Hz. Mehdi (a.f)'in Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

8- İmam Mehdi (a.f)’in Mektubu

İmam Mehdi (a.f)’in dördüncü naibi (vekili) olan Ali b. Muhammed-i Semeri, hicretin 329. Yılında dünyadan göçtü ve onun ölümüyle de gaybet-i kubra başlamış oldu. O vefat etmeden önce İmam Mehdi (a.s) ona şöyle bir mektup yazdı:

“Ey Ali b. Muhammed-i Semeri! Allah Teala senin ölüm musibetinden dolayı kardeşlerine büyük mükafat versin. Sen altı gün sonra dünyadan göçeceksin. O halde işlerini toparla ve vefatından sonra kendin için yerinde oturacak bir vasi tayin etme. Şüphesiz artık gaybet-i kubra zamanı ulaşmıştır. Allah Teala izin vermedikçe zuhur gerçekleşmeyecektir; bu da uzun bir zaman geçtikten, kalpler katılaştıktan ve yeryüzü zulümle dolduktan sonra olacaktır. Bir zaman gelecek ki, Şialardan bazıları beni gördüklerini iddia edecekler. Bilin ki, her kim Süfyani’nin hurucundan (ortaya çıkışından) ve gök sesinden önce böyle bir iddiada bulunursa, yalancı ve iftiracıdır.(1) Güç ve kudret ancak yüce Allah’tandır.”(2)
Ali b. Muhammed Semeri, vefatından altı gün önce mektubu Şialara göstermiş ve altı günden sonra dünyadan göçmüştür. Artık o zamandan sonra Gaybet-i Kubra (büyük gizlik) başlamıştır.
_________________
1 - İmam (a.s)’ın bu sözden maksadı, O’nun tarafından niyabetliği iddia eden kimselerdir. Zira büyük alimlerden bir çoğu İmam Mehdi (a.s)’ın huzuruna varıp sorunlarını O’nun vesilesiyle halletmişlerdir.
2 - Bihar, c. 51, s. 361
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

9- Hz. Resulullah (s.a.a)’in Sözlerinde Hz. Mehdi (a.f)’in Gaybeti

İmam Ali (a.s) diyor ki: Resulullah (s.a.a) bana hitaben şöyle buyurdular:

“...Ya Ali! Sen bendensin ve ben de sendenim. Sen benim kardeşim ve vezirimsin. Vefat ettiğimde bir takım kimselerin göğüslerinde sana karşı kin ve düşmanlıklar kendini gösterecektir. Benden sonra bir takım helak edici kör fitneler vuku bulacaktır. Bu fitne herkesi saracaktır. Bu olay, senin soyundan olan yedinci İmam’ın (Hz. Sadık’ın) evlatlarından beşincisi İmam’ın (Hz. Mehdi’nin) gaybetinden sonra baş gösterecektir. Onun gaybete çekilmesiyle yer ve gök ehli mahzun olacaklardır. Nice mümin erkek ve kadınlar, onun gaybeti döneminde âh çekecek, dertli ve hayranlık içerisinde olacaklardır.”
Daha sonra Resulullah (s.a.a) başını aşağı eğdi. Sonra başını kaldırarak şöyle buyurdular:
“Babam ve anam, adaşım olan, benim ve Musa b. İmran’ın benzeri olan kimseye feda olsun. Onun üzerinde nurdan elbiseler vardır...
Onun gaybetinde dertli ve üzüntülü olanlar için üzülüyorum. Onlar, yakından duyulan bir ses gibi uzaktan bir ses duyacaklar. Bu ses, müminler için bir rahmet ve kafirler için ise bir azaptır.”
Emir’ul-Müminin (a.s) diyor ki: Resulullah (s.a.a)’e: “O ses ne sesidir?” dediğimde buyurdular ki: “Recep ayında üç defa, uzakta ve yakında olanların duyacağı bir ses gelecektir. Birinci seste şöyle denilecektir: “Ela lanetullah alel kavm’iz- zalimin.” (Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.)
İkinci seste ise, şöyle denilecektir: “Ezifet’il- azife.” (Kıyamet günü yaklaşmıştır.)
Üçüncü seste ise, güneşin yakınında birisinin şöyle dediği görülecektir: “Ey insanlar! Bilin ki, Allah-u Teala falan oğlu falanı -İmam Ali’ye kadar babalarının ismini sayacaktır- göndermiştir. Artık zalimlerin helak olma zamanı gelmiştir. İşte bu zaman kurtuluş zamanıdır (Hz. Mehdi’nin zuhur etme zamanıdır); dostlarının göğüslerine şifa verecektir; kalplerindeki hıncı giderecektir.”
Emir’ul-Müminin Ali (a.s) diyor ki Hz. Peygamber’e: “Ya Resulellah! Benden sonra kaç İmam olacaktır?” diye sorduğumda buyurdular ki: “Hüseyin’den sonra dokuz İmam olacaktır; onların dokuzuncusu ise, onların kâimi (kıyam edeni)’dir.”

(Bihar, c. 36, s. 337; c. 51, s. 108)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

10- Hz. Ali (a.s)’ın Sözünde İmam Mehdi (a.s)’ın Gaybeti

İmam Hasan (a.s), babası Hz. Ali (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Allah-u Teala, ahir zamanda, çok sıkıntılı bir dönemde ve halkın dini meselelerden cahil kaldığı bir asırda, (insanların hidayeti için) bir şahıs gönderecektir. Allah Teala onu melekleriyle teyit edecek, onun yardımcılarını koruyacak, kendi ayet ve nişaneleriyle ona yardımda bulunacak ve onu yeryüzüne musallat kılacaktır; öyle ki, herkes isteyerek veya istemeyerek Allah’ın dinini kabul etmek zorunda kalacaktır.
O yeryüzünü adalet, nur ve burhanla dolduracaktır. Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar ona boyun eğecektir. İman etmemiş bir kafir, ıslah olmamış bir facir bile kalmayacaktır.
Onun saltanatı zamanında yırtıcı hayvanlar sulh içerisinde yaşayacak, yeryüzü bitkilerini çıkaracak, gök bereketini indirecek, hazineler onun için aşikar olacak ve 40 yıl doğu ve batıya hükümet edecektir. Ne mutlu onun dönemini gören ve sözlerini duyan kimseye!”

(Bihar, c. 44, s. 20; c. 52, s. 280)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

11- İlginç Bir Öykü

Ahmed b. Ebî Ruh şöyle diyor:

Dinever halkından bir kadın beni çağırdı. Yanına gittiğimde şöyle dedi: “Ey Ebu Ruh’un oğlu! Sen bizim bölgede, din ve takva açısından herkesten daha güvenilir birisin. Sana, sahibine ulaştırman için bir emanet vermek istiyorum.”
Cevabında. “Allah’ın izniyle bunu yaparım” dedim.
Dedi ki: “Bir miktar para bu mühürlü kese içerisindedir. Sakın onu açarak ona bakma. Bu parayı, kesenin ağzını açmadan içerisinde olanı sana söyleyen kimseye ver ancak. Bu da, on dinar değerinde olan küpemdir; on dinar değerinde olan üç tane inci de onun içerisindedir. Benim Sahib’uz- Zaman (a.s)’a bir hacetim vardır. Ondan sormadan onu bana bildirmesini istiyorum.
“Hacetin nedir?” diye sorduğumda şöyle dedi: Annem, evliliğimde on dinar borç almıştır. O borcu kimden aldığını ve onu kime ödeyeceğimi bilmiyorum! Eğer Sahib’uz-Zaman (a.s) onun kim oluğunu sana söylerse, bu keseyi İmam (a.s)’ın gösterdiği kimseye verirsin.
Ben kendi kendime dedim ki: “Eğer Cafer b. Ali (İmam Ali Naki zamanında imamet iddiasında bulunan yalancı Cafer) onu benden isterse, ne söylemem gerekir?
Daha sonra kendi kendime şöyle dedim: Bu, benimle Cafer arasında bir çeşit imtihandır (yani eğer o, zamanın imamı olursa, demeden bilecektir ve benim dememe bile gerek yoktur).
Ahmed b. Ebi Ruh sözünün devamında şöyle diyor:
Ben o malı alıp Bağdat’ta (İmam’ın Vekili olan) Haciz b. Yezid-i Veşşa’nın yanına gittim. Selam verip oturdum.
Haciz: “Bir işin mi vardır?” diye sordu.
Cevabında şöyle dedim: Bir miktar mal yanımda vardır. O zaman onu size verebilirim ki, Sahib’uz-Zaman (a.s) tarafından onu ve miktarını kimin gönderdiğini söyleyesin. Bunları söylediğin takdirde onu size verebilirim ancak.
Haciz dedi ki: “Ey Ahmed! Bu malı Samerra’ya götür.”
Dedim ki: Lâ ilâhe illellah! Ne büyük bir işi üstlenmişim!
Oradan dışarı çıkarak Samerra’ya gittim. Kendi kendime dedim ki: İlk önce Cafer’e uğrayayım. Daha sonra dedim ki: Hayır! İlk önce İmam Hasan Askeri (a.s)’ın evine gideceğim. Eğer doğru cevap verirlerse, emaneti onlara veririm aksi takdirde Cafer’in yanına giderim.
İmam Hasan Askeri (a.s)’ın evine yetiştiğimde, bir hizmetçi evden dışarı çıkarak; "Sen Ahmed b. Ebi Ruh musun?” diye sordu.
Cevabında: “Evet!” dedim.
Hizmetçi: “Bu mektubu al oku!” dedi.
Mektubu alıp okuduğumda şöyle yazılmış olduğunu gördüm:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Ey Ebu Ruh’un oğlu! Dîranî kızı Atike, emanet olarak sana bir kese vermiştir. Senin zannınca b. dirhem onun içerisinde vardır; oysa öyle değildir. Ne keseyi açtın ve ne de onda ne kadar olduğunu öğrenebildin. Ama bil ki, kesede bin dirhem ve elli dinar vardır. Yine o kadın, değerinin on dinar olduğunu tahmin ettiği bir küpe sana vermiştir. Tahmini doğrudur. İki yüzük kaşıyla üç inci de o kesenin içerisindedir. O incileri on dinara almış ama onların değeri on dinardan fazladır. O küpeleri falan hizmetçimize ver; onları ona bağışladım. Sonra Bağdat’a giderek paraları Haciz’e ver ve o paradan bir miktarını ise, yol masrafın için sana verecektir; o parayı al.
Kadının, evlendiğinde annesinin birisinden borç aldığı ve kimden aldığını da bilmediği on dinara gelince; bil ki o, annesinin aldığı borcu, nasibi (Ehl-i Beyt) düşmanı bir kadın olan Ahmed kızı Gülsüm’den almış olduğunu biliyor. Ama o parayı nasibi bir kadına vermek Atike’ye ağır geliyor. O, o parayı fakir kız kardeşleri arasında bölmek istiyor ve bizden de bu konuda icâze istemiştir. O halde o parayı fakir kız kardeşleri arasında taksim etsin.
Ey Ebu Ruh’un oğlu! Cafer’in yanına giderek onu denemen de gerekli değildir. Çabuk kendi evine dön ki, amcan vefat etmiştir. Allah onun mal ve ailesini sana rızk olarak vermiştir.”
Ahmed b. Ebî Ruh diyor ki: Ben hemen Bağdat’a döndüm; para kesesini ise Haciz’e verdim. Haciz de paraları saydı. Para, İmam (a.s)’ın yazdığı miktarda idi. Haciz o paralardan otuz dinar bana verdi. Ben de otuz dinarı alarak Bağdat’taki evime döndüm. Orada amcamın vefat ettiğini bana söylediler. Akrabalar benden, onların yanına gitmemi istediler. Ben de onların yanına gittim. Gerçekten amcam vefat etmişti. Amcamdan üç bin dinarla yüz bin dirhem bana miras yetişti.

(Bihar, c. 51, s. 295)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

12- Mukaddes-i Erdebilî İmam Zaman (a.s)’ın Huzurunda

Bir grup cemaat, çok değerli bir alim olan Seyyid Emir Allam’dan şöyle dediğini nakletmektedir:

Gecelerin birinde Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın hareminin avlusunda dolaşıyordum ve gecenin çoğu geçmişti. Bu esnada bir adamın hareme doğru geldiğini gördüm. Ona doğru gittim. Yaklaştığımda bir de baktım ki, o şahıs üstad ve mevlamız Ahmed-i (Mukaddes-i) Erdebili’dir. Kendimi ondan sakladım. O haremin kapısına doğru gitti. Kapı kapalıydı ama o kapıya yetişir yetişmez kapı açıldı, o da içeri girdi. Onun, biriyle yavaşça konuştuğunu duydum. Daha sonra haremden dışarı çıktı ve onun çıkmasıyla kapı da kapandı.
Ben onun arkasına takıldım. Necef şehrinden dışarı çıkarak Kufe’ye doğru hareket etti. Ben de, o beni görmeyecek bir şekilde onun peşice gidiyordum. Nihayet Kufe mescidine ulaştı. Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın şehit olduğu mihraba doğru gitti. Bir müddet orada durdu. Sonra dönüp camiden dışarı çıkarak Necef’e doğru hareket etti. Ben Necef şehrinin giriş kapısına kadar öylece onun peşice gidiyordum. Orada öksürmem tuttu ve kendimi kontrol edemeyerek öksürdüm. Benim öksürmemi duyunca geriye dönüp bana baktı. Bana: “Sen Emir Allam mısın?” dedi.
Cevabında: “Evet!” dedim.
Üstad: “Burada ne yapıyorsun?” diye sordu.
Dedim ki: “Siz Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın hareminin avlusuna girdiğiniz andan itibaren ben sizinleyim. Seni bu kabrin sahibine ant veriyorum ki, bu gece senin için gerçekleşen şeyleri baştan sonuna kadar bana anlat.”
Üstad: “Anlatırım şu şartla ki, hayatta olduğum müddetçe kimseye söylemeyesin!” dedi.
Kimseye söylemeyeceğimden emin olunca şöyle buyurdular: “Evladım! Bazen ilmî meselelerle ilgili bazı sorunlarla karşılaşıyorum. Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın huzuruna vararak sorunun çözümünü ondan istiyorum. O Hazret de bu sorularıma cevap veriyor. Bu gece de bir sorunun çözümü için O’nun huzuruna vardım ve Allah’tan, mevlam Ali (a.s)’ın sorularıma cevap vermesini istedim. Aniden kabr-i şeriften bir sesin şöyle buyurduğunu duydum:
“Kufe camisine git ve onu oğlum Kâim (Hz. Mehdi)’den sor! Zira o senin İmamındır.”
Ben de bu emir gereğince Kufe camisine gittim. Sahib’uz-Zaman’ın hizmetine vardım, sorumu sordum ve cevaplarımı alarak geri döndüm. Şimdi de kendi evime gidiyorum.”

(Bihar, c. 52, s. 174)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

13- Yeryüzünü Adaletle Dolduracak Olan Çocuk

Ahmed b. İshak (İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Kum’daki vekili) şöyle diyor:

İmam Hasan Askeri (a.s)’ın huzuruna vararak, O’nun vasisi hakkında soru sormak istiyordum. İmam (a.s), ben bir şey söylemeden şöyle buyurdu:
“Ey Ahmed! Allah-u Teâla, Adem’i yarattığı günden şimdiye kadar yeryüzünü hüccetsiz bırakmamıştır, kıyamet gününe kadar da hüccetsiz bırakmayacaktır. İlahi hüccetin bereketiyle yeryüzü halkından sıkıntılar giderilir, yağmur yağar ve yer bereketlerini dışarı çıkarır.”
Arzettim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Sizden sonra İmam ve vasi kimdir?”
İmam (a.s) aceleyle yerinden kalkarak iç odaya geçti ve omzunda üç yaşındaki nur topu gibi bir çocuk olduğu halde gelerek şöyle buyurdu:
“Ey Ahmed! Eğer Allah-u Teâla katında ve O’nun hüccetleri yanında değerli birisi olmasaydın bu çocuğu sana göstermezdim. İşte bu oğlum, Resulullah (s.a.a)’in adını ve künyesini taşımaktadır. Bu, yeryüzünü, zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracak olan kimsedir.
Ey Ahmed! Onun misali ümmetin arasında Hızır ve Zulkarneyn misali gibidir. Allah’a andolsun ki O, gaybete çekilecektir; öyle ki O’nun gaybeti döneminde, Allah-u Teâla’nın, Mehdi’nin imametine itikat etmede sabit kıldığı ve O’nun zuhuru için dua etmeye muvaffak ettiği şahıslar hariç kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”
Arzettim ki: “Ey mevlam! Bu çocuğun imametine daha çok mutmain olacağım ve onun Kâim-i Bihak’ın kendisi olduğunu gösterecek bir nişanesi var mıdır?”
Bu esnada o çocuk fasih bir Arapça’yla şöyle buyurdu:
“Ben, Bakıyyetullah’ım (Allah’ın yeryüzündeki kalan son hüccetiyim), Allah’ın düşmanlarından intikam alacak olan benim! O halde Allah’ın hüccetini gözünle gördükten sonra artık diğer bir nişane isteme.”
Ahmed b. İshak diyor ki: “Ben çok sevinçli bir halde İmam Hasan Askeri’den izin alarak dışarı çıktım. Ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek arzettim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Dün bana lütufta bulunduğunuzdan (aziz evladınızı bana gösterdiğinizden) dolayı çok mutlu oldum. Ama Hızır ve Zulkarney’den ondaki olan sünnet ve nişane nedir?”
İmam (a.s) buyurdu ki: “Ey Ahmed! Gaybetinin uzun olmasıdır…”

(Bihar, c. 52, s. 24)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

14- İmam Mehdi (a.s)’ın İshak’ın Mektubuna Cevabı

İshak b. Yakub şöyle diyor:

Muhammed b. Osman-ı Amiri’den, birtakım zor meseleleri içeren mektubumu Hz. Mehdi (a.s)’ın huzuruna ulaştırmasını rica ettim. Mektubumun cevabı, mevlamız Hz. Mehdi (a.s)’ın kendi hattıyla bana ulaştı. Mektubun cevabı şöyleydi:
“Akraba ve amca oğullarımdan beni inkar etmeleri hakkındaki sorduğun soruya gelince; -Allah seni hidayet edip direnişli kılsın- bilmelisin ki, Allah’la hiç kimse arasında akrabalık bağı yoktur. Kim beni inkar ederse, benden değildir. Onun yolu, Nuh’un oğlunun yoludur. Amcam Cafer ve oğullarının yolu ve tutumları, Yusuf’un kardeşlerinin yol ve tutumları gibidir…
Mallarınıza gelince; onları kabul etmemizin sebebi pâk olmanız içindir. Öyleyse isteyen versin istemeyen vermesin. Allah’ın bize verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır.
Ferecin (kurtuluşun) gerçekleşmesine gelince; o Allah’ın iradesine bağlıdır. Zuhur için vakit belirleyenler yalancıdırlar...
Vuku bulan vakıalara gelince; o vakıalarda, hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz. Zira onlar, sizlere olan hüccetimdir; ben de Allah’ın onlara olan hüccetiyim…
Mallarımızı ellerinde bulunduranlara gelince; kim o mallardan bir şeyi helal bilip yerse, ateş yemiştir…
Gaybetin vuku bulmasının nedenine gelince; Allah Teâla buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Size açıklandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın.” (1) Babalarımdan her birinin boynunda, zamanlarındaki tağutların biati vardı, ama ben öyle bir zaman kıyam edeceğim ki tağutlardan hiçbirinin biati boynumda olmayacaktır.
Gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri görmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin çabuk olması için çok dua edin. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.
Ey İshak b. Yakub! (Allah’ın) selamı sana ve hidayete tabi olanlara olsun.” (2)
_________________
1 - Maide / 101
2 - Bihar, c. 53, s. 180
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

15- İmam Mehdi (a.s) Açısından Babaya Hizmet

Necef’ul-Eşref’te işçi bir adamın yaşlı bir babası vardı, ona hizmet etmede hiçbir kusur yapmazdı. Öyle ki babasının tuvalet ibriğini bile kendisi götürüyor ve o dışarı çıkana kadar bekliyordu, dışarı çıktıktan sonra da onu odasına yetiştiriyordu.
O sürekli Çarşamba geceleri Sehle camisine gidip ibadetle meşgul oluyordu. Sehle camisinin amellerinden dolayı, çarşamba geceleri babasının hizmetinde bulunamıyordu. Ama bir müddetten sonra Çarşamba geceleri Sehle camisine giderek orada ibadet etmeyi terk etti.
Ona: “Neden artık Sehle camisine gitmiyorsun?” diye sorduklarında şöyle cevap verdi:
“Kırk Çarşamba gecesi oraya gittim, kırkıncı Çarşamba gecesi de Sehle cemisinde ibadet yapmak için öğleden sonra yola çıkmada çabuk davranmadım. Guruba yakın bir zamanda yalnız başıma yola koyuldum. Yolun üçte biri kalmıştı, hava da çok karanlıktı. Aniden ata binmiş bir Arab’ın bana doğru geldiğini gördüm. Ben kendi kendime; “Bu adam yol kesicidir, beni soymak istiyor” diye düşündüm. Bana yetişir yetişmez Arapça: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Ben: “Sehle cemisine” diye cevap verdim.
Atlı: “Yanında yiyecek bir şey var mı?”
Ben: “Hayır!”
Atlı: Elini cebine sok!”
Ben: “Cebimde bir şey yoktur.”
Atlı bu defa biraz sert bir şekilde aynı sözünü tekrarladı. Ben elimi cebime soktuğumda, çocuklar için almış olduğum fakat unuttuğum bir miktar kuru üzüm olduğunu gördüm. Bu esnada üç kez şöyle buyurdu: “Usiyke bil’avd, usiyke bil’avd”(1) “Geri dönerek yaşlı babanın hizmetinde olmanı tavsiye ediyorum.”
Daha sonra gözümden kayboldu. Sonra onun Hz. Mehdi (a.s) olduğunu ve hatta Çarşamba geceleri dahi babamın hizmetinde olmamı istediğini anladım. Bu yüzden artık Sehle camisine gitmedim ve o ibadetleri terk ettim.” (2)
_________________
1 - Avd, onların dilinde yaşlı babaya deniliyordu.
2 - Bihar, c. 53, s. 246
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

16- Hemedan Halkından Birisinin İmam Zaman (a.s)’la Görüşmesi

Büyük mühaddislerden olan Ahmed b. Faris Edib şöyle rivayet ediyor:

Hemedan’da “Beni Raşid” olarak meşhur olan bir taife vardı, bunların hepsi Şii ve İsna Aşeri idiler. Onlardan bazılarına: “Neden Hemedan halkı arasında sadece sizler şiisiniz?” diye sordum.
Aralarından, simasından salih ve mümin biri olduğu belli olan yaşlı birisi şöyle dedi: “Bizim Şii olmamızın nedeni şudur ki; bizim dedemiz olan Raşid- ki bizim kabilemiz ona mensuptur- bir yıl Mekk’eye gitti, o şöyle diyordu:
“Mekke’den döndüğümde birkaç konak yol kat ettikten sonra deveden inip biraz yaya olarak yürümek istedim. Bunun üzerine deveden inip epeyce yaya olarak yürüdüm. Yorulup güçsüzleşince kendi kendime şöyle dedim: Yorgunluğumun çıkması için biraz yatayım, kafile yetişince kalkarım. Bu düşünceyle yattım ama güneşin sıcaklığını bedenimde hissedince uyandım. Uyandığımda kafilenin geçip gittiğini ve o çölde kimsenin olmadığını anladım. Bundan dolayı dehşete kapıldım. Çünkü ne yolu tanıyordum ve ne de kafileden bir eser göze çarpıyordu. Allah’a tevekkül ederek şöyle dedim: Yoluma devam edeceğim, Allah nereye isterse oraya götürecektir.
Fazla bir yol katetmemiştim ki aniden yeşillik ve bayındır bir yerde olduğumu gördüm, sanki oraya yeni yağmur yağmıştı, toprağı ise çok güzel kokulu bir toprak idi. O bölgede kılıç gibi parlayan bir saray gördüm. Kendi kendime dedim ki: Keşke, şimdiye kadar eşini ve benzerini görmediğim ve duymadığım bu sarayın ne ve kimin malı olduğunu bir bilseydim! Derken o saraya doğru hareket ettim. Sarayın kapısına yetiştiğimde, beyaz derili iki hizmetçinin olduğunu gördüm. Selam verdim, onlar en güzel bir şekilde selamının cevabını verdiler. Sonra bana: “Otur! Allah senin mutluluğunu istemiştir” dediler. Ben de orada oturdum.
Onlardan biri saraya girdi, kısa bir süre sonra dışarı çıkarak: “Kalk içeri gir” dedi. Sarayın içerisine girdiğimde, çok azametli ve eşsiz bir saray olduğunu gördüm. Hizmetçi ileri giderek, odanın kapısına asılan perdeyi kenara itti, derken odanın ortasında oturmuş olan bir genci gördüm; bir kılıç da onun başının üzerine asılmıştı, neredeyse kılıcın ucu onun başına dokunacaktı. O genç, karanlık bir gecede parlayan dolunay gibi nurlu idi. Ben selam verdim, o da en güzel bir şekilde cevap verdi. Sonra şöyle buyurdu: “Benim kim olduğumu biliyor musun?”
Cevabında: “Allah’a andolsun ki hayır” dedim.
Buyurdu ki: “Ben Kâim-i Âl-i Muhammed’im! Ben ahir zamanda, bu kılıcımla kıyam edecek olan şahısım. Yeryüzünü zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracak olan benim.”
Bu sözü duyunca yere kapanıp yüzümü toprağa sürdüm. Buyurdu ki: “Böyle yapma, ayağa kalk. Sen Hemedan halkından falan şahıssın.”
Arzettim ki: “Evet, ey efendim ve mevlam.”
Buyurdu ki: “Ailenin yanına dönmek istiyor musun?”
Arzettim ki: “Evet, ey mevlam! Onların yanına dönerek Allah’ın bana lütufta bulunduğu bu kerameti onlara anlatmak ve onları müjdelemek istiyorum.”
İmam (a.s) bu esnada hizmetçisine işaret etti, o da elimden tutarak bana bir kese para verdi ve benimle birlikte dışarı çıktı. Birkaç adım attıktan sonra aniden bir takım gölgeler, ağaçlar ve caminin minaresini gördüm.
Benimle birlikte olan şahıs: “Burayı tanıyor musun?” diye sordu.
Cevabında: “Bizim şehrimizin yakınında “Esed Abad” isminde bir şehir vardır, burası o şehre benziyor” dedim.
Buyurdu ki: Evet, burası Esed Abad’dır; git muvaffak olasın.”
Bu esnada o adam gözümden kayboldu, her tarafa baktım artık onu göremedim. Sonra Esed Abad’a gittim, orada keseyi açınca, içerisinde kırk veya elli dinar olduğunu gördüm. Oradan da Hemedan’a giderek akrabalarımı bir araya toplayıp başımdan geçen olayı onlara anlattım. O paralar yanımızda bulunduğu müddetçe, sürekli refah, hayır ve bereket içerisinde yaşıyorduk.”

(Bihar, c. 52, s. 41)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

17- İmam Zaman (a.f)’in Hükümeti

İmam Cafer-i Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“İmam Mehdi (a.s) kıyam ettiğinde, adaletle hükmedecektir, O’nun hükümeti döneminde zulüm ve haksızlık olmayacaktır, yollar emniyet ve güven içerisinde olacaktır, yeryüzünün bereketleri aşikar olacaktır, her hak sahibine ulaşacaktır, her mezhep ve meşrebin takipçileri Müslüman olup mümin olarak tanınacaklardır. Allah-u Teâla buyuruyor ki: “Yeryüzünde ve gökte olan herkes, istek ve rağbetle O’na teslim olacaklardır…”
Daha sonra İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdular:
“Bizim hükümetimiz hükümetlerin en sonu olacaktır, bizden önce bir takım gruplar, bizim hükümet yöntemimizi gördüklerinde; “hükümet bizim elimize geçseydi, biz de onlar gibi hükümet ederdik” diyememeleri için Allah Teâla onlara da yeryüzünde hükümet yapmaları için güç ve kudret verecektir. Ama onlar hakkı uygun bir şekilde uygulayamayacaklardır.”

(Bihar, c. 52, s. 338)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön