İmam Muhammed Taki'nin Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

24- Bizim Kâim’imiz Mehdi (a.f)’dir

Abdulazim Hasanî şöyle rivayet ediyor:

Kâim’in, Mehdi’nin kendisi olup olmadığını sormak için İmam Cevad (a.s)’ın yanına vardım. Hazret, soru sormadan buyurdular:
“Ey Ebu’l-Kasım! Bizim Kâimimiz Mehdi’nin kendisidir. O öyle biridir ki, gaybeti döneminde intizarını çekmek ve zuhuru zamanında da itaatinde bulunmak farzdır. O benim üçüncü göbekten oğlumdur. Hz. Muhammed (s.a.a)’i peygamberliğe meb’us eden ve bizi de imamete seçen Allah’a andolsun ki, Allah Teala, dünyanın ömründen bir gün kalmış olsa bile, Kâim (a.f)’in zuhuru için o günü uzatır. O yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır. Allah (c.c) bir gecede O’nun işini ıslah edecek ve kıyamının ön hazırlığını sağlayacaktır. Nitekim Kelimullah Musa (a.s)’ın işini ıslah etti. Zira Musa (a.s) (ailesiyle Beyt’ul-Mukaddes’e doğru gittiğinde uzaktan bir ateş gördü, ailesine ateş getirmesi için ona doğru gitti, ama döndüğünde peygamber olarak döndü.”
Sonra buyurdular: “Şiilerimizin en üstün ameli, intizar-ı fereç (kurtuluşu beklemek) tir.”

(Kemal’ud-Din, c. 2, s. 377)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

25- Şahadet Haberi

İsmail b. Mehran şöyle diyor:

İmam Cevad (a.s), iki defa Medine’den Bağdat’a gitti. Birinci seferinde Hazrete arzettim ki: “Bu seferinizde sizin için endişeliyim, sizden sonra imamet emri kimledir?”
Hazret tebessüm ederek buyurdular: “Düşündüğün gaybet dönemi bu yıl değil.”
İkinci defa O’nu Mu’tasım’ın yanına götürdüklerinde, yanına giderek arzettim ki: “Kurbanınız olayım! Siz gidiyorsunuz, sizden sonra imamet emri kimledir?”
Hazret o kadar ağladı ki, mübarek sakalı ıslandı. Sonra bana bakarak buyurdular: “Bu seferde benim için endişelenmelisiniz. İmamet emri, benden sonra oğlum Ali iledir.”

(Usul-u Kafi, c. 1, s. 323)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

26- Allah’ın Hücceti

Zeydî mezhebinden olan Kasım b. Abdurrahman şöyle diyor:

Bağdat’a gitmiştim, bir gün halkın koşuştuklarını, yüksek yer ve damların üzerine çıktıklarını gördüm. Ne haber? diye sordum. “İbn’ur-Rıza (İmam Cevad)’dır” dediler.
Vallahi onu göreceğim dedim. Bir katıra bindiği halde geldiğini görünce dedim ki; “Allah Şiileri kendi rahmetinden uzak etsin! Allah’ın bu çocuğa itaati farz kıldığını söylüyorlar.”
Hazret bana teveccüh ederek buyurdular:
“Ey Kasım b. Abdurrahman! “Dediler ki: Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten bir sapıklık ve çılgınlık içinde kalmış oluruz.”(1)
Kendi kendime; “Vallahi O bir sihirbazdır” dedim. Yine İmam bana dönüp buyurdular: “Zikir (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o, çok yalan söyleyen ve kendini beğenmiş bir şımarıktır.”(2)
Bu icaz karşısında inancımdan döndüm, O’nun, Allah’ın kullarına hücceti olduğuna şehadet ettim ve imametine inandım.(3)
_________________
1 - Kamer: 24
2 - Kamer: 25
3 - İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 191
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

27- Ebu Yezid-İ Bestami İle Mulakat

Hafız Ebu Naim “Hilyet’ul-Evliya” kitabında şöyle yazıyor:

Ebu Yezid-i Bestami şöyle dedi: Mekke ziyareti için Bestam’dan hareket edip Şam’dan geçtim. Dımeşk’ın “Ğavta” ilçesinin köylerinden bir köye vardığımda, dört yaşlarındaki bir çocuğun bir tepede oturup toprakla oynadığını gördüm. Kendi kendime; “Bu çocuktur, selam versem cevap vermeyecek, selam vermesem de bir vacibi terk etmiş olacağım” dedim.
Sonunda selam vermeye karar verip selam verdim. Başını kaldırarak şöyle dedi:
“Gökleri yükseltip yeri yayan Allah’a andolsun ki, selamın cevabı vacip olmasaydı cevabını vermeyecektim. Zira beni, yaşımın küçük olduğundan dolayı tahkir edip şanımı küçümsedin. Aleykes-selam ve rahmetullahi ve berekatuh.”
Sonra; “Allah doğru buyurmuştur: “Size selam verildiği zaman daha güzel bir şekilde cevap verin” deyip sustu.
Ben ayetin devamını okuyarak; “Veya aynıyla karşılık verin”(1) dedim.
Dedi ki: “Bu (şekil cevap vermek) senin gibi kusurlu kişilerin işidir.”
Onun bu cevabından anladım ki, O, Allah tarafından te’yid olunan kutuplardan biridir.
Dedi: “Ey Ebu Yezid! Niçin Bestam’dan Şam’a geldin?”
Allah’ın evinin ziyaretine gitmek istiyorum, dedim...
Sonra kalkarak; “Abdestin var mı?” diye sordu.
Cevabında; “Hayır” dedim.
O; “Benimle gel” dedi.
Onunla on adım kadar gidip birden Fırat’tan daha büyük bir nehir gördüm. Oturup güzelce abdest aldı, ben de aynısını yaptım. Oradan geçen bir kafile görünce, onlardan birinin yanına giderek nehrin adını sordum. Cevaben; “Ceyhan nehridir” dedi.
Daha sonra; “Kalk!” dedi. Ben de kalkıp yirmi adım kadar onunla yürüdüm. Fırat ve Ceyhan’dan daha büyük bir nehre vardık. Bana; “Otur” dedi ve kendisi gitti.
Merkeplerle oradan geçen bir gruba; “Burası neredir?” diye sordum.
Cevabımda; “Nil nehridir. Buradan Mısır’a bir fersah veya daha az bir mesafe kalmıştır” dediler.
Az sonra gelerek; “Kalk, gitmeliyiz” dedi.
Kalkıp yirmi adım kadar daha onunla gittim. Gurup vakti büyük hurmalıkların olduğu bir yere varıp oturduk. Sonra kalkarak; “Gidelim” dedi.
Biraz peşi sıra gittim, birden Kâ’be’de olduğumuzu gördüm... Kâ’be’nin kapısını açan adamdan; “Bu adam kimdir?” diye sordum.
Cevaben; “Bu benim mevlam İmam Cevad (a.s)’dır” dedi.
Dedim: “Allah risaletini nerede karar kılacağını daha iyi biliyor.”(2)
_________________
1 - Nisa: 86
2 - İsbat’ul-Hudat, c. 6, s. 205
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

28- İmam Hadi (a.s)’ın İmamet Haberi

Hayranî, babasından şöyle naklediyor:

İmam Cevad (a.s) zindanda iken bir kimseyi bana gönderdi. O, Ahmed b. Muhammed b. İsa’nın yanında şöyle dedi: “Mevla’nın selamı var. Buyurdular ki: “Ben (yakında) dünyadan gideceğim, benden sonra imamet işi oğlum Ali (Hadi)’ye intikal edecektir. Benden sonra, O’nun sizin üzerinizdeki hakkı, babamdan sonra benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir.”

(Usul-u Kafi, c. 1, s. 324)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

29- İshak’ın Oğlundan Haber

Şelmeğani diyor:

Hac mevsiminde İshak b. İsmail, hac amelleriyle meşgul iken, halkın imtihan ve soru sormak için İmam Cevad (a.s)’a doğru gittiklerini görüyor. İshak’ın kendisi şöyle diyor:
“Ben bir kâğıda on soru yazmıştım, o zaman hanımım da hamile idi. Kendi kendime; “Eğer O Hazret sorularıma cevap verirse, Allah’ın bana bir oğlan çocuğu vermesi için dua etmesini isteyeceğim” dedim. Halk sorularını sorduktan sonra kalkıp o kâğıttaki soruları sormak istediğimde, Hazret bana bakarak buyurdular:
“Ey Ebu Yakup! (İshak’ın künyesi) Oğlunun adını Ahmed koy.”
Bir müddet sonra oğlum oldu, ben de adını Ahmed koydum.

(Müntehe’l-Amal, c. 2, s. 122)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Cevad (a.s) Hakkında Sorular ve Cevaplar

S. 1- İmam Cevad (a.s)'ın meşhur lâkapları ve künyesi Nedir?
C. 1- Lakapları, Cevad ve Taki; künyesi ise Ebu Caferi'dir.
S. 2- İmam Cevad (a.s)'ın anne ve babasının isimleri nelerdir?
C. 2- Babası, İmam Rıza (a.s), annesi ise Hayzaran (a.s)'dır.
S. 3- İmam Cevad (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya gelmiştir?
C. 3- Hicretin 195. Yılında, Recep ayının onuncu, başka bir rivayete Ramazan ayının on beşinci veya on dokuzuncu günü Medine-i Münevvere'de dünyaya gelmiştir.
S. 4- İmam Cevad (a.s)'ın hayat dönemi kaç bölüme ayrılır?
C. 4- İki bölüme ayrılır.
1) İmametten önceki dönem
2) İmamet dönemi.
S. 5- İmam Cevad (a.s)'ın imamet müddeti kaç yıl sürmüştür?
C. 5- Beş yıl.
S. 6- İmam Cevad (a.s) kaç yaşında imamet makamına erişti?
C. 6- Yedi yaşında.
S. 7- Bütün İmamlardan daha genç olarak şahadete erişen İmam hangisidir ve şehit edildiklerinde kaç yaşında idi?
C. 7- İmam Cevad (a.s)'dır, şahadete eriştiğinde 25 yaşında idi.
S. 8- İmam Cevad (a.s)'ın imamet dönemi hangi tağutun zamanına rastlamıştır?
C. 8- İmam Cevad (a.s)'ın imamet dönemi, iki tağutun yani Abbasi halifelerinin yedinci ve sekizincisi olan Me'mun ve Mu'tesim'in hükümeti dönemine rastlamıştı.
S. 9- İmam Cevad (a.s), kaç yaşında babası İmam Rıza (a.s) ile birlikte Mekke'ye müşerref oldular?
C. 9- İmam Cevad (a.s) dört yaşlarında babası İmam Rıza (a.s) ile birlikte umre ameli için Mekke'ye müşerref oldular.
S. 10- İmam Cevad (a.s) ile İmam Hadi (a.s)’ın Ahvaz'da halkın işlerine yetişmekle görevli olan âlim ve zahid vekilinin ismi nedir?
C. 10- Ali bin Mehziyar.
S. 11- İmam Cevad (a.s)'ın vekili Ali bin Mehziyar’ın kabri nerededir?
C. 11- Ahvaz şehrindedir.
S. 12- İmam Cevad (a.s), depremi önlemekle ilgili Ali bin Mehziyar'ın mektubunun cevabında ne buyurdular?
C. 12- İmam Cevad (a.s), Ahvaz'da çok deprem olması hususunda Ali bin Mehziyar'ın mektubunun cevabında şöyle buyurdular: “Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerini oruç tutun, elbiselerinizi yıkayın, tertemiz elbiselerle Cuma günü dışarı çıkın ve birlikte dua edin. Allah Teala, böylece bu belayı sizden uzaklaştırmış olur.”
Ali bin Mehziyar diyor ki: “Mektubu aldıktan sonra, O hazretin buyurduğu gibi amel ettik ve ondan sonra artık deprem olmadı.(1)
S. 13- İmam Cevad (a.s) ölümden korkan hasta öğrencisine nasıl bir örnek vermiştir?
C. 13- İmam Cevad (a.s) şöyle buyurdular: “Ey Allah'ın kulu! Sen ölümün ne olduğunu bilmediğin için ondan korkuyorsun, sana bir örnek veriyorum: Eğer bedenin kirli ve necis olur da onda yaraların çıkmasına sebep olursa ve bundan dolayı da çok rahatsız olsan ve hamama gidip yıkanmakla bütün bu kir, necis ve yaraların temizleneceğini bilmiş olsan o zaman hamama gitmek ister misin, istemez misin?”
Hasta adam; “Elbette çok çabuk hamama gitmeği ve bu pisliklerden temizlenmeyi isterim.” dedi.
İmam Cevad (a.s) onun bu sözü üzerine şöyle buyurdular: “Ölüm, mümin bir kimse için hamam gibidir, bütün günahların temizlenmesinin en son aşamasıdır. Binaenaleyh ölüme doğru gitmiş olursan, gerçekte bütün üzüntü ve gamlardan kurtulup sevinç ve mutluluğa yönelmiş olursun; öyleyse hiç rahatsız olma.”
İmam Cevad (a.s)'ın bu sıcak ve şefkatli konuşması, o hastaya yeni bir ruh verdi ve böylece üzüntüleri sevinç ve neşeye dönüşmüş oldu.(2)
S. 14- İmam Cevad (a.s) kaç yaşında, kimin emriyle zehirletildi ve onu zehirleyen kimdi?
C. 14- İmam Cevad (a.s), yirmi beş yaşında Abbasi halifesi Mu'tesim'in emri doğrultusunda Me'mun'un kızı olan eşi Ümmü Fazl’ın vesilesiyle zehirlenerek şehit edildi.
S. 15- İmam Cevad (a.s) ne zaman ve nerede şehit oldu?
C. 15- Hicret'in 220. Yılının Zilkade ayının sonunda Bağdat'ta şehit oldu.
S. 16- İmam'ın eşi “Ümmü Fazl” niçin İmama kin besleyerek O’nu şehit etti?
C. 16- Sebebi şu idi: İmam Cevad (a.s)'ın eşi Ümmü Fazl’ın çocuğu olmuyordu, İmam (a.s), İmam Hadi (a.s)'ın annesi olan “Semane” isminde bir cariyeyle evlendi, ondan çocuğu oldu. Bu yüzden “Ümmü Fazl” İmam Cevad (a.s)'a karşı kalbinde kin besledi ve nihayet onu zehirleyerek şehit etti.
S. 17- İmam Cevad (a.s)'ın katili kimdi ve ne ile Hazreti şehit etti?
C. 17-İmam (a.s)’ın katili, Me'mun'un kızı ve İmamın hanımı olan “Ümmü Fazl”dır; zehirli üzümle İmamı zehirleyerek şehit etmiştir.
S. 18- İmam Cevad (a.s)'ın katili nasıl ölmüştür?
C. 18- İmam Cevad (a.s) şahadet yatağına düştüklerinde, Ümmü Fazl yaptığı işten pişman olup ağlıyordu. İmam Cevad (a.s) şöyle buyurdular: “Neden Ağlıyorsun? Allah'a andolsun ki yakında kurtuluş yolu bulamayacağın bir dert ve fakirliğe duçar olacaksın”
Çok geçmeden “Ümmü Fazl” hasta oldu elinde ne varsa hepsini tedavisi için harcadı, ama iyileşemedi, dilenecek duruma düştü, yol üzerinde durup dilencilik yapıyordu, bu şekilde de dünyadan gitti.(3)
S. 19- İmam Cevad (a.s)'ın kabri nerededir?
C. 19- Bağdat'ın yakınındaki Kazimeyn şehrindedir.
_________________
1 - Bihar’ul- Envar, c. 50, s. 101.
2 - Meani'l- Ahbar, s. 290 Şeyh Sadık.
3 - Bihar’ul- Envar, c. 50, s. 17.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Muhammed Taki (a.s)’dan, Züht, Hikmet, Öğüt Ve Benzeri Konularda Nakledilen Sözler

İMAM (A.S)’IN, İHRAM HALİNDE BİR AV ÖLDÜREN KİMSENİN HÜKMÜ HAKKINDA VERDİĞİ CEVAP

Me'mun, kızı Ümm-ü Fazl'ı, İmam Muhammed Taki aleyhi’s-selâm’la evlendirmeye karar aldığında, yakın akrabaları toplanıp Me’mun’a şöyle dediler: "Ey Emir-ül Mü’minin, Allah aşkına, sahip olduğumuz makamı ve giydiğimiz izzet elbisesini (yani hilafet makamını), Beni Abbas hanedanından çıkarma. Bizimle, Ali evlatları arasında eskiden beri varolan ihtilafları biliyorsun."
Me’mun şöyle dedi: "Susun, Allah'a and olsun ki ben, onun (İmam Muhammed Taki aleyhi’s-selâm’ın) hakkında hiçbirinizin sözünü kabul etmiyeceğim."
Onlar: "Ey Emir-ül Mü’minin, kendi kızını ve gözünün nurunu, Allah'ın dininin hükümlerini bilmeyen, helalı haramdan ve farzı sünnetten ayırt edemeyen bir çocukla mı evlendiriyorsun?(1) Onun edep öğrenmesi, Kur’ân okuması ve helalı haramdan ayırt etmesine kadar beklesen daha iyi olur." dediler.
Me’mun: "O sizin hepinizden daha fakihtir” dedi ve şöyle devam etti: “O, Allah'ı, Resulünü, sünnetini ve ahkâmını (sizden) daha iyi biliyor. O, Kur’an okumakta, Kur’an'ın muhkem ve müteşabihini, nasih ve mensuhunu, zahir ve batınını, has ve âmmını, tenzil ve te'vilini bilme hususunda hepinizden daha üstündür. Dilediğiniz şeyi ondan sorun; eğer durum, dediğiniz gibi olursa, sözünüzü kabul ederim. Ama benim dediğim şekilde olursa, o zaman onun, sizin yerinize geçmesi gerektiğini anlamış olurum."
Bunun üzerine mecliste hazır bulunanlar, Me’mun’un yanından ayrılıp o günün başkadısı olan Yahya ibn-i Eksem’i çağırdılar. Meseleyi ona açıp, İmam Muhammed Taki aleyhi’s-selâm’ın cevabını bilemeyeceği zor bir fıkhî mesele hazırlamasını istediler; bu iş için ona özel hediyeler vaad ettiler.
Onlar ve İmam Muhammed Taki aleyhi’s-selâm Me’mun’un meclisinde bir araya geldiklerinde, onlardan biri "Ey Emir-ül Mü’minin! Yahya ibn-i Eksem’in soru sormasına müsaade eder misiniz?" dedi.
Me’mun: "Ey Yahya! Ebu Cafer’in(2) fıkıhta ne derecede yüce makama sahip olduğunu bilmen için dilediğin fıkhi soruyu ondan sor." dedi.
Yahya: "Ey Ebu Cafer! Allah seni salihlerden kılsın, ihram halinde bir av öldüren şahıs hakkında ne dersin?" dedi.
İmam Cevad(3) aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular:
"Avı haremin dışında mı öldürmüş, içerisinde mi? Söz konusu kimse hükme alim miydi, cahil miydi? Kasıtlı olarak mı bu işi yapmış, kasıtsız olarak mı? Avlayan adam köle miydi, hür müydü? Çocuk muydu, büyük müydü? İlk defası mıydı, daha önceden de bu işi yapmış mıydı? (Avlanan hayvan) kuşlardan mıydı, yoksa başka türden mi? Kuş ise yavru muydu, yoksa büyük müydü? Avlayan, bu işi tekrarlamak isteyen birisi mi, yoksa yaptığından pişman olan biri mi? Bu işi geceleyin ve o hayvan yuvasında bulunduğu bir zamanda mı yapmış, yoksa gündüz ve açıkta mı? Bu adam, hac ihramında mıydı, yoksa Umre ihramında mı?"
(Bu sorular karşısında) Yahya donup kaldı; onun bu halini mecliste bulunanların hepsi anladı ve Ebu Cafer’in verdiği bu cevap herkesi şaşkına döndürdü.
Me’mun: "Ey Ebu Cafer! Nikâh hutbesini okuyayım mı?" dedi. İmam aleyhi’s-selâm: "Evet, okuyabilirsin ey Emir-ül Mü’minin." diye buyurdular.
Bunun üzerine Me’mun, şu hutbeyi okudu: "Nimetine ikrar olsun diye Allah'a hamd ederim. Azametini yüceltmek için O’ndan başka bir ilah olmadığına şehadet ederim. İsmi geldiğinde Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine Allah'ın selamı olsun. Allah'a hamd ve Peygamber'e salat ve selamdan sonra; Allah'ın bütün mahlukata olan kesin hükümlerinden biri de onları, helal yolla haramdan ihtiyaçsız kılmasıdır. Allah-u Teâla buyuruyor ki: "İçinizden evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları evlendirin; eğer fakir iseler, Allah kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş nimet sahipidir, bilendir."(4) Muhammed ibn-i Ali (İmam Cevad aleyhi’s-selâm), Abdullah'ın (Me'mun’un) kızı Ümm-ü Fazl'a evlenme teklifinde bulundu, beş yüz dirhem ona mihir tayin etti ve ben de (kızımı) ona tezvic ettim. Ey Eba Cafer! Kabul ediyor musun?" İmam aleyhi’s-selâm: Ben de bu evliliği, bu miktar mihirle kabul ettim." buyurdular.
Me’mun, nikâh töreninden sonra bir düğün ziyafeti düzenledi; yakınlarını, önde gelenleri ve devlet memurlarını kendi makam ve mevkilerine göre ödüllendirdi ve her sınıfa layık olan bağışta bulundu.
Mecliste bulunanların çoğu dağıldığında Me’mun: "Ey Ebu Cafer! Eğer uygun görüyorsanız, av öldürmekle ilgili bu sınıfların her birine farz olan keffareti bize açıklayınız." dedi.
İmam aleyhi’s-selâm buyurdular ki: "Eğer ihram halinde olan şahıs, haremin dışında bir av öldürürse ve av büyük kuşlardan olursa; keffaret olarak bir koyun kurban kesmelidir. Eğer bu amel haremin dahilinde yapılmış olursa, keffareti iki kat olur.
Eğer haremin haricinde bir kuş yavrusunu öldürmüş olursa, o zaman keffaret olarak sütten kesilen bir kuzu kurban kesmelidir; kuş yavrusunun kıymetini vermesi gerekmez. Çünkü bu işi haremde yapmamıştır. Ama eğer bu işi haremin dahilinde yaparsa, bir kuzu kurban kesmeli, ayrıca kuş yavrusunun kıymetini de vermelidir.
Eğer (haremin dışında avladığı) yabani hayvanlardan olursa; zebra için keffaret olarak bir inek kurban kesmelidir; deve kuşu içinse, bir dişi deve kurban etmelidir. Eğer buna gücü yetmezse, altmış fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, on sekiz gün oruç tutması gerekir. Eğer (öldürdüğü) bir inek olursa, keffaret olarak bir inek kurban kesmelidir; buna gücü yetmezse, otuz fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, dokuz gün oruç tutmalıdır. Eğer avladığı hayvan bir ceylan olursa, keffaret olarak bir koyun kurban etmelidir; buna gücü yetmezse, on fakiri doyurmalıdır; buna da gücü yetmezse, üç gün oruç tutmalıdır.
Eğer bunları haremin dahilinde yapmış olursa, cezası iki kat olur. ''...Cezası Kabe'ye götürülen bir hayvanı kurban etmektir.''(5) Bu, farz olan bir haktır.
Eğer bu işi hac ihramında iken yapmış olursa, “Kâbe’ye götürülen kurbanlığı”(6) farz bir hak olarak Mina’da halkın kurban kestiği yerde kesmelidir. Ama bu işi Umre ihramında yapmış olursa, kurbanlığı Mekke'de Kâbe'nin etrafında kesmelidir. (Keffaretin) iki kat olması nedeniyle de kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer bir tavşan veya tilki avlarsa, bir koyun kurban kesmeli ve koyunun kıymeti miktarınca da sadaka vermelidir.
Eğer haremin güvercinlerden birini öldürürse, keffaret olarak bir dirhem sadaka vermeli ve bir dirhemle de haremdeki güvercinler için yem almalıdır. Güvercin yavrusu için yarım dirhem, yumurtası için de dirhemin dörtte birini (sadaka) vermelidir.
İhramlı bir şahsın, bilgisizlik yüzünden veya yanlışlıkla yapmış olduğu herhangi bir işin, av hariç, keffareti yoktur. Ama av için, ister, bilgisizlik yüzünden yapmış olsun, ister bilerek, ister yanlışlıkla yapmış olsun, ister kasıtla, keffaret vermesi gerekir.
Kölenin yapmış olduğu işlerin keffareti, efendisine farz olan miktarda, efendisinin üzerinedir. Ama baliğ olmayan çocuğun yaptığı işlerin keffareti yoktur.
Eğer ihramda olan kimse bu işi yapmayı tekrarlarsa o, Allah'ın kendisinden intikam alacağı kimselerdendir. Eğer ihram halinde, avı başkasına gösterir ve başkası onu öldürürse (yine) ihramda olan kimseye keffaret farz olur. Eğer bu işten vazgeçmezse, keffaretin yanı sıra ahirette azaba duçar olur. Ama eğer pişman olup tövbe ederse, keffaret verdikten sonra artık ahirette azap edilmez.
Eğer avlama niyeti olmaksızın geceleyin yanlışlıkla yuvalarına dokunursa, üzerine bir şey farz olmaz. Ama eğer onu avlarsa, ister gece olsun, ister gündüz, üzerine keffaret farz olur.
Hac için ihrama giren kimse, kurbanlığı Mekke'de kesmelidir.
Me’mun, bu hadisin İmam aleyhi’s-selâm’ın dilinden yazılmasını emretti. Daha sonra bu evliliği istemeyen akrabalarına dönüp şöyle dedi: "İçinizde böyle cevap verebilecek bir kimse var mıdır?" Akrabaları: "Vallahi yoktur; kadı da böyle cevap veremezdi.” dediler. Sonra: Ey Emir-ül Mü’minin, sen onu bizden daha iyi tanıyormuşsun." dediler.
Bunun üzerine Me’mun şöyle dedi: "Yazıklar olsun size! Siz bu hanedanın, gördüğünüz (normal) insanlar gibi olmadığını bilmiyor musunuz? Resulullah salla’llahu aleyhi ve alihi'in Hasan ve Hüseyin aleyhime’s-selâm’ın çocukken biatlerini kabul ettiğini ve başka hiçbir çocukla biatlaşmadığını bilmiyor musunuz? Ve babaları Ali aleyhi’s-selâm’ın, dokuz yaşında iken Resulullah salla’llahu aleyhi ve alihi’e iman ettiğini, Allah ve Resulünün de, onun imanının kabul ettiklerini ve başka hiçbir çocuğun imanının kabul edilmediğini ve Resulullah salla’llahu aleyhi ve alih, ondan başka hiçbir çocuğu iman etmeye davet etmediğini bilmiyor musunuz? Yine bu neslin birbirlerinden olan tek bir zürriyet olduğunu ve öncekileri için geçerli olan şeylerin sonrakileri hakkında da geçerli olduğunu bilmiyor musunuz?”

İLGİNÇ BİR MESELE

Me’mun, Yahya ibn-i Eksem'den: "İmam Muhammed Taki aleyhi’s-selâm’ın, cevabını vermekten aciz kalacağı zor bir mesele sormasını istedi.
Yahya: "Ey Ebu Cafer! Zina yapan bir kişinin zina yaptığı kadınla evlenmesi hakkında ne dersin; bu helal mıdır?" diye sordu.
İmam Muhammed Taki aleyhi’s-selâm şöyle buyurdu: "Kendi nütfesi veya başkasının nütfesinden temizlenene (hamile olup olmadığı anlaşılana) kadar sabretmelidir. Çünkü, onun kendisiyle ilişkide bulunduğu gibi başkasıyla da ilişkide bulunması mümkündür. (Hamile olmadığı anlaşıldıktan) Sonra isterse onunla evlenebilir. Bu kadın, bir kişinin, ilk önce hurmasını haram olarak yediği ve daha sonra da onu satın alarak hurmasını helal olarak yediği bir hurma ağacına benzer."
Bunun üzerine, Yahya susup kaldı. Daha sonra İmam Cevad aleyhi’s-selâm, Yahya'ya yönelerek: "Ey Ebu Muhammed! Bir erkeğe sabahleyin haram, kuşluk vakti helal, öğle vakti haram, öğleden sonra helal, ikindi vakti haram, akşamleyin helal, gece yarısı haram, şafakta helal, güneş yükseldiğinde haram ve yine öğle vakti helal olan bir kadın hakkında ne dersin?” dedi.
Yahya ve diğer fakihler, İmam’ın bu sorusundan şaşkına dönüp cevabını vermekten aciz kaldılar.
Me’mun: "Ey Ebu Cafer! Allah seni aziz kılsın, kendiniz bu meseleyi bize açıklayın." dedi.
İmam aleyhi’s-selâm şöyle buyurdular: "Şu şekilde olur: Adamın biri kendine helal olmayan bir cariyeye bakar sonra onu satın alır, helal olur; sonra azad eder, neticede ona haram olur; sonra onunla evlenir, helal olur; sonra zihar eder (senin sırtın annemin sırtı gibidir der), haram olur; sonra ziharın keffaretini verir, helal olur; sonra (bir defa) boşar haram olur; daha sonra talaktan rucu' eder, helal olur; sonra İslam'dan çıkar, kadın kendisine haram olur, sonra tövbe ederek İslam'a döner, önceki nikahıyla (yeni bir nikaha ihtiyaç olmaksızın) karısı kendisine helal olur. Nitekim Resulullah salla'llahu aleyhi ve alihi kendi kızı Zeyneb'in Ebu-l Âs ibn-i Rabi ile olan önceki nikahını, müslüman olduğunda da geçerli kabul ettiler.

KISA SÖZLERİ

1- Adamın biri: "Bana nasihat edin." deyince İmam (a.s): "Kabul eder misin? diye sordu. O adam: "Evet, kabul ederim." dedi. İmam şöyle buyurdular: "Sabrı kendine yastık et, fakirlikten çekinme, şehvetleri (lezzetleri) terket, heva ve hevese muhalefet et ve bil ki, Allah'ın gözünden uzaklaşamazsınız. Öyleyse nasıl bir halde olacağına dikkat et.”
2- Allah-u Teâla peygamberlerden birine şöyle vahyetti: "Dünyadan el çekmen (zahid olman), sana peşin bir rahatlık kazandırır. Her şeyden kopup bana yönelmen, seni bana aziz kılar. (Sonuçta bunların hepsi kendin içindir.) Ama benim için düşmanımla düşman veya dostumla dost oldun mu?”
3- İmam için götürülmekte olan değerli bir kumaş, yolun yarısında çalınır. Kumaşı götürmekle sorumlu olan şahıs, bir mektup yazarak olayı İmam’a bildirir. Bunun üzerine İmam kendi mübarek yazısıyla şöyle bir mektup yazar: "Bizim hem canımız ve hem de malımız Allah'ın, tatlı bağışlarından ve emanet edilen ödünçlerindendir. Dilediği şeyden, bizi memnunluk ve hoşnutlukla faydalandırır. Dilediği şeyi de, ecir ve sevap karşısında bizden alır. Kimin sabırsızlığı, sabrına galip gelirse, ecri yok olur. Biz bu durumdan Allah'a sığınırız.”
4- Kim bir işe şahit olur da onu sevmezse o işte bulunmayan kimse gibi olur. Kim de bir işte bulunmayıp da o işe razı olursa, o işte bulunan kimse gibi olur.
5- Kim bir konuşanı dinlerse, ona tapmış olur. Konuşan Allah’tan konuşursa, dinleyen Allah'a tapmış olur; konuşan Şeytan'ın dilinden konuşursa, dinleyen Şeytan'a tapmış olur.
6- Davud ibn-i Kasım şöyle diyor: İmam Cevad’dan "Samed"in manası nedir?” diye sordum. İmam (a.s): "Samed boşluğu olmayandır."dedi İmam’a "Samedden maksat içi olma-yandır diyorlar." dedim. İmam: "İçi olan her şeyin boşluğu da vardır." diye buyurdular.
7- Ebu Haşim-i Caferi şöyle diyor: "İmam aleyhi’s-selâm’ın, Me'mun'un kızı Ümm-ü Fazl ile evlendiği gün İmam’a: "Ey mevlam, bugünün bereketi bize çok büyüktür." dedim. İmam (a.s) buyurdular ki: “Ey Ebu Haşim, bugün Allah'ın bereketleri bize çok büyüktür?" "Evet, öyledir ey mevlam; bugün ne söylemem gerekir?" dedim. İmam: "Hayrın sana ulaşması için hayır söyle." buyurdular. "Ey mevlam, dikkatle bunu yapacağım." dedim. İmam aleyhi’s-selâm: "Bu durumda hidayete kavuşur ve hayırdan başka bir şey görmezsin." diye buyurdular.
8- İmam dostlarından birine şöyle yazdı: “Bu dünyada birbirimizden ayrıyız. Ama (ahirette) kimin fikri ve inancı, arkadaşının fikir ve inancının aynısı olursa, nerede olursa olsun o da onunla birlikte olur. Asıl yerleşme yurdu, ahiret yurdudur.”
9- Tövbeyi geciktirmek, aldanmaktır. Vazifeleri hep sonraya ertelemek ise şaşkınlıktır. (Günah işlemek amacıyla) Allah'a karşı bahane aramak, helak olmaya sebep olur. Günah işlemekte ısrar etmek, kendini Allah'ın tuzağından güvende bilmenin sonucudur. (Oysa) “...Allah'ın tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan topluluktan başkası güvende olmaz."(7)
10- İmam aleyhi’s-selâm’ı, Medine'den Kufe'ye götüren bir deveci, İmam ona ücret olarak dört yüz dinar verdiği halde yine çene çalınca şöyle buyurdular: "Sübhanellah, kulların şükrü kesilmezse, Allah'ın bol bağışının kesilmeyeceğini bilmiyor musun?"
11- Kadınların Resulullah salla'llahu aleyhi ve alihi’e biat etmesi şöyle idi: Resulullah elini, içerisinde su bulunan bir kaba daldırıp çıkarıyor, daha sonra kadınlar, Allah'a ikrar ve iman, Resulünün de kendilerinden aldığı ahdi tasdik etmek amacıyla ellerini o kabın içerisine daldırıyorlardı.”
12- Bir şeyi (işi) sağlamlaşmadan önce açıklamak, o şeyin (işin) bozulmasına sebep olur.
13- Mü’min, Allah’tan olan bir başarıya, nefsinden olan bir öğütçüye ve nasihatçının da nasihatını kabul etmeye muhtaçtır.
(Tuhaf'ul-Ukul'dan naklen)
_________________
1 - İmam Muhammed Takı (a.s), o zaman dokuz yaşında idi.
2 - Ebu Cafer, İmam Muhammed Taki’nin künyesidir.
3 - İmam Muhammed Taki’nin lakaplarından biri de “Cevad”dır.
4 - Nur/32.
5 - Maide/95.
6 - Maide/95.
7 - A’raf/99.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Mucize ve Gaybî Haberlerden Bir Kısmı

1- Ey İshak! Allah Duamı Kabul Etti

İmam Rıza aleyhisselam 'ın şehadetinden sonra Bağdat ve diğer şehirlerin ulema ve fakihlerinden seksen kişi hac merasimi için Mekke'ye gittiler. Yol üzerinde İmam Cevad'la (a.s) da görüşmek için Medine'ye gittiler ve İmam Sadık aleyhisselam 'ın o sırada boş olan evine indiler…
Küçük yaşta olan İmam Cevad aleyhisselam onların meclisine girdi. "Muvaffak" isminde birisi Hazreti oradakilere tanıtınca saygıyla ayağa kalkıp selam verdiler. Sonra İmam'a çeşitli sorular sordular; hazret hepsine iyi bir şekilde cevap verdi. Bunun üzerine oradakilerin hepsi (Hazrette imamet belirtilerini görüp imametine daha fazla emin olup) sevindiler; İmam'ı övüp hakkında dua ettiler…
Onlardan "İshak" adındaki biri diyor ki: Ben de İmam'dan sormak için bir mektuba on soru yazdım ve içimden, o hazret sorularımı cevaplandırırsa ondan, hamile olan eşimin erkek çocuk doğurması için Allah'a dua etmesini isteyeceğim dedim. Meclis uzadı; sürekli o hazretten soru soruyorlar, o da cevap veriyordu. Ben, mektubumu yarın gelip İmam'a veririm diye gitmek için ayağa kalktım. İmam beni görünce, "Ey İshak! Allah benim duamı kabul etti. Oğlunun ismini Ahmed bırak" buyurdu.
Bunun üzerine ben, "Allah'a şükürler olsun; şüphesiz bu Allah'ın hüccetidir" dedim.
İshak vatanına dönünce Allah Teala ona bir erkek çocuk verdi ve o da onun ismini "Ahmed" bıraktı.[1]

2- Onun Buna İhtiyacı Kalmadı

İmran b. Muhammed-i Aş'erî" şöyle diyor:
İmam Cevad aleyhisselam 'ın huzuruna çıktım. İşlerimi yaptıktan sonra, "Ummu'l-Hasan size selam gönderdi ve elbiselerinizden birisini kendisine kefen yapması için ona göndermenizi rica etti dedim.
Bunun üzerine İmam, "Onun buna ihtiyacı kalmadı" buyurdu.
Ben İmam'ın ne demek istediğini anlamadan geri döndüm. Nihayet ben İmam'ın huzuruna çıkmadan on üç veya on dört gün önce "Ummu'l-Hasan"ın öldüğünü haber aldım.[2]

3- Hırsızlar Ne Kadar Almışlarsa

Ahmed b. Hadid şöyle diyor:
Bir grupla hac merasimi için gidiyorduk. Haremiler yolumuzu kesip (mallarımızı aldılar). Medine'ye ulaştığımızda bir sokakta İmam Cevad'la görüştüm. Hazretin evine gidip durumu anlattım. İmam bana bir elbise ve bir miktar para getirmelerini emretti ve sonra buyurdu ki: Hırsızlar arkadaşlarından ne kadar almışlarsa bu paradan o kadar ver onlara" buyurdu. Ben o parayı bu şekilde bölüştürdükten sonra İmam'ın verdiği paranın tam haramilerin aldığı miktarda olduğunu gördüm.[3]

4- Mevlan Bu Elbiseyi Sana Gönderdi

Muhammed b. Sehl-i Kummî şöyle diyor:
Mekke'de konaklamıştım. Medine'ye gidip İmam Cevad aleyhisselam 'ın huzuruna çıktım. İmam'dan bir elbise rica etmek istiyordum. Fakat ayrılıncaya kadar bir türlü ricamı söyleyemedim. Bunun üzerine isteğimi bir mektup yazarak bildireyim dedim ve alıp yazdım. Sonra Mescid-i Nebi'ye gittim. Orada iki rekat namaz kılıp Allah Teala'dan yüz defa hayır diledikten sonra mektubu İmam'a göndermek kalbime ilham olursa göndermeye, aksi durumda yırtıp atmaya karar verdim. Aynı şekilde yaptım ve içimden mektubu İmam'a göndermemek geçti. Ben de mektubu yırtıp Mekke'ye doğru yola koyuldum. O sırada elinde bir mendil ve onu içinde de bir elbise bulunan bir kişinin kafilede beni aradığını gördüm. Beni bulunca, "Mevlan bu elbiseyi sana gönderdi…" dedi.[4]

5- Ağacın Meyve Vermesi

Memun, İmam Cevad aleyhisselam 'ı Bağdat'a götürüp kızını onunla evlendirdi. Fakat İmam aleyhisselam Bağdat'ta kalmayıp eşiyle birlikte Medine'ye döndü.
İmam Medine'ye dönünce insanlardan bir grup vedalaşmak için İmam'ı şehrin çıkışına kadar uğurladılar; akşam namazının vakti girince eski bir camisi olan bir yere vardılar. İmam aleyhisselam akşam namazını kılmak için o camiye gitti. Caminin avlusunda o zamana kadar meyve vermeyen bir sidir ağacı vardı. Hazret su isteyip ağacın dibinde abdest aldı ve cemaatle akşam namazını kıldırdı. Sonra dört rekat nafile namazı kılıp şükür secdesi yaparak insanlarla vedalaşıp gitti.
O gecenin sabahı o ağaç iyi bir meyve verince halk bu olaya çok şaşırdı.[5] Merhum Şeyh Mufid yıllar sonra kendisinin bu ağacı gördüğünü ve onun meyvesinden yediğini nakletmiştir.

6- İmam Rıza aleyhisselam 'ın Şehadet Haberini Verişi

"Ümeyye b. Ali" şöyle diyor: İmam Rıza aleyhisselam Horasan'dayken ben Medine'de kalıyor, İmam Cevad aleyhisselam 'ın evine gidip-geliyordum; normalde İmam'ın akrabaları Hazrete selam vermek için geliyorlardı. Bir gün cariyesine, "Onlara (akraba kadınlarına) matem tutmaya hazırlanmalarını söyleyin" buyurdu. Ertesi gün İmam yine onlara matem tutmak için hazırlanmalarını hatırlattı! "Kimin için?" diye sorduklarında, "Yeryüzündeki insanların en üstünü için" buyurdu.
Bir süre sonra İmam Rıza aleyhisselam 'ın şehadet haberi geldi ve İmam Cevad'ın (a.s) "Matem için hazırlanın" buyurduğu zaman İmam Rıza aleyhisselam 'ın Horasan'da şehid olduğu anlaşıldı.[6]

7- Kadının İtirafı

Nübüvvet ve imamet ailesinin düşmanlarından olan Kadı "Yahya b. Eksem" şöyle diyor: Bir gün Resulullah'ın (s.a.a) kabrinin yanında İmam Cevad'ı görünce çeşitli konularda onunla tartıştık; İmam hepsini cevapladı. Ben, "Sizden bir şey sormak istiyorum; fakat utanıyorum" dedim.
İmam, "Sen sormadan ben cevabını veriyim; sen imamın kim olduğunu sormak istiyorsun" buyurdu.
Ben, "Evet; vallahi bunu sormak istiyordum" dedim.
İmam, "Benim" buyurdu.
Ben, "Peki bunun için bir deliliniz var mı?" diye sordum
O sırada İmam'ın elindeki asa konuşmaya başlayarak, "O, benim mevlam, bu zamanın imamı ve Allah'ın hüccetidir" dedi.[7]

8- Komşuyu Kurtarmak

"Ali b. Cerir" şöyle diyor: Bir İmam Cevad aleyhisselam 'ın huzurundaydım. İmam'ın evinden bir koyun kaybolmuştu. Komşulardan birini o koyunu çalmakla suçlayarak çeke çeke İmam'ın huzuruna getirdiler.
İmam, "Eyvahlar olsun size! Bırakın onu; koyunu o çalmamıştır. Koyun şimdi falancanın evindedir; gidip getirin" buyurdu.
Gidip koyunu İmam Cevad aleyhisselam 'ın buyurduğu evde bulunca ev sahibini hırsızlık suçuyla yakaladılar; adamı dövüp elbisesini yırttılar. Fakat adam koyunu çalmadığına dair yemin ediyordu.
Onu İmam'ın yanına getirdiler. İmam, "Eyvahlar olsun size! Bu adama zulmettiniz. Koyunun kendisi onun evine girmişti; onun ise bundan haberi yoktu" buyurdu.
Sonra da adamın gönlünü almak ve yırtılan elbisesini telafi etmek için ona bir miktar para verdi.[8]

9- Hapisteki Adamın Kurtuluşu

"Ali b. Halid" şöyle diyor: "Samerra"da, bir adamı eli-kolu bağlı Şam'dan getirip orada zindana attıklarını ve peygamberlik iddiasında bulunduğunu haber aldım.
Bunun üzerine zindana giderek bir süre zindancıyla hoş-beş ettikten sonra beni o adamın yanına götürdüler. Ben onun akıllı ve şuurlu bir kişi olduğunu görünce olayın ne olduğunu sordum kendisine.
Adam dedi ki: Şam'da, Şehitler Efendisi Hüseyin b. Ali aleyhisselam 'ın mübarek başının asıldığı söylenen yerde * ibadet ediyordum. Bir gece zikirle meşgulken karşımda duran bir adamın bana, "Ayağa kalk" dediğini gördüm.
Ben ayağa kalkıp onunla birlikte birkaç adım yürüdük. Ansızın Kufe Mescidi'nde olduğumuzu gördüm. Bana, "Bu mescidi tanıyor musun?" diye sordu.
Ben, "Evet; Kufe Mescidi'dir" dedim
Orada namaz kılıp dışarı çıktık. Yine biraz yürüdükten sonra gördüm ki, Medine'de Mescid-i Nebi'deyiz. Resulullah'ın (s.a.a) kabrini ziyaret ettikten sonra mescide namaz kılarak dışarı çıktık. Biraz daha yürüdük; bu defa gördüm ki, Mekke'de, Ka'be'deyiz; tavaf edip dışarı çıktık. Biraz daha yürüdükten sonra kendimi Şam'daki kendi yerimde buldum; o adam da gözlerimden kayboldu.
Bu gördüklerime şaşırıp kaldım. Bu olay üzerinden bir yıl geçtikten sonra yine aynı adam geldi ve önceki yılki yolculuk aynı şekilde tekrarlandı. Fakat bu defa ayrılmak istediğinde kendisini tanıtması için onu Allah'a yemin verdim. Bunun üzerine, "Ben Muhammed b. Ali b. Musa b. Cafer b. Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebutalib'im" dedi.
Ben bu olayı bazı kişilere anlattıktan sonra haber Mu'tasım-ı Abbasî'nin veziri "Muhammed b.Abdulmelik-i Ziyat"a ulaştı. O da beni eli-kolu bağlı buraya getirip zindana atmalarını emretti. Ve peşinden de yalanla benim peygamberlik iddiasında bulunduğumu yaydılar halka.
"Ali b. Halid" diyor ki: Ona, "Gerçeği bilmiyorsa öğrenmesi için Ziyat'a yazmamı ister misin?" dedim.
Adam, "Yaz" dedi.
Ben olayı "Ziyat"a yazdım. Ziyat benim mektubunun arkasına şöyle yazdı: Ona de ki, kendisini bir gecede Şam'dan Kufe'ye, Oradan Medine ve Mekke'ye götüren ve tekrar geri getiren kişiden kendisini zindandan kurtarmasını istesin."
Ben bu cevaba bu cevaba üzüldüm. Ertesi günü mektubun cevabını kendisine bildirmek, onu sabırlı olmaya davet etmek için zindana gittim. Fakat zindancı, bekçiler ve diğer bir çok kişilerin rahatsız ve endişeli olduklarını gördüm. "Ne oldu?" diye sorunca dediler ki:
"Peygamberlik iddiası eden adam dün gece zindandan çıkıp gitmiş! Nasıl gittiğini, yerin dibine mi girdiğini, yoksa göğe mi çıktığını anlayamıyoruz!" Ne kadar aradılarsa da ondan bir eser bulamadılar."[9]

10- Ey Eba Salt! Sıkıldın mı?

İmam Rıza aleyhisselam 'ın yakın ashabından olan ve İmam Rıza aleyhisselam !ın şehadetinden sonra Me'mun'un emriyle zindana atılan "Eba Salt-i Herevî" şöyle diyor:
Bir yıl zindanda kaldım; içim sıkıldı. Bir gece uyanık kalıp dua ve ibadetle meşgul oldum. Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt'ini şefaatçi kılıp Allah Teala'yı onların hakkına yemin verdim. Daha duam bitmeden İmam Cevad aleyhisselam 'ın zindanda benim yanımda olduğunu gördüm. İmam bana, "Ey Eba Salt! Sıkıldın mı?" buyurdu.
Ben, "Vallahi evet" dedim.
İmam, "Ayağa kalk" dedi. Ve elini zincirlerime vurdu. Zincirler çözüldü. Elimden tutarak zindandan dışarı çıkardı. Bekçiler beni gördükleri halde İmam'ın kerametiyle konuşamadılar. İmam beni dışarı çıkardıktan sonra, "Allah'ın güvencesiyle git" buyurdu, "Bundan sonra hiçbir zaman Me'mun'u görmeyeceksin. O da seni görmeyecek." Ve gerçekten de İmam'ın buyurduğu gibi oldu.[10]

11- Mu'tasım Abbasî'nin Meclisinde

"İbn-i Ebi Davud"la * samimiyeti olan "Zurkan" şöyle diyor: Bir gün İbn-i Ebi Davud, Mu'tasım'ın meclisinden dönerken üzgün olduğunu gördüm. Neden üzgün olduğun sorunca dedi ki:
"Bugün yirmi yıl önce ölmüş olmayı arzuladım" dedi!
Ben, "Neden, ne oldu ki?" diye sordum.
"Ebu Cafer'in -İmam Cevad- Mu'tasım'ın meclisinde başıma getirdiği bela yüzünden" dedi!
"Olay nedir?" diye sorunca şöyle dedi:
Biri hırsızlık yaptığını itiraf etti ve halifeden -Mu'tasım- hakkında ilahî hükmü uygulayarak kendisini temizlemesini istedi. Halife tüm fakihleri topladı. Muhammed b. Ali'yi -İmam Cevad (a.s)- de çağırdı. Bizden, "Hırsızın eli nereden kesilmelidir?" diye sordu.
Ben, "Bilekten" dedim.
Mu'tasım, "Hangi delille?" diye sordu.
Ben, "Çünkü teyemmü ayetindeki 'Yüzünüze ve ellerinize meshedin'[11] buyurmaktadır. Burada elden maksat bilektir" dedim.
Bu konuda fakihlerden bir grup da benim görüşümü savunup hırsızın eli bilekten kesilmelidir, diyorlardı. Fakat bir grup da, "Dirsekten kesilmelidir" dediler. Mu'tasım onların delilini sorunca "Abdest ayetinde 'Yüzünüzü ve dirseklerle birlikte ellerinizi yıkayın'[12] buyurmaktadır. Bu ayette elden maksat dirsektir" dediler.
Mu'tasım daha sonra Muhammed b. Ali'ye -İmam Cevad (a.s)- dönerek, "Bu konuda sizin görüşünüz nedir?" diye sordu.
Muhammed b. Ali, "Bunlar görüş belirttiler; beni muaf görün" dedi.
Fakat Mu'tasım ısrar etti ve görüşünü söylemesi için yemine verdi.
Bunun üzerine Muhammed b. Ali şöyle dedi: "Yemine verdiğin için görüşümü söylüyorum. Bunlar yanılıyorlar; çünkü hırsızın sadece parmakları * kesilmeli, geri kalan kısmına dokunulmamalıdır."
Mu'tasım, "Bunun delili nedir?" diye sorunca şöyle dedi:
"Çünkü Resulullah (s.a.a) secdenin yüz (alın), iki elin ayası, iki diz ve iki ayak (ayaktaki iki büyük parmak) olmak üzere yedi uzuvla yapılması gerektiğini buyurmuştur. Dolayısıyla hırsızın eli bilekten veya dirsekten kesilecek olursa secde etmek için eli kalmaz. Ve yine Allah Teala 'Secde yerleri Allah'a hastır. Allah ile birlikte bir başkasına dua etmeyin' * buyuruyor. Allah'a has olan bir şey de kesilmez.[13]
__________________
Kaynakça:
[1] - Uyunu'l - Mu'cizat, s. 109, özetle..
[2] - Biharu'l - Envar, c. 50, s. 43; Haraic-i Ravendî, s. 237.
[3] - Biharu'l - Envar, c. 50, s. 44; Ravendî'nin Haraic'inden naklen.
[4] - Haraic-i Ravendî, s. 237, Biharu'l - Envar, c. 50, s. 44.
[5] - Bkz. Nuru'l - Ebsar-i Şeblencî, s. 179; İhkaku'l - Hak, c. 12, s. 424; Kâfî, c. 1, s. 497; İrşad-i Mufid, s. 304 ve Menakıb, c. 4, s. 390.
[6] - A'lamu'l - Vera, s. 334.
[7] - Kâfî, c. 1, s. 353; Biharu'l - Envar, c. 50, s. 68.
[8] - Biharu'l - Envar, c. 50, s. 47, Haraic-i Ravendî'den naklen.
* - "Re'su'l-Hüseyin" diye meşhur olan bir yerdir.
[9] - İrşad-i Mufid, s. 304; A'lamu'l - Verâ, s. 332; İhkaku'l - Hak, c. 12, s. 427; el-Fusulu'l - Muhimme, s. 289.
[10] - Muntaha'l - Amal, İmam Rıza aleyhisselam 'ın hayatı, s. 67; Uyun-u Ahbar, c. 2, s. 247; Biharu'l - Envar, c. 49, s. 303.
* - İbn-i Ebi Davud, Me'mun, Mu'tasım, Vasık ve Mütevekkil'in döneminde Bağdat kadınlarından biriydi.
[11] - Mâide, 5.
[12] - Mâide, 5.
* - Maksat dört parmaktır; çünkü baş parmak kesilmemelidir.
* - Ayetin orijinalinde geçen ve Çoğulu mesacid olan mescid veya mesced secde yeri anlamındadır ve camiler, Allah'ın beyti ve alnın değdiği yer secde yerleri olduğu gibi alın ve kendileriyle secde ettiğimiz diğer altı uzuv da secde yeri sayılmaktadırlar. İşte bu nedenle bu rivayette "el-mesacid" kendisiyle secde yapılan yedi uzuv olarak tefsir edilmiştir. Ve yine Kâfî kitabında İmam Sadık aleyhisselam 'dan nakledilen diğer iki rivayette ve Ali b. İbrahim-i Kummi'nin Tefsirindeki bir rivayette "el-Mesacid" yedi uzuv olarak tefsir edilmiştir. Şeyh Saduk da "Fakih" adlı kitabında "el-Mesacid" kelimesini yedi secde uzvu olarak yorumlamıştır. Bu anlamı "Said b. Cubeyr", "Zeccac" ve "Ferra"dan da nakletmişlerdir.
Ve yine dikkat edilmesi gerekir ki, eğer "el-Mesacid" kelimesinin yedi uzuv olarak tefsir edilmesi yanlış olsaydı, Mu'tasım'ın meclisindeki fakihler kesinlikle İmam'ın bu sözünü eleştirirlerdi. "Mu'tasım"ın kendisinin de Arap olup "el-Mesacid" kelimesinin anlamını anladığını dikkate alarak, İmam'ın buyurduğu mana yanlış olsaydı, Mu'tasım da itiraz ederdi. Dolayısıyla meclisteki fakihlerin hiç biri buna itiraz etmedikleri ve Mu'tasım'ın kendisi de İmam'ın yorumunu beğenip ona uygun davrandığına göre onların da "el-Mesacid" kelimesinden maksat kendileriyle secde edilen yedi uzuv olduğu veya bu kelimenin bir anlamının böyle olduğu kabul ettikleri anlaşılmaktadır.
(Bkz. Tefsir-i Safî, c. 2, s. 752; Tefsir-u Nuri's - Sekaleyn, c. 5, s. 440; Tefsir-u Mecmai'l - Beyan, c. 10, s. 372.)
[13] - Tefsir-i Ayyaşî, c. 1, s. 319; Biharu'l - Envar, c. 50, s. 5.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön