İmam Ali Naki'nin Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hâdî (a.s)'ın Mucizeleri ve Gaybla İlişkisi

Diğer Ehlibeyt İmamlarının aleyhimusselam hayatlarında da dediğimiz gibi; Masum İmamlar sahip oldukları masumiyet ve imamet makamından dolayı Allah Teala ve gayb alemi ile özel bir ilişkiye sahiplerdi; onların da peygamberler gibi imamet makamları ve Allah Teala ile ilişkilerini teyit eden mucize ve kerametleri vardı. Gerektiğinde o yüce zevatların ilahî ilim ve güçlerinin örnekleri -Allah'ın izniyle- zuhur ediyor, izleyicilerini eğitmeye ve imanlarını güçlendirmeye neden oluyor ve yine hak üzere olduklarını gösteren apaçık bir delil ve hüccet sayılıyordu.
Hz. İmam Hâdî aleyhisselam 'dan da tarih ve hadis kitaplarında kaydedilen bir çok keramet ve mucizeler görülmüştür; fakat onların hepsini nakletmek için müstakil bir kitaba ihtiyaç vardır; biz kısaca geçmek istediğimiz için burada örnek olarak onlardan sadece birkaçını zikretmekle yetiniyoruz:

1- Çocuk Yaşta İmamet ve Önderlik

Daha önce de değindiğimiz gibi İmam Hâdî aleyhisselam değerli babasının şehadetinden sonra sekiz yaşında imamet makamına geçti; bunun kendisi de en açık keramet ve mucizelerden sayılmaktadır; çünkü sırf ilahî bir makam ve mevki olan böyle önemli bir makam ve sorumluluğu üstlenmek değil çocukların, hatta aklı başı yerinde olgun kişilerin bile taşıyacağı bir iş değildir. Şia ulema ve muhaddislerinin Ehlibeyt İmamları aleyhimusselam 'dan her birinin şehadetinden sonra çeşitli meselelerde bir sonraki imama müracaat ettikleri ve hatta onu denedikleri ve yine Aleviler ve İmamın akrabalarından olgun yaşlardaki kişilerin sürekli imamın evine gidip geldikleri ve onunla ilişki içerisinde oldukları göz önünde bulundurulduğunda Allah'ın irade ve teyidi olmaksızın ve yine masumiyet ilişkisi, ilahî ilim ve güç olmaksızın bir çocuğun bu makam ve mevkii üstlenmesi, bütün soruları doğru bir şekilde cevaplaması, sorunlar karşısında insanlara mükemmel bir önderlik etmesi imkansızdır; açıktır ki hatta sıradan insanlar bile küçük yaştaki normali bir çocuğu bilinçli ve aydın bir imamdan ayırabilirler.
İmam Cevad aleyhisselam da böyle bir duruma sahipti; biz o hazretin hayatı bölümünde, ilahî imamet makamının peygamberlik gibi insana Allah tarafından verildiğini ve bunun yaşla hiçbir ilgisi olmadığını açıklamıştık.

2- Abbasî Halifesi "Vasık"ın Ölüm Haberini Vermek

"Hayran-i Esbatî" şöyle diyor: Irak'tan Medine'ye gidip İmam Hâdî aleyhisselam 'ın huzuruna çıktım. İmam, "Vasık'tan ne haber?" diye sordu.
Ben, "Fedanız olayım, sağlık ve sıhhat içerisindeydi; Irak'tan daha yeni geldiğim için bu konuda diğerlerinden daha fazla bilgim var benim" dedim.
İmam, "Halk onun öldüğünü söylüyor" buyurdu.
İmam bunu söyleyince "halk"tan maksadının kendisi olduğunu anladım. Sonra bana, "Cafer (Mütevekkil) ne yaptı?" buyurdu.
Ben, "Zindandaydı; durumu çok kötüydü" dedim.
İmam, "O, halife olacak" buyurdu.
Daha sonra, "Peki İbn-i Zeyyat ne yapıyor?" diye sordu.
Ben, "Halk onun yanındaydı; her yerde onun emri geçiyordu" karşılığını verdim.
Bunun üzerine, "Riyaset onun için uğursuzdur" buyurdu.
Sonra biraz sessiz kaldı; peşinden, "Takdir ve ilahî hükümleri uygulamaktan başka bir çare yoktur; ey Hayran! Bil ki, Vasık öldü; yerine Cafer b. Mutevekkil geçti ve İbn-i Zeyyat da öldürüldü" buyurdu.
Ben, "Fedanız olayım; ne zaman?!" diye sordum.
İmam, "Senin oradan ayrılmandan altı gün sonra" karşılığını verdi.[1]
Bu konuşmadan birkaç gün sonra Mütevekkil'in elçisi Medine'ye geldi ve olayın İmam Hâdî aleyhisselam 'ın buyurduğu gibi olduğunu gördük.[2]

3- Türkçe Konuşmak

"Ebu Haşim Caferî" şöyle diyor: Vasık'ın ordusunun kumandanı "Boğa" Arapları yakalamak için Medine'den geçtiği sırada ben de Medine'deydim. İmam Hâdî aleyhisselam bize, "Gidip, bu Türk'ün teçhizatını görelim" buyurdu.
Bunun üzerine dışarı çıkarak bekledik. Tepeden tırnağa donanmış ordu gelip karşımızdan geçti. Türk kumandan gelince İmam onunla birkaç kelime Türkçe konuştu. Bu sohbetten sonra kumandan atından inip İmamın atının ayağını öptü.
Ben o Türk kumandanı Allah'a ant vererek, "Sana ne dedi?" diye sordum.
Türk kumandan, "Bu adam peygamber midir?" dedi.
Ben, "Hayır" dedim.
Türk kumandan, "Beni, çocukken kendi bölgemizde çağırdıkları ismimle çağırdı; oysa şimdiye kadar hiç kimse bu ismimi bilmiyordu benim" dedi.[3]

4- Yırtıcı Hayvanların Saygısı

Ehlisünnet ulemasından "Şey Süleyman-i Belhî-i Kunduzî" "Yenabiu'l - Mevedde" adlı kitabında şöyle yazmaktadır: Mesudî şöyle nakletmiştir: Mütevekkil'in emriyle üç tane yırtıcı hayvanı getirip sarayının bahçesine bıraktılar. Sonra İmam Hâdî'yi sarayına davet etti. İmam saray bahçesine girince sarayın kapılarını kapamalarını emretti. Fakat o yırtıcı hayvanlar İmam'ın etrafında dönüyor, ona karşı saygı gösteriyorlar, İmam da elbisesinin koluyla onları okşuyordu. İmam daha sonra Mütevekkil'in yanına çıkarak bir süre onunla konuşup aşağı indi. İmam'a saraydan çıkıp gidinceye kadar yırtıcı hayvanlar yine ona karşı aynı hareketlerini sergilediler. Daha sonra mütevekkil İmam için büyük bir hediye gönderdi.
Mütevekkil'e, "Amcan oğlu (İmam Hâdî aleyhisselam ) yırtıcı hayvanlara böyle davrandı; sen de aynı hareketi yapsana!" dediler.
Mütevekkil, "Siz beni öldürmek mi istiyorsunuz?!" dedi ve sonra bu olayı kimseye söylememelerini emretti.[4]

5- İmam Hâdî aleyhisselam 'ın Heybet ve Azameti

"Eşter Alevi" şöyle diyor: babamla birlikte Mütevekkil'in evindeydik; o zaman küçük bir çocuktum ben. Ebutaliboğulları, Abbasoğulları ve Caferoğulları'ndan bir grup da oradaydı. O sırada İmam Hâdî aleyhisselam içeri girdi. Bunun üzerine oradaki herkesi imama saygı göstermek için aşağı indiler. İmam içeri girdi. Oradaki bazıları diğer bazılarına, "Neden bu genç için bineğimizden inelim; ne bizden daha üstün ve ne de yaşı bizden fazladır; vallahi onun için bineğimizden aşağı inmeyeceğiz" dediler!
-O sırada orada olan- "Ehlibeyt Haşim-i Caferî" dedi ki, "Hayır vallahi! Onu gördüğ
ünüz zaman saygı göstermek için tam bir alçaklıkla ineceksiniz."
Çok geçmeden İmam, Mütevekkil'in evinden dışarı çıktı; oradakilerin gözü İmam'a ilişince hepsi aşağı indiler. Bunun üzerine Ebu Hişam, "Aşağı inmeyeceğiz demiyor muydunuz?!" dedi.
Onlar ise, "Vallahi bundan kendimizi alamadık ve elimizde olmaksızın aşağı indik" dediler.[5]

6- İçindekileri Haber Vermek ve Kabul Olunan Dua

İsfahan'da "Abdurrahman" adında bir Şii yaşıyordu. Ona, "Neden bu mezhebi seçtin ve İmam Hâdî'nin imametine inandın?" diye sorduklarında dedi ki:
"Ondan gördüğüm bir mucize için" dedi; "Ben fakir ve yoksul bir kişiydim. Fakat güçlü bir dilim ve cesaretim olduğu için İsfahan halkı bir yıl bir konuda şikayette bulunmak için bir grupla birlikte Mütevekkil'in yanına gönderdiler. Bir gün Mütevekkil'in evinin dışındayken "Ali b. Muhammed b. Rıza"yı çağırmalarını emretti. Ben oradakilerden birine, "Halifenin çağırdığı bu adam kimdir?" diye sordum.
Adam bana, "Alevi bir adamdır; Rafiziler onu imam bilmektedirler" dedi ve daha sonra şöyle ekledi, "Halife onu öldürmek için çağırtmış olabilir."
Ben içimden, "Bu Alevi gelip de onu görünceye kadar yerimden hareket etmeyeceğim" dedim. Bir süre sonra bir atlının Mütevekkil'in evine doğru hareket ettiğini gördüm. Halk, ona saygı göstermek için güzargahının iki tarafında sıraya geçmiş ona bakıyordu. Gözlerim ona ilişince sevgisi kalbimi sardı ve içimden Mütevekkil'in ona bir zarar vermemesi için dua etmeye başladım. Hazret halkın arasından geçerken atının yelesine bakıyordu; sağa-sola dikkat etmiyordu. Ben sürekli ona dua ediyordum. Bana ulaşınca tüm yüzüyle bana dönerek, "Allah senin duanı kabul etti; sana uzun ömür verdi; mal ve çocuklarını artırdı, dedi.
Bu olaya tanık olunca beni titreme tuttu ve arkadaşlarımın ortasını düşüverdim. Arkadaşlarım, "Ne oldu?" diye sordular. Ben, "Hayırdır" dedim ve başka bir şey söylemedim. İsfahan'a dönünce Allah Teala bana çok miktarda mal verdi. Bugün evimdeki mallarımın değeri binlerce dirheme ulaşmaktadır; evimin dışındakileri ise hesaba katmıyorum. On çocuğum oldu, yaşım da yetmişi geçti; ben kalbimde geçenleri bilen ve hakkımda duası kabul olan kişinin imametine inanıyorum.[6]

7- Komşunun Sorununu Halletmek

Samerra'da İmam Hâdî aleyhisselam 'ın komşusu olan "Yunus Nekkaş" sürekli İmamın huzuruna çıkarak hazrete hizmet ediyordu.
Bir defasında titrer vaziyette İmam'ın huzuruna gelerek, "Efendim! Aileme iyi davranmanızı vasiyet ediyorum" dedi.
İmam, "Bir şey mi oldu?" buyurdu.
Yunus, "Ölüme hazırlandım" dedi!
İmam tebessüm ederek, "Neden?" buyurdu.
Yunus dedi ki: Musa b. Boğa -Abbasilerin güçlü kumandanlarından ve saray ricallerinden- bana, üzerine bir şey işlemem için paha biçilmez bir yüzük taşı verdi. Ben bu taşın üzerine istediği şeyi işlemek isteyince taşı ikiye bölündü. Yarın yüzük taşını ona teslim etmem gerekiyor; Musa b. Boğa bana bin kırbaç vurduracak veya öldürecektir!"
İmam, "Evine dön; yarına kadar hayır ve iyilikten başka bir şeyle karılaşmayacaksın" buyurdu.
Ertesi günü sabahın ilk vakitlerinde Yunus tüm vücudunu titreme sardığı halde İmamın huzuruna gelerek, "Musa b. Boğa adam göndermiş yüzüğü istiyor" dedi.
İmam, "Onun yanına var; hayırdan başka bir şey görmeyeceksin" buyurdu.
Yunus, "Efendim! Ona ne söyleyeyim?" diye sordu.
İmam tebessüm ederek, "Onun yanına var ve sana verdiği haberi dinle; hayır göreceksin" buyurdu.
Yunus gitti ve güler yüzle dönüp dedi ki: "Efendim! Onun yanına vardığımda bana, küçük kızlarım bu yüzük taşı için kavga ettiler; bunu ikiye bölebilir misin; bu iş karşısında seni zengin ederim, dedi."
İmam Hâdî aleyhisselam Allah'a şükredip Yunus'a, "Ona ne dedin?" buyurdu.
Ben, "İzin ver biraz düşüneyim, bakalım bu işi nasıl yapabiliriz" dedim.
İmam, "İyi bir cevap vermişsin" buyurdu.[7]

8- Ebu Haşim'e Yardımcı Olmak

"Ebu Haşim-i Caferî" şöyle diyor: Bir defasında kötü bir fakirliğe düşmüştüm. İmam Hâdî aleyhisselam 'ın huzuruna çıktım. Müsaadesiyle oturduktan sonra bana, "Ey Eba Haşim!" buyurdu; "Allah'ın sana verdiği nimetlerin hangisinin şükrünü yerine getirebilirsin?"
Ben ne diyeceğimi bilemedim; sustum. Bunun üzerine İmamın kendisi şöyle buyurdu: "Allah sana iman nasip ederek onunla vücudunu cehennem ateşinden korumuş, sana sağlık ve selametlik vermiş, kendisine itaat etmen için sana yardımcı olmuş, sana kanaat lütfederek haysiyetini korumuştur."
Sonra şöyle devam etti: "Ey Eba Haşim! Senin, sana bu kadar nimet veren kimseden bana şikayette bulunmak istediğini sanıyorum; onun için bunları söyledim. Ben sana yüz dinar (altın) vermelerini emrettim; onu al."[8]
_________________
[1] - İrşad-i Mufid, s. 309; el-Fusulu'l - Muhimme-i İbn-i Sabbağ-i Maliki, s. 279, biraz farkla; Nuru'l - Ebsar-i Şeblencî, s. 182.
[2] - el-Fusulu'l - Muhimme-i İbn-i Sabbağ-i Maliki, s. 279; İhkaku'l - Hak, c. 12, s. 451.
[3] - A'lamu'l - Vera, s. 359.
[4] - İhkaku'l - Hak, c. 12, s. 451 - 452.
[5] - A'lamu'l - Vera, s. 360.
[6] - Biharu'l - Envar, c. 50, s. 141 - 142.
[7] - Biharu'l - Envar, c. 50, s. 125 - 126.
[8] - Biharu'l - Envar, c. 50, s. 129.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İBRETLİ ÖYKÜLER

1- SEVGİNİN FAYDASI

Bir şahıs, Yusuf bin Yakub’u Abbasi halifesi olan Mütevekkil’e ispiyonladı. Mütevekkil, onu cezalandırmak için ihzar etti.
Yusuf: “Eğer Allah Teala beni sağ-salim evime geri çevirir ve Mütevekkil’den taraf bana bir zarar dokunmazsa İmam Ali Naki’ye yüz eşrefi (18 nohut ağırlığında altın) vereceğim” diye adakta bulundu.
O sırada halife İmam (a.s)’ı Hicaz’dan Samerra’ya getirip kendi yanında tuttu. İmam (a.s) da geçim açısından sıkıntı içerisinde idi.
Yusuf, Samerra’nın girişine yetişince kendi kendine şöyle dedi: “Mütevekkil’in yanına gitmeden önce yüz eşrefiyi İmam’a vermem daha iyi olur. Ama İmam’ın evini tanımıyorum, diğer taraftan da Mütevekkil onunla görüşmeyi yasaklamıştır, kimse onun evine gidemiyor. "Burada ne geziyorsun." diyebilirler.”
Bu düşündeyken bineğimi serbest bırakmam ve böylece kimseden sormadan Allah’ın lütfuyla İbn’ur- Rıza’nın (İmam Hadi’nin) evine gitmem aklımdan geçti. Bineği serbest bıraktım, pazar ve sokaklardan geçip bir evin önünde durdu. Her ne yaptımsa hareket edip oradan geçmedi. Bir adama: “Bu ev kimin evidir?” diye sordum. "Rafiziler’in İmamı olan İbn’ur-Rıza’nın evidir." dedi!
Bu hadiseyi, İbn’ur- Rıza’nın azametinin bir nişanesi olarak telakki ettim. Bu haldeyken evden bir zenci hizmetçi dışarı çıkıp: “Yusuf bin Yakub sen misin?” diye sordu. "Evet benim" dedim. Bineğinden in dedi. Ben de binekten indim, beni eve aldı.
Ben kendi kendime: "Bu, İbn’ur- Rıza’nın hakkaniyetinin ikinci delilidir." dedim. Çünkü beni görmemişken tanıdı!
Köle daha sonra: “Adadığın yüz eşrefiyi bana ver” dedi.
Ben yine kendi kendime: "Bu da O Hazretin hakkaniyetinin üçüncü delili!" dedim. Parayı (eşrefileri) hizmetçiye verdim o da alıp gitti, biraz sonra gelerek beni evin içine götürdü. İçeriğe girince azametli bir şahsın yalnız başına oturmuş olduğunu gördüm. Bana hitaben: “Ey Yusuf! İslam’ı seçmen için yeterli miktarda delil görmedin mi?” dedi. Ben de: “Yeterli miktarda gördüm” dedim.
İbn’ur- Rıza bu sözüm üzerine şöyle buyurdu: “Heyhat! Sen Müslüman olmayacaksın, ama senin oğlun İshak Müslüman ve Şii olacaktır. Ey Yusuf! Halk zannediyor ki, sizin bize karşı olan sevgi ve dostluğunuzun faydası yoktur. Allah’a ant olsun ki, onların zannettikleri gibi değildir. Kimin bize karşı sevgisi olursa, ister Müslüman olsun ister gayri Müslüman faydasını mutlaka görecektir. Huzurlu olarak Mütevekkil’in yanına git, hiç kaygı ve düşüncen olmasın. Sen bu şehre vardığında Allah Teala, seni buraya getirmek için bir meleği görevlendirdi; seni buraya getiren hayvan da ahirette cennete gidecektir.”

(Bihar’ul-Envar,c. 50,s. 154)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

2- TORBALARLA OLUŞTURULAN DAĞ!

Abbasi halifesi olan Mütevekkil, askeri gücüne dayanarak muhaliflerini korkutmak istiyordu. Böyle bir düşünceye sahip olduğundan dolayı, bir ara, doksan bine ulaşan ordusunun fertlerine, at torbalarını kırmızı toprakla doldurup geniş bir çölde onları üst üstte dökmelerini emretti.
Askerler, Mütevekkil’in emrini yerine getirdiklerinde üst üste dökülmüş yığınla topraklardan büyük bir dağ oluştu. Mütevekkil tepenin üzerine çıkıp İmam Hadi (a.s)’ı kendi yanına çağırarak: “Ordumu görmen için seni buraya çağırdım!” dedi. Üstelik Mütevekkil, ordusuna, savaş elbiselerini giyip silahla donanmalarını da emretmişti.
Mütevekkil’in bu hareketten amacı, inkılâpçıları (hükümet aleyhine ayaklanmak isteyenleri), özellikle Mütevekkil’in aleyhine kıyam emri verebilecek güce sahip olan İmam Hadi (a.s)’ı tehdit etmekti.
İmam Hadi (a.s) Mütevekkil’in bu hareketten amacının ne olduğunu bildiğinden dolayı ona şöyle buyurdu: “Acaba sen de benim ordumu görmek istiyor musun?”
Mütevekkil: “Evet” dedi.
İmam (a.s) bu esnada bir dua okudu! Aniden yerle gök ve doğuyla batı arası silahlı meleklerle dolmuş oldu. Mütevekkil bu durumu görünce düşüp bayıldı.

(Bihar’ul-Envar, c. 50, s. 144)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

3- EĞLENCE VE ŞENLİK MECLİSİ BOZULDU

Mütevekkil (Abbasilerin vampir halifesi), halkın İmam Hadi (a.s)’a yönelmesinden rahatsız olup dehşete kapıldı. Fitne peşinde olan bazı müfsitler İmam Hasdi (a.s)’ın evinde, halifenin aleyhine kıyam etmeleri için bir takım silah, yazı ve eşyaların toplanmış olduğunu Mütevekkile haber vermişlerdi.
Mütevekkil, haber vermeksizin Türklerden olan bir grup kimseleri, İmam Hadi (a.s)’ın evine gönderdi. Memurlar İmam (a.s)’ın evine saldırdılar. Evin her tarafını aradılarsa da bir şey bulamadılar. Arama işi bittikten sonra İmam (a.s)’ı takip ettiler; Hazreti, üzerine yünlü bir elbise atıp kapısı kapalı bir odada ibadet ve Kur’ân okumakla meşgul olduğu bir halde görünce hemen İmam’ı yakalayıp Mütevekkil’in yanına götürerek şöyle dediler: “Biz O’nun evinde bir şey bulamadık; Onun kıbleye doğru oturup Kur’ân okuduğunu gördük.”
Abbasi halifesi Mütevekkil, eğlence meclisinin başında oturup şarap içmekle meşgul iken İmam (a.s) içeri girdi. İmam’ı görünce Hazretin heybet ve azameti onu sardı, elinde olmaksızın İmam’a saygı göstererek O’nu kendi kenarında oturttu, elinde bulunan şarap bardağını da Hazrete ikram etti.
İmam (a.s): “Allah’a and olsun ki, kesinlikle benim et ve kanıma şarap karışmamıştır, beni bundan muaf et” dedi; o da artık ısrar etmedi.
Mütevekkil daha sonra şöyle dedi: O halde bize bir şiir oku, şiir okumanla bizim meclisimizi şenlendir.
İmam (a.s) cevaben: “Ben fazla şiir bilmiyorum” buyurdular.
Halife: “Kurtuluş yolu yoktur, okumalısın” dedi.
İmam (a.s) onun bu ısrarı üzerine şöyle bir şiir okudular:
Onlar (Güçlü ve kan dökücü yöneticiler) dağların doruklarında sabahladılar; koruyordu onları güçlü kişiler, ama bir fayda etmedi.
İzzetten sonra kendi kalelerinden aşağı indirildiler; karanlık ve dar çukurlara dolduruldular; indikleri yer ne de kötü idi!
Defnedildikten sonra da birisi şöyle feryat etti: Nerede o taçlar ve ziynetler?
Nerede o perde ve tüller arkasında saklanan yüzler?
Kabir onlardan taraf fasih bir şekilde şöyle cevap verdi: O yüzlerin üzerinde kurtlar (haşereler) savaşıyor.
Onlar bu dünyada uzun bir süre yiyip içtiler; ama bugün o yiyip içmeden sonra kendileri başkalarına yiyecek oldular.(1)
İmam (a.s)’ın sözleri Mütevekkil’in sert kalbini öyle etkiledi ki, elinde olmaksızın ağladı; öyle ki, gözlerinin yaşı sakalını ıslattı. Mecliste bulunanlar da ağladılar. Mütevekkil daha sonra şarap bardağını yere çaldı; artık o eğlence meclisi bozulup başka bir havaya büründü. Mütevekkil dört bin dinar İmam a.s)’a takdim ederek saygıyla O’nu evine uğurladı.(2)
_________________
1 - A’yan’uş- Şia’da (c. 2, s. 38) şiirin devamı şöyle:
Nice yıllar sarfettiler, binalar yükseltip meskenler kurabilmek için; ama sonunda evlerini de, ailelerini de bırakıp gittiler.
Nice hazineler toplayıp mallar yığdılar; sonunda hepsini de düşmanlara dağıtıp göçtüler. (Müt.)
2 - Bihar, c. 50, c. 211
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

4- BEĞENİLMİŞ AKAİD (İNANÇ)

Hz. Abdulazim- i Haseni (r.a) şöyle diyor:
Mevlam İmam Ali Naki el-Hadi (a.s)’ın huzuruna vardım. Gözü bana iliştiğinde şöyle buyurdular: “Hoş geldin ey Ebu’l- Kasım (Hz. Abdulazim’in künyesi)! Sen gerçekten bizim dostumuzsun.”
Arzettim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Kendi dinimi (inancımı) size sunmak istiyorum; eğer bu inancımı beğenmiş olursanız ölene dek o inanç üzere baki kalayım.”
İmam (a.s): “Anlat bakalım” diye buyurdular.
Arzettim ki: “Ben inanıyorum ki, Allah Tebarek ve Teala birdir, eşi ve benzeri yoktur; ibtal (nefy) ve teşbih (varlıklara benzetme) sınırından hariçtir; cisim, suret (şekil), âraz ve cevher değildir; aksine cisimleri mücessem eden, şekilleri şekillendiren, âraz ve cevherleri yaratan O’dur; her şeyin rabbi, maliki, karar kılanı ve yoktan var edeni yine O’dur. Şüphesiz Hz. Muhammed (s.a.a) O’nun kulu, elçisi ve peygamberlerinin sonuncusudur; kıyamet gününe dek O’ndan sonra peygamber yoktur; O’nun şeriatı bütün (semavi) şeriatların sonuncusudur; O’nun şeriatından sonra bir şeriat yoktur.
Yine inanıyorum ki, O’ndan sonra İmam, halife ve veliyyi emr olan Emir’ul-Muminin Ali bin Ebu Talib (a.s)’dır; sonra İmam Hasan (a.s)’dır; Sonra İmam Hüseyn (a.s)’dır; sonra Ali bin Hüseyn (a.s)’dır; sonra Muhammed bin Ali (a.s)’dır; sonra Cafer bin Muhammed (a.s)’dır; sonra Musa bin Cafer (a.s)’dır; sonra Ali bin Musa (a.s)’dır; sonra Muhammed bin Ali (a.s)’dır; sonra sizsiniz ey mevlam.”
Bu esnada İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Benden sonra oğlum Hasandır; O’ndan sonra gelecek İmam’a karşı halkın durumu nasıl olacaktır?”
Abdulazim diyor, arzettim ki: “Ey mevlam! Halkın durumu nasıl olacaktır?”
Buyurdular ki: “Oğlumdan sonra gelecek olan İmam görülmeyecektir; zuhur edip yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle doldurana dek O’nun özel ismini zikretmek câiz değildir.”
Hz. Abdulazim diyor ki, sonra şöyle arzettim: “O’nun imametini de ikrar ederek diyorum ki; Onların dostu Allah’ın dostudur, O’nların düşmanı da Allah’ın düşmanıdır. Yine diyorum ki; Miraç haktır, kabirde soru-sual haktır, cennet haktır, cehennem haktır, sırat (köprüsü) haktır, mizan (terazi) haktır; kıyamet günü gelecektir, onun gelmesinde hiçbir şüphe yoktur; (o gün) Allah Teala kabirdekileri haşredecektir. Yine inanıyorum ki; velayetten sonra farz olan ameller namaz, zekât, oruç, hac, cihad, iyiliğe emretmek ve kötülükten sakındırmaktır.”
Ali bin Muhammed (İmam Hadi -a.s-) buyurdular:
“Ey Ebe’l- Kasım (Hz. Abdulazim’in künyesi)! Allah’a and olsun ki, Allah’ın kullarına beğendiği din işte budur; bu itikat üzere sabit kal; Allah Teala seni dünya ve ahirette güçlü ve değişmez söz ile sabit kılsın.”

(Bihar, c. 3, s. 268; c. 36, s. 412; c. 69, s. 1)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

5- İMAM HADİ (A.S) YIRTICI HAYVANLAR ARASINDA

Ebu Haşim-i Caferi şöyle diyor:
Abbasi halifesi olan Mütevekkil zamanında, bir kadın ortaya çıkarak: “Ben Hz. Fatıma (a.s)’ın kızı Zeyneb’im” diyerek bir iddiada bulundu. (Bu entrikayla halktan para toplamaya çalışıyordu.)
Onu Mütevekkil’in yanına getirdiklerinde, Mütevekkil ona: “Sen genç bir kızsın; oysa Resulullah (s.a.a)’in torunu olan Zeyneb (a.s)’ın zamanından yıllar geçmiştir” dedi.
Genç kadın cevaben şöyle dedi: “Resulullah (s.a.a) elini başıma çekerek, her kırk yılda gençliğin bana dönmesi için dua etti. Ben şimdiye kadar kendimi halka göstermedim. Ama çok muhtaç olduğumdan dolayı halkın yanına giderek kendimi onlara tanıtmak zorunda kaldım.”
Mütevekkil, Ebu Talip, Abbas ve Kureyş’in büyüklerini çağırarak kadının durumunu onlara anlattı. Onlardan bazıları bir rivayet naklederek: “Hz. Ali (a.s)’ın kızı Zeynep (a.s) filan tarihte dünyadan göçmüştür” dediler.
Mütevekkil o kadına dönerek: “Bu rivayet hakkında sen ne diyorsun?” diye sordu.
Kadın cevaben: “Bu rivayet yalan ve uydurmadır. Ben halktan saklanmıştım; kimse benim ölümüm veya hayatım hakkında herhangi bir şey bilmiyor” dedi.
Mütevekkil, davet ettiği kimselere: “Bu rivayetten başka, bu kadının aleyhinde diğer bir deliliniz var mı?” diye sordu.
Davet edilenler: “Hayır, bizim başka bir delilimiz yoktur” dediler.
Mütevekkil: “Bu kadını, yeterli bir delil olmaksızın iddiasından vazgeçirmeye zorlamayacağım” dedi.
Davet edilenler: “Öyleyse İbn’ur- Rıza’yı (İmam Hadi’yi) ihzar ediniz. Şayet onun yanında bizim delilimizden başka diğer bir delil olabilir” dediler.
Onların bu önerisi üzerine Mütevekkil, İmam Hadi (a.s)’ı ihzar edip söz konusu kadının mezkur iddiasını İmam (a.s)’a bildirdi.
İmam Hadi (a.s): “O kadın yalan söylemiştir; çünkü Hz. Zeynep (a.s) filan yıl, filan ay ve filan günde dünyadan göçmüştür” buyurdular.
Mütevekkil: “Burada hazır bulunanlar da bunun gibi bir rivayet naklettiler. Ben, yeterli bir delil olmadıkça onu bu iddiadan vazgeçirmeye mecbur kılmayacağıma dair yemin etmişim” dedi.
İmam Hadi (a.s): “Senin onu mecbur kılmana gerek yok. Onu ve ondan başkalarını sözlerinden vazgeçmeye mecbur kılacak delil ve hüccet vardır” buyurdular.
Mütevekkil: “O delil ve hüccet nedir?” dedi.
İmam Hadi (a.s): “Hz. Fatıma (a.s)’ın evlatlarının bedenleri yırtıcı hayvanlara haramdır; onları yemezler. Eğer o kadın iddiasında sadık ise, onu yırtıcı hayvanların önüne bırak. Eğer o Fatıma (a.s)’ın evlatlarından olursa, yırtıcı hayvanlar ona bir zarar dokundurmazlar” buyurdu.
Mütevekkil o kadına: “Ne diyorsun?” diye sordu.
Kadın: “O benim ölmemi istiyor. Burada İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarından vardır. Onlardan istediğini atabilirsin” dedi.
Ravi diyor ki: O kadın bu sözü söylediğinde Allah’a and olsun ki, birçoklarının rengi değişti. Ehl-i Beyt düşmanlarından bazıları da: “O başkasının atılmasını istiyor, neden kendisi yırtıcı hayvanların yanına gitmiyor?” dediler.
Mütevekkil onların bu sözlerine meyillendi. Çünkü kendisi İmam Hadi (a.s)’ı herhangi bir teşebbüste bulunmaksızın ortadan kaldırmak istiyordu. Bundan dolayı şöyle dedi: “Ey Ebu’l- Hasan, yırtıcı hayvanların yanına gidecek olan neden siz olmayasınız?”
İmam (a.s): “Bu sizin isteğinize bağlıdır. İstediğiniz takdirde giderim” buyurdu.
Mutevekkil: “Öyleyse bu işi yap” dedi.
İmam (a.s): “Yaparım” buyurdular.
Derken İmam (a.s)’ın yırtıcı hayvanların yanına inmesi için bir merdiven getirdiler. Orada altı tane aslan bulunuyordu. İmam (a.s) hemen onların yanına indi. İçeri girip oturduğunda aslanlar ileri gelerek İmam (a.s)’ın önünde uzanıp başlarını ön ayaklarının üzerine bıraktılar. İmam (a.s) elini teker-teker hepsinin başına çekti. Onların başına el çektiğinde de eliyle bir kenara çekilmesine işaret ediyordu. Nihayet hepsi bir kenara çekilip İmam (a.s)’ın karşısında durdular.
Bu esnada Mütevekkil’in veziri şöyle dedi:
“Yaptığın bu iş doğru değildir, bu iş senin zararına tamam olur. O halde bu olay halk arasında yayılmadan önce hemen onu oradan dışarı çıkar.”
İşte bundan dolayı Mütevekkil şöyle dedi: “Ey Ebu’l- Hasan, bizim kötü niyetimiz yoktu. Sadece dediğin söze yakinimizin artmasını istedik. Şimdi yukarı çıkmanı istiyorum.”
İmam (a.s) kalkıp merdivene doğru hareket ettiğinde aslanlar İmam (a.s)’ın etrafını sarıp kendilerini İmam (a.s)’ın elbisesine sürüyorlardı. İmam (a.s) ayağını merdivenin ilk basamağına bıraktığında, onlara dönerek eliyle geri dönmelerini işaret eder etmez onların hepsi geri döndüler. İmam (a.s) yukarı çıktığında: “Kim Hz. Fatıma (a.s)’ın evlatlarından olduğunu zannediyorsa, aşağı inip benim oturduğum yerde otursun” buyurdular.
Bu sırada Mütevekkil o kadına hitap ederek: “Şimdi senin sırandır, aslanların bulunduğu yere in” dedi.
Bu esnada kadın ağlayıp yalvarmaya başladı. “Ben yalan söyledim; ben filan adamın kızıyım; fakirlik ve yoksulluktan dolayı böyle bir iddiada bulundum” dedi.
Mütevekkil: “Onu yırtıcı hayvanların önüne atın” diye emretti. Ama Mütevekkil’in annesi onun affedilmesini istedi. Mütevekkil de onu afetti.

(Bihar, c. 50, s. 150)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

6- ZİNAKÂR BİR HIRİSTİYAN HAKKINDA İMAM HADİ (A.S)’IN FETVASI

Cafer bin Rızkullah şöyle diyor:
Bir gün, bir müslüman kadınla zina yapan Hıristiyan bir şahsı Mütevekkil’in yanına getirdiler. Mütevekkil ona had (şer’i ceza) uygulamak istediğinde o adam şehadeteyni söyleyerek müslüman oldu.
Yahya bin Eksem (baş kadı): “Onun müslüman olması, onun daha önceki çirkin işlerini temizlemektedir. Buna göre ona had uygulanmamalıdır” dedi.
Âlimlerden bazıları da: “Ona üç had uygulanmalıdır” dediler.
Bu görüş ihtilafı, Mütevekkil’in İmam Hadi (a.s)’a mektup yazarak meseleyi ondan sormasına sebep oldu.
İmam Hadi (a.s) Mütevekkil’in mektubunu okuduğunda cevaben: “Ölünceye dek dövülmelidir” yazdılar.
Mütevekkil’in çevresindeki âlimler bu fetvaya karşı çıktılar.
Mütevekkil İmam (a.s)’a bir mektup daha yazarak bu fetvanın delilini sordu.
İmam (a.s) cevaben şöyle yazdı:
“Bismillahirrahmanirrahim. “Felemma reev be’sena kalu âmenna billahi ve keferna bima kunna bihi müşrikin, felem yekun yenfa’uhum iymanuhum lemma reev be’sena...”(Onlar bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman dediler ki: “Bir olan Allah’a iman ettik ve O’na şirk koşmakta olduklarımız şeyleri de inkâr ettik.” Ama bizim dayanılmaz azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı...)(1)
Mütevekkil İmam (a.s)’ın bu güçlü delilini görünce, İmam Hadi (a.s)’ın fetvasına göre zina yapan hıristiyana haddin uygulanmasını emretti.(2)
_________________
1 - Mü’min / 84 -85
2 - Bihar, c. 50, s. 171
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

7- İMAM HADİ (A.S) FAKİRLERİN KERVANSARAYINDA

Salih b. Said şöyle diyor:
İmam Hadi (a.s)(1) Samerra’ya geldiği gün O’nun huzuruna vardım. Arzettim ki: Fedan olayım! Bu zalimler, mümkün olan her vesileyle sizin nurunuzu söndürmek ve sizi küçük düşürmek istiyorlar. Öyle ki, fakir ve dilencilerin yeri olan bu kötü kervansarayda size yer vermişlerdir.
İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Said! Fakirlerin bulunduğu bu yerde olduğumuzu mu zannediyorsun?!”
Daha sonra eliyle bir yöne işaret ettiler. Bu esnada çok güzel meyveli bahçeler, akan nehirler, inci gibi güzel hizmetçiler gördüm. Oldukça şaşırmıştım. İmam (a.s) (bu durumumu görünce) şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Said! Biz nerede olursak, bu (nimetler) bizim içindir. Biz fakir ve dilencilerin kervansarayında değiliz!”(2)
_________________
1 - İmam Hadi (Ali Naki a.s) H. 212’de Zilhicce ayının yarısında Sorya’da (Medine yakınlarında bir köy) dünyaya geldi. H. 254’de de Recep ayının yarısında 41 yaşında Samerra’da vefat etti. İmamet süresi 33 yıl sürmüştür. Annesinin ismi ise “Semane” idi.
Abbasi halifesi olan Mütevekkil, İmam Hadi (a.s)’ı Yahya b. Herseme’nin memuriyetiyle Medine’den Samerra’ya getirtti. İmam Hadi (a.s), dünyadan göçünceye dek o şehirde kaldı. (Bihar, c. 50, s. 197)
2 - Bihar, c. 50, s. 202
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

8- İMAM HADİ (A.S)’IN EVİNE SALDIRI

Muhammed Bathanî isminde bir şahıs, kovuculuk için Abbasî halifesi Mütevekkil’in yanına giderek: “Ebu’l-Hasan’ın (İmam Hadi’nin) aleyhinizde kıyam yapmak için evinde bir takım silah ve mallar vardır” dedi.
Mütevekkil, Said-i Hacib’e, geceleyin İmam Hadi (a.s)’ın evine saldırmasını ve evinde bulunan bütün silah ve malların kendisine götürülmesini emretti.
Said şöyle diyor: Geceleyin İmam Hadi’nin evine gittim. Kendimle bir tane de merdiven götürmüştüm. Onunla damın üzerine çıktım. Sonra ondan inerek İmam’ın evine girdim. Gece çok karanlıktı. Odaya nereden ve nasıl gireceğimi bilmiyordum. İmam Hadi, odasından bana: “Ey Said! Mum getirmeleri için olduğun yerde dur!” diye seslendi. Çok geçmeksizin bir mum getirdiler. İçeriye girdiğimde İmam Hadi’nin, üzerinde yünden bir cübbe, başında bir külah, önündeki hasırın üzerinde seccadesinin açılı olduğunu ve kendisinin de kıbleye yönelik oturmuş olduğunu gördüm. Bana hitaben: “Bu odaları arayabilirsin!” dedi.
Odaları teker teker aradım ama önemli bir şey bulamadım. Sadece Mütevekkil’in annesinin damgasıyla damgalanmış bir kese vardı. İmam Hadi: “Bu seccadenin altına da bak” dedi. Seccadeyi kaldırdığımda kınında olan bir kılıç gördüm. Onu da alarak hepsini Mütevekkil’in yanına götürdüm.
Mütevekkil, annesinin kesenin üzerindeki damgasını görünce, onun peşi sıra adam yolladı. Annesi geldiğinde olayın neden ibaret olduğunu sordu.
Annesi cevabında şöyle dedi: Sen hastalandığında, iyileştiğin takdirde kendi malımdan on bin dinar Ebu’l-Hasan’a (İmam Hadi’ye) vermem için adakta bulundum. Sen iyileştikten sonra o miktar parayı bu keseye bırakarak ona gönderdim. İşte bu kese üzerindeki damgandır ve Ebu’l-Hasan hala onu açmamıştır.”
Mütevekkil ikinci keseyi açtı; onda ise dört yüz dinar vardı. Sonra bir keseyi de annesinin kesesi üzerine bırakmamı ve her iki keseyi o kılıçla beraber Ebu’l-Hasan’a geri çevirmemi emretti.
Said sözünün devamında şöyle diyor:
“Ben keseleri ve kılıcı İmam Hadi’ye geri çevirdim ve O’ndan oldukça utandım. Bu yüzden şöyle dedim: Efendim! İzinsiz evinize girmem bana çok ağır geldi ama ben bu iş için görevliydim.”
İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Haksızlık edenler, hangi dönüşe döndürüleceklerini (hangi cezaya uğrayacaklarını) yakında bileceklerdir.”

(Bihar, c. 50, s. 199)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

9- SIKINTI ANINDA Allah’IN NİMETLERİNİN HATIRLATILMASI

Ebu Haşim-i Caferî şöyle diyor:
Bir ara şiddetli bir şekilde sıkıntı içerisinde idim ve İmam Hadi (a.s)’ın yanına uğradım. İçeriye girmek için İmam (a.s) bana izin verdi. İmam (a.s)’ın huzurunda oturduğumda şöyle buyurdular:
“Ey Ebu Haşim! Allah’ın sana vermiş olduğu nimetlerinin şükrünü yerine getirebilir misin?”
Benim dilim düğümlendi ve ne diyeceğimi bilemedim. Ben konuşmadan İmam (a.s) buyurdu ki:
“Allah-u Teala sana iman vermiştir ve bundan dolayı da bedenini cehennem ateşine haram kılmıştır. Sana sağlık vermiştir; bu vesileyle itaat ve kulluk etmek için sana yardımda bulunmuştur. Sana kanaat vermiştir; bununla da senin haysiyetini korumuştur.”
Sonra şöyle buyurdular: “Ey Ebu Hişam! İlk başta bu nimetleri sana hatırlatmamın sebebi, bunları sana veren kimse hakkında bana şikâyette bulunmandan korktuğumdan dolayıdır. Şimdi yüz dinarın (altının) sana verilmesini emrettim ve onlarla geçimini sağla.”

(Bihar, c. 50, s. 129)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön