İmam Hasan Askeri'nin Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

İmam Hasan Askeri'nin Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN ASKERİ'NİN (A.S) KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Hasan (a.s).
Lakabı: Askeri.
Künyesi: Ebu Muhammed.
Baba-Anna: İmam Ali Naki (a.s), Selil Hatun.
Doğumu: Hicretin 232. yılı Rebi’us-Sani’nin 8’inde veya Rebi’ul-Evvel’in 24’ünde Medine’de doğdu.
Döneminin Halifeleri: Mu’taz billah, Muhtemed billah, Mutemed alallah.
İmameti: Altı yıl (254-260).
Şahadeti: Hicretin 260. yılı Rebi’ul-Evvel ayının 8’inde Mu’temed’in hilesiyle 28 yaşında Samerra’da şahadete erişti.
Mezarı: Irak’ın Samerra kentinde.
Yaşam Dönemi:
1) İmamet öncesi dönem, 22 yıl. (232-254)
2) İmamet dönemi, 6 yıl. (254-260)
Ömrünün büyük bir kısmını zindanda ve gözaltında geçirmiş ve bundan dolayı da Askeri lakabını almıştır.
Çocukları: İmam Mehdi (a.f)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN ASKERİ (A.S)’IN KISACA HAYATI

On birinci İmam Hasan Askeri (a.s), hicri 232 yılı Rebi’us- Sani ayının sekizinci ya da dördüncü günü Medine’de dünyaya geldi. Babası İmam Ali Naki, annesi ise Hudeyse’dir; Susen olarak da tanınır.
İmam (a.s) Samirra'da "Askeri"(1) adındaki bir mahallede ikamet ettikleri için "Askeri" lakabıyla meşhur oldular. Hazret'in diğer meşhur lakapları "Zekiy" ve"Nakiy" dir. Künyeleri ise "Ebu Muhammed"dir.
İmam Hasan Askeri (a.s) 23 yaşındayken Allah’ın emri ve babasının vasiyeti üzerine İmam oldu. İmam Hasan Askeri (a.s), değerli babası gibi Samerra şehrinde askeri bir bölgede gözaltına alınmıştı. Bu yüzden de Askeri lakabıyla anılmıştır. Değerli ömrünün bir kısmını da zindanda geçirmiştir. Halk, serbestçe o hazretle görüşüp ilminden yararlanamadığı halde O’ndan çok değerli hadisler naklolunmuştur. Güzel ahlakı, ilmi ve fazlı, hiç kimseye gizli değildi.
İmam Hasan Askeri (a.s), 28 yıl bu dünyada yaşadıktan sonra hicri 260’da Rebi-ul Evvel ayının sekizinci ğünü Samerra’da zehirletilerek şehit edildi ve mübarek naaşı aynı şehirde defnedildi.
Tek evlat ve vasiyleri, varlığının nuru gaybet bulutu ardında gizli olan ve Allah Teala irade ettiğinde kıyam ve zuhur ederek yer yüzünü zalimlerden temizleyecek ve alemi adaletle dolduracak olan, imamların (a.s) sonuncusu, on ikinci önder emir sahibi ve imam'ı zeman hz. Hüccet İbn-il Hasan el-Mehdi aleyhisselâmdır (ruhlar ona feda olsun).
İmam Askeri'yi (a.s) görenler onu şöyle tarif etmişlerdir: "O hz. buğday tenli, iri gözlü, güler yüzlü, uzun boylu, heybetli ve azametli idi."
Onuncu İmam şehadet'e ulaştıkları zaman imam; (a.s) 22 yaşlarında idi. Babalarından sonra imamet süresi 6 yıl ve ömrü şerifleri 28 yıldır, hicrî 260'da 28 yaşlarında şehadet'e ulaştılar.
Onbir'inci imam'ın (a.s) ömrü şerifleri Abbâsi halifeleri "Mütevekkil", "Muntasar", "Musta'in", "Mu'tez", "Muhtedi" ve "Mu'temid'in zamanında geçmiş ve Mu'temid'in eliyle şahadete ulaşmıştır.[2]
________________
1- O mahalle Abbasi hükümetinin Türk ordularının ikamet yeri olduğu için) "Askeri" adıyla adlandırılıyordu. (Tetimmet'ul-Muhtasar fi-Ehbar'il-Beşer c:1, s.348.
2- Bihâr c: 50 s.235-239 ve 325.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hasan Askeri'nin (a.s) İmamet Dönemi

Masum imamların her biri kendi vasiylerini tanıtırken yanlızca onikinci imama kadar bütün imamların isimlerini açıklayan umumi rivayetlerle yetinmeyerek meselenin müphem kalmaması ve tekid için kendilerinden sonraki imam'ı Ehl-i Beyt dostu müslümanlara açıkça tanıtıyorlardı. Bu konuda İmam Hasan Askerî hakkında birçok rivayet nakledilmiştir, biz onlardan bir kısmına değiniyoruz:
1- "Ebu Haşim'i Cafer'i" - Şiâ'nın güvenilir ravilerinin büyüklerinden ve imamlar'ın (a.s) hususi dostlarından- şöyle anlatır:
"İmam Hâdi'nin (a.s) huzurlarına çıktığımda buyurdular ki:
- Benim vasim oğlum "Hasan"dır; vasimin vasisine nasıl davranacaksınız?!
-Canlar size feda; bir gizlilik mi var?!
-Evet, onun şahsını göremeyeceksiniz ve ismini anmanız da câiz değildir.
-Öyleyse onu nasıl analım?
-"Âl-i Muhammed'in -sav- hücceti" diye anınız.[1] "Molla Muhammed Kazım'ı -Horasan'i" ve "seyyid Muhammed Kazım'ı- Yezdi" gibi son dönem fakihleri ve büyük alimlerden bazıları o hazret'in (a.s) adının anılmasını mekruh, "Şeyh Tusî" ve "Şeyh Müfid" ve... gibi geçmiş dönem alimlerinden bazısı da mutlak haram bilmişlerdir. "Hacı Nuri" ve "Muhakkik Damad" gibi diğer bazı alimler de onun zikrini yanlızca meclis ve toplantılarda haram bilmişlerdir. Merhum Hacı Nuri demiştirki:
"Hâce Nesir'ud-Din Tusi" zamanına kadar, geçmiş şia alimleri arasında katiyen haramdı ve "Şeyh Bahai" zamanında ise bu hükümde ihtilaf edilmiştir. Bkz: Nevm'us-Sakib s.48; Kemal'ud-Din Şeyh Saduk'un eseri s.381
2- "Sagr b. Ebu Delf", İmam Hâdi'nin (a.s) şöyle buyurduğunu duydum, der:
- Doğrusu benden sonra imam, oğlum "Hasan" ve "Hasan'dan sonra oğlu "Kâim"dir, o zulüm ve kötülükle dolu yeryüzünü adalet ile dolduracaktır.[2]
3- "Nevfelî" der ki: -İmam Hâdi (a.s) ile birlikte o hazretin bahçesinde idim; oğlu "Muhammed" önünmüzden geçti, ben imam'a arzettim ki:
-Fedanız olayım, sizden sonra imam bu mudur?
- Hayır, benden sonra imamınız "Hasan" dır.[3]
4- "Yahya b. Yezâr" der ki: İmam Hâdi (a.s) dünya'dan göçmeden dört ay önce oğlu İmam Askeri'ye (a.s) vasiyet ve o hazret'in imamet ve hilafet'ine işaret etti, beni, şiâ ve dostlarından bir grubu da buna şahid tuttu.[4]
5- "Ebu Bekr Fehfekî", İmam Ebul Hasan Hâdi (a.s) bana şöyle yazdı, der: -Oğlum Ebu Muhammed (İmam Askeri (a.s)) Peygamber -sav- sülalesi arasında yaratılış açısından, en dürüstü ve mantık açısından onların en kuvvetlisi, evlatlarımın en aydınıdır. O, benim vasim olacaktır, imamet ve ahkâmımızın silsilesi neticede gelip ona varır. Binaenaleyh, benden sorduğun şeyi ondan sor, muhtaç olduğun şey onun yanındadır[5].
_________________
[1] - İmam Kaim'in (a.s) isminin anılması hususunda ulema arasında fetva ihtilafı vardır. "şeyh Ensari"
[2] - Kemal'ud-Din şeyh saduk'un eseri s.383.
[3] - İrsad'u-Mugid s.315.
[4] - E'lam'ul-vera s.370.
[5] - İrşad'u -Mufid s.318.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hasan Askeri (a.s) Zamanında Abbasi Halifeleri Ve Onların Yönetim Tarzları

İmam'ın (a.s) 6 yıllık kısa imametleri üç halife "Mu'tez" "Muhtedi" ve "Mu'temid"in iktidar dönemlerine rastlar.
Mu'tez'i Abbasi, amcası oğlu "Musta'în"in yerine geçti, imam Hâdi (a.s) Mu'tez iktidarı döneminde şehadet'e ulaştı, bir grup Alevî de yine bu zalim halifenin hilafeti döneminde zehirlendi ve şehid oldu. Mu'tez bir defasında kardeşi "Mu'ayyed"i zindan'a attırdı ve ona kırk sopa vurdurdu. O da kendisini veliahtlıktan azledip kurtuldu. İkinci kez yine onu zindan'a attı ve Türklerden bir gurubunun onu kurtarmak istediklerini öğrenince, onu öldürmelerini emretti, Mu'ayyed'i zehirli bir yorgana sararak iki tarafını bağladılar ve ölünceye kadar öyle kaldı, Sonra, cesette işkence eseri olmadığı ve onun kendi eceliyle öldüğünü göstermek için, sarayın fakih ve kadılarını cesedi görmeğe davet ettiler![1]
Mu'tez hükumeti döneminde Hicaz'da kıyam eden Aleviler'den Cafer'i -Tayyar ve Akil b. Ebi Talib sülalelerinden yetmişi aşkın kişiyi esir ederek samırra'ya getirdiler.[2] İmam Askeri'nin (a.s) dostları bu halife zamanında baskı ve ıstırap içinde idiler, bazıları imama mektup yazarak durumlarını şikayet ettiler, imam'da (a.s) cevap olarak: "Üç gün sonra kolaylık ve özgürlük sağlanacaktır"[3] buyurdular; imam'ın (a.s) buyurduğu gibide oldu; şahsi çıkarlarını Mu'tez'de bulamayan Abbasi sarayındaki Türk orduları başkaldırdılar ve onu, kendisini veliahtlik'ten azletmeğe mecbur ettiler, daha sonra onu bir mahzen'e atıp kapısını kapadılar ve öylece orada helak oldu. [4]
Mu'tez'den sonra "Muhtedi" hilafet'e geçti, bu sitemkar'ın munafıkça hareketleri vardı, zahirde zahitlik gösterileri yapıyor ve ayyaşlıktan kaçınıyordu, şarkıcı ve dansöz kadınları kendisinden uzaklaştırması ve diğer kötü işleri yasaklaması, mazlumların imdadına koşması gibi göstermelik uygulamaları vardı. Bir defasında İmam Askeri'yi (a.s) zindan'a attırdı ve hatta o hazreti öldürtmeye karar verdi ama ecel ona bu fırsat'ı tanımadı ve Allah onu helâk etti. Muhtedi zamanında Alevilerden bir grup kıyam ettiler onlardan bazıları zindan'a düştüler ve orada can verdiler.
"Ahmet b. Muhammed"der ki: -Muhtedi, köle ve Arap olmayanları öldürmeğe başladığı zaman imam Askeri'ye (a.s) şöyle yazdım:
-Onu bizlerden uzaklaştıran Allah'a hamd olsun onun, sizi tehdid ettiğini ve "Vallahi, Âl-i Muhammed'i -sav- yeryüzünden yok edeceğim"!! dediğini duydum.
İmam mubarek el yazılarıyla cevaben buyurdular ki:
"Ne kadar kısadır onun ömrü, beş gün sonra zillet ve hakirlikle öldürülecektir."
Ve İmam'ın (a.s) buyurduğu gibi'de oldu[5]. Muhtedi de Türk ordularının isyanıyla öldürüldü ve onun yerine "Mu'temid" geçti.[6]
Mu'temid'in de diğer geçmişleri gibi zülum ve ayyaşlıktan başka bir işi yoktu; ayyaşlık ve eğlencede o kadar ileri gitmişti ki, yavaş yavaş saltanat işlerine kardeşi "Muvaffak musallat oldu ve bütün işleri ele geçirdi; öyle ki Mu'temid pratikte tamamen pasifti ve yanlızca isim olarak halifeydi, "Muvaffak"ın ölümünden sonra oğlu "Mu'tezad" amcasının yetkilerini vekaleten devraldı. Sonun'da Hicri 279'da Mu'temid helak oldu ve Mu'tezad resmen onun yerine geçti[7].
Mu'temid iktidarı döneminde İmam Askeri aleyhisselam şehit edildi, Aleviler'den bir grubu öldürüldü; onlardan bazılarını çok feci bir şekilde öldürüyorlar, hatta öldürdükten sonra cesetlerini "Musla"[8] ediyorlardı [9] Tarihçiler Mu'temid'in hükümetinde yarım milyon civarında ölü vermiş çok sayıda savaş kaydederler[10].
Velhasıl halkın masum imamlar'a (a.s) ilgisi ve o hazretlerin zalim halifelerle uyuşmamazlıkları, halife sultanların, imametin nurani silsilesine hep kin beslemelerine ve onlara kötü davranmalarına sebep oluyordu, İmam Askeri de (a.s) aziz masum babaları gibi hükümetin devamlı eziyet ve denetimi ile karşıkarşıyaydı, o hazret, "Muhtedi"nin hükümeti döneminde birkere "Salih b. Vesif"in zindanına götürüldü, salih b. Vesif emri altındakilerin en kötülerinden iki kişiyi İmama (a.s) eziyet etmeleri ve hazreti sıkı denetlemeleri için görevlendirdi, ama onlar imam'ın (a.s) ibadetlerinin etkisi altında kaldılar;[11] Ve yine ikinci kez o hazret'i "Nehrir"in zindanına götürdüler, o cellat huylu İmam'a (a.s) eziyet ediyor ve azarlıyordu; Nehrir'in karısı ona; "Allahtan kork, sen evinde kimin olduğunu biliyor musun" dedi ve İmam'ın ibadet ve yüceliğini beyan ederek "ona yaptığın zülümden senin için korkarım" dedi.
Nehrir "Vallahi onu yırtıcı hayvanların önüne atacağım" dedi ve üst makamlardan izin aldıktan sonra yırtıcı hayvanların İmam'ı parçalıyacaklarından şüphesiz olmaksızın hazret'i (a.s) yırtıcı hayvanlar'ın önüne attı. Bir müddet sonra İmam'ın durumunu görmeğe geldiğin'de, o hazreti namazla meşgul ve etrafının yırtıcı hayvanlarla sarılı olduğunu, ancak ona hiç dokunmadıklarını görerek ikinci kez o hazreti evine götürmelerini emretti.[12]
"Mu'temid" de hilafeti döneminde İmam Askeri'yi (a.s) ve kardeşi "cafer"i "Ali Cerin"in yanında hapsettirdi, o devamlı İmam'ın (a.s) durumunu haber alıyordu, ona imam'ın gündüzleri oruç tutup geceleri ise namaz ve diğer ibadetlerle meşgul olduğunu rapor ediyorlardı.
Yine bir gün "Ali cerir"den İmam'ın (a.s) durumunu sordu önceki rapor'u alınca, "şimdi derhal onun yanına git ve selamımı ona ulaştır ve seninle birlik evine gitmesini söyle", diye emretti; Ali cerir der ki:
-Zindana gittiğimde İmam'ı (a.s) elbisesini giyinmiş ve hareket etmeğe hazırlanmış olarak gördüm... hazret beni görünce ayağa kalktı, emir'in mesajını ulaştırdım. İmam (a.s) bir bineğe bindi ve durdu; durmalarının sebebini sorduğumda buyurdular:
- Caferin gelmesini bekliyorum.
-Emir sizin serbestliğiniz için destur verdi ama cafer hakkında birşey söylemedi.
-Emir'in yanına git ve ona bizim bir ev (aile)den dışarı çıktığımızı söyle; eğer ben yanlız olarak gitsem ve cafer yanımda olmazsa onun pekalâ tahmin edebileceği şeyler olacaktır!"
Ali Cerir halifenin yanına gidip döndü ve dediki: Emir"ben Cafer'i sizin hatırınız için serbest bırakıyorum, ben onu size ve kendine ettiği hiyanetten dolayı zindana attırmıştım" diyor.
Daha sonra Cafer'i serbest bıraktı ve o da imamla (a.s) birlikte evine geri döndü. [13]
Halifeler'in hükumeti ve onların imama davranışları hakkında naklettiğimiz kısa ve öz bilgiler'den İmam Askeri'nin çok zor ve müşkük bir devrede yâşadığı, hükümetlerin imam'ı (a.s) sıkı denetimde bulundurup o hazreti defalarca zindana attırdıkları ortadadır. Hatta zindanda olmadığı vakitlerde dahi hazretin etrafındaki gidiş, gelişlerin kontrol edilişi, şiânın ve hazreti seven herkesin onunla rahatça irtibat kuramaması ve bazı şiaların Alevî'lere yardım için imam'ın (a.s) evine doğru yola koyulmalarına tarih şahittir; "keşf'ul-gemme'de okumaktayız ki:
İmam Askeri (a.s) zamanında Aleviler'den birisi birgeçim yolu bulmak için Samırra'dan Cebel şehirlerine (İran'ın batısında Hemedan ve Kazvin'e kadar uzanan dağlık bölge) doğru hareket ediyordu, yoyda Helevan ahalisinden, imam'ı (a.s) sevenler'den birisi ile karşılaştı, o kişi Alevi şahıstan sordu:
-Nereden geliyorsun
-Samırra'dan
-Acaba falan mahalle ve falan sokağı tanıyor musun?
-Evet
-Hasan b. Ali'den (a.s) haberin varmı?
-Hayır
- Niçin Cebel'e geldin?
- Geçimimi sağlamak için
- Benim elli dinarım var, onu al, benimle samırraya gel ve beni Hasan b. Ali'nin (a.s) evine götür.
Alevi kabul etti ve onu imam'ın (a.s) evine götürdü.[14]
Bu hadisden, İmam'ın (a.s) hapis dışındaki durumu ve ne derece hükümet'in denetimi ve mahdudiyetinde olduğu anlaşılabilir; öyle ki halk rahatlıkla hazretle görüşüp temas kuramıyorlardı ve oldukça ihtiyatlı ve tedbirli davranmak gerekiyordu, hatta Aleviler ve akrabaları da fazla temas kuramıyorlardı.
_________________
[1] - Tetimmet'ul- Muntahi s.252.
[2] - Muruc'uz-Zeheb c:4, s.91.
[3] - Bıhar c:50 s.251.
[4] - Muruc'uz-Zeheb c:4, s.91-95, Tetimmet'ul-muntahi s.254.
[5] - İrşad'u-Mufid s.324.
[6] - Tetimmet'ul-Muntahi s.254-258.
[7] - Tetimmet'ul-Muntahi s.268-Muruc'uz-zeheb c:4 s.140-142.
[8] - Musla etmek; ölünün vücudunun el, ayak, kulak ve burun gibi azalarını kesip ayırmak.
[9] - Mekatil'ut-Talibin s.685-690.
[10] - Muruc'uz Zeheb c.2 s.120.
[11] - İrşad'u-Mufid s.324-Mehc'ud-De'vat seyyid b. Tavusun eseri s.274. Bıhar c.50 s.330.
[12] - İrşad s.324-325.
[13] - Mehc'ud -D'evat Seyyid b. Tavus s.275.
[14] - Keşf'ul -ğemme c.3, s.307.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hasan Askeri'nin (a.s) Şahsiyet'i Ve Ahlaki Özellikleri

İmam'ın (a.s) ahlâki faziletleri ve manevi kemalleri yanlız dostlarının değil, hatta düşmanlarının da o hazretin azamet ve yüceliğini itiraf etmelerine sebep oluyordu. "Hasan b. Muhammed'i -eş'eri", "Muhammed b. Yahya" ve diğerleri şöyle rivayet etmişlerdir:
"Ahmet b. Abdullah b. Ğâgan" "Kum" kentinin arazi işleri nezaretçisi idi, bir gün onun meclisinde Aleviler ve onların inançları sözkonusu oldu, kendisi de Ehlibeyt'ten (a.s) sapmış inatçı Nasibiler'den(1) olan "Ahmet" sohbetinde şöyle dedi:
"Ben Samırra'da Aleviler'den kendi ailesi ve Haşim oğulları arasında Hasan b. Ali b. Muhammed b. Aliyyir- Rıza (İmam Askeri) (a.s) gibi iyi tavırlı, vakarlı, iffetli, asaletli, fazilet ve azametli birisini görmüş veya tanımış değilim. Ailesi onu yaşlılar ve muhteremlerden ileri biliyorlardı, bu durum ordu komutanları, vezirler ve halk arasında da böyle idi. Bir gün babam'ım(2) yanında idim, kapıcılar Ebu Muhammed b. Rıza (İmam Askeri (a.s))nin geldiğini bildirdiler, babam yüksek sesle "içeriye buyur edin!" dedi, ben kapıcıların babamın yanında imam'ı (a.s) künyeleri ile anmalarına hayretettim; çünkü babamın yanında halife veya halifenin yerine geçecek olan kimse veyahut ta halifenin künyesi(3) ile anılmasını emrettiği kimse'den başkasını künyesi ile anmıyorlardı; bir müddet sonra buğday renkli, güzel vücutlu, güzel yüzlü, uzunca boylu, genç, heybetli ve azametli birisi içeriye girdi. Babam onu görünce ayağa kalktı ve onu karşılamak için birkaç adım ilerledi. Ben, babamın Haşim oğulları veya ordu komutanlarından birine nisbet böyle davrandığını hatırlamıyorum; babam kolunu onun boynu'na atarak yüzünü ve omuzunu öptü ve elinden tutarak herzaman namaz kıldığı yere oturttu, kendisi de onun yanında ona karşı oturdu ve sohbet etmeye başladı, babam konuşurken ona karşı "Fedanız olayım" tabirini kullanıyordu; ben, bütün bu gördüklerimden hayret içindeydim o sırada kapıcılardan birisi ansızın gelerek "Muvaffat Abbasi" geldi, dedi, genellikle Muvaffak geleceği zaman, ondan daha önce kapıcılar ve ordunun hususi komutanları geliyorlar ve muvaffak gelip gidinceye kadar evin kapısından babamın meclisine kadar iki sıra halinde duruyorlardı.
Babam devamlı Ebu Muhammed'e ilgi gösteriyor ve onunla sohbet ediyordu, gözleri muvaffat'ın hususi kölelerine ilişince imam'a (a.s) "Fedanız olayım isterseniz gidiniz" dedi, ve muvaffak'ın onu görmemesi için hazret'in iki sıra'nın ardından götürülmesini istedi. İmam (a.s) ayağa kalktı, peşinden babam da kalkıp imamla (a.s) kucaklaştı, sonra imam (a.s) gitti. Ben babamın kapıcılarına ve kölelerine "Babamın yanında künyesi ile andığınız ve babamın böyle davrandığı kişi kimdi?" diye hayretle sordum.
- O, Alevilerden Hasan b. Ali diye çağrılan ve İ. Rıza(4) künyesiyle tanınmış olan zattır dediler. Hayretim daha da arttı, o gün akşama kadar merak ve endişe içindeydim, babam akşam namazın'dan sonra oturup halifeye bildirmesi gereken raporları ve işleri incelemeği adet edinmişti, babam nanazı kılıp oturdu, bende yanına gidip oturdum, yanında hiç kimse yoktu, babam şöyle sordu.
- Ahmet bir işin mi var?
- Evet baba, izin verirseniz söyleyeyim!
- Söyle.
- Baba! sabahleyin o kadar saygı gösterdiğin ve "fedan olayım" diyerek hitab ederek kendini, ana ve babanı ona feda ettiğin kişi kimdi!
- Oğlum! O, Rafiziler'in(5) imam'ı "İbn'ur-Rıza" künyesi ile meşhur Hasan b. Ali'dir dedi.
Sonra bir an sustu, ben de sustum, daha sonra dediki:
- Oğlum, hilafet eğer Abbasiler'in elinden çıkacak olursa, Haşim oğulların'dan ondan başka hiç kimse ba makam'a layık değildir. Bu da onun fazileti, iffet'i, zahitliği, ibadeti, iyi ahlak ve üstünlüğü sebebiyledir. Eğer onun babasını görmüş olsaydın, ne kadar faziletli ve değerli olduğunu anlardın.
Duyduklarım merakımı artırdı ve babama olan öfkem çoğaldı, vartık imam'ın hakkında sorup, soruşturmak ve bu çevrede araştırma yapmaktan başka mühim bir işim kalmamıştı; onu Haşim oğulları ordu komutanlar'ı, yazarlar, kadılar, fakihlerin ve sorduğum herkesin yanında büyüklük, kıymet ve yüceliğin nihayetinde buldum, herkes onu iyi olarak anıyor ve kendi aile ve büyüklerinden üstün biliyorlardı; (böylece) imam'ın (a.s) ne kadar yüce bir insan olduğunu anlamıştım. Nitekim hem dost ve hem düşmanları arasında onun hakkında iyilik ve hürmetten başka bir ifade kullananı görmedim.(6)
_________________
1- Nasibi: Masum imamlarla (a.s) düşmanlık ve Muhalefet eden kimse.
2 - "Ahmet"in babası "übeydullah b. Hâgan" Abbasi hükümeti'nin samırra'daki önemli şahsiyetlerindendir.
3 - Arap milleti arasında şahısları saygı için künyesi ile anmak adettir, şahsı yalın ismiyle çağırmak saygısızlık addedilirdi.
4 - İmam Rıza'dan (a.s) sonra o günkü toplum'da ve Abbasi hükümeti sarayında sonraki imamlar yani imam Cevad, İmam hâdi ve İmam Askeri aleyhim selamları, imam Rıza'ya (a.s) mensup olduklarından saygı için -ibnir- Rıza" diye çağırıyorlardı.
5 - Peygamber -sav- Ehlibeyt'ine düşman olanlar, şialara "Rafizi" derlerdi.
6 - İrşad'u-Mufid s.318.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam'ın (a.s) Takvası

Bir takım meseleleri soruşturmak için imam'ın (a.s) huzuruna giden "Kâmil Medeni"der ki:
Hazret'in huzuruna girdiğimde, üzerlerinde beyaz ve yumuşak bir elbise olduğunu gördüm, içimden: "Allahın velisi yumuşak ve güzel elbiseler giyiniyor ve bize kardeşlerimiz ile yardımlaşmayı emredip böyle elbiseler giymememizi öğütlüyor, bu ne biçim iştir?" dedim.
İmam içimden geçenleri okumuşçasına tebessüm ederek elbisesinin kollarını sıvadı, yumuşak elbisesinin altında siyah ve kaba bir iç çamaşırı giymiş olduğunu gördüm.
- Ey Kamil! buyurdular, Bu (Kaba ve siyah elbise) Allah için , bu ise (onun üstüne giyindiği yumuşak elbise) sizin içindir.[1]
_________________
[1] - Bihâr c:50, s.253.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İki Muhtac'ın Muracaat'ı

"Muhammed b. Ali b. İbrahim b. Musa b. Cafer (a.s)" der ki:
- Bir ara pek fakir düştüm, babam, "cömertlik ve bağışlayıcı lakabıyla meşhur olan bu kişi (İmam Askeri -a.s-)nin yanına gidelim" dedi, ben:
- Onu tanıyormusun? diye sordum. Babam
- Hayır, dedi, onu görmüş değilim.
Birlikte yola, koyulduk. Yolda babam dedi ki:
- Emretse de 200 dirhem elbise için, 200 dirhem borçlarım için ve 100 dirhem de diğer masraflar için ihtiyaç duyduğumuz 500 dirhemi verseler keşke!
Ben de kendi kendime "Keşke bana da 100 dirhemine bir binek almam 100 dirhemi masraflarım ve 100 dirhem de elbise için olmak üzere 300 dirhem vers de cebel'e (cebel şehirleri: İran'da Hemedan ve kazvin'e kadar uzanan dağlık bölge) gitsem" dedim, imam'ın (a.s) evine vardığımızda hizmetçisi dışarı çıkarak "Ali b. İbrahim ve oğlu Muhammed içeri girsinler" dedi; biz içeri girip selam ettik, imam babama:
-Ey Ali! buyurdular, Ne oldu ki şimdiye kadar yanımız'a gelmedin? Babam cevap verdi:
- Bu halimle sizinle görüşmeğe utanıyordum efendim.
Dışarı çıktığımız zaman o hazretin kölesi yanımıza geldi ve babama bir kese para vererek dedi ki:
- Bu 500 dirhemdir, 200 dirhem elbise için 200 dirhem borçlarını ödemen için ve 100 dirhem de diğer masrafların için.
Başka bir kese de bana vererek dedi ki:
- Bu 300 dirhemdir, 100 dirhem binek satın alman için, 100 dirhem elbise için ve 100 dirhem de diğer masraflar için! Cebel'e gitme "Sura"ya -Irakta bi yer- git... [1]
_________________
[1] - Usul'u -kafi Ahundi. baskısı c:1 s.506.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam'ın (a.s) İbadeti

İmam Askeri (a.s) değerli babaları gibi, Allaha ibadete pek düşkün ve bu konuda tam bir örnek idi.
Namaz vakti geldiğinde hemen işini bırakır ve namaza başlardı. "Ebu Haşim'i -Caferi" der ki:
İmam Askeri'nin (a.s) huzuruna girdim İmam (a.s) bir şeyler yazıyordu, namaz vakti gelince yazıyı bir kenara bırakıp namaz için kalktı..."[1]
İmam'ın (a.s) ibadetinin keyfiyet ve niceliği diğerlerini Allah'ı anmağa sevkediyordu ve bazen haktan sapmışları değiştiriyor, yola getiriyordu. İmam (a.s) "Salih b. Vesif"in zindanında olduğu zaman, Abbasiler'den bazıları zindancıdan imam'a (a.s) sert davranmasını istediler; o da memurlarının en kötülerinden iki kişiyi bu iş için görevlendirdi. Ama o iki kişi imamla görüşmeleri vasıtasıyla bambaşka oldular, ibadet ve namaz da da yüce bir dereceye ulaştılar.
Zindancı o ikisini çağırdı ve dediki:
-"Vay size" Bu kişi hakkında yaptığınız nedir?"
- "Biz, gündüzleri oruç tutan, geceleri ibadetle meşgul olan, ibadet'ten başka birşey yapmayan, başka bir şeyle meşgul olmayan ve bakışları, vücudumuzun titremesine ve kontrolümüzü kaybetmemize sebep olan kimse hakkında ne söyleyelim!?...[2]
_________________
[1] - Bihar c:50 s.304.
[2] - İrşad'u-Mufid s.324.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Müslümanları Hakikate Hidayet

"İbn-i sebbağ-i- Maliki" gibi Ehli sünnet alimlerin'den bazıları "Ebu Haşim'i caferi"den naklen şöyle rivayet ederler:
"... Samırra'da şiddetli bir kıtlık başladı zamanın halifesi "Mu'temid" halka İstisga (yağmur isteme) namazı kılmalarını emretti. Halk üçgün peşpeşe namaz için, namaz kılınması gereken yere gittiler ve ellerini duâ'ya kaldırdılar ama yağmur yağmadı. Dördüncü gün hıristiyan piskoposlarının lideri başpiskopos "coselik" hiristiyanlar ve rahiplerle birlikte çöl'e gitti bu rahiplerde birisi ellerini göğe kaldırdığı zaman bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu, ertesi gün Caselik yine aynı işi tekrarladı, o gün o kadar yağmur yağdı ki artık millet yağmurun durmasını istedi, bu durum müslümanlar'ın çoğunda hayret, islama karşı şüphe ve hiristiyanlığa temayül'e yol açtı. Bu, halife için utanılacak bir durumdu, halife birini imam Askeri'nin (a.s) peşine gönderdi, o hazreti zindan'dan çıkarıp Askeri'nin (a.s) peşine gönderdi, o hazreti zindan'dan çıkarıp getirdiler, halifeyle imam arasında şu konuşma geçti:
- Haktan sapmış Ceddinin ümmetini kurtar!
-Caselik ve rahiplerden yarın salı günü yine çöle gitmelerini iste!
- Halk yağmur istemiyor. Çünkü yeteri kadar yağmur yağdı, bu durumda çöle gitmenin ne faydası olabilirki?
- İnşallah'u Tealâ, şüpheler ortadan kalkacaktır!
Halifenin emriyle başpiskopos ve rahipler salı günü çöle gittiler, İmam Askeri de (a.s) milletin oluşturduğu büyük bir toplulukla birlikte çöle gitti. Hiristiyanlar ve rahipler yağmur istemek için ellerini gökyüzüne kaldırdılar, gökyüzü bulutlandı ve yağmur yağdı, o sırada imam (a.s) bir rahibi göstererek onun ellerini tutmalarını ve parmaklarının arasında sakladığı şeyi çıkarmalarını emretti. Onu yakaladılar ve parmaklarının arasında siyah bir insan kemiği buldular, imam (a.s) kemiği alarak bir bez parçasına sardı ve rahibe "şimdi yağmur iste" buyurdular. Rahip yine ellerini gökyüzüne kaldırıp yağmur istedi ama (yağmur yağmadı), tersine bulutlar çekildi ve güneş göründü, herkes bu işe pek şaşırmıştı. Halife, imam'dan (a.s)
- "Bu ne kemiğidir?" diye sordu. İmam cevap verdi.
- Bu bazı peygamberlerin kabirlerinden alınan bir kemiktir. Bir peygamber'in kemiği göründüğü zaman yağmur yağıverir.
Oradakiler imam'ı (a.s) medhettiler ve kemiği denedikleri zaman, meselenin gerçekten imam'ın (a.s) buyurduğu gibi olduğunu gördüler..."[1]
_________________
[1] - İhkak'ul- Hak c:12 s.464- Bu hadisi büyük alimlerden altı kişi ve Ehli sünnet'te nakletmişlerdir.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Iraklı Filozofun İrşadı

Irak'lı Materyalist filozof "ishak kenedi" bir kitap yazmaya koyuldu ve zanınca Kur'an'da tenakuz olduğunu ispatlamaya çalıştı. Bu gayeyle toplumdan uzaklaşıp bir kenara çekilerek evinde tek başına bu iş ile meşgul oldu. Öğrencilerinden birisi bir gün İmam Askeri'nin (a.s) huzuruna gitmişti İmam ona şöyle buyurdular:
- Acaba sizin aranızda üstadınızı aldığı bu (boş iş ve) karar'dan vazgeçtirebilecek akıllı birisi yokmu?
- Biz onun öğrencileriyiz, bu veya diğer işlerde ona nasıl itiraz edebiliriz!
- Sana söyleyeceğim şeyi ona ulaştıracakmısın?
- Evet
- Onun yanına git ve onunla dostluk ve arkadaşlık et ve ona, yapmak istediği bütün işlerde yardım et. Sonra da "Bir sorum var acaba sorabilirmiyim?" de, o soru sormana için verecek, o zaman deki: "Bizzat Kur'an'ı söyleyen senin yanına gelse, acaba sözünden maksadının senin zannettiğin manadan başka bir mana olduğuna ihtimal verir misin?!
O zaman sana, "Olabilir" diye cevap verecektir. Çünkü eğer "kenedi" bir konuya dikkat ederse, onu derkeder. Olumlu cevap verdiği zaman deki:
- "Kur'an'ın maksadının senin söylediğin şey olduğuna nasıl yakin ettin?! Kur'an'ı söyleyen belki de seni ulaştığından başka bir şeyi kastetmiş olabilir ve sen kelime ve deyimleri onun kastı dışındaki bir şeyde kullanıyor olabilirsin!"
O şahıs İshal Kenedi'nin yanına gitti ve İmam'ın (a.s) buyurduğu gibi ona şefkat gösterdi ve sonunda soruyu sordu, Kenedi soruyu tekrarlamasını (soruyu tekrarlayınca) düşünceye daldı ve neticede onu lügüt ve mantık açısından olumlu buldu.
Kenedi, öğrencisine yemin ettirerek "Bu soruyu sormak nereden aklına geldi" diye sordu. O da:
- Öylesine aklıma geldi, sordum... dedi. Kenedi:
- Sen ve senin gibilerin aklına böyle bir sorunun gelmesi mümkün değil" diye karşı çıktı, Söyle bu soruyu nereden getirdin?
- Ebu Muhammed (İmam Askeri (a.s)) bana böyle emretti.
- Şimdi doğruyu söyledin, böyle bir sorunun o sülaleden başkasından olması mümkün değil.
Kenedi, daha sonra bu konuda yazdığı şeyleri ateşe atarak yaktı.[1]
_________________
[1] - Menakib'i- İbni Şehr'i- Aşub c:3 s.525.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön