - Emali-yi Şeyh Saduk, 44. meclis, 11. hadis
[5] - Bihar’ul-Envar, c. 28, s. 41
[6] - Bihar’ul-Envar, c. 43, s. 8
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Hz. Fatımayı (s.a) Tanıyalım” sayfasına dön