İmam Ali Naki'nin Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

10- YÜZÜK KAŞI!

İmam Hadi (a.s)’ın Samerra’da Yunus isminde nakkaş bir komşusu vardı. Sürekli İmam (a.s)’ın huzuruna varıp hizmetinde bulunuyordu. Bir gün titrer bir halde İmam (a.s)’ın yanına gelerek şöyle dedi: “Efendim! Aileme iyilikte bulunmanızı vasiyet ediyorum.”
İmam (a.s): “Ne olmuş?”
Yunus: “Ölüme hazırlanmışım!”
İmam (a.s) gülümseyerek: “Ne için?”
Yunus: Musa b. Boğa(1) üzerinde nakış yapmam için çok değerli bir yüzük kaşı bana gönderdi. Nakkaşlık yaparken yüzük kaşı kırılarak ikiye bölündü. Yarın onu vermem gerekir. Musa b. Boğa’nın nasıl birisi olduğu ise herkesin malumudur. Eğer onun kırıldığını öğrenirse, ya beni öldürecektir veya bana bin kırbaç vuracaktır.
İmam (a.s): “Git evine. Yarın hayırdan başka bir şeyle karşılaşmayacaksın.”
Yunus ertesi gün, tekrar titrer bir vaziyette İmam (a.s)’ın yanına gelerek: “Musa b. Boğa’nın elçisi yüzük kaşını almak için gelmiştir” dedi.
İmam (a.s): “Onun yanına git; hayırdan başka bir şey görmeyeceksin.”
Yunus: “Efendim! Ona ne söyleyeyim?”
İmam (a.s) gülümseyerek: “Onun yanına git ve ne diyeceğini dinle, hayırdan başka bir şey olmayacaktır.”
Yunus, İmam (a.s) sözü üzerine gitti. Çok geçmeksizin gülümseyerek geri dönüp şöyle dedi: Efendim! Musa b. Boğa’nın yanına gittiğimde şöyle dedi: Kadınlar birbirleriyle kavga yapıyorlar. Mümkünse o yüzük kaşını ikiye böl. Böyle yaparsansa, seni müstağni kılarım.
İmam (a.s) Allah’a şükrettikten sonra Yunus’a: “Ona ne söyledin?”
Yunus: Ona dedim ki: Bana fırsat ver de onun hakkında düşüneyim.
İmam (a.s): “İyi söylemişsin.”(2)
İşte böylece nakkaş Yunus, kendi hayatını tehdit eden sorundan kurtulmuş oldu.
_________________
1 - Abbasi halifesi Mütevekkil’in iktidarlı serdarı.
2 - Bihar, c. 50, s. 125
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

11- NETİCESİZ KALAN KOMPLO

Yakub b. Yasir şöyle diyor:
Abbasi halifesi olan Mütevekkil sürekli şöyle diyordu: İbn’ur-Rıza (İmam Hadi)’nın işi beni aciz etmiştir. Şarap içmesi ve meclisimde oturması için her ne kadar çaba sarfettimse de muvaffak olamadım. Onu bu işe çekmek için de bir türlü fırsat bulamıyorum.
Etrafındakiler dediler ki: Eğer İbn’ur-Rıza’yı böyle bir işe çekemiyorsan, onun kardeşi Musa şarap içen, çalıp oynayan, yeyip içen ve eğlenen birisidir. Onu Medine’den buraya getirt, onu halka İbn’ur-Rıza olarak tanıtıp meşhur ederiz ve böylece hedefimize ulaşmış oluruz. (Bu vesileyle İmam Hadi’nin halk orasındaki olan mevki ve şahsiyetini lekelemek istiyorlardı.)
Mütevekkil, onların bu önerisi üzerine, birisini bir mektupla İmam Hadi’nin kardeşi Musa’nın peşine gönderdi. Onu ihtiram ve saygıyla Bağdat’a getirdiler. Ordu komutanları, ülkenin büyükleri ve Beni Haşim onu karşılamaya gittiler.
Mütevekkil, Musa Bağdat’a vardığında, bazı mülkleri ona vermeyi, onun için görkemli bir bina yaptırmayı, şarap sunucuları ve şarkı söyleyen kadınları onun yanına göndermeyi, yiyip içme ve eğlenme araç gereçleri tekmil olduktan sonra kendisi de onu görmek için yanına gitmeyi kararlaştırmıştı.
Musa Bağdat’a vardığında, İmam Hadi (a.s), genellikle misafirlerin karşılandığı yer olan Vasif köprüsünde onunla mülakat etti, selamlaştıktan ve hal hatır sorduktan sonra şöyle buyurdu: “Mütevekkil senin ihtiramını yok etmek onuruna dokunmak ve senin değerini düşürmek istiyor. Sakın ona; “ben şarap ehliyim ve şarap içiyorum” deme.
Musa, İmam (a.s)’ın cevabında şöyle dedi: “Eğer o beni bu amaçla davet etmiş olursa, o zaman çarem nedir?”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Kendi ihtiramını koru ve böyle bir işi yapma. Mütevekkil’in amacı sadece seni rezil etmektir.”
İmam (a.s) ona her ne kadar öğüt verip nasihat ettiyse de Musa kabul etmedi. İmam (a.s), Musa’nın bu sözleri dinlemediğini görünce şöyle buyurdu:
“Şunu bil ki Mütevekkil’in, tertiplemiş olduğu toplantıyı asla görmeyeceksin ve arzuna da kavuşmayacaksın.”
Musa, Bağdat’ta olduğu üç yıl boyunca, her gün sabah Mütevekkil’i görmeye gidiyordu, fakat cevabında şöyle diyorlardı: “Halifenin bugün işi vardır, git yarın gel.”
Diğer gün gittiğinde yine şöyle diyorlardı: “Şimdi şarap içip sarhoş olmuştur, git yarın gel.”
Sonraki gün yine şöyle diyorlardı: “Bugün hastadır, ilaç kullanmıştır, görüşme hali yoktur.”
Günler böylece geçip gitti, nihayet Mütevekkil öldürüldü, sonuçta onlar bir defa bile bir şarap meclisinde oturmaya muvaffak olamadılar.

(Bihar, c. 50, s. 159)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

12- İLAHÎ PEYGAMBERLERİN MUCİZELERİ

Abbasî halifesi olan Mütevekkil, mümkün olan her yolla İmam Hadi (a.s’)a eziyet ediyordu. Bazen etrafındaki kimselere, İmam Hadi (a.s)’ı mağlup edebilmek için O’na çok zor sorular sormalarını emrediyordu.
Bir gün İbn-i Sikkit’e(1) şöyle dedi: “Benim huzurumda İbn’ur-Rıza’dan (İmam Hadi’den) bir takım zor sorular sor.”
İbn-i Sikkit de İmam (a.s)’a şöyle bir soru sordu:
“Neden Allah-u Teâla Hz. Musa’yı asayla, Hz. İsa’yı sağırlara, körlere, abraş hastalığına yakalananlara şifa vermek ve ölüleri diriltmekle, Hz. Muhammed (s.a.a)’i de Kur’an ve kılıçla peygamberliğe seçmiştir?”
İmam (a.s) şöyle cevap verdi: “Allah-u Teâla halkın arasında ilim ve sihir yaygın olduğu bir dönemde Hz. Musa’yı asa ve yed-i beyzayla (beyaz ve parlayan elle) gönderdi. Hz. Musa da, onların sihirlerine galip gelmek için aynı türden bir takım mucizeler onlara getirdi.
Hz. İsa’yı, sağırları, körleri ve abraş hastalığına yakalananlara şifa vermek ve ölüleri diriltmekle göndermesinin sebebi de, o zamanda halkın tıp ilmi açısından güçlü olmalarından kaynaklanıyordu. Hz. İsa bu mucizelerle, Allah’ın izniyle onlara galip oldu.
Hz. Muhammed (s.a.a)’i de Kur’an ve kılıçla peygamberliği meb’us kılmasının sebebi ise, o asırda şiir ve kılıcın yaygın olmasından dolayıdır. Peygamber (s.a.a) ışık saçan Kur’an ve keskin kılıçla onların şiir ve kılıçlarına galip oldu.”
İbn-i Sikkit sonra şöyle bir soru yöneltti: “Şimdi halka hüccet nedir?”
İmam (a.s) cevabında şöyle buyurdu: “İnsanın aklıdır. Zira insan akıl vasıtasıyla, Allah’a yalan isnat edeni tanır ve onu tekzip eder.”(2)
_________________
1 - İbn-i Sikkit-i Ehvazi, edebiyatçı, şair, Şia’nın büyük bilginlerinden, İmam Cevad ve İmam Hadi’nin vefalı dostlarından biri idi. Mütevekkil, bu ünlü bilgini zorla, iki oğlu olan Mu’tez’le Mueyyed’in eğitimi için görevlendirmişti.
Bir gün Mütevekkil ona: “Benim bu iki oğlum mu senin yanında daha sevimlidirler yoksa Hasan’la Hüseyin mi?”
İbn-i Sikkit, onun bu yanlış mukayesesinden oldukça sinirlendi ve tam bir cesaretle şöyle dedi: “Allah’a andolsun ki, Hz. Ali’nin kölesi Kanber bile benim yanımda senin oğullarından daha iyi ve daha sevimlidir.”
Mütevekkil, onun bu sözünü duyar duymaz, öyle sinirlendi ki, İbn-i Sikkit’in dilinin boynunun arkasından çıkarılmasını emretti. İbn-i Sikkit böylece 58 yaşında şahadete erişti. Onun şahadetinin niteliği hakkında diğer sözler de söylenmiştir.
2 - Bihar, c. 50, s. 164
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Ali b. Muhammed El-Hadi (a.s)’ın Gaybi Haberleri

1- Vasık’ın Ölüm Haberi

Hayran Esbati şöyle diyor:
Medine’de Hz. Hadi (a.s)’ın hizmetine yetiştiğimde buyurdu: “Vasık’tan (zamanın halifesi) ne haber?”
Arzettim: “En son gördüğümde salim idi, on gün önce onu gördüm.”
Buyurdular: “Medineliler onun öldüğünü söylüyorlar.”
Umum adına söylemesinden, sözün kendisine ait olduğunu anladım. Sonra buyurdular: “Cafer (Mütevekkil) ne yapıyordu?”
Onun zindanda çok kötü bir durumda olduğunu söyledim.
Buyurdular: “Vasık’tan sonra saltanata gelecek olan odur.”
Sonra; “Zeyyat (Vasık’ın veziri) ne yapıyordu?” diye sordu.
Arzettim: “Kurbanın olayım, halk onunladır, emir onun emridir.”
Buyurdular: “Bu makam onun için uğursuzdur.”
Sonra sustu ve az sonra buyurdu:
“Allah’ın takdir ve hükmü mutlaka cari olacaktır. Ey Hayran! Vasık öldü, Mütevekkil onun yerine geçti, İbn-i Zeyyat öldürüldü.”
“Ne zaman?” dedim.
Buyurdular ki: “Sen ayrıldıktan altı gün sonra.”

(Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 378)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

2- Muhammed B. Ferec’in Esareti Ve Özgürlüğü

Muhammed b. Ferec şöyle diyor:
İmam Hadi (a.s) bana şöyle yazdı: “İşlerini toparla ve ihtiyatlı davran.”
Ben emre uygun hareket ediyordum, ama bu emrin sebebini bilemiyordum. Bir gün bir memur gelerek beni zincirle bağlayıp Mısır’dan dışarı çıkardı ve mallarımın hepsine el koyuldu. Sekiz yıl zindanda kaldıktan sonra, Hazretten şu içerikte bir mektup bana geldi: “Bağdat’ın batı tarafında mesken edinme.”
Ben kendi kendime; “Hayret! Zindanda olan birine bu sözü yazması şaşırtıcıdır!”
Çok geçmeden elhamdülillah özgürlüğe kavuştum.

(İrşad-ı Müfid, s. 642)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

3- İmam Hadi (a.s)’ın Kardeşi Musa

Yakup b. Yesar şöyle rivayet ediyor:
Mütevekkil şöyle diyordu: “Yazıklar olsun size! İbn’ur-Rıza (İmam Hadi –a.s-) beni aciz etti. Ne benimle şarap içmeye hazır oluyor, ne şarap meclisimde oturuyor, ne de onu bu işe mecbur etmeye fırsat bulabiliyorum.”
Dediler: “Eğer onu bu işe mecbur etmeye fırsat bulamıyorsan, O’nun yerine kardeşi Musa’yı getir; o hem şarap içiyor, hem çalıyor, hem de yeyip içip eğleniyor. Onu getirmeleri için peşi sıra adam gönder. Durumu halka farklı göster ve bu İbn’ur-Rıza’dır söyle.”
Bir mektup yazarak onu ihtiram ve tazim ile getirdiler; Beni Haşim, ordu komutanları ve halk onu karşıladılar. Maksatları, o yetiştiğinde ona mülk bağışlamaları, ona güzel bir kız vermeleri, çalgıcı cariye ve şarap sunanları onun yanına göndermeleri, ona ihsan ve bağışta bulunmaları ve bizzat kendisi ziyaretine gitmesi için ona çok güzel bir ev tahsis etmeleri idi.
Musa şehre girerken, İmam Hadi (a.s), (misafirlerin karşılandığı) Vasıf köprüsünde onunla görüştü, ona selam verdi, hakkını eda etti. Sonra buyurdu: “Bu şahıs (Mütevekkil) senin ihtiramını yok etmek, makamını düşürmek ve seni rüsva etmek için davet etmiştir. Sakın şarap içmeği kabul etme!..”
Musa dedi: “Eğer beni bu iş için istemişse, o zaman ne yapabilirim?”
İmam (a.s) buyurdu: “Kendi makamını düşürme, böyle bir şeyi yapma. Zira o senin saygınlığını yok etmek istiyor.”
Musa, İmam (a.s)’ın sözlerini kabul etmeyince, Hazret şöyle buyurdu: “Şunu iyi bil ki, onun göz önünde bulundurduğu, senin onunla asla bir araya gelmeyeceğiniz bir meclistir.”
Durum İmam (a.s)’ın buyurduğu gibi oldu. Zira Musa üç yıl orada kaldı ve her gün sabah onun sarayının kapısına gidiyordu. Bir gün; “Sarhoştur yarın gel” diyorlardı. Diğer gün gittiğinde; “İlaç içmiştir” yarın gel; başka bir gün gittiğinde; “İşi vardır” başka bir zaman gel” diyorlardı. Böylece üç yıl geçti, sonunda Mütevekkil öldü ve o ikisi öyle bir mecliste bir araya gelemediler.

(Usul-u Kafi, c. 1, s. 502, h. 8)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

4- Cafer-i Kezzab’dan Haber

İbn-i Şebane diyor:

Cafer-i Kezzab (İmam Hasan Askeri’nin kardeşi) doğduğunda, Hz. Hadi (a.s)’ın evindeydim. Herkes onun dünyaya gelmesinden sevinçliydiler. Babası İmam Hadi’nin yanına gittiğimde onu sevinçli görmedim.
Arzettim ki: “Serverim! Neden sizi sevinçli görmüyorum?”
Buyurdular: “Onun doğumunu önemseme. Zira, yakında büyük bir topluluğu saptıracaktır.”

(İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 220)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

5- Hz. Kâim (a.f)’in Annesi

Bişr b. Süleyman (köle taciri), Hz. Mehdi (a.s)’ın annesinin alınma olayını şöyle anlatır:
Hz. Hadi (a.s) bana buyurdular: “Sizler biz Ehlibeytin itimat ettiği kimselersiniz. Ben, seni seçiyorum, bir faziletle şereflendiriyorum, onun vesilesiyle sevgide diğer Şiilerden öne geçeceksin, seni bir sırdan haberdar edeceğim ve seni bir cariye satın almak için göndereceğim.”
Daha sonra Rumca güzel bir mektup yazdı, mühürledi ve içinde iki yüz yirmi dinar bulunan bir kese vererek buyurdu:
“Bunu al, Bağdat’a git. Filan gün Fırat nehrinin kenarında bulun. Esirleri taşıyan gemi geldiğinde cariyeler dışarı çıkacaklar. Beni Abbas büyüklerinin vekilleri ve bir grup Irak gençleri onların etrafını saracaklar. Bu durumu gördüğünde, “Ömr b. Yezit” adlı köle tacirini uzaktan gözaltında bulundur. O, kaba ipek elbiseli bir cariyeyi satışa çıkardığında, onun, yabancıların ona bakmasına ve köle satıcısının ona dokunmasına mani olduğunu göreceksin. Köle taciri onu vuracak, o ise Rum kadınlarının şivesiyle; “Örtünün kalkmasından Allah’a sığınırım” diye feryat edecek.
Alıcılardan biri; “Ben onu üç yüz dinara satın alıyorum, onun iffeti benim rağbetimi arttırdı” diyecek. Ama cariye Arapça şöyle diyecek: “Eğer Süleyman b. Davud’un şekline girip onun tahtına otursan da sana rağbetim yoktur, malını boşuna elden çıkarma.”
Köle taciri; “O halde çare nedir? Sen satılmalısın” diyecek. O cevabında diyecek ki: “Neden acele ediyorsun? Öyle bir alıcı bul ki, kalbim onun emanet ve diyanetinden emin olsun.”
Bu sırada sen yaklaşarak de ki: “Benim bazı eşraftan Rumca yazılan ve kendisini tarif eden bir mektubum var, bu mektubu ona ver okusun, sahibinin onda yazılan özelliklerini gözden geçirsin, gönlüne göre olup beğenirse, benim ondan taraf onu almaya vekaletim var.”
Bişr diyor: İmam (a.s)’ın bu konudaki bütün emirlerine amel ettim. Cariye mektubu okuduktan sonra Ömer b. Yezid’e; “Beni bu mektubun sahibine satabilirsin” dedi.
Bişr diyor: “Hazretin bana verdiği para ile onu satın aldım ve onunla Bağdat’a döndüm. Cariye rahat edemiyordu, O Hazretin mektubunu çıkararak öpüp gözleri üzerine koyuyordu. Onun bu hareketini görünce; “Sahibini tanımadığın bir mektubu mu öpüyorsun?” dedim.
Cevaben şöyle dedi: “Ey Peygamber evladının makamını tanımakta aciz ve güçsüz olan...”
Sonra gördüğü acayip rüyayı anlattı. Daha sonra onu Samerra’ya götürdüm. Hz. Hadi (a.s)’ın hizmetine yetiştik.
Buyurdular: “İslam’ı aziz ve Hıristiyanlığı zelil eden Allah, Ehlibeytin şerefini sana nasıl gösterdi?”
Arzetti: “Ey Allah Resulünün oğlu! Benden daha iyi bildiğin bir şeyi sana nasıl tarif edebilirim?”
İmam (a.s): “Sana ikramda bulunmak istiyorum; ya on bin dirhem veya ebedi bir şeref olan bir müjdeyle; hangisini istersin?”
Arzetti: “Elbette şerefi.”
Buyurdu: “Seni doğu ve batıya malik olacak, yeryüzünü zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracak olan bir evlatla müjdeliyorum.”
Arzetti: “Bu çocuk kimdir?”
Buyurdular: “Peygamber-i Ekrem (s.a.a), filan gece ve filan yıl, seni kimden istedi?”
Arzetti: “Mesih İsa (a.s) ve onun vasisinden.”
Buyurdular: “Mesih ve vasisi seni kimle evlendirdiler?”
Arzetti: “Oğlun Ebu Muhammed(1) ile.”
Buyurdular: “Onu tanıyor musun?”
Arzetti: “Annesi Fatıma (s.a)’nın eliyle İslam’ı kabul ettiğim geceden itibaren yanıma gelmediği bir gece olmuş mu?!”(2)
_________________
1 - İmam Hasan Askeri
2 - Kemal’ud-Din, s. 417
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

6- Şişe Üzerine Secde

Hasan b. Mus’ab Medaini şöyle diyor:
Şişe üzerine secdenin hükmünü, bir mektupla İmam Ali Naki (a.s)’a sordum. Mektubu gönderdiğimde kendi kendime; “Şişe de yerden biten şeylerdendir, dolayısıyla yerden biten şeylere secde olur demişlerdir” dedim.
O Hazretten şöyle bir cevap geldi: “Şişeye (cama) secde etme; onun yerin bitirdiği şeylerden olduğunu düşünmen doğrudur ama istihale olmuştur (tamamıyla değişmiştir). Zira şişe kum ve tuzdandır; tuz da tuzlaktandır (Bunun için onun üzerine secde etmek câiz değildir).”

(İsbat’ul-Vasiyye, s. 433)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

7- İmamın Hakkı

Muhammed b. Ahmed Mansuri naklediyor:
“Bir gün Mütevekkil’in yanına gittiğimde şarap içmekle meşgul olduğunu gördüm. Beni de şarap içmeye davet etti. Asla içmediğimi söyledim.
O; “Ama sen Ali (İmam Hadi) b. Muhammed ile içiyorsun” deyince, dedim ki: “Sen elindekinin ne olduğunu bilmiyorsun ve bu konuşmaların sadece sana zararı olur, O’na değil.”
Mütevekkil’in bu küstahlığını İmam Hadi’ye söylemedim.
Bir gün Mütevekkil’in veziri Fetih b. Hakan bana şöyle dedi: “Mütevekkil’e, Kum şehrinden bir miktar malın İmam Hadi (a.s)’a geldiğini söylemişler, o da onların pususunda olma ve haberi ona iletme görevini bana verdi. Onların hangi yoldan geleceklerini söyle de o tarafa gideyim.”
Olayı İmam (a.s)’a anlatmak için O Hazretin yanına vardım. İmamın yanında birisi olduğundan bu konu hakkında bir şey söylemiyordum. Hazret tebessüm ederek buyurdu: “Ey Ebu Musa! Hayırdır! Neden önceki haberi (Mütevekkil’in sözünü) söylemedin?”
Arzettim ki: “Efendim, sizin celal ve azametinizi mülahaza ettiğimden dolayı.”
Buyurdular: “Mallar bu akşam gelecek ve onların eli o mallara yetişmeyecek. Bu gece burada kal.”
Ebu Musa diyor: “O gece orada kaldım. İmam (a.s) gece namazına kalkmıştı, rükuda selam verip namazı yarıda kesti ve buyurdu:
“Beklediğimiz kişi mallarla geldi, hizmetçi içeri girmesine mani oluyor, git o malları ondan teslim al.”
Gidip malları alarak O Hazretin yanına götürdüm. İmam (a.s) buyurdular ki: “Git ona de ki: Kum’lu kadın’ın; “Bu ninemin zahiresidir” diye söyleyerek verdiği cüppeyi versin.”
Gidip o adama söyledim. O da; “Evet, onu kız kardeşim beğenip aldı ve yerine şunu verdi, gidip onu getireceğim” dedi.
Hazret buyurdular: “De ki, Allah bizim mallarımızı korur ve cüppeyi omzundan çıkar.”
İmam (a.s)’ın bu mesajını ilettiğimde cüppeyi omzundan çıkardı ve bayılıp kendinden geçti.”
İmam (a.s) dışarı çıkıp onun bayılma sebebini sorunca şöyle dedi: “Ben sizin imametiniz hakkında şüphem vardı, ama şimdi yakin ettim.”

(İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 225)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön