Hz. Mehdi (a.f)'in Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Hz. Mehdi (a.f)'in Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. MEHDİ (A.F)’İN KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: M.u.h.a.m.m.e.d.
Lakapları: Mehdi-yi Mev’ud, İmam-ı Asr, Sahib’uz-Zeman, Bakıyyetullah, Kâim, Hüccet, Halef-i Salih, Eba Salih
Künyesi: Ebu’l-Kasım.
Baba-Ana: İmam Hasan Askeri (a.s); Nergis hatun.
Doğumu: Hicretin 255. (M. 867) veya 256. yılı, Şaban ayının 15. günü Samerra’da dünyaya gözünü açtı.
Özel Naipleri: Gaybet-i Suğra dönemindeki dört özel naipleri:
1) Ebu Amr Osman b. Said-i Amiri.
2) Ebu Cafer Muhammed b. Osman b. Said-i Amiri.
3) Ebu’l- Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti.
4) Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed Semuri.
Zuhur Alametleri:
a) Bütün dünyada ve İslam toplumlarında; zulüm, kötülük, fesat, günah, ve dinsizliğin yayılması.
b) Sufyani'nin ortaya çıkışı ve yerin yarılarak Sufyani’nin ordusunu içine alması.
c) Seyyid Hasani’nin ortaya çıkışı.
d) Yüksek ses
e) Hz. İsa Mesih’in gökten inişi ve Hz. Mehdi (a.s)’ın arkasında namaz kılması.
Yaşam Dönemi:
1) Babasının kefaleti altında gizli bir şekilde yaşadığı beş yıllık dönem.
2) İmam Hasan-ı Askeri'nin (a.s) şahadetinden sonra, hicri 260 yılından 329 yılına kadar 69 (veya 70) yıl süren “Gaybet-i Suğra” dönemi.
3) Hicretin 329. yılından başlayıp Hz. Mehdi'nin (a.s) zuhuruna kadar devam edecek olan “Gaybet-u Kubra” dönemi.
4) Zuhur ve evrensel hükümet dönemi. Bu dönemde 40 yıl doğu ve batıya hükümet edecektir.

*************************************************************

Rahman ve Rahim Allah'ın Adıyla

İnsanın dünya ve ahiretiyle ilgili her mesele, Kur’ân ve hadislerde açıklanmıştır. Fakat Muhammedî olan İslam’ı tanımak, bazı İslam düşmanları tarafından, Ehl-i Beyt’ten uzak olan kimseler için oldukça zorlaştırılmıştır. Düşmanlar hakla batılı birbiriyle karıştırarak hakkın üzerini kapatmak istemişlerdir; fakat Allah Teala kendilerini tertemiz kıldığı Peygamber (s.a.a)’in Ehl- Beyt’i vasıtasıyla Muhammedi olan İslam’ı ve İslam düşmanlarını açıkça halka tanıtmış ve böylece dinini tağut ve zalimlerin elinden korumak istemiştir.
Allah Teala, Kur’an-ı Kerim’in 33. suresinin 33. ayetinde Ehl-i Beyt’in pâk ve tertemiz olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber de altı veya dokuz ay boyunca sabah namazına giderken onların evinin önünde durarak; “Ey Peygamber’in Ehl-i Beyt’i, buyurun namaza” buyurmuş ve onları abasının altına alarak; “Allah’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir” buyurarak onların kimler olduğunu halka tanıtmıştır.
Ama bazı kimseler, Kur’an’ın buyurmuş olduğu gibi; “Heva ve heves üzere konuşmayan ve sözleri vahiy olan”[1] Hz. Peygamber (s.a.a) vefat ederken, O’na saygısızlık yapmış, vasiyet yazmasına mani olmuş ve “Kur’an bize yeterlidir” demiş ve bununla da yetinmeyip haddini aşarak; “O’nun aklı başında değildir, sayıklıyor” söylemişlerdir. Hz. Peygamber’den sonra da O’nun Ehl-i Beyt’ine edebildikleri kadar zulüm yapmış ve O Hazretin; “Babasının annesi” diye lakaplandırdığı kızını oldukça incitmişlerdir. Bununla da rahat edemeyip Hz. Peygamber’den topladıkları hadisleri yakmış, onları nakletmeği yasaklamış ve böyle yapmayanları cezalandırmakla tehdit bile etmişlerdir.
Bütün bunlara rağmen Allah’ın lütfüyle, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt’inin sözleri şimdi elimize ulaşmış bulunmaktadır. Bunlar sözlerinde İlahi hüccetlerin sonuncusu olan Hz. Mehdi’nin kim olduğunu, O’nun evrensel kıyamını ve O’nun özelliklerini bize açıklamışlardır.
Konuya girmeden önce dikkatinizi Hz. Peygamber (s.a.a)’in buyurmuş olduğu iki hadisine çekmek istiyorum. O hadislerden biri, Şia ve Sünnilerin nakletmiş olduğu “Sekaleyn” hadisidir. Hz. Peygamber (s.a.a) bu hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; biri Kur’ân, diğeri ise Ehl-i Beyt’imdir; bunlar (Kevser) havuzunun başında bana gelinceye kadar (yani kıyamet gününe dek) asla birbirlerinden ayrılmazlar.”[2]
Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur:
“Kim boynunda biat olamadan (başka bir hadiste ise; Kim zamanının İmamını tanımadan) ölürse, cahiliyet ölümüyle ölmüştür.”[3]
Naklettiğimiz bu iki hadis, her zamanda herkes için büyük bir sorumluluk getirmektedir. Bir taraftan Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in her zamanda olacağını ve diğer taraftan da herkesin kendi zamanının İmamını tanımakla yükümlü olduğunu vurgulamıştır.
Her zamanın İmamından maksat, zalim sultan ve önderler değillerdir. Bunları tanımamak cahiliyet ölümüyle ölmeyi gerektirmez. Bu İmam, Hz. Peygamber’in de tanıttığı gibi O’nun Ehl-i Beyt’inden olan on iki İmamlardır. Şimdi Ehl-i Beyt İmamlarından sadece bir tanesi hayattadır, O da Hz. Mehdi’dir; hadislerin buyurduğuna göre yeryüzünü adaletle dolduracak olan İmam, işte O’dur ve O’nu tanımak ve O’na biat etmek herkese farzdır.
Şimdi Hz. Mehdi’yi daha iyi tanımamız için Ehl-i Sünnet ve Şia alimlerinin kendi kitaplarındaki Hz. Mehdi ile ilgili nakletmiş oldukları hadislere bir göz atalım.
Resulullah (s.a.a)’den nakledilen şu iki hadis, Hz. Mehdi ve kıyamını inkar eden kimselerin küfrünü açıkça ortaya koymaktadır:
1- “Mehdi’nin çıkışını inkar eden, Muhammed’e indirileni inkar etmiştir...”
2- “...Mehdi’yi inkar eden şüphesiz kafirdir.”[4]
Hz. Peygamberden sonraki İmam ve halifelerin on iki kişi olduğu, Şia ve Ehl-i Sünnet’in birçok kitaplarında nakledilmiştir, biz onlardan sadece iki tanesini Ehl-i Sünnet kitaplarından naklediyoruz:
1- Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Benden sonra on iki halife gelecektir.”[5]
2- Yine Resulullah (s.a.a) Veda haccında buyurmuştur ki:
“On iki halife oldukça bu din, düşmanlarına karşı hep muzaffer olacak ve hiçbir muhalif ve münafık ona zarar veremeyecektir.”[6]
Hz. Peygamber (s.a.a) kendisinden sonraki İmamların ismini açıkça buyurmuştur; biz bu konuda iki hadisle yetiniyoruz:
1- Abdullah b. Abbas, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Benim halifelerim, vasilerim ve Allah’ın benden sonraki hüccetleri on iki kişidir; ilki kardeşim, sonuncusu ise evladımdır.” Ya Resulullah, kardeşin kimdir? diye sorduklarında; “Ali b. Ebu Talip’tir.” buyurdular. Evladın kimdir? dediklerinde de şöyle buyurdular: “Yeryüzü zülüm ve haksızlıkla dolduktan sonra onu adaletle dolduracak olan Mehdi’dir. Beni hak üzere müjdeleyici olarak gönderene ant olsun ki, eğer yeryüzünün ömründen sadece bir gün kalmış olsa dahi Allah Teala, o günü o kadar uzatacak ki, sonunda oğlum Mehdî zuhur edecektir. Allah’ın nuru İsa b. Meryem gökten inecek, O’nun arkasında namaz kılacak, yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak ve O’nun saltanatı doğu ve batıya ulaşacaktır.”[7]
2- Resulullah (s.a.a)’in çobanı Ebu Süleyman şöyle diyor:
Resulullah (s.a.a)’ten duydum ki şöyle buyuruyordu: “Miraç gecesi göğe yükseldiğimde yüce Rabbim bana şöyle buyurdu:
“...Ey Muhammed! Seni, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyn’i, ve Hüseyn’nin evlatlarından olan İmamları kendi nurumdan yarattım, sizlerin velayetinizi göklerin ve yerin ehline sundum; kim onu kabullenirse benim yanımda mümindir; kim de karşı çıkarsa benim yanımda kafirdir.
Ey Muhammed! Eğer kullarımdan bir kul, nefesi kesilinceye ve derisi kemiğe yapışıncaya kadar bana ibadet etse dahi, eğer sizin velayetinize karşı çıkarsa, onu affetmem. Ey Muhammed! Onları görmek ister misin? Ben; “Evet ey Rabbim.” dediğimde buyurdu ki: “Arşın sağ tarafına bak.” Bakınca Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve Muhammed Mehdi b. Hasan’ı gördüm; O, O’nların içinde inci gibi parlayan yıldız gibiydi.
Allah Teala buyurdu ki: “Ey Muhammed! O’nlar benim kullarıma olan hüccetlerimdir; O’nlar senin vasilerindir. O’nlardan Mehdi, senin evlatlarından öldürülenlerin kanının intikamını alacaktır. İzzetime ve celalime ant olsun ki O, düşmanlarımdan intikam alacak ve dostlarımı sevindirecektir.”
[8]
Yeryüzünün asla hüccetsiz kalmayacağı pek çok hadislerde geçmektedir; biz o hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:
1- Ebu Hamza İmam Bakır (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Allah’a ant olsun ki, Adem (a.s) olduğu günden beri Allah Teala yeryüzünü İmamsız ve kullarını da hüccetsiz bırakmamıştır. Allah’ın kullarına hücceti olan İmam yeryüzünde olmazsa, yeryüzü baki kalmaz.”[9]
2- “Keşf’ul-Ğumme fi Marifet’il- Eimme” kitabında Ali b. İsa b. Ebu’l- Feth-i Erbili, Sünni alimlerinden olan Hafız Abdulaziz b. Cenabezi’nin “Mealim’ul-İtre” kitabından naklen İmam Rıza (a.s)’dan, O da babalarından Emir’ul-Muminin Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakleder:
“Resulullah (s.a.a), yüce Allah’ın; ‘O gün bütün insanları imamlarıyla çağıracağız’ sözü hakkında şöyle buyurdu: ‘Her kavim kendi zamanının İmam’ı, Rabbinin kitabı ve Peygamberinin sünneti ile çağırılacaktır.”[10]
Yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak olan Hz. Mehdi (a.s)’ın özellikleri pek çok kitaplarda geçmiştir. Biz Ehl-i Sünnet kitaplarında nakledilen hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:
1- Ebu Said Hudri, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
“Sizlere Mehdi’yi müjdeliyorum. Halkın ihtilaf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar O’ndan razı olacaklardır ve O, malları sahih olarak taksim edecektir.”
Adamın birisi: “Sahih olarak nasıl taksim edecek?” diye sorduğunda: “Halkın arasında eşit olarak (dağıtacaktır).” buyurdular.
Sonra şöyle eklediler: “O zamanda Allah Teala, Muhammed ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve O’nun adaleti onların hepsini kapsayacaktır; hatta nida eden; ‘Mala ihtiyacı olan var mıdır? diye nida edecek, bir kişiden başka hiç kimse kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; ‘Git hazinedara Mehdi bana mal vermeni emrediyor de’ denilecektir. Bundan dolayı hazinedar ona seç diyecek, adam onu kendi evine getirip açınca pişman olarak; ‘Ben Muhammed ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum, yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi?’ diyecek. Bunun üzerine o malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi geri almayız denilecektir. Böylece yedi, sekiz veya dokuz sene devam edecektir, bundan sonra yaşantının hiçbir hayrı yoktur.”[11]
2- Cabir b. Abdullah-i Ensari şöyle diyor: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
“Mehdi benim evlatlarımdandır; O’nun ismi benim ismimdir; künyesi de benim künyemdir; ahlak ve yaratılış olarak da insanların en çok bana benzeyenidir. O gaybete çekilecek ve o dönemde halk şaşkınlık içinde kalacak, ümmetler sapıklığa düşecektir. Sonra Mehdi, parlak bir yıldız gibi ortaya çıkacak, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”[12]
Hz. Mehdi (a.s)’ın İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarından olduğuna dair birçok hadisler kitaplarda geçmiştir. Biz Ehl-i Sünnet kitaplarında nakledilen hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:
1- Hz. Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Hüseyin’in evlatlarından biri ümmetim arasında kıyam etmedikçe dünya yok olmayacaktır; O, yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.”[13]
2- Huzeyfe, Resulullah (s.a.a)’ten şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Dünyanın sonuna bir gün kalmış olsa dahi, Allah Teala o günü, evlatlarımdan birini gönderene kadar uzatacaktır; O’nun ismi benim ismimdir.”
Selman; “Ey Allah’ın Resulü! Hangi oğlundan olacaktır?” diye sorduğunda, eliyle Hüseyin’i göstererek; “Bu oğlumdan.” buyurdular.[14]
Hz. Mehdi (a.s)’ın zamanında Hz. İsa (a.s) gökten inecek ve ümmetin emirliğini kabul etmekten çekinecektir. Bu konuda nakl olunmuş olan hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:
1- El-Havi li’l-Fetava (s. 48, Mısır bas.), Ebu Amr ed- Dani’nin Sünen’inden naklen Huzeyfe’den şu hadisi tahriç eder: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
“Mehdi zuhur ettiğinde İsa b. Meryem de gökten inecektir; saçlarından sular damlarken Mehdi ona diyecek ki: ‘Öne geç ve halka namaz kıldır.’ İsa da cevaben şöyle diyecektir: ‘Namaz senin için ikame olunmuştur.’ Böylece benim evlatlarımdan birinin arkasında namaz kılacaktır.” [15]
2- Sahih-i Buhari, “Kitab’ul-Bed’il-Halk” (Kitapta Meryem’i de an) babında (c. 4, s. 205, Beyrut bas.) Ebu Hureyre’den şöyle nakledilir: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: “İsa b. Meryem nazil olup İmamınız da sizden olunca ne yapacaksınız?”[16]
Hz. Mehdi (a.s) hakkında Ehl-i Beyt İmamlarından da pek çok hadisler nakledilmiştir. Biz teberrük için her İmamdan bir hadis naklediyoruz:
1- Esbeğ b. Nebate diyor ki; Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s), Hz. Mehdi (a.s) hakkında söz ederken şöyle buyurdular:
“O, (Mehdi -a.s-) öyle bir gaybete çekilecek ki, sonunda cahiller: ‘Allah’ın Âl-i Muhammed’e ihtiyacı yoktur’ diyeceklerdir.” [17]
2- Ebu Said şöyle diyor: Hasan b. Ali (a.s) Muaviye b. Ebu Süfyan ile sulh ettiği zaman, bazıları O’nu bu işten dolayı kınayınca buyurdular ki:
Yazıklar olsun size! Ne yaptığımı biliyor musunuz? Vallahi güneşin üzerinde doğup battığı her şeyden daha hayırlısını ben şiilerim için yaptım. Benim, sizin İmamınız olduğumu, sizin bana itaat etmeniz gerektiğini ve Resulullah’ın buyurduğu cennet gençlerinin efendilerinden biri olduğumu biliyor musunuz?” “Evet biliyoruz” diye cevap verdiler.
İmam Hasan (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdular:
“Biliyor musunuz Musa b. İmran, Hızır (a.s)’ın gemiyi delmesine, duvarı düzeltmesine ve çocuğu öldürmesine neden o kadar kızdı? Çünkü bu işlerin hikmetini bilmiyordu. Halbuki bu işler zikri yüce Allah’ın yanında doğru ve hikmet üzereydi. Arkasında İsa b. Meryem’in namaz kılacağı Kâim dışında biz Ehl-i Beyt’ten olan hepimizin boynunda zamanın tağutunun biati olduğunu bilmiyor musunuz? Yüce Allah O’nun veladetini gizleyecek ve şahsını saklayacaktır. Böylece O, zuhur ettiğinde kimsenin biati onun boynunda olmayacaktır. O, tüm kadınların en üstünü olan birinin oğlu olan kardeşim Hüseyin’nin dokuzuncu oğludur. O’nun gaybetinde, Allah Teala O’nun ömrünü uzatacak, sonra kendi kudreti ile O’nu kırk yaşından daha genç görünümlü olarak aşikar edecektir ve bu Allah’ın her şeye kadir olduğunun bilinmesi içindir.” [18]
3- Abdurrahman b. Selit diyor ki, İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
“On iki hidayet İmam’ı bizdendir; birincisi Emir’ul-Muminin Ali b. Ebu Talip’tir; sonuncusu ise dokuzuncu evladımdır. Hak üzere kıyam edecek olan O’dur. Yeryüzü öldükten sonra, Allah O’nun vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir ve müşrikler istemese de Allah hak dini diğer dinlere muzaffer kılacaktır. O’nun gaybete çekildiği dönemde bazı kavimler mürtet olacak, bazıları ise dine bağlı kalacaktır; onlara eziyetler olacak ve onlara denilecek ki: ‘Eğer doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman vuku bulacaktır?’ Biliniz ki O’nun gaybetindeki eziyetlere ve tekziplere sabretmek, Resulullah (s.a.a) ile beraber kılıçla cihat etmek gibidir.” [19]
4- Said b. Cübeyr şöyle diyor: İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurdu ki: “Bizden olan Kâim’de, peygamberlerden bazı sünnetler vardır: Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan, Eyyup’tan ve Muhammed (s.a.a)’den birer sünnet onda vardır.
Nuh’un ondaki sünneti uzun ömrüdür; İbrahim’in sünneti gizli veladet ve halktan uzaklaşmasıdır; Musa’nın sünneti korkudan gaybete çekilmesidir; İsa’nın sünneti halkın onun hakkında ihtilaf etmesidir; Eyyub’un sünneti belalardan sonraki ferahlıktır; Muhammed’in sünneti ise kılıçla zuhur etmesidir...”
[20]
5- Salih b. Ukbe basından, o da İmam Muhammed Bâkır (a.s)’dan, O da babaları vasıtasıyla Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmekteler:
“Mehdi benim evlatlarımdandır, onun gaybet dönemi olacaktır. Bu dönemde ümmetten birçoğu delalete düşecektir. O, peygamberlerin nişaneleriyle gelecek, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”[21]
6- Mufazzal b. Ömer, İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
“Yüce Allah, varlıkları yaratmadan on dört bin yıl önce, on dört nur yarattı. İşte o nurlar, bizim ruhlarımızdır.”
“Ey Allah Resulünün oğlu, bu on dört nur kimdir?” diye sorduklarında şöyle buyurdular: “Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evlatlarından olan İmamlar. Onların sonuncusu Kâim’dir; gaybetten sonra kıyam edecek, Deccal’ı öldürecek ve yeryüzünü her türlü zulüm ve haksızlıktan temizleyecektir.” [22]
7- Yunus b. Abdurrahman diyor ki, İmam Musa b. Cafer (a.s)’ın huzuruna çıkarak: “Ey Resulullah’ın oğlu! Hak üzere kıyam edecek olan Kâim sen misin?” diye sorduğumda İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Hak üzere kıyam eden benim. Ama yeryüzünü Allah’ın düşmanlarından temizleyecek, onu zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan Kâim, benim evlatlarımın beşincisidir. Öldürülme korkusu olduğu için gaybeti o kadar uzayacak ki, bazı kavimler O’nun hakkında irtidata düşecek, bazıları ise ona bağlı kalacaklardır.”
Sonra şöyle ekledi: “Bizim Kâim’imizin gaybetinde sevgimize sarılan, velayetimize bağlı kalan ve düşmanlarımızdan uzaklaşan şiilerimize ne mutlu! Onlar bizdendir, biz de onlardanız. Bizlerden İmamları olarak razıdırlar: Biz de onlardan şiilerimiz olarak razıyız. Ne mutlu onlara! Allah’a ant olsun ki onlar, kıyamet günü bizimle aynı derecede olacaklardır.” [23]
8- Hasan b. Halid, İmam Ali Rıza (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Benim evlatlarımın dördüncüsü, cariyelerin en üstününün oğludur, Allah onun vesilesiyle yeryüzünü bütün zulüm ve haksızlıklardan temizleyecektir. Halkın, doğumunda tereddüt ettiği gaybet sahibi O’dur. O, zuhur ettiğinde yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak, halkın arasında adalet ölçüsünü kuracak, böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek ve yeryüzü O’na itaat edecek ve onun gölgesi de olmayacaktır.
Gökten bir münadi onun adına nida edecek ve yeryüzündeki bütün halk ona doğru yapılan şu çağrıyı işitecek: “Bilin ki, Allah’ ın hücceti Beytullah’ın yanında zuhur etti, O’na tabi olun; şüphesiz hak O’nunladır ve O’ndadır. Ve bu konuda Allah’ın ayeti şöyle geçer: ‘Eğer istersek onlara gökten bir ayet nazil ederiz de hepsinin boynu onun karşısında eğilir.’ Yakın bir mekândan bir münadi, o gün nida eder ve onlar da o hak sesi duyarlar. İşte o gün zuhur günüdür. Yani oğlum Kâim Mehdi’nin zuhur günüdür.”
[24]
9- Abdulazim b. Abdullah şöyle diyor: İmam Muhammed Takî (a.s)’ın yanına giderek Mehdi’nin Kâim mi başkası mı olduğunu sormak istedim. Ama İmam (a.s) söze başlayarak şöyle buyurdular:
“Ey Ebu’l- Kasım! Doğrusu bizden olan Kaim, Mehdi’dir. Onu, gaybetinde beklemek ve zuhurunda ona itaat etmek vaciptir. O, benim evlatlarımdan üçüncüsüdür. Muhammed sallallâhu aleyhi ve alih’i peygamber olarak gönderen ve İmameti bizlere mahsus kılan Allah’a ant olsun ki, eğer dünyanın sonuna sadece bir gün kalsa dahi, Allah o günü o kadar uzatacak ki, O, o günde zuhur edecek, yeryüzü haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.” [25]
10- Sakr b. Ebu Delf, İmam Ali Naki (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Benden sonraki İmam, oğlum Hasan’dır; O’ndan sonraki İmam ise O’nun oğlu Kâim’dir. O, yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra adalet ve eşitlikle dolduracak olandır.” [26]
11- Ahmed b. İshak b. Sa’d el-Ensarî şöyle diyor:
İmam Hasan Askerî (a.s)’ın yanına giderek, kendisinden sonraki İmam’ın kim olduğunu sormak istedim. Ama İmam (a.s) benden önce söze başlayarak şöyle buyurdular:
“Ey Ahmed b. İshak! Şüphesiz yüce Allah, Adem (a.s)’ı yarattığından beri yeryüzünü hüccetsiz bırakmadı ve kıyamete kadar da bırakmayacaktır. O’nun vesilesiyle belaları yeryüzü ehlinden defeder, yağmur yağdırır ve topraktan bereketleri çıkarır.”
İmam (a.s)’a; “Ey Allah Resulünün Oğlu! Senden sonraki İmam kimdir?” diye arz ettiğimde İmam (a.s) ayağa kalkıp odaya girdi. Az sonra omzunda yüzü dolunay gibi parlayan üç yaşındaki bir çocukla çıkarak şöyle buyurdular:
“Ey Ahmed b. İshak! Eğer Allah’ın ve hüccetlerinin yanında değerli olmasaydın bu oğlumu sana göstermezdim. Bunun adı ve künyesi, Resululah’ın adı ve künyesi ile aynıdır. Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.
Ey Ahmed b. İshak! Bu ümmetin içinde bu, tıpkı Hızır ve Zülkarneyn gibidir. Allah’a ant olsun ki, bu öyle bir gaybete çekilecek ki, Allah’ın O’nun imametine bağlı kıldığı ve O’nun zuhurunun acil olması için dua etmeğe muvaffak kıldığı kimseler dışında, kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”

“Ey mevlam! Kalbimin mutmain olacağı bir alameti var mıdır?” diye sorduğumda, O çocuk fasih bir Arapça’yla şöyle buyurdu: “Ben Allah’ın yeryüzündeki son hüccetiyim; düşmanlarından intikam alacak olan da benim; beni gördükten sonra artık alamet ve delil isteme.”
Ahmed b. İshak şöyle ekliyor: Sevinç ve ferahla dışarı çıktım; ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek şöyle arz ettim: “Ey Resulullah’ın oğlu! Bana minnet ettiğin için çok mesrur oldum. Hızır ve Zülkarneyn’nin O’nda zahir olacak olan sünneti nedir?” İmam (a.s); “Gaybetinin uzunluğudur” buyurdular. “Ey Resulullah’ın oğlu! O’nun gaybeti çok mu sürecektir?” dediğimde ise şöyle buyurdular:
“Rabbime ant olsun ki, evet uzun sürecektir; öyle ki, O’na inananların çoğu bu inançlarından vazgeçecek ve Allah’ın bizim velayetimiz üzerine kendilerinden ahit aldığı ve kalbine iman yazdığı ve rahmetiyle desteklediği kimseler dışındakiler buna bağlı kalmayacaklardır.
Ey Ebu İshak! Bu, Allah’tan gelen bir emirdir ve Allah’ın gizli sırlarından bir sırdır. Sana dediklerimi al, gizle ve şükredenlerden ol. Böylece yarın en yüce makamda bizimle olursun.”
[27]
12- İmam Mehdi (a.s) da kendi gaybetiyle ilgili şöyle buyurmuştur:
“Benim gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri bilmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin yakın olması için çok dua ediniz. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.”[28]
İmam Mehdi (a.s) hakkında, Şia ve Sünnî alim ve yazarlar tarafından müstakil olarak pek çok kitaplar yazılmış veya yazdıkları kitaplarda O Hazrete de değinmişlerdir. Örneğin: Ehl- Sünnet alimleri tarafından konunun ispatı hususunda müstakil olarak yüz kırk üzerinde kitap yazılmıştır.[29]
Hicri üçüncü yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek, bu alanda iki bini aşkın kitap ve risale telif edilmiş ve yine kitap niteliğinde sayısız makaleler yazılmıştır. Bunların sayısından fazlası da bir veya birkaç defa basılmıştır. Şii ve Sünni alim ve düşünürler tarafından yazılan bu kitaplar Arapça, Farsça, Orduca, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Rusça ve diğer dillerde telif veya bu dillere tercüme edilmiştir.
Hz. Mehdi (a.s) hakkında yazılan veya O’nunla ilgili hadisleri içeren kitaplara bir göz attığımızda şu gerçekle karşılaşıyoruz ki, Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki hadislerini sahabe vasıtasız olarak direkt Hz. Resulullah (s.a.a)’ten nakletmiş ve yayınlamışlardır.
Sayın Mehdi İslami, konuyla ilgili kaynak kitaplarında sahabeden adı geçen 45 ravinin isimlerini zikretmektedir. Hz. Mehdi ile ilgili hadisleri bu kadar sahabenin nakletmesi bile, bu hadislerin sıhhat ve tevatürlüğüne en büyük delillerden biridir.
_______________
Kaynaklar:
[1] - Necm/3-4.
[2] - Sahih-i Müslim, c. 4, s. 3-18, hadis:2408 (Abdulbaki bas.). Sünen-i Daremi, c. 2, s. 431-432. Sünen-i Termizi, c. 5, s. 663, hadis: 37788.
[3] - Bihar, c. 23, s. 77. hadis: 4, 5, 66, 78. Kenz’ul-Ummal, c. 1, s103, hadis: 463-464.
[4] - Bkz. “Fevaid’ul-Ahbar” (Ö:279). İkd’ud-“Durer, fi Ahbar’il- Muntazar”, s. 157 (Ö:685). Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 337, No: 585 (Ö:730). Lisan’ul-Mizan, c. 4, s. 147 (Ö:852). El-Fetave’l- Hadise, s. 37 (İbn-i Hacer-i Mekki).
[5] - Buhari; “Tarih’ul-Kebir” c. 1, s. 466. “Müsned-i Ahmed, c. 5, s. 92. Ebu Nuaym; “Hilyet’ul-Evliya, c. 4, s. 323; Tabarani; “Mucem’ul-Kebir”, s. 94. Menavi; “Kenz’ul) Hakayık” s. 208.
[6] - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 87-88.
[7] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 312.
[8] - Yenabi’ul-Mevedde, c. 3, s. 160.
[9] - Kafi, c. 1, s. 137.
[10] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 137.
[11] - Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 37.
[12] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 334.
[13] - Yenabi’ul-Mevedde, s. 445.
[14] - Zehair’ul-Ukba, s. 136 (Mısır bas.)
[15]- El-Havi, Li’l- Fetava, s. 81 (Mısır bas.)
[16] - Sahih-i Buhari, c. 4, s. 205 (Beyrut bas.)
[17] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 302.
[18] - A. K. c. 1, s. 305.
[19] - Uyun-u Ahbar, c. 1, s. 68.
[20] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 576.
[21] - 21- A. K. c. 1, s. 287. Bihar, c. 51, s. 72.
[22] - A. K. c. 2, s. 335. Bihar, c. 51, s. 144.
[23] - Kifayet’ul-Eser, s. 265.
[24] - Yenabi’ul-Mevedde, s. 448.
[25] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 337.
[26] - A. K. c. 2, s. 383.
[27]- A. K. c. 2, s. 384.
[28] - Bihar, c. 53, s. 181.
[29] - Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyen şu kitaplara bakabilir:
a) “Mehdi- yi Muntazar ra Beşnasid.” (Mehdi Fakih-i İmami bu kitapta Hz. Mehdi hakkında yaklaşık 400 kitabın ismini vermiştir)
b) “Kitapname-i Hz. Mehdi” Ali Ekber Mehdi Pur, iki ciltten oluşan bu kitapta Hz. Mehdi konulu 2066 kitap tanıtmıştır.


*************************************************************

KISACA HZ. MEHDİ (A.S)’IN HAYATI

Doğum Tarihi

On ikinci İmam Hz. Mehdi (a.s), hicretin 255. (M. 867) yılı Cuma gecesi tan yeri ağarırken “Samerra” şehrinde dünyaya gözünü açmıştır.[1]
Babası, İmam Hasan Askeri (a.s)’dır; annesi de Hz. İsa’nın havarisi Şum’un’un neslinden olan Rum Kayseri’nin oğlu Yuşa’nın değerli kızı “Saykal” ve “Susen” adlarıyla da anılan “Nergis” hatundur. Hz. Mehdi (a.s)’ın en meşhur lakapları “Mehdi”, “Kâim”, “Hüccet” ve “Bakıyyetullah”tır.

Doğumunun Gizli Olması

Ümeyye oğulları ve Abbas oğulları dönemi, özellikle altıncı İmam Cafer Sadık (a.s) zamanı ve sonrası, halifelerin Ehl-i Beyt İmamlarına karşı çok hassas oldukları bir devirdir. Bunun sebebi de toplumun onlara çok ilgi duyması, gün geçtikçe toplumdaki etkilerinin artması ve halkın onlara olan ilgisinin fazlalaşmasıdır. Bu durum karşısında Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede görüyorlardı; özellikle vaat edilen Mehdi (a.s) Hz. Peygamber (s.a.a)’in neslinden olup İmam Hasan Askeri (a.s)’ın soyundan geleceği ve dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracağı meşhur olması sebebiyle İmam Hasan Askeri (a.s)’ı sıkı bir şekilde Samerra’da gözaltına almışlardı. Abbasiler, geleceği vaat edilen bu bebeğin dünyaya gelmesini engellemeye çalışıyorlardı, ama bu doğumun gerçekleşmesinde Allah’ın iradesi söz konusu idi. Onun için Abbasilerin çalışmaları neticesiz kaldı ve Allah Teala, Musa (a.s) gibi onun doğumunu da gizli kıldı. Bununla birlikte İmam Hasan Askeri (a.s)’ın özel ashabı, vaat edilen bu İmam’ı babası hayatta iken defalarca gördüler. İmam Hasan Askeri (a.s) dünyadan göçtükleri zaman yine İmam Mehdi (a.s) açığa çıkarak özel bir toplulukla birlikte babasının cenaze namazını kıldırdı ve halk onu gördü, ondan sonra da İmam (a.s) gözlerden kayboldu.

Gaybet-i Suğra ve Kubra

On birinci İmam Hasan-ı Askeri (a.s)’ın şahadetinden sonra, hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıl “Gaybet-i Suğra” (Küçük Gizlilik) dönemidir.[2] O zamandan Hz. Mehdi (a.s) zuhur edinceye kadarki dönem de “Gaybet-u Kubra” (Büyük Gizlilik) dönemidir.
Gaybet-i Suğra’da, halkın İmam Mehdi (a.s) ile ilişkisi tamamen kesilmedi, ama sınırlıydı. Şiiler, Şia büyüklerinden olan “Özel naipler” vasıtasıyla sorunlarını İmam’a ulaştırıp cevap alabiliyorlardı. Gaybet-i Suğra dönemi, halk ile İmam arasındaki irtibatın tamamen kesildiği “Gaybet-i Kubra” dönemi için bir hazırlık olarak tanımlanabilir. Bu dönemde halk, İmam’ın genel vekilleri sayılan müçtehit ve fakihlere başvurmakla görevli kılındılar.
Eğer Gaybet-i Kubra ansızın ve birden gerçekleşseydi düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine sebep olabilirdi; ama Gaybet-i Suğra müddetince zihinler yavaş-yavaş hazırlandı ve daha sonra Gaybet-i Kubra dönemi başladı. Ayrıca Gaybet-i Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam (a.s) ile sağlanan irtibat ve o dönemde Şiilerden bazılarının İmam Mehdi (a.s)’ın huzuruna gitmeleri onun doğum ve hayatı meselesini daha da sabitleştirdi.
Gaybet-i Kubra eğer bunlardan önce olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye düşecekti. Allah Teala kendi hakimiyetiyle Peygamber (s.a.a) ve İmamların da bildirdikleri gibi Ehl-i Beyt izleyicilerinin inançlarının sarsılmaması, İmamlara olan inançlarını yitirmemeleri, Hz. Mehdi (a.s)’ı ve İlahi kurtuluşu beklemeleri, gaybet zamanında Allah’ın dinine sarılıp kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi (a.s)’ın kıyamı için Allah’ın emri gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri için tam gaybete hazırlık gayesiyle kısa müddetli olan “Gaybet-i Suğra” ve ondan sonra uzun müddetli olan “Gaybet-i Kubra” olmak üzere, İmam Mehdi (a.s) için iki çeşit gaybet takdir etti.

Dört Naip

Gaybet-i Suğra zamanında Şia büyüklerinden dört kişi İmam Mehdi (a.s)’ın özel naibi olmuştur. Onlar İmam’ın huzuruna gider, İmam’ın da cevaplarını halka iletirlerdi.
Bu dört naibin dışında İmam (a.s)’ın çeşitli şehirlerde de vekilleri vardı, onlar da bu dört naip vasıtasıyla halkın meselelerini İmam (a.s)’a ulaştırıyorlardı.

Dört naip ise şunlardır:

1) Ebu Amr Osman b. Said-i Amiri.
2) Ebu Cafer Muhammed b. Osman b. Said-i Amiri.
3) Ebu’l- Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti.
4) Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed Semuri.

Zuhuru Bekleyiş

Emir’ul-Muminin Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)’den şöyle nakleder: “İbadetlerin en üstünü Mehdi’nin zuhurunu beklemektedir.” [3]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
“On iki İmam’ın gaybeti uzun sürecektir. Onun imametine inancı olan ve gaybet zamanında zuhurunu bekleyen halk, diğer zamanlarda yaşayan halktan daha üstündür. Çünkü Allah-u Teala onlara öyle bir akıl, düşünce ve marifet derecesi vermiştir ki, onlar için gaybet zamanı, İmam’ın hazır bulunduğu zaman gibidir ve Allah onları Resulullah (s.a.a)’in huzurunda cihat eden mücahitler gibi kılmıştır; doğrusu onlar bizim samimi ve gerçek şiilerimizdir. Onlar, gizli ve aşikar olarak insanları Allah’a yönelmeye çağırırlar. Zuhuru beklemek ise en büyük kurtuluştur.”[4]
Bekleyiş, beklenen şeyin gerçekleşmesini gözlemektir. Bekleyiş, düşünce ve duyguyu beklenen şey üzerinde yoğunlaştırmaktır. Bekleyiş, insanın fikir ve çabasının çoğalmasına sebep olur. Bekleyiş, zorlukların insana kolay gelmesini sağlar. Çünkü zorlukların giderilme eşiğinde olduğu bilincindedir. Bekleyiş, nefsi ve hatta diğerlerini ıslah etmeyi gerektirdiği gibi Hz. Mehdi (a.s)’ın düşmanlarına galip gelmesini sağlamak için insanın ortamı hazırlaması, bu hedef için gerekli olan bilgi, ilim ve vesileleri tahsil etmesini de gerektirir.
Merhum Muzaffer şöyle yazıyor:
“Dünyayı ıslah edici ve hak yolda insanların kurtarıcısı olan Hz. Mehdi (a.s)’ı beklemek, dini meselelerde elini kolunu bağlayıp bir şey yapmamak demek değildir. Bilhassa dini hükümleri uygulamak yolunda cihat, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gibi dini vazifelere sımsıkı sarılmak gerekir. Çünkü Müslüman, ne durumda olursa olsun İlahi ahkamla amel etmek ve onu daha iyi tanımak için adım atmak ve mümkün olduğu kadar iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla görevlidir. Islah ediciyi beklemek bahanesiyle farzları yerine getirmemek doğru değildir. Bekleyiş, Müslümanların üzerinden hiçbir dini vazifeyi kaldırmaz ve hiçbir ameli de ertelemez.”[5]

Gaybet Zamanında İmam (a.s)’ın Varlığının Faydaları

İnsanlar, gaybet döneminde masum bir önderin aşikar olmaması yüzünden birçok feyizden mahrum olmalarına rağmen birçok yönden de İmam’ın varlığından faydalanmaktadırlar. Çünkü masum bir İmam’ın varlığının faydası, sadece aşikar olarak yol göstermek, toplumsal sorunları çözmek gibi işlerden ibaret değildir. Biz bu konuyla ilgili bir takım hadiselere işaretle bu faydalardan bazılarını açıklıyoruz:

a) Masum İmam, Maddi ve Manevi Alem Arasında Bir Rabıtadır

Hz. Resulullah (s.a.a), “Gaybet döneminde Hz. Mehdi’nin varlığının ne gibi bir faydası olacaktır?” şeklinde sorulan bir soruya şöyle cevap verdiler:
“Beni peygamber olarak gönderen Allah’a ant olsun ki insanlar, gaybet döneminde, bulutların arkasında kalan güneşten faydalandıkları gibi ondan faydalanırlar.” [6]
Yine “Yenabi’ul-Mevedde” adlı kitapta, Süleyman A’meş b. Mehran yoluyla İmam Sadık (a.s)’dan İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
“Biz, Müslümanların İmamı, dünya ehlinin hüccetiyiz. Yıldızların gök ehline güvence ve kurtuluş vesilesi olduğu gibi, bizler de yer ehlinin güvence kaynağı ve kurtuluş vesilesiyiz. Bizim hürmetimize, Allah istemedikçe gökten bir şey yere düşmez. Bizim vasıtamızla Hakkın rahmet yağmuru yağmakta ve yeryüzü bereketlerini çıkarmaktadır; eğer biz yeryüzünde olmasaydık, yeryüzü üzerindekileri yutardı. Allah-u Teala, Adem (a.s)’ı yarattığı günden beri yeryüzü hiçbir zaman hüccetsiz kalmamıştır. Ama bu hüccet bazen zahirdir ve tanınır, bazen de gaip ve gizlidir. Kıyamete kadar da yeryüzü hüccetsiz kalmayacaktır. Eğer İmam olmazsa Allah’a (hakkıyla) ibadet edilmez.” [7]

b) İmam, Ümit Kaynağıdır

Gaip İmam’a inanmak, kurtuluşu beklemek ve onun zuhurunu gözlemek, insanlara büyük bir ümit vermektedir. Bu ümit, başarı ve ilerlemede en büyük etkenlerden biridir. Ümitlerini yitiren bir topluluk asla başarıya ulaşamaz.
Örneğin: Karargahta bulunan bir komutanın varlığı, askerlere ümit verir ve onların çaba göstermelerini sağlar. Komutanının ölüm haberini duyan bir ordu, ileri teknikle donanmış olsa da dağılıverir ve askerler ümitsizliğe kapılırlar.
İşte bu yüzden, Ehl-i Beyt’ten nakledilen hadislerde, kurtuluşu beklemek en büyük ibadetlerden biri olduğu gibi hak yolunda şahadetle de eşit sayılmıştır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kim, biz Ehl-i Beyt’in velayetiyle kurtuluşu bekler bir halde ölürse, Kâim’in (Mehdi’nin) ordusunda yer alan kimse gibi olur.” [8]
Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
“Bizim devletimizi bekleyen kimse, Allah yolunda kanını döken ve canını veren kimse gibidir.”[9]

c) İmam Dinin Korunmasına Vesiledir

Hz. Ali (a.s), her dönemde insanların İlahi önderlere olan ihtiyaçlarını şöyle açıklıyor:
“ Yeryüzü, Allah için hüccet ve burhanla kıyam eden İmam’dan boş kalmaz. Bazen O İmam, zahir ve açık, bazen de gizlidir. Allah’ın yeryüzündeki hüccet ve delilleri yok olmasın diye böyle takdir edilmiştir. Onlar kaç kişi ve nerededirler? (veya ne zamana kadar korku içerisinde ve gizlidirler?) Allah’a ant olsun ki, sayı açısından azdırlar, ama değer ve makam açısından büyüktürler. Allah Teala, onlar vasıtasıyla kendi hüccet ve burhanlarını korumaktadır...” [10]
Zamanın geçmesi, şahsi fikir ve değerlendirmelerin dini konulara karıştırılıp din adına sunulması, sapık mekteplerin aldatıcı ve çekici programlarına yönelmesi, fasit ellerin semavi öğretilere uzanması, İslam kanunlarının pratik alandan uzaklaştırılması vb. faktörler el ele vererek, İslam kanunlarından bazılarının unutulmasına, asaletini yitirmesine ve tahrif edilmesine neden olur. Vahiy olarak inen bu öğretiler, onun bunun beyinleriyle temas etme sonucu siyahlaşır ve ilk günkü parlaklığını yitirir. Bu nurun, karanlık fikirlerin çerçevesinden geçmesi sonucunda, ışığı azalır ve yansıması zayıflar.
Durum böyleyken acaba müslümanlar içinde, İslam’ın yasa ve öğretilerini gelecek nesiller için olduğu gibi koruyacak birinin bulunması gerekmez mi? Acaba yeniden mi vahiy inecektir?! Kesinlikle hayır. Çünkü vahiy kapısı ebediyete dek kapanmıştır. Öyleyse asıl din nasıl korunmalı? Tahrifler ve hurafeler nasıl önlenmeli? Bu, ancak masum bir İmam vasıtasıyla gerçekleşir.

Gaybet-i Suğra’da İmam (a.s)’ın Kerametleri

Şeyh Tusi (r.a) şöyle diyor: “Gaybet zamanında İmam Mehdi (a.s)’dan görülen kerametler, sayılmayacak kadar çoktur.” [11]
Burada örnek olarak bunlardan ikisini zikrediyoruz:
1) İsa b. Nasr şöyle anlatır: Ali b. Samuri İmam Mehdi (a.s)’a bir mektup yazarak ondan kendisi için bir kefen istedi, cevabında; “Senin seksen yılında (hicri 280 yılında veya 80 yaşında) ihtiyacın olacaktır” diye cevap geldi ve İmam’ın buyurduğu gibi 80 yılında vefat etti ve vefatından önce İmam Mehdi (a.s) ona istediği kefeni gönderdi.[12]
2) Muhammed b. Sure el-Kummi (Kum kentinin büyük alimlerinden) şöyle nakleder: Ali b. Hüseyn-i Babaveyh, amcası Muhammed b. Musa Babaveh’in kızı ile evlendi, ama ondan evlat sahibi olmadı. İmam Mehdi (a.s)’ın üçüncü naibi olan Hüseyin b. Ruh’a bir mektup yazarak onun vasıtasıyla İmam Mehdi (a.s)’dan, ona evlat verilmesi ve bu evlatlarının alim olması için Allah’tan dua etmesini rica etti.
İmam (a.s) tarafından şu cevap geldi: “Şimdiki hanımından evladın olmayacak, ama yakında sahip olacağın Deylemli bir cariyeden iki fakih erkek çocuğun olacaktır.”
İbn-i Babavey, Muhammed, Hasan, ve Hüseyin adında üç çocuk sahibi oldu, Muhammed ve Hüseyin parlak hafızalı iki fakih oldular, Kum kentinde hiç kimsenin belleyemediği konuları bellemişlerdi. Halk, rivayet ve hadislerin naklinde Ali b. Hüseyin b. Babaveyh’in iki oğlu Muhammed ve Hüseyin’nin hafızalarına hayret eder ve bu makam İmam Mehdi (a.s)’ın duasıyla size nasip oldu derlerdi. Bu hadise Kum halkı arasında pek meşhurdu.[13]
Bilindiği üzere İmam’ın duası hürmetine dünyaya gelmiş olan Muhammed b. Ali b. Babavey’in fıkıh ve hadis alanında onlarca eseri mevcuttur. Şia’nın hadisteki dört temel kaynağından biri olan “Men La Yahzuruh’ul Fakih” kitabı da onun eseridir.

İmam Mehdi (a.s) İle Görüşme

Bazı büyük alimler, Gaybet-i Kubra zamanında İmam (a.s)’ın huzuruna giden veya uykuda ya da uyanıkken bir takım kerametler gören kişilerin adlarını ve başından geçenleri kitaplarında toplamış ve zikretmişlerdir. “Keşf’ul-Estar”, “Bihar’ul-Envar” kitaplarında da bu hususla ilgili birçok senetli hadise nakledilmiştir. Merhum Hacı Nuri, “Necm’us- Sakıb” kitabında bu konuda yüz olay nakleder ve şöyle der: “Herkesten duyduğumuz her şeyi burada nakletmedik, Allah’ın yardımıyla sadece doğruluğuna güvendiğimiz olayları, güvenilir kişilerden aktardık.” [14]
Biz de burada “Necm’us-Sakıb” kitabından bir olay nakletmekle yetiniyor ve okuyuculardan bu kitapları araştırmalarını rica ediyoruz:
Faziletli alim Ali b. İsa Erbili “Keşf’ul-Ğumme” adlı kitabında diyor ki; Güvenilir kardeşlerimden bir grup, Hille bölgesinde Hırkal köyü ahalisinden İsmail b. İsa b. Hasan Hırkalı adında bir kişinin benim zamanımda vefat ettiğini bana haber verdiler. Ben onu görmemiştim. Onun oğlu Şemsuddin bana dedi ki; Babam bana şöyle bir olay anlattı: Gençliğinde sol bacağında Tuse denilen yumruk büyüklüğünde bir yara çıkmış ve her bahar mevsimi patlıyor, ondan kan ve irin akıyormuş. Bu dert onu her şeyden alı koyuyormuş. O Hilleye gelip Raziyyuddin Ali b. Tavus’un yanına giderek ona bu yarasından bahsetmiş. Seyyid b. Tavus, Hille cerrahlarını çağırmış, onu muayene ettirmiş ve demişler ki; “Bu, toplar damar üzerinde çıkmış ve kesmekten başka çaresi yoktur. Ancak, bunu kesersek toplar damar da kesilebilir, eğer bu damar kesilirse İsmail sağ kalmaz. Onu kesmek çok tehlikelidir, biz bu işe girişemeyiz.”
Seyyid b. Tavus, İsmail’e; “Ben Bağdat’a gidiyorum, gel seni de götüreyim ve oradaki cerrahlara göstereyim, belki onlar bir çare bulurlar” demiş. Bağdat’a gitmiş, tabipleri çağırmışlar, onlar da aynı teşhisi koymuş ve aynı özrü getirmişler, İsmail bu duruma üzülmüş, Seyyid ona; “Allah Teala üzerindeki bu necasetle kılacağın namazı kabul eder, bu derde sabretmek mükafatsız değildir” demiş. Bunun üzerine İsmail; “Öyleyse Samerra’ya ziyarete gideceğim ve İmamlardan yardım isteyeceğim” demiş ve yola çıkmış.
Şemsuddin sonra şöyle ekliyor; Babam diyordu ki; O nurlu hareme ulaştığım zaman İmam Ali Naki (a.s) ve İmam Hasan Askeri (a.s)’ı ziyaret ettikten sonra Serdab’a (İmam Mehdi’nin gaybete çekildiği yere) gittim. Geceleyin orada Allah’a çok yalvardım ve İmam Mehdi (a.s)’dan yardım diledim. Sabahleyin Dicle nehrine gittim, elbisemi yıkadım ve ziyaret guslü yaptım. İbriğimi su ile doldurarak bir kere daha ziyaret etmek için İmamların haremine geri döndüm, kaleye varmadan birkaç atlının bana doğru geldiğini gördüm. Samerra’nın etrafında bazı soylu ailelerin evleri olduğundan bunların eşraflardan olduğunu sandım. Bana yetiştiklerinde, bunlardan kılıç kuşanmış ve birinin de sakalı yeni-yeni çıkmış olan iki genç, elinde bir mızrak bulunan ve üzeri tertemiz olan yaşlı bir adam ve beline kılıç bağlamış, üzerine cübbe giymiş, sarığını omzuna salıvermiş ve elinde mızrak olan dört kişi olduğunu gördüm. O ihtiyar adam sağ tarafa ve iki genç de sol tarafa geçtiler. Cübbe giymiş adam onların ortasında kaldı, bana selam verdi, ben de cevap verdim. Cübbe giymiş adam; “Yarın yola mı çıkacaksın?” siye sordu. Evet dedim. “Yaklaş bakayım, sana eziyet eden şu yara neymiş bir görelim!” dedi. Ben bu sırada; “...Elbiselerimi yıkamış olduğumdan dolayı keşke bu bedevi bana dokunmasa...” diye düşünürken o eğildi ve beni kendine doğru çekerek elini yaramın üzerine koyup kuvvetle sıktı, canım pek yanmıştı... Sonra doğruldu, bu haldeyken yaşlı adam; “Kurtuldun İsmail!” dedi.
Ben; “Siz de felaha ve kurtuluşa erin” dedim. Bu sırada birden, onun adımı bildiği düşüncesiyle şaşırdım, bana; Kurtuluşa erdin diyen yaşlı adam bu sefer; “İmam’dır O, İmam...” dedi.
Ben koşarak ayağının üzengisini öptüm. İmam (a.s) yola koyuldu, ben de ardından gidiyor ve feryat ediyordum, İmam (a.s); “Geri dön” dedi. Ben; “Sizi bırakmam mümkün değil” diye inledim. İmam (a.s) tekrar; “Geri dönmek senin için daha hayırlıdır, geri dön” diye buyurdu. Ben aynı sözü tekrarlayınca yaşlı adam dedi ki; “Ey İsmail! İmam iki defa geri dön dediği halde onu dinlememekten utanmıyor musun?”
Bu sözler üzerine olduğum yerde kaldım... Hareme dönünce haremdekiler beni gördüklerinde; “Durumun değişmiş, yaran ağrı yapıyor mu?” diye sordular. Hayır dedim... Durumu anlattıktan sonra sağ bacağımı açtıklarında yaradan hiçbir eser kalmadığını gördüler. Ben de dehşete kapıldım, diğer bacağımı da açtım, onda da bir şey görmedim. İşte o zaman halk başıma toplanarak teberrük için elbiselerimi parçaladılar...[15]

Zuhur Vaktini Belirtmek

İmam Mehdi (a.s)’ın dördüncü özel naibi Ali b. Muhammed-i Semuri’nin vefatından sonra, Gaybet-i Kubra dönemi başladı. Şimdiye kadar da devam etmekte...İmam Mehdi (a.s) Allah Teala’nın emriyle kıyam ve zuhur edecektir. Ehl-i Beyt İmamları birçok hadislerde zuhur vaktinin belirtilemeyeceği ve bunu ancak Allah’ın bileceğini, ansızın Allah’ın emriyle vuku bulacağını ve zuhur için bir vakit belirten kimselerin yalancı olduğunu açıklamışlardır.
Fuzeyl, İmam Bakır (a.s)’dan; “Acaba bu iş için bir zaman belirtilecek mi?” diye sorunca İmam (a.s) üç defa şöyle buyurdu: “Vakit belirtenler yalancıdırlar.” [16]
İshak b. Yakup, Muhammed b. Osman-i Amri vasıtasıyla İmam Mehdi (a.s)’a bir mektup yazarak birkaç soru sordu, İmam (a.s) soruları cevaplandırırken zuhur vakti hakkında buyurdu ki: “Zuhur vakti Allah’ın emrine bağlıdır; zaman tayin edenler yalancıdırlar.” [17]

Zuhur Alametleri

Zuhurdan önceki hadiseler ve zuhur alametleri hakkında birçok rivayetler vardır. Bu hadislerden bazıları toplumların, özellikle İslami toplumların durumunu açıklar, bazıları zuhura yakın bir dönemde meydana gelecek olayları, bazıları da şaşırtıcı şeylerin meydana gelişini anlatır.
Bütün bu hadisleri incelemek için ayrıntılı kitaplara ihtiyaç vardır. Biz burada açık ve kesin olan birkaç alameti naklediyoruz:

a) Bütün Dünyada ve İslam Toplumlarında Zulüm, Kötülük, Fesat, Günah, ve Dinsizliğin Yayılması

İslam önderleri İmam Mehdi (a.s)’ın mübarek kıyamlarını müjdeledikleri birçok hadiste, onun, dünya zulüm ve kötülükle dolduktan sonra zuhur edeceğini vurgulamışlardır. Müslüman toplumlarda bile sapıklık, sefahat, çeşitli günah ve kötülüklerin yaygınlaşacağını hatırlatmış ve şunlara değinmişlerdir:
“Sarhoş edici maddeler açıkça alınıp satılacak, şarap içilecek, faiz yemek, zina ve diğer kötü işler yaygın bir şekilde yapılacak, hicapsız kadınlar çekici elbiselerle ortaklıkta dolaşacak, kadınlar erkeklere, erkekler de kadınlara benzeyecek, iyiliği emredip kötülükten alıkoymak terk edilecek ve müminler hakir, naçiz ve mahzun olup günah ve kötülükleri engellemek kudretine sahip olamayacaklar, dinsizlik yaygınlaşacak, Kur’ân’la amel edilmeyecek, evlatlar baba ve annelerine eziyet edecek, küçükler büyüklerine saygı göstermeyecek, büyükler küçüklere acımayacak, akrabalık bağı gözetilmeyecek, humus ve zekat ödenmeyecek, kafirler ve sapıklar müslümanlara galip gelecek, müslümanlar bütün işlerinde, giyimlerinde... onları taklit edecek, İlahi hüküm ve cezalar uygulanmayacak...” [18]

b) Sufyaninin Ortaya Çıkışı ve Yerin Yarılarak Sufyani’nin Ordusunu İçine Alması

Ehl-i Beyt İmamlarının önemle vurgulayıp açıkça beyan ettikleri alametlerden birisi de Sufyani’nin Şam’da ortaya çıkışıdır; o kısa bir sürede bu şehri tasarrufu altına alacak, büyük bir orduyla Kufe üzerine hareket edecek, Irak şehirlerinde özellikle Necef ve Kufe’de büyük cinayetler işleyecek ve diğer bir orduyu da Medine’ye gönderecek, sonra Mekke’ye doğru hareket edecek, Medine ve Mekke arasında Allah’ın emriyle yer yarılarak onlar yerin dibine gömülecek, işte o zaman İmam Mehdi (a.s) bir takım olaylardan sonra Mekke’den Medine’ye ve Medine’den Irak’a ve Kufe’ye gelecek ve Sufyani Irak’tan Şam’a kaçacak, İmam Mehdi (a.s) onu takip etmesi için bir ordu gönderecek ve nihayet onu Beyt’ul-Mukaddes’te helak edip başını bedeninden ayıracaklar.[19]

c) Seyyid Hasani’nin Çıkışı

Ehl-i Beyt İmamlarından ulaşan hadiselere göre, “Seyyid Hasani İran’da Deylem ve Kazvin nahiyesinden çıkarak kıyam edecektir. Bu dindar şahıs imamet ve Mehdilik iddiasında bulunmayacak değerli bir kişidir. Halkı İslam’a ve Ehl-i Beyt İmamlarının yoluna davet edecek, birçok izleyici bulacak ve kendi bölgesinden Kufe’ye kadar yerleri zulüm, kötülük ve sapıklıktan temizleyecek. İtaat olunan bir hakim ve adaletli bir sultan olarak hükmedecektir. Ordusu ve dostlarıyla Kufe’de olduğu bir zamanda, İmam Mehdi (a.s)’ın Kufe’nin etrafına geldiğini ona bildirecekler. Seyyid Hasani ordusuyla birlikte İmam Mehdi (a.s) ile görüşecek, İmam’a biat edecek ve ardından da izleyicileri biat edeceklerdir. Ancak bunlardan dört bin kişi kabul etmeyecek, üç gün nasihat ve öğütten sonra iman etmedikleri için İmam (a.s)’ın emriyle öldürüleceklerdir.” [20]

d) Yüksek Ses

Bilinen alametlerden biri de gökyüzünden yüksek bir sesin duyulmasıdır. Olay şöyle olacaktır: “İmam Mehdi (a.s)’ın zuhurundan önce Mekke’de gökyüzünden herkesin duyacağı çok yüksek ve müthiş bir ses duyulacaktır, bu ses İlahi ayetlerdendir. Bu seste insanlara, hidayete erişmeleri, İmam Mehdi (a.s)’a biat etmeleri ve haktan sapmamaları için onun hükmüne karşı çıkmamaları tavsiye edilecektir.” [21]

e) Hz. İsa Mesih’in Gökten İnişi ve Hz. Mehdi (a.s)’ın Arkasında Namaz Kılması

Hadislerin bir kısmında da Hz. İsa Mesih’in gökten inerek namazda Hz. Mehdi (a.s)’a iktida edeceği zikredilmiştir. İslam Peygamberi (s.a.a) kızı Fatıma’ya buyurmuşlardır ki: “Kendisinden başka İlah olmayan Allah’a ant olsun ki, Hz. İsa b. Meryem’in, arkasında namaz kılacağı bu ümmetin Mehdi’si bizdendir.” [22]
Kitaplarda bunlardan başka birçok diğer alamet ve nişaneler de nakledilmiştir, ama biz bu kadarıyla yetiniyoruz.

İmam (a.s)’ın Kıyamı

Hz. Mehdi (a.s) uzun bir gaybetten sonra Mekke’de Ka’be’nin kenarında zuhur edecektir. Peygamber (s.a.a)’in bayrağı, kılıcı, sarığı ve gömleği ondadır. Melekler vasıtasıyla ona yardım edilecek, İslam düşmanlarını öldürecek ve zalimlerden intikam alacaktır.
Mekke’de ona biat edecek olan özel ashabı 313 kişidir. İmam Mehdi (a.s) bir müddet Mekke’de kaldıktan sonra Medine’ye gelecek, dostları yiğit, şecaatli, salih, imanlı kişilerdir, ona itaatte gayretlidirler. Nereye ve hangi işe yönelseler mutlaka zafere ulaşırlar.
İmam (a.s) Medine’de bir takım savaşlardan sonra ordusuyla Irak’a ve Kufe’ye gelecek, Kufe’de Seyyid Hasani ile görüşecek, Seyyid Hasani ve ordusu ona biat edecekler. Hz. İsa gökyüzünden inerek İmam’a yardımda bulunacak ve namazda İmam’a iktida edecektir.
İmam’ın hükümetinin merkezi Kufe’dir. İmam (a.s) dünyanın doğu ve batısını fethedip İslam’ı dünyanın dört bir yanına egemen kılacaktır. Allah’ın kitabı ve Peygamber’in sünnetine göre amel ve hüküm edecektir.
İmam (a.s)’ın hükümetinde yeryüzünün tüm bereketleri ortaya çıkacak; servet, nimet, meyve, ve mahsuller çoğalacak ve herkes öyle bir refah ve nimete boğulacak ki, zekat ve sadaka vermek için fakir bulunmayacak ve kimse zekat ve sadaka kabul etmeyecektir.
İmam (a.s)’ın kurduğu nizamda adalet ve emniyet öyle yerleşecek ki, ihtiyar bir kadın altın ve mücevher dolu bir sepeti alır ve tek başına yaya olarak bir şehirden diğerine gidecek olursa, hiç kimse onu rahatsız etmeyecek, servetine göz dikmeyecektir... Allah Teala insanlara öyle bir güç verecek ki, herkes olduğu yerde onun sözlerini duyacak ve İmam (a.s) İslam’a hayat verecektir...[23]

Gaybet Döneminde Müminlerin Vazifeleri

Ayetullah seyyid Muhammed Taki el-Musevi, “Mikyal’ul-Mekarim” kitabında, gaybet döneminde yapılması ve uyulması gereken 80 noktaya işaret etmiştir, ki biz bunlardan birkaçının aktarılmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Müminler bu noktalara riayetle, hayatlarına yeni bir çekidüzen vererek yaşamalarını O Hazretin rıza ve hoşnutluğu doğrultusunda tazmin eder ve zuhur hazırlığına hız kazandırmış olurlar inşaallah. O vazifelerden bazıları şunlardır:
1- Hz. Mehdi (a.s)’ın özelliklerini, vasıflarını bilmek ve zuhur edeceği sıradaki alamet ve olaylardan haberdar olmak.
2- Hz. Mehdi’ye sevgi beslemek.
Ehl-i Beyti sevmek bütün müslümanlara farzdır. Bu husus birçok ayet ve hadislerde tasrih edilmiştir.
3- Hz. Mehdi (a.s)’ın zuhurunun bekleyişi içinde olmak; yani kalben, fikren ve amelen buna mutabık bir hayat sürdürmek.
Bu konuda daha geniş bilgi isteyen, “Mikyal-ul Mekarim” kitabına müracaat edebilir.
________________
Kaynaklar:
[1] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 514.
[2] - İsbat’ul-Hudat, c. 7, s. 143.
[3] - Yenabi’ul-Mevedde, s. 493. el-Mehdi, s. 201.
[4] - Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 122.
[5] - Der İntizar-ı İmam (a.s), s. 54.
[6] - Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 93.
[7] - Yenabi’ul-Mevedde, c. 2, s. 217.
[8] - İkmal’ud-Din, c. 2, s. 357.
[9] - İkmal’ud-Din, c. 2, s. 327.
[10] - Nehc’ul-Belağa, kısa sözler: 139.
[11] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 170.
[12] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 172.
[13] - Gaybet-i Tusi, s. 188. Bihar’ul-Envar, c. 51, s. 324.
[14] - Necm’us- Sakıb, s. 209.
[15] - Necm’us- Sakıb, s. 228-231.
[16] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 261.
[17] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 160.
[18] - Revzat’ul-Kafi, s. 36. İsbat’ul-Hudat, c. 7, s. 390.
[19] - Muntehe’l- A’mal, 12. İmam’ın Hayatı, s. 102. Gaybet-i Numani, bab:14, s. 247. Bihar, c. 52, s. 186...
[20] - Bihar, c. 53, s. 15. Muntehe’l- A’mal,12. İmam’ın Hayatı, s. 103.
[21] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 2744. Gaybet-i Numani, s. 257, hadis:14 ve 15. Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 181-278.
[22] - İsbat’ul-Hudat, c. 7, s. 14.
[23] - Bihar, c. 52, s. 279 ve c. 53, s. 12. İkmal’ud-Din, c. 2, s. 367.
En son f_altan tarafından 11 Tem 2007, 03:49 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM MEHDİ (A.S)’IN FAZİLET VE SİRESİYLE İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER

Birinci Bölüm: İmam (a.s)’ın Şahsî Özellikleri

1- Hz. Ali (a.s)’ın İmam Mehdi (a.s)’ın Özellikleri Hakkındaki Sözleri

Hz. Ali (a.s), Hz. Mehdi (a.s)’ın sıfatlarıyla ilgili şöyle buyurmuştur:
“O’nun sığınak vermesi, hepinizin sığınak vermesinden daha geniştir; ilmi hepinizin ilminden daha çoktur; sıla-i rahmi (akrabalarla ilişkisi) ise hepinizinkinden daha fazladır... Onu görmeyi ne kadar da gönlüm istiyor.”[1]

2- Halk Arasında Bulunmasına Rağmen Tanınmaması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Bu ümmet nasıl, Allah Teala’nın Yusuf hakkında davrandığı gibi kendi hücceti (Hz. Mehdi -a.s) hakkında da davranmasını ve bu konuda O’na (zuhur etme) izni verinceye dek (tanınmayacak bir şekilde) onların pazarlarında dolaşmasını ve sergileri üzerine ayak basmasını inkar edebilir!”[2]

3- Hac Merasimine Katılması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Halk kendi İmamını arar durur (onu bulmaya ve O’nu görmeye çalışırlar). Oysa O (Hz. Mehdi -a.s-), hac mevsiminde hac merasimine katılır ve onları görür, ama onlar O’nu göremiyorlar.”[3]

4- Hz. İsa’nın O’nun Arkasında Namaz Kılması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Mehdi (a.s) Beyt’ul- Mukaddes’e girecek ve İmam olarak halkla namaz kılacak... İsa (a.s) da O’nun arkasında namaz kılacak ve O’na biat edecektir.”[4]

5- Hz. Ali’nin Siresi Üzere Hareket Etmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim’imiz kıyam ettiğinde, Hz. Ali (a.s)’ın elbisesini giyecek ve O’nun siresi esası üzere hareket edecektir.”[5]

6- Züht ve Cihadı

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Neden Kâim (Hz. Mehdi -a.s-)’in kıyamı hakkında bu kadar acele ediyorsunuz? Allah’a and olsun ki, O’nun elbisesi kalın (sert) ve yemeği ise katıksızdır. O’nun kıyamı, kılıç ve kılıcın altında ölümden başka bir şey değildir!”[6]

7- Kulların Başına Elini Koyması

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“... (Hz. Mehdi) elini kulların başına koyacaktır. Böylece her müminin kalbi, demir parçalarından daha sağlam olacak ve Allah-u Teala O’na kırk kişinin gücünü verecektir.”[7]

8- Hükümetinin Karargahı

İmam Sadık (a.s)’ın ashabından biri İmam’a: “Hz. Mehdi’nin evi ve karargahı neresidir?” diye sorduğunda, İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Hükümdarlık yurdu, Kufe’dir; yargı ve hüküm verme meclisi, Kufe’nin mescid-i camisidir; beyt’ul-mal’ı ve ganimetlerin taksim edildiği yer, Sehle camisidir; istirahat ve tenha kaldığı yer ise, Necef’in beyaz (kupkuru-serap) arazileridir.”[8]

9- Gaybî İlmi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Mehdi (a.s), her kavmin işlerinin içyüzünden (sakladıkları şeyden) haber verir ve dostunu düşmanından ferasetle tanır.”[9]

10- Kıyamı ve Savaşı

İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim’imiz (Hz. Mehdi -a.s-) kıyam ederse, kan ve terden (savaşmaktan) başka bir şey olmayacaktır. İnsanlar sürekli (savaş için) eyerler üzerinde olacaklar. Kâim’in elbisesi kalın (sert), yemeği ise katıksızlıktan (kuru ekmekten) başka bir şey değildir.”[10]

İkinci Bölüm: İmam Mehdî (a.s)’ın Hükümetî Siresî

11- Peygamberin Sünnetlerinin Mazharı

İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Bizden olan Kâim’de (Hz. Mehdi’de) peygamberlerden bir sünnet vardır... Nuh (a.s)’dan, ömrünün uzun olmasıdır; İbrahim (a.s)’dan, doğumunun gizli olup halktan uzak durmasıdır; Musa (a.s)’dan, korku ve gaybete çekilmesidir; İsa (a.s)’dan, halkın O’nun hakkında ihtilafa düşmesidir; Eyyub (a.s)’dan, sıkıntıdan sonra genişliğe kavuşmasıdır; Muhammed (s.a.a)’den ise kılıçla kıyam etmesidir.”[11]

12- Etrafa Vekiller Göndermesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“...Daha sonra (Hz. Mehdi -a.s-) Kufe’ye dönecek, üç yüz on küsur kişiyi, dünyanın her tarafına gönderecek ve onların omuzları arası ve göğüslerine elini çekecek ve artık onlar hiçbir yargı ve hükümde aciz kalmayacaklardır.”[12]

13- Valilere Karşı Şiddetli Davranması

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Mehdi’nin alametlerinden biri de; valilere karşı şiddetli davranması (anları sıkıca denetim ve gözetimi altında bulundurması), mal bağışlamada cömert olması yoksullara karşı da şefkatli ve merhametli davranmasıdır.”[13]

14- Kötü Yargıç ve Amirleri İşten Azletmesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“O (Hz. Mehdi -a.s-) kötü yargıçları... ve zalim amirleri işten azledecek; yeryüzünü, hakkın üzerini örten her zalimden temizleyecek; kendisi de adaletli davranacaktır.”[14]

15- Omzuna Kılıç Alması

İmam Hüseyin (a.s) buyurmuştur ki:
“Sahib’ul- Emr (Hz. Mehdi -a.s-), sekiz ay boyunca kılıcını (savaşmak için) omzuna alacaktır.”[15]

16- Sapıkları Üç Gün Boyunca Hakka Davet Etmesi


İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Hz. Mehdi (a.s), sapık bir gruba yönelerek onlara öğüt verecek ve üç gün boyunca onları hakka davet edecektir. Onlar azgınlık ve küfürlerini arttırdıklarında artık onların öldürülmesini emredecek ve böylece hepsi kılıçtan geçirilecektir.”[16]

17- Düşmanlara Karşı Şiddet ve Katılığı

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a) ümmetine karşı yumuşak ve şefkatle davranırdı. Oysa Kâim (Hz. Mehdi -a.s) öldürmek üzere olan bir tavır takınacaktır. Kendisiyle birlikte bulunan kitapta, (muhalifleri) öldürmek ve kimseyi tövbeye çağırmamakla emr olunmuştur. O’na kaşı düşmanlık eden kimsenin vay haline!”[17]

18- İntikam Alması

İmam Bakır (a.s) şu ayet hakkında: “Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulursa (intikam alırsa)...”[18] buyurmuştur ki:
“Bu ayetteki intikam alacaktan maksat, Kâim (Hz. Mehdi -a.s-)’dir. O kıyam ettiği zaman, Beniümeyye’den, yalancı, dolandırıcı ve hilekarlardan intikam alacaktır.”[19]

19- İmam Hüseyin (a.s)’ın İntikamını Alması

Mi’raç hadisinde Allah-u Teala, İmam Hüseyin’in şahadet olayını Hz. Peygamber (s.a.a)’e açıkladıktan sonra şöyle buyurmaktadır:
“Daha sonra O’nun (İmam Hüseyin’in) sulbünden birisini çıkaracağım ve O’nunla Hüseyin’nin intikamını (düşmanlarından) alacağım... O, yeryüzünü adalet ve kıstla dolduracak; korku ve dehşet O’nunla hareket edecek; O, o kadar öldürecek ki, O’nun hakkında şüpheye düşülecektir.”[20]

20- Reform Teşebbüsleri

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim (Hz. Mehdi -a.s-) kıyam ettiğinde, yolları genişletecek... yol üzerinde olan her camiyi yıkacak; yola bakan her pencereyi ve yola yönelik olan her balkonu, su dökülen her çukur ve oluğu kapatacaktır.”[21]

21- Halkın Temizlenmesi İçin Mallarını Kabul Etmesi

İmam Mehdi (a.s) buyurmuştur ki:
“...Mallarınıza gelince; onları ancak temizlenmeniz için kabul ediyoruz. Öyleyse isteyen versin, istemeyen vermesin... Bize verdiğinizden, ancak pâk ve tertemiz (helal) olan kabul olur.”[22]

Üçüncü Bölüm: İtikadî Reformlar

22- İslam’ı Yeni Bir Şekilde Getirmesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Resulullah (s.a.a) cahiliye işlerini (adet ve geleneklerini) yok ettiği gibi, Mehdi (a.s) da kendisinden önceki (hurafe ve saçma-sapan) şeyleri yok edecektir ve İslam’ı yeni bir şekilde başlatacaktır.”[23]

23- Düşünceleri Hidayet ve Kur’ân’a Yönlendirmesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Halk, hidayeti (hak ve doğru olanı) isteklerine yönlendirdiklerinde, Hz. Mehdi (a.s) da istekleri hidayete yönlendirecektir. Halk, Kur’ân’ı, kendi görüş ve fikirlerine göre yorumladıklarında, Hz. Mehdi (a.s) da, görüş ve fikirleri Kur’an’a tabi kılacaktır.”[24]

24- İlmi Yayması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İlim yirmi yedi kısımdır. Peygamberlerin getirdikleri ilmin tümü ise iki kısımdır. Halk bugüne kadar o iki kısımdan fazlasını tanımamışlardır. Kâim (Hz. Mehdi -a.s-) kıyam ettiğinde, diğer yirmi beş kısmını da çıkaracak ve onları halkın arasında yayacaktır.”[25]

25- Halkı Din ve Şeriat Üzerine Doğrultması

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Kâim (Hz. Mehdî), benim evlatlarımdandır... O’nun sünneti benim sünnetimdir; halkı, benim din ve şeriatım üzere doğrultacak ve onları Allah’ın kitabına davet edecektir.”[26]

26- Kitap ve Sünneti Diriltmesi

Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“Mehdi (a.s), adalet siresini (onun nasıl uygulandığını) size gösterecektir; Kitap ve sünnetin ölen (uygulanmayan) hükümlerini diriltecektir.”[27]

27- Kur’an’ı Nazil Olduğu Şekilde Halka Öğretmesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Muhammed Ehl-i Beyti’nden olan Kâim (Hz. Mehdi -a.s-) kıyam ettiğinde Kur’an’ı, Allah-u Teala’nın nazil ettiği şekilde halka öğretmeleri için bazı kimselere çadırlar kuracaktır.”[28]

Dördüncü Bölüm: İktisadî Reformlar

28- Fakirliği Gidermesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim (a.s) zuhur ettiğinde, halkın arasında eşitlik icat edecektir. Öyle ki artık zekat (sadaka) almaya muhtaç bir kimse görülmeyecektir.”[29]

29- Bozukların Onarılması

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Bizden olan Kâim (Hz. Mehdi) kıyam ettiğinde, korkuyla yardım olunacak ve zaferle teyit edilecek.... O’nun saltanatı (hükümet ve egemenliği) doğu ve batıyı kapsayacak... yeryüzünde onarılmamış olan bozuk hiçbir şey kalmayacaktır.”[30]

30- Borçluların Borcunu Ödemesi ve Mazlumun Hakkını Zalimden Alması

Hz. Ali (a.s), Hz. Mehdi (a.s)’ın tavsifinde şöyle buyurmuşlardır:
“Mehdi (a.s), her Müslüman kulu (köleyi), alıp serbest bırakacaktır; her borçlunun borcunu ödeyecektir; her mazlumun hakkını zalimden alacaktır; her ölenin borcunu ödeyecek ve ailesini yardım sigortasına bağlayacaktır.”[31]

31- Hazineleri Çıkararak Servetleri Bölmesi

Resulullah (s.a.a) Mehdi (a.s) hakkında şöyle buyurmuştur:
“Mehdi, hazineleri çıkaracak ve servetleri (halkın arasında) taksim edecektir.”[32]

32- Yerleri Şiaların Yetkisinde Bırakması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim’imiz (Hz. Mehdi -a.s-) kıyam edinceye dek, şiilerimizin elinde bulunan bütün yerler onlar için helaldir; onların ellerinde bulunan yerlerin vergisinden bir miktarını alacak ve yeri onların yetkisinde bırakacaktır. Başkalarının elinde olan yerlere gelince; bu yerlerin geliri onlara haramdır. Kâimimiz kıyam ettiğinde, (onların ellerinde bulunan) yerleri onlardan alacak ve onları aşağılandıkları bir halde oradan çıkaracaktır.”[33]

33- Bağışı

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Mehdî, benim ümmetimdedir... Bir adam O’nun huzuruna gelerek: “Ya Mehdi, bana bağışta bulun, bana bir şey ver” diyecek; Mehdi de onun taşıyabileceği kadar onun eteğine (mal ve servet) dökecektir.”[34]

34- Adalet ve İhsanla Davranmayı Emretmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Mehdi (a.s), ashabını bütün şehirlere gönderecek, onlara adalet ve ihsanla davranmayı emredecek, onları çeşitli iklimlerde (bölgelerde) hakimler yapacak ve onlara şehirleri onarmayı emredecektir.”[35]

35- Bağışta Bulunması, Halka İlim ve Hikmet Verilmesi

İmam Bakır (a.s), Hz. Mehdi (a.s)’ın tavsifinde şöyle buyurmuştur:
“Mehdi (a.s), yılda iki defa size bağışta bulunacak ve ayda iki defa size rızk (yiyecek) verecektir. Onun zamanında size hikmet verilecek; öyle ki, kadın kendi evinde Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın sünneti üzerine hüküm verecektir.”[36]

36- Servet Toplamayı Haram Kılması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim’imiz kıyam ettiğinde, her servet ve hazineyi sahibine haram kılacaktır. Bundan dolayı onu Hazrete getirecekler, O da o mallardan yardım alacak (halkın maslahatı için o malları uygun gördüğü yerlerde harcayacak)tır.”[37]

Beşinci Bölüm: Adaleti Uygulaması

37- Yeryüzünü Adaletle Doldurması
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Ali bin Ebî Talib, ümmetimin İmamıdır... beklenilen Kâim (Hz. Mehdi) de O’nun evlatlarındandır; Allah-u Teala yeryüzünü, O’nun vasıtasıyla cevr ve zulümle dolduğu gibi adalet ve kıstla dolduracaktır.”[38]

38- İyi ve Kötüler Hakkında Adaletle Davranması

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Kâim’imiz kıyam ettiğinde, (Beyt’ul-malı) eşit olarak bölecek ve Allah’ın yaratıkları hakkında -ister iyi olsunlar ister kötü- adaletle davranacaktır.”[39]

39- Mazlumların Hakkını Alması

Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Mehdi (a.s), mazlumların hakkını (zalimlerden) geri alacaktır. Öyle ki, eğer insanın dişinin altında bile bir hak olursa, onu hak sahibine geri çevirmek için oradan çıkaracaktır.”[40]

40- Şahit İstemeksizin Yargılaması

İmam Hasan Askeri (a.s), Hz. Mehdi (a.s)’ın tavsifinde şöyle buyurmuştur:
“Hz. Mehdi (a.s) kıyam ettiğinde, Hz. Davud’un hükmettiği gibi -halkın arasında bir şahit istemeksizin- hükmedecektir.”[41]
________________
Kaynaklar:
[1] - Bihar, C. 51, S. 115, H. 14.
[2] - Kâfî, C. 1, S. 134, H. 885.
[3] - Vesail’uş- Şia, C. 8, S. 96, H. 9.
[4] - İmam’ul- Mehdi, S. 557.
[5] - Vesail’uş- Şia, C. 3, S. 348, H. 7.
[6] - Bihar, C. 52, S. 354.
[7] - Kemal’ud- Din, S. 653.
[8] - Nevâib’ud- Duhur, C. 3, S. 125.
[9] - Sırat’ul- Mustakim, C. 2, S. 254.
[10] - Bihar, C. 52, S. 359.
[11] - Keşf’ul- Ğumme, C. 3, S. 329.
[12] - El-İmam’ul- Mehdi, S. 543.
[13] - Mevsuat-u Ehadis’il- Mehdi, C. 1, S. 246, H. 152.
[14] - Bihar, C. 51, S. 120, H. 23.
[15] - Kemal’ud-Din, S. 318, H. 5.
[16] - Nevâib’ud- Duhur, C. 3, S. 142.
[17] - Ğaybet-i Nu’manî, S. 153.
[18] - Şura/ 41.
[19] - Tefsir-i Burhan, C. 1, S. 212.
[20] - Kamil’uz- Ziyarat, S. 332.
[21] - Ğaybet-i Şeyh Tusî, S. 475.
[22] - Ğaybet-i Şeyh Tusî, S. 290.
[23] - Ğaybet-i Nu’manî, S. 152.
[24] - Nehc’ul- Belağa, H. 138.
[25] - Mevsuat-u Ehadis’il- Mehdi (a.s), C. 4, S. 53.
[26] - Bihar, C. 51, S. 73, h.19.
[27] - Bihar, C. 51, S. 73, H. 19.
[28] - Nevaib’ud- Duhur, C. 3, S. 409.
[29] - Bihar, C. 52, S. 390 , H. 212.
[30] - Minhac’ul- Beraa, C. 8, S. 353.
[31] - İmam Mehdi (a.s), S. 631.
[32] - Müntehab’ul- Eser, S. 472.
[33] - Kâfi, C. 1, S. 408.
[34] - Sünen-i Tirmizî, C. 4, S. 439, H. 2232.
[35] - Yevm’ul- Halas, S. 395.
[36] - Ğaybet-i Nu’manî, S. 158.
[37] - Tehzib’ul- Ahkam, C. 4, S. 144, H. 402.
[38] - Keşf’ul- Ğumme, C. 3, S. 328.
[39] - İlel’uş- Şerayi, S. 161.
[40] - Mevsuat-u Ehadis’il- Mehdi, C. 1, S. 221.
[41] - Kâfî, C. 1, S. 509, H. 13.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM MEHDİ (A.S)'DAN KIRK HADİS

Allah Teala’nın İnsanları Abes Olarak Yaratmaması

1- “Allah-u Teala, halkı abes olarak yaratmamıştır, onları kendi başlarında da terk etmemiştir. Hayır, onları kendi kudretiyle yaratmıştır; onlara kulak, göz, kalp ve akıllar vermiştir. Sonra onlara, müjdeleyici ve korkutucu Peygamber (a.s) göndermiştir; onları, Allah’ın itaatine emretmekte, O’na karşı günah işlemekten sakındırmakta; yaratıcıları ve dinleriyle ilgili bilmedikleri meseleleri onlara öğretmekteler; onlara bir takım kitaplar da vermiştir...
Allah Teala, o peygamberlerden bazısına ateşi soğuk ve esen kılmıştır, onu kendine halil (dost) edinmiştir; onlardan bazısıyla konuşmuştur, asasını ejderha yapmıştır; onlardan bazısı Allah’ın izniyle ölüyü diriltmiş, kör ve abraşları iyileştirmiştir; onlardan bazılarına kuş dilini (kuşların konuşmasını anlamayı) öğretmiştir...
Daha sonra Muhammed’i (s.a.a) alemlere bir rahmet olarak peygamberliğe mebus kılmıştır; onun vesilesiyle dinini tamamlamış ve peygamberler göndermeye son vermiştir; onu bütün insanlara göndermiş, sadakatinde gerekeni aşikar etmiş, alamet ve nişanelerinden gerekeni açıklamıştır.
Sonra onun da (s.a.a) ruhunu almıştır; imameti (yöneticilik makamını) ondan sonra onun kardeşi, amcası oğlu, vasisi ve varisi olan Ali b. Ebu Talib (a.s)’a vermiştir; daha sonra onun birbirinin ardınca evlatlarından olan vasilerine vermiştir; onların vasıtasıyla dinini diriltmiş, nurunu tamamlamıştır... onları günahlardan masum kılmış, ayıplardan uzaklaştırmıştır; kirden temizlemiş ve şüpheli şeylerden uzak tutmuştur; onları ilminin hazinedarı, hikmetinin emanet bırakıldığı mahzen ve sırrının yeri kılmıştır; onları bir takım delillerle teyit etmiştir...”[1]

İmam’ın Şiileri Durumlarından Haberdar Olması

2- Biz gerçi, dünya hükümeti zalimlerin elinde olduğu müddetçe, kendimizin ve imanlı Şiilerimizin bazı maslahatlarından dolayı zalimlerin yerleşim bölgelerinden uzak bir yerde ikamet ediyoruz, ama sizin durumunuzdan haberdarız, durumunuz bize gizli değildir... Biz, sizi gözetmekte ihmalkarlık etmiyoruz, sizi unutmamışız da. Eğer böyle olmasaydı, musibetler belinizi büker ve düşmanlar kökünüzü kazırdı...”[2]

Allah’ım!

3- “Allah’ım, Peygamberimizin (s.a.a) yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çokluğu ve sayımızın azlığından, fitnelerin şiddetinden ve zamanın şerlerinin bizi güçsüz düşürmesinden sana şikayet ediyoruz. (Allah’ım,) Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salat gönder; katından olan acil bir zaferle, zorlukları gidermenle, güçlü bir yardımınla, aşikar kıldığın hak bir saltanatla, bizleri kapsayan geniş bir rahmetinle ve bizleri örten bir afiyetle, bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahm edenlerin en merhametlisi!”[3]

Yeryüzünün Hüccetsiz Kalmaması

4- “Ben basiretten sonra körlükten, hidayetten sonra sapıklıktan, tehlikeli amel ve fitnelerden Allah’a sığınıyorum. Allah Teala buyuruyor ki: “Elif lam Mim. İnsanlar yalnızca iman ettik diyerek sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?”
Bu insanlar nasıl fitneye düşüyor, hayranlık içerisinde dolaşıp duruyor, sağ ve solu tutuyorlar? Bunlar dinlerini mi parçalamışlar, tereddüde mi kapılmışlar, yoksa hakka karşı inat mı ediyorlar, yoksa doğru rivayetlerin ve sahih hadislerin getirdiği (açıkladığı) şeyden mi haberleri yoktur? Veya haberleri var da kendilerini bilmezliğe mi vuruyorlar? Yeryüzünün, Allah’ın zahir veya gizli hüccetinden boş kalmayacağını bilmiyorlar mı? Acaba Peygamberden sonra İmamların birbirinin ardınca sırasıyla geldiğini ve İmametin Allah’ın emriyle önceki İmama (Hz. Hasan Askeri’ye) ulaştığını, o da önceki babalarının mevkisinde oturup halkı hakka ve doğru yola hidayet ettiğini bilmiyorlar mı?
O, aydınlatıcı bir nur, ışık saçan bir yıldız, parlayan bir aydı. Allah Teala kendi katında olanı onun için seçti ( onu kendi rahmetine götürdü). O da babalarının tuttuğu yolu tuttu, kendisinden alınan ahd üzere onların ayaklarının yerine ayak bastı, o belirlenen bir ahd üzere kendi vasisini belirledi; Allah o vasiyi bir müddete kadar kendi emriyle sakladı, kendi takdiri gereği iradesiyle onun yerini gizli tuttu. Onun mevkisi bizim aramızdadır, onun fazileti bizim içindir. Eğer Allah, ondan men ettiği şeyi ona izin verir ve gizli kalmasındaki hükmünü ondan kaldırırsa, hakkı en güzel biçimde, en açık delille ve en aşikar nişanesiyle onlara gösterir, zuhur ederek hüccet ve delilini ikame eder. Ama Allah’ın takdiri mağlup olmaz, iradesi reddedilmez ve tevfikinden ileri geçilmez.”[4]

Allah'ın Kıyamete Dek Kendisiyle Kullar Arasındaki Hücceti Koruyacağı

5- “Acaba Allah Teala’nın; “Ey iman edenler! Allah’a , Resulüne ve ululemre itaat edin”diye buyurduğunu duymadınız mı? Acaba bu emri, kıyamet gününe kadar sürecek olan bir emir değil mi? Acaba Allah Teala’nın, Adem (a.s)’dan en sonuncu İmam’a (İmam Hasan Askeri’ye) dek sizin için sığınacağınız sığınak ve hidayetinize vesile olacak nişaneler kıldığını görmediniz mi? Ne zaman bir nişane kaybolduysa diğer bir nişane zahir oldu; bir yıldız battıysa (yerine) bir başkası doğdu. Allah Teala onun ( İmam Hasan Askeri’nin) ruhunu aldığında, kendisi ve kulları arasındaki sebebi (bağı) kestiğini sandınız. Hayır, hiç bir zaman böyle olmamıştır ve kıyamete kadar da böyle olmayacaktır; sonunda onlar hoşlanmasa da Allah’ın emri zahir olacaktır.”[5]

Hidayete Erişmenin İnsanın Kendi İsteğine Bağlı Olması

6- “Hidayet olmak istersen, hidayet olursun; arasan bulursun.”[6]

Vuku Bulan Olaylarda Alimlere Müracaat Edilmesi

7- “Vuku bulan vakıalarda, bizim hadislerimizi rivayet edenlere müracaat ediniz; zira onlar benim sizlere olan hüccetimdir ve ben de Allah’ın onlara olan hüccetiyim.”[7]

Masun İmamlara Âit Malı Kendi Malı Gibi Harcayanın Uyarılması

8- “Kim elindeki malımızı, bizim emrimiz olmaksızın kendi malını harcadığı gibi helal bilip harcarsa melundur ve kıyamet günü biz onun hasmı (düşmanı) olcağız. Nitekim Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki : “Kim Ehl-i Beyt’imden, Allah’ın haram kıldığı şeyi helal sayarsa, benim dilimle ve duası kabul olan her peygamberin diliyle lanete uğramıştır.”Öyleyse kim bize zulmederse, bize zulmeden zalimlerin sırasında yer alacak ve Allah’ın laneti onun üzerine olacaktır. Çünkü Allah Teala buyurmuştur ki: “Bilin ki, Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.”[8]

Namazları Geciktirerek Kılanın Rahmetten Mahrum Olması!

9- “Yatsı namazını (bir mazereti olmaksızın) yıldızlar birbirine girene kadar erteleyen kimse, melundur! Melundur! Sabah namazını yıldızlar kayboluncaya kadar geciktiren kimse de Allah’ın rahmetinden uzaktır! Allah’ın rahmetinden uzaktır!”[9]

Allah'la İnsanlar Arasında Akrabalık Bağının Olmaması!

10- “Allah-u Teala ile hiç kimse arasında akrabalık (bağı) yoktur.”[10]

Hakkın Ehl-i Beyt'le Birlikte Olması!

11- “Bilin ki, gerçekten hak bizimledir ve bizim aramızdadır; bizden başka hakkın kendisinde olduğunu söyleyen kimse, yalancı ve iftiracıdır; bizden başka kim onu iddia ederse azgın ve sapıktır.”[11]

İlahi!...

12- “İlahi! Sana yalvaran, karada ve denizde seni çağıran kimselerin hakkı hürmetine Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; Muhammed ve Âl-i Muhammed’in hakkı hürmetine mümin erkek ve kadınların fakirlerine zenginlik ve genişlik; mümin erkek ve kadınların hastalarına şifa, sıhhat ve rahatlık; mümin erkek ve kadınların yaşayanlarına lütuf ve keramet; mümin erkek ve kadınların ölülerine mağfiret ve rahmet; mümin erkek ve kadınların gariplerine kendi vatanlarına salim ve kazançlı geri dönmeyi merhamet buyur!”[12]

Dinî Vazifelerin Yerine Getirilmesinin Fitnelerden Güvende Olmaya Sebep Olması!

13- “Kim, din hususunda Rabbinden çekinir ve üzerinde (humus, zekat vb.) olan borcunu hak sahiplerine ulaştırırsa, bozucu fitnelerden ve karartıcı sıkıntılardan güvende kalır. Kim de, Allah’ın verdiği nimetleri, verilmesini emrettiği kimseye vermekte cimrilik yaparsa, dünya ve ahrette zarara uğrayanlardan olur.”[13]

İmam'ın İnsanlarla Görüşmemesinin Sebebi!!

14- “Eğer Şiilerimiz -Allah onları kendi itaatine muvaffak kılsın- üzerlerine farz olan ahde vefa etmede kalpleri bir olursa, bizimle görüşmek saadeti onlardan geciktirilmez; bize nispet sahip oldukları gerçek marifet üzere bizimle görüşme mutluluğu en yakın bir zamanda onlara nasip olur. Bizi onlardan uzaklaştıran şey, sevmediğimiz şeyleri yapmaları hususundaki haberin bize ulaşmasıdır. Allah en iyi yardım dilenendir; O bize yeter ve O ne güzel vekildir. Allah’ın salat ve selamı, korkutucu ve müjdeci olan efendimiz Muhammed’e ve onun pâk Ehl-i Beyt’ine olsun.”[14]

Allah’ım!...

15- “...Allah’ım, ben dünyanın hayır, ahretin ise sevabını senden istiyorum. Allah’ım, helalinle haramdan ve fazlınla bütün yaratıklarından beni müstağni kıl. Allah’ım, ben yararlı bir ilim, huşulu bir kalp, şifa verici yeterli bir yakin, temiz bir amel, güzel bir sabır ve büyük bir mükafat senden diliyorum. Allah’ım, nimetine şükretmeyi bana ihsan et, ihsan ve keremini bana artır, sözümü halk arasında duyulan, amelimi kendi katında yücelmiş, hayırlardaki eserime uyulmuş ve düşmanımı kahrolmuş kıl. Allah’ım, Muhammed’e ve onun seçkin Âl’ine gece ve gündüzler (sürekli olarak) salat gönder; eşrarın şerrinden beni koru; günah ve suçlarımdan beni arındır; cehennem ateşinden beni kurtar; dinlenme evine beni kondur; beni ve bütün mümin ve mümine dini kardeşlerimi bağışla; kendi rahmetinle ey rahm edenlerin en merhametlisi!”[15]

İmam'ın Gaybet Döneminde Bulut Arkasındaki Güneşe Benzetilmesi!

16- “Gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri bilmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin yakın olması için çok dua ediniz. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.”[16]

Allah'ın Hakkı Tamamlayıp Batılı Yok Etmeği İstemesi

17- “Allah-u Azze ve Celle, hakkı tamamlayıp batılı yok etmek ister...”[17]

Allah’ım!

18- “...Allah’ım, zengin seninle zengin olmak isteyen ve sana muhtaç olandır; fakir ise yaratığınla zengin olmak isteyip senden yüz çevirendir; Öyleyse Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; kendinle beni yaratığından müstağni eyle ve beni yalnızca sana el açan kimselerden kıl.
Allah’ım, bedbaht; tövbe önünde ve rahmet arkasında olduğu halde ümidini kesen kimsedir; amelim zayıf olsa da, rahmetine ümidim güçlüdür; öyleyse güçlü ümidim için zayıf amelimi bana bağışla.
Allah’ım, biliyorsun ki, kulların arsında benden daha katı kalpli, günahı daha büyük olan vardır; ben de bilmekteyim ki, senden daha güçlü, daha çok rahmeden ve daha çok bağışlayan yoktur; öyleyse ey rahmetinde tek olan (Allah), hatalarında tek olmayanı bağışla.
Allah’ım, şüphesiz sen emrettin, biz ise isyan ettik; sen nehyettin, biz ise kaçınmadık; sen hatırlattın, biz ise unuttuk; sen gözümüzü açtın, biz ise kendimizi körlüğe vurduk; sen sakındırdın, biz ise (hakka) tecavüz ettik; bu, senin bize yaptığın ihsanın karşılığı değildi (ama biz yaptık); oysa sen bize bildirdiğin ve bizden sakladığın şeye daha alimsin; bizim yaptığımızı ve bize yapılanı daha iyi bilmektesin; o halde Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; hata ve unuttuklarımızdan dolayı bizi muaheze etme, yanımızda olan haklarını bize bağışla, ihsanını bize tamamla ve rahmetini bize indir...”[18]

İmam (a.s)'ın "Fahle' Na'leyke " Ayeti Hakkındaki Tefsiri!

19- Uzun bir hadiste “fahle na’leyke”(ayakkabılarını çıkar) ayetinin tefsirinde şöyle buyurmuştur:
“Musa (a.s), kutsal vadide rabbine münacat ettiğinde (O’na yalvarıp yakardığında) şöyle arz etti: “Ey Rabbim! Ben sevgimi yalnızca sana halis kıldım, kalbimi senin dışındakilerden arındırdım.”
Musa (a.s) ailesini çok seviyordu. Allah-u Teala (onun bu sözü üzerine) şöyle buyurdu: “Ayakkabılarını çıkar”Yani eğer sevgin bana halis ise (sadece beni seviyor isen), kalbin de başkasına yönelmekten arındırılmışsa, o halde ailenin sevgisini kalbinden sök at.”[19]

Gaybetin Sebeplerinden Biri!

20- “Gaybetin vuku bulmasının nedenine gelince; Allah (c.c) buyuruyor ki: “Ey İman edenler, size açılandığında hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın...”Babalarımdan her birinin boynunda, zamanlarındaki tağutların biati vardı, ama ben öyle bir zamanda kıyam edeceğim ki, tağutlardan hiç birinin biati boynumda olmayacaktır.”[20]

Allah’ım!...

21- “Allah’ım, eğer sana itaat ettiysem övgü senindir; eğer isyan ettiysem hüccet senindir; rahatlık ve ferahlık sendendir; nimet verip şükrü kabul eden, güçlü olup bağışlayan Allah münezzehtir. Allah’ım, eğer sana isyan etmişsem, senin en çok sevdiğin şeyde yani sana iman etmede sana itaat etmişim; sana çocuk nispeti vermemişim ve sana hiçbir şeyi şerik koşmamışım; bunların hepsinde senden taraf bana minnet vardır, benden taraf sana minnet yoktur.”[21]

Ehl-i Beyt İmamlarının İzni Olmadan Onların Malında Tasarruf Etmenin Câiz Olmaması!

22- “Başkasının malında, onun izni olmaksızın tasarruf etmek hiç kimseye câiz değildir; o halde bizim malımızda iznimiz olmaksızın tasarruf etmek nasıl câiz olabilir!? Kim bizim emrimiz olmaksızın malımızda tasarruf ederse, Allah’ın ona haram kıldığı şeyi helal bilmiştir. Yine kim haksız yere malımızdan bir şey yerse, ateş yemiştir ve yakında da cehennem ateşine atılacaktır.”[22]

Zuhurun Ansızın Gerçekleşmesi

23- “Her biriniz, sevgimizi kazanacak işleri yapmaya ve sevmediğimiz işlerden ise uzak durmaya çalışın. Çünkü bizim işimiz (zuhur etmememiz) ansızın, birden bire olacaktır; artık o zaman tövbenin ona bir faydası olmayacak ve cezalandırmamızdan onu kurtaramayacaktır.”[23]

Hakkın Masum İmamlarla Birlikte Olması

24- “Şüphesiz, Allah Teala bizimledir; o halde bizim başkasına ihtiyacımız yoktur. Hak bizimledir; öyleyse bizden ayrılan bizi korkuya düşüremez.”[24]

İmam (a.s)'ın Kendisini Tanıtması

25- “Mehdi benim; zamanın kıyam edecek İmamı benim; yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan benim; yeryüzü kesinlikle hüccetsiz kalmayacaktır.”[25]

Sevgi Beslemenin Açık Sünnetlere Dayalı Olmasının Gerekliliği

26- “Bizi sevmenizi ve bize yönelmenizi açık sünnetler esasına dayandırın.”[26]

Allah’ım!...

27- “Allah’ım, bize, sana itaat etmek muvaffakiyetini, isyandan uzaklaşmayı, niyetin doğruluğunu ve saygısı korunması gereken kimseleri tanımayı ihsan et; hidayete erişmek ve onda sabit kalmakla bize ikramda bulun; dillerimizi doğruluk ve hikmetle güçlendir; kalplerimizi ilim ve marifetle doldur; karınlarımızı haramdan ve şüpheli şeylerden arıt; ellerimizi zulüm ve tecavüzden alıkoy; gözlerimizi kötülüklerden ve hıyanetten koru; kulaklarımızı boş söz ve gıybete kapat.
Alimlerimize, dünyaya düşkün olmamayı ve hayırseverliği; öğrencilere ciddi çalışmayı ve rağbeti; dinleyenlere uymayı ve öğüt almayı ihsan et.
Müslümanların hastalarına şifa ve rahatlık; ölülerine şefkat ve rahmet, yaşlılarımıza vakar ve ağır başlılık, gençlerimize hakka dönüş ve tövbe, kadınlarımıza haya ve iffet, zenginlerimize alçak gönüllülük ve cömertlik, fakirlerimize sabır ve kanaat lütfet.
Gazilere galibiyet, tutsaklara kurtuluş, emir sahiplerine adalet ve şefkat, emir altındakilere (halka) insaf ve güzel huy nasip et.
Hacı ve ziyaretçilerin yol azıkları ve nafakalarını bereketli kıl; onlara farz kıldığın hac ve umreyi eda etmelerini müyesser eyle; ey merhametlilerin en merhametlisi! Fazlın ve rahmetinle dualarımızı kabul buyur.”[27]

Zuhurun Allah'ın İznine Bağlı Olması

28- “Gerçekten tam gaybet vaki olmuştur. Allah (c.c) izin vermedikçe zuhur gerçekleşmeyecektir. Zuhurun gerçekleşmesi çok uzun bir zamandan, kalpler katılaştıktan, yeryüzü de zulümle dolduktan sonra olacaktır.”[28]

İmam (a.s)'a Konuşma Müsaadesi Verilince Hakkın Aşikar Olup Batılın Yok Olması!

29- “Allah-u Teala, bize konuşma müsaadesi verdiği zaman, hak aşikar, batıl ise yok olacaktır.”[29]

İmam'ın Düşmanlardan İntikam Alması

30- “Ben Allah’ın yeryüzündeki Bakiyyetullah’ım (O’nun baki bıraktığı hüccetim); O’nun düşmanlarından intikam alacak olan da benim.”[30]

Maarifi Başka Yollardan Arayanın Ehl-i Beyt'i İnkar Etmekle Eşit Olması!

31- “Maarifi (dini ve islami hükümleri), bizim yolumuzu bırakarak başka yoldan talep etmek, bizi inkar etmekle eşittir.”[31]

Allah'ın Ehl-i Beyt İmamlarından Teberri Edenlerden Teberri Etmesi

32- “Biz kimden teberri ediyorsak, Allah, melekleri, peygamberleri ve dostları da ondan teberri etmekteler.”[32]

Allah’ım!...

33- “Allah’ım, biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın, nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz; öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin. Allah’ım, haktan bize tanıttığın şeyi taşımaya muvaffak et; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeyi de bize ulaştır (bizi ondan haberdar kıl).”[33]

Masum İmamlara Âit Maldan Haram Yiyenin Lanete Uğraması!

34- “Kim bize ait maldan haram olarak bir dirhem yerse, Allah’ın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun.”[34]

Humus Vermenin Günahlardan Arınmaya Sebep Olması!

35- “Mallarınıza gelince; onları (sizlerden) kabul etmemiz, temiz olmanız içindir; öyleyse isteyen versin, istemeyen vermesin; Allah’ın bize verdiği size verdiğinden daha hayırlıdır.”[35]

Allah’ım!...

36- “Allah’ım, rahmetinin Peygamberi ve nurunun kelimesi olan Muhammed’e rahmet et. Kalbimi yakin, göğsümü iman, fikrimi sebat, azmimi ilim, kuvvetimi amel, dilimi doğruluk, dinimi katından olan basiret, gözümü ışık, kulağımı hikmet, dostluğumu Muhammed ve Âl-i Muhammed’e dostluk ve velayet nuruyla doldur ki sana kavuşarak ahdine vefa etmiş olayım da rahmetin beni sarmış olsun; Ey Mevla! Ey övülmüş!”[36]

Ey Nurların Nuru!

37- “Ey Nurların nuru! Ey her şeyi tedbir eden! Ey kabirdekileri haşr eden! Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat gönder; bana ve Şialarıma darlıktan kurtuluş ve üzüntüden çıkış yolu ver; yolu bizlere genişlet; kendi katından bize açıcı şey bağışla; sana layık olacak şekilde bizim hakkımızda davran; ey kerim, ey merhametlilerin en merhametlisi!”[37]

Allah’ım!...

38 “Allah’ım, kendini bana tanıt, eğer kendini bana tanıtmazsan Resulünü tanıyamam; Allah’ım, Resulünü bana tanıt, eğer Resulünü bana tanıtmazsan hüccetini tanıyamam; Allah’ım, hüccetini bana tanıt, eğer hüccetini tanıtmazsan dinimden saparım; Allah’ım, cahilliye ölümüyle beni öldürme ve hidayet ettikten sonra kalbimi saptırma.”[38]

Ferecin Allah'ın İradesine Bağlılığı!

39- “Ama ferecin (zuhurun gerçekleşmesiyle kurtuluşun) ortaya çıkmasına gelince; o, Allah Teala’nın iradesine bağlıdır; vakit tayin edenler yalan söylemişlerdir.”[39]

Namaz Kılanın Şeytanın Burnunu Yere Sürtmesi!

40- “Namaz gibi hiçbir şey şeytanın burnunu yere sürtemez; öyleyse namaz kıl ve şeytanın burnunu yere sürt.”[40]
__________________
Kaynaklar:
[1] - Bihar’ul-Envar, c. 53, s. 194.
[2] - Kelmet’ul-İmam Mehdi, s. 190.
[3] - İhticac, c. 2, s. 474; Sahifet’ul-Mehdi, s. 336.
[4] - Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 314.
[5] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 487.
[6] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 502; Suhuf’ul-Mehdi, s. 354.
[7] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 484.
[8] - Kemal’ud-Din; Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 204.
[9] - Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 484.
[10] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 484.
[11] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 511.
[12] - El-Misbah-u lil Kef’ami, s. 306.
[13] - Bihar, c. 53; Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 200.
[14] - Bihar, c. 53; Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 204.
[15] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 312.
[16] - Bihar, c. 53, s. 181; Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 290.
[17] - Bihar’ul-Envar, c. 53, s. 193.
[18] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 320.
[19] - Bihar, c. 52, s. 83; c. 3, s. 65; c. 83 s. 237.
[20] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 485.
[21] - Muhec’ud-Da’vat, s. 295; Suhuf’ul-Mehdi, s. 174.
[22] - Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 206.
[23] - Kelimet’ul-İmam Mehdi, s. 192; İhdicac, s. 498.
[24] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 511.
[25] - Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 2.
[26] - Bihar’ul-Envar, c. 53, s. 179.
[27] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 18; El-Misbah-i Kef’ami, s. 281.
[28] - Bihar, c. 53, s. 196; Gayybet, s. 178.
[29] - Bihar’ul-Envar, c. 53, s. 196.
[30] - Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 24.
[31] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 334.
[32] - İhticac, c. 2, s. 474.
[33] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 244.
[34] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 522.
[35] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 484.
[36] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 42.
[37] - El-Cennet’ul-Vakiye, b. 26; Suhuf’ul-Mehdi, s. 162
[38] - Sahifet’ul-Mehdi, s. 260
[39] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 484
[40] - Bihar’ul-Envar, c. 53, s. 182
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İBRETLİ ÖYKÜLER

1- İmam Mehdi (a.s) ile Mülakat

Allame Meclisi (r.a) babasından şöyle naklediyor:
Bizim zamanımızda Emir İshak Esterabadi (r.a) isminde çok mümin ve salih bir şahıs vardı. Kırk defa yaya olarak hacca gitmişti. Halk arasında tayy’ül arz (bir anda kaç fersah yolu kat eden) lakabıyla meşhur olmuştu. Bir yıl İsfahan’a geldi. İsfahan’a geldiğinden haberim olunca görüşüne gittim. Hal hatır sorduktan sonra ona; “Acaba gerçekten sizin tayy’ül arz’ınız mı vardır? Çünkü halk arasında böyle meşhur olmuştur” dedim.
Cevaben şöyle dediler:
Bir yıl Mekke’ye azim oldum, hac kafilesiyle bir konağa vardık, o konaktan Mekke’ye yedi veya dokuz konak (elli fersahtan fazla) bir mesafe vardı. Ben bazı sebeplerden dolayı kafileden geriye kalmıştım, yavaş-yavaş tamamıyla onlardan ayrı düştüm. Asıl caddeyi kaybettiğimden dolayı şaşkınlık içerisinde kalmıştım. Susuzluk beni öyle etkilemişti ki, diri kalacağımdan artık ümidimi kesmiştim. Birkaç defa; “Ey Salih! Ey Eba Salih! (Ey İmam-ı Zaman!) Beni caddeye hidayet et” diye feryat ettim.
Bu sırada uzaktan bir şebeh (karartı) gördüm, düşünceye daldım! Kısa bir süreden sonra o şebeh yanımda hazır oldu. Buğday renkli, güzel simalı ve temiz elbiseli bir genç olduğunu gördüm. Siması büyük bir şahsiyet olduğunu gösteriyordu, bir deveye binmişti, yanında da bir su kabı vardı. Ona selam verdim, o da selamın cevabını verdikten sonra; “Susuz musun?” diye sordu. Ben de; Evet susuzum dedim. Su kabını bana verdi, ben de o sudan içtim. Sonra; “Kafileye yetişmek istiyor musun?” dedi. Ben de, "evet" dedim.
Sonra beni devenin arkasına bindirdi, birlikte Mekke’ye doğru hareket ettik. Ben her gün “Hırz-i Yemani” duasını okurdum, yine o duayı okumakla meşgul oldum. Duanın bazı cümlelerinin yanlış olduğunu tezekkür verip şöyle oku diyordu.
Birkaç dakika geçmeksizin bana; “Burayı tanıyor musun?” diye sordu. Bakınca Mekke olduğunu gördüm. “İniniz!” diye emrettiler. İndiğimde geri dönüp gözlerden kayboldu. Bu esnada onun İmam Mehdi (a.s) olduğunun farkına vardım.
Ondan ayrılmama ve onunla birlikte olup da onu tanımadığımdan dolayı çok üzüldüm. Yedi gün geçtikten sonra, bizim kafilemiz Mekke’ye ulaştı.
Kafilemizde olanlar, benim sağ kalmamdan ümitlerini kestikten sonra birden beni Mekke’de gördüler. İşte bu yüzden halk arasında tayy’ül arz sahii olmakla meşhur oldum.
Allame Meclisi (r.a) bu hikayeyi nakl ettikten sonra, babasının şu sözünü de ekliyor: “Hırz-ı Yemani” duasını onun yanında okudum, yanlış yerlerini düzeltti, onu nakil ve tashih etmeyi bana icazet verdiğinden dolayı da Allah’a şükür ediyorum.

(Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 175)
En son f_altan tarafından 09 Tem 2007, 00:50 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

2- Hamamcı Ebu Racih ve İmam Zaman (a.s)

Necef’ul-Eşref’’in yakınlarında yer alan “Hille” şehrinin muhlis şiilerinden olan Ebu Racih, o şehrin umumi hamamlarından birisinin sorumlusu idi. Bundan dolayı o şehrin halkının çoğu onu tanıyorlardı. O zaman “Hille” şehrinin valisi Mercan Sağir isminde bir şahıs idi. Bazı kimseler, Ebu Racih-i Hemmami’nin Resulullah (s.a.a)’in münafık ashabından bazılarına dil uzattığını ona söylediler. Vali o şahısın ihzar edilmesini emretti.
Onu getirdiklerinde onun suratına o kadar yumruk ve tekme vurdular ki, dişleri yerinden çıktı! Dilini çıkarıp çuvaldızla deldiler, (bıçakla) burnunu kestiler, onu çok vahim bir halde bir grup gaddar kimselere teslim ettiler. O zalimler de onun boynuna bir ip atıp Hille şehrinin sokak ve caddelerinde dolaştırdılar!
Bedeninden o kadar kan aktı ki, artık yürümeye gücü kalmadı, onun yaşayabileceği ümit edilmiyordu. Vali onu öldürmek isteğinde, orada hazır olanlardan bazıları şöyle dediler:
“O yıpranmış yaşlı bir kişidir, yeterince cezalandırılmıştır, ister istemez çok geçmeksizin ölecektir, siz onu öldürmekten vazgeçiniz.”
Ama ertesi günü halk, onun namaz kılmakla meşgul olduğunu görünce şaşırıp kaldılar; her açıdan salimdi, dişleri kendi yerinde idi, bedeninin yaraları iyileşmişti, o yaralardan hiçbir eser göze çarpmıyordu. Hayretle şöyle dediler:
“Nasıl kurtuldun, sanki sana hiç dayak atmamışlar?!”
Ebu Racih cevaplarında şöyle dedi:
“Ben ölüm yatağına düştüğümde, hatta dilimle mevlam Hz. Veliyy-i Asr (a.s)’dan yardım dileyecek bir gücüm bile kalmamıştı; bundan dolayı kalbimde O Hazrete tevessül ettim, O’ndan yardım diledim. Gece tam karanlık çöktüğünde, aniden evim aydınlandı! O anda gözüm mevlam İmam Zaman (a.s)’ın cemalına ilişti, İmam (a.s) öne gelip mübarek elini yüzüme çekerek şöyle buyurdu:
“Kalk! Ailenin geçimini temin etmek için dışarı çık; Allah Teala sana şifa verdi!”
Şimdi sağlığımın yerinde olduğunu sizler de görüyorsunuz.
Onun sağlık ve bu ilginç durumunun haberi çok geçmeksizin her tarafa yayıldı. Hille’nin valisi kendi memurlarına, Ebu Racih’i onun yanına ihzar etmelerini emretti. Onu getirdiklerinde vali, Ebu Racih’in kıyafetinin tamamiyle değişmiş olduğunu, yüzü ve bedenindeki onca yaralardan hiçbir eser kalmadığını gördü; dünkü Ebu Racih ile bugünkü Ebu Racih kesinlikle kıyas edilemezdi!
Vali bu durumu görünce, onun kalbine bir korku düştü; o bu olaydan o kadar etkilendi ki, artık ondan sonra (çoğu Şia olan) Hille halkına karşı tavırları tamamen değişmiş oldu.
Hille valisi önceleri, Hille’de İmam Zaman (a.s)’ın Makamı'yla meşhur olan yere geldiğinde, o kutsal mekana saygısızlık yapması için alay edercesine kıbleye sırt çeviriyordu. Ama bu olaydan sonra, o kutsal mekana gelip kıbleye doğru dizleri üstünde oturuyordu ve Hille halkına saygılı davranıp onların yanlışlıklarını görmezlikten geliyor, iyi iş yapanlara da yardımcı oluyordu. Bununla birlikte ömrü çok uzun sürmedi.

(Bihar’ul-Envar, c. 52, s. 70)
En son f_altan tarafından 09 Tem 2007, 00:52 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

3- Gizli Bir Görev

Ebu Eyyub-i Ensari’nin oğullarından ve İmam Ali Naki (a.s) ile İmam Hasan Askeri (a.s)’ın Şii ve komşularından olan Buşr b. Süleyman şöyle diyor:
Bir gün İmam Ali Naki (a.s)’ın hizmetçilerinden olan Kufur, benim yanıma gelerek; “İmam (a.s) seni huzuruna çağırıyor” dedi. Ben İmam (a.s)’ın huzuruna varıp karşısında oturduğumda Hazret şöyle buyurdular:
“Ey Buşr! Sen Ensari’nin oğullarındansın; öyle bir aileden ki, Medine’de Hz. Peygamber’e yardım etmeye kalktılar ve biz Ehl- i Beyt’in sevgisi sizin ailenizde devam etmiştir; işte bu yüzden siz bizim güvendiğimiz insanlardansınız. Şimdi, fazilet sayılacak olan ve onu yapmakla da diğer Şiilerden üstün olacağın tamamıyla gizli bir iş ile seni görevlendiriyorum.”
Daha sonra İmam (a.s), Rumi yazısı ve diliyle bir mektup yazıp (ağzını) mühürleyerek bana verdi ve içerisinde iki yüz yirmi altın bulunan sarı bir kese de çıkarıp şöyle buyurdular:
“Bu altın keseyi al ve Bağdat’a doğru hareket et, filan günün sabahı Fırat köprüsünün kenarında hazır ol. Esirleri taşıyan kayıklar oraya yetiştiğinde, bir grup cariyeleri satmak için getirdiklerini göreceksin.
Beni Abbas ordusunun vekillerinden bir grup insanlar ve Arap gençlerinden de birkaç kişi, cariye almak için oraya toplanmış olacaklar, onlardan her biri cariyelerden en iyisini almaya gayret edecektir.
Bu esnada sen de, Ömer b. Zeyd (köle satan) isminde olan bir şahısı gözetim altında tut. Bu şahıs, şu özellikte olan bir cariyeyi, satmak için müşterilere sunacaktır; onun bir özelliği de; iki ipek elbise giymiş olması, namahremlerden şiddetle kaçınması ve hiçbir kimsenin ona yaklaşarak yüzüne bakmasına izin vermemesidir. O sırada onun perde arkasından ağlayarak Rumca şöyle dediğini duyacaksın: “Vay benim halime! İsmet örtüm yırtıldı ve şahsiyetim yok oldu.”
Müşterilerden biri köle satana; “Ben onu üç yüz dinara alıyorum; çünkü onun iffet ve hicabı beni, onu almaya daha çok teşvik etti” diyecektir.
Cariye de ona diyecek ki: “Benim sana rağbetim yoktur, Hz. Süleyman’ın kıyafetine girsen, onun haşmet ve saltanatına sahip olsan dahi ben seni istemiyorum; kendi malına acı, paranı boşuna harcama!”
Köle satan adam da diyecek ki: “Sen hiçbir müşteriye razı olmuyorsun, öyleyse ne yapmak gerekir? Ben seni satmaya mecburum.”
Cariye de diyecek ki: “Neden acele ediyorsun? Bırak kalbimin istediği bir alıcı bulunsun.”
Bu sırada köle satanın yanına giderek şöyle de: “Büyüklerden biri, Rumi hattı ve diliyle bir mektup yazmıştır; o mektupta asalet, necabet, sahavet ve diğer ahlaki özelliklerini açıklamıştır. Şimdi bu mektubu cariyeye ver de o mektubu yazanın ahlaki özelliklerinden haberdar olsun. Eğer razı olursa, ben bu mektup sahibinden taraf, bu cariyeyi onun için almaya vekaletim vardır.”
Buşr şöyle diyor: Ben İmam (a.s)’ın huzurundan ayrılarak Bağdat’a doğru hareket ettim ve İmam (a.s)’ın emirlerinin hepsini yerine getirdim. Mektup cariyenin eline geçince mektubu okudu ve sevinçten şiddetle ağladı. Sonra Ömer b. Zeyd’e dönerek şöyle dedi:
“Beni bu mektup sahibine satmalısın, benim ona alakam vardır. Allah’a and olsun ki, eğer beni ona satmazsan kendimi öldürürüm ve sen de benim ölümümden sorumlu olursun.”
İşte bu durum, benim onun fiyatı hakkında fazla konuşmamama sebep oldu. Nihayet mevlamın bana verdiği miktara anlaştık. Ben paraları ona verdim, o da çok sevinmiş olan cariyeyi bana teslim etti. Ben o hanım efendiyle birlikte, onun için Bağdat’ta kiraladığım eve gittik. Cariye sevinçten rahat edemiyordu, İma (a.s)'ın mektubunu cebinden dışarı çıkarıp sürekli öpüyordu; onu gözlerinin üzerine bırakıp yüzüne sürüyordu.
Bu halini görünce dedim ki: “Ey hanım efendi! Ben senin bu hareketine şaşırıyorum; sahibini görmediğin ve tanımadığın bir mektubu nasıl öpüyorsun?”
Şöyle dedi: “Ey Peygamber’in oğlunun makamı hakkında ilmi az olan zavallı! Hakikatin sana aşikar olması için sözümü canı gönülden dinle:

Mutlu Bir Kızın İlginç Macerası

“Benim ismim Meleke’dir, Yuşua’nın kızıyım, babam Rum şahının oğludur; annem ise Hz. İsa’nın vasisi olan Şem’un Safa’nın evlatlarından ve İsa peygamberin yarenlerinden sayılmaktadır. Çok ilginç maceramı şimdi sana anlatacağım:
Ben on üç yaşında iken büyük babam (Rum şahı), beni kardeşi oğluyla evlendirmek istedi. Hz. İsa (a.s)’ın havarilerinin neslinden olan üç yüz dini lider ve ruhbanı, ülkenin büyükleri ve ileri gelenlerinden yedi yüz kişiyi, ordu komutanları ve yüksek makamlardan ise dört bin kişiyi evlilik töreni için davet etti. Rum İmparatorunun sarayında, davet edilenlerin katılımıyla benim görkemli evlenme törenim başlamış oldu. Bu sırada, cevahirlerle süslenen şaha mahsus bir taht, sarayın ortasında kırk sütun üzerine yüksek bir yere bırakıldı. Damadı özel bir törenle tahtın üzerine oturttular, onun baş kısmına salipler (haçlar) taktılar, hizmetçiler hizmet etmeye başladılar, oskoflar da damadın çevresini bir halka gibi sardılar. Hıristiyan inançlarına, dinine uygun bir şekilde evlilik akdini okumak için İncilleri açtılar. Bu esnada aniden salipler yukarından aşağı döküldüler, tahtın ayakları kırılmış oldu. Şanssız damat yere yıkılıp bayıldı; oskofların yüzlerinin rengi kaçtı, bedenleri titremeye başladı. Oskofların büyüğü babama dönerek şöyle dedi.
“Şahım! Bu hadise, Hıristiyan mezhebinin ve İmparatorluk dininin yok olmasının bir belirtisidir. Böyle bir işi yapma; bizi de bu uğursuz merasimi yapmaktan mazur gör.”
Büyük babam da bu vakıayı, uğursuzluğa yorumladı. Bununla birlikte tekrar tahtın ayaklarının yapmalarını, salipleri (haçları) yerlerine asmalarını, şansı dönmüş damadın kardeşini tahtın üzerinde oturtmalarını emretti. Her nasıl olursa olsun beni evlendirerek bu uğursuzluğun onların ailesinden yok olması için tekrar akit merasiminin düzenlenmesini istedi.

Düğün Töreni Tekrar Bozuldu

Rom İmparatorunun emriyle tekrar meclisi süslediler; haçlar yerine asıldı; mücevherlerle süslü taht, ayakları üzerine konuldu; yeni damat tahtın üzerine oturtuldu; ordu ve ülke büyükleri bu evlilik merasiminin yapılması için hazırlandılar. Ama Hıristiyanlık dinine göre evlilik akdini okumaları için İncilleri açtıklarında aniden önceki vahşetli hadise tekrarlanmış oldu; haçlar yere döküldü, tahtın ayakları kırıldı, kötü şanslı damat tahttan yere düşerek bayıldı, konuklar dehşete uğrayarak dağıldılar, düğün meclisi, yine evlilik akdi okunmaksızın bozulmuş oldu, büyük babam da üzgün bir şekilde saraydan çıkıp kendi haremine giderek perdeleri çekti.

Kader Belirleyici Rüya

Ben de kendi odama gittim, gece olunca uyudum. O gece gördüğüm rüya benim gelecek kaderimi belirledi. Rüyamda gördüm ki; Hz. İsa (a.s), Şem’un Safa ve havarilerden bir grup kimseler, büyük babamın köşkünde toplanmışlardı, tahtın yerinde de kendisinden nur saçan çok yüksek bir minber vardı.
Bu sırada Hz. Muhammed (s.a.a), O Hazretin damat ve halifesi (Hz. Ali -a.s-) ve evlatlarından bir grup kimseler, köşke girdiler. Hz. İsa (a.s), O Hazreti karşıladı, bağrına basarak birbirlerine sarıldılar. O anda Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Ey Resulullah! Senin vasin Şem’un’un kızı Meleke’yi oğlum (İmam Hasan Askeri –a.s-) için istemeye gelmişim.”
Hz. İsa (a.s) Şem’un’a bakarak şöyle dedi:
“Ey Şem’un! Mutluluk sana yönelmiş, bu mübarek evlilik için olumlu cevap ver; kendi soyunu Âl-i Muhammed (s.a.a)’in soyu ile aşıla!”
Şem’un; “İtaat ederim” dedi.
Daha sonra Hz. Muhammed (s.a.a), minberin üzerinde oturup nikah akdinin hutbesini okudu ve beni oğluna (İmam Hasan Askeri’ye) nikahladı.
Hz. İsa, havariler ve Hz. Muhammed (s.a.a)’in evlatlarının hepsi bu evliliğe tanık oldular. Uykudan kalktığımda, canımdan korkarak uykumu babama ve dedeme anlatmadım; zira beni öldürmelerinden korktum. İşte bu yüzden rüyamdaki bu macerayı bir sır olarak sakladım.
Bu rüyadan sonra, İmam Hasan Askeri (a.s)’a olan sevgi ateşi, kalbimde öyle alevlendi ki, artık yemek ve içmekten kesildim. Yavaş yavaş zayıf ve takatsiz oldum, sonuçta hastalandım. Büyük babam, Rum memleketinde var olan doktorları, beni tedavi etmeleri için getirdi, ama hiçbirisinin bir yararı olmadı. Büyük babam, tedavilerden ümidini kesince şefkatle şöyle dedi: “Ey gözümün nuru! Kalbinde yerine getirebileceğim bir arzun var mıdır?”
Dedim ki: “Şefkatli babam! Kurtuluş kapılarını yüzüme kapalı görüyorum. Ama eğer senin zindanında bulunan Müslüman esirlere işkence etmekten vazgeçip onları hapisten serbest bırakırsanız, ümit ederim ki, Hz. İsa (a.s) ve annesi Meryem bana şifa verirler.”
Babam benim isteğimi kabul etti, ben de zahirde biraz iyileştiğimi izhar ettim, yavaş-yavaş yemeğe başladım. Babam çok sevindi, eskiye oranla Müslüman esirlere daha iyi davranmaya çalıştı.

On Dört Geceden Sonra İkinci Rüya

On dört geceden sonra şu rüyayı gördüm: Hanımların hanım efendisi Hz. Fatımat’üz- Zehra (a.s), Hz. Meryem ve cennet hurilerinden yetmiş bin kişi gelerek şeref verdiler. Hz. Meryem bana bakarak; “Dünya kadınlarının hanım efendisi olan bu kadın, senin eşinin (büyük) annesidir.” dedi.
Ben Hz. Fatıma (a.s)’ın eteğinden tutarak ağladım ve İmam Hasan Askeri (a.s)’ın beni görmeye gelmemesinden dolayı şikayet ettim.
Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdular:
“Sen Hıristiyan dininde olduğun müddetçe, oğlum seni görmeye gelmeyecektir; bu bacım Meryem, senin dininden Allah’a sığınıyor. Eğer Allah-u Teala, Hz. İsa ve Meryem’in senden razı olmalarını ve oğlumun seni görmeye gelmesini istiyorsan, Allah’ın birliğine ve babam Hz. Muhammed’in risaletine ikrar et ve şehadeteyni (yani eşhedu en lâ ilahe ilellah ve eşhedu enne Muhammed’en resulullah) söyle.”
Bu kelimeleri söylediğimde Hz. Fatıma (a.s) beni bağrına bastı; böylece ruhum rahatladı, sağlık durumum düzeldi.
Sonra şöyle buyurdu: “Şimdi oğlum Hasan Askeri’yi bekle; yakında onu senin yanına göndereceğim.”

Üçüncü Rüya ve Maşuku Görme

O gün çok geç sona erdi, akşamın ulaşmasıyla, sevgiliyi görmeye muvaffak olabilmem için çabuk uyudum. Şansın iyiliğinden İmam Hasan Askeri (a.s)’ı rüyamda görünce şikayet edercesine şöyle dedim: “Ey kalbimin mahbubu! Neden bana cefa ettin, bu müddet içerisinde beni görmeye gelmedin? Ben canımı senin muhabbetin uğrunda telef ettim.”
Buyurdular ki: “Benim seni görmeye gelmememin tek nedeni, senin Hıristiyan mezhebinde olman ve müşriklerin dini üzere yaşamandı. Şimdi İslam’ı kabul ettiğinden dolayı, ben her gece, Allah Teala bizi zahirde birbirimize kavuşturana dek seni görmeye geleceğim.”
O geceden şimdiye kadar, hiçbir gece beni kendisini görmekten mahrum etmemiştir; sürekli rüya aleminde onu görmeye muvaffak oluyorum.”

Rum İmparatoru Kızının Esir Olma Macerası

Buşr şöyle diyor:
Meleke hanıma; “Nasıl esaret tuzağına düştünüz?” diye sorduğumda şöyle cevap verdiler:
Gecelerin birinde, İmam Hasan Askeri (a.s) rüya aleminde bana şöyle buyurdular:
“Senin büyük baban, bugünlerde bir orduyu Müslümanlara karşı savaşa gönderecektir; kendisi de orduyla birlikte savaş cephesine gidecektir. Sen de cephe arkasında hizmet için savaşa katılan kadınların elbisesini giy, tanınmayacak bir şekilde hizmetkar kadınlarla birlikte, muradına ermen için cepheye doğru hareket et.”
Birkaç günden sonra Rum ordusu, savaş cephesine doğru hareket etti, ben de İmam (a.s)’ın buyurduğu şekilde kendimi cephe arkasına ulaştırdım. Çok geçmeksizin savaş ateşi alevlendi. Nihayet İslam’ın ön sıradaki askerleri bizi esir aldılar. Daha sonra kayıklarla Bağdat’a doğru hareket ettik. Gördüğün gibi Fırat nehrinin kıyısında kayıklardan indik. Şimdiye kadar benim Rum İmparatorluğu şahının torunu olduğumu, senden başka hiçbir kimse bilmiyor; sana da ben söyledim.
Savaş ganimetlerini böldüklerinde, ben yaşlı bir adamın payına düştüm. O ismimi sordu; tanınmak istemediğimden dolayı ismim Nercis’tir dedim.”
Buşr sözünün devamında şöyle diyor:
Nercis’e; “Sen Rumlu olduğun halde, nasıl Arapça’yı böyle güzel biliyorsun?” diye sordum.
Cevaben şöyle dedi:
“Büyük babam, benim eğitimime çok özen gösteriyordu; çeşitli millet ve kavimlerin adap ve dillerini öğrenmemi istiyordu. Bundan dolayı, kendi tercümanı olan Arapça bilen bir kadına, Arapça’yı gece- gündüz bana öğretmesini emretti. İşte bu yüzden Arapça dilini iyice öğrendim ve bu dille konuşmaya muvaffak oldum.”

Meleke Hatun ve Semavi Hediye

Buşr şöyle devam ediyor:
Kısa bir bekleyişten sonra Bağdat’tan Samirra’ya hareket ettik. Onu, İmam Ali Naki (a.s)’ın yanına götürdüm. İmam (a.s) kısaca hal-hatır sorduktan sonra şöyle buyurdular:
“Allah-u Teala, İslam’ın izzetiyle Hıristiyanlığın zilletini ve Hz. Muhammed ile Ehl- i Beyti’nin azametini nasıl size gösterdi?”
Cevaben şöyle dedi:
“Ey Peygember’in oğlu! Sizin benden daha iyi bildiğiniz şey hakkında ben ne diyeyim!”
İmam (a.s) daha sonra şöyle buyurdular:
“İhtiram için sana hediye vermek istiyorum; On bin altın mı, yoksa ebedi övünç ve şeref mayası olan sevindirici müjdeyi mi vereyim; hangisini seçiyorsun?”
Meleke: “Bana evlat müjdesi veriniz.”
İmam (a.s): “Dünyanın doğu ve batısına malik olacak; yeryüzü zulüm ve adaletsizlikle dolduktan sonra onu adaletle dolduracak olan bir evladı sana müjdeliyorum.”.
Meleke: “Bu çocuğun babası kimdir?”
İmam (a.s): “Resulullah (s.a.a) falan zaman rüya aleminde, seni torunu için istemiştir.”
Daha sonra İmam (a.s) şöyle bir soru sordu:
“O gece Hz. Mesih (İsa -a.s-) ve O’nun vasisi, seni kimle evlendirdi?”
Meleke: “Senin oğlun İmam Hasan Askeri ile evlendirdi.”
İmam (a.s): “Onu tanıyor musun?”
Meleke: “Hz. Fatıma (a.s)’ın vesilesiyle Müslüman olduğum geceden itibaren her gece beni görmeye geliyordu.”

Vuslat İçin Bekleyişin Sona Ermesi

Söz buraya yetiştiğinde İmam Naki (a.s) hizmetçisine; “Bacım Hakime’nin buraya gelmesini söyleyin” buyurdular.
Hakime Hatun İmam (a.s)’ın yanına geldiğinde Hazret: “Bacı! Beklediğim değerli hanım budur” dediler.
Hakime, İmam (a.s)’ın bu sözünü duyur duymaz, Meleke’yi kucaklayarak yüzünden öptü ve çok sevindi.
Sonra İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Bacı! Bu hanımı eve götür ve dini meseleleri ona öğret. Bu yeni gelin, İmam Hasan Askeri (a.s)’ın eşi ve Kâim- i Âl- i Muhammed (s.a.a)’in annesidir.”

(Bihar’ul-Envar, c. 51, s. 4-10)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

4- Hz. Mehdi (a.s)’ın Doğumu

Hz. Hüccet b. Hasan İmam-ı Asr (Hz. Mehdi -a.s-) Hicretin 255. yılı Şaban ayının on beşinde “Samerra”da gözlerini dünyaya açtı.
İmam Muhammed Taki (a.s)’ın kızı Hekime şöyle naklediyor: İmam Hasan Askeri (a.s) beni çağırıp şöyle buyurdu: “Hala ! Bu gece Şaban ayının yarısıdır, bu gece bizim yanımızda iftar et! Allah Teala bu gece kendi hüccetini aşikar edecektir (dünyaya getirecektir.)"
Hekime; “Doğacak oğlun annesi kimdir?”diye sordu.
İmam (a.s); “Nercis’tir” dedi.
Hekime, “Fedan olayım ! Ben onda hamilelikle ilgili hiçbir eser görmüyorum!”dedi.
İmam (a.s); “Maslahat budur; dediğim gibi olacaktır” diye buyurdu.
Hekime şöyle ekliyor: Eve girdim, selam verip oturdum. Nercis hatun geldi, ayakkabılarımı çıkarıp şöyle dedi:
- “Benim banum (hanım efendi)! İyi geceler.”
Hekime- “Bizim ailenin banusu sensin!”dedi.
Nercis- “Hayır! Ben nerede, bu yüce makam nerede!”dedi.
Hekime- “Kızım! Bu gece Allah-u Teala sana öyle bir evlat verecek ki, dünya ve ahiretin efendisi olacaktır” dedi.
Hekime diyor ki: Nercis bu sözü benden duyunca utanarak oturdu. Ben namazımı kıldım, iftar edip uyudum. Gece yarısı uyandım, gece namazını kıldım, Nercis’in de uyumuş olduğunu gördüm, onda doğum alametlerinden hiçbir şey gözükmüyordu. Namazın takibinden (dua ve zikirden) sonra tekrar yattım. Çok geçmeksizin ıstırapla kalktım, Nercis’in de uyanmış olduğunu gördüm; namaz kılıyordu. Ama yine de doğum nişanelerinden hiçbir şey onda gözükmüyordu. Biraz şüpheye düştüm.
Bu esnada İmam Hasan Askeri (a.s) kendi yerinden yüksek bir sesle: “Halacığım! Acele etme, doğum vakti yaklaşmıştır” buyurdular.
İmam’ın sesini duyduktan sonra, Elif lam Mim (Bakara), Secde ve Yasin surelerini okumakla meşgul oldum. Aniden Nercis ıstırapla uykudan uyandı ve ayağa kalktı. Ben ona yaklaştım, Allah’ın ismini dile getirdim (söyledim), "kendinde bir şey hissediyor musun?" diye sordum.
Nercis- “Evet, halacığım!” dedi.
Hekime- “Mustarip olma, güçlü ol; işte bu sana verilen müjdedir” dedi.
Daha sonra beni ve Nercis’i uyku bastı. Uyananca, o göz nurunun doğmuş olduğunu gördüm, yedi uzvuyla secde halinde idi. Onu kucağıma aldım, onun doğum pisliğinden tertemiz olduğunu gördüm.
Bu sırada İmam Hasan Askeri (a.s) bana seslenerek: “Halacığım! Oğlumu yanıma getir” diye buyurdular.
Ben de o çocuğu İmam’ın yanına götürdüm. İmam (a.s) onu bağrına bastı, dilini onun ağzına bıraktı, elini gözü ve kulağına sürerek; “Oğlum! Benimle konuş” buyurdu. O bebek de şöyle dedi:
“Eşhedu en la ilahe illellah, vahdehu la şerike leh ve eşhedu enne Muhammed’en Resulullah.”
Daha sonra Hz. Ali’den babası İmam Hasan Askeri’ye kadar diğer İmamlara salat ve selam gönderdi. Sonra sustu.
İmam (a.s); “Halacığım! Onu annesinin yanına götür, ona da selam versin; sonra tekrar yanıma getir!” buyurdu.
Onu annesinin yanına götürdüm, selam verdi, annesi de onun cevabını verdi. Tekrar onu babasının yanına götürdüm..."

(Bihar’ul-Envar, c. 51, s. 2)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

5- Hz. Ali (a.s)’ın Düşüncesinde Hz. Mehdi (a.s)

Esbeğ b. Nebate şöyle diyor:
Bir gün Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s)’ın yanına vardım. O Hazret düşünceye dalarak (bir ağaçla) yere vuruyordu. Bundan dolayı: “Ey Emir’el-Muminin, neden düşünceye dalmışsınız ve niçin yere vuruyorsunuz; acaba o yere bir rağbetiniz mi vardır?” diye sordum.
İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
“Allah’a and olsun ki, hayır! Ne bu yere ve ne de bu dünyaya hiçbir zaman rağbet etmedim. Sadece benim soyumdan gelecek olan 12. İmam hakkında düşünüyordum. Onun ismi Mehdi’dir; O, dünyayı zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.”
Arzettim ki: “Ey Emir’el-Muminin! Buyurduğunuz bu söz gelecekte gerçekleşecek mi?”
İmam (a.s) cevaben: “Evet, söylediğim bu söz gerçekleşecektir; ben bunları ilim üzere diyorum. Ey Esbeğ! Onlar (Hz. Mehdi (a.s)’ın ashabı) bu ümmetin iyileridirler ve onlar bu ailenin iyileriyle birlikte olacaklardır” buyurdu.
Arz ettim ki: “Ondan sonra ne olacaktır?”
Buyurdular ki: “Daha sonra Allah Teala dilediğini yapacaktır. Şüphesiz O’nun bir takım irade ve maksatları vardır.”

(Bihar, c. )
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

6- İmam Sadık (a.s)’ın İmam Mehdi (a.s)’ın Gaybetine Ağlaması

Sudeyr-i Sayrufi şöyle diyor:

Ben, Mufazzal b. Ömer, Ebu Besir ve Eban b. Teğlib ile birlikte mevlamız İmam Sadık (a.s)’ı oğlu ölen birinin ağladığı gibi toprağın üzerinde oturup ağladığını gördük. Hüzün ve kederin eseri yüzünden okunuyordu. Gözü yaşla dolduğu halde şöyle diyordu:
“Seyyidî (efendim)! Senin gaybetin uykumu kaçırmış, yatacağım yeri daraltmış ve kalbimin rahatlığını elimden almıştır. Seyyidî (benim efendim)! Senin gaybetin, musibetimi ebedi musibetlere çevirmiştir...”
Sudeyr diyor ki:
İmam (a.s)’ın bu durumunu görünce şaşkınlığa uğradık ve büyük bir musibet veya olayın vuku bulmuş olduğunu zannettik. Bundan dolayı: “Ey yaratıkların en hayırlısının oğlu! Allah gözlerini ağlatmasın; ne için böyle ağlıyor ve göz yaşları döküyorsun? Bir olay mı olmuş?” dedik.
İmam (a.s) derinden bir âh çekerek şöyle buyurdular:
“Bu sabahleyin “Cefr”(1) kitabına baktım. Bu kitap kıyamete kadar olup bitecek olan bütün musibet, bela ve olayları içermektedir. O kitapta vuku bulacak her şeyle ilgili bilgiler vardır. Bu kitap sadece biz Ehl-i Beyt’e mahsus kılınmıştır. Kâimimiz olan Hz. Mehdi (a.s)’ın doğumu, gaybeti, ömrünün uzunluğu ve o zamanda müminlerin musibetlere uğraması, gaybetinin uzamasından dolayı kalplerde şüphelerin doğması, birçok insanın dinden çıkması ve İslam’ı bir kenara bırakmaları... hakkında birazcık düşündüm. İşte bundan dolayı üzülüp kederlendim ve kendimi tutamayıp ağladım...”(2)
_________________
1 - Cefr; Hz. Ali ve diğer İmamlar vasıtasıyla yazılan olay ve vakıaları içermektedir. Camia ise; bütün ilimlerin remzi olan Hz. Ali (a.s)’ın kitabıdır. Her iki kitap, imamet emanetlerindendir.
2 - Bihar, c. 51, s. 219 Özet olarak tercüme edilmiştir.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

7- Gaybet, Allah’ın İnsanları Onunla Denediği Bir Mihnettir

Ali b. Cafer, kardeşi Musa b. Cafer (a.s)’dan şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Benim beşinci torunum (İmam Mehdi) gaybete çekildiğinde dininizi korumaya çalışın; sakın bir kimse sizi ondan uzaklaştırmasın. Evladım! Bu velayet sahibinin kaçınılmaz bir gaybeti olacaktır; öyle ki, bazı müminler inançlarından döneceklerdir. Bu, Allah’ın kullarını onunla denediği bir mihnettir. Eğer baba ve dedelerin, bundan daha doğru ve sağlam bir din bilmiş olsalardı mutlaka ona uyarlardı.”
Ali b. Cafer diyor ki:
İmam (a.s)’a: “Efendim, sizin beşinci torununuz kimdir?” diye sorduğumda İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Ey evladım! Sizin akıllarınız bunu idrak etmekten acizdir; sabrınız onu tahammül etmeye yetersizdir; yaşayacak olursanız onu görmeye muvaffak olursunuz.”

(Bihar, c. 51, s. 150)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön