İ. Zeyn'ul-Abidin'in Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

İ. Zeyn'ul-Abidin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN'UL-ABİDİN'İN (A.S) KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Ali (a.s).
Lakapları: Zeyn’ul-Abidin, Seyyid’ul-Abidin, Zeki, Emin, Zu’s-Sefinat ve Seccad
Künyesi: Ebu Muhammed, Ebu’l-Hasan.
Baba-Ana: Hüseyin (a.s), Şehribanu.
Doğumu: Hicretin 38. yılı, Şaban ayının beşi veya Cemad’el-Ula'nın on beşinde Medine’de doğdu.
Zamanının Halifeleri: Yezid'den, Emevi halifelerinin 10. halifesi olan Hişam b. Abdulmelik'e kadar 9 kişi.
İmamet Süresi: Yaklaşık otuz beş yıl.
Şahadeti: Hicretin 95. yılı Muharrem ayının 25’inde; bir görüşe göre ise, 12 veya 18’inde Hişam b. Abdulmelik’in hilesiyle 56 yaşında Medine’de şahadete erişti.
Mezarı: Bakî Mezarlığı'nda.
Yaşam Dönemi:
1- Yirmi iki yıl babasıyla birlikte olduğu dönem.
2- Otuz beş yıl imamet dönemi.
İmam Zeyn’el-Abidin (a.s), Emevilerin en şiddetli zulüm ve baskısı döneminde ve en zor şartlarda imamet görevini yerine getirmiş ve maarif, ahlak, siyaset, sosyolojik konuları dua kalıbında en güzel bir şekilde beyan etmiştir.
Çocukları: İmam Seccad (a.s)’ın, 11'i erkek, 4'ü ise kız olmak üzere 15 çocuğunun olduğunu söylemiştir. Onların isimleri şöyledir: “Bakır” lakabıyla meşhur olan Muhammed (a.s), Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ömer, Hüseyin Esğer, Abdurrahman, Süleyman, Ali, Muhammed Esğer, Hadice, Fatıma, Aliyye, Ümm-ü Gülüsüm.
En son f_altan tarafından 01 Ağu 2007, 00:04 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM SECCAD (A.S)’IN HAYATI

İmam Seccad (a.s) on iki İmamlar silsilesinin dördüncüsüdür. Meşhur kavle göre Hicri 38. Yılın şaban ayının beşinci günü Medine şehrinde doğmuştur.[1]
Elbette Şeyh Mufid, Şeyh Tusî ve İbn-i Şehraşub gibi büyük alimler İmam Seccad (a.s)’ın Cumad’el-ulanın 15. gününde doğmuş olduğunu söylemişlerdir.[2]
İmam Seccad (a.s)’ın değerli babası Hüseyin bin Ali bin Ebi Talip’tir. Değerli annesi ise Sasanî padişahlarından 3. Yezdgerd’in kızı Şehribanu’dur.[3]
Künyesi Ebu Muhammed, Ebu'l-Hasan'dır. Bazı lakapları ise Zeyn’ul-Abidin, Seyyid’ul-Abidin, Zeki, Emin, Zu’s-Sefinat ve Seccad’dır.[4]
İmam Seccad (a.s), hayatının iki yılını Emir’ul-Muminin Ali (a.s)’ın hilafeti döneminde, on yılını amcası İmam Hasan (a.s)’ın zamanında, on bir yılını da babası İmam Hüseyin (a.s)’ın hizmetinde geçirmiştir.[5]
Hicretin 60. yılında Yezid için biat istenildiğinde babası ve akrabalarıyla birlikte Mekke’ye azimet ederek Yezid’e biat etmekten kaçındılar.
Nihayet hükümet memurlarının onları takip etmesi bir taraftan, Kufe halkının onları davet etmesi de bir taraftan o hazretin âilesinin Kufe’ye doğru hareket etmelerine sebep oldu.
Ama Kufelilerin vefasızlığı ve Yezid ordusunun saldırısı onların hareketini Kerbela topraklarında durdurdu. Muharrem ayının onuncu gününde İmam Hüseyin (a.s)’ın yaranları ile Yezid ordusu arasında savaş vuku buldu.
İmam Seccad (a.s) şiddetli bir şekilde hastalandığından dolayı Aşura günü bu kanlı savaşa katılamadı. Ama o günde babasının, kardeşlerinin, amcalarının ve birlikte olduğu kadınlar hariç bütün dostlarının şehit edildiklerine şahit oldu. İmam Hüseyin (a.s)’ın şahadete erişmesiyle imamet ve halkı hidayet etme sorumluluğu onun üzerine yüklenmiş oldu.
İmam Seccad (a.s)’ın imametinin başlangıcı, onun Kerbela’da esir düşmesiyle aynı zamanda idi. İmam Seccad (a.s)’ı Kerbela’dan Kufe’ye götürdüklerinde boynuna lâleler vurup ellerini kelepçelemişlerdi.[6]
Kufe valisi ibn-i Ziyad (lanetullahi aleyh) İmam (a.s)’ı görünce; “Bu kimdir?” diye sordu. Cevabında; “Ali bin Hüseyin’dir” dediler.
Bunun üzerine İbn-i Ziyad; “Allah, Ali bin Hüseyin’i öldürmedi mi?” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Benim, Ali bin Hüseyin isminde kardeşim vardı, onu (Allah değil) halk öldürdü.
İbn-i Ziyad: “Hayır, Allah onu öldürdü.” dedi.
İmam (a.s): “Allah ölümleri vaktinde canları alır.”[7] buyurdu.
İbn-i Ziyad: “Bana cevap vermeye cüret mi ediyorsun? Hadi onu götürün boynunu vurun.” diye emretti.
Bu esnada İmam Seccad (a.s)’ın halası Zeynep İbn-i Ziyad’ın bu sözünü duyunca şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Ziyad! Şüphesiz sen bizden kimseyi baki bırakmadın, eğer onu öldürmeye karar almış isen o halde beni de onunla birlikte öldürmelisin.”
İmam Seccad (a.s) halası Zeyneb’e; “Halacığım! Sen biraz sabret de ben onunla konuşayım.” dedi. Sonra İbn-i Ziyad’a dönerek şöyle buyurdu:
“Ey İbn-i Ziyad! Beni ölümle mi tehdit ediyorsun? Ölümün bizim için adet, şahadetin de kerametimiz (yücelik vesilemiz) olduğunu bilmiyor musun?”
Bu sırada İbn-i Ziyad, Ali bin Hüseyin (İmam Zeyn’ul- Abidin -a.s-) ve âilesini ulu caminin yanındaki bir eve götürmelerini emretti.[8]
Kısa bir süreden sonra Peygamber âilesini, Yezid’in hükümet merkezi olan Şam’a doğru hareket ettirdiler. Esirler kafilesini eli bağlı olarak Yezid’in sarayına götürdüklerinde İmam Seccad (a.s)’ın Yezid’e karşı ilk sözü şu oldu:
“Ey Yezid! Seni Allah’a ant veriyorum söyle; eğer Resulullah (s.a.a) bizi bu halde görmüş olursa sence ne yapar?!”
Yezid, İmam (a.s)’ın bu sözü karşısında bir cevap bulamayınca, esirlerin zincir ve iplerinin çözülmesini emretti.[9]
İşte İmam (a.s)’ın bu sözü, halası Zeyneb’in ateşli konuşmasına bir zemin oluşturdu. Yezid kendi sarayında mağlup olmakla karşılaşınca, genel bir toplantıda kendi zafer ve galibiyetini Şamlılara göstermek istedi. İşte bundan dolayı halkın, ulu camide toplanmasını emretti.
Sonra caminin hatibine, minberin üzerinde İmam Hüseyin ve babası Hz. Ali (a.s) hakkında çirkin laflar söylemesini emretti. Cami hatibi de onun dediği gibi yaptı.
Onun saçma-sapan sözlerini duyan İmam Seccad (a.s) artık dayanamayıp yüksek bir sesle şöyle buyurdular:
“Ey hatip! Vay senin haline! Sen mahluku hoşnut etmek için Allah’ın gazabını kazandın. Öyleyse ateşte kendine bir yer hazırla.”
Sonra İmam Seccad (a.s) Yezid’den, minbere çıkarak Allah’ın rızasına sebep olacak bir takım sözler söylemesi için izin istedi. Yezid izin vermemede direnmesine rağmen nihayet halkın ısrarlı isteği karşısında İmam Seccad (a.s)’a konuşma izni verdi. İmam (a.s) minbere çıkarak çok etkileyici bir konuşma yaptı. Allah’a hamd, Peygambere ve âl’ine salat ve selamdan sonra şöyle buyurdular:
“... Ey insanlar topluluğu! Kim beni tanımışsa tanımıştır, kim de tanımamışsa şimdi ben kendimi ona tanıtıyorum; ben, Mekke ve Safa’nın oğluyum; ben, (insanların arasından) seçilmiş olan Muhammed’in oğluyum,... ben, Fatımat’uz-Zehra’nın oğluyum; ben, Hadicet’ul-Kubra’nın oğluyum; ben, zulümle öldürülenin oğluyum; ben, başı boynundan kesilenin oğluyum; ben, susuz olarak can verenin oğluyum; ben, bedeni Kerbela toprağına serilenin oğluyum; ben, sarığı ve cüppesi çalınanın oğluyum...”[10]
Yezid halkın ayaklanmasından korktuğundan dolayı müezzine ezan okumasını emretti. Müezzin İmam Seccad (a.s)’ın sözünü keserek; “Allah-u Ekber, Allah-u Ekber” demeye başladı. İmam (a.s) da; “Allah’tan daha büyük bir şey yoktur” buyurdu. Müezzin; “Eşhed-u en lâ ilâhe illâllah” dediğinde, İmam (a.s); “Derim, etim, ve kanımla buna (Allah’tan başka bir ilah olmadığına) tanıklık ederim”[11] Müezzin; “Eşhed-u enne Muhammed’er- Resulullah” dediğinde İmam (a.s) minberin üzerinden Yezid’e hitaben şöyle buyurdu:
“Ey Yezid! Bu Muhammed senin ceddin (deden) mi yoksa benim ceddim mi? Eğer; “Benim ceddimdir” dersen, apaçık yalan söylemiş olursun. Ama eğer; “Senin ceddindir” demiş olur isen o halde neden babamı öldürdün? Neden onun âilesini ve beni esir aldın?!”
İmam (a.s) sonra şöyle buyurdu:
“Ey millet! Acaba sizin aranızda, babası ve ceddi Resulullah (s.a.a) olan bir kimse var mıdır?” İmam (a.s)’ın bu sözüyle halkın ağlama sesleri yükseldi.”[12]
İmam Seccad (a.s) bu etkileyici ve hararetli konuşmasıyla Ehl-i Beyt (a.s)’ın makam ve menziletini halka tanıtmış oldu. İşte böylece Şam halkı, Kerbela’da öldürülenlerin yabancı kimseler olmadığını, aksine yezid’in onun adıyla (hilafet unvanıyla) Müslümanlara hükmettiği kimsenin (yani Resulullah’ın) âilesi ve evlatları olduğunu anlamış oldu.
Kerbela esirleri, İmam Seccad ve Hz. Zeynep (a.s)’ın hararetli ve halkı etkileyici konuşmaları neticesinde Yezid’in elinden kurtulup asıl vatanları olan Medine’ye doğru hareket ettiler. Ama zulüm ve sitem hükümeti öylece devam etti. İmam Seccad (a.s)’ın ömrünün sonuna dek Yezid’den sonra, Muaviye bin Yezid, Mervan bin Mervan ve Velid bin Abdulmelik isminde dört şahıs da hilafet ve hükümet makamında oturdular.[13]
Bu karanlık ve uzun süre içerisinde müslümanların camiası zulüm ve cinayetle dolu idi. Medine halkının katliamı, oradaki müslümanların namuslarına dokunma, Allah’ın evi Ka’be’nin tahrip edilmesi, Kumeyl bin Ziyad[14], Said bin Cubeyr[15] ve Kanber’in [16] şehit edilme vakıaları o zulüm ve cinayetlerden birer örnektirler.
İmam Seccad (a.s) Kerbela mirasçısı ve yadigarı idi. Can yakıcı üzüntü ve zahmetleri tahammül etmekle sürekli olarak o şehitlerin anılarını canlı tutmaya çalışıyordu. Uygun fırsatlarda yürek yakan ağlamalarıyla Aşura musibetinin ne kadar büyük olduğunu açıklıyordu. Dua kalıbında da en iyi ahlakî ve terbiyetî programları halka sunuyordu. İmam Seccad (a.s)’ın en önemli duaları, çok değerli “Sahifet’üs- Seccadiyye” adlı kitapta bir araya toplanmıştır. Onun diğer duaları da ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı Sahifet’üs- Seccadiyye’lerde nakledilmiştir.[17]
Sahifet’üs- Seccadiyye, Ehl-i Beyt (a.s) mektebinin en önemli kaynak kitaplarından sayılmaktadır. Eskiden beri muhakkik ve araştırmacılar tarafından pek çok tercüme ve şerhler bu kitaba yazılmıştır. Öyle ki bir çok dillere çevrilmiş ve yüzlerce şerh ve izahlar bu kitaba yazılmıştır.[18]
Nihayet o mazlum İmam (a.s), İmam Sadık (a.s)’ın buyurduğuna göre babası İmam Hüseyin (a.s)’dan 35 yıl sonra hicri 95’de 57 yaşında vefat etmiştir.[19] Şeyh Mufid ve Şeyh Tusi, İmam Seccad (a.s)’ın bu dünyadan göçme gününü Muharrem ayının yirmi beşi bilmişlerdir.[20] Şeyh Abbas-i Kummî de Kurrat’ul- Basire kitabında bu görüşü kabul etmiştir. Abdurrazzak Mukarrem ise diğer dört kavli de yani İmam (a.s)’ın Muharrem ayının 12. veya 18. veya 22. veya 23. günlerinde dünyadan göçtüğünü kendi kitabında getirmiştir.[21]
Allame Meclisi de şöyle diyor:
Genel nakledilmiş olan birçok güvenilir hadislerden İmam Seccad (a.s)’ın zehirle şehit edildiği anlaşılmaktadır. İbn-i Babaveyh ve bir grup diğer kimselere göre Velid bin Abdulmelik o hazreti zehirletmiştir; bazılarına göre ise Hişam bin Abdulmelik onu zehirleterek şehit etmiştir.[22]
Şeyh Mufid, İmam Seccad (a.s)’ın on beş çocuğu olduğunu söylemiştir. Onların isimleri şöyledir: Muhammed, Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ömer, Hüseyin Esğer, Abdurrahman, Süleyman, Ali, Muhammed Esğer, Hadice, Fatıma, Aliyye, Ümm-ü Gülüsüm.[23]
Onların arasından “Bakır” lakabıyla meşhur olan Muhammed (a.s) Şiilerin beşinci İmam’ı olmuştur. İmam Seccad (a.s)’ın kutsal mezarı ise Baki mezarlığında amcası İmam Hasan (a.s)’ın kenarında yer almıştır.[24]
_________________________
Kaynakça:
[1] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 285.
[2] - Tevarih’un- Nebi ve’l-âl, s. 28.
[3] - Kafi, c. 1, s. 66; Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 176.
[4] - Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 175; Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 286.
[5] - İrşad, c. 2, s. 137.
[6] - Emali-yi Tusî, s. 91.
[7] - Zümer/42.
[8] - Lühuf, s. 200-202.
[9] - a.g.e, s. 213.
[10] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 168.
[11] - Bihar, c. 45, s. 139.
[12] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 168 ve 169.
[13] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 175 ve 176.
[14] - Tehzib’ut- Tehzib, c. 4, s. 600.
[15] - İhtisas, s. 205.
[16] - İrşad, c. 1, s. 328.
[17] - Ez-Zeria, c. 15, s. 20 ve 21.
[18] - Bkz. Ez-Zeria, c. 4, s. 111; c. 13, s. 345; c. 16, s. 138.
[19] - Kafi, c. 1, s. 468.
[20] - Mesar’uş-Şia, s. 45; Tehzib, c. 6, s. 77.
[21] - El-İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), s. 417.
[22] - Cela’ul-Uyun, s. 841.
[23] - İrşad, c. 2, s. 155.
[24] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 294.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM SECCAD (A.S)'IN FAZİLETİ VE SİRESİ İLE İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER

Kur’an’la Ünsiyeti

İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Eğer doğuyla batı arasındaki bütün insanlar ölürse (ben de yalnız kalırsam), Kur’an benimle olduktan sonra vahşet etmem.”
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), “Malik-i yevmiddin” ayetini okuduğunda, onu o kadar tekrarlardı ki, neredeyse ruhu bedeninden ayrılırdı.”[1]

Güzel Sesle Kur’ân Okuması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“... İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Kur’ân’ı herkesten daha güzel bir sesle okuyordu. Kur’ân okuduğunda, ev halkının duyup faydalanmaları için sesini yükseltiyordu.”[2]
“Allah’ı Nimetlerini Sayamazsınız” Ayetini Okuduğunda Buyurduğu Söz
Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), bu ayeti okuduğunda: “Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu (bir genelleme yaparak bile) sayamazsınız.”[3] şöyle buyuruyordu:
“Münezzehtir O Allah ki, nimetleri tanımaktan acizliğini itiraf etmekten başka kimseye nimetleri tanımayı mümkün kılmamıştır; nitekim O’nu idrak edemeyeceğini bilmekten ziyade, kendi künhünün idrak edilmesini kimseye müyesser etmemiştir.”[4]

Sofra Duası

Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor:
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) yemek yediğinde şöyle diyordu:
“Hamd O Allah’a ki, bize yemek verdi, bizi suya kandırdı, bize yetti, bizi teyit etti, bize sığınak verdi, bize rızk verdi, bize üstünlük bağışladı. Hamd O Allah’a ki yemek verendir, yemek verilen değil; rızk verendir, rızıklanan değil.”[5]

Secdeleri

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Allah’ın bir nimetini andığında şükrederdi; Allah’ın kitabından secdeli olan bir ayet okuduğunda secde ederdi; Allah Teala, bir kötülüğü (tehlikeyi) veya bir hileyi ondan uzaklaştırdığında secde ederdi; farz namazı kıldıktan sonra secde ederdi; iki kişinin arasını uzlaştırmaya muvaffak olduğunda secde ederdi; onun bütün secde azalarında secde izi vardı; işte bundan dolayı “Seccad” (çok secde eden) diye adlandırıldı.”[6]

Secde İzleri

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babamın secdegahında (alnında) şişkinlik eseri vardı (çok secde ettiğinden dolayı nasır bağlamıştı). Her yıl iki defa onu kesiyordu; her defasında beş kat nasır vardı; bundan dolayı “Ze’s- Sefenat” (nasır sahibi) diye lakap almıştı.”[7]

Abdest Alması

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), abdest aldığında rengi sararıyordu. Ailesi; “Seni böyle sarartıp rahatsız eden nedir?” diye sorduklarında şöyle buyuruyordu: “Kimin huzurunda durmaya hazırlandığımı biliyor musunuz?”[8]

Namaz İçin Misk Sürmesi

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın, namaz kıldığı yerde bir şişe miski vardı; namaza başlamak istediğinde ondan biraz alıp kendisine sürüyordu.”[9]

Namaz Kılışı

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), namaz kılmak istediğinde sert elbise giyerdi, sert bir yerde namaz kılardı ve yere secde ederdi.”[10]

Gece Namazı

Allame Meclisi nakletmiştir ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), abdest almakta kimsenin ona yardım etmesini sevmezdi; kendisi abdest suyunu hazırlar ve yatmadan önce o suyun üzerini örterdi. Gece namazı için kalktığında ise önce dişlerini misvaklar, sonra abdest alarak namaza başlardı. İmam (a.s) gündüz kılmadığı nafile namazlarının kazasını kılarak şöyle buyururdu:
“Evlatlarım! Nafile namazlarını kaza etmek size farz değildir; ama hayır bir işe adet edenin, o işi sürdürmenizi seviyorum.”
İmam (a.s) gece namazını, evinde ve seferde terk etmezdi.”[11]

Gece-Gündüz Bin Rekat Namaz Kılması

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), gece-gündüz bin rekat namaz kılıyordu; nitekim Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s) da böyle yapıyordu.”[12]
Yine İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), gece-gündüz bin rekat namaz kılardı; rüzgar bir sümbül gibi onu hareket ettirirdi. İmam (a.s)’ın beş yüz hurma ağacı vardı; her birinin kenarında iki rekat namaz kılardı. Namaza durduğunda rengi değişirdi. Namazda duruşu, büyük bir padîşahın önünde duran zelil bir kulun duruşu gibiydi. Azaları, Allah korkusundan titriyordu; namaz kıldığında, namazla vedalaşan ve artık ondan sonra hiçbir zaman namaz kılmayacak olan bir kimse gibi namaz kılardı.
Bir gün namaz kıldığında ridası (cüppesi) bir omzundan düştü, namazı bitirene kadar onu düzeltmedi. Ashabından birisi bunun sebebini sorduğunda şöyle buyurdu:
“Yazıklar olsun sana! Kimin karşısında durduğumu biliyor musun? Kulun namazı, kalbiyle Allah’a yöneldiği miktarca kabul olur ancak.”
Derken o adam; “Biz helak olduk” dedi.
İmam (a.s) buyurdular ki: “Hayır, öyle değildir. Allah-u Azze ve Celle, nafile (müstahap) namazlarıyla onu tamamlıyor...”
Allah’a and olsun ki, İmam Seccad (a.s) çok namaz kıldığından dolayı her yıl yedi kez alnındaki nasırlar dökülüyordu.”[13]
Eban bin Teğlib diyor ki:
Ben İmam Sadık (a.s)’a; “Ben, Ali bin Hüseyin (a.s)’ı, namaz için kalktığında renginin değiştiğini gördüm” dediğimde buyurdular ki:
“Allah’a and olsun ki, Ali bin Hüseyin (a.s), karşısında durduğu kimseyi (Allah’ı) hakkıyla tanıyordu.”[14]

Müstehap Namazların Kazasını Kılması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), gecenin müstehap namazlarından biri fevt olduğunda gündüz onu kaza ederdi; günün müstehap namazlarından biri fevt olduğunda, o günün yarını veya gelecek Cuma günü veyahut sonraki ay onu kaza ederdi. Eğer fevt olmuş müstehap namazlar çoğalıp toplansaydı, yılın bütün müstehap namazlarının kamil olması için onları Şaban ayında kaza ederdi.”[15]

Vetr Namazında Üç Yüz Defa “El-âf” Demesi

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), seher vakti vetr namazında üç yüz defa; “el-âf” (Allah’ım beni af et) derdi.”[16]

Ramazan Ayı Gecelerinde Okuduğu Dua

Ebu Hamza-i Sumalî şöyle diyor:
“Abitlerin efendisi İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Ramazan ayında, gecenin hepsini (sehere kadar) namaz kılardı; seher olduğunda ise şu duayı okurdu:
“İlahî, kendi azabınla beni edeplendirme...”[17]

Ramazan Ayındaki Amelleri

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Ramazan ayı olduğunda, dua, tespih, istiğfar ve tekbirden başka bir şey söylemezdi; iftar ettiğinde ise şöyle derdi: “Allah’ım, yapmak istediğin takdirde, istediğin her şeyi yaparsın.”[18]

Oruç Tutması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Şaban ve Ramazan aylarının orucunu birleştirerek şöyle buyuruyordu: “İki ay artarda oruç tutmak, Allah’tan taraf tövbenin kabul olmasına sebep olur.”[19]

Af ve Bağışı

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Ramazan ayı olduğunda, köle ve cariyesini dövmezdi. Köle veya cariyelerden biri suç işlediğinde (yanlış bir hareket yaptığında), kendi yanında; “falan köle veya filan cariye, filan gün böyle şöyle yaptı” diye yazar ve onu cezalandırmazdı; bu yazdıkları şeyleri öylece bir araya toplardı. Ramazan ayının son gecesi olduğunda, köle ve cariyelerini çağırarak onları kendi etrafında toplar ve yazıları çıkararak şöyle buyururdu:
“Ey filâni, sen falan gün şöyle böyle yaptın, ama ben seni cezalandırmadım; böyle yaptığını hatırlıyor musun?”
Karşı taraf da: “Evet, ey Resulullah’ın oğlu!” diyordu.
Böylece son kişiye kadar onların suçlarını söylerdi, onlar da itiraf ederlerdi. Daha sonra onların arasında ayağa kalkarak şöyle buyururdu:
“Yüksek sesle deyiniz ki: “Ey Ali bin Hüseyin, şüphesiz Rabbin yaptıkların bütün amelleri, bizim amellerimizi (çirkin hareketlerimizi) sayıp yazdığın gibi sayıp yazmıştır; Allah’ın yanında, küçük ve büyük hiçbir şey bırakmayan, her şeyi sayıp yazan ve hakla aleyhine konuşan bir kitap vardır; yaptığın her şeyi Rabbinin katında hazır bulacaksın; nitekim biz de yaptığımız her şeyi senin yanında hazır bulduk. O halde bizi affet, günahımızdan geç; nitekim, kendin Rabbinden affedilmeyi ümit ediyorsun; Rabbinin seni affetmesini sevdiğin gibi, o halde kendin Allah’ı affeden olarak bulman için bizi affet ve günahlarımızdan geç...”[20]

İftar Etmesi ve İftar Vermesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) oruç tuttuğu gün, bir koyunun alınıp kesilmesini, doğranmasını ve pişirilmesini emrediyordu. Akşam olduğunda, oruç olduğu halde yemeğin kokusunu almak için eğilip kazanlara bakar ve şöyle buyururdu: “Kapları getirin, falan ve filan aile için yemek doldurun.” Son kazana kadar böyle yapardı. Daha sonra kendisi için hurmayla ekmek getirirlerdi ve bu O’nun akşam yemeği olurdu.”[21]

Yolculuğu

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), ancak kendisini tanımayan toplulukla yolculuk yapardı ve kafilenin ihtiyaç duydukları şeylerde onların hizmetçileri olmasını da şart koşardı.”[22]

Tevazusu

Kendisine; “Neden yolculuk yaptığında tanınmaman için kendini topluluktan saklıyorsun?” dediklerinde şöyle buyuruyordu:
“Mislini bağışlamadığım (yapmadığım) bir şeyi, Resulullah’a nispetle (bağlılıkla) almak istemiyorum.”[23]

Sadakaları

Ebu Abdullah Damğanî şöyle diyor:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), şeker ve badem sadaka veriyordu. Bu işin sebebini sorduklarında ise şu ayeti okuyorlardı:
“Sevdiğiniz şeyden infak edinceye dek asla iyiliğe erişemezsiniz.”[24]

Sadakayı Öpmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), sadakayı dilenciye vermeden önce onu öpüyordu. “Böyle yapmanızın hikmeti nedir?” diye sorduklarında ise şöyle buyuruyordu:
“Ben dilencinin elini değil Rabbimin elini öpüyorum; zira sadaka dilencinin eline bırakılmadan Rabbimin eline bırakılıyor...”[25]

İhlası

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) karanlık bir gecede içerisinde dinar ve dirhem olan torbasını alıp evden dışarı çıkarak fakirlerin kapılarına gidiyordu; kapıları çalarak (tanınmayacak bir şekilde) o paradan onlara veriyordu.
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) vefat ettiğinde, artık karanlık gecelerde kapı çalıp da para vereni kaybettiklerinde, o işi yapanın İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) olduğunu anladılar.”[26]

Yoksullara Yardımda Bulunması

İmam Bakır (a.s) buyuruyor ki:
“İmam Seccad (a.s) gecenin zil karanlığında evden çıkıyordu, içerisinde dirhem ve dinar demetleri olan dağarcığı sırtına atarak onları (fakirlere) götürüyordu. Bazen de sırtına ekmek veya odun alarak yoksulların kapılarına gidip o kapıları çalıyordu, evden çıkana o getirdiği şeylerden veriyordu. Fakire bir şey verdiğinde ise tanınmaması için yüzünü kapatıyordu.
Fakir ve yoksullar, İmam (a.s) vefat ettiğinde, o bağışları bir daha göremeyince, kendilerine bağışta bulunan şahısın İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) olduğunu anlamış oldular. İmam (a.s)’a gusül vermek için onu gasil haneye bıraktıklarında onun sırtında, devenin dizindeki izi andıran bir iz gördüler. Bu iz, sırtında yoksulların evlerine taşıdığı dağarcıkların bıraktıkları izdi...
And olsun ki, (babam İmam Seccad –a.s-) Medine halkının fakirlerinden yüz fakir ailenin geçimini sağlıyordu. Sofrasının başına, çaresiz yetim, â’ma, kötürüm ve yoksulların hazır olmasını severdi. Kendi eliyle onlara yemek yedirirdi. Onlardan âile sahibi olanların âilelerine yemek götürüyordu.”[27]
Ahmed bin Hanbel, Muammer’den, o da Şeybe bin Nuame’den şöyle rivayet ediyor:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Medine’de yüz ailenin geçimini sağlıyordu.”[28]

Fakirlere Karşı Davranışı

Bir fakir İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın yanına geldiğinde İmam (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Azığımı ahirete taşıyan kimseye merhaba.”[29]

Âileye Hizmeti

İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
“Pazara gidip de yanımdaki parayla, âilem için arzuladıkları bir (kilo) eti almam, benim için bir köle azat etmekten daha sevimlidir.”[30]

Doğan Bebeğe Karşı Tavrı

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), yeni doğan bir çocukla müjdelendiğinde, onun oğlan veya kız olduğunu sormaksızın; “Azası düzgün ve salim midir?” diye sorardı. Düzgün ve salim olduğunda şöyle buyuruyordu: “Hamd Allah’a ki, benden çirkin ve nakıs bir mahluk yaratmadı.”[31]

İşleri Teenni İle Yapması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Ben iş az olsa dahi, ona devam etmeyi (tatil etmeksizin onu teenni ile yapmayı) severim.”[32]

Talebeye Karşı Tavrı

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın yanına bir talebe geldiğinde şöyle buyururdu:
“Resulullah (s.a.a)’in vasisine merhaba.”
Daha sonra buyuruyordu ki:
“İlim talep eden bir kimse, evinden çıktığında ayağını yerin üzerindeki yaş veya kuru olan herhangi bir şeyin üzerine bastığında, yer yedi katıyla birlikte onu takdis eder (ona Allah’tan sevap ve mükafat talep eder).”[33]

Kamil İman

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyuruyordu ki: “Kim dört haslete sahip olursa, imanı kamil olur, günahları temizlenir ve Rabbini kendisinden razı olduğu halde mülakat eder:
1- Kim Allah rızası için halkın hakkını eda ederse.
2- Kim halka karşı doğru konuşursa.
3- Kim çirkin bir iş yapmaktan, Allah ve insanlardan utanırsa.
4- Kimin ailesine karşı ahlakı güzel olursa.”[34]

Edebi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“Babam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) buyurdular ki:
“Ben çok şiddetli bir şekilde hastalandım. Babam bana; “Gönlün ne istiyor?” diye sordu. Ben de cevaben; “Gönlüm, Rabbimin bana tedbir ettiği şey hususunda, bir öneride bulunmayan kimselerden olmamı istiyor” dedim.
Babam buyurdular ki: “Aferin! İbrahim Halil’e benzedin. Zira Cebrail (onu ateşe attıklarında) ona; “Bir hacetin var mı?” sorduklarında o cevaben; ‘Ben Rabbime bir şey önermem, Allah bana yeter, O en iyi vekildir.’ dedi.”[35]

Edepsize Karşı Tavrı

Abdullah bin Miskan diyor ki:
İmam Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğunu duydum:
“Babam (İmam Zeyn’ul- Abidin -a.s- )’ın gözü, oğluyla birlikte olan bir adama ilişti; o adamın oğlu, babasının koluna dayanmıştı. Babam dünyadan ayrılana dek, o çocuğa kızdığından (onun edepsizliğinden) dolayı onunla konuşmadı.”[36]

Annesine Karşı Tavrı

İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’a; “Siz, insanların en iyilerisiniz; ama annenizle, o istediği halde bir kapta yemek yemiyorsunuz.” dediklerine buyurdular ki:
“Elimin, daha önce annemin gözü iliştiği bir şeye taraf uzatılmasını ve bundan dolayı da ona karşı âkk (asi) olmamı sevmiyorum.”
İmam (a.s) bundan sonra, bir tabakla çanağın üzerini örterek elini tabağın altına sokup ondan yemek alarak öylece yiyordu.”[37]

Bulunan Mal Hakkındaki Tavsiyesi

İmam Sadık (a.s), bulunan mallar hakkında konuştuğunda buyurdular ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) âilesine; “Bulunan mala dokunmayın” diye emrediyordu.”[38]

Yürümesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), başının üzerinde bir kuş varmışçasına yürüyordu[39] ve sağı solunu geçmiyordu.”[40]

Taahhüt ve Sorumluluk Hissi

Ravi diyor ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), yolun ortasında bir taş veya kesek gördüğünde, bineğinden inerek mübarek eliyle onu yoldan kaldırıp bir kenara atardı.”[41]

Çok Ağlayanlardan Olması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Çok ağlayanlar beş kişidir: Adem, Yakub, Yusuf, Resulullah’ın kızı Fatıma ve İmam Zeyn’ul- Abidin (aleyhim’us-selam).
İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) yirmi (başka bir rivayete göre kırk) sene ağladı; her zaman önüne yemek bırakıldığında, (Aşura olayını ve Ehl-i Beyt’e yapılan zulümleri hatırladığından dolayı) ağlardı...”[42]

Babasına Ağlaması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul– Abidin (a.s), gündüzleri oruç tuttuğu, geceleri ise ibadetle geçirdiği halde kırk yıl boyunca babasına ağladı. İftar zamanı olduğunda, kölesi yemek ve su getirip önüne bırakarak; “Ey mevlam! Yemeğini ye.” dediğinde, İmam (a.s) şöyle buyuruyordu:
“Resulullah’ın oğlu (Hüseyin -a.s-), aç olduğu halde öldürüldü; Resulullah’ın oğlu susuz olarak öldürüldü.”
Bu sözleri o kadar tekrarlayıp ağlardı ki, yemeği gözünün yaşıyla ıslanır ve içeceği su gözünün yaşıyla karışırdı. Allah’ın rahmetine kavuşana dek durumu sürekli böyleydi.”[43]
İmam Bakır (a.s) da buyurmuştur ki:
“And olsun ki (babam İmam Seccad -a.s-) yirmi yıl boyunca babası İmam Hüseyin (a.s)’a ağladı. Önüne yemek bırakıldığında mutlaka ağlıyordu. Öyle ki hizmetçilerinden biri İmam (a.s)’a; “Ey Resulullah’ın oğlu! Hüznünüzün sona ermesinin zamanı ulaşmadı mı?” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Yazıklar olsun sana! Yakub (a.s)’ın on iki oğlu vardı, Allah Teala onlardan birini gaybete çektiğinde çok ağladığından dolayı gözleri görmez oldu, hüznünden dolayı saçı ağardı, gam ve kederden dolayı beli büküldü, oysa oğlu dünyada sağ ve salimdi. Ama ben, babamın kardeşimin, amcamın ve âilemizden on yedi kişinin kenarımda katledildiklerini kendi gözlerimle gördüm, o halde nasıl hüznüm sona erebilir?!”[44]

Hayvanlara Karşı Merhameti

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
“İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) vefat ettiğinde, mer’ada (otlaklıkta) olan devesi gelerek baş ve boynunu İmam (a.s)’ın kabrine vurarak toprağında ağnadı. Babam (a.s) o deveyle hacca gidiyordu, ona bir kırbaç dahi vurmamıştı.”[45]
Kafi kitabında da İmam Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir ki:
“Ali bin Hüseyin (a.s)’ın kendisiyle hacca gittiği bir devesi vardı, o deveyle yirmi iki kez hacca gitmesine rağmen ona bir kırbaç bile vurmadı.”[46]
____________________
Kaynakça:
[1] - Bihar, c. 46, s. 107; Belağat-u Ali bin Hüseyin -a.s- s. 221.
[2] - Vesail’uş-Şia, c. 4, s. 858.
[3] - Nahl/18.
[4] - Revzat’ul-Kafî, c. 8, s. 394; Belağat-u İmam Ali bin Hüseyin (a.s), s. 57.
[5] - Men la yahzuruh’ul-Fakih, c. 233, H. 4266.
[6] - Bihar, c. 46, s. 6, Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 167.
[7] - Bihar, c. 46, s. 6.
[8] - Bihar, c. 46, s. 74.
[9] - Bihar, c. 46, s. 58.
[10] - Bihar, c. 46, s. 108.
[11] - Bihar, c. 46, s. 98.
[12] - Bihar, c. 46, s. 61.
[13] - Hisal, c. 2, s. 517.
[14] - İlel’uş-Şerayi, s. 231; Bihar, c. 46, s. 79.
[15] - Vesail’uş-Şia, c. 3, s. 201.
[16]- Vesail’uş-Şia, c. 4, s. 910.
[17]- Bu dua Ebu Hamza-i Sumalî duasıyla meşhurdur; tercümesi Ehl-i Beyt Mesajı dergisinin 17 ve 18. Sayılarında yayınlanmıştır; okumak isteyenler oraya müracaat edebilirler. Vesail’uş-Şia, c. 5, S.174.
[18]- Kâfi, c. 4, s. 88, H. 8.
[19]- Kâfi, c. 4, s. 92, H. 3.
[20]- Bihar, c. 46, s. 103.
[21]- Bihar, c. 46, s. 71; Men Lâ Yahzuruh’ul-Fakih, c. 2, s. 9, h.1955.
[22]- Bihar, c. 46, s. 69.
[23]- Bihar, c. 46, s. 93, h.82.
[24]- (Âl- i İmran/92) Bihar, c. 46, s. 89.
[25]- Bihar, c. 46, s. 74.
[26]- Bihar, c. 46, s. 66.
[27] - Hisal, c. 2, s. 517 ve 518.
[28]- Bihar, c. 46, s. 88.
[29]- Bihar, c. 46, s. 98.
[30] - Vesail’uş-Şia, c. 15, s. 251, h.6.
[31] - Vesail’uş-Şia, c. 15, s. 143, h.1.
[32] - Vesail’uş-Şia, c. 1, s. 70.
[33] - Bihar, c. 1, s. 168, H. 16.
[34] - Emalî-yi Mufid, s. 299.
[35] - Bihar, c. 46, s. 67.
[36] - Mişkat’ul-Envar, s. 165.
[37] - Bihar, c. 46, s. 93; Belağat-u Zeyn’ul-Abidin (a.s) s. 214.
[38] - Vesail’uş-Şia, c. 17, s. 348, H. 1.
[39] - Bu söz, çok sessiz yol yürümesinden kinayedir; ses ve hareket olduğunda kuş hemen uçar gider.
[40] - Yani yürüyünce, vakar, edep ve tevazu ile yürüyordu. (Bihar, c. 46, s. 93.)
[41] - Bihar, c. 46, s. 93.
[42] - Bihar, c. 82, s. 86, H. 33.
[43] - Vesail’uş-Şia, c. 2, s. 923.
[44] - Hisal, c. 2, s. 518 ve 519.
[45] - Bihar, c. 27, s. 168, H. 16.
[46] - Kafi, c. 1, s. 476.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN’UL-ABİDİN (A.S)’DAN KIRK HADİS

Allah’tan Korkmanın Gerekliliği

1- “Allah korkusunu kalbinize yerleştirin ve Allah’ın vaat ettiği dönüşteki güzel sevapları ve korkuttuğu şiddetli azapları hatırlayın. Çünkü bir şeyden korkan, ondan sakınır ve bir şeyden sakınan onu terk eder. Dünya hayatının süslerine gönül bağlayan ve kötülük düzenleri kuran gafillerden olmayın; Allah Teala buyuruyor ki: “Kötülük düzenleri kuranlar, Allah’ın onları yere batırmayacağından, yahut hiç anlamadıkları bir yerden başlarına bir azap gelmeyeceğinden, yahut dönüp dolaşırlarken tutup onları helak etmeyeceğinden emin mi oldular? Onlar O’nu aciz bırakamazlar.”[1]

Müminin Duası

2- “Mümin dua ettiğinde üç sonuçtan biri gerçekleşir; ya kendisine ahirette azık olur veya bu dünyada kabul olur, ya da ona ulaşacak bir belayı geri çevirir.”[2]

Allah’a Yönelmenin Gerekliliği

3- “Allah’tan mağfiret dileyin ve O’na yönelerek tövbe edin; çünkü O, tövbeyi kabul eden, günahları affeden ve yaptığınız her şeyi bilendir. Günahkarlarla dost olmaktan, zalimlere yardım etmekten ve fasıklarla komşu olmaktan sakının, fitnelerine karşı ihtiyatlı olun ve çevrelerinden uzaklaşın.”[3]

Saray Aliminin Zararları

4- “İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın, Beniümeyye tarafından kadılık ve fetva makamını almış Muhammed bin Müslim adlı saray alimine yazdığı mektuptan bir bölüm:
“Sanma ki, Allah senin mazeretini kabul edip kusurlarına göz yumacaktır. Heyhat, heyhat! Sandığın gibi değildir. Allah-u Teala, Kurân’da alimlerden; “(Semavi kitapların hakikatlerini) insanlara açıklamalısınız, onu gizlememelisiniz” buyurarak söz almıştır. Bil ki, gizlediğin en ufak hak ve taşıdığın en hafif günah, zalime yaklaşmakla ve davetini kabul etmekle onun yalnızlık ve korkusunu giderip, zulüm yolunu ona kolaylaştırmandır....
Acaba onlar kendi yanlarına çağırmakla, seni kendi zulüm değirmenlerinin etrafında döndürdükleri bir eksen, kendi yerlerine ulaşmak için bir köprü, sapıklıklarına bir merdiven, sapık yollarına tebliğci ve gittikleri yolu izleyen birisi yapmamışlar mı? Seninle gerçek alimler hakkında şüphe icat ederek cahillerin kalplerini kendilerine çekiyorlar. Onların fesatlarının üzerini kapatmakta, onların en yakın vezir ve en güçlü yardımcılarının bile yapmadığı hizmeti sen yapmaktasın! Senden aldıkları şeye karşılık verdikleri ne de azdır! Senin için onardıkları değersiz şey karşısında, gör başına neyi yıkıyorlar?!”[4]

Allah Katındaki İki Değerli Damla

5- “Allah katıda iki damladan daha değerli damla yoktur: Allah yolunda dökülen kan damlası ve gecenin karanlığında yalnız Allah için dökülen göz yaşı damlası.”[5]

Müminin Kurtarıcısı Olan Üç Şey

6- “Üç şey müminin kurtarıcısıdır: Dilini insanlardan ve onların gıybetini yapmaktan korumak, dünya ve ahiret için yararlı olan şeylerle meşgul olmak ve günahlarından dolayı çok ağlamak.”[6]

Allah’ın Sığınağında Olmaya Sebep Olan Üç Sıfat

7- “Üç sıfat her müminde olursa, Allah’ın sığınağında olur; Allah kıyamet günü onu arşın gölgesine alır ve onu büyük günün korkusundan emin kılar: Halkın kendisi için nasıl davranmalarını istiyorsa, onlara aynı şekilde davranması; Allah’a itaat veya masiyet olduğunu bilmeden hiçbir işe başlamaması ve kendisindeki ayıbı gidermeden kardeşini o ayıpla ayıplamaması.”[7]

Düşmanlıktan Kaçınmanın Gerekliliği

8- “Sana zarar veremeyeceğini zannetsen dahi kimseyle düşmanlık etme, sana yararı olmayacağını zannetsen bile hiç kimseyle dostluğu terk etme.”[8]

Müslümanın Nişanesi ve Dinin Kemali

9- “Şüphesiz Müslüman’ın, Allah’ı tanımasının nişanesi ve dininin kemali, onu ilgilendirmeyen yararsız sözleri terk etmesi, az münakaşa yapması, sabırlı ve güzel huylu olmasıdır.”[9]

Halktan Bir Şey İstemenin Doğurduğu Sonuç

10- “Halktan bir şey istemek, hazır bir fakirlik olduğu gibi zilletli bir yaşayışa, hayanın yok olmasına ve vakarın da azalmasına sebep olur. Halka az ağız açmak ise hazır bir zenginliktir.”[10]

Değerli Tavsiyeler

11- “Salih insanların meclisi, insani iyiliğe götürür; bilginlerin adabı, aklı çoğaltır; ulu’l- emre (İlahi hükümdarlara) itaat etmek, izzetin tamamıdır; bir şey üreterek malını çoğaltmak, yiğitliğin kemalidir; istişare edene doğru olanı göstermek, nimetin hakkını eda etmektir; halkı incitmekten sakınmak, aklın kemali olduğu gibi kısa ve uzun vadede de bedenin rahatlığına sebep olur.[11]

Beş Kimseyle Arkadaş Olmaktan Sakınmanın Gerekliliği

12- Evlatlarından birisine şöyle buyurdu:
“Oğlum, beş kimseyle arkadaş olmamaya çalış, onlarla konuşmaya dalma, onlarla yolculuğa da çıkma.”
“Babacığım onlar kimlerdir?” diye sorduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Sakın yalancıyla arkadaş olma; çünkü böyle birisi serap gibidir (aldatıcıdır); uzağı yakın ve yakın da uzak gösterir sana. Sakın fasıkla arkadaş olma; çünkü böyle birisi seni bir karın veya ondan daha az bir yemeğe satar. Sakın cimriyle arkadaş olma; zira ona en çok muhtaç olduğun bir zamanda malını esirgeyerek seni terk eder. Sakın ahmakla arkadaş olma; çünkü o sana fayda vermek isterken zarar verir. Sakın, sila-i rahmi (akrabasıyla ilişkisini) kesen bir kimseyle de arkadaş olma; çünkü Kur’an-ı Kerim’de onu melun olarak gördüm.”[12]

Dilin İnsanın Üzerindeki Olan Hakkı

13- “Dilin (senin üzerinde olan) hakkı, onu çirkin sözden koruyup güzel söze adet ettirmen, edebe riayet etmeye zorlaman, ihtiyaç olan yerler, din ve dünya menfaatleri dışında onu kullanmaman, pek az yararı olmasıyla birlikte zararlı ve faydasız olan çirkin ve boş sözlerden de uzaklaştırmandır. Velhasıl dil, aklın şahidi ve onun nişanesidir; akıllının kendi aklıyla süslenmesi de, dili hususundaki doğru tavrıyladır.”[13]

Ey Ademoğlu!

14- “Ey Ademoğlu! Kendi kendine öğüt veren olduğun, kendini muhasebe etmeyi düşündüğün ve Allah’tan korkmak gömleğin, günahtan sakınmak ise örtün olduğu müddetçe daima hayırdasın. Ey Ademoğlu! Sen öleceksin, sonra dirilip (hesap vermek için) Allah’ın huzurunda duracaksın. Öyleyse O’na cevap hazırla.”[14]

Cennete Müştak Olup Ateşten Korkanın Tutumu

15- “Bilin ki, kim cennete müştak olursa, iyiliklere koşar ve şehvetlerinden uzaklaşır. Kim ateşten korkarsa, günahlarından tövbe ederek Allah’a yönelir ve haramlardan sakınır. Kim dünyaya rağbet göstermezse, dünya musibetleri ona kolay gelir, hatta onları çirkin bile görmez.”[15]

İyilik Yapmanın ve Özrü Kabul Etmenin Gerekliliği

16- “Oğlu İmam Bakır (a.s)’a şöyle buyurdu:
“Kim senden iyilik yapmanı isterse, onu yap; ona layık olursa, bu yerinde bir davranıştır; layık olmazsa, sen böyle davranmaya layıksın. Sağında iken sana küfür eden bir kimse soluna geçer de özür dilerse özrünü kabul et.”[16]

Müminin Yüzüne Sevgiyle Bakmanın İbadet Olması

17- “Müminin, müminin kardeşinin yüzüne sevgi ve muhabbet ile bakması ibadettir.”[17]

Komşunun Hakkı

18- “Komşunun senin üzerindeki hakkı şudur: Gıyabında onun haklarını korumalısın, hazır bulunduğunda saygı göstermelisin, zulme uğradığında yardımda bulunmalısın, ayıplarını aramamalısın, eğer (tesadüfen) kötülüğünden haberdar olmuş olursan onu örtmelisin, eğer nasihatini kabul edeceğini öğrenmiş olursan ona nasihatte bulunmalısın, sıkıntılı zamanında onu yalnız bırakmamalısın, yanlışlıklarının görmezlikten gelmelisin, suçlarını affetmelisin ve onunla güzel bir şekilde muaşeret etmelisin.”[18]

Allah’ım!

19- “Allah’ım, fakirleri hakir, zenginleri üstün zannetmekten beni koru. Zira şerefli; senin itaatinin şereflendirdiği kimsedir. Aziz de; senin ibadetinin aziz kıldığı kimsedir.”[19]

Müminin Sıfatı

20- “Müminin ameli hilmiyle içicedir, öğrenmek için diz çöker, salim kalmak için susar, diğerlerinin ona emanet ettiği sırrı dostlarına bile söylemez, yabancılara şahitlik yapmaktan kaçınmaz, hak olan bir işi gösteriş için yapmaz ve utanarak da onu terk etmez, onu övüp temiz adam sayarlarsa, onların söylediği sözlerden korkar; onların bilmedikleri şeyler için Allah’tan mağfiret diler ve cahillerin cehaleti ona zarar vermez.”[20]

İyilik Yapanın Hakkı

21- “Sana iyilik yapmış olanın senin üzerindeki hakkı; ona teşekkür etmen, iyiliğini anman, hakkında güzel sözler yayman ve Allah ile kendi aranda onun için halisane dua etmendir. Böyle yaptığında gizlide ve açıkta ona teşekkür etmiş olursun; yaptığı iyiliği hemen telafi etmek mümkün olursa telafi et; mümkün olmazsa fırsat bulup bu iyiliğin karşılığını vermeye hazırlan.”[21]

Allah Katında En Sevimli Kimseler

22- “Allah katında en sevimliniz, ameli en güzel olanınızdır; ameli en üstün olanınız, Allah indinde olan sevaba en çok rağbet göstereninizdir; azabından daha çabuk kurtulanınız, O’ndan daha çok korkanınızdır; O’na en yakın olanınız, ahlakı en güzel olanınızdır; Allah’ın hoşnutluğunu en fazla kazananınız, ailesinin refahını en iyi sağlayanınızdır ve en değerliniz ise, takvası daha çok olanınızdır.”[22]

İlim Öğrenmenin Gerekliliği

23- “Eğer insanlar ilim öğrenmenin faydalarını bilselerdi, kan dökmek ve denizlere dalmak pahasına bile olsa,ilim öğrenilerdi.”[23]

Hastalanmanın Günahların Affedilmesine Sebep Olması

24- İyileşen bir hastayı görüp ona şöyle buyurdular: “Günahlardan tertemiz olman mübarek olsun; Allah seni hatırlamıştır, sen de O’nu hatırla; günahlarını affetmiştir, sen de O’na şükret.”[24]

Yalandan Kaçınmanın Gerekliliği

25- “İster ciddi olsun ister şaka, büyük küçük her yalandan sakının; çünkü insan küçük yalan söylediği zaman yavaş yavaş büyük yalan söylemeye de cüret eder.”[25]

Duanın Kabul Olmamasına Sebep Olan Günahlar

26- “Duanın kabul olmamasına sebep olan günahlar şunlardır: Kötü niyetli olmak, batını bozuk olmak, kardeşlerine iki yüzlü davranmak, duanın kabul olacağına inanmamak, farz namazları vakitleri geçinceye dek geciktirmek, iyilik ve sadakayla Allah’a yaklaşmayı terk etmek ve konuşmada küfür ve sövüşe başvurmak.”[26]

İmam (a.s)’ın Sekiz Şeye Çağrıldığı Halde Sabahlaması

27- İmam Seccad (a.s)’a; “Ey resulullah’ın torunu nasıl sabahladınız” denildiğinde şöyle buyurdular: “Sekiz şeye çağırıldığım halde sabahladım: Allah-u Teala, farzları yerine getirmeyi; Peygamber, sünnetine uymayı; çoluk-çocuk geçimlerini sağlamayı; nefis, şehvete dalmayı; şeytan, günah işlemeyi; amelleri gözeten iki melek (Rakib ve Atid), doğru amel yapmayı; ölüm meleği (Azrail), ruhu almayı; kabir de cesedi istediği halde sabahladım.”[27]

Birleri Onlarına Galip Gelenin Vay Haline

28- “Birleri, onlarına galip olan kimseye yazıklar olsun.” (Bir günaha karşılık bir ceza, bir haseneye (hayır işe) karşılık da on mükafat verildiği için birlerden maksat günahlar, onlardan maksat ise sevap işlerdir).”[28]

Günahtan Daha Kötü!

29- “Günah işlemeye sevinmekten sakın; çünkü günah işlemeye sevinmek, onu yapmaktan daha kötüdür.”[29]

Nimetlerin Elden Çıkmasına Sebep Olan Günahlar

30- “Nimetlerin değişmesine (elden çıkmasına) sebep olan günahlar şunlardır: İnsanlara zulmetmek, iyi iş ve iyilik yapmak adetini terk etmek, nimete karşı nankörlük etmek ve şükretmemek.”[30]

Kötü İşi Terk Etmenin Gerekliliği
31- “Kötü işi terk etmekten vazgeçme; o kötü fiille tanınmış olsan bile.”[31]

Allah Katında En Sevimli Olan Şeyler

32- “Allah katında O’nu (Allah’ı) tanımaktan sonra karın ve tenasül organının iffetini korumaktan daha sevimli bir şey yoktur. Yine Allah indinde, O’ndan bir şey dilenilmesi kadar sevimli hiçbir şey yoktur.”[32]

Nice İnsanlar Vardır ki...

33- “Nice insanlar vardır ki, hakkında söylenen övgüyle aldanmıştır; ve nice insanlar vardır ki, Allah’ın (onun günah ve sırlarını) örtmesiyle mağrur olmuştur; ve yine nice insanlar vardır ki, Allah’ın onlara yaptığı ihsanla meşgul olup gaflete dalmışlardır.”[33]

Yanlış Dua Edenin Hatasının Düzeltilmesi

34- “Birisi İmam (a.s)’ın huzurunda; “Allah’ım, beni kullarına muhtaç kılma” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Öyle (dua etmek doğru) değildir; çünkü insanlar birlerine muhtaçtır; fakat sen şöyle de: “Allah’ım, beni kötü kullarına muhtaç kılma.”[34]

Allah’ın Korkuttuğu Şeylerden Korkmanın Gerekliliği

35- “Allah’ın, kitabında sizleri korkuttuğu şeylerden korkun ve zalimlere verdiği azap vaatlerinin bazılarının size de inmeyeceğinden emin olmayın. Allah-u Teala başkalarının hikayesini anlatmakla size öğüt vermiştir. Mutlu kimse başkalarından öğüt alan kimsedir.”[35]

Takvayla Yapılan Amelin Az Olmaması

36- “Takvayla yapılan hiçbir amel az olmaz; Allah hakkında kabul olan bir şey nasıl az olabilir ki!”[36]

İnsanların En Değerlisi

37- İnsanların en değerlisi kimdir? diye soruduklarında; “Dünyayı kendisi için bir değer bilmeyen kimsedir” buyurdular.[37]

Ey insanlar!

38- “Ey insanlar! Allah’tan korkun, biliniz ki O’na döneceksiniz ve o gün herkes yaptığı hayır ve kötü amelini hazır bir halde karşısında bulacak ve işlediği kötülükle arasında çok uzun bir mesafenin olmasını dileyecektir. “Allah kendisinden sakınmanızı emretmektedir”.
Yazıklar olsun sana ey gafil Ademoğlu! Oysa senden gaflet edilmemekte; ecelin her şeyden daha hızlı sana doğru süratle gelmektedir; seni arıyor, seni yakalamasına bir şey kalmamıştır. Neredeyse vaktini tüketmişsin, ölüm meleği canını almış ve kabirde yalnız başına bırakılmışsın, ruhun tekrar sana döndürülmüştür. Nekir ve Münkir adlı iki melek seni sorgu ve sıkı imtihana çekmek için aniden, habersiz olarak yanına gelmişlerdir. Bil ki, onların senden soracakları ilk soru taptığın Rabbin, sana gönderilen Peygamber, inandığın din, okuduğun kitap, itaat ettiğin imam hakkında ve ömrünü nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp ve nerede harcadığından olacaktır.”[38]

Annenin Hakkı

39- “Annenin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki o, hiç kimsenin diğerini taşımadığı yerde (karnında) seni taşımıştır. Hiç kimsenin başkasına vermediği kendi yüreğinin meyvesinden sana yedirmiş ve seni seve seve kulağı, gözü, eli, ayağı, saçı, derisi ve (kısaca) bütün azalarıyla korumuştur. Hamilelik döneminin bütün zorluk, dert, elem ve gamlarını yüklenen de yine o olmuştur. Sonra Rabbin seni ondan ayırıp yeryüzüne getirmiştir. Aç kalıp seni doyurmaya, çıplak kalıp seni giydirmeye, susuz kalıp sana su vermeye, güneşte kalıp seni gölgede tutmaya, zorluklar çekerek seni nazlıca yetiştirmeye, uykusuz kalarak seni tatlı tatlı uyutmaya razı olan yine o oluştur. Karnı sana yuva, eteği örtü, göğsü su kabı, canı siper, dünyanın sıcaklık ve soğukluğuna senin için bizzat kendisi tahammül eden yine de o olmuştur. Öyleyse bu iyilikler miktarınca ona teşekkür etmelisin. Bunu Allah’ın yardımı olmaksızın yapman mümkün değildir.”[39]

Sorgu-Suale Tabi Tutulmadan Önce Cevap Hazırlamanın Gerekliliği

40- “Korunmak için kendine bir vesile hazırla ve nefsini yokla. İmtihan ve sorguya tabi tutulmadan önce kendine cevap hazırla. Eğer iman eden, dinini tanıyan, doğrulara uyan ve Allah’ın velilerini sevenlerden olursan, (o zaman) Allah, delilini (vereceğin cevabı) sana bildirir, dilini doğruya açar ve böylece güzel cevap vererek cennet ve Allah’ın rızasına kavuşmakla müjdelenirsin. Melekler rahmet ve nimetle seni karşılarlar. Böyle olmadığın takdirde dilin tutulur, delilin batıl olur. Cevap vermekten aciz kalarak cehennemle müjdelenirsin ve azap melekleri cehennemin kaynar suyu ve yakıcı ateşiyle seni karşılarlar.”[40]
_____________________
Kaynakça:

[1] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 504
[2] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 565.
[3] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 515.
[4] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 555.
[5] - Bihar’ul-Envar, c. 100, s. 10.
[6] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 571.
[7] - Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 141.
[8] - Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 160.
[9] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 565.
[10] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 562.
[11] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 571
[12] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 565.
[13] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 519.
[14] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 565.
[15] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 569.
[16] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 571.
[17] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 571.
[18] - Bihar’ul-Envar, c. 74, s. 7.
[19] - Sahifet’us- Seccadiyye, s. Dua 35.
[20] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 567.
[21] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 533.
[22] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 563.
[23] - Bihar’ul-Envar, c. 1, s. 185.
[24] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 567.
[25] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 563.
[26] - Meani’l-Ahbar, s. 271.
[27] - Bihar’ul-Envar, c. 76, s. 15.
[28] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 567.
[29] - Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 159.
[30] - Meani’l-Ahbar, s. 270.
[31] - Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 161.
[32] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 571.
[33] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 567.
[34] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 561.
[35] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 507.
[36] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 562.
[37] - Bihar’ul-Envar, c. 78, s. 135.
[38] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 503.
[39] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 529.
[40] - Tuhaf’ul-Ukul, s. 505.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN’UL-ABİDİN (A.S)’IN YAŞAMI HAKKINDA SORU VE CEVAPLAR

S. 1- İmam Seccad (a.s)'ın meşhur lâkapları nelerdir?
C. 1- Seccad, Zeyn'ul-Abidin, Zeki, Emin, Zu's-Sefinat ( çok ibadetten dolayı alın ve dizleri nasırlaşmış).
S. 2- İmam Seccad (a.s)'ın anne ve babasının adı nedir?
C. 2- Babasının adı İmam Hüseyin (a.s), annesinin adı ise “Şehrbanu”dur (Üçüncü Yezdgird'in kızı).
S. 3- İmam Seccad (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya gelmiştir?
C. 3- Hicri 38. Yılın Şaban ayının beşinde (veya aynı yılın Cumadelula ayının on beşinde) Medine-i Münevvere'de.
S. 4- Dördüncü İmam'a neden “Seccad” lakabı vermişlerdir?
C. 4- İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: “Babam İmam Seccad (a.s) İlahi nimetlerden birini hatırladığında, Kur’ân’dan secdeli bir ayet okuduğunda, iki kişinin arasını düzelttiğinde ve kıldığı her namazdan sonra hep secde ederdi. Bu secde edişinin sonucu olarak alnında secde izi belirmişti. İşte bundan dolayı ona Seccad (çok secde eden) diyorlardı.”
S. 5- Zeyn'ul- Abidin'in kelime anlamı nedir ve neden dördüncü İmama “Zeyn'ul- Abidin” diyorlar?
C. 5- Zeyn'ul- Abidin, yani ibadet edenlerin ziyneti. Dördüncü İmam (a.s) çok ibadet ettiğinden dolayı bu lâkap ona verilmiştir. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: “Kıyamet günü bir münadi şöyle seslenecek: ‘Zeyn’ul- Abidin nerededir?’ Ben o zaman Ali bin Hüseyin’i safların arasında tam bir vakarla yürüdüğünü görür gibiyim.” [1]
S. 6- İmam Seccad (a.s) secdede hangi duayı okuyorlardı?
C. 6- Tavus-u Yemani şöyle diyor: Bir gece Ka'be'nin yanından geçiyordum. İmam Seccad (a.s)'ın Hacer’ul- Esved'in yanına gelerek namazla meşgul olduklarını gördüm. Daha sonra O hazretin secdeye kapanarak şöyle yakardıklarına şahit oldum: “Allah'ım! Senin şu küçük kulun senin evinin kapısına gelmiştir, sana muhtaçtır, seni istiyor...”
Tavus-u Yemani şöyle devam ediyor: “Ben de o duayı ezberledim ve karşılaştığım her zorluk ve üzüntü anlarında onu okuyarak zorluk ve üzüntülerimin kaybolduğunu gördüm.” [2]
S. 7- İmama Seccad'ın hayatı kaç döneme ayrılıyor?
C. 7- İki döneme:
a) Babasıyla birlikte olduğu dönem.
b) İmamet dönemi
S. 8- İmam Seccad (a.s) kaç yaşına kadar babasıyla birlikte idi?
C. 8- Yirmi iki yaşına kadar.
S. 9- İmam (a.s)'ın imamet suresi kaç yıl sürmüştür?
C. 9- Otuz beş yıl.
S. 10- İmam Seccad (a.s) kaç kez ve ne ile hacca müşerref olmuşlardır?
C. 10- İmam Seccad (a.s) yirmi defa kendi devesiyle Medine'den Mekke-i Muazzama'ya müşerref olmuşlardır.
S. 11- Aşura olayından sonraki dönemlerde İmam Seccad (a.s)'ın Medine' deki en önemli işi ne olmuştur?
C. 11- İmam Seccad (a.s)'ın Medine'deki en önemli işi, Kerbela şehitlerinin başından geçen yürekler acısı olayı ve onların mesajını insanlara hatırlatarak sürekli onlara ağlamaktı. Bu tavır, temiz duyguları Yezid hükümetinin aleyhine tahrik etmede büyük bir role sahipti. İmam Seccad (a.s) mesajını halka iletmek için her fırsattan yararlanıyor, Kufe, Şam ve Medine'deki hutbe ve konuşmalarıyla, Beni Ümeyye hanedanını rüsva ederek temellerini sarstı ve halkı, Beni Ümeyye hükümetinin aleyhine kıyam etmek için zemine hazırlamaya davet etti. [3]
S. 12- İmam Seccad (a.s)’ın kölelerinden birisi; “Efendim! Keder dolu ve göz yaşı ile geçirdiğiniz günler sona ermedi mi hala?”deyince İmam (a.s) ne buyurdular?
C. 12- İmam Seccad (a.s) şöyle buyurdular:
“Vay olsun sana, Yakup (a.s)'ın kendisi hem peygamber, hem de peygamber oğluydu, on iki oğlu var olmasına rağmen, Allah Teala onlardan birisini ondan sakladığında, oğlu (Yusuf) dünyada diri olduğu halde onun üzüntüsünden dolayı saçları ağardı, beli büküldü, gözleri çok ağladığından dolayı kör oldu. Ama ben babam, kardeşim ve akrabalarımdan 17 kişinin naşını yeryüzüne serilmiş olarak gördüm; öyleyse üzüntüm nasıl sona erebilir ve ağlamam nasıl son bulabilir.” [4]
S. 13- İmam Seccad (a.s)'ın Muhtarın eliyle gerçekleşen iki duası ne idi?
C. 13- Birinci duası, İbn-i Ziyad’ın öldürülmesi idi; Muhtar onun başını İmam Seccad (a.s)'a gönderdi, onun başı İmamın yanına götürüldüğünde, İmam (a.s) yemek yemekle meşgul idiler. İmam (a.s) onun başını gördüğünde şükür secdesi edip şöyle buyurdular: “Bizi bu kafirin meclisine götürdüklerinde o yemek yiyordu, ben dünyadan gitmeden önce kafirin başını yemek yediğim bir halde görmeyi Allah'tan istedim.”
İkinci duası ise, lanetli Hermele bin Kahil’in yakılması idi; İmam Seccad (a.s)'ın bedduası neticesinde Muhtar'ın eliyle bedeni yakıldı.
S. 14- İmam Seccad (a.s)'ın “Beş grup kimseyle arkadaş olmayın” diye buyurduğu insanlar kimlerdir?
C. 14- İmam (a.s), o beş grup kimseyi şöyle açıklıyor:
a) Yalancıyla dost olma; çünkü yalancı serap gibidir; uzağı yakın ve yakını ise uzak gösterir sana.
b) Fasıkla arkadaş olma; çünkü o, bir öğün yemeye veya ondan daha aza seni satar.
c) Cimri insanla dost olmaktan kaçın; zira o, kendisine en çok muhtaç olduğun zaman seni yalnız bırakır.
d) Ahmakla dost olma; çünkü o sana fayda vermek isterken zarar verir.
e) Sıla-i rahmi kesenle arkadaş olmaktan sakın; zira onu Allah'ın kitabında melun gördüm. [5]
S. 15- İmam Hüseyin (a.s)'ın mühür ve tespihi ile ilk ibadet yapan kimse kim idi?
C. 15- İmam Zeyn'ul- Abidin (a.s).
S. 16- Adem-u Beni'l Hüseyin (Hüseyin'in evlatlarının Adem'i), kimin lakabıdır ve bu lâkap niçin ona verilmiştir?
C. 16- İmam Seccad (a.s)'ın lakabıdır. Bu lakabın ona verilmesinin sebebi ise, Resulullah (s.a.a)’in evlatlarının onun sulbünden türediği içindir.
S. 17- İmam Seccad (a.s)'ın görevi ne zamandan itibaren başladı ve o görev ne idi?
C. 17- İmam Seccad (a.s) ve Hz. Zeyneb'in görevi, İmam Hüseyin (a.s) 'ın şahadetinden sonra, yani Ehl-i Beyt esirleri katligahtan ve şehitlerin kanlara boyanan parçalanmış naaşlarının yanından ayrıldıktan sonra başlamış oldu.
Hz. Seccad (a.s) halası Hz. Zeyneb ile birlikte esir olunca, eşsiz bir şecaat ve cesaretle İmam Hüseyin (a.s)’ın şahadet mesajını o günün dünyasına haykırdılar, öyle bir mesaj ki , onun yankıları asırlardır baki kalmış ve her zaman için de baki kalacaktır.
S. 18- İmam Seccad (a.s)'ın mümin için kurtuluş vesilesi bildiği üç şey nedir? [6]
C. 18- Üç şey şunlardır:
a) Halkın aleyhinde konuşmamak.
b) Dünya ve ahretine yararlı olan şeyle meşgul olmak.
c) Günahlarına çok ağlamak.

S. 19- İmam Seccad (a.s), ahiret yolculuğuna hazırlanmak için hangi şeyleri tavsiye etmiştir?
C. 19- İki şeyi tavsiye etmiştir:
a) Günah ve isyandan uzaklaşmak.
b) İyi işler yapmak ve fakirlere yardım etmek.[7]
S. 20- Sahifet'us- Seccadiye kitabı, kaç duadan oluşmuştur ve ne gibi konuları içermektedir?
C. 20- Sahifet’us- Seccadiye kitabı, elli yedi duadan oluşan çok değerli İslami bir eserdir. Bu değerli kitap; tevhit, ibadet, ahlak vs. konuları içermektedir.
S. 21- Sahifet'us- Seccadiye'nin diğer isimleri nelerdir?
C. 21- Sahifet’us- Seccadiye'nin diğer isimleri de şunlardır:
a) Uht'ul- Kur’ân.b) İncil-i Ehl-i Beyt.c) Zebur-i Al-i Muhammed.[8]
S. 22- Beni Ümeyye silsilesi, kimin kıyamıyla munkarız olmuştur (kökü kesilmiştir)?
C. 22- İmam Seccad (a.s)'ın, İslam dünyasının çok hassas dört yerinde, yani Kufe, Dimaşk, Mekke ve Medine'deki kıyam ve hararetli konuşmalarıyla o çirkin silsile kökünden kesilmeye mahkum oldu. İmam Seccad (a.s) çok hassas rol ifa etti, daima zalimler karşısındaki şahadet ve mücadele mesajını dua ve vaaz diliyle beyan ediyordu. Bunların neticesinde halk uyandı, zalim hükümetin aleyhine ayaklanmaya başladı. O tarihten itibaren İslam tarihi ayaklanmalara şahit oldu. Bunların hepsi Hüseyni hareketten esinlenmişlerdi. Kerbela vakasından bir yıl sonraki Hirre vakası o hareketlerdendi. Yezid ordusu Medine halkının kıyamı karşısında onlardan çoğunu şehit ettiler. Ali evlatları her tarafta kıyam ve intikam peşinde idiler. Nihayet bu çaba ve çalışmalar, Ebu Muslim-i Horasani'nin kıyam etmesine ve böylece Beni Ümeyye silsilesinin yok olmasına sebep oldu.[9]
S. 23- İmam Seccad (a.s), Kerbela olayında kaç yaşında idi?
C. 23- Yirmi üç yaşındaydı.
S. 24- İmam Seccad (a.s) ne zaman ve nerede şehit edilmiştir?
C. 24- Hicretin 95. yılında Muharrem ayının 12. veya 18. ve meşhur kavle göre ise 25. gününde Medine-i Münevvere'de şehit edilmiştir.
S. 25- İmam Seccad (a.s), kaç yaşında ve nasıl şahadete erişti?
C. 25- 56 yaşında, Hişam bin Abdulmelik'in tahrikiyle zehirletilerek şahadete erişmiştir.
S. 26- İmam Seccad (a.s)'ın devesi, O Hazretin şehit edilişinden sonra nasıl öldü?
C. 26- Nakledildiğine göre İmam Seccad'ın devesi, O hazret şehit olduktan sonra, O’nun kabrinin yanına gelerek kendisini kabrin üzerine attı, toprakta ağnadı ve gözlerinden yaşlar aktı, bu durum üç gün devam etti, üç günden sonra öldü.
S. 27- İmam Seccad (a.s)'ın kabri nerededir?
C. 27- Medine'deki Baki mezarlığındadır.
___________________
Kaynaklar:
[1] - Munteha'l A'mal, c. 2, s. 4.
[2] - Dastanha-i Şenideni ez Çehardeh Masum -a.s- s. 87; M. İştihardi.
[3] - Dastanha-i Şenideni... s. 94, İştihardi.
[4] - Lühuf, s. 209.
[5] - Tuhaf'ul-Ukul, s. 279; (Arapça.)
[6] - On sekizinci soru, metinde başka bir şekildeydi, hadisin Arapçısını bulamadığımdan dolayı bu soruyu onun yerine ekledim.
[7] - A'yan'uş- Şia, c. 1, s. 633.
[8] - Çehardeh Ahter-i Tabnak, s. 134; Bircendi.
[9] - Çehardeh Ahter-i Tabnak, s. 133.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN-ÜL ABİDİN (A.S)’DAN ÖĞÜT

İmam aleyhi's-selâm'ın her cuma günü ashap ve taraftarlarına yaptığı nasihatler:
Ey insanlar! Allah'tan korkun ve bilin ki, O'na döneceksiniz ve o gün herkes, yaptığı her hayır ve kötü amelini hazır bir halde karşısında bulacak ve işlediği kötülükle arasında çok uzun bir mesafenin olmasını dileyecektir. “Allah kendisinden sakınmanızı emretmektedir.”(1)
Yazıklar olsun sana ey gafil Adem oğlu! Oysa senden gaflet edilmemekte; ecelin her şeyden daha hızlı sana doğru süratle gelmektedir; seni arıyor, seni yakalamasına bir şey kalmamıştır. Neredeyse vaktini tüketmişsin, ölüm meleği canını almış ve kabrinde yalnız başına bırakılmışsın, ruhun tekrar sana döndürülmüştür. Münker ve Nekir adlı iki melek seni sorgu ve sıkı imtihana çekmek için aniden, habersiz olarak yanına gelmişlerdir. Bil ki, onların senden soracakları ilk soru, taptığın Rabbin, sana gönderilen peygamber, inandığın din, okuduğun kitap, itaat ettiğin imam hakkında ve ömrünü nerede geçirdiğinden, malını nereden kazanıp ve nerede harcadığından olacaktır.
Korunmak için kendine bir vesile hazırla! Nefsini yokla, imtihan ve sorguya tabi tutulmadan önce kendine cevap ara. Eğer iman eden, dinini tanıyan, doğrulara uyan ve Allah'ın velilerini sevenlerden olursan (o zaman) Allah, delilini (vereceğin cevabı) sana bildirir, dilini doğruya açar ve böylece güzel cevap vererek cennet ve Allah’ın rızasına kavuşmakla müjdelenirsin. Melekler rahmet ve nimetle seni karşılarlar. Böyle olmadığın takdirde dilin tutulur, delilin batıl olur, cevap vermekten aciz kalarak cehennemle müjdelenirsin ve azap melekleri cehennemin kaynar suyu ve yakıcı ateşiyle seni karşılarlar.
Ey Adem oğlu! Bil ki, bunun ötesi kıyamet günüdür O gün daha büyük, daha korkunç ve gönülleri daha çok incitendir. İşte o gün bütün insanların bir araya toplanıp hazır olacağı ve her şeyin ortaya çıkacağı bir gündür. O günde Allah öncekileri ve sonrakileri bir araya toplar; o gün sûra üfürülür; kabirler alt-üst edilir; o gün pek yakındır. O gün korkudan yüreklerin ağızlara gelerek hapsedildiği bir gündür. O gün hatalardan geçilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hiç kimseden mazeret kabul edilmez ve hiç kimseye tövbe etme müsaadesi verilmez. O gün iyiliklere karşı mükâfat, kötülüklere karşı da cezadan başka hiçbir şey ortada yoktur. Kim bu dünyada mü'min olur ve bir zerre kadar hayır veya şer işlerse (o gün) onu bulur.
Öyleyse ey insanlar! Allah'ın sizleri, kitab-ı sadık ve beyan-ı natıkta yasakladığı isyan ve günahlardan korkup sakının. Mel'un Şeytan sizleri çabuk erişilebilen şehvet ve dünya lezzetlerine davet ettiğinde kendinizi Allah'ın mekr (düzen) ve azabından emin görmeyin. Zira Allah buyuruyor ki: "Takvalı kimseler, Şeytan'ın bir vesvesesine uğradılar mı düşünürler bir de bakarsın ki basiret sahibi olmuşlar bile."(2)
Allah korkusunu, kalbinize yerleştirin ve Allah'ın vaad ettiği dönüşteki güzel sevapları ve korkuttuğu şiddetli azapları hatırlayın. Çünkü bir şeyden korkan, ondan sakınır ve bir şeyden sakınan, onu terkeder. Dünya hayatının süslerine gönül bağlayan ve kötülük düzenleri kuran gafillerden olmayın; Allah buyuruyor ki: "Kötülük düzenleri kuranlar, Allah'ın onları yere batırmayacağından, yahut hiç anlamadıkları bir yerden başlarına bir azap gelmeyeceğinden, yahut dönüp dolaşırlarken tutup onları helak etmeyeceğinden emin mi oldular? Onlar O'nu aciz bırakamazlar."(3)
Allah'ın kitabında sizleri korkuttuğu şeylerden korkun ve zalimlere verdiği azap vadelerinin bazılarının size de inmeyeceğinden emin olmayın. Allah-u Teâla başkalarının hikâyesini anlatmakla size öğüt vermiştir. Mutlu kimse, başkalarından öğüt alan kimsedir. Allah, kitabında sizden önce şehirlerde zulmeden insanlara ne yaptığını, şöyle duyurmuştur: "Zulmeden nice şehirleri helak ettik ve ondan sonra diğer kavimler yarattık. Onlar azabımızı hisseder etmez oradan kaçmaya başlıyorlardı. Kaçmayın, dönün sahip olduğunuz mallara, nimetlere ve evlere; çünkü sorguya çekileceksiniz." Onları azap yakaladığında: "Yazıklar olsun bize, gerçekten de zulmetmiştik biz." derlerdi."(4)
Ey İnsanlar! "Eğer Allah-u Teâla, bu ayetten kâfirleri kasdetmiştir" derseniz o zaman nasıl olur bu? Oysa ki Allah (sonraki ayetlerde) şöyle buyuruyor: "Kıyamet günü, adalet terâzilerini kuracağız, hiç kimseye zulüm olunmayacak; hatta hardal tanesi ağırlığında bir şey bile olsa getireceğiz onu. Hesap gören olarak biz yeterliyiz."(5)
Ey Allah'ın kulları! Bilin ki, müşrikler için terazi kurulmayacak ve hesap defterleri de açılmayacak; onlar hesapsız, grup grup cehenneme dahil olacaklardır. Teraziler sadece Müslümanlar için kurulur ve amel defterleri de sadece onlar için açılır. Öyleyse ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah dünya süslerini hiçbir dostu için sevmemiş; onları dünyanın malına, varlığına ve çabuk erişilebilen zahiri güzelliklerine de rağbet ettirmiştir. Allah, dünya ve dünya ehlini, yalnızca insanlardan hangisinin ahiret için daha güzel çalıştığını denemek için yaratmıştır. Allah'a andolsun ki, bu konu hakkında sizlere örnekler verilmiş ve akledenler için ayetler beyan edilmiştir. Öyleyse ey mü'minler! Akleden kimselerden olun. Güç ancak Allah'tandır.
Allah'ın, ilgisiz olmanızı istediği bu dünya hayatının çabuk erişilebilen nimetlerine meyletmeyin. Zira sözü hak olan Allah buyuruyor ki: "Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir ki, onunla insan ve hayvanların yiyeceği bitkiler yetişip birbirlerine karışmıştır. Yeryüzünün süslenip bezendiği ve yerin sahiplerinin bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada gece veya gündüz, buyruğumuz o yere gelmiş ve orayı, sanki bir gün önce üzerinde yaşantı yokmuş gibi biçip kurutuvermişti. Düşünen millet için ayetleri böylece uzun uzun açıklıyoruz."(6)
Dünyaya meyletmeyin. Zira Allah-u Teâla Hz. Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'e şöyle buyuruyor: "Zulmedenlere meyletmeyin; sonra ateş size de dokunur..."(7) Bu dünyaya ve dünyada olana, bu dünyayı kendisine ebedi yurt ve sabit vatan edinenin güvendiği gibi güvenmeyin. Çünkü bu dünya sabit kalmayacaktır. Burası azık toplanacak ve amel edilecek bir evdir. Günleri yok olmadan ve Allah tarafından tahrip edilmesine izin verilmeden önce, salih amelleri azık edinin. Zira Allah ilk olarak dünyayı icat ve bayındır kıldığı gibi, onu yok edecektir. Çünkü O'dur, bu dünyanın velisi (sahibi).
Allah-u Teâla'dan, takvayı azık etmekte ve dünyaya karşı ilgisiz kalmakta bize ve size yardım etmesini, bizi ve sizi dünya hayatının çabuk elde edilen geçici metasına meyletmeyen ve ahiretin kalıcı sevabına rağbet edenlerden kılmasını niyaz ederim. Şüphesiz ki biz O'nun içiniz ve varlığımız da ondandır. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
_______________________
1- Al-i İmran Sure'sinin 28. ayetine işarettir.
2- A'raf/200.
3- Nahl/47-49.
4- Enbiya/11-14.
5- Enbiya/49.
6- Yunus/23.
7- Hud /112.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN-ÜL ABİDİN (A.S)’DAN ZÜHT, ÖĞÜT VE HİKMET

Allah, bizi ve sizi zalimlerin hilesinden, kıskançların zulmünden ve zorbaların zorbalığından korusun. Ey mü'minler! Dünyaya ve onun yarın çürüyüp yok olacak mal ve solup gidecek otlarına meyleden tağutlar ve onların yandaşları, sakın sizleri aldatmasınlar. Allah'ın, dünyada sakınmanızı istediği şeylerden sakının ve ilgi göstermemenizi istediği şeylere de ilgi göstermeyin. Bu dünyaya, onu ebedi kalacak yurt zanneden kimselerin güvendiği gibi güvenip meyletmeyin.
Allah'a andolsun ki, dünyadaki süslerde, günlerinin dönüp dolaşmasında, durumunun değişmesinde, cezalarında ve ehliyle oynamasında sizler için dünyanın mahiyetini gösteren birtakım deliller vardır. Bu dünya ahmakları yüceltir, şereflileri alçaltır ve sonunda da bazı kavimleri cehenneme götürür. İşte bunlarda, akledenler için ibret, imtihan ve korunma vesilesi vardır.
Sürekli olarak karşılaştığınız karanlık fitneler, yeni bid'atler, adaletsiz gelenekler, zamanın musibetleri, sultanın korkusu ve şeytanın vesvesesi, Allah'ın koruduğu pek az kimseler hariç gönüllerinizi hedeflerinden alıkoymak, doğru yolu ve hak ehlini tanımaktan gafil etmek için başınıza gelmektedir. Dünyanın günlerinin dönmesini, durumlarının değişmesini ve fitnelerinin zararlı sonuçlarını, -Allah'ın koruduğu, hidayet yolunda yürüyen, sonra bunun (bu yolun devamı) için zahitlikten yardım alan, çok düşünen, ibretlerden öğüt alan ve çekinen, dünyanın peşin güzelliğine ilgi göstermeyen, lezzetlerinden ayrılan, ahiretin daimi nimetlerine meyleden, onun için gereken çabasını gösteren, ölümü bekleyen, zalimlerle yaşamayı sevmeyen kimseler hariç- hiç kimse tanıyamaz. Ancak böyle kimseler, dünya metasına basiretli ve keskin bir bakışla bakar ve yeni fitneleri, bid'atlerin dalaletini ve zalim padişahların zulmünü iyice görür.
Canıma andolsun ki, geçmiş günlerde ardınızda öyle üst üste yığılmış fitneler bıraktınız ki, onunla (edindiğiniz tecrübelerle), azgın, bid'atçi, zalim ve haksızca yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselerden uzaklaşmanın yolunu öğrenebilirsiniz. Öyleyse Allah'tan yardım dileyin. O'nun ve itaat edilmeye layık olan kimselerin itaatine dönün.
Korkun ve sakının; pişmanlık duymadan, hasret çekmeden ve Allah'ın huzuruna çıkıp, karşısında durmadan önce. Allah'a andolsun ki, günah işleyen hiçbir kavimin Allah'ın azabından başka bir gidiş yönü olmamıştır ve dünyayı ahirete tercih eden hiçbir kavmin de dönüş yeri (sonucu) bedbahtlıktan başka bir yer olmamıştır. Allah'ı tanımak ve O'na itaat etmek, birbirinden ayrılmayan iki arkadaştır. Allah'ı tanıyan O'ndan korkar ve bu korku da onu Allah'a itaat etmeye sevkeder. Gerçekten bilgi sahipleri ve onlara tabi olanlar, Allah'ı tanıyıp O'nun için amel eden ve O'na doğru rağbet gösteren kimselerdir. Zira Allah buyuruyor ki: "Allah'tan, ancak kullarının bilgili olanları korkar."( atır/25)
Allah'a karşı günah işlemekle bu dünyada hiçbir şey elde etmeye çalışmayın. Bu dünyada Allah'ın itaatiyle meşgul olun, günlerinizi ganimet bilin ve sizi yarın Allah'ın azabından kurtaracak şey için çalışın. Şüphesiz böyle davranmanız, kötü sonucu daha az, mazeretli olmaya daha elverişli ve kurtuluş için daha ümit verici bir tavırdır. Allah'ın emrini ve itaatini ve Allah'ın itaatini farz kıldığı kimsenin itaatini bütün şeylerden öne geçirin. Size yönelmiş olan dünyanın süslerine aldanmayın ve tağutların itaatini, Allah'ın emir ve itaatiyle sizden olan ululemrin itaatinden öne geçirmeyin.
Bilin ki, hepiniz Allah'ın kullarısınız, biz de sizinle beraberiz. Yarının efendisi ve hakimi (Allah) bize ve size hükmedecek ve durdurup sorguya çekecektir. Öyleyse, durdurulmadan, sorguya çekilmeden ve âlemlerin Rabbinin huzuruna çıkarılmadan önce cevap hazırlayın. O gün hiç kimse Allah'ın izni olmaksızın konuşamaz. Bilin ki, Allah yalan konuşanları tasdik edip doğru konuşanları yalanlamaz, mazeretlinin özrünü reddedip mazeretsizin özrünü de kabul etmez. Allah'ın peygamberler ve onlardan sonra vasileri göndermesiyle bütün yaratıklarına hücceti vardır. Allah'tan çekinin, kendinizi ıslah edip Allah'ın ve velayetini kabul ettiğiniz kimselerin itaatine yönelin. Umulur ki geçmişte, Allah'ın haklarında tefritte (ihmalkârlıkta) bulunan ve O'nun haklarını zayi eden kimse pişman olur.
Allah'tan mağfiret dileyin ve O'na yönelerek tövbe edin. Çünkü O, tövbeyi kabul eden, günahları affeden ve yaptığınız her şeyi bilendir. Günahkârlarla dost olmaktan, zalimlere yardım etmekten ve fasıklarla komşu olmaktan sakının; fitnelerine karşı ihtiyatlı olun ve çevrelerinden uzaklaşın. Bilin ki, kim Allah'ın velilerine karşı muhalefet eder, O'nun dininden başka bir din seçer ve velisinin emri karşısında zorbalık yaparsa, cehennemin alevli ateşine atılır; öyle ateş ki, şekaveti (kötü yönleri) kendilerine galip olan bedenleri yer.
Ey akıl sahipleri! İbret alın ve sizi hidayet ettiği şeye karşılık Allah'a hamdedin. Bilin ki, siz Allah'ın kudretinden çıkıp O’ndan başkasının kudretine sığınamazsınız. Allah yaptığınız amelleri görür; sonra O'na doğru haşrolunacaksınız. Öyleyse öğütten faydalanın ve salih insanların âdâbıyla edeplenin.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN'UL-ABİDİN (A.S)’IN HUKUK RİSALESİ DİYE MEŞHUR OLAN MEKTUBU

Allah sana rahmet etsin; bil ki Allah-u Teâla'nın senin her hareketinde, duruşunda, gittiğin yerde, azaları hareket ettirmende ve kullandığın aletlerde seni kuşatmış hakları vardır. Bu haklardan bazıları bazılarından daha büyüktür. Allah'ın sana farz kıldığı, bütün hakların esası ve diğer hakların da kaynaklandığı en büyük hak O'nun kendi hakkıdır. Sonra Allah-u Teâla, başından ayağına kadar çeşitli azaların için senin üzerinde hak belirlemiştir; gözün, kulağın, dilin, elin, ayağın, karnın ve fercin için sana bazı haklar farz kılmıştır. İşte bütün işler, yedi tane olan bu uzuvlarla yapılmaktadır.
Yine Allah (Azze ve Celle) namazın, orucun, sadakan, kurbanın ve diğer bütün amellerin için sana bazı haklar farz kılmıştır. Daha sonra sıra, başkalarının senin üzerinde farz olan haklarına gelmektedir. Bütün haklardan daha çok senin üzerine farz olan hak, önderlerinin, sonra raiyyetinin (emrin altında olanların) ve daha sonra da akrabalarının haklarıdır. İşte bu hakların her birinden de diğer haklar ayrılmaktadır.
Önderlerin senin üzerinde olan hakları üç kısımdır: Üzerinde hakkı hepsinden daha çok farz olan, kudretiyle seni yöneten, sonra ilmiyle seni eğiten ve daha sonra maddi varlığı vesilesiyle seni idare eden kimsenin hakkıdır; her yönetici de önderdir.
Raiyyetinin senin üzerinde olan hakları da üç kısımdır: Hakkı herkesten daha çok farz olan, hakimiyetin altında bulunan kimsenin hakkıdır; sonra ilminle raiyyetin olan kimsenin; zira cahil, alimin raiyyetidir ve daha sonra kadın ve köleler gibi sahipliğinle raiyyetin olan kimselerin haklarıdır.
Akrabalarının senin üzerinde olan hakları ise çok ve akrabalık bağının yakınlığı miktarıncadır. Bütün haklardan daha çok üzerine farz olan hak, annenin, sonra babanın, sonra evladının, sonra kardeşinin ve daha sonra yakınlık sırasıyla diğer akrabalarının haklarıdır. Daha sonra sana ihsan eden efendinin, sonra ihsanının ulaştığı kölenin, sonra sana bir iyiliği dokunanın, sonra müezzinin (ezan okuyanın), sonra cemaat imamının, sonra arkadaşının, sonra komşunun, sonra dostunun, sonra ortağının, sonra malının, sonra alacaklı olduğun adamın, sonra borçlu olduğun kimsenin, sonra muaşeret ettiğin arkadaşının, sonra aleyhine dava açanın, sonra aleyhinde dava açtığın kimsenin, sonra seninle istişare edenin, sonra istişarede bulunduğun kimsenin, sonra senden nasihat isteyenin, sonra sana nasihat edenin, sonra senden büyük olanın, sonra senden küçük olanın, sonra senden bir şey isteyenin, sonra bir şey istediğin şahısın, sonra, sözü veya ameli ile sana kötülükte bulunanın, sonra, sözü veya ameliyle seni hoşnut edenin, sonra bütün dindaşlarının ve daha sonra zimmet ehlinin haklarıdır; daha sonra da çeşitli durum ve sebeplerin gerektirdiği miktardaki olan haklardır.
Ne mutlu üzerine farz kılınan hakları eda etmek için Allah'ın yardımda bulunduğu, tevfik ve istikamet bağışladığı kimseye.
1- Yüce Allah'ın senin üzerinde olan hakkı, O'na tapman ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamandır. İhlasla bu işi yaptığında Allah, dünya ve ahiret işlerinde sana yeterli olmayı ve dünyada sevdiğin şeyi senin için korumayı taahhüt eder.
2- Kendi üzerinde olan kendi hakkın ise, vücudunu tamimiyle Allah'ın itaatine vermen, dilinin, kulağının, gözünün, elinin, ayağının, karnının ve fercinin hakkını eda etmen ve bu yolda Allah'tan yardım dilemendir.
3- Dilin (senin üzerinde olan) hakkı, onu çirkin sözden koruyup güzel söze âdet ettirmen, edebe riayet etmeye zorlaman, ihtiyaç olan yerler, din ve dünya menfaatleri dışında onu kullanmaman, pek az yararı olmasıyla birlikte zararlı ve faydasız olan, çirkin ve boş sözlerden uzaklaştırmandır. Velhasıl dil aklın şahidi ve onun nişanesi olup akıllının kendi aklıyla süslenmesi de, dili hususundaki doğru tavrıyladır. Güç ancak azamet sahibi yüce Allah'tandır.
4- Kulağın (senin üzerinde olan) hakkı, kalbinde hayır icat eden veya güzel huy kazandıran değerli sözden başka hiçbir şey için onu kalbine bir yol karar kılmamandır. Çünkü kulak sözün kalbe girecek olan kapısıdır; hayır ve, şer içeren çeşitli manaları ona (kalbe) ulaştırmaktadır. Kuvvet ancak Allah'tandır.
5- Gözün (senin üzerinde olan) hakkı, helal olmayan şeye onu kapaman ve ibret alınacak, basiret kazandığın ve ilim elde ettiğin yerler hariç, onu kullanmamandır. Zira göz ibret alma kapısıdır.
6- Ayakların (senin üzerinde olan) hakkı, onlarla sana helal olmayana doğru gitmemen ve katedenlerini küçük düşüren bir yolda onları kullanmamandır. Çünkü ayak, seni taşıyan, din yoluna götüren bir araç ve senin için bir ilerleme vesilesidir. Kuvvet ancak Allah'tandır..
7- Elin (senin üzerinde olan) hakkı, onu helal olmayan şeylere doğru uzatmamandır; uzattığın takdirde ahirette Allah'ın azabına uğrar ve dünyada ise halkın kınamasına maruz kalırsın. Allah'ın ona farz kıldığı şeylerde de onun önünü almamalısın. Aksine, helal şeylerin çoğundan onu alıkoymak ve ona farz olmayan şeylerin (müstahapların) tarafına uzatmakla onu aziz kılmalısın. İşte o zaman, dünyada haddini bilip şeref kazanır ve ahirette de ona güzel mükâfat farz olur.
8- Karnın (senin üzerinde olan) hakkı, onu haramın azına da, çoğuna da kap yapmaman, helalde ifrat ve tefritten sakındırman, takviyet haddinden gevşeklik ve haysiyetin yok olması haddine çıkarmaman, açlık ve susuzluğu hissettiğinde de ona hakim olmandır. Çünkü ağırlığa sebep olacak derecede doymak gevşetici, tembelleştirici ve her hayır ve erdemden uzaklaştırıcıdır. İnsanı sarhoş edecek derecede su içmesi de akılsızlaştırıcı, cahilleştirici ve mürüvveti gidericidir.
9- Fercin (tenasül organının) senin üzerinde olan hakkı, onu sana helal olmayan şeylerden koruman ve gözü kapatmakla onun kontrolüne yardımcı olmandır. Zira gözü helal olmayan şeylere kapamak, ölümü çok anmak ve nefsi Allah'ın azabıyla tehdit edip korkutmak, onu korumak için en iyi yardımcılardandır. Güç ve Kuvvet ancak Allah'tandır.

AMELLERİN HAKLARI

10- Namazın (senin üzerinde olan) hakkı şudur: Bilmelisin ki, namaz Allah'ın huzuruna çıkmaktır; sen bu halde Allah'ın karşısında duruyorsun. Bunu bildiğin takdirde, kendi küçüklüğünün farkında olan, ilahî nimetlere meyleden, korkan, ümitli, miskin ve yalvarıp yakaran, sükunet halinde başını ve gözlerini öne dikip, kollarını sarkarak, huzurunda bulunduğu kimseye tazim eden, gönlünde onunla güzel münacat eden bir kulun makamında olur, hata ve helak edici günahlarla çevrilmiş olan bir kul gibi kurtuluşunu istemeye layık olursun. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.
11- Orucun, senin üzerinde olan hakkı şudur: Bilmelisin ki oruç, Allah'ın, seni cehennem ateşinden koruması için, diline, kulağına, gözüne, fercine, karnına çektiği bir perdedir. Nitekim hadiste de şöyle geçer: "Oruç ateşe karşı bir siperdir." Eğer uzuvların, o perdenin arkasında sakin olursa (korunursa), umulur ki ateşten örtülü kalırsın. Eğer uzuvlarının perdenin arkasında (ve böyle bir sığınakta) taşkınlık göstermelerine ve perdenin açılmasına müsaade edersen, uzuvlar kendi hadlerini aşarak, bakılması câiz olmayan şeye şehvetle bakarlar; ve güçler de Allah'a uyma yerine başka bir yerde harcanırlar, artık o zaman perdenin yırtılarak bedenin dışarıya çıkmayacağına güvenme. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.
12- Sadakanın senin üzerinde olan hakkı şudur: Bilmelisin ki sadaka, senin Rabbinin katındaki azığın ve şahide ihtiyacı olmayan emanetindir. Bunu bildiğinde, gizli verdiğin emanete, açıkta verdiğin emanetten daha emin olacaksın ve aşikâr etmekte olduğun şeyi gizlice Allah'a emanet vermeye daha fazla liyakat kazanacaksın. Her halükârda bu iş seninle O'nun arasında bir sır olmalıdır. (Sakın) Allah'a emanet verdiğin şeyde, kulak ve gözleri O’nun aleyhine şahit tutmayasın. Allah'a emanet vermede kulak ve gözlere daha çok itimat etmeyesin; ve Allah'a güvenmeyen birisi gibi davranmayasın. Daha sonra sadakada hiç kimseye minnet etmemelisin. Çünkü o senin kendin içindir (kendin için biriktirdiğin bir maldır). Onunla bir kimseye minnet ettiğinde senin durumunun da karşı tarafın durumu gibi kötü olmayacağına güvenme. Zira minnet etmen, onu kendin için biriktirmediğine bir delildir. Eğer kendin için biriktirmiş olsaydın (o zaman) onunla bir kimseye minnet etmez olurdun. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.
13- Kurbanlığın senin üzerinde olan hakkı şudur: Onunla kastını Allah'a halis etmen (halis bir niyetle onu yapman), rahmetine ulaşmayı ve kabul buyurmasını arzulaman ve O'ndan başka diğerlerinin dikkatini çekmeyi istememendir. Böyle olduğunda kendini meşakkate düşürmez ve riyakâr olmazsın; ve sadece Allah'ı kastedip O'na doğru yönelirsin. Bil ki, Allah’ın rızasına kavuşmanın yolu kolaydır, zor değil. Nitekim Allah da kulları için kolaylığı istemiştir, meşakkati değil. Böylece alçak gönüllülük de senin için, ağalık yapmaktan daha iyidir. Çünkü ağalığın sıkıntı ve masrafı da çoktur. Ama tevazu ve alçak gönüllülüğün ne zahmeti vardır ve ne de masrafı. Çünkü bunlar yaratılıştan insanın tabiatında mevcut olan şeylerdir. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.

ÖNDERLERİN HAKLARI

14- Sana önderlik yapan yöneticinin senin üzerinde olan hakkı şudur: Bilmelisin ki, Allah seni ona bir imtihan vesilesi kılmıştır; sana olan hakimiyetinden dolayı da imtihana tabi tutulacaktır. Halisane bir şekilde onun hayrını istemelisin. Sulta ve iktidarını nazara alıp ona karşı mücadele etmemelisin. Çünkü bu iş, hem senin helak olmana sebep olur, hem de onun. Alçak gönüllülük ve yumuşaklıkla, şerrini kendinden uzaklaştıracak şekilde ve dinine zararı dokunmayacak derecede onu razı etmelisin ve bunu yapmak için de Allah'tan (onu defetmeye) yardım dilemelisin. Ona karşı böbürlenme ve mücadeleye de kalkışma. Aksi takdirde ona asilik yapmış olursun ve kendine eziyet edip kendini onun çirkin davranışına maruz bırakır ve onu da helak olmaya sevkedersin. (Sonuçta) onunla kendi aleyhine yardımlaştığın gibi, sana karşı yapacağı zulümde de ona ortak olursun. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.
15- İlmiyle seni eğiten üstadın senin üzerindeki olan hakkı: Ona tâzim etmen, meclisini muhterem (ve ganimet) sayman, sözlerini iyice dinleyip ona dikkat etmen, kendi cehaletini gidermekte ve öğrenmeye muhtaç olduğun ilmi elde etmede hocana yardımda bulunmandır. Şöyle ki, ondan istifade etmek için aklını her türlü meşguliyetten arındırarak zihnini toparlamalısın ve lezzetleri terkedip şehvetleri azaltmakla kalbini temizleyip gözünü cilalamalısın. Şunu da bilmelisin ki, sana öğrettiği şeylerde, karşılaştığın her cahile, üstadın mesajını iyice ulaştırmak için onun elçisisin. Öyleyse bu risaleti üstlendiğinde, bu vazifeyi yerine getirmekle ona hıyanet etmemen gerekir. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.
16- Malikiyeti vesilesiyle seni idare eden efendinin senin üzerinde olan hakkı, kudretiyle seni terbiye edip yetiştiren önderin hakkı gibidir; (şu farkla ki) seni idare eden efendinin malik olduğu şeye, o malik değildir. (Bu yüzden) efendinin her emrine, ister büyük olsun, ister küçük itaat etmen lazımdır. Ama eğer Allah'ın hakkını eda etmekte, Allah'ın ve halkın haklarını yerine getirmene engel olursa, o zaman ilk önce Allah'ın ve halkın hakkını yerine getirirsin ve daha sonra da onun hakkını eda etmeye koyulursun. Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır.

RAİYYETİN HAKLARI

17- Hakimiyetin altında olan kimselerin senin üzerinde olan hakları şunlardır: Bilmelisin ki, sen gücünün çok olması vasıtası ile onları raiyyet etmişsin (elinin altına geçirmişsin). Onları sana raiyyet eden (sadece) onların zaaf ve güçsüzlükleri olmuştur. Zaaf ve zilletleri kendilerine yeterli gelen, hatta onları senin elinin altına sokan, hükmünü onlara geçerli kılan ve sözünden çıkmaya kudretleri olmayan ve senin bir emrini ağır ve zor gördüğünde de Allah'tan başka yardımcısı olmayan kimseler, (senin) şefkat, himaye ve hilmine ne kadar da layıktırlar. Allah'ın sana verdiği egemenlik vesilesi olan bu izzet ve kudreti tanıdığında da O'na şükretmen senin için ne kadar evlâdır. Kim Allah'a şükrederse, Allah ona verdiği nimetini çoğaltır. Kuvvet ancak Allah'tandır.
18- İlmin için sana tabi olan kimsenin (öğrencinin) senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, Allah'ın sana ilim vermesi ve seni hikmet hazinelerine veli kılması onlara hizmet etmen içindir. Eğer Allah'ın seni veli kıldığı (uhdene bıraktığı) şeylerde, vazifeni güzel yapar ve onlar için, köleleri hakkında efendisinin hayrını isteyip bir ihtiyaç sahibini gördüğünde elindeki maldan ona veren sabırlı bir hazinedar gibi olursan, doğru yolu bulur ve buna ümit eden ve inanan bir kimse olursun. Aksi takdirde hıyanetkâr ve Allah'ın yaratıklarına zulmeden biri olup O'nun sana verdiği izzetini almasına maruz kalırsın.
19- Evlenmekle raiyyetin olan kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, Allah onu (senin için) bir sükûnet, huzur, üns ve koruma vesilesi kılmıştır. Yine sizlerin her biriniz eşi için Allah'a hamd etmelidir ve bilmelidir ki, bu (evlilik), Allah'tan ona verilen bir nimettir ve Allah'ın nimetine iyi davranıp ona ikram etmesi ve yumuşaklık göstermesi gerekir. Gerçi senin, onun üzerinde olan hakkın daha çok ve Allah'a karşı günah işlemek dışında sevdiği veya sevmediği (her) şeyde sana itaat etmesi daha lazımdır.
Onun da senin üzerinde olan hakkı: Ona karşı merhametli davranmak, ve samimi olmak, ona huzur bağışlamak ve gereken zevk ve lezzetleri sağlamaktır. İşte bu büyük bir haktır. Kuvvet ancak Allah'tandır.
20- Sahip olduğun köle ve cariyenin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki o, Rabbinin yarattığı bir kuldur; seninle aynı vücut ve kandandır (et, kan ve beden yapısı açısından hiçbir farkınız yoktur, aynı köktensiniz). Sen onun malikisin, (ama) onun yaratıcısı, ona kulak, göz ve rızk veren sen değilsin. Bunları Allah yaratmış ve daha sonra onu senin emrine vermiş, seni ona emin kılmış, onu koruman, Allah'ın gösterdiği yol üzere ona davranman, yediğinden ona yedirmen, giydiğinden ona giydirmen ve gücü yetmediği bir işi ona yüklememen için onu sana emanet vermiştir. Onu sevmezsen Allah’ın emri üzere ondan uzaklaşırsın ve bir diğerini alırsın; ve ona işkence etmezsin. Kuvvet ancak Allah’tandır.

AKRABALARİN HAKLARI

21- Annenin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, o hiç kimsenin diğerini taşımadığı bir yerde (karnında) seni taşımıştır. Hiç kimsenin başkasına vermediği kendi yüreğinin meyvesinden sana yedirmiş ve seni seve seve kulağı, gözü, eli, ayağı, saçı, derisi ve (kısacası) bütün azalarıyla korumuştur. Hamilelik döneminin bütün zorluk, dert, elem ve gamlarını yüklenen de yine o olmuştur. Sonra Rabbin seni ondan ayırıp yeryüzüne getirmiştir. Aç kalıp seni doyurmaya, çıplak kalıp seni giydirmeye, susuz kalıp sana su vermeye, güneşte kalıp seni gölgede tutmaya, zorluklar çekerek seni nazlıca yetiştirmeye, uykusuz kalarak seni tatlı tatlı uyutmaya razı olan yine o olmuştur. Karnı sana yuva, eteği örtü, göğsü su kabı, canı siper, dünyanın sıcaklık ve soğukluğuna, senin için bizzat kendisi tahammül eden yine de o olmuştur. Öyleyse bu iyilikler miktarınca ona teşekkür etmelisin. Bunu Allah'ın yardımı olmaksızın yapman mümkün değildir.
22- Babanın senin üzerindeki olan hakkı şudur: Bilmelisin ki baban senin kökündür ve sen ise onun dalı. Eğer baban olmasaydı sen de olmazdın. Kendinde hoşuna giden bir şey gördüğünde, bil ki baban bu nimetin köküdür. Bu nimet değerince Allah'a hamd ve şükret. Kuvvet ancak Allah'tandır.
23- Evladının senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki evladın, senin vücudunun bir parçasıdır. Dünyada tüm hayır ve şerriyle sana mensuptur. Onu güzel terbiye etmekten, Rabbine yönlendirmekten, senin ve kendisi için olan hususlarda (Allah’ın emirlerine) itaatkâr olması için ona yardımda bulunmaktan sorumlusun. Bu hususta ya Allah'ın sevabına nail olur veya Onun cezasına uğrarsın. Öyleyse ona güzel terbiye vermekle kendini süsle; onunla ilgili üzerine düşen vazifeyi iyice yaparak (ahirette) Rabbinin huzurunda mazeret kazan ve onu eğitmek için de onun kendisinden yardım al. Kuvvet ancak Allah'tandır.
24- Kardeşinin senin üzerinde olan hakkı şudur: Bilmelisin ki, o senin güçlü kolun, sığınacağın yardımcın, itimat ettiğin izzetin ve düşmana karşı koyduğun kudretindir. Öyleyse onu, Allah'a karşı isyan etmek ve Allah’ın hakkına zulüm etmek için bir vesile kılma; ona, nefsine ve düşmanına karşı yardımcı olmayı, onunla şeytanlar arasında engel olmayı, ona nasihat etme hakkını eda etmeyi ve Rabbine teslim olup emrine uyarsa, Allah'ın rızası için ona teveccüh etmeyi terketme. Ama Allah'ın emrine itaat etmezse, Allah-u Teâla senin nezdinde, kardeşinden daha üstün ve daha aziz olmalıdır.
25- Seni serbest bırakan efendinin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki o kendi malını senin yolunda harcamıştır. Seni kölelik zilleti ve yalnızlığından kurtarıp hürriyetin izzet ve ünsiyetine kavuşturmuştur. O seni kölelik esaretinden kurtarmış, kulluk zincirini boynundan açmış, izzet kokusunu sende vücuda getirmiştir. O seni baskı zindanından çıkarmış ve zorluğu senden uzaklaştırmıştır. İnsaf ve adalet üzere senin hakkında konuşmuş ve bütün dünyayı (gidip gelmek, çalışıp kazanmak vs. şeyleri) sana helal etmiştir. Seni kendine malik kılmış, esaret bağını çözmüş, Rabbine ibadet etmek için seni serbest bırakmış ve bu yol uğrunda da kendi malının azalmasına katlanmıştır. Öyleyse bilmelisin ki o, akrabalarından sonra hayatında ve ölümünde sana (herkesten) daha yakın ve daha evlâdır; ve Allah yolunda senin yardım ve desteğine herkesten daha layıktır. Sana ihtiyacı olduğu şeyde kendini ona tercih etme.
26- Serbest bıraktığın kölenin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, Allah seni ona himayeci, koruyucu, yardımcı ve sığınak kılmıştır. Onu, seninle kendi arasında bir vasıta yapmıştır. Elbetteki seni ateşten koruyacaktır. Bu senin ahiretteki mükâfatındır. Dünyada akrabası olmayanın da mirası, kurtuluşu için harcadığın mal ve ondan sonra da yaptığın vazifeler karşısında sana yetişir; hakkına riayet etmediğin takdirde mirasının sana hoş (helal) olmayacağından korkulur. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.
27- Sana iyilik edenin senin üzerindeki hakkı, ona teşekkür etmen, iyiliğini anman, hakkında güzel sözler yayman ve Allah ile kendi aranda onun için halisane dua etmendir. Böyle yaptığında gizlide ve açıkta ona teşekkür etmiş olursun; yaptığı iyiliği telafi etmek mümkün olursa telafi et; mümkün olmazsa fırsat bulup bu iyiliğin karşılığını vermeye hazırlan.
28- Müezzinin senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, müezzin, sana Rabbini hatırlatır. Seni nasibine (ibadetten yararlanmaya) davet eder ve Allah'ın farz kıldığı farizayı yapmada da en güzel yardımcındır. Sana iyilikte bulunan herkese teşekkür ettiğin gibi bu amelin karşısında ona teşekkür etmelisin.
Eğer sen evinde bulunduğunda da buna (namaza) önem verirsen, Allah için müezzinin işine itiraz etmez ve onun hiç kuşkusuz Allah'ın bir nimeti olduğunu bilirsin. Öyleyse her halukârda Allah'a hamd ederek nimetine karşı iyi davran. Kuvvet ancak Allah'tandır.
29- Cemaat imamının senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, cemaat imamı seninle Allah arasında elçi olmuş ve Rabbinin huzuruna çıkmada temsilci olmayı üzerine almıştır. O, seni temsilen konuşuyor, sen onu temsilen değil. O senin için dua ediyor, sen onun için değil. O senin hakkında istekte bulunuyor, sen onun hakkında değil. Allah'ın huzurunda durmak ve senin hakkında O'ndan istekte bulunmak zahmetini o üstlenmiştir; sen onun hakkında değil. Bunların herhangi birinde kusur olursa, o suçludur, sen değil. Eğer günahkâr olursa (vazifesine aykırı hareket ederse), sen o günaha ortak değilsin; ve senin ona karşı bir iyilik ve minnetin yoktur. Cemaat imamı kendisini aracı kılıp seni korumuştur; namazıyla da namazını korumuştur. Öyleyse buna karşı ona teşekkür et. Güç ancak Allah'tandır.
30- Birlikte oturduğun kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Ona karşı yumuşak ve alçak gönüllü olmalısın. Konuşurken ona da hak tanımalısın. Aniden bakışını ondan kesmemelisin. Konuşurken hedefin ona anlatmak olmalıdır. Eğer sen onun yanına gitmişsen kalkmakta yetki sana aittir. Ama eğer o senin yanına gelmişse (o zaman) yetki onundur ve ondan müsaade almaksızın kalkman doğru değildir.
31- Komşunun senin üzerindeki hakkı şudur: Gıyabında onu (haklarını) korumalısın. Huzurunda ona saygı göstermelisin. Her halukârda ona yardımda bulunmalısın. Ayıbını aramamalısın. Kötülüklerinden haberdar olmak için araştırmamalısın.
Eğer tesadüfen kasıtsız olarak ve onu takip etmeksizin ayıplarından birini öğrenirsen, haberdar olduğun şeye, sağlam bir kale ve muhkem bir perde gibi olmalısın. Eğer mızraklar, onu bulmak için kalbini yarsalar bile, ona ulaşamamalıdırlar. Haberi olmadığı bir yerden (bir kimseyle gizli konuşurken) sözlerine kulak asmamalısın. Zorlukta onu yalnız bırakmamalısın. Nimette ona haset etmemelisin. Suçlarını görmezlikten gelmelisin. Hatalarını affetmeli, cahillik yaptığında tahammül etmelisin. Onunla daima uzlaşmalısın. Hakkında kötü söyleyenlere müsaade etmemelisin. Kendisini iyilik taraftarı gösteren münafığın hilesini (ona bildirmekle) etkisiz hale getirmelisin. Ona güzel davranmalısın. Kuvvet ve kudret ancak Allah'tandır.
32- Yol arkadaşının senin üzerindeki hakkı şudur: Mümkün olduğu kadar ona ihsan ve iyilikte bulunmalısın; bunu yapamıyorsan, en azından insaflı davranmalısın. Sana nasıl saygı gösteriyorsa, sen de ona öylece saygı göstermelisin. Seni koruduğu şekilde onu korumalısın. Aranızda olan şeyde (iyilik yapmakta) senden ileri geçmemesine dikkat etmelisin; senden ileri geçtiğinde de onu telafi etmeye çalışmalısın. Ona layık olan dostlukta kusur etmemelisin. Onun hayrını istemeyi ve onu korumayı kendine gerekli bilmelisin. Allah'a itaat etmekte ve günahı terketmekte ona yardımcı olmalısın. Kısaca onun için rahmet vesilesi olmalısın, azap vesilesi değil. Güç ancak Allah'tandır.
33- Ortağın senin üzerindeki hakkı: Gıyabında sorunlarını halletmen, huzurunda onunla eşit olman, onun görüşünü bilmeden karar almaman, ona istişare etmeden kendi başına bir iş yapmaman, malını koruman ve önemli veya önemsiz olan her şeyde ona hıyanet etmemendir. Zira şöyle bir hadis bize ulaşmıştır: "Allah'ın eli, iki ortak birbirlerine hıyanet etmedikçe onların üzerindedir." Güç ancak Allah'tandır.
34- Malın senin üzerindeki hakkı şudur: Onu ancak helal yoldan elde etmelisin; haram olan yerde sarf etmemelisin; lazım olan yerden esirgeyip lazım olmayan yerde harcamamalısın; bu mal, Allah'tan olduğu için ancak O’nun razı olduğu yerde kullanmalısın. Seni övmemesi (zahmetlerinin kadrini bilmemesi) muhtemel olan bir kimseyi (yani varisi) o malda, kendine tercih etmemelisin. Zira şayet geride bıraktığın malda mirasçı iyi mirasçılık yapmayıp Rabbinin itaati yolunda o malı harcamaz olursa, sen de bu işte ona yardım etmiş olursun; veyahut da mirasçı, o malda kendi halini düşünüp onu Allah'ın itaati yolunda harcarsa, o zamanda o faydalanır ve azapla birlikte günah, hasret ve pişmanlık sana kalır. Kuvvet ancak Allah'tandır.
35- Alacaklının senin üzerindeki hakkı şudur: Eğer zengin isen borcunu ödemelisin; işinde ona yardımcı olmalısın; borcunu ödemeyi geciktirmemelisin.
Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: "Zenginin, borcu ödemeyi geciktirmesi zulümdür." Ama eğer elin darda olursa, onu tatlı bir dille razı etmelisin ve güzelce mühlet vermesini istemelisin ve iyi bir şekilde (rahatsız etmiyerek) geri çevirmelisin; hem malını vermeyip, hem de kötü muâmelede bulunmamalısın; zira böyle bir tavır alçaklıktır. Ve güç ancak Allah'tandır..
36- Kendisiyle oturup kalktığın kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Onu aldatmamalısın, ona hile yapmamalısın, ona yalan söylememelisin, onu gaflette bırakmamalısın, şefkatsiz bir düşman gibi onu yıkmaya çalışmamalısın, sana itimat ederse mümkün olduğu kadar onu gözetmelisin ve bilmelisin ki, itimat ederek işi diğerine bırakan kimseyi (alış verişte) aldatmak bir nevi faizdir. Ve kuvvet yalnızca Allah'tandır.
37- Aleyhine dava açan kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Aleyhine açtığı dava hak olursa delilini reddetmemelisin, iddiasını iptal etmeye çalışmamalısın. Nefsine düşman olmalısın, kendi aleyhine hükmetmelisin. Tanığa ihtiyaç olmaksızın onun yararına tanıklık etmelisin. Zira bu Allah'ın senin üzerindeki hakkıdır. Yine eğer batıl bir şeyi iddia ederse, onunla uzlaşmalısın, onu korkutmalısın, dinine yemin ettirmelisin, Allah'ı hatırlatmakla sana olan öfkesini yok etmelisin ve karşı tarafın tecavüzünü senden uzaklaştırmayan, aksine günahını senin üzerine atan ve düşmanlık kılıcını aleyhine bileyen boş lafları ve kargaşayı bir kenara bırakmalısın. Zira çirkin söz, şer çıkardığı gibi, güzel söz de şerri giderir. Ve güç sadece Allah'tandır.
38- Aleyhine dava açtığın kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: İddia ettiğin şey hak olursa, mümkün olduğu kadar onunla yumuşak konuşmalısın. Çünkü dava, daima karşıdakine ağır gelir. Delilini yumuşakça, ağır ağır en açık bir beyan ve en latif bir tavırla söylemeli ve delilini bırakıp yaygara çıkarmakla meşgul olmamalısın. Zira delilin ortadan yok olup gider ve bunu telafi etmen de mümkün olmaz. Ve kuvvet yalnızca Allah'tandır.
39- Seninle istişare eden kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Eğer doğru ve yararlı bir fikrin var ise, onu söylemeli ve ona öyle bir yol göstermelisin ki, onun yerine olsaydın sen de aynı yolu takip ederdin. Elbette bu, şefkat ve yumuşaklıkla birlikte olmalıdır. Zira yumuşaklık, korkuyu giderdiği gibi, sertlik de korku doğurur. Eğer kendi görüşün olmaz, (ama) görüşüne güvendiğin ve kendin için beğendiğin bir kimseyi tanıyor isen, onu o adama göndermelisin ki, onun için bir hayrı esirgememiş olasın. Kuvvet ve kudret yalnızca Allah'tandır.
40- İstişare ettiğin kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Bir konuda aynı görüşü paylaşmadığınızda onu suçlamamalısın. Çünkü insanların görüşleri muhteliftir. Görüşünü sakıncalı görüyor isen, onu kabul edip etmemekte serbestsin. Ama sence istişareye layık gördüğün kimselerden sayılıyorsa, artık onu suçlaman câiz değildir. Görüşünü dile getirip istişareyi kabul ettiği için ona teşekkür etmelisin. Eğer görüşü sana uygun ve isabetli olursa, Allah'a hamd edip kardeşine teşekkür ederek onu kabul etmelisin ve eğer bir gün, (görüş açısından) sana ihtiyaç duyarsa, yaptığı iyilikleri telafi etmeye çalışmalısın. Güç yalnızca Allah'tandır.
41- Nasihat isteyenin senin üzerindeki hakkı şudur: Onu kabul edeceği doğru bir yola yönlendirmelisin Duyduğunda hoş ve yumuşak gelen ve aklının kavrayabileceği sözleri konuşmalısın. Zira her aklın, sözü kabul ve reddetmekte belli bir haddi vardır. Her halükârda tavrın şefkat ve rahmet üzere olmalıdır. Ve kuvvet yalnızca Allah'tandır.
42- Nasihat edenin senin üzerindeki hakkı şudur: Ona karşı yumuşak ve mütevazı olmalısın. Nasihatlerini anlaman için kalbini ona verip sözlerini iyice dinlemelisin ve daha sonra nasihatlerine bakıp üzerinde düşünmelisin.
Nasihatleri hakka uygun olursa, buna karşı Allah'a şükredip onları kabul etmeli ve hakkını tanımalısın. Nasihatlerini hakka uygun bulmadığında ise, onu suçlamamalısın ve bilmelisin ki, hayrını istemekte kusur etmemiş, ancak (görüşünde) hata etmiştir. Ama (geçmişini bildiğinden dolayı) suçlanmaya müstahak olursa, o zaman onun hiçbir sözüne itina göstermemelisin. Ve kuvvet ancak Allah'tandır.
43- Büyüğün senin üzerindeki hakkı şudur: Yaşlılık hürmetini korumalısın. İslam'da fazilet ehlinden olursa, İslamiyette senden önce olduğundan dolayı onu yüceltmelisin. Çekişmelerde ona karşılık vermemelisin. Yolda ondan ileri geçmemeli ve onun önünde yürümemelisin. Ona saygısızlık yapmamalısın; o seni saymazlıktan gelirse, tahammül etmelisin. Yaşlılığıyla beraber islamiyetinden (önce Müslüman olduğundan) dolayı hürmet göstermelisin. Zira yaşlılık hakkı, İslam hakkı miktarıncadır. Güç ancak Allah'tandır..
44- Küçüğün senin üzerindeki hakkı şudur: Ona merhametli olmalısın. Eğitimi ve öğretiminde gayret etmelisin. Hatalarını affetmeli, onlara göz yummalısın. Ona yumuşak davranmalı ve yardımda bulunmalısın. Çocukluk suçlarını örtmelisin. İşte bu tutum, onun tövbe etmesine (ve ıslah olmasına) sebep olur. Yumuşaklık gösterip ona karşı inat etmemelisin. Çünkü bu tavır, onun gelişmesi ve hidayeti (doğruyu bulması) için daha uygundur.
45- Senden bir şey isteyenin senin üzerindeki hakkı şudur: Doğru söylediğine yakin edip ihtiyacını karşılamaya gücün yeterse, bağışta bulunmalısın. Başına gelen belâlardan dolayı ona dua etmeli ve isteğine ulaşması için yardımda bulunmalısın. Eğer doğru konuşmasında şüphe eder, önceden de onun hakkında böyle bir suçlama olduğundan dolayı bu işi yapmaya karar almazsan, bu tavrının, şeytanın hilesinden olup böylece seni kendi nasibinden alıkoymak ve seninle Rabbinin rızası arasına girmek istediğinden korkmalısın. Buna rağmen yardım etmediğin takdirde, haysiyetini zedelememeli ve hoş bir şekilde onu geri çevirmelisin. Eğer nefsine galip gelir ve kalbine onun hakkında yönelen (şeytani) vesveselere rağmen onun ihtiyacını karşılarsan, şüphe yok ki bu işin, azim ve iradeye dayanan işlerdendir elbette.
46- İstekte bulunduğun kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: İstediğin şeyi verirse, kabul edip teşekkür etmelisin ve iyiliğini bilmelisin. Vermediği takdirde de mazeretli olduğunu kabul edip hüsn-ü zanda bulunmalısın. Şunu da bil ki, esirgese de kendi malını esirgemiştir (senin değil). Hiçbir kimseyi malını esirgediğinden dolayı, zalim olsa bile, kınamamak gerekir. Çünkü insan kendisine çok zulüm edendir ve nimetlere karşı da nankördür.
47- Allah'ın, aracı ve vesile kılıp seni hoşnut ettiği kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Eğer farkında olarak bunu yapmışsa, ilk önce Allah'a ve daha sonra karşılık olarak bu iyilik miktarınca ona teşekkür etmelisin ve öncelikli davranmasını telafi etmeye çalışmanın yanısıra onun iyiliğine karşılık vermek için fırsat aramalısın. Ama eğer maksadı seni hoşnut etmek değilmişse, yine de Allah'a hamd ve şükretmelisin ve bilmelisin ki, bu hoşnutluk O’ndan taraf sana gelmiştir. Allah'ın nimetlerinin sana ulaşmasına sebep olduğu için de o adamı sevip hayrını istemelisin. Zira her ne olursa olsun, kasıtsız olsa bile nimete sebep olan şey berekettir. Ve kudret yalnızca Allah'tandır.
48- Sözü veya ameli ile sana kötülük eden kimsenin senin üzerindeki hakkı şudur: Eğer kasıtlı olarak bu işi yapmışsa, şerrin kökünün kesilmesi ve onun gibi insanlara iyi edep verilmesi, (kırgınlık ve düşmanlığın ortadan kalkması) için onu affetmen daha evlâdır. Allah buyuruyor ki:
"Kim zulme uğradıktan sonra nusret bulur (hakkını alır)sa, artık onlar için aleyhlerinde (onları suçlu saymaya) bir yol yoktur. Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere tecavüz ve haksızlıkta bulunanların aleyhinedir. İşte bunlar için acıklı bir azap vardır. Kim de sabreder ve bağışlarsa hiç şüphesiz bu azme değer işlerdendir.”(1)
Yine buyurmaktadır ki: "Ceza verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verin ve eğer sabrederseniz, andolsun, elbette bu, sabredenler için daha hayırlıdır."(2)
Elbette bu (kısas), kasıtlı olduğu takdirde uygulanır. Ama kasıtlı olmazsa, kasıtlı intikam alarak ona zulmedip, hatayı kasıtlı olarak telafi etmeye çalışmamalısın. Ona yumuşak davranmalısın ve mümkün olduğu kadarıyla da lütuf ve şefkatle onu geri çevirmelisin. Ve kudret ancak Allah'tandır.
49- Dindaşlarının senin üzerindeki hakkı şudur: Kalbinde onlara karşı esenlik arzusunu taşımalı, onlara karşı merhametli olmalısın. Kötü hareketlerde bulunanlarıyla iyi geçinmeli, samimiyet kurarak onları ıslah etmeye çalışmalısın. Kendilerine veya sana karşı iyi olanlarına ise teşekkür etmelisin; çünkü onun sana eziyet etmekten çekinmesi, geçimini sağlayarak seni zahmete düşürmemesi, sana bir zararının dokunmaması, kendisine iyilik olduğu gibi, sana da iyilik sayılır.
Öyleyse onların hepsine dua et. Onlara yardımda bulun. Her birisinin makam ve mevkisini gözet. Büyüklerini baba, çocuklarını evlat, orta yaşlılarını ise kardeş yerine koy. (Onlardan) kim yanına gelirse, lütuf ve şefkatle karşıla ve haklarında kardeşliğe riayet et.
50- Zimmet ehlinin(3) senin üzerindeki hakkı şudur: Allah'ın onlardan kabul ettiği şeyi kabul etmelisin. Allah'ın onlar hakkındaki taahhüt ve misakına riayet etmelisin (onlara verdiği güvenceyi bozmamalısın).
Onlardan, (akid ve zimmet gereğince) kendilerini sorumlu kıldıkları şeyleri istemelisin. Yaptığınız muâmele ve muaşeretlerde Allah'ın sana hükmettiği şeyle onların hakkında hükmetmelisin. İslam'ın sığınağında olmaları, Allah ve Resulu’nün salla'llâhu aleyhi ve alih ahdine riayet edilmesi gerekçesi, seni onlara zulmetmekten alıkoymalıdır. Zira Peygamber'den şöyle bir hadis bize ulaşmıştır:
"Kim İslam'ın sığınağında olan bir kimseye zulmederse, ben onun düşmanıyım." Öyleyse Allah'tan çekin. Kuvvet ve kudret yalnızca Allah'tandır.
İşte bu, seni kuşatan elli tane haktır. Şartlar ne olursa olsun, bu hakların sınırını aşma. Bunların hepsine riayet etmen, edası için çalışman ve bunları yapabilmek için de Allah'tan yardım dilemen lazımdır. Kuvvet ve kudret yalnızca Allah'tandır ve bütün övgüler alemlerin Rabbi Allah içindir.
___________________
1- Şura/41-42-43.
2- Nahl/126.
3- Müslümanların himayesinde olan veya Müslümanların anlaşma yaptığı Hıristiyan, Yahudi vs. gibi gayr-i müslim topluluklar.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN-ÜL ABİDİN (A.S)’IN ZÜHD HAKKINDAKİ SÖZLERİ

Dünyada zahid olup ahirete ilgi gösterenlerin alâmeti, aynı hedefi taşımayan dost ve arkadaşları terketmeleri ve böyle kimselerle oturup kalkmamalarıdır. Ey insanlar, bilin ki ahiret için amel eden, dünyanın peşin mal ve mülkünden el çekip ölüm için hazırlık yapar, vakit geçmeden ve mutlaka karşılaşacağı ecel gelmeden önce ahiret işine koşar ve ölümden önce ihtiyatlı davranır.
Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Onlardan birine ölüm gelip çattı mı, 'Rabbim beni geri çevir, umulur ki geride bıraktığım dünyada, salih amellerde bulunurum' der."(1) Öyleyse her biriniz, bugün kendisini dünyaya dönmüş, ihtiyaç ve çaresizlik günü için salih ameller yapmakta kusur ettiğinden dolayı pişman olmuş kimse gibi farzetmelidir.
Ey Allah'ın kulları! Biliniz ki kim, dünya sultanlarının gece saldırısından korkarsa uykusu kaçar; rahat uyuyamaz; yeme ve içmeden kesilir. Öyleyse ey insanoğlu! Aziz Allah'ın ansızın taarruz edip elemli yakalayışla yakalaması ve günah ehline ansızın baskın yapması var iken, sana yazıklar olsun. Ölüm gece ve gündüz kapıları çalmaktadır. Bu öyle bir ansızın baskındır ki, ne ondan kaçıp kurtulmak olur ve ne de O'ndan başka bir sığınak bulunur.
Ey mü'minler! Takva ehlinin, korktuğu gibi, Allah'ın ansızın göndereceği azabından korkun. Zira Allah-u Teâla buyuruyor ki: "İşte bu (zalimler yok olduktan sonra yerlerine varis olmak), benim makam ve azabımdan korkan kimselere âit bir şeydir."(2)
Öyleyse dünya yaşantısının süsünden ve aldatmasından korkun. Ona meyletmeyin ve zararlı sonucunu hatırlayın. Çünkü dünyanın süsü imtihan vesilesi, sevgisi de günahtır.
Ey insanoğlu, yazıklar olsun sana! Bil ki fazla yemekten oluşan kasavet, dolu karnın sıkıntısı, doymanın sarhoşluğu ve mülkün gafleti (gururu), insanı amel etmekten alıkor, Allah'ı hatırlamayı unutturur ve ecelin yaklaşmasını akıldan çıkarır. Dünya sevgisine tutulan, şarap sarhoşluğundan aklını yitiren kimse gibidir. Şüphesiz ki Allah'ı tanıyan, O'ndan korkan ve O'nun için çalışan, doymayı sevmeyecek derecede kendisini açlığa alıştırmalıdır; evet, yarış atı da böylece zayıflatılır.
Ey Allah'ın kulları! Allah'ın sevabına ümitli olan ve azabından korkan kimseler gibi, O'ndan korkun. Allah'a andolsun ki O, size bir mazeret yolu bırakmamış, sizi korkutmuş, teşvik ve tehdit etmiştir. Ama siz, ne O'nun teşvik ettiği değerli sevaplara iştiyak gösterip çalışıyorsunuz ve ne de sizi tehdit ettiği elemli ve şiddetli azaplardan korkup çekiniyorsunuz. Halbuki Allah-u Teâlâ, kitabında size bildirmiştir ki: "İnanarak iyi işlerde bulunanların çalışmaları karşılıksız bırakılmaz ve biz, şüphe yok ki onları yazmaktayız."(3)
Sonra Yüce Allah Kur'an'da, dünya hayatının peşin şatafat ve parıltısından çekinmeniz için size ayetler indirerek buyurmuştur ki: "Mallarınız ve evlatlarınız, sizin için ancak bir denemedir; Allah katındaysa pek büyük bir mükâfât vardır."(4)
Öyleyse gücünüz yettiği kadar Allah'tan çekinin, dinleyin ve itaat edin. Yine Allah'tan korkun ve öğütleriyle öğütlenin. Ben, günahın (zararlı) sonuçlarının sizlerin çoğunu zayıf ve güçsüz bir hale getirdiğini görüyorum. Ama yine de onlar, günahtan çekinmeyip dinlerine zarar verdiği halde ondan nefret etmiyorlar.
Ey insanlar! Allah'ın, dünyanın ayıbı ve hakirliği hakkındaki çağrısını duymuyor musunuz? Buyuruyor ki:
"Bilin ki dünya yaşayışı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlatlar da bir çoğalma tutkusudur. Bir yağmur örneği gibi onun bitirdiği ekin, ekincileri şaşırtır, sevindirir, sonra kuruyuverir de bir de bakarsın, sapsarı olmuş, sonra da çerçöp oluvermiştir. Oysa ahirette şiddetli bir azap, Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. Rabbinizden olan mağfirete (erişmek) ve cennete (kavuşmak için) çaba gösterip yarışın ki, (o) cennetin genişliği gök ile yerin genişliği kadar olup da Allah'a ve O'nun Resulüne iman etmekte olanlar için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir."(5)
Yine buyuruyor ki: "Ey inananlar, Allah'tan sakının ve herkes, yarın için neyi takdim edip gönderdiğine baksın ve çekinin Allah'tan; şüphe yok ki Allah, ne yapıyorsanız hepsinden haberdardır. Ve o kişilere benzemeyin ki, Allah'ı unutmuşlar da O da onlara kendi nefislerini unutturmuştur. İşte onlar fasık olanların tâ kendileridir."(6)
Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun, tefekkür edin ve yaratıldığınız şey için çalışın. Zira Allah sizi abes olarak yaratmamış ve sizi başı boş da bırakmamıştır. Kendisini size tanıtmış, Resulünü size göndermiş ve helali, haramı, delil ve misalleri içeren kitabını da size nazil etmiştir. Öyleyse Allah'tan sakının. Çünkü Rabbiniz size delil olarak şöyle buyurmuştur: "Onun için iki göz ve bir dille iki dudak vermedik mi? Ve ona iki sarp yolu (hayır ve şerri) göstermedik mi?"(7)
İşte bu, Allah'ın size olan hüccetidir. Öyleyse gücünüz yettiğince Allah'tan sakının. Zira Allah'ın gücünden başka bir güç yoktur ve O’ndan başkasına tevekkül edilmez. Allah'ın salatı Muhammed Peygambere ve O'nun pâk soyuna olsun.
________________
1- Mü’minun/99.
2- İbrahim/14
3- Enbiyâ/94.
4- Teğabün/15
5- Hadid/20-21
6- Haşr/18-19
7- Beled/8-9
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM ZEYN-ÜL ABİDİN (A.S)’IN MUHAMMED B. MUSLİM-İ ZÜHRİ'YE(1) MEKTUBU

Allah, bizi ve sizi fitnelerden korusun ve ateşe yakalanmaman için sana rahmetsin. Bu gün öyle bir duruma düşmüşsün ki, seni tanıyan herkesin sana acıması gerekir. Şüphesiz, Allah sana verdiği sağlıklı vücut ve uzun ömür ile yükünü ağırlaştırmıştır. Kur'ân'ın ilmini sana öğrettiği, seni dininde fakih kıldığı ve peygamberi olan Muhammed salla'llâhu aleyhi ve alih'in sünnetini sana tanıttığından dolayı da hüccetleri sana tamam olmuştur. Sana verdiği her nimet ve gösterdiği her delil karşısında da sana bazı vazifeleri farz kılmıştır. Bu ihsanları, şükretmeni denemek ve fazlını sana aşikâr etmek için yapmıştır ancak. Nitekim buyuruyor ki: "...Nimetlerime şükrederseniz nimeti arttırırım; nankörlük ederseniz, şüphe yok ki azabım pek çetindir."(2)
Öyleyse bak gör, yarın Allah'ın huzuruna çıktığında nasıl birisi olacaksın; “sana verdiği nimetlere nasıl riayet ettin ve emrine bıraktığı hüccetlerin hakkını nasıl eda ettin?” diye seni sorguya çekecektir. Sanma ki Allah senin mazeretini kabul edip kusurlarına göz yumacaktır. Heyhât, heyhât; sandığınız gibi değildir. Allah alimlerden, “(Semavi kitapların hakikatlerini) insanlara mutlaka açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz.”(3) diye söz almıştır.
Bil ki, gizlediğin en ufak hak ve taşıdığın en hafif günah, zalime yaklaşmakla ve davetini kabul etmekle onun yalnızlık ve korkusunu giderip sapıklık yolunu ona kolaylaştırmandır. Beni korkutan şey, yarın günahınla birlikte hainlerle Allah'ın huzuruna çıkman ve zalimlerin zulmüne yardım etmenle de aldığın ücretten sorguya çekilmendir. Çünkü sen, hakkın olmayan bir malı alarak hiç kimsenin hakkını vermeyen bir adama yaklaşmışsın. Ona yaklaşmanla da hiçbir batılı önleyememiş ve Allah'a düşmanlık eden bir kimseyle dostluk kurmuşsun. Acaba onlar, kendi yanlarına çağırmakla seni kendi zulüm değirmenlerinin etrafında döndürdükleri bir eksen, kendi gayelerine ulaşmak için bir köprü, dalaletlerine bir merdiven, sapık yollarına tebliğci ve gittikleri yolu izleyen birisi yapmamışlar mı? Seninle gerçek alimler hakkında şüphe icat ederek cahillerin kalplerini kendilerine çekiyorlar. Onların fesadlarının üzerini kapamakta, has ve ammenin (alim ve cahillerin) ayağını onların kapısına açmakta, onların en yakın vezir ve en güçlü yardımcılarının bile yapamadığı hizmeti sen yapmaktasın. Senden aldıkları şeye karşılık, verdikleri ne de azdır. Senin için onardıkları değersiz şey karşısında, gör, başına neyi yıkıyorlar? (Verdikleri dünya mal ve makamı karşılığında, ahiretini ve şerefini yok ediyorlar.) Öyleyse kendi haline bak -çünkü başkası senin halini düşünmez- ve sorumlu bir kimse gibi kendi hesabına yetiş.
Küçüklük ve yaşlılık döneminde nimetleri ile seni rızıklandıran Allah'a nasıl şükredeceğine dikkat et. Beni en fazla korkutan şey, Allah'ın şu ayette buyurduğu gibi olmandır: "Onlardan sonra kitaba varis olan öyle bir nesil geldi ki, hem bu dünyanın geçici yararını alırlar da elbette ilerde bağışlanırız suçlarımız örtülür bizim, derler."(4)
Şüphesiz sen ebedi kalınacak bir evde değilsin, aksine göç ilan etmiş bir yurttasın. İnsan akranından sonra ne kadar baki kalabilir ki? Dünyada korku içerisinde olan kimseye ne mutlu! Ölüp de kendisinden sonra günahı baki kalan kimsenin hali de ne kötüdür!
Kısa bir mühlet verildiğine göre de çabuk davran. Zira sen, yaptığın işten habersiz olmayan biriyle karşı karşıyasın; seni koruyup kollayan, durumundan gaflet etmemektedir. Hazır ol ki, uzun yolculuk yaklaşmıştır. Günahını tedavi et ki, (ruhun) ağır bir şekilde hastalanmıştır.
Sanma ki (bu sözlerle) seni kınayıp azarlamak ve kusurlarını dile getirmek istiyorum. (Hayır!) Allah'ın, kaybettiğin isabetli görüşünü diriltmesini ve dininden unuttuğun şeyi geriye çevirmesini istiyorum ve Allah-u Teâla'nın Kur'ân'daki şu sözünü hatırladım ki: "Hatırlat, gerçekten de hatırlatmak mü'minlere fayda verir."(5)
Yaşıtlarının ve tanıdıklarının öldüğünü ve onlardan sonra boynuzu kırık bir (koyun) gibi (yardımcısız) kaldığını unuttun mu? Bak, senin duçar olduğun duruma onlar da duçar oldu mu? Veya senin düştüğün uçuruma onlar da düştü mü? Veya senin hatırladığın hayra onlar da iltifat gösterdi mi? Ya da senin bildiğin bir şeyi onlar bilmiyorlar mıydı? Senin onlardan farkın halkın sana yönelmesi, senin fikrine uyup emrine itaat etmesi, helal bildiğin şeyi helal, haram ettiğin şeyi de haram kabul etmesidir. Senin bu durumun, bu makama lâyık olduğun için değildir. Bunun sebebi, halkın senin elinde olan dünya malına göz dikmesi, gerçek alimlerin olmayışı, cehaletin, makam ve dünya malı sevgisinin sana ve onlara galip gelmesidir. Bu konuda kendi cehalet ve aldanışının farkında değil misin? Halkın bela ve fitneye uğradığını görmüyor musun? Onları bu duruma düşüren ve aldatan sen oldun. Senin makamını görüp iş ve kazançlarından el çektiler.(6) Böylece, senin ilmi derecene ulaşmayı ve onunla elde ettiğin şeyi elde etmeği arzuladılar. Neticede bunlar, senin yüzünden derinliği idrâk olunmayan bir denize düşüp haddi ölçülmeyen bir belaya duçar oldular. Allah bize ve sana yardım etsin. Yardım eden de O'dur.
Bu denilenlerden sonra, (bu tehlikeden kurtulmak istiyorsan,) salih kimselere katılabilmen için her şeyden (mal ve makamından) yüz çevir; öyle salih kimseler ki, (açlıktan) karınları sırtlarına yapıştığı halde eskimiş elbiseleri ile defnedilmişlerdir; onlarla Allah arasında hiçbir perde yoktur. Ne dünya onları aldatabildi ve ne de onlar dünyaya aldandı; (âhirete) ilgi gösterip onu talep ettiler ve gecikmeksizin de maksatlarına erdiler. Eğer dünya senin gibi yaşlı, ilimli ve eceli yakın birisi yanında bu kadar değer kazanırsa, o zaman yaşı az, bilgisi yetersiz, düşüncesi zayıf ve aklı kâmil olmayan bir kimse nasıl kurtulabilir? "İnna lillah ve inna ileyhi raciun."
(Bu halimizle) Kime güvenelim?! Ve kime şikâyet edelim?! Biz keder ve üzüntümüzü ve sende gördüğümüz şeyi Allah'a şikâyet ediyoruz ve elinden çektiğimiz musibetleri de Allah'a bırakıyoruz.
Küçüklük ve büyüklük döneminde nimeti ile halk arasında seni besleyen Allah'a nasıl şükredeceğine, halk arasında dini ile sana haysiyet verene nasıl tâzim edeceğine, kisvesi ile seni örtenin kisvesini nasıl koruyacağına, kendisine yakın ve dergâhında hakir olmayı sana emreden kimseye nasıl yakın ve uzak olacağına dikkat et. Neden uykudan uyanmıyor ve yanlışlığından dolayı af dilemiyor da açıkça şöyle demiyorsun?: "Allah'a andolsun ki, ben şimdiye kadar bir defa olsun, Allah'ın dinini diriltmek veya batılı yok etmek için kıyam etmedim." İşte bu ikrarın kendisi, ilmin yükünü omzuna bırakan Allah'a şükretmektir. Beni en fazla korkutan şey, Allah'ın buyurduğu şu kimseler gibi olmandır: "Onlardan sonra öyle bir soy geldi ki, namazı zâyi etti onlar, şehvetlerine kapıl-dılar, pek yakında onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır."(7)
Allah Kur'ân'ın yükünü senin omzuna bırakıp ilmini sana emanet vermiş ve sen ise onu zayi etmişsin. Seni duçar ettiği beladan bizleri kurtaran Allah'a hamd olsun. Vesselam.
__________________________
1- Zühri, bu hadisden de anlaşıldığı kadarıyla Emevilerin saray alimlerinden olup kadılık ve fetva makamında oturan bir kimsedir.
2- İbrahim/7.
3- Al-i İmran/187.
4- A'raf/169.
5- Zariyat/55.
6- Bu bölüm, ilim öğrenmek için onun etrafında toplanan öğrencilerle ilgilidir.
7- Meryem/59
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön