Peygamberimizin Mezhebi !

Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Peygamberimizin Mezhebi !

Mesaj gönderen Hasan Akça »

(ZİYARETÇİ DEFTERİNDEN ALINTIDIR)

PEYGAMBERİMİZİN MEZHEBİ !


Mesaj Sahibi: soru
Benim çok merak ettiğim bir konu var.
1)Hz muhammed hangi mezheptendi?
2)eğer mezhebi varsa o mezhebin namazı bize farzdır.
3)eğer mezhebi yoksa hangi mezhep hz muhammedin kıldığı gibi namaz kılıyor.
4)hanifi , şafii , hanbeli , maliki , caferi , birçoğu değişik tarzda namaz kılıyor.
5)hangisi doğru.
6)hz muhammedin ibadet edişini , farz kıldığını değiştiren kafir değilmidir.
7)o halde her mezhebin kurucusu neden kendine göre sistem geliştirmiş.
8)eğer biz hz muhammedin kıldığı gibi namaz kılıyoruz diyorsanız ve bunu kanıtlarsanız , büyük bir hoşnutluk ile fikirimi değiştircem



Bismihi Teala
Sayın soru nickli arkadaş,
Diğer sitelerde bazılarına cevap yazdığım için sizin sorularınızı ve arkadaşların vermiş oldukları cevapları yeni gördüm. Cevabınızı arkadaşlar bilgileri dahilinde vermeye çalışmışlar, ben de bazı ekler yapacağım inş.
Şöyle bir soru sormuşsunuz:
1)Hz muhammed hangi mezheptendi?
2)eğer mezhebi varsa o mezhebin namazı bize farzdır.
Hz. Peygamber (s.a.a), bisetden önce Hz. İbrahim'in dini olan hanif dinine mensup ve tabi idi. Bisetten yani peygambeliğe seçildikten sonra kendi şeriat ve dininin kurallarına bağlı ve tabi idi. Bildiğimiz bu mezheplerin hiçbirine bağlı değildi ve olması da mümkün değildir. Çünkü mezhepler sonradan çıkmışlar. Bir de Hz. Peygamber onların mezhebine nasıl tabi olabilir? Böyle bir şey olursa demek peygamber değildir.

Üçüncü sorunuzda şöyle demişsiniz:
3)eğer mezhebi yoksa hangi mezhep hz muhammedin kıldığı gibi namaz kılıyor.
4)hanifi , şafii , hanbeli , maliki , caferi , birçoğu değişik tarzda namaz kılıyor.
5)hangisi doğru.

Bu mezheplerden hangisinin daha güvenilir ve doğru olduğunu anlayabilmemiz için Kur'an-ı Kerim'e ve Hz. Peygamber'in sözlerine bakmamız gerekir. Kur'an'a baktığımızda görüyoruz ki Allah Teala Kur'an'da bir takım insanların tertemiz ve bütün hatalardan masum olduklarını bildirerek şöyle buyuruyor: "Ey ehli beyt! Ancak Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor." (Ahzab: 33)
Temizleri bırakıp temiz olmayanların peşine takılmak aklen de doğru değildir. Ehlibeytin kimler oldukları hadislerde açıklanmıştır.
Diğer taraftan da şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'a, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bir konuda ihtilafa düşerseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e götürün; eğer Allah'a ve ahiret gününe imanınız varsa, bu sizin için daha hayırlı ve yorum olarak daha güzeldir." ( Nisa:59)
"O (Peygamber), heva ve hevesten (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz; söyledikleri yalnızca O'na vahy olunan şeyden başka bir şey değildir."(Necm: 3)
Allah Resulü (s.a.a) vahyi telakki ve tebliğle görevli olduğu gibi, onu en sahih şekilde insanlara açıklama ve ayetlerin muradını tefsir etmekle de görevliydi. Bu konuda Kur'an'ın şu ayeti bize ışık tutmaktadır:
"Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler." (Nahl, 44)
"De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır."(Al-iİmran/31)
"Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı şiddetlidir."(haşr/7)
"Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Allah Resulü’nde güzel bir örnek vardır.” (ahzab/21)
"Rabbine and olsun ki, kendi aralarında çıkan ihtilaflı konularda seni hakem kılıp sonra da senin verdiğin hükme hiçbir sıkıntı duymaksızın tam manasıyla kabullenmedikçe, iman etmiş olamazlar."(Nisa: 65)
“De ki: ‘Allah'a itaat edin; Peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki o peygamber, kendisine yükletilenden ve siz de kendinize yükletilenden sorumlusunuz. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulursunuz, Peygambere düşen, sadece apaçık tebliğdir.” (Nur/54)

Bu ayetler bizim Hz. Peygamber'in sözlerine uymamızı açıkça emrediyor. Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle buyuruyor: "Yahudiler 71 fırkaya ayrıldı, Hıristiyanlar 72 fırkaya ayrıldı, benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır."

Hadislere baktığımızda bu 73 fırkadan kurtuluşa erecek olan fırkanın Ehlibeyt'e tabi olanlar olduğunu görüyoruz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.a) meşhur olan bir hadisinde şöyle buyurmuşlar:
"Benim Ehlibeyt'im, Nuh'un gemisi gibidir; kim ona bindiyse kurtuldu ve kim ondan geri kaldıysa boğuldu. Yine benim Ehlibeyt'im sizin aranızda, Benî İsrail kavminin 'Hıtta' kapısı gibidir; kim o kapıdan girdiyse bağışlandı."
(Müstedrek'üs-Sahihayn, (Hâkim Nişaburî), c.3, s.163; Feraid'üs-Simtayn, c.2, s.246; Yenabi'ul-Mevedde, c.1, s.95; Mecma'uz-Zevaid, c.9, s.168; es-Savaik'ul-Muhrika, s.184; Cami'us-Sağir (Suyutî), c.2, s.533, Hadis: 8162; el-Menakıb (İbn'ül-Meğazilî), s.132.)

Bu konuyla ilgili Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur: "Bu ümmet yetmiş üç fırkaya bölündü, yetmiş ikisi ateşin içinde ve biri -ki Allah haklarında şöyle buyurmuş: 'Yarattıklarımızdan hakka hidayet eden ve adaleti yerine getiren bir ümmet vardır' (Araf 181. Ayet)- ben ve benim tabilerim (yandaşlarım)dir, cennetteyiz." (Yenabi'ul-Mevedde, s.109)

Bu hadislerden de anlaşıldığına göre kurtuluşa erenler, itikat ve amellerinde kalpten Ehlibeyte tabi olan kimselerdir. Dini konularda Ehlibeytin sözlerine uymak hem aklen hem de naklen farzdır. Zira Ehlibeytten olan Hz. Ali (a.s), Hz. Fatıma, İmam Hsan ve İmam hüseyin Hz. Peygamber (s.a.a'in yanında büyümüşler. Hz. Peygamber'e herkesten daha yakındılar. Herkesten daha çok Hz. Peygamber'in ilminden istifade etmişler. Hz. Ali (a.s) Hz. Peygamber (s.a.a)’in ilim ve sırlarının büyük hazinesinden oldukça istifade etmiştir. Hz. Peygamber’in ona olan özel ilgisini yine Hz. Ali’nin şu sözlerinden anlamak mümkündür:
-“Ben Peygamber’e bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu.” [Tabakat-i İbn-i Sa’d]

-“Her gün iki defa, sabah ve akşam olmak üzere -özel olarak- Peygamber’in huzuruna varıyordum.” [Sünen-i Nesai c.1,s.178]

-“Allah’a yemin olsun ki inen bütün ayetlerin ne hakkında, nerede ve kimin hakkında nazil olduğunu biliyorum. Allah bana düşünen, sorgulayan bir kalp ve açık bir dil vermiştir.” [Tabakat İbn-i Sa’d]

-“Ashab Resulullah’dan her şeyi soran ve açıklama isteyen bir konumda değildi. Öyle ki oradan geçmekte olan bir Arap Bedevi’nin gelip Peygamber'e sormasını ve bu vesileyle ilgili konunun açıklamasını, duymalarını istiyorlardı. Ama ben öyle değildim. Aklıma gelen her şeyi Peygamber'e soruyordum ve duyduğum her şeyi de ezberliyordum." [Nehc’ül-Belağa 210]
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

ziyaretçi defterinden alıntıdır:

Hadis kaynaklarında Hz. Ali (a.s)’ın ilmi üstünlüğünü beyan eden sayısız nas ve hadislerle karşılaşmaktayız. Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'yi ilim şehrinin kapısı, insanların en bilgini, ahkam ilminin en alimi ve ümmete sünneti açıklayan kimse olarak tanıtmaktadır. Aşağıda bu konuyu açıklığa kavuşturan bazı hadislere işaret edelim. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuşlar:
-"Ben ilim şehriyim Ali ise kapısıdır; ilim isteyen kapıya gelmeledir." [El-Cam’us-Sağir, c.1, s.415, Sevaik’ul Muhrika s. 73; Tehzib’ut-Tehzib c.6, s.320 ve Müstedrek-i Hakim, c.3, s.126]

-"Ben hikmet eviyim Ali ise kapısıdır." [El-Cami’us-Sağir, c.1, s.415 “İlim şehri” hadisi Sıhah, Sünen ve Müsned kitap yazarlarının mütevatir olarak rivayet ettikleri hadislerden biridir. Allame Emini (r.a) el-Gadir kitabının altıncı cildinde bu hadisi nakleden 143 Ehli Sünnet muhaddisinin adını zikretmektedir. Bu cümleden Hakim, Müstedrek’de; Abdurrezzak, Musennef’de; Ahmed bin Hanbel, Menakib’de; Tirmizi, Sahih’de; İbn-i Cerir, Tehzib’ul Asar’da; Taberani, Mu’cem’ul Kebir’de; Hatib, Tarih-i Bağdat’da; İbn-i Abdulbir İsti’ab’da; Hatip Harezmi, Menakib’da; İbn-i Esir, Cami’ul-Usul’da; Cezeri, Usd’ul-Gabe’de; Suyuti, Cami’us-Sağir’de; Muttaki Hindi, Kenz’ul-Ummal’da; İbn-i Esakir, Tarih-i Dimeşk’te…burada adını zikretmediğimiz daha birçok muhaddis de bu hadisi kitaplarında beyan etmiş sahih veya hasen olarak kabul etmişlerdir.]

-"Ali benim ilmimin kapısıdır ve benden sonra uğruna gönderildiğim şeyi beyan eden kimsedir." [Kenz’ul-Ummal, c.11, s.614]

-"Ey Ali! Sen benden sonra ümmetin ihtilafa düşeceği hususları beyan edecek kimsesin." [Müstedrek-i Hakim, c.3, s.122]

-Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)’a şöyle hitap etmiştir: “Eşin (Hz. Ali), ümmetin en hayırlısı, ilim açısından en bilgini, hilim ve sabır açısından en üstünü ve İslam’ı kabul açısından insanların ilkidir.”
[Kenz’ul-Ummal, c.11, s.605; Cem’ul-Cevami’I, Suyuti, c.6, s.398; İstiab c.3, s.1099; Mecme’ul Zevaid c.9, s.101 ve 114; Siyer-i Halebiyye c.1, s.285]

-"Ali ilmimin kapısıdır." [Cami’us-Sagir, c.2, s.177]

-"En iyi hüküm vereniniz Ali’dir." [İstiab c.3, s.38]

Bütün bu hadisler bize ümmetin en bilgininin Ali (a.s) olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.
Tarihin de tanıklık ettiği gibi ilk üç halife hüküm, siyaset ve savaş stratejileri hususunda Hz. Ali'ye ihtiyaç duymuşlardır. Özellikle ikinci halife sürekli, “İçinde Ali’nin olmadığı bir sorunla karşılaşmaktan Allah’a sığınırım.” “Eğer Ali olmasaydı şüphesiz ki rezil rüsva olurdum.” “Eğer Ali olmasaydı helak olmuştum” sözlerini tekrarlamıştır. [Ensab’ul-Eşraf s.100]

Ashabın birçok bilginleri kendilerini Hz. Ali (a.s)’ın sonsuz ilminin öğrencisi kabul ediyorlardı. İbn-i Abbas şöyle diyordu: “Benim ve ashabın ilminin, Ali (a.s)’ın ilmi karşısındaki konumu bir damlanın yedi deniz karşısındaki konumu gibidir.[İstiab c.3, s.1104]

Ayrıca şöyle diyordu: “Allah’a and olsun ki ilmin onda dokuzu Ali’ye verilmiştir. Geri kalan onda biri hususunda da Ali insanlarla ortaktır.[İstiab c.3, s.1104]

Abdullah bin Mesut şöyle diyordu: “Şüphesiz ki Kur’an yedi harf üzere nazil olmuştur. Her harfin bir zahiri ve bir de batını vardır. Kur’an’ın zahir ve batın ilmi ise Ali’nin yanındadır.[Ust’ul-Gabe c. 4, s.22]

Yine şöyle diyordu: “Ali Peygamber (s.a.a)’den sonra insanların en bilginidir. Onu sürekli akan bir deniz gibi gördüm.[Ensab’ul Eşraf]

Said bin Museyyib ise şöyle diyordu: “Ali’den başka insanlardan hiç kimse “istediğinizi bana sorun” diyememiştir.
Ebu Tufeyl ise şöyle demiştir: “Ali (a.s)’ın halka şöyle hitap ettiğine ben de şahidim: “Bana istediğinizi sorunuz, Allah’a and olsun ki kıyamete kadar olacak her neyi sorarsanız cevaplarım. Bana Allah’ın kitabını sorunuz, Allah’a and olsun ki bütün ayetlerin tek tek gece mi veya gündüz mü, çölde mi ya da dağda mı nazil olduğunu bilirim.”[Tefsir-i Taberi c.26, s.16; Tabakat: 338 ve Feth'ul-Bari c.10, s.221]
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

Mesaj Sahibi: soru
6)hz muhammedin ibadet edişini , farz kıldığını değiştiren kafir değilmidir.



Eğer bir insan kasıtlı ve bilinçli olarak dinin her hangi bir emir veya yasağını değiştirirse, onun küfründe hiçbir şüphe yoktur. Ama bazıları, uyduruk olduğunu bilmediklerinden, araştırmadan birçok hadislerin etkisinde kalarak cehaletlerinden yanlış fetva vermiş ve yanlış yolda hareket etmekteler. Elbette bu konuda alimlerin sorumlulukları daha çoktur. Eğer araştırır yine de yanlış fetva verirlerse, artık Allah katında mazur sayılırlar. Bunları dinin inkar edenlerle aynı catagoriye koymak doğru değildir..
Müçtehitlerimiz bu konuda risalelerinde açık bir şekilde şöyle buyurmuşlar:
"Allah'ı veya Peygamber'i (s.a.a) inkâr eden veyahut Müslümanların İslâm dininin parçası olarak saydıkları oruç ve namaz farizası gibi dinin zarurî [Müslümanların hepsinin kabullendiği tartışma götürmeyen kesin] hükümlerinden birini inkâr eden Müslüman kimsenin bu inkarı, Allah'ı ve Peygamber'i (s.a.a) inkâr anlamına gelirse, o kimse mürtet olur."(İlmihal, mesele, 2447)
Eğer diğer fırkalardan olan insanlar bilinçli veya kasıtlı olarak dinin gerçek hükümlerini inkar etmezlerse, onlarla müslüman muamelesi yapılır. Eğer hakkı araştırıp bulacak güçleri olur da araştırmazlarsa o zaman mukassır olur ve Allah katında maziretleri olmaz.

Ehlisünnet alimlerinin, üç halifeyi ve diğer dört mezhep imamlarını Ehlibeyt İmamlarından öne geçirmeleri gerçekten çok üzücü ve büyük bir yanılgıdır.
Ebu Hanefi'nin Şahadet Yıldönümü münasibetiyle velfecr sitesinde yayınlanmış olan bir makaleyi okuduğumda doğrusu çok şaşırmıştım. Ebu Hanife 22 yaşına kadar ticaretle meşgul oluyor, 22 yaşından sonra birilerinin tavsiyesi üzerine ilim meclislerine katılır, 10 yıldan sonra fetva vermeye kalkışır ve vermiş olduğu 60 fetvadan 20sinin ise yanlış olduğu üstadı tarafından tesbit edilir. Şimdi durumları böyle olanlara tabi olmak, onların sözlerine göre hareket etmek sizce ne kadar doğru olur?
Yazıyı olduğu gibi aktarıyorum:
"Ebû Hanife, Sa'bî'nin kendisini ilme tesvikini söyle anlatmaktadır: "Günün birinde Sa'bî'nin yanından geçiyordum. Beni çağırdı ve bana, 'Nereye devam ediyorsun?' dedi. Ben de, 'Çarsi pazara' dedim. O, 'Maksadım o değil, ulemâdan kimin dersine devam ediyorsun?' dedi. Ben, 'Hiçbirinin' diye cevap verince Sa'bî, 'Ilmi ve ulemâ ile görüşmeyi sakin ihmal etme. Ben senin uyanık ve aktif bir genç olduğunu görüyorum' dedi. Onun bu sözü benim içimde iyi bir etki yapti. Ticareti bıraktım, ilim yolunu tuttum. Allah'in inâyetiyle Sa'bî'nin sözünün bana çok faydası oldu."
Kendisinin de belirttiği gibi Sa'bî'nin bu tavsiyesi onun için bir dönüm noktası olmuştur. Bundan böyle ticaret isini ortagi Hafs b. Abdurrahman'a devredecek, ara-sıra dükkânına ugrayacak, asil isi ilim meclislerine devam etmek olacaktir. O zaman Numan henüz yirmi iki yaşındadır."
(Muhammed Ebû Zehra, Ebû Hanife, Çev.: Osman Keskioglu. Istanbul 1970. 43).
Yine aynı makalede şöyle geçer:
"Fıkıhta karar kılıp selefin yolunu izlemeye başladıktan sonra geleneğe uyarak kendisine bir üstad âlim seçti. Onsekiz yıl Irak'in büyük fakihi Hammâd b. Ebî Süleyman (ö.120/737)'in derslerine devam etti. Onun vekîli oldu ve on yıllık öğrencilikten sonra kendi kürsüsünü açmak istediyse de, altmış kadar fetvasının kırkının Hammâd tarafından tasvib edildiği ve yirmisinin düzeltildigini görünce bundan vazgeçerek onun ölümüne kadar vekâletinde bulundu..."
(Muhammed Ebû Zehra, Islâm'da Fikhi Mezhepler Târihi, Çev: Abdulkadir Sener, II, i32).

Şimdi bunları Ehlibeyt İmamlarından olan İmam Cafer Sadık (a.s) gibi İmamlardan öne geçirmek veya onların seviyesinde görmek büyük bir insafsızlık olmaz mı? Bir de buna İmam-ı A'zam yani en büyük imam lakabı takmışlar.
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

Soru nikli arkadaş daha sonra şöyle demiş:
Mesaj Sahibi: soru
7)o halde her mezhebin kurucusu neden kendine göre sistem geliştirmiş.




Muhterem kardeşim, İmam Cafer Sadık (as) kendisine mezhep kurmamış, Şia'nin fıkıhla ilgili meseleleri bu İmamdan daha çok nakledildiğinden dolayı diğerleri böyle bir ismi (Caferi mezhebi) İmama atfetmişler. Ebu Hanifenin kendisi de mezhep kurmamış, onun talebeleri Hanefi mezhebi isminde Ebu Hanife'nin görüşlerini içeren bir mezhep kurmuşlar. Bu mezheplerin kurulmasında zamanın halifelerinin de büyük rolü olmuştur. Onlar, çıkarlarını sağlayan bir takım sebeplerden dolayı bazı mezhepleri diğerlerinden öne geçirmiş ve onu yaygınlaştırmışlar.
Şia mektebi alimleri, tarih boyunca her zaman zalim ve zorba yöneticilerin karşısında durduklarından onların görüş ve fikirlerine yer verilmemiş, yasaklanmış ve uygulamaya konulmamıştır. Şia alimleri hiçbir zaman hükümete bağlanmamış ve onlardan maaş almamışlar. Bugün İran İslam cümhuriyetinde bile alimler devletten maaş almazlar.
Kullanıcı avatarı
Talha
Mesajlar: 16
Kayıt: 30 Mar 2008, 20:24

Mesaj gönderen Talha »

öncelikle şunu belirtmek gerekir ki NAMAZ dinimizin esas direğidir. farz namazlarını şeklen kim nasıl kılarsa kılsın esas olan dinin ana direğine sarılmak ve gaflet rüzgarına kapılmamaktır. sünnet namazların kılınış yer ve şekilleri farklılık gösterebilir ama müstehap amellerdir ve sünnet namazlarıda bırakmak sünnet-i Resulullah ı haşa hafife almaktır ki bu tehlikeli amellerdendir. hanefi,şafii,maliki,hanbeli,caferi,zeydi hiç farketmez önemli olan namaz kılmaktır. mesela namazda el bağlamak Hz.Peygamber'İn sünneti olup zorunlu değildir ama bağlamak iyidir ana bu bağlamamak kötüdür anlamınada gelmez. Allah resulü buyuruyor ki; BEN NASIL NAMAZ KILARSAM SİZDE ÖYLE KILINIZ yani Hz.Peygamber (a.s.m) bir namaz şekli ortaya koymamıştır. 4 hak mezhepte ve diğer caferi-zeydi mezheplerde de namazın belli şekilleri vardır bu fıkh-i mezheplerin öğretilerinin dışında da Namaz şekli yoktur.

ayrıca illa bir mezhebe girmek gerekirse öncelikle o mezhebin ilmihali alınıp okunmalı pratiğe geçirilebilir mi diye düşünülmelidir. Kimse kimseye bir mezhebi dayatamaz bu caiz değildir mümin mezhepte serbesttir.
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

Mesaj gönderen Musa Özateş »

Talha yazdı: mesela namazda el bağlamak Hz.Peygamber'İn sünneti olup zorunlu değildir ama bağlamak iyidir ana bu bağlamamak kötüdür anlamınada gelmez..
Namazın önemiyle ilgili sözlerine itirazım yok AMA
Bu noktayı iyi araştırmanı öneriyorum çünkü önemlidir dinin direğinde yapılan bir yanlışlık tehlikelidir.
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Mesaj gönderen 3nokta »

Namazda el bağlama sünnet midir? Kimin sünnetidir Talha bey bunu araştırmalısınız? Peygamber'in mi yoksa bir başkasının mı?
Namaz da el bağlamak bidattır.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Kullanıcı avatarı
MERDAN
Mesajlar: 956
Kayıt: 01 May 2007, 22:14

Mesaj gönderen MERDAN »

Talha yazdı: mesela namazda el bağlamak Hz.Peygamber'İn sünneti olup zorunlu değildir ama bağlamak iyidir ama bu bağlamamak kötüdür anlamınada gelmez.
b]


Talha can,
Ehli sünnete göre namazda el bağlamak namazın sünnetlerindendir. Ve bağlanmadığı zaman onlara göre de namaz bozulmaz. Çünkü bu hareket sonuçta namazın farz yada vaciplerinden değildir.
Caferi mektebine göre ise namazda el bağlamak Resulullahın (s.a.a) sünneti değil, aksine bidattır.

Bu bidat namaza ilk kez 2. halife döneminde sokulmuştur. Olay şöyledir:
2. halife döneminde irandan alınan esirler halifenin huzuruna getirildiğinde, esirlerden biri el pençe divan durarak halifeye tazimde bulundu. Halife bu nedir ve ne biçim duruştur ? diye sorunca dediler ki:
“Biz ne zaman büyüklerin huzuruna gitsek böyle tazimde bulunuruz.”
Bu söz halifenin hoşuna gitti ve şu emri verdi:
“Namazda büyük Allaha da böyle tazimde bulunulmalı.”
Ondan sonrada bazıları namazda ellerini bağladılar. Fakat birçokları bu tarzı terk ettiler.

Lakin Ali (a) taraftarlarına şii, ve muaviye (l.a) taraftarlarına da sünni denildiği emeviler döneminde, emevi taraftarlarının tanınması için ve bazılarıda o zamanki hükümetin korkusuyla mecburen ellerini bağlıyorlardı.
Bu durum buharinin sahihinde de belirtilmiştir. Buhari sahihinde (cilt.1 sf:188) sehl bin sad’den şöyle nakletmiştir:

“ sağ ellerini sol kolları üzerine koymaları için halka emrediyorlardı.”

Fakat bu emri halka kimin verdiğini belirtmiyor. Ama mesele bellidir ki bu emir, zamanın hükümeti tarafından veriliyordu. İlahi bir emirle değil.

İslamda Caferi Mezhebi ve İmam Cafer Sadık Buyrukları
Huccetül islam Ahmed Sabri Hamedani /Ankara-1983
Allahım bana adaletinle değil, merhametinle davran. İMAM ALİ (A.S)
Kullanıcı avatarı
EHL-İ SÜNNET
Mesajlar: 47
Kayıt: 18 Eki 2008, 22:42

Mesaj gönderen EHL-İ SÜNNET »

hasan akçaa denen eleman başımızaa alimmi kesildin sen.. 4 mezhep var unutmaa caferi diyeee bi mezhep uydurmaa kafandann... EHL-İ SÜNNET İTİKADINA GÖRE DÖRT HAK MEZHEP vardır.. HANEFİ , ŞAFİ, MALİKİ ve HANBELİ mezheplerii eger sende EHL-İ SÜNNETİM diyorsan kafan mezhep uydurmaa ve millete yanlış bilgi verme..
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

Sen istersen omrünün sonuna kadar Kabede namaz kil oruc tut yemen icmen olmasin ,ama Peygamber (saa) Ehli Beytini Tanimadikca onlari red ettikce Herseyin Bostur .

Uyduruk olan sizin zihniyetnizdir ! Taliban Vahabi Hoclarinizdanda böyle Sizin gibi Yezit görüslü Müritleri cikar ancak !! yazik sizin insanliginiza !!!
Cevapla

“Peygamberimizi (s.a.a) Tanıyalım” sayfasına dön