Hz. Peygamber'in Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

51- Peygamber (s.a.a)’in Süt Kızkardeşine İhtiramının Sırrı

Resulullah (s.a.a)’in bir süt kız kardeşi vardı. Bu kız kardeşi bir gün Resulullah (s.a.a)’in yanına geldi. Resulullah (s.a.a) onu görünce sevindi ve cübbesini onun için yere serdi ve onu o cübbenin üzerinde oturttu. Daha sonra ona dönüp tebessüm ederek onunla konuşmaya başladı. Nihayet süt kız kardeşi kalkıp gitti.
Tesadüfen aynı gün Resulullah (s.a.a)’in süt kardeşi de O Hazretin yanına geldi. Ama Peygamber (s.a.a), süt kız kardeşine davrandığı gibi ona davranmadı.
Bu durumu gören birisi şöyle dedi: “Ya Resulellah! Neden kız kardeşe, erkek kardeşten daha çok ihtiram ettin; halbuki erkek kardeş, ihtirama daha layıktı?”
Peygamber (s.a.a) onun cevabında şöyle buyurdular:
“Bunun sebebi, süt kız kardeşimin, anne ve babasına erkek kardeşten daha çok ve daha iyi hizmet etmesi içindir. Bundan dolayı kız kardeşe, erkek kardeşten daha çok ihtiram ettim.”[1]
_________________
[1] - Bihar, c. 74, s. 56
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

52- Çocuğa Saygı Ve Sevgi

Bir gün Peygamber-i Ekrem (s.a.a) cemaatle namaz kılıyordu ve İmam Hüseyin (a.s) da O Hazretin yakınında idi. Peygamber (s.a.a) secdeye kapandığında, Hüseyin (a.s) O Hazretin sırtına biniyordu. Peygamber (s.a.a) başını secdeden kaldırdığında, onu tutup kendi yanına bırakıyordu. Bu durum birkaç defa tekrarlandı ve Peygamber (s.a.a) namazını böylece tamamlamış oldu.
Bu olaya şahit olan Yahudi birisi şöyle dedi: “Siz çocuklara karşı öyle davranıyorsunuz ki, bizler kesinlikle böyle davranmıyoruz.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Siz de Allah’a ve O’nun Peygamberine imam etmiş olsaydınız, çocuklara karşı (böyle) şefkatli ve merhametli olurdunuz.”[1]
_________________
[1] - Bihar, c. 43, s. 296
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

52- Çocuğa Saygı Ve Sevgi

Bir gün Peygamber-i Ekrem (s.a.a) cemaatle namaz kılıyordu ve İmam Hüseyin (a.s) da O Hazretin yakınında idi. Peygamber (s.a.a) secdeye kapandığında, Hüseyin (a.s) O Hazretin sırtına biniyordu. Peygamber (s.a.a) başını secdeden kaldırdığında, onu tutup kendi yanına bırakıyordu. Bu durum birkaç defa tekrarlandı ve Peygamber (s.a.a) namazını böylece tamamlamış oldu.
Bu olaya şahit olan Yahudi birisi şöyle dedi: “Siz çocuklara karşı öyle davranıyorsunuz ki, bizler kesinlikle böyle davranmıyoruz.”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Siz de Allah’a ve O’nun Peygamberine imam etmiş olsaydınız, çocuklara karşı (böyle) şefkatli ve merhametli olurdunuz.”[1]
_________________
[1] - Bihar, c. 43, s. 296
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

53- Yetimlere Şefkat

Cafer-i Tayyar savaşta şehit düştüğünde, haberi Medine’ye ulaştı. Peygamber (s.a.a) Cafer’in evine giderek onun eşine (Umeys kızı Esma’ya) şöyle buyurdu: “Cafer’in çocuklarını yanıma getir.”
Çocuklar gelince Resulullah (s.a.a) çocukları bağrına basarak ağladı.
Cafer’in oğlu Abdullah şöyle diyor: “Çok iyi hatırlıyorum ki, o gün Peygamber (s.a.a) annemin yanına geldi. Annem şöyle dedi: “Ya Resulellah! Cafer şahadete mi erişti?”
Peygamber (s.a.a) cevabında: “Evet!” diye buyurdu ve babamın şehit olduğunu anneme bildirdi. O anda merhamet ve şefkat eliyle benim ve kardeşimin başını okşayarak ağlıyor ve babam hakkında dua ediyordu. Daha sonra anneme: “Ey Esma! Sana müjde vereyim mi?” diye buyurdu.
Annem: “Evet, annem ve babam sana feda olsun” dedi.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Yüce Allah, Cafer’in kesilmiş kollarına karşılık ona, cennette uçması için iki kanat verdi.”[1]
_________________
[1] - Bihar, c. 82, s. 92
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

54- Halktan Bir Şey İstememek Şartıyla Peygamber (s.a.a)’le Biat Etmek
Bir gün Peygamber (s.a.a) ashabına: “Benimle biat etmek istemiyor musunuz?” diye sordular.
Ashap: “Ya Resulellah! Seninle biat etmeye hazırız.”
Peygamber (s.a.a): “Benimle halktan bir şey istemeyeceğinize dair biat ediniz.”
Bu olaydan sonra Peygamber (s.a.a)’in ashabı o kadar dikkatli davranıyorlardı ki, eğer onlardan biri bir binek üzerinde olup da elinden kırbaç yere düşmüş olsaydı, kendisi bineğinden aşağı inip onu götürür ve kimseye onu bana ver demezdi.
İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Bizim şialarımız kimseden bir şey istemezler. Kim ihtiyacı olmadan dilenirse, adeta şarap içmektedir.”[61]
_________________
[1] - Bihar, c. 96, s. 158. Uddet’ud-Dai kitabında ise şöyle nakledilmiştir: “… adeta ateş yemektedir.”
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

55- Ölüm Anında Vasiyet

Uhud savaşında, Peygamber (s.a.a)’in fedakar ashabından olan Sa’d b. Rabiy’ ağır yaralar alarak yere düştü. Savaş ateşi sona erdikten sonra Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Sizden hanginiz beni Sa’d’ın durumundan haberdar edebilir?”
Ashaptan birisi: “Ben onu aramaya gidiyorum” dedi.
Peygamber (s.a.a), bir yeri işaret ederek: “Orayı ara” diye buyurdu.
Sa’d’ı aramakla görevli olan şahıs diyor ki: “Ben Peygamber (s.a.a)’in işaret ettiği yere gittim ve Sa’d’ın ölülerin arasına düşmüş olduğunu gördüm. “Ey Sa’d!” diye sesledim. Sa’d cevap vermedi. Tekrar yüksek sesle şöyle dedim: “Ey Sa’d! Resulullah senin halinden haberdar olmak istiyor.”
Sa’d, Peygamber (s.a.a)’in ismini duyunca, yarı canı olan civcivler gibi başını yerden kaldırarak: “Doğru mu söylüyorsun, Peygamber yaşıyor mu?”[66] diye sordu.
Ben de cevabında: “Evet, Allah’a yemin olsun ki Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Sa’d, on iki yara alarak yere düşmüştür” dedim.
Sa’d şöyle dedi: “Allah’a şükürler olsun ki durumum Peygamber (s.a.a)’in buyurduğu gibidir. Peygamber (s.a.a) doğru buyurmuştur, bedenimde on iki ok yarası vardır. Peygamber (s.a.a)’in yanına döndüğünde selamımı O’na söyle ve O Hazretin yarenlerine de de ki: Sa’d dedi ki: “Allah’a and olsun ki (kıyamet günü), eğer siz sağ olduğunuz halde Peygamber (s.a.a)’in bedenine bir diken batarsa, Allah katında hiçbir mazeretiniz olmayacaktır.”
Daha sonra Sa’d derin bir nefes çekti, öldürülen bir deve gibi kan boğazından dışarı döküldü ve gözlerini dünyaya yumdu.
Ben Peygamber (s.a.a)’in yanına dönüp Sa’d’ın sözlerini O’na ilettim. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah Sa’d’a rahmet etsin, hayata iken bana yardımda bulunda ve ölüm anında da beni ashaba tavsiye etmektedir.”[1]
_________________
[1] - Bihar, c. 22, s. 62
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. PEYGAMBER (S.A.A)’İN GAYBÎ HABERLERİ

1- Gelecekten Haber Vermesi

Süleym b. Kays, bir hadiste İbn-i Abbas’tan şöyle naklediyor:
Zigar’da (Basra’ya yakın bir yer ismi) Hz. Ali (a.s)’ın yanına vardım. O Hazret bir mektup çıkararak şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Abbas! Bu, öyle bir mektuptur ki, Allah Resulü onu bana dikte etti ve ben de kendi elimle yazdım.”
Arzettim: “Ya Emir’el-Müminin! Onu oku.”
Hazret o mektubu okudu ve o mektupta, Peygamber (s.a.a)’in vefatından, Hz. Hüseyin (a.s)’ın şahadetine kadar vuku bulacak bütün olaylar ve O’nu öldürecek olan şahsın, O’na yardım edenlerin, ve O’nunla birlikte şehit olacakların adları yazılı idi.
Okuduklarından bir kısmı, kendisine neler yapılacağı, Hz. Fatıma (a.s)’ın nasıl şehit edileceği, Hz. Hasan (a.s)’ın Allah yolunda nasıl öldürüleceği ve halkın ona nasıl ihanet edecekleri ve ahitlerini bozacakları hakkındaydı. Sonra mektubu dürdü ve kıyamet gününe kadar olacak şeyleri okumadı ve onlar öylece kaldı. O mektuptan okuduğu miktarda Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ın hilafetleri ve onların her birinin öldürülmeleri, hakemeyn olayı, Muaviye’nin hilafeti, Şiilerden öldürülecek olanlar, halkın Hz. Hasan (a.s)’a yapacakları, Yezid’in hilafeti ve Hz. Hüseyin (a.s)’ın şahadetine kadar olan bütün olaylar yazılı idi... [1]

2- Hz. Peygamber (s.a.a)’in Yaşam Süresi

İbn-i Abbas şöyle diyor:
Bir gün Ebu Süfyan (Müslüman olduktan sonra) Allah Resulünün huzuruna gelerek arzetti:
“Ya Resulellah! Senden soru sormak istiyorum.
Peygamber (s.a.a) cevabında: “Ne sormak istediğini ben sana söyleyeyim mi?”
Ebu Süfyan: “Evet, ya Resulellah!
Peygamber (s.a.a): “Benim ömrümün kaç yıl olacağını sormaya geldin.”
Ebu Süfyan: “Evet, ya Resulellah!”
Peygamber (s.a.a): “Ben, altmış üç yıl yaşayacağım.”
Ebu Süfyan: “Şahadet ediyorum ki sen doğru söylüyorsun.”
Peygamber (s.a.a): “Dilde şahadet ediyorsun ama kalbinde inancın yoktur.” [2]

3- Hz. Fatıma (s.a)’nın Musibetleri Ve Vefatı

İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir:
Allah Resulünün vefatı yaklaştığında o kadar ağladı ki, göz yaşları sakalını ıslattı. Dediler: “Ya Resulellah, bu ağlayışınızın sebebi nedir?”
Buyurdular: “Evlatlarım için ağlıyorum ve ümmetimin benden sonra onlara yapacaklarına ağlıyorum. Adeta kızım Fatıma’ya zulmettiklerini görüyorum. Ve O; “Babacığım!” diye feryat ediyor ve ümmetimden bir kişi bile ona yardım etmiyor.”
Fatıma (a.s) bu sözleri duyunca ağladı. Hz. Resulullah (s.a.a) buyurdu: “Ağlama kızım.”
Fatıma (a.s) arzetti ki, “Senden sonra bana ne yapacaklarına ağlamıyorum, senden ayrılacağıma ağlıyorum ya Resulellah!”
Hazret buyurdular: “Sana müjdeler olsun, çok yakında bana kavuşacaksın. Ehlibeyt’im içinde bana ilk kavuşacak olan sensin.” [3]

4- Masum İmamların İsim Ve Sayılarından Haber Vermesi

İmam Cafer Sadık (a.s), değerli babalarından, O2nlar da Hz. Muhammed (s.a.a)’den, O da Cebrail’den, Cebrail de Allah Teala’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
“Her kim Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed (s.a.a)’in benim kulum ve resulüm olduğuna ve Ali b. Ebi Talib’in benim halifem olduğuna ve Ali b. Ebi Talib’in evlatlarından olan İmamların benim hüccetlerim olduğuna şehadet etse, onu kendi rahmetimle cennette götürür ve kendi affımla cehennem ateşinden kurtarırım. Ona cennet hurilerini mubah eder ve onun için kerametimi gerekli kılarım; onun üzerine nimetimi tamamlar ve onu halis kullarımdan sayarım. Eğer bana seslense cevabında lebbeyk derim; beni çağırsa icabet ederim; benden bir şey talep etse ona bağışlarım; sessiz kalsa onunla konuşurum; kötü durumda olsa rahmet ederim; benden kaçsa onu isterim; bana dönüş yapsa kabul ederim; rahmet kapımı çalsa yüzüne açarım.
Her kim benden başka bir ilah olmadığına ve benim birliğime şehadet etmezse veya bana şehadet edip de Muhammed’in benim kulum ve resulüm olduğuna şehadet etmezse veya buna şehadet edip de Ali b. Ebi Talib’in benim halifem olduğuna şehadet etmezse veya buna şehadet edip de Ali b. Ebi Talib’in evlatlarından olan İmamların benim hüccetlerim olduğuna şehadet etmezse, muhakkak ki benim nimetlerimi inkar etmiş, azametimi küçük saymış, ayetlerimi, kitaplarımı ve peygamberlerimi inkar ederek kafir olmuştur. Eğer o kimse bana yönelse, rahmetimi ondan gizler ve istediğini ona haram ederim; beni çağırsa sesine kulak vermem; dua etse icabet etmem ve bana ümit etse ümidini boşa çıkarırım. Bu, benden taraf onun cezasıdır ve ben kullarıma zulmedici değilim.”
Sonra Cabir b. Abdullah Ensari kalkıp arzetti: “Ya Resulellah, Ali b. Ebi Talib’in soyundan gelecek İmamlar kimlerdir?”
Buyurdular: “Cennet gençlerinin efendisi olan Hasan’la Hüseyin’dir. Ondan sonra Ali b. Hüseyin (Zeyn’ul-Abidin)’dir. Ondan sonra Muhammed b. Ali (Bakır)’dır. Sen ey Cabir, onu göreceksin ve benim selamımı ona ileteceksin. Sonra Cafer b. Muhammed (Sadık), sonra Musa b. Cafer (Kazım), sonra Ali b. Musa (Rıza), sonra Muhammed b. Ali (Taki), sonra Ali b. Muhammed (Naki), sonra Hasan b. Ali (Askeri), ondan sonra da hak üzere kıyam edecek olan ümmetimin Mehdi’sidir. O, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracaktır.”
“Ey Cabir! Onlar benim halifelerim, vâsilerim, evlat ve itretimdirler. Kim onlara itaat etse bana itaat etmiştir; kim onlara isyan etse bana isyan etmiştir; kim onları inkar etse, beni inkar etmiştir. Allah-u Teala onların yüzü suyu hürmetine gökleri düşmekten korur ve onların hatırı için yerin, üstünde olanları sarsmasına (fırlatıp atmasına) mani olur.” [4]

5- Ehlibeyt (a.s)’ın Başına Gelecek Olan Musibetlerden Haber Vermesi

İbn-i Abbas rivayet ediyor:
Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin (a.s), O’nun önünde gittikleri bir sırada ağlayarak şöyle buyurdular:
“Ben ve onlar, Allah katında halkın en değerlileriyiz ve yeryüzünde bana onlardan daha sevimli biri yoktur.
Ali b. Ebi Talib’e gelince; O benim kardeşim ve nefsimdir. O bana doğru geldiğinde, ümmetimin O’na yapacağı hıyaneti hatırladığımdan dolayı ağladım. Öyle ki O, benim velâyet ve hükümet makamımdan mahrum kalacaktır. Halbuki Allah Teala bu makamı benden sonra O’na has kılmıştır. Ondan sonra da ayların en üstünü olan Ramazan ayında kafasına gelecek bir darbe ile sakalı kana boyanana dek durumu hep böyle olacaktır.
Fatıma’ya gelince; alemdeki kadınların hanımefendisi ve serveridir. Benden sonra O’na yapılacak olanlara ağladım. Adeta görüyorum ki, O’nun evine baskılar yapılmış, saygısızlığa uğramış, hakkı elinden alınmış, mirasından mahrum edilmiş, kaburga kemiği kırılmış, rahmindeki çocuğu düşmüş ve “Ya Muhammed!” diye feryat ediyor, ama kimse O’na cevap vermiyor (yardımına koşmuyor). O yardım diliyor, ama kimse yardımda bulunmuyor. O, benden sonra sürekli gamlı, kederli ve ağlama halinde olacak, sonunda ise hastalanacak ve Rabbim O’nu bana mülhak edecektir. O Ehlibeytimden bana kavuşacak ilk kişidir.
Hasan’a gelince; O benim oğlum, evladım ve gözümün nurudur. O’na baktığımda, benden sonra O’nun başına gelecek olan olay ve haksızlıkları hatırladım. Bu zulüm ve haksızlıklar, düşman tarafından zehirleninceye kadar devam edecektir.
Hüseyin’e gelince; O da bendendir ve benim oğlumdur. Onu gördüğümde, benden sonra başına gelecek olayları hatırladım. Adeta O’nu, benim haremime sığınmış bir halde görüyorum, ama O’na sığınma hakkı tanımıyorlar. Ben O’nu rüya aleminde bağrıma basıyor ve O’na benim hicret yerim olan Medine’den göçmesini emrediyorum ve O’nu şahadetle müjdeliyorum. O şahadet mahalli olan Kerbela (gam ve bela) çölüne doğru hareket ediyor, Müslümanlardan bir grup O’na yardımda bulunuyorlar. O’na bir okun isabet ettiğini ve atından yere düştüğünü ve daha sonra koyunun başının kesildiği gibi mazlum bir şekilde başının bedeninden ayrıldığını görüyorum.” [5]

6- Hz. Ali (a.s)’ın Vasiliği Ve Ayşe İle Savaşından Haber Vermesi

Abdullah b. Mes’ud şöyle diyor:
Peygamber (s.a.a)’e arzettim: “Ya Resulellah! Siz vefat ettiğinizde kim size gusül verecek?”
Buyurdu: “Her peygambere onun vasisi (halifesi) gusül verir.”
Arzettim: “Sizin vasiniz kimdir?”
Buyurdu: “Ali b. Ebî Talib’dir.”
Arzettim: “Sizden sonra ne kadar yaşayacak?”
Buyurdu: “Otuz yıl; aynı Hz. Musa (a.s)’ın vasisi Yuşa b. Nun gibi. O da Hz. Musa (a.s)’dan sonra, otuz yıl ömür sürdü ve (Şuayb (a.s)’ın kızı ve Hz. Musa’nın hanımı olan) Safura ona karşı ayaklandı ve; “Ben önderliğe senden daha layığım” dedi. Yuşa onunla savaştı, onu esir aldı, esir aldığı sırada ona karşı iyi davrandı. Ali de onunla (Ayşe’yle) savaşarak onu esir edecek ve ona karşı iyi davranacak. Allah onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Evlerinizde oturun ve eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın.” [6] Allah-u Teala’nın (eski cahiliyetten) maksadı, Şuayb kızı Safura’nın yaptıklarıdır.” [7]

7- Hz. Ali (a.s)’a Karşı Halkın Vefasızlıklarından Haber Vermesi

Peygamber-i Ekrem (s.a.a), Hz. Ali (a.s)’a hitaben şöyle buyurdular:
“Ya Ali! Bu cemaat senin imamet ve hilafet işini bozacaklar, hilafeti kendileri üstlenecekler ve senin hakkında benim sözümden çıkacaklar. O zaman Allah’ın emri ininceye kadar, sana sabrı tavsiye ediyorum. Uyanık ol! Çok yakında onlar sana vefasızlık gösterecekler. O zaman kanını akıtmaya yeltenmemeleri için sana yol bulmalarına izin verme (yani sabret); çünkü bu ümmet benden sonra sana hıyanet edecekler. Bu haberi Cebrail Rabbimden bana getirdi.” [8]

8- Nakisiyn, Marikıyn Ve Kasitiyn’den Haber Vermesi

Emir’ul-Müminin Ali (a.s) buyuruyor:
Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Çok yakında ahdinden dönen, sapıklıkta olan ve dinden çıkanlarla savaşacaksın.”
Sordum: “Ya Resulellah! Nakisin (ahdinden dönenler) kimlerdir?”
Buyurdular: “Talha, Zübeyr ve Ayşe’dir. Hicaz’da seninle biat edecekler, Irak’ta ise ahitlerinden dönecekler. Ne zaman böyle yaparlarsa onlarla savaş. Zira onlarla savaşmak zemin ehli için temizliktir.”
Arzettim: “Kasitin (sapıklar) kimlerdir?”
Buyurdular: “Muaviye ve yarenleri.”
Dedim ki: “Dinden çıkanlar kimlerdir?”
Buyurdular: “Zu’s-Sedye’nin adamlarıdırlar. Onlar öyle kimselerdir ki, ok yaydan çıktığı gibi dinden çıkarlar. Öyleyse onları öldür; çünkü onların öldürülmesi zemin ehli için bir rahatlık ve genişliktir (huzurdur); onlara çabucak yetişen bir azap ve senin için de kıyamet günü Allah indinde bir ücret ve sevap vardır... Ya Ali! Sen benim ahdimi gözetecek ve benim gibi savaşacaksın, ümmetim de seninle muhalefet edecekler.” [9]

9- İmam Ali (a.s)’ın Şahadetinden Haber Vermesi

İmam Rıza (a.s) babalarından naklen şöyle buyuruyor:
“Resulullah (s.a.a) (Şabaniyye Hutbesi’nde) Ramazan ayının faziletlerini beyan ettikten sonra ağladı. Hz. Ali (a.s): “Ya Resulellah! Sizi ağlatan nedir?” diye sorduklarında şöyle buyurdular:
“Ya Ali! Bu ayda başına gelecek olaydan dolayı ağlıyorum. Adeta senin, Rabbin için namaz kılarken, gelmiş geçmişlerin en bedbahtı ve Salih (a.s)’ın devesini katledenlerin dost ve kardeşi olan şahsın tahrik edilerek başına bir darbe indirdiğini, sakalını başının kanıyla kana boyadığını görür gibiyim.”
Ali (a.s) arzetti: “Acaba bu amel, dinimin sağlıklığında (korunmuş olduğu bir halde) mi vuku bulacaktır?”
Resulullah (s.a.a); “Evet, dininin sağlıklığında vuku bulacaktır” buyurdular. [10]

10- İmam Hasan (a.s)’ın Sulhundan Haber Vermesi

Rivayet edildiğine göre, bir gün İmam Hasan (a.s) Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in yanında ve halka karşı oturduğu bir sırada Hazret. şöyle buyurdular:
“İşte bu oğlum (Hasan) öyle bir efendidir ki, Allah-u Teala bunun sebebiyle, Müslümanlardan iki grubun arasında sulh icat edecektir.” [11]

11- İmam Hüseyin (a.s)’ın Şahadetinden Haber Vermesi

Abdülmuttalib’in kızı Safiye şöyle rivayet ediyor:
Hüseyin (a.s) doğduğunda onu Hz. Peygamber (s.a.a)’in yanına götürdüm. Hazret dilini Hüseyin’in ağzına yaklaştırdı, Hüseyin de emmeğe başladı. Ben Resulullah (s.a.a)’in ona süt ile bal verdiğini tahmin ettim. Resulullah (s.a.a) onu, iki gözünün arasından öptükten sonra bana verdi. Peygamber (s.a.a) ağladığı halde üç defa şöyle buyurdular: “Allah seni katledecek topluma lanet etsin.”
Arzettim: “Anam babam sana feda olsun! Kimler onu öldürecekler?”
Buyurdular ki: “Ümeyye oğullarından bir grup kimse -Allah onları rahmetinden uzak etsin- onu öldürecekler.”[12]

12- İmam Hüseyin (a.s)’ın Mahşerde Başsız Haşrolacağı Haber

Resulullah (s.a.a)’den rivayet olunduğuna göre şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet günü olduğunda, Fatıma bir grup kadınlarla gelecek ve ona; “Cennete gir” denilecek.
Diyecek ki: “Benden sonra oğluma ne yapıldığını bilmedikçe cennete girmeyeceğim.”
Ona mahşer sahrasının ortasına bakması söylenecek. Mahşer sahrasına baktığında, Hüseyin’in başsız bir bedenle durduğunu görecektir. Onu görür görmez öyle bir feryat edecek ki, onun feryadından dolayı ben ve melekler de feryat edeceğiz.” [13]

13- İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’dan Haber Vermesi

İbn-i Abbas, Resul-ü Ekrem (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Kıyamet günü bir münadi; “Zeyn’ul-Abidin (ibadet edenlerin ziyneti) nerededir?” diye nida edecek. Adeta, oğlum Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib (Zeyn’ul-Abidin)’in, büyük bir vakar ve sükunetle mahşer ehlinin saflarını yararak geldiğini görüyorum.” [14]

14- İmam Bakır (a.s)’dan Haber Vermesi

Ebu Halid Kabulî şöyle diyor:
Cabir b. Abdullah-i Ensari, Mescid’ün-Nebi’de oturuyor ve sürekli şöyle diyordu: “Ya Baqir’ul-Ulum (ilimleri yaran-açıklayan)! Ya Baqir!”
Medine halkı Cabir’in sayıkladığını zannediyorlardı. Cabir (onların bu düşüncelerine karşı şöyle) diyordu: “Allah’a andolsun ki, ben sayıklamıyorum, lâkin Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu duydum:
“Ey Cabir! Benim Ehlibeytimden adı benim adım, siması benim simam gibi olan birisini görmeye muvaffak olacaksın. O, ilmi yaracak (derinliklerine inerek onu açıklayacak).
İşte Peygamber (s.a.a)’in bu sözleri beni böyle konuşmaya sürüklüyor.” [15]

15- İmam Rıza (a.s)’ın Şahadetinden Haber Vermesi

Ebu Selt-i Herevî, İmam Rıza (a.s)’dan naklettiği bir hadiste şöyle diyor: İmam Rıza (a.s), Me’mun’a şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun, babalarımdan nakledildiğine göre, ben senden önce zehirlenerek öldürülüp dünyadan gideceğim. Gök ve yerdeki melekler bana ağlayacaklar. Garip bir memlekette, Harun Reşid’in kenarında defnedileceğim.”
Me’mun ağlayarak arzetti ki: “Ey Allah Resulünün oğlu! Ben hayatta olduğum halde kim seni öldürebilir veya sana kötülük yapabilir?”
Hazret cevabında şöyle buyurdular: “Eğer beni öldürecek olanın kim olduğunu söylemek istersem söylerim (yani, sen benim katilim olacaksın).” [16]

16- İmam Mehdi (a.s)’dan Haber Vermesi

Cabir b. Abdullah Ensari, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Mehdi benim evlatlarımdandır. Adı benim adım, künyesi benim künyemdir. Suratı, herkesten daha çok bana benzemektedir. Gaybete çekilecek, (gaybeti çok sürdüğünden) halk şaşkınlıkta kalacak ve birçok gruplar sapıtacaklar. İşte o zaman gayb perdesi arkasından parlak bir yıldız gibi zuhur edecek ve yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.” [17]

17- Masum İmamların Mezarları

Hz. Ali (a.s), Peygamber-i Ekrem (s.a.a)’den kendisine şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Allah’a andolsun ki, sen Irak’ta öldürülecek ve orada defnedileceksin.”
Hz. Ali (a.s) diyor: Arzettim ki: “Ya Resulellah! Bizim kabirlerimizi ziyaret eden, onları onaran ve onları koruyanlar için ne gibi fazilet ve özellikler vardır?”
Buyurdu: “Ey Ebe’l-Hasan! Allah Teala, senin ve evlatlarının mezarlarını, cennet yerlerinden bir parça yer ve cennet alanlarından bir alan karar kılmıştır. Allah Teala, soylu ve seçkin kulların kalplerini size yönelik kılmıştır. Bundan dolayı sizin yolunuzda bütün zorluklara katlanıyor, Allah ve Resulüne yakın olmak kastı ile sizin kabirlerinizi onarıyor ve onları çokça ziyaret ederler...” [18]

18- Ammar-i Yasir’in Şahatetinden Haber Vermesi

Ammar, Hz. Peygamber (s.a.a)’den kendisine şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
“Ey Ammar! Yakın bir zamanda benden sonra bir takım fitne ve imtihanlar olacak. Böyle olduğunda Ali ve O’nun hizbini takip et. Ey Ammar! Sen benden sonra Ali’yle birlikte iki grupla savaşacaksın. Sonra seni mütecaviz ve zalim bir grup öldürecektir. Dünyadan aldığın en son azık, bir miktar süt olacaktır.” [19]

19- Ebuzer-i Gifari’nin Sürgün Haberi

Ali b. İbrahim Kummi şöyle diyor:
Ebuzer, Osman’la tartıştığı bir sırada dedi ki: Habibim Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdular:
“Ey Ebuzer! Sana; “Şehir veya köylerden hangisinde kalmayı daha çok seviyorsun?” diye soracakları zaman durumun nasıl olacak? Sen diyeceksin ki: “Allah’ın ve Resulünün haremi olan Mekke’de, ömrümün sonuna kadar ibadetle meşgul olmak istiyorum.” Sana denilecek ki: “Hayır, sende o keramet yok!” Sonra denilecek ki: “Şehirlerden kendisinde kalmak istediğin şehir veya köy hangisidir?” Sen diyeceksin ki: “Kendisinde Müslüman olarak yaşamadığım ve bu yüzden de sevmediğim yer Rebeze’dir.” O zaman senin Rebeze’ye sürülmeni emredecekler.”
Arzettim: “Ya Resulellah! Bu olay gerçekleşecek mi?”
Buyurdular: “Evet, canım elinde olan Allah’a andolsun ki, bu olay gerçekleşecektir.” [20]

20- Uveys (Veysel) Karani’den Haber Vermesi

Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Karan [21] tarafından bir cennet esintisi geliyor. Ah! Ne kadar Uveys Karani’yi görmek istiyorum. Kim onunla görüşecek olursa selamımı ona iletsin. Beni görmeden, bana iman etmiş ve halifem Emir’ul-Müminin Ali b. Ebi Talib’in yanında yer alarak Sıffin savaşında şehit edilecektir.” [22]

21- Mute Savaşı Ve Cafer’i Tayyar’ın Şahadetinden Haber Vermesi

Cabir b. Abdullah şöyle diyor:
Cafer b. Ebi Talib’in (Hz. Ali (a.s)’ın kardeşi) Mute savaşında şehit olduğu gün, Resulullah (s.a.a) Medine’de idi. Sabah namazından sonra minbere çıkarak şöyle buyurdular: “Şimdi Müslüman kardeşleriniz müşriklerle çarpışmaya girdiler.”
Her birinin hamle ve saldırısını söylüyordu. Komutan Zeyd b. Harise’nin şehit olduğunu ve sancağın düştüğünü söyledi. Sonra Cafer’in sancağı alarak ileri atıldığını buyurdular. Sonra Cafer’in şehit olduğunu ve sancağın tekrar yere düştüğünü, sonra da sancağı Abdullah b. Revaha’nın aldığını ve Müslümanlardan filan kimselerin ve kafirlerden de filancaların öldürüldüklerini haber veriyordu. Sonra buyurdular: “Abdullah şehit oldu, sancağı Halid b. Velid aldı ve kaçtı ve Müslümanlar da kaçtılar.”
Sonra minberden aşağı inerek Cafer’in evine gitti, Cafer’in oğlu Abdullah’ı istedi, kucağında oturttu ve elini başına çekti. Abdullah’ın annesi Umeys kızı Esma şöyle dedi: “Ya Resulellah, elinizi onun başına, bir yetimin başına çeker gibi çekiyorsunuz.”
Hazret cevabında; “Cafer bugün şehit oldu” buyurarak göz yaşlarını tutamadılar.
Sonra şöyle buyurdular: “Şehit olmadan önce elleri kesildi ve Allah kesilen elleri karşılığında ona yeşil zümrütten iki kanat verdi. O şimdi cennette meleklerle istediği yere uçuyor.” [23]

22- İslam Fetihlerinden Haberler

Bera b. Azib şöyle diyor:
Resulullah (s.a.a) (Ahzab savaşında) hendek (çukur) kazılmasını emretti. Çukuru kazarken onun bir yerinde büyük ve sert bir taş ortaya çıktı. Kazma hiçbir şekilde tesir etmiyordu. Sonra Allah Resulü (s.a.a) gelerek kazmayı eline alıp “bismillah” diyerek taşa bir darbe vurdu. Bu darbeyle taşın üçte birini kırdı. Bunun üzerine; “Allah-u Ekber! Şam’ın anahtarlarını bana verdiler. Allah’a andolsun ki, şu anda oranın kırmızı saraylarını görüyorum” dedi.
Yine “bismillah” diyerek o taşa bir darbe daha vurdu. Bu defa da taşın diğer üçte birini parçaladı. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allah-u Ekber! Fars (memleketinin) anahtarlarını bana verdiler. Andolsun ki, Medain’in beyaz saraylarını gördüm.”
Üçüncü darbeyi indirdiğinde taşın geri kalanını da parçaladı ve buyurdu: “Yemen’in anahtarlarını da bana verdiler ve ben buradan San’a şehrinin kapılarını görüyorum.” [24]

23- Ahir Zaman Mü’minlerinden Haber Vermesi

Ali b. Ebi Talib (a.s) şöyle buyuruyor:
“Peygamber-i Ekrem (s.a.a) uzun bir vasiyetinde bana hitaben şöyle buyurdular:
“Ya Ali! İman açısından halkın en hayret verici olanları ve yakin açısından da en büyük insanlar, ahir zamanda gelecek olan kimselerdir. Onlar Peygamberi görmemişler ve İmam da onlardan gizlidir. Bununla birlikte onlar beyaz sayfalara nakış olunmuş siyah hatlar vasıtasıyla (yazılı belgelerle) iman ederler.” [25]

24- Meysem-i Temmar

Meysem-i Temmar, Beni Esed kabilesinden bir kadının kölesi idi. Sonra Hz. Ali (a.s) onu satın alarak azat etti. İmam (a.s) ona; “İsmin nedir?” diye sordu.
Meysem: “Salim.”
İmam (a.s): “Resulullah bana, Acem diyarında babanın seni, “Meysem” diye çağırdığını haber vermişti.”
Meysem: “Allah ve Resulü doğru buyurmuşlardır; sen de doğru buyurdun.”
İmam (a.s): “Resulullah (s.a.a)’in seni adlandırdığı o isme dön ve Salim’i bırak.”
O da o isme (Meysem) döndü ve künyesini Ebu Salim bıraktı. Nakledildiğine göre Meysem öldürüldüğü yıl, hac amellerini yaptıktan sonra Ümmü Seleme’nin yanına vardı. Ümmü Seleme ona; “Sen kimsin?” diye sordu. O da cevabında; “Ben Meysem’im” dedi. Bunun üzerine Ümmü Seleme şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki, Resulullah’tan, geceleri senin hakkında Ali’ye çokça tavsiyede bulunduğunu duyuyordum.” [26]

25- Şeytanın Şüpheye Düşürmesi

İmam Cafer-i Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Bir kişi Resulullah (s.a.a)’in huzuruna vararak; “Ya Resulellah! Ben münafık oldum” dedi.
Hazret buyurdular: “Allah’a andolsun ki, sen münafık olmamışsın. Eğer münafık olsaydın, yenilgiye uğradığın şey hakkında benimle konuşmaya gelmezdin. Hazır düşman (Şeytan) yanına gelerek; “Seni kim yaratmıştır?” dedi. Sen de cevabında; “Allah yaratmıştır” dedin. Tekrar sana; “Peki Allah’ı kim yaratmıştır?” diye sordu.”
Resulullah (s.a.a)’in yanına gelen şahıs arzetti ki: “Seni hak üzere mebus kılana andolsun ki, durum buyurduğun gibiydi.”
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: “Şeytan tasarruf edebilsin diye amelleriniz yönünden geldi, ama size musallat olamadı. İşte sizi haktan döndürebilmek ümidiyle bu yönden geldi. Böyle olduğunda sizden her biriniz yalnızca Allah’ı ansın .” [27]

26- Zübeyr’in Geleceğinden Haber Vermesi

Rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.a), Ali (a.s)’ı Zübeyr ile birlikte Beni Saide Sakife’sinde görünce buyurdu: “Ya Zübeyr! Ali’yi seviyor musun?”
Zübeyr arzetti: “Beni, Ali’yi sevmekten ne alıkoyabilir ki?”
Hazret buyurdular: “Ali ile savaşacağın ve O’na zulümde bulunacağın zaman halin nasıl olacak?!” [28]

27- Ebu Süfyan’ın Kalbinde Olanı Haber Vermesi

Nakledilen rivayete göre, Ebu Süfyan kendi kendine (Peygamber hakkında) şöyle dedi:
“Eğer Allah sana karşı bana güç verir ve benim için mümkün olursa, karşında Medine’yi atlı ve piyade birlikle dolduracak ve eserini yok edeceğim.”
Peygamber-i Ekrem (s.a.a), hutbe okuduğu bir sırada, hutbeye ara verip şöyle buyurdular:
“Ey Ebu Süfyan! Yaşadığım müddetçe yapamayacaksın, ölümümden sonra da senden daha şaki olan, senden önce davranacak, senden ve ailenden gerçekleşmesi beklenen de yerine gelecek. Sen kendi kendine nasıl istiyorsan öyle düşün ve bil ki, sen benim nurumu söndüremezsin, benim hatırlanma ve zikrimi de kesemeyeceksin. Sizin için de bu işlerin devamı olmayacaktır.”[29]
________________
Kaynakça:
[1] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 521
[2] - Müntehe’l-A’mal, c. 1, s. 30
[3] - Muntehe’l-A’mal, c. 1, s. 100
[4] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 258
[5] - Emalî-yi Şeyh Saduk, 24. Meclis, h. 2, s. 112
[6] - Ahzab: 32
[7] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 27
[8] - Hisal-ı Saduk, 12. bab, 2. hadis, s. 461,
[9] - Hisal-ı Saduk: c. 2, b. 70, s. 572, h. 1
[10] - Uyun-u Ahbar’ur-Rıza, c. 1, s. 3, b, 27
[11] - Keşf’ul-Ğumme, c. 1, s. 519
[12] - Emali-yi Saduk, 27. Meclis, s. 136, h. 5
[13] - Luhuf-u Seyyid b. Tavus, s. 139
[14] - Muntehe’l-Amal, c. 2, s. 4
[15] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 196
[16] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 498
[17] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 287, 4. hadis.
[18] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 487
[19] - İsbat’ul-Hudat, c. 2, s. 4
[20] - İsbat’ul-Hudat, s. 2, s. 1412
[21] - Karan; Necd halkının hac amellerine oradan başladığı bir yerin ismidir.
[22] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 518
[23] - Müntahe’l-Amal, c. 1, s. 31
[24] - Emali-yi Saduk, 51. Meclis, s. 312, 13. hadis
[25] - Men La Yehzuruh’ul-Fakih, c. 1, s. 269
[26] - İsbat’ul-Hudat, c. 2, s. 109
[27] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 429
[28] - İsbat’ul-Hudat: c. 2, s. 95
[29] - İsbat’ul-Hudat: c. 2- s. 173
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HADİSLER IŞIĞINDA PEYGAMBER VE EHL-İ BEYTİ'NE SALAVATIN FAYDALARI

“Allah ve mellekleri Peygamber'e salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve içtenlikle ona selam verin.”[1]
"Ant olsun, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için Allah’ın Resulü'nde güzel bir örnek vardır.”[2]

Salâvat, Kur’an ve sünnette önemli bir yere sahip olan ve her Müslüman’ın günlük namazlarının teşehhüdünde sürekli olarak tekrarladığı bir zikirdir. Salâvatla ilgili olarak bir makalemizde salâvatın önemi üzerinde durduk ve onun Umeyye oğulları tarafından tahrife uğradığını ve günümüzde de ne yazık ki bazı Müslümanların salavatı tahrife uğramış şekliyle söylemeye adet ettiklerini açıkladık ve salavatın doğru şeklinin “Allahumme salli ala Muhammed ve Âl-i Muhammed” olduğuna değindik.
Şimdi ise ilk önce Kur’an ve hadisler ışığında salâvatın faydalarına değineceğiz ve sonra da Ehl-i Sünnet kaynaklarında salâvatla ilgili olarak var olan hadislere yer vereceğiz.
Konuya girmeden önce salâvat getirmenin Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’i için de manevî bir faydasının olup olmadığı üzerinde duracağız.
Acaba salavatın sadece salavat getirene mi faydası var, yoksa Hz. Peygamber (s.a.a.) ve onun Ehl-i Beyt’ine de faydası olur mu? Bu konuda âlimlerin görüşleri farklıdır.
Şehid-i Sanî, Şerh-i Lüm’a adlı kitabında şöyle der:
“Peygamber (s.a.a)’e salavat getirmenin faydası salavat getirenedir. Çünkü Allah Teala Peygamber (s.a.a)’e o kadar yüksek bir makam ve mevki vermiştir ki, artık onun makamını yüceltecek bir şey yoktur. Hadislerde ve alimlerin sözlerinde Peygamber’in o yüce makamı açıklanmıştır.”[3]
Muhammed Taki Meclisî’den şöyle nakledilmiştir:
“Ümmetinin dua ve salavatı sonucu Peygamber’in (s.a.a) kemali artacak olursa, kâmil nâkıstan faydalanmıştır demektir. Bu ise, aklen muhaldir.” [4]
Bunların karşısında Cemaleddin Hansarî (r.a) Şerh-i Lüm’a kitabının hamişinde şöyle der:
“Salavat getirmenin, Peygamber ve Ehl-i Beyt’inin derecelerinin yükselmesinde etkili olması uzak bir ihtimal değildir. Çünkü Allah Teala’ya yakınlık dereceleri ve O’nun yanında makam sahibi olmak sınırsızdır. Dolayısıyla Peygamber (s.a.a)’e gönderilen salavatın, onu olduğu dereceden daha yüksek dereceye yükseltmesi mümkündür.”[5]
Allame Seyyid Ali Han, Sahife-i Seccadiye’nin şerhinde bu konu hakkında şöyle der:
“Salavatın mânası, dünyada İslam’ın yayılıp yerleşmesini ve böylece Resulullah’ın şanının yücelmesini istemektir; ahirette ise onun manevî mevki ve derecesinin yükselmesini talep etmektir.”
Sözünün devamında ise şöyle der:
“Bazıları derler ki: “Salavatın faydası sadece salavat getirenedir. Çünkü Allah Teala, ona öyle yüce bir makam vermiştir ki salavat getirenin salavatı ve dua edenin duasının artık bir etkisi olmaz.” Bazları da derler ki: “Salavattan amaç, onun kemalinin çoğalmasını talep etmektir. Bu da onun Allah’a daha fazla yakınlaşmasına sebep olur. Çünkü Allah’ın nimetlerine layık olmanın mertebeleri sonsuzdur.”[6]
Her halükârda, salavatın salavat gönderene faydası olmasında hiçbir şüphe yoktur. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’inin dostluğunu kazanabilmemiz ve onların pâk nefeslerinden yardım alabilmemiz için melekutî bir zikir olan salavatı sürekli söylememiz gerekir.
Bizim Peygamber ve Ehl-i Beyt’ine salavat getirmemiz, Allah ve meleklerinin bize salat etmelerine sebep olur. Allah ve meleklerinin salatı ise, bizi karanlılardan nura çıkarır. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Öyle bir mâbuttur ki, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için O ve melekleri size salat ederler.”[7]
el-Camiat’ul-Kebîre ziyaretinde salavatla ilgili olarak şöyle geçer: “Allah Teala, bizim size salavat getirmemizi, fıtratımız için güzellik, nefsimiz için temizlik kılmıştır.”

Salavatın Faydası Hakkında Elde Ettiğimiz Hadis ve Rivayetlerin Özeti:

1- İlahî Ahlakla Ahlaklanmak

Ahzab Suresi’nin 56. ayetinde Allah Teala, Peygamber’e salavat göndermeyi emrederek kendisi de ona salat etmektedir. Bu emri yerine getirmek, “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın” emrini yerini getirmek sayılır.

2- İlahî Emre İtaat

Peygamber (s.a.a)’e salat ve selam etmek, Allah’ın; “Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.” şeklindeki emrine itaattir.
Bu itaat ise kurtuluşa vesiledir; Allah Teala buyuruyor ki:
“Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşla kurtulmuştur.”[8]

3- Allah’ın Salat ve Selamına Hak Kazanmak

Cami’ul-Ahbar’da Resulullah (s.a.a)’den şöyle bir hadis nakledilmiştir:
“Cebrail yanıma gelerek, Allah Teala’nın şöyle buyurduğunu müjdeledi: “Kim sana salat ederse, ben ona salat ederim; kim sana selam verirse, ben ona selam veririm.” Ben de buna karşılık şükür secdesi yaptım.”[9]
Bu konuda hadis çoktur. Sadece bir hadis de Ehl-i Sünnet kitaplarından naklediyoruz:
Sahih-i Müslim’de Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Kim bana bir salat ederse, Allah Teala ona on salat eder.”[10]

4- Meleklere Eşlik Etmek ve Onların Bağış Dilemelerinden Yararlanmak

Salavat ayetindeki “yusallune” (salat ederler) ibaresinin hükmünce melekler daima Peygamber (s.a.a)’e salavat getirmektedirler. Salavat getiren kimse, bu ameliyle kendisini meleklere benzetmekte ve onlara eşlik etmektedir. Nebevî bir hadiste şöyle buyurulur:
“Kim bir kavme benzerse, o kavimden olur.”[11]
Cami’ul-Ahbar kitabında rivayet edilen bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Cebrail benim yanıma gelerek, Allah Teala’nın şu sözüyle beni müjdeledi: “Kim sana salat ederse, yetmiş bin melek ona salat eder; kendisine yetmiş bin melek salat eden kimse de cennet ehlinden olur.”[12]

5- Allah’a Yakın olmak

İbn-i Babeveyh, İlel’uş-Şerâi’ adlı kitabında kendi senediyle İmam Hasan Askerî (a.s)’dan şöyle rivayet etmiştir:
“Allah Teala, Hz. İbrahim’i, Muhammed ve Âl-i Muhammed’e çok salavat getirdiğinden dolayı kendine dost kıldı.”[13]

6- Allah Teala’nın Rızasını Kazanmak

Cemal’ül-Üsbû’ kitabında nakledildiği üzere Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Sizin bana salat etmeniz, hacetlerinizin kabul olmasına sebep olur, Allah’ı sizden razı eder ve amellerinizin temiz olmasını sağlar.”[14]

7- Resulullah’a Yakın Olmak

Cami’ul-Ahbar kitabının nakline göre Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Kıyamet günü bana daha yakın olan, dünya hayatında bana daha çok salat eden kimsedir.”[15]

9- Resullah’ın Şefaat Etmesi

Nakledildiğine göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Kim bana salat ederse, şefaatim onu bulur.”[16]

10- Sevap ve Mükâfat Kazanmak

Uyun-u Ahbar’ır-Rıza ve Şeyh Saduk’un Emalî’sinde İmam Rıza (a.s)’dan, şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat etmek, Allah katında (sevep bakımından), tesbih, tehlil ve tekbir ile eşittir.”[17]

11- Başlı Başına Bir İbadet Oluşu

el-İhtisas adlı kitapta Resulullah (s.a.a)’den, şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Allah’ı anmak, ibadettir; Ali ve evlatlarını anmak da ibadettir.”[18]

12- Günahların Keffareti
Şeyh Saduk, kitaplarının çoğunda İmam Rıza (a.s)’dan, şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Günahlarının keffaretlerini ödemeye gücü yetmeyen kimse, Muhammed ve Âl-i Muhammed’e çok salat etsin. Çünkü onlara salat etmek, günahları temizler.”[19]

13- Duanın İcabete Erişmesi

Usul-u Kâfi’de Hişam bin Salim’den, İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilir:
“Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salavat getirilmedikçe duanın icabete erişmesi engellenir.”[20]

14- Elestu Günü Alınan Ahde Vefa Etmek
İmam Musa Kâzım (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kim Resulullah (s.a.a)’e salat ederse, (Âlem-i Zer’de) “Elestu bi Rabbikum?” sorusuna verdiği “Kalu bela!”[21] ahdinin üzerinde olduğunu gösterir.”[22]

15- Nifakı Gidermek

Şeyh Saduk, İmam Sadık (a.s)’dan Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Bana salavat getirdiğinizde sesinizi yükseltin. Çünkü salatvat getirirken sesi yükseltmek, nifakı giderir.”[23]

16- Amellerin Arınması

Resulullah (s.a.a)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Sizin bana salavat getirmeniz, duanızın icabete erişmesine ve amellerinizin arınmasına sebep olur.”[24]

17- Esenliğe Sebep Oluşu

Cami’ul-Ahbar’da Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Kim bana bir defa salavat getirirse, Allah Teala esenlik kapısını onun yüzüne açar.”[25]

18- Rahmete Nail Olmak

Şeyh Saduk, Emalî adlı kitabında şöyle nakleder:
Emir’ül-Müminin Ali (a.s), Resulullah (s.a.a) vefat ettikten sonra okuduğu hutbede şöyle buyurdular:
“Şahadeteyni söylemekle cennete girersiniz; Resulullah (s.a.a)’e salavat getirmekle rahmete erişirsiniz. Öyleyse Peygamberinize çok salavat getirin; şüphesiz Allah ve melekleri ona salat etmekteler; ey imam edenler, siz de ona salat ve selam edin.”[26]

19- Fakirlikten Kurtulmak

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Allah’ı çok anmak ve bana salavat getirmek, fakirliğin giderir.”[27]

20- Unutulanı Hatırlamak
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bir şeyi unuttuğunuzda bana salavat getirin. Zira bana salavat getirmek, onu hatırlanmanıza sebep olur, inşaallah.”[28]

21- Hayır Amellerin Ağır Olması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kıyamet günü teraziye bırakılan en ağır şey, Peygamber (s.a.a.)’e ve O’nun Ehl-i Beyt’ine salavat getirmektir.”[29]

22- Sırat Köprüsünün Işıklı Olması

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: “Bana salavat getirmek, sıratın ışığıdır; sıratta ışığı olan cehennem ehlinden olmayacaktır.”[30]

23- Cehennem Ateşinden Kurtulmak
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Bana salavat getiren, kesinlikle cehenneme girmeyecektir.” [31]

24- Kabrin Işıklı Olması

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Bana çok salavat getirin. Çünkü bana salavat getirmek kabirde, sırat köprüsünde ve cennette nurdur.”[32]

EHL-İ SÜNNET KAYNAKLARINDA HZ. MUHAMMED VE ÂL’İNE SALAVAT GETİRME SÜNNETİ

Hz. Muhammed (s.a.a.) Ve Soyuna Salavat Getirmenin Hayırlı Etkileri

Kenz’ül-Ummal’de şöyle geçer:

1- İmam Hasan-ı Mücteba (a.s.) Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) şöyle rivayet ederler:
“Bana çokça salavat getirin; zira bu, günahlarınızın affedilmesini sağlar.”[33]
2- Ebu Derda, Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Her sabah ve akşam bana on defa salavat getiren kimse kıyamet günü benim şefaatime kavuşacaktır.”[34]
3- Sehl bin Sa’d’den şöyle rivayet edilir:
“Allah Resulü geliyordu, Ebu Talha onu karşılamaya koşarak; "Anam babam sana feda olsun, ey Allah’ın Resulü! Senin yüzünde hayat görmekteyim ben.” dedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a.) Cebrail'in kendisine şöyle dediğini söylediler: “Kim bana bir kez salavat getirirse, Allah Teala onun amel defterine on iyilik yazar, onun günahlarından onunu siler ve mertebesine de on mertebe ekler.”[35]
4- Ebu Hureyre, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şöle buyurduğunu rivayet eder:
“Kim bana bir defa salavat getirirse, Allah Teala ona on defa salat eder.”[36]

Kenz’ül-Ummal’da şöyle geçer:

5- İmad bin Yasir’den, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğu rivayet olunur:
"Allah Teala, bir meleğe insanları duyma ve onların konuşmalarını anlama kabiliyeti lütfetmiş ve onu kıyamet gününe değin benim mezarımın başında durmakla görevlendirmiştir. O melek, bana salavat getiren herkesi, adı ve babasının adıyla bana tanıtır ve; “Ya Muhammed! Falancanın evladı olan filanca, sana salavat getirdi.” der. Allah Tebarek ve Teala da bana bir defa salavat getirene, on defa salat edeceğini bildirmiştir.”[37]

Sünen-i Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, Müsned-i Ahmed ve Müstedrek-i Hakim’de şöyle geçer:

6- Fuzale bin Ubeyd şöyle rivayet eder:
“Hz. Resulullah (s.a.a.), bir adamın, dua ederken ne Allah Teala'yı, ne de O’nun hak Resulünü anmadığını duyunca; "Ne de acelecidir!” buyurdular ve onu yanına çağırmalarını söylediler. O adam gelince, Resulullah (s.a.a.) ona ve orada bulunan herkese hitaben şöyle buyurdular:
“Dua ettiğiniz zaman Allah’a hamd ve sena ile başlayın sonra da bana salavat getirin ve bu ikisinden sonra duanızı yapıp istediğinizi dile getirin.”[38]

Sünen-i İbn-i Mace’de şöyle geçer:

7- Sa’d-i Saidi, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rıvayet eder:
“Peygamber'e salavat getirmeyenin namazı batıldır.”[39]

Kenz’ül-Ummal’de şöyle geçer:

8- Cabir, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Bedbaht ve zavallı, yanında benim adım anıldığı halde bana salavat getirmeyen kimsedir.”[40]
9- Hz. Hüseyin bin Ali (a.s.), Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) şöyle rivayet ederler:
“Yanında benim adım söylendiği halde bana salavat getirmekten yüz çeviren kimse, cennetin yolundan yüz çevirmiştir.”[41]

Müsned-i Ahmed, Sünen-i Tirmizi ve diğer kaynaklarda şöyle geçer:

10- Hz. Hüseyin bin Ali (a.s.), Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) şöyle rivayet ederler:
“Cimri kimse, yanında benim adım anıldığı halde bana salavat getirmeyen kimsedir.”[42]

Hz. Peygamber Efendimize Nasıl Salavat Getirilmelidir?

Kenz’ül-Ummal’de şöyle geçer:

1- Ebu Talip oğlu Ali'den (a.s.) şöyle rivayet olunur:
“Hz. Reslullah’tan (s.a.a.) “Size nasıl salavat getirelim?” diye sorulduğunda; “Şöyle söyleyin:” buyurdu, “Allahumme salli ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve ala âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[43]
Yâni: "Allah’ım! Muhammed’e ve soyuna salat et, tıpkı İbrahim’e ve soyuna salat ettiğin gibi; şüphesiz sen övgüye ve hamda layıksın, pek de yücesin. Aynı şekilde, Muhammed’e ve soyuna hayır ve berket ver, tıpkı İbrahim’e ve soyuna hayır ve berket verdiğin gibi; şüphesiz sen övgüye ve hamda layıksın, pek de yücesin.”

Sahih-i Müslim, Sünen-i Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, Muvatta-ı Malik, Müsned-i Ahmed ve Sünen-i Daremi’de şöyle geçer:

2- Ebu Mes’ud-i Ensari şöyle rivayet eder:
"Sa’d bin Ubade’nin meclisnde Hz. Resulullah (s.a.a.) ile birlikteydik. Beşir bin Sa’d (Ebu Nu'man bin Beşir); “Ey Allh’ın Resulü!” dedi, “Allah Teala sana salat ve selam göndermenizi emrediyor; sana nasıl salat göndereceğimizi öğretir misiniz bize?” Hazret, bir süre sustu. Biz keşke bu soruyu sormasaydık diye düşünürken başını kaldırıp şöyle buyurdu: "Allahumme salli ala Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm, ve barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm fi’l-âlemîn, inneke Hamîdun Mecîd.” İşte bunu söyeleyin, daha önce de size böyle öğretmiştim.”[44]

Sahih-i Buhari, Sünen-i Nesai, İbn-i Mace ve Müsned-i Ahmed’de şöyle geçer:

3- Ebu Said Hudri şöyle rivayet eder:
“Hz. Resulullah’a (s.a.a.); "Size selam olsun ya Resulullah.” dememiz gerktiğini biliyoruz, ama size salavat getirmenin nasıl olacağını bilmiyoruz.” dedik. Resulullah (s.a.a.); "Şöyle deyin:" buyurdu, “Allahumme salli ala Muhammed, abdike ve Resulik, kema salleyte ala İbrahîm ve barik ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm.”[45]

Taberi ve Suyuti’nin Tefsirinde şöyle geçer:

İbn- i Abbas’tan şöyle rivayet olunur:
“(...) Ey Allah Resulü! Sana selam vermeyi biliyoruz, nasıl salavat getireceğimizi de öğretir misin bize?" diye sorduk. Resulullah (s.a.a.) şöyle salavat getirmemizi buyurdular: "Allahumme salli ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[46]

Sünen-i Nesai’de şöyle geçer:

5- Zeyd bin Harice, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Bana salavat getirin ve elinizden geldiğince dua ederek şöyle deyin: “Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, ve barik ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve ala âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[47]

Sünen-i Nesai ve Müsned-i Ahmed’de şöyle geçer:

6- Ebu Talha’dan şöyle rivayet olunur:
"Allah Resulü’nden (s.a.a.); “Ya Resulellah! Size nasıl salavat getirilmeli?” diye sordum. Hazret, şöyle söylemenizi buyurdu:
“Allahumme salli ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”

Bir başka rivaytte de şöyle geçer:

"Adamın biri Hz. Resulullah’tan (s.a.a.), kendisine nasıl salavat getireceğini sordu. Hazret; “Şöyle söyleyin:” buyurdular, “Allahume salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[48]

Kenz’ül-Ummal’de şöyle geçer:

7- Talha’dan şöyle rivayet olunur:
"Hz. Resulullah’a (s.a.a.); “Size nasıl selam verceğimizi bildik; size nasıl salavat getireceğimizi de bize öğretininiz.” dedik. Hazret; “Şöyle deyin:” buyurdular, “Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, ve barik ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ve barekte ala İbrahîm ve ala âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[49]

Sahih-i Buhari, Müslim, Sünen-i Ebu Davud, Daremi, Nesai, Tirmizi, İbn-i Mace, Müsned-i Ahmed ve Taberi ile Suyuti Tefsirlerinde şöyle geçer:

8- Ka’b bin Acze şöyle rivayet eder:
"Allah Resulü’nün (s.a.a.) yanındaydık, bir adam içeri girerek; “Ya Reaulullah! Sana selam vermeyi bildik; peki nasıl salavat gönderceğiz?" diye sordu. Hazret; "Şöyle söyleyin:" buyurdular, “Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve ala âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Allahumme barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[50]

Müsned-i Ahmed ve ed-Dürr’ül-Mensur’da şöyle geçer:

9- Büreyde-i Huzai, Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) şöyle getirilmesini buyurduğunu rivayet eder:
“Allahumme'c’al salavateke ve rahmeteke ve berekateke ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema cealtehu ala İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[51]

Kenz’ül-Ummal’de şöyle geçer:

10- Muhammed bin Abdullah bin Zeyd, Hz. Resulullah’tan (s.a.a.) şöyle rivayet eder:
"Hazret kendisine şöyle salavat getirilmesini buyurdu: “Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm. Ve barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm fi’l-âlemîn, inneke Hamîdun Mecîd." Selam da bildiğiniz gibidir.”[52]

Taberi ve Suyuti Tefsirlerin şöyle geçer:

11- “Allah ve mellekleri Peygamber'e salat ederler.…" ayet-i şerifesi hakkında İbrahim’den şöyle naklolunur:
"Allah Resulü’ne (s.a.a.); “Size selam vermeyi bildik; size nasıl salavat getireceğmizi de öğretiniz bize." dedik. Hazret, şöyle söylenmesini buyurdu:
“Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, ve barik ala Muhammed ve âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.” Sonra ekledi: "Bana nasıl selam vereceğinizi de biliyorsunuz.”[53]
Aynı hadis, Kenz’ül-Ummal’de Aişe’den de rivayet edilmiştir.[54]
_________________
Kaynakça:
[1]- Ahzab/56.
[2] Ahzab/21.
[3]- Sırr’us-Saadet, s. 16.
[4]- Sırr’us-Saadet, s. 16.
[5]- Sırr’us-Saadet, s. 16.
[6]- Rıyaz’us-Salikin, c. 1,s. 420.
[7]- Ahzab/43.
[8]- Ahzab/71
[9]- Cami’ul-Ahbar, s. 69.
[10]- Sahih-i Müslim, c. 1, h. 70.
[11]- Müstedrek-i Sefinet’ül-Bihar, c. 5, s. 323, Şerh ve Fezail-i Salavat kitabından naklen.
[12]- Cami’ul-Ahbar, b. 28, s. 68.
[13]- İlel’uş-Şerâi, b. 32, h. 3, s. 34.
[14]- Cemal’ül-Üsbû’, s. 242.
[15]- Cami’ul-Ahbar, s. 67, f. 28, h. 6.
[16]- Cela’ul-Efham, s. 60.
[17]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 47, h. 2.
[18]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 69, h. 58.
[19]- Cami’ul-Ahbar, f. 28, h. 9.
[20]- Usul-u Kâfi, c. 4, s. 247.
[21]- “‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ demişti de onlar; ‘Evet, (Rabbimizsin)’ demişlerdi.” (Araf/172)
[22]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 54, h. 25.
[23]- Sevab’ul-A’mal, s. 190.
[24]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 54, h. 22.
[25]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 54, h. 22.
[26]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 48, h. 3, Emalî’den naklen.
[27]- Cela’ul-Efham, s. 252.
[28]- Cela’ul-Efham, s. 255.
[29]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 49, h. 9.
[30]- Cami’ul-Ahbar, s. 68, h. 19, Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 64.
[31]- Cami’ul-Ahbar, s. 68, h. 20.
[32]- Bihar’ul-Envar, c. 94, s. 70.
[33]- Kenz’ül-Ummal, 1/436.
[34]- a.g.e. 1/439.
[35]- a.g.e. 1/436, 437 ve 2/179. Aynı hadis, Ebu Talha tarafından da rivayet edilir ve şu fazlalığı da ihtiva eder: “(…) melek de, onun sana söylediğini ona söyler." Ben; “Ey Cebrail! Hangi melekten sözediyorsun?” diye sorunca şöyle dedi: “Allah Azze ve Celle, seni yaratığı ilk günden itibaren iki meleği senin hizmetine verdi; kim sana salavat getirirse, o melek ona; “Alla Teala da sana selam göndersin.” der." Bkz. Kenz’ül-Ummal, 1/440, 449 ve 2/181. Said bin Ömer, Ebu Bürde bin Niyar ve Enes'in rivayetleri için de bkz. Kenz’ül-Ummal, 1/438, 449 ve 439; keza Sünen-i Nesai, Salat Kitabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salavat Göndermenin Fazileti Babı, 3/24 ve Tarih-i Bğdad, 8/381.
[36]- Sahih-i Müslim, Salat Kitabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salat Babı, 1/306; Sünen-i Tirmizi, Salat Bablarından Peygamber'e (s.a.a.) Salavatın Faziletleri Babı, 2/270; Müsned-i Teyalisi, 1/283, 2122. hadis; Riyaz’us-Salihin, s. 381; Vahidi, Esbab’ün-Nüzul, s. 250; Suyuti, ed-Dürr’ül-Mensur, 5/218 ve Kurtubi Tefsiri, 14/294.
[37]- Kenz’ül-Ummal, 1/448, 449, 450.
[38]- Sünen-i Ebu Davud, Vitr Kitabı, Dua Babı, 2/77, 148. hadis ve Sünen-i Tirmizi, Dua Kitabı, 13/21. Başka bir rivayette de şöyle geçer: "Hz. Resulullah (s.a.a.) namaz kıldıktan sonra dua eden, ama Allah’a hamd ve sena ve Resulü’ne salatta bulnmayan birine şöyle dedi: 'Ey namaz kılan! Namazını bitirdikten sonra Allah’a hamd ve senada bulun, bana da salavat getir; bu ikisini yaptıktan sonra duaya başla.' ” Bir başka rivayette de şöyle buyurduğu geçer: “Ey namaz kılan! Namaz kıl, Allah’a hamd ve senada bulun ve bana salavat getir ki duan kabul olsun.” Bkz. Müsned-i Ahmed, 6/18; Sünen-i Nesai, Salat Kitabı, Namazda Peygamber'e (s.a.a.) Salavat ve Selam Babı, 3/44; Müstedrek-i Hakim, 1/286; Riyaz’us-Salihin, s. 382.
[39]- Sünen-i İbn-i Mace, Taharet Kitabı, Ma Câe Fî Tesmiyet’il-Vuzu Babı, 1/143, 400. hadis.
[40]- Kenz’ül-Ummal, 1/438.
[41]- a.g.e. Taberani’den naklen. Benzeri bir hadisi de İbn-i Abbas’tan aktarmıştır, 1/438’de. Ayrıca bkz. ed-Dürr’ül-Mensur Tefsiri, 5/218 ve Sünen-i İbn-i Mace, 1/294.
[42]- Müsned-i Ahmed, 1/201; Sünen-i Tirmizi, Dua Kitabı, Kale Resulullah (s.a.a.) Rağme Enf-i Reculin Babı, 13/62, 63 ve Kenz’ül-Ummal, 1/473, Hasan’dan naklen. Bunun tashif olabileceğini belirtmekte yarar var. Çünkü bu hadisin Ahmed, Tirmizi, Nesai ve İbn-i Hibban'da da geçtiğini vurguluyor. Bu hadisin benzeri Avf bin Malik, Hasan, Cabir, Ebu Hureyre ve Katade’den Kenz’ül-Ummal, 1/436, 437, 453, 438’de, ed-Dürü’ül-Mensur, 5/218’de ve Riyaz’us-Salihin, s. 382’de de rivayet edilmiştir.
[43]- ed-Dürr’ül-Mensur, 5/217 ve Kenz’ül-Ummal, 2/176.
[44]- Sahih-i Müslim, Salat Kitabı, Teşehhüden Sonra Peygamber'e (s.a.a.) Salavat Babı, 1/305, 65. hadis; Sünen-i Ebu Davud, aynı kitap ve aynı bab, 1/258, 980. hadis; Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Emr Babı, Peygamber'e (s.a.a.) Salat Babı, 3/45 - 46 ve Peygamber'e Salatın Keyfiyeti Babı, 3/47; Sünen-i Tirmizi, Tefsir Kitabı, Ahzab Suresinin Tefsiri, 12/95; Muvatta-ı Malik, Kasr’us-Salat Fi’s-Sefer Kitabı, Ma Câe Fi's-Salat Ale'n-Nebi Babı, 1/165 - 166 ve Müsned-i Ahmed, 5/274 ve 4/118; Kenz’ül-Ummal, 2/182; Kurtubi Tefsiri, 14/233 ve ed-Dürr’ül-Mensur, 5/216 ve 217; İbn-i Kesir Tefsiri, 3/508; Hazin Tefsiri, 3/477; Müstedrek’üs-Sahihayn, 1/268 ve Sünen-i Beyhaki, 2/378.
[45]- Sahih-i Buhari, Tefsir Kitabı, Ahzab Suresi, "İnnellahe ve melaiketehu yusallune ale'n-Nebi" ayetinin tefsiri, 3/119, Deavat Kİtabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salat Babı, 4/72; Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber'e Salatın Keyfiyeti Babı, 3/49; Sünen-i İbn-i Mace, İkamet'us-Salat Kitabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salat Babı, 1/292 90. hadis; Müsned-i Ahmed, 3/47 ve ed-Dürr’ül-Mensur, 5/217.
[46]- Kurtubi Tefsiri, Ahzab Suresinin Tefsiri, 22/31 ve ed-Dürr’ül-Mensur, 5/216.
[47]- Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber'e Salatın Keyfiyeti Babı, 3/49.
[48]- Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber'e Salatın Keyfiyeti Babı, 3/48 ve Müsned-i Ahmed, 1/162.
[49]- Kenz’ül-Ummal, 2/176 ve ed-Dürr’ül-Mensur, 5/216.
[50]- Sahih-i Buhari, Bed'ül-Halk Kitabı, 2/159 - 160 ve Tefsir Kitabı, Ahzab Suresi, "İnnellahe ve melaiketehu yusallune ale'n-Nebi" ayetinin tefsiri, 3/119 ve Deavat Kİtabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salat Babı, 4/72; Sahih-i Müslim, Salat Kitabı, Teşehhüden Sonra Peygamber'e (s.a.a.) Salavat Babı, 1/305, 66. hadis; Sünen-i Ebu Davud, Salat Kitabı, Teşehhüden Sonra Peygamber'e (s.a.a.) Salavat Babı, 1/257, 976. hadis; Sünen-i Daremi, Salat Kitabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salavat Babı, 1/309; Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber'e Salatın Keyfiyeti Babı, 3/47 ve 48; Sünen-i Tirmizi, Salat Kitabı, Ma Câe Fi’s-Salat Ale’n-Nebi (s.a.a.) 2/268; Sünen-i İbn-i Mace, İkamet'us-Salat Kitabı, Peygamber'e (s.a.a.) Salat Babı, 1/293, 94. hadis; Müsned-i Ahmed, 4/241, 243, 244; Taberi Tefsiri, 5/215 - 216; Kenz'ül-Ummal, 2/180 ve İbn-i Kesir Tefsiri, 3/750.
[51]- Müsned-i Ahmed, 5/353; ed-Dürr’ül-Mensur, 5/218 ve Kenz'ül-Ummal, 1/442.
[52]- Kenz'ül-Ummal, 1/442.
[53]- Taberi Tefsiri, 2/32 ve ed-Dürr’ül-Mensur, 5/216.
[54]- Kenz'ül-Ummal, 2/182 ve 1/443.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
ceren
Mesajlar: 173
Kayıt: 20 Haz 2008, 17:26

Mesaj gönderen ceren »

ne yüce bir insanmış ne mutlu bize ona inanıyoruz
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

HADİSLERDE SALAVATIN ÖNEMİ VE ŞEKLİ

Mesaj gönderen f_altan »

HADİSLERDE SALAVATIN ÖNEMİ VE ŞEKLİ

İslam dininin kendine özgü bir takım ahlaki kural vê adapları vardır. Örneğin: İnsan, annesine, babasına, hocasına, evladına, ailesine, komşusuna ve arkadaşlarına, hatta Allah'ın insana verdiği dil, el, kulak, göz ve ayağa… karşı bir takım ahlakî adaba riayet etmekle mükelleftir. O vazifelerden biri Hz. Peygamber'e ve Ehl-i Beyt'ine, İslam'a ve Müslümanlara yaptıkları onca hizmetlerine karşılık saygı göstermek ve gönülden onları sevmek, emirlerine itaat etmek, her yerde ve her zamanda Allah'ın onları özel rahmetiyle anmasını istemektir. Bu da salat getirmekle yapılabilir. Kur'an, Allah Teala'nın ve melekleri'nin onlara salat getirdiğini açıklamış ve inananların da onlara salat getirmesini emretmiştir. Bu husustaki ayet şöyledir:
"Allah ve melekleri Peygamber'e salat getirmekte (Peygamber'e özel rahmet dilemekte). Ey iman edenler, siz de ona salat getirin ve onu özel selamla selamlayın" ( Ahzab/ 56)
Hz. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine salavat getirmenin birçok fayda ve neticeleri de vardır. Salavat, insanın Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'ine olan sevgi ve bağlılığının aratmasına sebep olur. Bu ise işlerinde onları daha çok örnek almasını sağlar. Bunun sürekli aile ve toplum genelinde tekrarlanması, arayış içinde olan yeni nesli ilk baştan belli örneklerle tanıştırır. Bu da onların Ehl-i Beyt'in muhabbetiyle yetişmelerine sağlıklı bir zemin hazırlar. Aslında Ehl-i Beyt kurtuluş gemisidir, ilim kapısıdır, hakla batıl arasında ölçüdür, ilahî hüccetlerdir… Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hiç kimse biz Ehl-i Beyt ile kıyaslanamaz."( Kenz-ul Ummal, h. 34201. Zehair-ul Ukba, s. 17)
Kurtuluş isteyen, ilim isteyen, bağışlanmak isteyen… Ehl-i Beyt'in kapısını çalmalıdır. Bütün amellerinde onları örnek almalıdır.
İşte bütün bunlardan dolayı, hadis ve rivayetlerde salavatın önemi özellikle vurgulanmıştır. Salavat'ın toplum ve bireyi eğitici etkileri birçok yönden incelenebilir. Ama bu ayrıntıları başka bir zamana bırakarak şimdilik konumuz olan "Hadislerde Salavat'ın Önemi Ve Şekli" konusuna ve sonra da salavat'ın tahrif edilişine değineceğiz.

HADİSLERDE SALAVATIN ÖNEMİ

Bu bölümde Resulullah (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmamlarından salavatın önemi ve fazileti hakkındaki hadislerden bir kısmını sunacağız:
Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Cebrail'e, amellerin en sevimlisi hangisidir?" diye sorduğumda, "Ey Muhammed! sana salavat getirmek ve Ali b. Ebi Talib'i sevmektir" dedi."
"Bana ve Ehl-i Beyt'ime salavat getirmek, nifakı (iki yüzlülüğü) giderir."
"Kıyamet günü insanların bana en yakını, bana en çok salavat getirendir."
"Kim namazda bana ve Ehl-i Beyt'ime salavat getirmezse, namazı kabul olmaz."
"Kim bana bir defa salavat getirirse, Allah (c.c) onun üzerine bir afiyet kapısı açar."
"Kim bana bir defa salavat getirirse Allah Teala ona on defa salavat getirir; kim bana on defa salavat getirirse, Allah Teala ona yüz defa salavat getirir; kim de yüz defa salavat getirirse Allah Teala ona bin defa salavat getirir; kim bana bin defa salavat getirirse Allah Teala onu kesinlikle ateşte azap etmez."
"Salavat getirdiğinizde sesinizi yükseltin. Çünkü yüksek sesle salavat getirmek, nifakı yok eder."
"Ya Ali! Sana bir müjde vereyim mi?" diye buyurdu. Ali (a.s): "Evet, buyurun" demesi üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Cebrail bana haber vedi ki, ümmetimden bir kişi bana salavat getirirse, gökyüzü kapıları onun üzerine açılır, melekler yetmiş defa ona salavat getirirler… ve ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi günahları dökülür…"
"Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine salavat getirmedikçe gökten duanın icabete erişmesi engellenir."

İmam Cafer Sadık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:
"Kıyamet gününde Muhammed ve âl-i Muhammed'e salavat getirmekten daha üstün bir amel yoktur."
"Fitre zekatı, orucun; Hz. Peygamber ve Ehl-i Beytine salat ise namazın tam olmasına sebep olur."
"Kim yüz defa Allah'ım! Muhammed ve âl-i Muhammed'e salavat getir derse, yüz haceti, otuzu dünya haceti olmak üzere kabul olur."

İmam Cafer Sadık'a (a.s) bir demet çiçek getirdiklerinde onu aldı, kokladı ve gözlerinin üzerine koyup şöyle buyurdu: "Kim bir çiçek alır onu koklar, gözlerinin üzerine koyar ve sonra: "Allah'ım Muhammed ve Âl-i Muhammed'e salavat getir" derse, çiçeği yere bırakmadan günahları bağışlanır."
İmam Rıza (a.s) da şöyle buyurmuştur:
"Günahlarının kefaretine gücü yetmeyen kimse, Muhammed ve âl-i Muhammed'e çok salavat getirsin. Çünkü salavat günahları yok eder."

HADİSLERDE SALAVATIN ŞEKLİ

Seyyid Murtaza Hüseynî el-Firuzabadi "Fezail-ul Hamsa" adlı eserinde şöyle yazıyor:
Salavat'ın nasıl getirileceği konusunda pek çok hadis vardır. Suyuti'nin "ed-Durr'ul-Mensur" adlı kitabında, Ahzab suresi 56. ayetin tefsirinde kaydetmiş olduğu hadislerden bir kısmı şöyledir:
"Buharî, Sahih'inin "De'vat" bölümünün Hz. Peygamber'e salavat getirme babında şöyle naklediyor: Abdurrahman b. Ebu Leyla dedi ki: "Ka'b b. Acre, beni gördüğünde, sana bir hediye vereyim mi?" dedi ve sözüne şöyle devam etti: "Resulullah (s.a.a) bizimle görüşmeye geldiğinde, kendisine nasıl selam vermemiz ve salavat getirmemizi öğretmesini istedik. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle söylememizi buyurdular:
"Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala âl-i İbrahim. İnneke Hamidun Mecid. Allahumme salli ala Muhammed'in ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala âl-i İbrahim'e inneke Hamid'un Mecid."
Bu hadisi Nesai, İbn-i Mace, Ebu Davud, Hakim, Ahmed b. Hanbel, Daremi, Beyhaki, Ebu Nuâym, Tahavi, Hatib-i Bağdadi ve diğer hadis bilginleri Ka'b b. Acre'ye yetişen farklı sendlerle nakletmişlerdir.
Sahih-i Muslim'in salat kitabının "es-Salat-u Alen Nebiyyi Ba'de Teşehhud" babında Ebu Mes'ud el-Ensarîden şöyle nakledilmiştir: Resulullah (s.a.a) Sa'd b. Ubade'nin toplantısında bizim yanımıza geldi. Bu sırada Beşir b. Sa'd Resulullah'a (s.a.a); "Allah bize, sana salavat getirmemizi emretmiştir; öyleyse, sana nasıl salavat getirelim?" diye sordu. Resulullah (s.a.a) sustu, cevap vermedi. Biz, keşke bu soru sorulmasaydı dedik. Sonra Resulullah (s.a.a), "Allahumme salli ala Muhammed'in ve ala âl-i Muhammed, kema salleyte ala âl-i İbrahim ve barik ala Muhammed'in ve ala âl-i Muhammed kema barekte ala âl-i İbrahim'e fil âlemin. İnneke Hamid'un Mecid" sonra: "Selam da bildiğiniz şekildedir" buyurdular.
Sahih-i Nesai'nin c.1, s. 190'da Zeyd b. Harice'den şöyle nakledilmiştir: Benim sorum üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
"Bana salavat getirin, dua etmekte gayret edin ve şöyle deyin: "Allahumme salli ala Muhammed'in ve ala Âl-i Muhammed."
Bu hadisi, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Nuaym, "Hilye" kitabında, Tahavi "Müşkül'ul-Asar"da, Menavi "Feyz'ul-Kadir"de ve İbn-i Esir, "Usd'ul-Gabe"de nakletmişler.
Yine aynı hadis, "Feth'ul-Bari, c.13, s.411'de, "Müstedrek-i Hakim" c.1, s.269'da, Sünen-i Beyhaki, c.2, s.279'da, Tefsir-i Taberi, c.22, s.31'de, Tarih-i Bağdadi, c.8, s.142'de, Sünen-i Darukutni, s.135'de, Fezail'ul-Hamse, c.2, s.253'de birbirine yakın tabirlerle nakledilmiştir.
Yine Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Kim bana salavat getirdiğinde Ehlibeyt'ime salavat getirmezse, cenet kokusunu alamaz."
İmam Cafer Sadık (a.s), Kabey'e yaslanarak "Allahumme salli ala Muhammed" diyen bir kişinin sözünü duyunca, "Salavatı eksik söyleme, bizim hakkımızda zulüm yapma ve "Allahumme salli ala Muhammed'in ve Ehlibeytihi" diye salavat getir" buyurdu.
Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu da nakledilmiştir:
"Bana ebter (eksik) salavat getirmeyin, Ehlibeytime de salavat getirin; onları kesip atmayın. Çünkü kıyamet günü benim soyum hariç bütün soylar kesilecektir."

ACI BİR GERÇEK

Salavatın şekli hakkında görüldüğü gibi hadisler çok açıktır. Yani Resulullah (s.a.a), Kuran-ı Kerim'in asıl beyan edicisi olarak salavatın nasıl getirileceğini açıkça beyan ederek salavat getirirken kendisine ve Ehlibeytine bir arada yani kendisiyle birlikte Âl-i Muhammed'e salavat getirilmesini emretmiş ve bunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklamıştır. Ama bu hususta müslümanlardan bir çoğu bu emre uymamak ve salavat getirirken Âl-i Muhammed'e (Ehlibeyt'e) salavat getirmek hususunda Emevilerden kalan kötü bir adeti sürdürmekte ısrar ediyorlar. Böylece Hz. Peygamber'in sünnetini bırakıp Emevilerin sünnetini ölçü alıyor ve ona uyuyorlar.
Şaşkınlık içinde insan görüyor ki, Resulullah sallahu aleyhi ve âlih'in ismi geçince, ister yazıda, ister konuşmada olsun "sallahu aleyhi ve sellem" veya "aleyhis selam" veya "alehis selatu ves selam" denilmektedir. Yani yalnızca Hz. Resulullah'a salat getirilerek Ehlibeyti unutuluyor. Böylece Resulullah'ın (s.a.a) Ehlibeyti'nin hakkında ve özellikle salavat hususundaki emirleri gözardı edilmiş oluyor.

SONUÇ:
Resulullah (s.a.a)'in sünnetini inceleyen herkes, Resulullah (s.a.a)'in sünneti gereğince salavat getirirken Peygamber (s.a.a) ile birlikte onun âlina yani Ehl-i Beyt'ine de salavat getirmenin kesin sünnetle sabit olduğunu görür ve bu hususta Ehl-i Sünnet arasında namaz dışındaki yaygın olan salavat getirme biçiminin tahrif olduğunu anlar. Elbette ki, Ehl-i Beyt'e karşı tarihteki zulümlerden haberdar olan araştırmacılar biliyorlar ki, bu gibi tahriflerin İslam tarihinde birçok örneği vardır. Bazıları zamanla kaldırılmışsa bazıları da halen yaşanmaktadır. Müslümana düşen vazife bu hususta Emevilerin ve Abbasilerin sünnetinden kurtularak mütevatir hadislerle sabit olan Resulullah'ın sünnetini araştırıp öğrenmek ve ona uymaktır. Sözümüzü bu temenniyle keserken konuyla ilgili İmam Şafi'ye ait bir şiirin tercümesiyle noktalayalım:
"Peygamber'in Ehl-i Beyt'ini candan sevmek, Rafizilikse,
Yerde beşer, gökte melek, Rafizi'dir bu desin hepsi de hakkımda benim."


NOT:
Biz baştan beri salavatı doğru bir şekilde söylemeğe gayret gösterdik. Yani Resulullah'ın ismi gelen yerlerde hata bulduğumuz salavat şeklinin simgesi olan (s.a.v) yerine "sallahu aleyhi ve âlihin" simgesi olarak (s.a.a)'yı kullandık. Böylece (s.a.a) simgesi "sallah-u aleyhi ve âlih" olarak okunmalıdır.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Peygamberimizi (s.a.a) Tanıyalım” sayfasına dön