İmam Musa Kazım'ın Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

2- ABDESTTE İHTİLAF

Muhammed b. Fazl şöyle diyor:
Dostlarımız arasında, ayağa mesh edildiğinde parmak uçlarından ka’beyn’e (topuklara) doğru mu, yoksa ka’beyn’den parmak uçlarına doğru mu çekileceği konusunda ihtilaf çıkmıştı. Ali b. Yaktin bu konuda İmam’a bir mektup yazdı ve cevap talebinde bulundu. Hazret cevabında şöyle yazdı:
“Yazmış olduğun ihtilaftan haberdar oldum. Bu konuda şöyle yapmalısın: Üç defa ağzını ve burnunu yıka, üç defa da yüzünü yıka ve suyu yüzündeki kılların arasına ulaştır, ellerini parmak uçlarından dirseklere kadar yıka, başının tümünü meshet, kulağının iç ve dışlarını da meshet, ayaklarını ka’beyn’e kadar üç kez yıka ve bu emirden tecavüz etme!”.
Bu emir Ali b. Yaktin’e ulaşınca, Şia’nın abdest şekline tamamen ters düşen bu emre şaşırdı. Ama kendi kendine; “Mevlamın böyle bir şeye emretmesi, bir şeyi bildiğinden dolayıdır. O halde O’nun emrine göre amel etmem gerekir” dedi. O tarihten itibaren bu emre uygun ve Şia’nın aksine abdest almaya başladı.
Birisi Harun’un yanında kovculuk yaparak şöyle dedi: “O Rafizi’dir ve seninle muhaliftir.” Harun yakınlarından birine şöyle dedi: “Ali b. Yaktin hakkında defalarca bana bazı sözler söylemişler. Onun bizim yolumuza aykırı bir yol takındığını ve Rafizi mezhebine yönelik olduğunu demişler, fakat ben onda hiçbir hata görmemişim, onu defalarca sınamışım, ithamı kanıtlanacak bir şey onda görülmemiştir. Senden isteğim, benim tarafımdan olduğunu fark etmeyecek bir şekilde gizlice onu imtihana tabi tutmandır. Eğer benim imtihan ettiğimi anlarsa, korkar ve biz de hedefimize ulaşamayız.”
O şahıs şöyle dedi: “Şiiler abdest almada Sünnîlerle muhalefet ederler; bu konuda tembellik yaparak ayaklarını yıkamazlar. Eğer Ali b. Yaktin’i tanımak istiyorsan, abdest alırken onu izlemen yeterlidir.”
Harun bu fikri beğendi. Bu konuşmadan bir müddet geçtikten sonra Harun Ali b. Yaktin’i evinde bir iş ile görevlendirdi. Harun bir gün namaz vakti, duvarın arkasında saklanarak onu gözetim altına aldı. Ali b. Yaktin su isteyip, İmam (a.s)’ın buyurduğu (yukarıda zikredildiği) gibi abdest alıp ayaklarını yıkadı. Harun onun bu şekilde abdest aldığını görünce, elinde olmaksızın ortaya çıkarak; “Artık senin Rafizi olduğunu söyleyen herkes yalan söylüyor” dedi. Artık ondan sonra Harun ona karşı iyimser oldu.
Kısa bir zaman sonra İmam Musa b. Cafer (a.s)’dan Ali b. Yaktin’e şöyle bir mektup geldi:
“Bundan sonra Allah’ın buyurduğu gibi abdest al. Yani yüzünü, birinci defa farz, ikinci defa sünnet kastıyla yıka ve kollarını dirseklerden parmak uçlarına doğru sıvazla, baş ve ayaklarını da ellerinin ıslaklığı ile meshet. Zira bundan sonra sana korku yoktur ve rahatsın.”
_________________
1 - İrşad-ı Müfid, c. 571; Keşf’ul-Ğumme, Erbili, c. 2 s. 225
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

3- FAHH SAHİBİNİN ŞAHADET HABERİ

Abdullah b. Cafer’in kölesi, Abdullah b. Mufazzal şöyle naklediyor:
Fahh(1) şehidi Hüseyin b. Ali b. Hasan b. Hasan b. Ali (a.s), ayaklanıp Medine’yi ele geçirdiğinde, Musa b. Cafer (a.s)’ı kendisine biat etmeye davet etti. Hazret onun yanına giderek şöyle buyurdu: “Amca oğlu! Amcan oğlunun, İmam Sadık (a.s)’a tahmil ettiğini, sen de bana tahmil etme. Zira (açıklamasını) sevmediğim bir şey benden zuhur eder. Nitekim İmam Sadık (a.s)’dan da (açıklamasını) sevmediği bir şey zuhur etti…”
İmam (a.s) onunla vedalaşırken şöyle buyurdu: “Sen öldürüleceksin! O halde iyi savaş. Bu halk, imanlarını izhar eden dinsizlerdir; kalplerinde ise müşriktirler. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Siz akrabalarımın musibetinde Allah’tan ecir ve mükafat talep ediyorum.”
Daha sonra Hüseyin ayaklandı, o olaylar baş gösterdi ve O hazretin buyurduğu gibi hepsi öldürüldüler.(2)
_________________
1 - Fahh; Mekke’nin bir fersah uzaklığında ve batı kesiminde olan bir vadi ve mahallenin ismidir. İşte orada Hüseyin b. Ali (Fahh sahibi) Abbasi hükümeti aleyhine ayaklanıp yarenleriyle şahadete erişmişlerdir. O, Kerbela vakıasından bir asır geçtikten sonra kendi kanıyla Şia aleminde derin bir etki bırakan İslam alimlerinin seyitlerinden biridir.
2 - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 540
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

4- İYİLİĞİN ÖMRÜ UZATMASI

Ebu Selt-i Herevi, İmam Rıza’dan naklediyor:
Hz. Musa b. Cafer (a.s), Ali b. Ebi Hamza’ya şöyle buyurdu: “Batıdan gelmiş olan biriyle karşılaşacaksın, benim hakkımda sana soru soracak. Sen de ki: “O, Hz. Sadık (a.s)’ın bize tanıttığı İmamdır.” Sana helal ve haramlardan sorduğunda da cevabını ver.”
“O adamın alameti nedir?” diye sorduğunda buyurdu ki: “Bünyesi güçlü, uzun boylu, ismi de Yakup b. Yezid’dir. O kendi kavminin büyüğü ve ileri gelenidir. Eğer beni görmek isterse, onu bana getir.”
Sonra Ali b. Ebi Hazma, o şahsı, İmamın buyurduğu şekilde gördü. Sonra şöyle diyor: “O benden, onu İmamın yanına götürmemi rica etti, ben de onu İmam (a.s)’ın yanına götürdüm. Hazret onu görünce şöyle buyurdu:
“Ey Yakup b. Yezid! Dün geldin ve filan yerde kardeşinle aranızda bir husumet oluştu ve birbirinize küfrettiniz. Bu (hareketler) benim ve babalarımın dininden değildir. Biz kimseye böyle bir şey yapmayı emretmeyiz. Çok yakında ölüm aranıza ayrılık salacak, kardeşin bu seferde yakınlarına ulaşmadan ölecek ve sen de yaptıklarından pişman olacaksın… Senin ömrün daha kısa idi, ama filan konakta halana bir iyilik yaptığından dolayı Allah Teala yirmi yıl ömrünü artırdı.”
Ali b. Ebi Hamza diyor: “Bir yıl sonra o adamı Mekke’de gördüm. Kardeşinin akraba ve yakınlarına yetişmeden öldüğünü ve yolda defnettiklerini söyledi.” (1)
_________________
1 - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 540
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

5- İSHAK B. AMMAR’IN ÖLÜM HABERİ

İshak b. Ammar’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir:
İmam Kazım (a.s)’ın bir kişiye ölüm haberi verdiğini duydum. Kendi kendime: “Acaba İmam, Şiası olan bu adamın ne zaman öleceğini biliyor mu?!” diye düşünüyordum. Bir an İmam (a.s)’ın gazaplı biri gibi bana baktığını gördüm ve buyurdular:
“Ey İshak! Ruşeyd-i Hicri(1) mustazaflardan olduğu hâlde, ölüm ve belalar ilmine sahipti. İmamın böyle ilimlere sahip olması daha uygundur. Ey İshak! Ne istiyorsan yap. Zira senin ömrün de tamam olmuştur. Sen iki yıldan fazla yaşamayacaksın, kardeşlerin ve ailen senden sonra dağılacaklar, birbirlerine hıyanet edecekler, düşmanlar ise onlara dokunacaklar.”(2)
_________________
1 - Ruşeyd-i Hicri, İmam Ali (a.s)’ın yarenlerinden biri idi. Ruşeyd, herkesin ölümü ve başına gelecek musibetleri biliyordu. Bu rivayet, Mes’udi’nin “İsbat’ul-Vasiyyet”inde, s. 367’de nakledilmiştir.
2 - İsbat’ul-Vasiyye, Mes’udi, s. 367
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

6- İMAM (A.S) VE ŞAKİK

Hoşnam b. Hatem-i Esem babalarından şöyle nakletti:
Şakik-i Belhi şöyle dedi: Hicretin 149. yılında hacca gidiyordum. Kadisiye’de konakladık. Cemaatın çokluğunu ve onların güzelliğini seyrederken güzel yüzlü, esmer, zayıf, elbiselerinin üzerine yünlü bir giysi giymiş, kendine bir parça bez sarmış, naleyn giymiş ve yalnız oturan bir genç gördüm. Kendi kendime: “Bu genç sofulardandır, bu yolculukta halka yük olmak istiyor. Andolsun Allah’a gidip onu kınayacağım” dedim.
Ona doğru gittiğimi görünce buyurdu: “Ey Şakik!.” Sonra şu ayeti okudu: “Zandan çokça sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır.”(1)
Daha sonra beni bırakıp gitti. Kendi kendime; “Bu ilginç bir olaydır, o benim niyetimden haber verdi, beni adımla çağırdı, o mutlaka salih bir kuldur. O halde ona yetişmem ve rızasını elde etmem gerekir” deyip süratle peşine düştüm ama ona yetişemedim ve gözümden kayboldu.
Mekke yolunda “Vakıa” denilen yere yetiştiğimizde o gencin namaza durduğunu, bedeninin titrediğini ve gözlerinden yaşlar aktığını gördüm. “Bu, o gencin kendisidir, ona doğru gidip rızayetini elde etmeliyim” dedim.
Namazını bitirene kadar bekledim, ona doğru gittiğimi görünce buyurdu: “Ey Şakik! Şu ayeti oku: “Ben tövbe eden, inanan, salih amellerde bulunup da sonra doğru yola erişen kimseyi affediciyim.”(2)
Sonra yine beni bırakıp gitti. Dedim ki, bu genç Allah’ın yeryüzündeki velilerindendir. İki defa benim niyetimden haber verdi. “Zubale” denilen yere yetiştiğimizde, o genci elindeki bir meşkle (su kabıyla) kuyu başında durup su almak istediğini gördüm. Ama meşk elinden kuyuya düştü. Yüzünü göğe doğru kaldırıp şöyle dedi:
“Allah’ım susadığımda ve suya muhtaç olduğumda kanacağım sensin; aç olduğumda azığım sensin. İlahi bu meşkten başka bir şeyim yoktur, onu benden alma.”
Şakik diyor: “Vallahi kuyunun suyu yukarı doğru çıktı ve o elini uzatarak meşki alıp doldurdu, abdest aldı ve dört rekat namaz kıldı. Sonra da bir kum tepesine doğru gitti. O kumlardan biraz götürüp meşke döktü ve onu silkti. Yanına gidip selam verdim. Selamın cevabını verdi. Dedim ki: “Allah’ın size bağışının fazlasından bana da ver.”
Buyurdu: “Ey Şakik! Allah’ın zahiri ve batıni nimetleri daima bizim için vardır. Allah’a karşı iyimser ol.”
Daha sonra meşkini bana verdi, ben de ondan yedim, kavut ve şeker olduğunu gördüm. Vallahi ondan daha tatlı ve güzel kokulu bir şey yememiştim; hem yemekten, hem de sudan doydum. Ondan sonra kaç gün yemek ve suya isteğim olmadı. Artık onu Mekke’ye kadar görmedim. Onu Mekke’de tekrar görünce yakınımdaki arkadaşlardan onun kim olduğunu sordum. Cevabımda; “O, Musa b. Cafer’dir” dediler.
Dedim ki: Ben bu acayip şeylerin başkasından görülebileceğinden hayret ediyordum.(3)
_________________
1 - Hucurat: 12
2 - Tâhâ: 82
3 - Keşf’ul-Ğumme, Erbili, c. 2, s. 213
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

7- Allah’IN KÖTÜ ADAMIN HAKKINDAN GELMESİ

Ahmed b. Ömer-i Hallal şöyle diyor:
Ahres’in, İmam Musa b. Cafer (a.s)’a hakarette bulunduğunu duydum. Bir bıçak satın alıp kendi kendime; “Vallahi mescitten dışarı çıkar çıkmaz onu öldüreceğim” dedim. Birden İmam (a.s)’ın şu içerikte bir mektubu bana ulaştı:
“Benim hakkım hatırına Ahres’ten el çek. Zira, Allah onun hakkından gelir ve O bana yeter.”
Ahres birkaç günden fazla yaşamayarak öldü.
_________________
1- İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 546
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

8- ALİ B. MUSA ER-RIZA (A.S)’IN ŞAHADET HABERİ

Ali b. Abdullah diyor:
Musa b. Cafer (a.s)’ın evlatları, O’nun etrafında toplanmışlardı. Gençliğinin ilk yıllarında olan İmam Rıza (a.s) oradan geçiyordu. Hazret O’nu görünce buyurdular:
“Bu oğlum gurbet elde ölecek; kim O’nu, imamet ve velayetine inanarak bilinç üzere ziyaret ederse, Bedir şehitleri gibi olur (onların aldıkları mükafatı alır).”(1)
________________
1 - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 550
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

9- MUFAZZAL’IN ÖLÜM HABERİ

İsa b. Süleyman’dan şöyle dediği naklediliyor:

İmam Musa b. Cafer (a.s)’a; “Fedan olayım, dostunuz Mufazzal b. Ömer hasta idi, keşke onun hakkında dua etseydiniz” dedim.
Buyurdu: “Allah Mufazzal’a rahmet etsin, o rahatladı.”
Ben arkadaşların yanına giderek; “Vallahi Mufazzal ölmüştür” dedim.
Daha sonra Kufe’ye gittim. O Hazretin haberinden üç gün önce ölmüş olduğunu öğrendim.(1)
________________
1 - Rical-i Keşşî, s. 329, h. 579
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

10- ŞEYTANI KENDİNDEN UZAKLAŞTIR

Ebu Halid-i Zubali naklediyor:
İmam Musa b. Cafer (a.s)’ı ilk defa Mehdi Abbasi’nin yanına götürdüklerinde Zubale denilen yerde konakladı. Ben İmam (a.s)’la konuşurken benim üzgün olduğumu gördü. Bunun sebebini sorduğunda, arzettim ki: “Neden üzgün olmayayım, oysa sizi bu serkeş ve kibirli adamın yanına götürüyorlar ve ne olacağını da bilemiyorum.”
İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Benim için korku yoktur. Filan ayın filan günü, ilk milin (mesafenin tayini için bırakılan nişane) yanına gel görüşelim.”
Ondan sonra ben artık gün ve ay saymaktan başka bir düşüncem yoktu. O gün yetişince, buluşma yerine varıp gün batımına kadar bekledim. O Hazretten bir haber olmayınca, şeytan vesvese etmeğe başladı; neredeyse O Hazretin sözünde şüpheye düşecektim. Aniden Irak tarafından bir kafile karartısı göründü. Ona doğru gittim, O hazretin, deve sürüsü önünde bir katıra binmiş olduğunu gördüm. Sonra Hazret buyurdu: “Şüphe etme; şeytanı kendinden uzaklaştır. Sen şüpheye kapıldın.”
Arzettim: “Hamdolsun Allah’a ki, sizi onların elinden kurtardı.”
Buyurdular: “Yine onların damına düşeceğim, ondan sonra artık kurtuluş yoktur.”(1)
_________________
1 - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 502
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

11- İMAM KAZIM (A.S)’A KARŞI SUİKAST

Abdullah, babasından naklen şöyle diyor:
Harun Reşit, İmam Musa b. Cafer (a.s)’a sinirlendi. Eline bir kılıç alıp, İmam (a.s)’ı cezalandırmak için O’nu çağırttı. Elçi İmam (a.s)’a şöyle dedi: “Ey Eba Muhammed! Allah sana rahmet etsin, cezalanmaya hazırlan.”
İmam (a.s) cevabında şöyle buyurdu: “Dünya ve ahiretin sahibi benimle değil midir?! Allah’ın izniyle bugün bana asla bir zarar veremeyecek.”
Sonra şöyle diyor: İmam Kazım’ı Harun Raşid’in yanına götürdüler. Harun, İmamın ihtiramı için yerinden kalkarak O’nunla görüştü ve “Merhaba ey amca oğlu, ey kardeş ve nimetimin varisi!” dedi. Sonra İmam (a.s)’ı kendi yerine oturtarak; “Esans kutusunu getirin” dedi. Sonra onu açıp kendi eliyle İmam (a.s)’a sürdü. Daha sonra iki kese dinar ve hediyeler getirmelerini emretti ve onları İmam (a.s)’ın evine gönderdi.
Fazl dedi ki: “Ey müminlerin emiri! O’nu cezalandırmak istiyordun, ikramda mı bulundun?!..”
Harun şöyle dedi: “Sen onu getirmeye gittiğinde, bir takım savaş aletleriyle sarayı çevreleyen bir grup gördüm. Onlar şöyle diyorlardı: “Eğer Allah Resulünün oğluna zarar verecek olursan, sarayını yere geçiririz, ama ona iyi davranırsan, seni kendi haline bırakıp geri döneriz.”
Sonra şöyle diyor: Hazretten; “Ne dedin de, Harun’un şerrinden uzak kaldın?” diye sordum.
Buyurdular ki: “Ceddim Ali b. Ebi Talib (a.s)’ın duasını okudum.”
Sonra duayı zikretti.(1)
_________________
1 - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 510
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön