İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

ABDULLAH-İ AFİF'İN CESARET VE ŞAHADETİ


Ondan sonra İbn-i Ziyad minbere çıkıp Allah'a hamd-u senâ etti ve şöyle dedi: "Allah'a şükürler olsun ki hakkı aşikar kıldı, emir'ul müminin Yezit ve dostlarına yardım etti. Yalancı oğlu yalancı Hüseyin b. Ali'yi öldürdü."

Bunu söyleyince "Azd" kabilesinden Abdullah b. Afif ayağa kalktı -Abdullah iyi şialardan ve zahidlerden idi. Sağ gözünü Sıffın ve sol gözünü de Cemel savaşında kaybetmişti. Küfe'nin Mescid-i Azam'ına kapanmıştı ve hergün gecelere kadar orada namaz kılardı- ve söze başladı.

-Abdullah: "Ey Mervane'nin oğlu, yalancı sensin, babandır, seni Küfe'ye vali yapan ve babasıdır. Ey Allah'ın düşmanı, enbiyanın evlatlarını öldürüp sonra da müslümanların minberine çıkarak nasıl bu sözleri söylersin?"
-İbn-i Ziyad -öfkelenerek-: "Bunları kim söyledi?"
Abdullah: "Ey Allah'ın düşmanı, bendim söyleyen. Allah'ın her türlü pislikten arındırdığı Resulullah'ın (s.a.a) -Athar Ehl-i Beyt'ini öldürüyor ve bununla da müslüman olduğunu mu sanıyorsun? Ensar ve Muhacirlerin evlatları nerdeler? Peygamber'in, melun ve melunun oğlu diye adlandırdığı bu habisten neden gelip intikam almıyorlar?"
-İbn-i Ziyad -çıldırmışçasına hiddetlendi-: "Abdullah'ı yanıma getirin."
Usta korumalar her taraftan Abdullah'ı çevreleyerek yakaladılar. Abdullah'ın amcaoğulları olan Azd kabilesinin büyükleri yerlerlerinden fırlayarak onu korumaların elinden kurtardılar. Mescidden çıkarıp evine götürdüler.

-İbn-i Ziyad: "Azdli körün evine gidin, Allah gözünü kör ettiği gibi kalbini de kör etsin onun ve bulup yanıma getirin" dedi.

Bir grup kalkıp gittiler. Azd kabilesi bu haberi duyunca bir araya geldi ve Abdullah'ı korumak için Yemen kabileleri de onlara katıldı. İbn-i Ziyad bu direnişi duyunca Muzr kabilelerini topladı ve Muhammed b. Eş'as komutasında onlarla savaşmaya gönderdi. Çetin bir savaş başladı ve bazı insanlar öldü. İbn-i Ziyad'in ordusu Abdullah'ın evini ele geçirdiler. Kapıyı kırarak içeri girdiler.

Abdullah'ın kızı "Babacığım, düşman eve girdi" diye bağırdı. Abdullah "Korkma kılıcımı ver" dedi. Kızı kılıcını getirip verdi, Abdullah kendini savunurken şu beyitleri okuyordu: "Ben fazilet sahibi temiz Afif'in oğluyum. Şeyhimin Afif'i ve Ümmü Amir'in oğluyum. Nicelerinizin derisini yüzüp atmışım, namus için savaşmışım sizinle."

Abdullah'ın kızı dedi: "Babacığım, keşke ben de erkek olsaydım ve senin yanında, Peygamberin ıtretini öldüren bu zalimlere karşı savaşsaydım."

İbn-i Ziyad'ın ordusu her taraftan saldırıyor ve Abdullah da kendini savunuyordu. Abdullah'ın kızı da düşmanın ne yönden saldırdığını babasına haber veriyordu. Bilahare düşman saldırısını her yönden başlatıp muharasa etti. Abdullah'ın kızı "Yalnız ve kimsesiz babamın işi zorlaştı" dedi. Abdullah kılıcını etrafında döndürüyor ve diyordu: "Andolsun ki gözlerim bir açılsa işiniz çok zor olacaktır."

Nihayet İbn-i Ziyad'ın adamları onu yakalayarak İbn-i Ziyad'ın yanına götürdüler.
-İbn-i Ziyad -onu görünce-: "Hamdolsun Allah'a ki seni zelil etti."
-Abdullah: "Ey Allah'ın düşmanı, Allah niye zelil etsin ki beni?"
-İbn-i Ziyad: "Ey Allah'ın düşmanı, Osman b. Affan hakkında ne düşünüyorsun?"
-Abdullah -İbn-i Ziyad'a küfretti-: Ey Beni İlac'ın kölesi ve ey Mercane'nin oğlu, Osman'dan sana ne? Eğer kötü ettiyse, Allah kendi hakkının velisidir ve onlarla Osman arasında hak ve adalet üzere hükmedecektir. Sen kendi hakkında, baban, Yezit ve babası hakkında sor."
-İbn-i Ziyad: "Andolsun ki hiç birşey sormayacağım ve ölüm şerbetini içireceğim sana."
-Abdullah -Allah'a hamdederek-: "Sen doğmadan önce bana şehadet nasib etmesini istiyordum Allah'tan, hem de en melun insanın eliyle. Fakat her iki gözümü de kaybedince şehid olmaktan naümid olmuştum. Şimdi Allah'a hamdediyorum ki meyusluktan sonra beni amacıma ulaştırdı ve eski duamı kabul ettiğini gösterdi bana."

İbn-i Ziyad'ın emriyle Abdullah öldürüldü ve bedeni Küfe sokaklarının birinde darağacına asıldı. Ubeydullah b. Ziyad Yezit'e bir mektup yazarak Hüseyin'in öldürüldüğünü ve ailesinin de esir edildiğini bildirdi. Aynı muhtevalı bir mektubu da Medine valisi Amr b. Said b. As'a yazdı. Amr b. Said İbn-i Ziyad'ın mektubunu okuduktan sonra minbere çıkıp hutbe okudu ve İmam Hüseyin’in (a.s) şehid olduğunu duyurdu halka.

Beni Haşim bunu duyunca feryad etti ve matem meclisleri düzenlediler. Akil b. Ebi Talib'in kızı Zeyneb ağlıyor ve şöyle diyordu: "Peygamber, 'Siz ümmetlerin sonuncusuydunuz ne yaptınız ıtretime, Ehl-i Beyt'ime. Halbuki benden sonra ehl-i beyt'ime kötü danvranmayasınız diye size nasihat etmiştim' derse ne cevap verecekler."

O gün akşam olunca Medine halkı gaybden bir ses duydular. Münadi şöyle nida ediyordu:
"Ey cehalet yüzünden Hüseyin'i öldürenler, azap ve bedbahtlıkla müjdeleniyorsunuz. Bilmiş olun ki, göklerdeki peygamberler, nebiler ve şehidler sizi telin etmekte. Süleyman b. Davud, Musa b. İmran ve İsa b. Meryem size lanet ediyor."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

ESİRLERİN ŞAM'A HAREKETİ


Yezit, İbn-i Ziyad'ın mektubunu okuduktan sonra cevap olarak şunu yazdı: "Hüseyin'in ve onunla öldürülen dostlarının başlarını ailesiyle birlikte Şam'a gönder."
İbn-i Ziyad Mahfer b. Salebe-i Anidi'yi çağırdı, o mukaddes başları ve Resulullah'ın esir edilen ailesini ona teslim etti. Mahfer esirleri, küffar esirleri gibi yüzü açık olarak Şam'a doğru hareket ettirdi.

İbn-i Lahia ve diğerlerinin nakletmiş olduğu rivayetin bir bölümünü buraya aktarıyoruz. İbn-i Lahia şöyle diyor: "Allah'ın evini tavaf ediyordum. Bu esnada birinin "Allah'ım, beni bağışla. Gerçi bağışlayacağını sanmıyorum" dediğini duyunca yaklaşıp "Ey Allah'ın kulu, Allah'tan kork ve böyle deme. Çünkü yağmur taneleri ve ağaçların yaprakları olarak günah işlemiş olsan dahi Allah'tan mağfiret dilediğinde Allah bağışlar, O bağışlayan ve mihribandır" dedim.

"Gel de olayı anlatayım" dedi. Yanına gittim, şöyle başladı: Biz elli kişiydik ve Hüseyin'in başını Şam'a götürüyorduk. Akşam olduğunda Hüseyin'in başını bir sandığa koyup, onun etrafında oturuyor ve içki içiyorduk. Bir akşam dostlarım sarhoş olana kadar içtiler, fakat ben onlarla içmedim. Gecenin karanlığı her yere çökünce gök gürledi, bir yıldırım çaktı ve gökyüzünün kapıları açıldı. Adem, Nuh, İbrahim, İsmail, İshak ve Hatem'ül Enbiya (sallallahu aleyhim ecmain) gökyüzünden yere indiler. Cebrail ve bir grup melek de yanlarındaydı. Cebrail sandığın kapağını açıp Hüseyin'in başını çıkardı, bağrına bastı ve öptü. Gelen peygamberler de aynısını yaptılar. İslam Peygamberi Hüseyin'e çok ağladı. Enbiya onu teselli ettiler ve Cebrail dedi: 'Ya Muhammed, ümmetin hakkında vereceğin her emre itaat ve icra etmekle görevlendirildim. İstiyorsan Lut kavmine yaptığım gibi yeri sarsıp altüst edeyim.' Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Hayır, kıyamet günü Allah'ın nezdinde onlarla bir hesabım var benim."

Bir grup melek bizi öldürmek için yaklaştılar. Ben de "Eleman, el-eman ya Resulullah!" dedim. Peygamber: 'Git, Allah bağışlamasın seni' buyurdu." (Şeyh'ul Muhaddisin-i Bağdad) Muhammed b. Neccar "Tezyil" kitabında Ali b. Nasr Şebuki'nin ahvalinde önceki rivayetin yanısıra şunu da nakletmiştir:
"Hüseyin b. Ali (a.s) öldürüldükten sonra kesilen başı Şam'a götürülürken yol arasındaki konakların birinde oturdular ve içki içmeye başladılar. İmam Hüseyin’in (a.s) başını da elden ele dolaştırıyorlardı. Birden bir el çıkıp demir kalemle duvara şunları yazdı: "Hüseyin'i öldürenler kıyamet günü onun ceddinin şefaatine nâil olmayı nasıl umarlar?" Oradakiler bu ilginç olayı görünce Hüseyin'in başını bırakıp kaçtılar."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

EHL-İ BEYT'İN ŞAM'A GİRİŞİ


İmam Hüseyin’in (a.s) başı, esir kadın ve evlatlarıyla birlikte Şam'a doğru götürüldü. Dimaşk şehrinin yakınlarına varıldığında Ümmü Külsüm Şimr'in (l.a) yanına gidip dedi: "Senden bir isteğim var." Şimr (l.a) "İsteğin nedir?" dedi. Ümmü Külsüm: "Madem bu şehre götüreceksin bizi, insanların daha az olduğu yerden götür. Bu kesik başları da bizim aramızdan uzaklaştırsınlar. Esir elbiseleri içinde insanlar bize o kadar baktı ki rüsvay olduk" dedi.

Şimr kendine has habislik ve serkeşliğiyle Ümmü Külsüm'ün isteği karşısında adamlarına, başların mızraklara takılıp esirler arasında hareket ettirilmesini emretti. Seyre gelenlerin arasından götürerek Dimaşk kapısından geçirdi ve esirlerin bekletildiği, şehrin merkez camiinin kapısı önünde bekletti.

Rivayete göre tabiinden biri İmam Hüseyin’in (a.s) başını Şam'da görünce gidip saklandı. Bir ay dostlarına görünmedi. Bir ay sonra onu gördüklerinde saklanmasının sebebini sordular, "Ne büyük bir belaya düçar olduğumuzu görmüyor musunuz?" dedikten sonra şu beytleri okudu: "Ey Muhammed'in (s.a.a) kızının oğlu, senin kana belenmiş başını Şam'a getirdiler. Seni öldürmekle açıkça ve bilerek Resulullah'ı (s.a.a) öldürdüler. Ey Peygamberin evladı, seni susuz öldürdüler ve Kur'an-ı gözönünde tutmadılar. Seni öldürdükleri için tekbir getiriyorlar. Oysa ki tekbiri katlettiler onlar."

Hüseyin'in ehl-i beyti merkez camiin kapısı önünde bekletildiği bir sırada yaşlı biri onların yanına yaklaşarak dedi: "Hamd olsun Allah'a ki sizleri helak etti, erkeklerinizi öldürerek şehirlere huzur ve emniyet verdi ve emir'ul müminin'i (Yezid'i) size musallat kıldı."
-Ali b. Hüseyin (a.s) : "Ey adam, Kur'an okumuş musun?"
-Yaşlı: "Evet."
-Ali b. Hüseyin: "De ki; ben buna karşılık yakınlar(ım) hakkında sevgi dışında birşey istemiyorum." (Şura-23) ayetini okumuş musun?"
-Yaşlı: "Evet, okumuşum."
-Ali b. Hüseyin: "Peygamber'in yakınları bizleriz. "Yakınların hakkını ver" (İsra-26) ayetini okumuş musun?"
-Yaşlı: "Evet, okumuşum."
-Ali b. Hüseyin: "Resulullah'ın (s.a.a) akraba ve yakınları bizleriz. "Bilin ki bir şeyden kazancınızın şüphesiz Allah içindir beşte biri ve Resul içindir ve yakınlar için" (Enfal-41) ayetini okumuş musun?"
-Yaşlı: "Evet, bunu da okumuşum."
-Ali b. Hüseyin: "Peygamber'in yakınları da akrabaları da bizleriz, "Şühhesiz Allah her türlü pisliği siz Ehl-i Beyt'ten gidermek ve sizi tertemiz kılmak istemektedir" (Ahzab-33) ayetini okumuş musun?"
-Yaşlı: "Evet, okumuşum."
-Ali b. Hüseyin: "Allah'ın "Tethir" ayetine mazhar kıldığı Ehl-i Beyt bizleriz."
-Yaşlı adam bunları duyunca yaptığından utanarak şöyle dedi: "Seni Allah'a ant veriyorum, Kur'an'ın bu ayetleri sizin hakkınızda mı?"
-Ali b. Hüseyin: "Andolsun Allah'a ve ceddim Resulullah'a (s.a.a) ki bu ayetler bizim hakkımızdadır."
-Yaşlı adam başındaki sarığı çıkarıp yere vurdu ve başını gökyüzüne kaldırarak dedi: "Allah'ım, âl-i Muhammed'in (s.a.a) cin ve ins -insan- düşmanlarından beriyim."
Sonra da Ali b. Hüseyin'e (a.s) dönerek "Benim tövbem kabul olur mu?" dedi.
-İmam Seccad (a.s) buyurdu: "Eğer tövbe edersen Allah kabul buyurur ve sen bizimle olursun."
-Yaşlı adam da "Ben tövbe ettim" dedi.

Yezit b. Muaviye bu yaşlı adamın öyküsünü duyunca emrederek onu öldürttü.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

YEZİD'İN MECLİSİNDE EHL-İ BEYT (A.S)


İmam Hüseyin’in (a.s) ehl-i beyti iplerle bağlı bir halde Yezit'in meclisine götürüldü. O durumda Yezit'in karşısına çıkınca Ali b. İmam Hüseyin (a.s) buyurdu: "Ey Yezit, seni Allah'a ant veriyorum, eğer Resulullah (s.a.a) bizi bu halde görürse sence ne yapar?"

Yezit'in emriyle ehl-i beytin kollarındaki ipler çözüldü. Sonra İmam Hüseyin’in (a.s) başını onun karşısına bıraktılar ve kadınları da arka tarafta oturttular ki o mukaddes başı görmesinler. Fakat Ali b. Hüseyin (a.s) gördü. Zeyneb de İmam Hüseyin’in (a.s) başını görünce her iki eliyle kendi yakasına yapışıp kalpleri sarsan hazin bir sesle dedi: "Ey Hüseyin, ey Resulullah'ın (s.a.a) habibi, ey Mekke ve Mina'nın oğlu, ey Seyyidet'ün Nisa Fatimet'üz Zehra'nın (a.s) oğlu, ey Mustafa'nın (s.a.a) kızının oğlu."

Ravi şöyle diyor: Zeyneb mecliste olanların tümünü ağlattı ve Yezit de susmuştu artık. Bu arada Yezit'in evinde bulunan Beni Haşim'den bir kadın Hüseyin için ağlıyor ve diyordu: "Ey habibim, ey Ehl-i Beyt'imin efendisi, ey Muhammed'in (s.a.a) evladı, ey kumların ve yetimlerin baharı ve ey zinazadelerin oğulları tarafından öldürülen." Onu duyan herkes ağladı.

Yezit bir heyzaren kamışı istedi ve onunla İmam Hüseyin’in (a.s) dudak ve dişlerine vurmaya başladı. Ebu Burze-i Eslemi Yezit'e hitaben dedi: "Vay olsun sana Yezit! Fatıma'nın (a.s) oğlu Hüseyin'e (a.s) çukubla mı vuruyorsun? Oysa ki ben Resulullah'ın (s.a.a), Hüseyin ve kardeşi Hasan'ın (aleyhimes selam) dişlerini öperek ve emerek "Siz ikiniz cennet gençlerinin efendilerisiniz, Allah sizi öldürenleri öldürsün, lanet etsin ve onları cehenneme atsın. Ne de kötü bir yerdirir orası" dediğini görmüş ve duymuş biriyim."

Yezit buna öfkelenerek onu meclisten dışarı çıkarmalarını emretti ve sonra da İbn-i Zebari'nin şiirini okumaya başladı: "Keşke Bedir savaşında öldürülen kabilemin büyükleri olsalardı da, Hazrec kabilesinin, kılıçlarımızın inmesiyle nasıl inlediğini görselerdi. Görselerdi de bunun sevinciyle çığlık atarak 'Ey Yezit, ellerin kırılmasın' deselerdi. Biz Beni Haşim büyüklerini öldürerek Bedir savaşının yerine hesap ettik. Ahmed'in yaptıklarından ötürü, onun oğullarından intikam almazsam Hindif oğullarından değilim."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. ZEYNEB'İN (A.S) HUTBESİ


Emir'ül Müminin Ali'nin (a.s) kızı Zeyneb (s.a) bunu duyunca yerinden kalktı. Allah'a hamd-ü senâ ve Resulüne (s.a.a) salat ettikten sonra şu ayeti okudu: "Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve alay konusu edinmeleri dolasıyla çok kötü oldu." (Rum-10) Ve şöyle devam etti:

"Ey Yezit, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki bundan ötürü çok övünür ve sevinirsin? Dünyanı abad ettiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu sevinirsin?

Yavaş ol, yavaş. Allah'ın "O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar, biz onlara, ancak günahları daha da artsın, diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılatıcı bir azab vardır." (Al-i İmran-178) buyurduğunu unuttun mu yoksa?

Ey azad edilenlerin (Mekke'nin fethi sonrasında) oğlu, kendi kadın ve cariyelerini perde ardında tutup Resulullah'ın (s.a.a) kızlarını da açık yüzlerle ve örtüsüz bir halde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konakta, oranın sakinlerine göstermen, yabancıya ve aşinaya, alçaklara ve şerefli insanlara, bu himayesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir? Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen ve sonra da dışarı atan ve şehidlerin kanıyla beslenen (Uhud savaşında Muaviye'nin annesi Hind'in, Hamza'nın ciğerini ağzına alarak yemek istemesi olayına işaret etmektedir) birinden nasıl merhamet beklenebilir?

Her zaman itiraz, husumet ve kinle bize bakan biri elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın? Şimdi de sanki bu yaptığıyla günah işlememiş gibi mest ve mağrur bir halde cennet gençlerinin efendisi Ebu Abdillah'ın dişlerine çukubla vuruyor ve pervasızca "Bedir savaşında ölen büyüklerim keşke burada olsalardı da bu durumu görmekle çığlıklar atarak 'Ellerin dert görmesin ey Yezit' deseler" diyorsun.

Niye bu sözü demeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki? Sen Muhammed'in (s.a.a) evlatlarının kanına buladın elini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdul Muttalib oğullarını katlettin. Fakat bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin oluşturdun. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi tayfanın yaşlılarını sesliyorsun. Fakat çok geçmeden sen onlara katılacak ve "Keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lâl olsaydı da bunları demeseydim" diyeceksin.

Ey güçlü Allah'ım, bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde onları yak! Yezit, bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek; Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın. O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. "Allah yolunda öldürülenleri sakın 'ölüler' sanmayın. Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar." (Al-i İmran-169) Allah'ın hükmedici, Muhammed'in (s.a.a) davacı ve Cebrail'in de ona yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir.

Seni bu makama getirerek müslümanların sırtına bindirenler, zalimler arasından ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hanginizin daha bedbaht olduğunu bilecekler. Sen konuşulmayacak kadar değersz birisin ama bu durum seninle konuşmayı mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmek ise benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Fakat gözler ağlıyor ve sineler de gam ateşiyle yanıyor.

Âh, Allah'ın ordusunun şeytan ordusu eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız bu ellerden akıyor ve etlerimiz ise ağızlarında çiğneniyor. O tayyib ve pak bedenler yerüstünde kalmıştır. Çöl kurtları sırayla onları ziyaret etmekte ve yırtıcı hayvanlar da onları yere sürmekteler.

Ey Yezit, eğer bugün galib gelerek bunu ganimet biliyorsan, yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah kullarına zulüm etmez. Biz de şikayetimizi O'na yöneltiyoruz, çünkü O'dur sığınağımız.

Ey Yezit, kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur ve hile yap, çalış. Ancak Allah'a andolsun ki bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, bizim işimizi bitiremeyeceksin. Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın âlil, yaşayacağın günler az ve kâlildir. "Allah'ın laneti zalimlerin üzerine olsun." diye seslendiğinde münadi, o gün bu topluluğun da dağılacaktır.

Allah'a hamdolsun ki başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı. Allah'tan istiyoruz ki nimetini, şehidlerimize tamamlasın, mükafatlarını artırsın ve bizleri de halef-i salihlerden kılsın. Çünkü O, bağışlayan ve mihribandır. Allah bize yeter, ne de güzel vekildir O."


Yezit bu hutbeyi dinledikten sonra şöyle dedi: "Feryad edenlerin nalesi ne de güzeldir ve müsibet içindeki kadınlara ölmek ne de kolaydır." Sonra da esirlere karşı ne yapmaları hususunda Şam'ın büyükleriyle meşveret etti. Onlar esirlerin öldürülmesini istedi, fakat Nüman b. Beşir dedi: "Resulullah (s.a.a) esirlere karşı nasıl davranıyor idiyse sen de öyle davran."

Bu sırada Şam ehlinden olan biri Fatıma bint-i Hüseyin'e (s.a.a) baktı ve dedi: "Ya emir'el müminin, bu cariyeyi bana hediye et." Fatıma, halası Zeyneb'e bakarak "Halacığım, babamı öldürdüler ve şimdi de cariye yapmak istiyorlar" dedi. Zeyneb, bu fasık dedi, bunu yapamaz.
-Şamlı, Yezit'e "Bu kız kimdir?" diye sordu.
-Yezit de "Hüseyin kızı Fatıma'dır ve o kadın da Ali b. Ebi Talib kızı Zeyneb'dir" dedi.
-Şamlı: "Ey Yezit, Allah sana lanet etsin! Peygamberin evlatlarını öldürüp ehl-i beytini de nasıl esir edersin? Andolsun Allah'a, ben de Rum esirlerinden sanmıştım bunları" dedi.
-Yezit "Andolsun, seni de onların yanına göndereceğim" dedi ve Yezit'in emriyle adamı öldürdüler.

Yezit, bir hatib çağırarak minbere çıkmasını, Hüseyin'e (a.s) ve babasına (a.s) küfretmesini emretti. Hatip minbere çıktı Emir'ül Müminin Ali (a.s) ve Hüseyin-i Şehid'i (a.s) kötülemeye, Muaviye ve Yezit'i de övmeye başladı. Ali b. Hüseyin (a.s) haykırarak "Ey hatib, vay olsun sana! Mahlukun rızasını kazanmak için Allah'ı gazaplandırdın. Ateş içindeki yerin hazırdır. Emir'ül Müminin'in (a.s) vasfında ne de güzel demiştir İbn-i Sinan-ı Haffaci: "Minberler üzerinde alenen nasıl küfredersiniz Ali'ye? Oysa minberler onun kılıcıyla kurulmuştur."

Aynı gün Yezit, Ali b. Hüseyin (a.s) üç isteğini yerine getireceğine dair söz verdikten sonra onun emriyle ehl-i beyt'i tavanı olmayan bir eve götürdüler. O evde ehl-i beyt'in yüzleri şişti, yara-bere içinde kaldı. Dimak'te kaldıkları sürece Hüseyin'e (a.s) matem tuttular, ağladılar. Sakine (a.s) diyor ki Dimaşk'teki dördüncü gün bir rüya gördüm. -Gördüğü rüyayı uzun bir süre anlattıktan sonra- rüyasının sonuna şöyle dile getirdi: Tahtırevanda oturmuş bir kadın gördüm elleri başındaydı. "Bu kadın kimdir?" diye sordum. "Muhmmed (s.a.a) kızı Fatıma'dır (a.s), babanın annesidir o" dediler. Andolsun, bize yapılan zulümleri gidip anlatacağım dedim ve koşarak gidip yetiştim ona. Karşısında durdum, hem ağlıyor hem de anlatıyordum: "Anacığım, andolsun Allah'a, bizim hakkımızı inkar ettiler, topluluğumuzu dağıttılar, hürmetimizi ayak altına aldılar. Anacığım, andolsun Allah'a, babamız Hüseyin'i (a.s) öldürdüler."
"Sakine, dur, anlatma artık", dedi. "Çünkü kalbimin damarını parçaladın. Bu, baban Hüseyin'in gömleğidir. Allah'ın huzuruna çıkıncaya kadar yanımdan ayırmayacağım onu."

İbn-i Lahia, Muhammed b. Abdurrahman'dan şöyle rivayet eder "Re's-ul Calut beni görüp dedi: "Andolsun Allah'a benimle Hz. Davud (a.s) arasında yetmiş baba fazla olmuştur, fakat Museviler beni gördüklerinde tazim ederler. Siz ise Peygamberinizle oğlu arasında bir baba olmasına rağmen onun oğullarını katlettiniz."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

RUM PADİŞAHININ ELÇİSİ


İmam Zeyn'ül-Abidin'den (a.s) şöyle rivayet edilmiştir:

"İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başı Yezit'e getirildiği günden sonra, Yezit içki meclisleri düzenliyor ve İmam Hüseyin’in (a.s) başını da karşısına koyuyordu. Bir gün eşraf ve büyüklerden olan Rum padişahının elçisi Yezit'in meclisine geldi ve dedi: "Ey Arapların padişahı, bu kimin başıdır?"
-Yezit: Bu baştan sana ne, boş ver?
-Elçi: Padişahımın yanına döndüğümde gördüğüm her şeyi bana sorar. Bu başın ve sahibinin öyküsünü bilmek isterim ki padişahıma anlatayım ve o da senin sevincine ortak olsun."
-Yezit: Bu, Ali b. Ebi Talib'in oğlu Hüseyin'in başıdır.
-Elçi: Anası kimdir?
-Yezit: Resulullah'ın kızı Fatıma.
-Elçi: Yazıklar olsun sana! Benim dinim sizin dininizden daha iyidir. Çünkü benim babam Davud'un torunlarındanmış. Benimle onun arasında bir çok babalar mesafe olmuştur ama bununla birlikte Nasraniler bana saygı gösterirler ve Davud'un soyundan olduğum için ayağımın değdiği toprağı teberrük amacıyla alırlar. Siz ise Peygamber'le onun arasında bir anne mesafe oluşturmasına rağmen kendi peygamberinizin kızının oğlunu öldürüyorsunuz. Bu sizin dininiz nasıl bir dindir? Ey Yezit, Hafir kilisesinin öykünü duymuş musun?
-Yezit: Anlat, bilmek isterim.
-Elçi: Umman ve Çin arasında bir deniz vardır ve bunu geçmek bir yıl alır. Bu denizin ortasında sadece bir şehir vardır. Diğer ülkelere yakut ve kafur oradan gider. Oranın ağaçları öd ve anberdir. Bu şehir de Nasranilerin tasarrufundadır ve Nasrani padişahları dışında hiçbir padişahın orada eli yoktur. Orada çok kilise vardır, en büyüğü de Hafir kilisesidir. Bu kilisenin mihrabında altından yapılmış bir kutu vardır. Hz. İsa'nın (a.s) ona binmiş olduğu söylenmektedir. O kutunun etrafına ipek ayin parçaları sarılmıştır ve her yıl Nasranilerin büyük bir bölümü bu kiliseyi ziyaret etmek için uzak yerlerden gelirler. O kutunun etrafında tavaf eder ve öperler, ne dilekleri varsa orda Allah'tan dilerler. Siz ise kendi peygamberinizin oğlunu öldürüyorsunuz. Yazıklar olsun size de dininize de!
-Yezit: Bu Nasrani'yi öldürün, beni kendi ülkemde rezil etmesin.
-Elçi: Öldürüleceğini anlayınca; Beni mi öldüreceksiniz?
-Yezit: Evet.
-Elçi: Bilmiş ol, dün gece peygamberinizi rüyada gördüm. Bana diyordu ki "Ey Nasrani, sen cennet ehlisin." Ben hayret ettim buna. Şimdi "Eşhedu en la ilahe illellah ve enne Muhammeden Resulullah" diyorum.
Sonra İmam Hüseyin’in (a.s) mukaddes başını alarak bağrına bastı, öptü durdu, ağladı ve sonunda öldürüldü.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

MİNHAL HADİSİ


Bir gün İmam Zeyn'ül Abidin (a.s) evden çıkıp Dimaşk pazarlarında yürüyordu. Minhal b. Amr gelip dedi: "Ey Peygamber'in evladı, bugünü nasıl geçirdin?"
İmam buyurdu: "Al-i Firavn içinde erkek çocukları öldürülen ve kadınları diri bırakılan İsrailoğulları gibi. Ey Minhal, Araplar, "Muhammed (s.a.a) Arap'tır" diyerek Arap olmayanlar karşısında iftihar eder, Kureyş de "Muhammed (s.a.a) bizim tayfamızdandır "diyerek diğer araplara karşı iftihar eder. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'i olmamıza rağmen hakkımızı gasbettiler, bizi öldürdüler ve dağıttılar. Ey Minhal, biz Allah'a aitiz ve dönüşümüz de O'nadır. Ne de güzel demiş Mehyar: "Resulullah'ın (s.a.a) hürmetine minberinin tahtalarına saygı gösterirler, onun evlatlarını ise ayaklar altına alırlar. Hangi kanun gereği Peygamber'in evlatları size tabi olsunlar. Oysa ki siz Peygamberin dostaları ve tabiinden olmakla iftihar edersiniz."

Yezit bir gün Ali b. Hüseyin'i (İmam Zeyn'ül Abidin'i) ve Amr b. Hüseyin'i (a.s) çağırdı. Amr onbir yaşında bir çocuktu. Yezit ona dedi "Oğlum Halid'le güreşmeye var mısın?"
-Amr "Güreşmeye yokum, bir bıçak ona ve birini de bana ver savaşalım onunla" dedi.
-Yezit dedi "Bu, babalarından aldıkları mirastır; yılan elbetteki yılan doğar."
-Yezid sonra Ali b. Hüseyin'e (a.s) dönerek dedi "Senin üç dileğini yerine getireceğime dair söz vermiştim. Şimdi isteklerini söyle."
-Ali b. Hüseyin (Zeyn'ül Abidin) (a.s) buyurdu: "Babam Hüseyin'in mukaddes başını bir kez daha görmek istiyorum. Yağmalanan mallarımızı geri istiyorum. Son isteğim de eğer beni öldürme niyetindeysen, kadınları Medine'ye götürmesi için emin birisini görevlendir."
-Yezit dedi "Babanın yüzünü asla göremeyeceksin. Seni de affettim, öldürmekten vazgeçtim. Kadınları da senden başkası Medine'ye götürmeyecektir. Sizden alınan malların da kaç katını ödeyeceğim."
-Zeyn'ül Abidin (a.s) buyurdu "Senin mallarını istemiyoruz bırak da malların azalmasın. Biz yağmalanan kendi malımızı istiyoruz. Çünkü Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma'nın (a.s) örgünmeri, örtüsü, boynuna astığı ziynet eşyası ve gömleği onların içindedir."

Yezit'in emriyle onlar toplandı, ikiyüz dinar da kendisi onların üzerine koyup İmam Zeyn'ül Abidin'e (a.s) verdi. İmam ikiyüz dinarı fakirler arasında taksim etti. Yezit, İmam Hüseyin’in (a.s) esir edilen ehl-i beyt'inin kendi vatanları Medine'ye geri götürülmesini emretti.
Rivayete göre Hüseyin'in(a.s) mukaddes başı da Kerbela'ya götürüldü ve şerif bedeniyle birlikte defnedildi. İmamiye'nin görüş ve ameli de bu yöndeddir. Bunun dışında da rivayetler nakledilmiştir ki bunlar birbirleriyle bağdaşmamaktadır. Konuyu fazla uzatmamak için onları nakletmiyoruz.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

EHL-İ BEYT'İN KERBELA'YA GİRİŞİ


İmam Hüseyin'in ehl-i beyt'i Şam'dan Irak'a geldiler. Kafile'nin kılavuzuna "Bizi Kerbela yolundan götür" dediler. Kerbela'ya geldiklerinde İmam Hüseyin’in (a.s) mezarını ziyarete gelen Cabir b. Abdullah-i Ensari'yi, Beni Haşim'den bir grubu ve risalet hanedanına mensup bazı kişileri gördüler. Herkes ağlamaya ve naleye başladı. Ciğerleri pareleyen ve yürekleri yakan bir yasa büründüler, matem tuttular. Kerbela'nın yakınlarında bulunan Arap kadınları bir araya gelerek birkaç gün yas tuttular. Ebu Habbab-i Kelbi'nin bazı alçı ustalarından şöyle rivayet ettiği nakledilmiştir: "Biz geceleri Hibabe denen yere gittiğimizde cinlerin Hüseyin'e ağladıklarını, yas tuttuklarını duyuyorduk."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

EHL-İ BEYT MEDİNE YAKINLARINDA


Hüseyinî kafile Kerbela'dan çıkıp Medine'ye taraf yol almaya başladı. Beşir b. Cazlem diyor "Medine'ye yaklaştığımızda Ali b. Hüseyin (a.s) inip çadırları kurdu. Kadınları da indirdikten sonra bana dedi: "Ey Beşir, Allah babana rahmet etsin, sen de baban gibi şair misin?" Dedim: "Evet, ey Peygamberin evladı, ben de şairim." Buyurdu: "Medine'ye git ve Eba Abdillah'ın (a.s) şehid olduğunu halka duyur."

Atı binip hızla Medine'ye gittim. Resulullah'ın (s.a.a) mescidine vardığımda yüksek sesle ağlayarak şu beytleri okudum: "Ey Medine ehli, artık burda duramazsınız. İmam Hüseyin (a.s) öldürüldü, bu yüzden gözlerimden yağmur gibi yaş akmadadır. Hüseyin'in bedeni Kerbela'da kanlar içinde kaldı, mukaddes başı da mızraklar ucunda şehir şehir dolaştırılmadadır."
Sonra da şöyle dedim: "Medine halkı, Ali b. Hüseyin (a.s), halaları ve bacılarıyla birlikte sizin yakınınızda ve şehrinizin duvarının arkasındadır. Onun yerini size göstermek için onun tarafından gönderilmişim."

Bu sözlerimi duyan Medine kadınları birden yasa büründüler, ağlamaya ve nale etmeye başladılar. O kadar insan ağlıyordu ve o kadar acı bir durum ortaya çıkmıştı ki o güne kadar böylesini görmemiştim. Bir kadın, İmam Hüseyin (a.s) için ağlıyor ve diyordu: "Bir haberci gelip efendimin şehid edildiğini söyledi, bununla yüreğimi dağladı, hasta ve perişan etti beni. O halde ey gözlerim, yaş dökmede cömert olun. Müsibetiyle arşı etkileyen, arşı sarsan Hüseyin'e durmadan ağlayın. Onun şehid olmasıyla diyanet ve yüceliğin azaları kopmuştur. Şehirden uzak kalan Resulullah'ın (s.a.a) evladına, Ali b. Ebi Talib'in (a.s) oğlu ve vasiyyine ağlayın."

Sonra da şöyle dedi: "Ey haberci, Ebi Abdillah'ın (a.s) şehadetini bildirmekle acımızı tazeledin, henüz iyileşmeyen yaralarımızı deştin. Sen kimsin?"
-Dedim: "Ben Beşir b. Cazlem'im, İmam'ım Ali b. Hüseyin (a.s) göndermiştir beni. O hazret Ebi Abdillah'ın (a.s) ehl-i beyt'iyle filan yerde çadır kurmuştur."
Bunu söyledikten sonra Medine halkı beni bırakıp hızla şehirden çıktı. Atımı koşturup oraya varınca halkın yolları kapadığını gördüm. Atımdan inerek ayağımı halkın sırtına koyarak çadırlara yaklaştım. Ali b. Hüseyin (a.s) çadırın içindeydi. Kısa bir süre sonra elindeki mendille gözyaşlarını silerek dışarı çıktı. İmam'ın ardısıra bir hizmetçi sandelye getirip yere bıraktı. Zeyn'ül Abidin (a.s) onun üzerine oturdu, gözyaşlarına engel olamıyordu. Her yerden ağlama sesi geliyordu. Kadınların nalesi duyuluyordu. Halk her taraftan gelip İmam'a tesliyette bulunuyorlardı. Bu esnada İmam eliyle işaret ederek insanları susturdu ve hutbesine başladı:

"Hamd, her iki cihanın Rabbi, ceza gününün sahibi ve bütün mahlukların yaratıcısı Allah'a muhsustur. O ki akıllar O'nu idrak edemez, gizli sırlar O'nun nezdinde aşikardır. Büyük müsibetler, zamanın faciaları, belaların acısı, üzücü hadiseler ve şiddetli gamlara karşılık hamdederiz Allah'a.
Ey insanlar, bizi büyük müsibetlerle ve İslam'da açılan bir yarayla imtihana tabi tutan Allah'adır hamd-ü sena. Bilmiş olun ki Ebu Abdillah (a.s) ve ıtretini katlettiler, kadınlarını esir tuttular ve mukaddes başını da mızrak ucunda şehirlerde gezdirdiler. Bu, eşsiz ve benzersiz bir müsibettir. Ey insanlar, bu müsibetten sonra erkeklerinizin hangisi sevinecek? Hanginizin kalbi bu acı ve elemi taşımayacak? Hangi göz ağlamayacak? Oysa ki yedi gökler ona ağladı, denizler dalgalarıyla ağladı, gökler ve yeryüzü ağladı, ağaçların yaprakları, balıklar, denizlerin dalgaları, mukarreb melekler ve göklerin ehli bu müsibete ağladılar ve mateme büründüler.
Ey insanlar, hangi kalp ona yönelmedi? İslam'a inen bu darbeyi hangi kulak duyup da sağır olmadı? Ey insanlar, hiçbir suç ve günah işlemeksizin, İslam dininde bir değişiklik yapmaksızın Türkistan ve Kâbul ehli gibi bizi dağıttılar ve şehirlerimizden uzaklaştırdılar. Andolsun Allah'a, Peygamber-i Ekrem (s.a.a), bizim hakkımızdaki tavsiyeleri yerine bize karşı savaş emri vermiş olsaydı bu yaptıklarının dışında bir şey yapamayacaklardı. Şüphe yok ki Allah'tanız ve dönüşümüz de O'nadır. Müsibetimiz ne de büyük, ne de acı, ne de yakıcı ve çetindir.
Allah'u Teala'dan istiyoruz ki bu müsibet ve acılara karşılık bize mükafat ve rahmette bulunsun. Çünkü O Aziz ve intikam alıcıdır."


Hz. Seccad'ın (a.s) hutbesi buraya vardığında felç biri olan Suhan b. Sa'saat b. Suhan yerinden kalkıp şöyle özür diledi: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) evladı, ben felç ve sakat biri olduğum için size yardımda bulunamadım."
İmam (a.s) onun mazeretini kabul edip ona teşekkür etikten sonra babasına da rahmet gönderdi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İmam Hüseyin'in Hayatı, Fazileti...

Mesaj gönderen f_altan »

MEDİNE EVLERİ


Sonra İmam Seccad (a.s) ehli ve ailesiyle birlikte Medine'ye girdi. Akrabalarının, yakınlarının ve tayfasının evlerine baktı. Sanki evler kendi hamilerini kaybettikleri için matemli kadınlar gibi ağlıyor, sızlıyorlardı. Sanki İmam'dan (a.s) kendi sahiplerini soruyor ve böylelikle de İmam'ın (a.s) içindeki ateşi alevlendiriyor, hüznünü artırıyorlardı. İmam Hüseyin’in (a.s) sahipsiz evi (hal diliyle) feryad ederek ey insanlar, böyle ağladığım için beni mazur görün ve bu büyük müsibette bana yardımcı olun diyordu. Çünkü benim, ayrılıklarından yakındığım insanlar üstün ahlak sahipleriydi. Gecemle, gündüzümle benimleydiler. Karanlıklarımın ve seherlerimin nuruydu, şeref çadırının ipleri, benim iftiharım, güç ve kuvvetimin sebebiydi onlar. Benim ay ve güneşimdi onlar.

Nice geceler kendi yücelikleriyle üstümdeki korkumu attılar, ihsanda bulunarak hürmetimi artırdılar. Seher vakitlerindeki münacatlarını bana duyurdular, değerli sırlarıyla beni kıymetli kıldılar. Nice günler meclisleriyle beni süsledi ve faziletleriyle muaattar kıldılar. Benim kuru tahtalarımı mülakatlarıyla sulayıp yeşerttiler. Kendi uğurlarıyla benim uğursuzluğumu ortadan kaldırdılar.
Nice menkıbe dalları etkiler benim arzu tarlama ve beni müsibetlerden mahfuz tuttular. Nice sabahlar onların varlığıyla kendimi saraylardan üstün gördüm. Onlarla iftihar ediyordum, onlarla mutluydum. Nice ümitsizlikleri ihya edip ümide dönüştürdüler. Çürümüş bir kemik gibi varlığımın eşiğine saklanmış nice korkuları çıkarıp dışarı attılar. Fakat zaman beni kıskanıp onları ölüm oklarına hedef etti, düşmanlar arasında yalnız ve kimsesiz bıraktı.

Onların parmak işaretleriyle işleyen yücelik dairesi parçalanmış, erdemler abidesi onları kaybetmekle şikayete başlamış, iyilikler mücessemesi o yüce insanların bedeninin parçalanmasıyla darmadağın olmuştur bugün. Allah'ın hükümleri onların yüzünü göremedikleri için bugün nalandır.

Bu savaşta kanı dökülen o Rabbani insan hani, bu müsibetler arasında bayrağı yere düşen kemal ordusu nerde? Ağlamada insanoğlu bana eşlik etmez ve bu müsibette cahil insanlar beni yalnız bıraksa şayet, eski toprak yığınlarının, viran olmuş evlerin duvarlarının bana eşlik etmesi de yeter. Çünkü onlar da benimle birlikte ağlıyor, benimle birlikte matemdedir. Şayet duyacak olursanız, namazlar da o hak yolu şehidlerine ağlamakta ve yas tutmaktalar. Yücelik ve keramet onları görmek için can atmakta, ihsan ve kerem onları görmekle sürur ve neşata kavuşmayı istemektedir.

Mescidlerin mihrabları onların firakında giryandır, dilek sahiplerinin dilekleri onların ihsanı için feryad etmektedir. Eğer bunları duyacak olsaydınız elbette hüzün ve elem dolu olur ve bu büyük müsibette ihmalkar olduğunuzu anlardınız. Hatta sadece benim yalnızlığımı ve ezikliğimi görseniz, bendeki meclislerde onların yokluğunu hissetseniz sabırlı kalpleri inciten ve göğüslerdeki hüznü coşturan bir görüntü canlanacak gözleriniz önünde. Beni kıskanan evler şimdi beni kınamakta ve benimle alay etmekte. Zamanın tehlikeleri bana galebe etti. Onların yerleşip uyudukları ev olmayı ne kadar da özlemişim.

Keşke insan olsaydım. Kendimi kılıçlara siper ederek, onların yaşaması için kendimi feda etseydim. Onlara kılıç çeken, mızrak yönelten düşmanlardan intikam alabilseydim ve onlara taraf gelen okları defedebilseydim keşke. Madem bu iftihardan yoksun kaldım, en azından o bedenleri ihtiva eden yer olsaydım ve onların tertemiz bedenlerini korusaydım keşke.
Ah, ah! Eğer o yüce ve fedakâr insanların makberi ben olsaydım, var gücümle onları muhafaza eder, eski borçlarımı ödemeye çalışırdım. O bedenlerin üstüne taş düşmesine engel olurdum, itaatkâr köleler gibi onların huzurunda dururdum. O nurani yüzlerin ve parelenmiş bedenlerin altına ihsan ve ikram halısı sererdim. Onlarla beraber olma arzusuna kavuşmuş olur ve karanlıklarda onların nurundan faydalanırdım.

Ne kadar da bu arzulara kavuşmak istiyorum ve onların ayrılığında ne kadar da yanıp tutuşuyorum. Dünyadaki hiçbir nale benimki kadar olamaz ve bu yarama onların vücudundan başka hiçbir ilaç şifa veremez. Fakat ben onları kaybetmekle matem tuttum, yasa büründüm, sabır ve tahammülden naümid oldum ve dedim: "Ey feleğin huzuruna neden olanlar, görüşmemiz kıyamete kaldı."

İkn-i Kutaybe o sahibsiz evlere bakıp ağlarken ne de güzel demiştir:
"Al-i Muhammed'in (s.a.a) evlerinden geçerken, onların bulunduğu günkü evler olmadığını gördüm. Allah bu evleri de sahiplerini de rahmetinden uzak salmasın. Bu evlerin sahiplerinden boş ve yoksun olduğunu düşünüyorum bugün. Bilmiş olun ki onların Kerbela'da şehid düşmesiyle, Müslümanlar zillet yükünün altına girmiş oldu. Bu zilletin izleri şimdiden görülmektedir. Peygamberin evlatları her zaman halkın sığınağı olmuştur. Şimdi ise kalpler için büyük bir müsibet olmuşlardır. İmam Hüseyin’in (a.s) şehid olmasıyla hastalar gibi güneşin yüzünün sarardığını ve yeryüzünün sarsıldığını görmedin mi?"

Ey Ebu Abdillah'ın (a.s) musibetini duyan insan, bu acı ve matemde Resulullah'ın (s.a.a) evlatları gibi olmalısın.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön