İmam M. Bakır'ın Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

10- İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan Bir Mucize

İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın özel ashabından olan Ebu Besir şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’a dedim ki: “Siz Peygamber (s.a.a)’in varisleri misiniz?”
İmam (a.s): “Evet.”
Dedim ki: “Peygamber (s.a.a), bütün peygamberlerin ilimlerinin varisi miydi?
İmam (a.s): “Evet, onların bütün ilimlerinin varisiydi.”
Dedim ki: “Siz de Peygamber (s.a.a)’in ilminin varisi misiniz?”
İmam (a.s): “Evet.”
Dedim ki: “Acaba siz de ölüleri diriltebilir misiniz? Âmalara ve abraş hastalığına yakalananlara şifa verebilir misiniz?”
İmam (a.s): “Evet, Allah’ın izniyle.”
Bu sırada İmam (a.s) bana: “Yakına gel” dedi.
Yanına gittiğimde mübarek elini gözlerime çekti. Elini gözlerime çeker çekmez çölleri, dağları, yeri, göğü iyice gördüm.”
Sonra şöyle buyurdu: “Acaba böyle kalıp da diğer insanlar gibi kıyamet gününde hesap kitaba çekilmeyi mi istiyorsun yoksa ilk önceki gibi âma kalıp da kolay bir şekilde cennete gitmeyi mi istiyorsun?”
Dedim ki: “Önceki halime dönmek istiyorum. Bu sırada İmam (a.s) mübarek elini gözlerime çekti ve tekrar âma oldum.”

(Bihar, c. 46, s. 237 ve 249. Az bir farklılıkla.)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

11- Cinler İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın Huzurunda

Sa’d-i İskaf şöyle diyor:
İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın huzuruna vardım. İçeriye girmek için izin istediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Acele etme! Kardeşlerinizden bir grup kimseler yanımdadır, sözleri vardır.”
Ben kapının dışında durdum. Çok geçmeksizin Hindistanlılara benzer sarıklı bir grup kimse dışarı çıktı. Birbirlerine çok benziyorlardı. Sanki bir anne babadandılar. Özel elbiseler giyinmişlerdi. Bana selam verdiler, ben de selamlarının cevabını verdim.
Daha sonra İmam (a.s)’ın yanına giderek şöyle dedim: Fedan olayım! Huzurunuzdan çıkan bu şahısları tanımadım. Bunlar kimlerdi?
İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Cin taifesinden olan sizin dini kardeşlerinizdir.”
Dedim ki: Cinler de mi sizin yanınıza geliyorlar?
İmam (a.s): “Evet, onlar da sizin gibi gelip helal, haram ve dini meseleleriyle ilgili sorular soruyorlar.”

(Bihar, c. 27, s. 19, rivayet: 8; c. 47, s. 158; c. 63, s. 103. (Bu öykü, verilen adreslerden alıntılar yapılarak hazırlanmıştır.)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

12- Kumrunun Eşinden Şikayeti

Muhammed b. Muslim şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s)’ın huzurunda olduğum bir sırada aniden bir çift kumru, İmam (a.s)’ın huzuruna gelerek ötmeye başladılar. İmam (a.s) da onlara bir şeyler buyurdu.
Daha sonra uçarak bir duvarın üzerine kondular. Orada da biraz öttükten sonra uçup gittiler.
Ben, İmam (a.s)’a: “Fedan olayım, kumrular neden öyle ötüyorlardı?” diye sordum.
İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular: “Ey İbn-i Muslim! Allah’ın yaratmış olduğu bütün kuşlar, hayvanlar ve canlı olan bütün yaratıklar bize itaat etmektedirler. Bu erkek kumru, eşi hakkında kötü zanda bulunmuştu. Dişi kumru, o kötü işi yapmadığına dair yemin ediyordu. Nihayet dişi kumru erkeğine şöyle bir öneride bulundu:
“Bizi yargılaması için Muhammed b. Ali’nin (İmam Bakır’ın) yanına gidelim.”
Erkek kuş bu öneriyi kabul ederek benim yanıma geldiler.
Ben de erkek kumruya: “Eşin doğru söylüyor. O suçsuzdur. Sen ona zulmediyorsun” dedim. Onlar da bu yargıyı kabullenerek çekip gittiler.”

(Bihar, c. 46, s. 238)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

13- Batıl İçin Hak Terk Edilmemeli

İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın özel ashabından olan Zürare şöyle diyor:
İmam Bakır (a.s), Kureyşli bir adamın cenazesini teşyi etmeye giderken ben de O’nunla beraber gittim. Ölen kimsenin hanımı çığlık atarak ağlamaya başladı. Cenazeyi teşyî etmeye hazır olan Ata(1) eşi ölen kadına hitaben: “Sus! Susmaz isen geri döneriz” dedi.
Kadın susmayınca Ata da geri dönüp cenaze törenine katılmadı.
Ben, İmam Bakır (a.s)’a: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ata geri döndü” dedim.
İmam (a.s): “Neden?” diye buyurdu.
Cevaben arzettim ki: Kocası ölen kadına: “Sus! Susmaz isen geri döneriz” dedi. Kadın susmayınca Ata da geri dönerek cenaze törenine katılmadı.”
İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Biz cenazeyi teşyî edeceğiz, başkalarıyla işimiz yoktur. Batılın hakla karıştığını gördüğümüzde, batıldan dolayı hakkı terk edersek, müslümanın hakkını eda etmiş sayılmayız.”(2)
Daha sonra İmam (a.s) cenaze namazı kıldı. Cenaze sahibi ileri çıkarak İmam (a.s)’a teşekkür etti ve şöyle dedi: “Allah size merhamet etsin, mükafatlanasınız; siz yaya olarak yürüyemezsiniz, geri dönün.”
İmam (a.s) dönmekten imtina etti.
Arzettim ki: “Efendim! Eza sahibi dönmenize izin verdi. Benim de diyeceğim bir söz vardır.”
İmam (a.s): “Biz onun izniyle gelmemiştik ki onun izniyle de geri dönelim. Bu bir sevaptı, biz de onun peşindeydik. İnsan cenaze peşice ne kadar giderse o kadar mükafatlanır.”(3)
İşte böylece İmam (a.s) kendi vazifesine amel etti ve batıldan dolayı hakkı terk etmedi. İnşaAllah O’nun takipçileri de öyle olurlar.
__________________
1 - O zaman kadı’l-kuzat (baş yargıç) idi.
2 - Gerçi kadının çığlık atarak ağlaması doğru bir iş değildi ama cenazeyi teşyî etmek hak bir iştir. Kadının ağlamasından dolayı, cenazenin teşyî edilmesinin de terk edilmesi doğru bir iş değildir.
3 - Bihar, c. 46, s. 300
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

14- İmam Bakır (a.s)’ın Sabrı Ve Yüce Ahlağı

Bir gün Hıristiyan bir kimse, İmam Muhammed Bakır (a.s)’a hakaret ederek şöyle dedi: “Ente beqer?” (Sen sığır mısın?)
İmam (a.s) cevabında şöyle buyurdu: “Ene Baqır” (Ben Bakır (ilmi yarıp açıklayan)’ım.)
Hıristiyan: “Sen aşçı hanımın oğlusun.”
İmam (a.s): “Aşçılık annemin mesleğidir.”
Hıristiyan: “Sen zenci ve kötü dilli hanımın oğlusun.”
İmam (a.s): “Eğer söylediğin bu lakaplar doğruysa, Allah onu affetsin; yalan ise Allah seni affetsin.”
Hıristiyan adam, İmam (a.s)’ın bu yüce ahlakını görünce, Müslüman oldu.

(Bihar, c. 46, s. 289)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

15- Uzman Okçu

Bir yıl Hişam b. Abdulmelik b. Mervan (zamanın halifesi) Mekke’ye gitti. Aynı yılda İmam Muhammed Bakır (a.s) ve oğlu İmam Sadık (a.s) da Mekke’ye müşerref oldular.
Bir gün İmam Sadık (a.s) Mekke’de bir konuşma yaptı, konuşmasında şöyle buyurdu: Hz. Muhammed (s.a.a)’i peygamberlik makamına seçen ve O’nun vesilesiyle bize ikramda bulunan Allah’a hamdolsun. Biz (Ehl-i Beyt) Allah’ın halk arasındaki seçkin kulları ve O’nun halifeleriyiz. O halde mutlu, bize tabi olan kimsedir; mutsuz da bize düşmanlık yapan ve muhalefet eden kimsedir.”
İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:
“Hişam’ın kardeşi Muslime bu olayı Hişam’a haber verdi. Hişam Mekke’de bize dokunmadı. Fakat Şam’a gittiğinde ve biz de Medine’ye döndüğümüzde bizi Medine’den Şam’a çağırttı. Şam’a vardığımızda üç gün boyunca bize (Hişam’la görüşme) izni verilmedi. Dördüncü gün olduğunda bize Hişam’la görüşme izni verildi.
Nihayet içeriye girdik. Hişam sultanlık tahtı üzerinde oturmuştu, ordu komutanları ise silah kuşanmış halde onun etrafında durmuşlardı. Hişam’ın karşısında bir hedef dikilmişti, memleketin ileri gelenleri ise o hedefe doğru ok atıyorlardı.
Hişam’ın yanına varırken babam önümde, ben ise O’nun arkasında idim. Hişam babama hitaben şöyle dedi: “Ey Muhammed! Memleketin büyükleriyle sen de hedefe doğru ok at ve bu yarışa katıl.”
Babam şöyle buyurdu: “Ben artık yaşlanmışım, ok atma zamanım geçmiştir, beni (bu yarıştan) muaf kıl.”
Hişam da şöyle dedi: “Dinî ve Muhammed (s.a.a) peygamberiyle bizi aziz kılan Allah’ın hakkına andolsun ki seni muaf kılmayacağım.”
Daha sonra Beni Ümeyye’nin büyüklerinden birine: “Ok ve kemanı O’na ver” diye emretti.
Babam (mecburen) o kemanı ondan aldı ve bir oku kemanın kirişine koyarak çekti. Ok kemandan çıkarak hedefin tam ortasına isabet etti. İkinci oku da kemanın kirişine koyup çekti, bu ok da atmış olduğu ilk okun tam ortasına isabet edip onu yardı. Daha sonra birbirinin peşi sıra dokuz tane ok attı, bunların her biri önceki atılan okun tam ortasına isabet edip onu parçalıyordu.
Hişam bu durumdan çok rahatsız oldu, öyle ki kendisini kontrol edemiyordu. Sadece şöyle dedi: “Ya Eba Cafer (İmam Bakır (a.s)’ın künyesi)! Şimdi anladım ki sen Arap ve Acem’in en iyi ok atanısın.”
Hişam’ın, bu sözü söylediği için pişmanlık duyduğunu anladım. Hişam hilafeti döneminde babamdan önce ve O’ndan sonra kimseyi künyesiyle çağırmamıştı. Bu yüzden rahatsız oldu ve başını önüne eğerek düşünceye daldı. Ben ve babam onun karşısında ayak üstü durmuştuk ve ona bakıyorduk. Ayakta durmamız uzayınca babam rahatsız oldu ve ona karşı öfkelendi. Babam öfkelendiğinde göğe bakıyordu; öyle ki herkes onun sinirlenmiş olduğunu anlıyordu.
Hişam babamın rahatsız olduğunu anlayınca: “Ya Muhammed! Bana doğru gel” dedi. Babam tahtın üzerine çıktı, ben de onu takip ediyordum. Babam Hişam’a yaklaştığında o ayağa kalktı, babamla kol boyun oldu ve O’nu sağ tarafında oturttu. Daha sonra benimle de görüştü ve beni de babamın sağ tarafında oturttu.
Daha sonra babama yönelerek şöyle dedi: “Ya Muhammed! Senin gibi birisi Kureyş arasında olduğu müddetçe onlar Arap ve Acem’e efendilik yapacaklardır. Allah aşkına söyle, böyle ok atmayı kim sana öğretti ve böyle ok atmayı öğrenmen ne kadar sürdü?”
Babam cevabında şöyle dedi: “Gençlikte bazen ok atıyordum, ama sonraları terk ettim; fakat siz ısrar edince tekrar attım.”
Sonra Hişam şöyle dedi: “Ben ömrüm boyunca böyle ok atan birisini görmedim ve yeryüzünde senin gibi ok atan birinin bulunduğunu da zannetmiyorum! Acaba oğlun Cafer de senin gibi ok atabiliyor mu?”
Babam cevabında şöyle buyurdu: “Evet, biz, kemal ve tamamı (üstünlük ve faziletleri) birbirimizden miras alıyoruz. Allah-u Teâla bunları şu sözünde: “Bugün dininizi kemale erdirdim ve nimetimi size tamamladım ve sizin için din olarak İslam’ı beğendim”(1) Peygamberine nazil etmiştir. Yeryüzü bu özellikleri (üstünlük ve faziletleri) taşıyacak kimselerden boş değildir, bizden başkaları ise bu özelliklerden mahrumdurlar...” (2)
_________________
1 - Maide / 3
2 - Bihar, c. 46, s. 306
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

16- Münafık Olmaktan Korkmak

Hamran b. A’yen, İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın huzuruna vararak bazı meseleler sordu. Cevabını aldıktan sonra, İmam (a.s)’ın yanından ayrılmak istediğinde şöyle dedi:
“Resulullah’ın oğlu! Allah size uzun ömür versin ve beni sizin vücudunuzun bereketinden faydalandırsın. Sizin huzurunuza vardığımızda kalbimiz cilalanır, dünyayı unutuyoruz ve halkın zenginliği gözümüzde değersiz oluyor. Ama sizin huzurunuzdan ayrıldığımızda ve toplumun bireyleriyle temasa geçtiğimizde yine dünyaya yöneliyoruz.”
İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Bu, kalbin haletlerindendir. İnsanın kalbi bazen sertleşir, bazen de yumuşar.”
Sonra şöyle buyurdular: “Peygamber (s.a.a)’in ashabı bir vakit O Hazrete şöyle dediler: “Ya Resulellah! Biz münafık olmaktan korkuyoruz!”
Peygamber (s.a.a): “Neden?” diye sordu.
Cevaben şöyle dediler: “Sizin huzurunuzda olduğumuzda bize öğüt verip bizi ahirete meyillendirip kalbimizde korku icat ediyorsunuz; öyle ki adeta gözümüzle cennet ve cehennemi görüyoruz. Ama sizin huzurunuzdan ayrılıp evimize gittiğimizde, aile ve yaşantıyı gördüğümüzde, sahip olduğumuz haleti kaybediyoruz; sanki önceden asla böyle bir halete sahip değildik! Bu bizim durumumuzdur. Acaba bu halimizle (yani sizin huzurunuzda öyle, dışarıda ise böyle olmakla) biz münafık olmuyor muyuz?”
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Hayır, öyle değildir. Çünkü sizin kalplerinizin bu şekilde değişmesi, şeytanın vesveselerindendir; o sizi dünyaya meyillendiriyor. Allah’a andolsun ki, eğer sürekli ilk halet üzere baki kalmış olursanız, melekler size el verir ve suyun üzerinde yürüyebilirsiniz…”

(Bihar, c. 70, s. 56)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

17- Cabir-i Cu’fi’ye Vasiyeti

İmam Bakır (a.s)’ın Cabir-i Cu’fi’ye tavsiyeleri:
“(Ey Cabir!) Bil ki, (yine) bil ki, yaşadığın şehrin bütün halkı sana: “Sen kötü insansın” derlerse, bu seni üzmemeli; “Sen iyi insansın” derlerse de, bu seni sevindirmemeli; böyle olmadıkça bizlerin dostu olamazsın. (Her halükârda) sen kendini Allah'ın kitabına sunmalısın; eğer onun yolunda gidiyor, onun küçümsediğini küçümsüyor, sevdirdiğini seviyor ve korkuttuğundan da korkuyorsan, o zaman sebat göster ve hakkında söylenen sözlerin sana bir zararı olmayacağı için de kendini müjdele. Ama eğer Kur'ân'dan uzak isen, (o zaman) neden kendini aldatasın?
Mü'min nefsani isteklerine galip gelmesi için daima nefsine karşı cihad halindedir; bazen nefsin eğriliklerini düzeltip Allah rızası için heva ve hevesine muhalefet eder; bazen de nefsi, onu mağlup eder ve kendi heva ve hevesine uydurur, ama Allah-u Teâla hemen onun elinden tutar ve o da kendine gelir. Allah onun sürçmesine göz yumar; o da Allah'ı anar, tövbe ve korkuya yönelir; (azap ve ceza) korkusu arttığı için basiret ve marifeti de artar.
Nitekim Allah-u Teâla şöyle buyuruyor: “Allah'tan korkanlara Şeytan'dan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki doğru yolu görüp bilmişlerdir.”(1)
Ey Cabir! Allah'ın sana verdiği rızkın şükrünü yerine getirebilmen için az rızkı çok say. Nefsinin ayıplarını görebilmen ve affolunman için Allah'a olan ibadet ve itaatini az bil. Karşılaştığın kötülüğü, edindiğin bilgiyle kendinden uzaklaştır; bilgiyi de halis amelle çalıştır; halis ameli de, tam bir uyanıklıkla büyük gafletlerden koru; kâmil olan uyanıklığı da, gerçek korkuyla elde et.
Mevcut yaşantıya razı olarak gösterişten kaçın. Akla uyarak heva ve heves tehlikesinden kendini koru. Nefsani istekler galip geldiğinde ilmin irşadıyla kendini kontrol et. Halis amelleri mükâfat günü için koru. İhtirastan (aşırı istekten) kaçınmakla, kanaatkâr olmaya çalış. Kanaati seçmekle şiddetli tamahkârlığı kendinden uzaklaştır. Arzuları azaltmakla, zahitliğin tadını al; insanlardan ümidini keserek tamahın kökünü kurut. Nefsi tanımakla, bencilliğin yolunu kapa. (Çünkü nefsinin, kötü ahlak ve tabiatını ve gizli isteklerini bilen insan kendini büyük görmez.)
Doğru bir tefvizle (işi Allah'a bırakmakla) ruhi rahatlığa kavuş. Beden rahatlığını kalbin huzurunda ara. Az hata yapmakla, kalp huzuruna kavuş. Yalnızlıkta çok zikir etmekle, yumuşak kalpli olmaya çalış. Daimi hüzünle, kalbini aydınlat. Gerçek korkuyla Şeytan'dan korun. Yalan ümitten sakın (günah işleyip Allah'ın rahmetine boşuna ümit bağlama). Çünkü böyle bir ümit seni, gerçek korkuya (hakiki azaba) sokar.
Allah karşısında, amellerde doğru olmakla (ihlasla) kendini süsle. Göçmeye acele etmekle (ölüme hazırlanmakla) kendini O'na (Allah'a) sevdir. İşi geciktirmekten ve sonra yapacağım, demekten sakın. Çünkü helak olanlar bu denizde gark olmuştur. Gafletten uzak ol. Zira kalbin katılaşması gaflete dalmaktadır. Özrün olmadığı yerlerde gevşeklik yapma. Çünkü pişman olanlar ona sığınır.
Tam bir pişmanlık ve çok tövbe etmekle geçmiş günahlarından dön. Güzel bir dönüşle, Allah'ın rahmet ve affına yönel. Güzel dönüş için de, gecelerin karanlığında, hâlis dua ve münacat ile Allah’tan yardım talebinde bulun. Az rızkı çok ve çok itaati da az saymakla, büyük şükrü elde et. Çok şükür etmekle, nimetin çoğalmasını kazan. Nimetin elden çıkması korkusuyla, büyük şükre sarıl.
Tamahı öldürmekle, ebedi izzeti talep et. Halktan ümitsizliğin verdiği izzetle, tamahın zilletini kendinden uzaklaştır. Yüce himmetle de, halktan ümidi kesmek izzetini elde et. Arzuyu azaltmakla, dünyadan (ahiretin için) azık topla. Fırsat varken hedefe kavuşmak için çabuk davran. Bedenin sıhhatli olması ve boş zaman gibi, iyi bir fırsat olmaz. Güvenilmez insanlara, itimat etmekten sakın. Çünkü yemek alışkanlığı gibi kötülüğe de alışkanlık vardır...”(2)
____________________
1 - A'raf / 201
2 - Bihar, c. 78, s. 163
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

18- Hz. Ali (a.s)’ın Eşi Hule

Cabir-i Co’fi(1) İmam Bakır (a.s)’dan sordu: “Emir’ul-Müminin Ali (a.s) savaş esirlerinden olan Hule (Muhammed b. Hanefiye’nin annesi) ile nasıl evlendi? Halbuki O, Ebu Bekir’in esir etmiş olduğu Müslüman kadınlardandı?”
İmam (a.s) şöyle buyurdu; “Cabir b. Abdullah Ensari’nin evine git ve de ki, Muhammed b. Ali seni istiyor.”
Cabir-i Co’fi diyor: Gidip onun kapısını çaldığımda içeriden; “Ey Cabir b. Yezid!” diye seslendi.
Kendi kendime; “Benim Cabir olduğumu nereden biliyor! Oysa Ehlibeyt İmamlarından başka kimse gaybı bilemez. Andolsun ki, dışarı çıktığında bunu ondan soracağım” dedim.
Dışarı çıktığında; “Benim Cabir b. Yezit olduğumu nereden bildin? Halbuki sen içerideydin ve ben kapının eşiğinde idim” diye sordum.
Cevaben şöyle dedi: “Dün akşam mevlam İmam Bakır (a.s), senin Hanefiye hakkında bana soru soracağını haber vermişti ve; “Onu inşallah yarın sabah sana göndereceğim ve seni de isteyeceğim” buyurmuşlardı.”
Cabir, daha sonra Hule hanımın esir olma olayını, Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’ın mucizesini vs. olayları anlatıyor.(2)
___________________
1 -Cabir-i Co’fi: Tabiinin büyüklerinden ve Ehlibeyt ilimleri ve esrarının hamillerinden idi. Bazı vakitler ondan kerametler görülmüştür. İmam Sadık (a.s) onun hakkında buyuruyor: “Cabir’in bu isimle anılmasının nedeni; müminleri ilmiyle güçlendirmesi nedeniyledir. O, bir ilim deryasıdır ki, her ne kadar ondan alınsa tükenmez.
2 - İsbat’ul-Hudat, c. 5, s. 296
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

19- Mansur Devanîkî’nin Hükümetinden Haber

Ebu Besir şöyle diyor:
Mescitte İmam Bakır (a.s) ile oturmuştuk, bu sırada Davut b. Ali, Süleyman b. Halid ve Ebu Cafer Abdullah b. Muhammed (Ebu Devanîk) gelip bir köşede oturdular. Onlara dediler ki: “Orada oturan Muhammed b. Ali (İmam Bakır)’dir.” O zaman Davut b. Ali ve Süleyman b. Halid kalkıp Hazretin hizmetine gelerek selam verdiler. Ama Ebu Devanîk olduğu yerde oturdu. İmam Bakır (a.s) buyurdular:
“Kibirli ve gururlunuzun buraya gelmesine mani olan nedir?”
Arkadaşları ona bir mazeret buldular. Sonra İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdular: “Allah’a andolsun ki, çok geçmeksizin o, doğu ve batıya saltanat edecek, halk onun peşine takılacak ve onun karşısında boyun eğecekler. O, sert ve katı bir şekilde hükümet edecektir.”
Davut b. Ali dedi: “Bizim saltanatımız sizinkinden önce midir?”
İmam (a.s) buyurdular: “Evet ey Davut! Sizin hükümetiniz (padişahlık ve saltanatınız) bizim hükümetten öncedir.”
Süleyman b. Halid gidip bu sözleri Ebu Devanîk’e haber verdi. O da Hazretin huzuruna gelerek selam verdikten sonra dedi ki: “Davut b. Ali ve Süleyman b. Halid şöyle-böyle diyorlar, doğru mu?”
İmam (a.s) buyurdu ki: “Ey Ebu Cafer! Sizin devletiniz bizim devletten önce, saltanatınız da bizim saltanatımızdan öncedir. Sizin padişahlığınız, sert ve katıdır; hiçbir kolaylık onda yoktur ve uzun da sürmeyecektir. Allah’a andolsun ki, Emevi saltanatının her gün ve yılına karşılık siz iki beraberi kadar saltanat edeceksiniz. Sizin çocuklarınız, bebeğin oyuncaklarıyla oynadığı gibi saltanatla oynayacaklar; büyüklerinizin oynayacağında ise şüphe yok. Anladın mı?”
Sonra buyurdular ki: “Bizden haksız yere kan dökmediğiniz müddetçe, devletinizin yaygınlaşması ve genişlemesi azalmayacak ama o kanı döktüğünüzde Allah size gazap edecek ve saltanatınızı da sizden alacaktır. Devletinizi yıkacak ve kullarından tek gözlü (Ebu Süfyan ailesinden olmayan) birini(1) size musallat edecek, onun ve yarenlerinin eliyle kökünüzü kazıyacak.”
İmam (a.s) daha sonra susarak bir şey söylemedi.(2)
_______________
1 - Bu şahıstan maksat, Hulaku Han’dır.
2 - Usul-u Kafi, s. 8, s. 211, h. 256
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön