İmam Hasan (a.s)'ın Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

İmam Hasan (a.s)'ın Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN'IN (A.S) KISACA BİYOGRAFİSİ

Adı: Hasan (a.s).
Lakapları: Mücteba, Sibt-i Ekber, Seyyid, Sibt, Hüccet, Taki, Zeki, Mucteba, Zahid, Emir, Veli.
Künyesi: Ebu Muhammed.
Baba-Ana: Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma (s.a).
Doğumu: Hicretin 3. yılı Ramazan ayının yarısında Medine-i Münevvere’de doğmuştur.
Zamanınınhalifesi: Muaviye b. Ebî Süfyan
İmamet Süresi: On yıl (40-50).
Şahadeti: Hicretin 50. yılı, Sefer ayının 28’inde (bir görüşe göre Sefer ayının 7’sinde) 47 yaşındayken Muaviye’nin emriyle kendi hanımı olan Ca’de vasıtasıyla zehirlenerek Medine’de şahadete erişti.
Mezarı: Bakî Mezarlığı'ndadır.
Yaşam Dönemi:
1- Çocukluk dönemi olan Peygamber (s.a.a)’in hayatta olduğu dönem (yaklaşık 8 yıl).
2- Peygamber (s.a.a)’den sonra babasıyla birlikte olduğu dönem (takriben 29 yıl).
3- İmamet dönemi (on yıl).
Çocukları: İmam Hasan'ın (a.s) on üç, on beş veya on altı çocuğu olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bazılarının isimleri şunlardır: İmam Bakır (a.s)’ın annesi olan Fatıma, İmam Hüseyin (a.s)’ın yanında şahadete erişen Kasım, Abdullah, Amr ve...
En son f_altan tarafından 31 May 2007, 00:18 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İmam Hasan (a.s)

Hamt olsun Allah'a ki, insanların hidayeti ve mutluluğu için onlara kitap ve yaşam kanunları nazil etmiş, onların uygulanması için de onlara masum Peygamber ve İmamlar göndermiştir.
Salat ve selam olsun Hz. Peygamber'e ki, kendisinden sonra gelecek olan hidayet İmamlarının velayet ve hilafetini yerine oturtmak için İlahi vahyin emirleri doğrultusunda çeşitli şekillerde ve ele geçirdiği her fırsatta bazen isim ve tarifleriyle, bazen de genel bir şekilde bu ilahi makama tayin edildiklerini halka tebliğ etmiştir. Yine salat ve selam O'nun hidayet kandilleri olan Ehl-i Beyti'ne olsun ki, O'nlar da var güçleriyle, mal, can ve evlatlarıyla İslam'ın yok olmasını önlemiş ve parlak bir yolun baki kalmasını sağlamışlardır. Amel ve sözleriyle de, Kur'an ve Sünnetin hayatın değişik şartlarında nasıl uygulanacağını göstermiş ve kendilerine uyanlara da bu yolda kılavuzluk yapmışlardır.
Ehl-i Beyt'in söz, amel ve siyerinden haberdar olmak, O'nları tanımak için en iyi bir vesiledir. Peygamber (s.a.a), insanların ilim elde etmeleri için ilim kapıları olan Ehl-i Beyti'ni tanıtmış, onlara başvurulmasının gerekliliğini de bütün söz ve hareketleriyle vurgulamıştır.
Ehl-i Beyt'ten uzak kalmak, her şeyden önce O'nların zengin kültür ve kaynaklarından mahrum kalmaya, Kurân ve Resulullah ( s.a.a)'in gerçek sünnetini anlamada masum olmayan insanların düşüncelerine başvurmaya ve neticede ihtilafların baş göstermesiyle müslümanların kanının dökülmesine yol açmaktadır.
Elbette Ehl-i Beyt'i ve ilahi şahsiyetleri tanımak için ilk etapta, insan ilahi yardıma, mümin kardeşinin nasihatine ve kendi nefsinde olan bir öğütçüğe muhtaçtır; ikinci etapta ise ilahi elçi ve İmamlar tarafından gelen bilgi ve eserlere muhtaçtır.
Ehl-i Beyt'in dördüncü şahısı olan İmam Hasan (a.s)'ın makamını daha iyi tanıyabilmek için Hz. Peygamber (s.a.a)'in hadislerine göz atmamız yerinde olacaktır.
Resulullah ( s.a.a) bazen İmam Hasan'ı omzuna alarak şöyle buyuruyordu:
"Allah'ım, ben onu çok seviyorum, sen de onu sev." [1]
Yine buyurmuştur ki:
"Kim Hasan ve Hüseyin'i severse beni sevmiştir; kim de O'nlara buğz ederse bana buğz etmiştir.[2]
Yine buyurmuştur ki:
"Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridirler; babaları ise onlardan daha üstündür." [3]
Yine buyurmuştur ki:
"Ben heybet ve ilmimi Hasan'a, cömertlik ve merhametimi ise Hüseyin'e verdim." [4]
Başka bir hadiste de şöyle nakledilmiştir:
Hz. Fatıma (a.s), Resulullah (s.a.a)'in hastalığı sırasında Hasan ve Hüseyin'i (a.s) Hazretin yanına getirerek şöyle arz etti: "Ya Resulellah! O'nları bir şeye mirasçı kıl."
Resulullah (s.a.a) de şöyle buyurdular:
"Heybet ve ululuğum Hasan içindir; şecaat ve cömertliğim de Hüseyin içindir."[5]
Yine buyurmuştur ki:
"Çocuk güldür; benim güllerim ise Hasan ve Hüseyin'dir." [6]
Yine buyurmuştur ki:
"Hasan ve Hüseyin, benden ve babalarından sonra yeryüzündekilerin en üstünleridirler; anneleri ise kadınların en üstünüdür." [7]
Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
"Bir gün Hasan'la Hüseyin Resulullah( s.a.a)'in yanında güreşiyorlardı. Resulullah ( s.a.a); "Çabuk ol ya Hasan!" diye buyurdu. Fatıma; "Ya Resulellah! Küçüğü bırakıp da büyüğe mi yardım ediyorsun?" dediğinde Resulullah ( s.a.a) şöyle buyurdular: "Cebrail; çabuk ol ya Hüseyin diyor, ben de çabuk ol ya Hasan diyorum." [8]
Bir gün İmam Hasan (a.s) gelerek Resulullah ( s.a.a)'in kucağında oturdu; Resulullah ( s.a.a) O'nun ağzından öperek üç kez şöyle buyurdular:
"Allah'ım, ben O'nu seviyorum, O'nu seven kimseyi de seviyorum." [9]
Hz. Ali (a.s) da Hasan ve Hüseyin'e (aleyhima's- selam) şöyle buyurdular:
"Siz benden sonra İmamsınız, cennet gençlerinin efendilerisiniz, masumlarsınız, Allah Teala her ikinizi korusun; Allah'ın laneti ise size düşmanlık yapan kimsenin üzerine olsun." [10]
İmam Rıza (a.s) da babalarından şöyle nakletmiştir:
"Hasan'la Hüseyin (a.s) gecenin geç vaktine kadar Resulullah ( s.a.a)'in yanında oynuyorlardı. Resulullah (s.a.a) onlara; "Artık annenizin yanına gidin." buyurdular. Derken bir şimşek çaktı, onlar annelerinin yanına gidinceye dek oralar aydınlatmış oldu. Resulullah ( s.a.a) de şimşeğe bakarak şöyle buyurdular: "Hamd Allah'a ki biz Ehl-i Beyt'e ikramda bulunmuştur." [11]
İmam Hasan (a.s)'ın fazileti hakkında Şia ve Ehl-i Sünnet kitaplarında pek çok hadis vardır; bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler, "Bihar'ul- Envar" kitabının 43. cildine müracaat edebilirler.
Ehl-i Beyt İmamları (a.s) zaman ve mekan şartlarına göre kendi vazifelerini yapmış ve halkı da hidayet etmeğe çalışmışlardır. Ama cahil ve bilgisiz halk, kasıtlı veya kasıtsız olarak O'nların bir takım amellerine itiraz etmeğe kalkışmışlardır. Tarih kitaplarını araştırdığımızda, birçok savaş ve barışlarda bu çeşit itirazlar göze çarpmaktadır. Örneğin: Hz. Peygamber ( s.a.a) Kureyş müşrikleriyle sulh yaptığında (Hudeybiyye Sulhunda), Hz. Peygamber'e tam inancı olmayan bazı kimseler, itiraz etmeğe ve Peygamber'in peygamberliğinde şüphe bile etmeğe başladılar; hatta bazı kitapların yazdığına göre; "Ben Peygamber'in peygamberliğinde bugüne kadar böyle şüphe etmemiştim" diyenler bile oldu. Ama sonradan bu sulhun İslam için ne kadar faydalı olduğunu anlamış oldular. İmam Sadık (a.s) bu barış hakkında şöyle buyurmuştur; "Bu barıştan daha bereketli bir olay vuku bulmamıştır."[12].
Zohri de şöyle diyor: "Hudeybiyye Sulhundan daha büyük bir zafer olmamıştır." [13]
Hz. Ali (a.s) Muaviye'yle savaştığında birçok kimseler, hem savaşa, hem de kendi önerdikleri hakemiyete itiraz edip İmam Ali ile savaşmışlardır. İmam Hasan (a.s)'ın kıyamına da itiraz eden, hatta düşmanın safında yer alanlar bile olmuştur...
Ebu Said-i Akisa diyor ki:
İmam Hasan (a.s)'a; "Neden Muaviye ile sulh yaptın, oysa hak seninleydi; Muaviye ise sapık ve zalimdi?" dediğimde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
"Acaba ben babam Ali'den sonra Allah'ın hücceti ve İmam değil miyim?"
Ebu Said-i Akisa: "Evet, öyledir."
İmam (a.s): "Resulullah (s.a.a) benim ve kardeşim hakkında; ‘Hasan ve Hüseyin, kalksalar da otursalar da İmamdırlar' buyurmamış mıdır?"
Ebu Said-i Akisa: "Evet, buyurmuştur."
İmam (a.s): "Öyleyse ben İmamım, ister kıyam edim ister etmeyeyim. Benim Muaviye ile sulh yapmamın sebebi, Resulullah'ın Beni Zamre, Beni Eşca ve Hudeybiyye'de Mekke halkı ile yaptığı sulhun sebebinin aynısıdır; şu farkla ki onlar kafir idi, ama Muaviye ve ashabı kafir hükmündedirler... Ey Ebu Said! Eğer ben Allah tarafından İmam isem artık senin, maslahatı bilmediğinden dolayı bana itiraz etmenin bir anlamı yoktur; bizim meselimiz Hızır ve Musa'nın meseli gibidir. Hızır (a.s), Hz. Musa'nın, maslahatını bilmediği bazı işler yapıyordu, Musa (a.s) onun işlerini görünce sinirlenip itiraz ediyordu; ama Hızır (a.s) yaptığı işin hikmetini açıkladığında Hz. Musa rahatlayıp susuyordu. Şu kadarını bil ki, eğer Muaviye ile sulh yapmamış olsaydım yeryüzünde bir Şia dahi kalmazdı." [14]
İmam Hasan (a.s) bu sulhu ile Şialarının canını korumasıyla birlikte Muaviye'nin kerih çehresini de aşikar etmiş oldu. Muaviye Nuhayle'de yapmış olduğu bir konuşmasında şöyle dedi:
"Ben namaz kılasınız, oruç tutasınız ve hacca gidesiniz diye sizinle savaşmadım; ben hükümet etmem için sizinle savaştım ve ona da ulaştım; şimdi Hasan bin Ali ile yapmış olduğum sulhun şartlarını ayağımın altına aldığımı ilan ediyorum."[15]
İmam Hasan (a.s)'ı Muaviye ile sulh yapmaya mecbur eden amillerden bazıları da şunlardır: İmam Hasan (a.s)'ın ordusunda kendisine candan bağlı olanlar pek azdı, kimisi dünya malı elde etmek için uğraşıyordu, kimisi şüphe içindeydi, kimisi dini amaç için değil sırf kabile reislerinin emrine uymak için gelmişti, kimisi (Havariç gibi) İmam'ı savunmak değil sadece Muaviye'yi sevmedikleri için gelmişti,[16] kimisi yel hangi yandan eserse öte yana eğiliyordu, kimisi de Hâricilerin inancına kapılmıştı. Müslümanların içine düşen ayrılık, görüşlerinin birbirine zıt oluşu, vahdetin kalmayışı, servet elde etme sevdası iman kudretini oldukça zayıflatmıştı. Muaviye'nin casusları, bir an bile durmuyorlar, bu ayrılığı, bu zıddiyeti daha da derinleştirip genişletiyorlardı; vaatle, parayla, tehditle adam avlıyorlardı.[17] Ordu içerisinde İmam Hasan (a.s)'ı tutup kaçırarak Muaviye'ye teslim etmek isteyenler bile vardı.[18]
Bir kere çadırlarına girmişler, buldukları her şeyi yağma etmişler, altlarındaki seccadelerini bile çekip almışlardı; hatta birisi kendilerini ağır bir şekilde yaralamıştı...[19]
İmam Hasan (a.s) kesinlikle savaştan çekinmiyordu, Muaviye ile savaşmak için ordusuna hararetli konuşmalar bile yapıyordu. Bir ara Muaviye'nin casuslarını yakalatıp öldürttükten sonra Muaviye'ye şöyle bir mektup yazdı:
"Casus mu gönderiyorsun, savaşmak mı istiyorsun? Öyleyse savaşa hazırlan!" [20]
İmam Hasan (a.s) Muaviye'nin barış teklifini, bir yandan da kendi ordusunun durumunu görünce, maslahat gereği bazı şartlarla sulh yapmayı uygun gördü. İmam Hasan (a.s) sonradan şöyle buyurmuşlardı: "Vallahi ben bu işi Muaviye'ye teslim etmezdim; fakat yardımcı bulamadım, yardımcı bulsaydım gece de onunla savaşırdım günüz de; sonundaysa Allah benimle onun arasında hükmederdi." [21]
Evet İmam Hasan (a.s) zamanın şartlarına göre barışıyla, İmam Hüseyin (a.s) şahadetiyle, diğer İmamlar da talebe eğitmeleriyle İslam dininin yok olmasını önlemiş ve Peygamber (s.a.a)'in mezhebi olan kendi mezheplerini yüceltme uğrunda ellerinden geleni esirgememişlerdir. Şia'nın görüşüne göre, eğer İmam Hasan (a.s) İmam Hüseyin (a.s)'ın zamanında olsaydı, O da aynı işi yapardı. Nitekim İmam Hüseyin de İmam Hasan'ın zamanında onun yaptığını onaylayıp İmam Hasan'a destek olmuştur. Eğer İmam Hasan'la İmam Hüseyin diğer İmamların zaman ve şartlarında olsalardı, O'nların yapmış olduklarını bunlar da yaparlardı. Şia'nın görüşüne göre, İmamların hepsi bir nurdandırlar, O'nların arasında hiçbir fark yoktur.
Allah'ım, İmam Ali (a.s)'ın sabrı, İmam Hasan (a.s)'ın mazlumiyeti, İmam Hüseyin (a.s)'ın şahadeti ve diğer İmamların dua ve çabaları hürmetine İmam Mehdi (a.s)'ın zuhurunu tacil ederek Ehl-i Beyt mektebini dünyaya hakim kıl; O'nların takipçilerini güçlendir, düşmanlarını ise zelil eyle.
Allah'ım, bizi, sana varacak yollara hidayet et; bizi sana kavuşturacak en yakın yolda hareket ettir; uzağı bize yakınlaştır, zorluğu bize kolaylaştır; bizleri sana doğru koşan, gelip kapını çalan, gece-gündüz yalnız sana tapan ve azametinden korkan kullarından kıl; kendileri için kaynakları arındırdığın, arzularına ulaştırdığın, maksatlarına kavuşturduğun, kendi fazlınla ihtiyaçlarını giderip kalplerini sevginle doldurduğun kullarından eyle. Bu çalışmaları bizlerden kabul buyur; bizleri Ehl-i Beyt'ten ayırma; bu dünyada O'nların ziyaretlerini, ahirette ise şefaatlerini bizlere nasip eyle. Amin.
____________________________
Kaynakça:
[1] - Tarih'ul-Hulefa, s.188.
[2] - Bihar'ul-Envar, c.43, s.264.
[3] - a.g.e. c.43, s.263.
[4] - a.g.e.
[5] - a.g.e.
[6] - a.g.e. c.43, s.264.
[7] - a.g.e.
[8] - a.g.e. c.43, s.263.
[9] - a.g.e. c.43, s.266.
[10] - a.g.e. c.43, s.265.
[11] - a.g.e. c.43, s.266.
[12] - a.g.e. c.20, s.368.
[13] - a.g.e. c.20, s.345.
[14] - a.g.e. c.44, s.1.
[15] - a.g.e. c.44, s.49.
[16] - İrşad-ı Mufid, s.171.
[17] - a.g.e. s.172.
[18] - a.g.e. s.172-173.
[19] - Tarih-i Yakubi, c.2, s.204-207. Tarih-i Taberi, c.7, s.1.
[20] - İrşad-i Mufid, s.170.
[21] - Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik, s.378.
En son f_altan tarafından 31 May 2007, 00:09 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN (A.S)'IN HAYATI

İmam Ali ve Hz. Fatıma (aleyhima's- selam)'ın ilk çocuğu olan İmam Hasan (a.s), hicretin üçüncü yılında Ramazan ayının on beşinci günü Medine şehrinde dünyaya geldi.[1] Künyesi "Ebu Muhammed"[2] lakapları ise "Seyyid", "Sibt", "Hüccet", "Taki", "Zeki", "Mucteba", "Zahid", "Emir" ve "Veli"dir.[3]
İmam Hasan (a.s) 7 yıl Hz. Peygamber (s.a.a)'in döneminde, 30 yıl da Emir'ul- Muminin Hz. Ali (a.s)'ın döneminde yaşamıştır.[4]
İmam Hasan (a.s), hicretin 40. yılında, Hz. Ali (a.s)'ın şahadetinden sonra , Müslümanların isteği üzerine onların önderliğini üstlenerek[5] kendi valilerini çeşitli şehirlere gönderdi.[6]
Beni Ümeyye'nin eski dönemlerden beri Beni Haşim'e karşı kini vardı, bundan dolayı hilafeti İmam Hasan'ın elinden çıkarıp kendi ellerine almak için planlar düzenlediler. Bu maksatla, Muaviye, İmam Hasan'ın hükümetinin yıkılmasına zemin hazırlamak için çeşitli şehirlere casuslar gönderdi[7] Kendisi de Irak'a ordu çıkarmak için harekete geçti.[8]
İmam Hasan (a.s), Muaviye'nin girişimlerinden haberdar olunca, ilk önce bir kaç defa Muaviye'yi uyardı. Sonra Muaviye'ye karşı koymak için büyük bir orduyla savaşa hazırlandı.
Muaviye, İmam Hasan (a.s)'ın ordusuyla karşılaşmadan önce hileye başvurdu. Muaviye İmam (a.s)'ın ordusunu, ruhi açıdan taz'if etmek için bir taraftan yalan yere İmam (a.s)'la barış yapma şayiasını dillere saldı; diğer taraftan da büyük bir para ve makam vadeleriyle İmam Hasan (a.s)'ın ordusunun komutanlarını kendi saflarına çekmeye başladı. Onlar da biri birinin ardıca Muaviye'nin ordusuna katıldılar.
İmam Hasan (a.s)'ın yaranları arasında hıyanete başvuranlar da oldu... Hazretin çadırına saldırıp o çadırı parçaladılar, abasını üzerinden kaptılar, ayağının altındaki kilimi bile çekip çıkardılar, kılıçla bacağını yaraladılar.[9]
İmam (a.s), ordusunu o şekil ve yaranlarını da perişan bir vaziyette görünce, Müslümanlar arasında bundan daha fazla ihtilaf çıkmaması ve Şiilerin öldürülmemesi için bir takım şartlarla Muaviye'nin barış teklifini kabul etti.
İbn-i Hallakan'ın naklettiğine göre, barış antlaşması, hicri 41'in Rabi'ul Evvel ayının 25'inde gerçekleşti.[10]
Barışın önemli şartları şunlardı:
1- Muaviye kendisini Emir'ul Muminin tanıtmayacaktır.[11]
2- Hz. Ali'ye sebbetmeyecektir.[12]
3- Şiilerin canı, malı ve namusu emniyette olacaktır.[13]
4- Şiilerden hak sahibinin hakkı, kendilerine verilecektir.[14]
5- Muaviye, hiçbir kimseyi kendi yerine halife tayin etmeyecektir.[15]
Barış maddelerinde de görüldüğü gibi İmam Hasan (a.s) Muaviye'yi gasip tanıtmanın yanı sıra fitne ateşini de söndürdü; o günün İslamî toplumunu dağınıklık ve yok olmaktan kurtardı ve Şiilerin hakkını korumuş oldu.
Bu barışın en büyük faydalarından biri de hakkı batıldan ayırt etmekti; ne hak batıl olarak tanındı, ne de batıl hak olarak. İmam (a.s) kendi ameliyle, Muaviye'nin batıl bir mevzide durmuş olduğunu ve hilafetin, Resulullah ( s.a.a)'in tertemiz vasilerinin hakkı olduğunu, fakat hile ve zorbalıkla yöneticilik yapmak istemediklerini halka anlattı. Bu tavır Kerbela kıyamında da takip edildi.

* * *

Barış antlaşması yapıldıktan sonra, bir grup insanlar İmam Hasan (a.s)'ın bu önemli ve hikmetli işinin önemini anlayamadıklarından dolayı onu tenkit etmeye, ona iftira bulunmaya ve ağır laflar demeğe başladılar.[16]
İmam (a.s) onların cevabında şöyle buyurdular:
"Acaba ben, Allah Teala'nın, yaratıklarına olan hücceti değil miyim?... Acaba Resulullah sallallah'u aleyhi ve alihi vesellem, benim ve kardeşim hakkında; "Hasan ve Hüseyin, kıyam etseler de etmeseler de İmamdırlar" diye buyurmamış mıdır?... Eğer ben bu işi yapmaz olsaydım yeryüzünde Şiilerimizden bir kişi dahi baki kalmazdı, hepsi öldürülürdü." [17]

* * *

İmam Hasan (a.s), zahiri hilafeti Muaviye'ye bıraktıktan sonra Kufe'yi terk edip Medine'ye döndü.[18] Orada İslamî ilimleri halka öğretmek ve onu yaymakla meşgul oldu.
Ama Muaviye kendi hilelerinden vazgeçmedi; daha işinin başında barış maddelerini ayak altına aldı.[19]
Muaviye, hilafetin kendi ailesinde sürekli baki kalacağına mutmain olması için İmam Hasan'ı öldürmeyi kararlaştırdı. Şeytani planını uygulamak için dört defa İmam (a.s)'ı zehirletti.[20] Muaviye son defasında, İmam'ın eşi olan Eş'âs kızı Ca'de'nin vasıtasıyla çok tesirli bir zehirle İmam (a.s)'ı zehirletti.[21]
İmam Hasan (a.s), o kalleşçe amelin neticesinde mide kanamasına duçar oldu, rengi değişti ve o halde şöyle buyurdu: "Bir kaç kez beni zehirlediler, ama bu dördüncüsü kadar acı görmedim." [22]
Cünade şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)'ın vefat etmesine sebep olan o hastalığında onun huzuruna vardım, önünde bir leğen gördüm, Muaviye'nin (la'nehullah) ona içtirdiği zehir neticesinde ağzından gelen kan pıhtılarını o leğenin içerisine atıyordu. Hazrete; "Ey mevlam! Neden kendini tedavi etmiyorsun?" dediğimde buyurdular ki: "Ölümü ne ile tedavi edeyim?" Bu sözü duyunca "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" dedim.[23]

* * *

İmam Hasan (a.s), hicretin 50. yılında 47 yıl yaşadıktan sonra[24] o zehir neticesinde şahadete erişti... İmam (a.s)'ın mutahhar cenazesini, cenaze namazı merasiminden sonra Resulullah'ın kabrini ziyaret etmesi[25] veya orada defnetmeleri [26] için oraya doğru götürdüler.[27]
Sa'lebet bin Malik şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)'ın cenazesini teşyi edenler o kadar çoktu ki, bir iğne atsaydın yere düşmezdi.[28]
Beni Ümeyye bu olaydan haberdar olunca Peygamber (s.a.a)'in ciğer paresini teşyi edeceklerine ve onun mübarek na'şına saygı duyacaklarına, onun dedesinin (Peygamber'in) yanında defnedilmesine mani oldular. Aişe de bir katıra binerek onları destekledi.[29]
İbn-i Şehraşub da şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)'ın cenazesini ok yağmuruna tuttular, sonradan 70 ok İmam (a.s)'ın bedeninden çıkardılar.[30]
İmam Hüseyin (as), kardeşi İmam Hasan (a.s)'ın vasiyeti üzerine Beni Ümeyye ile savaşmaktan kaçındı ve İmam (a.s)'ın cenazesini Baki mezarlığına götürüp orada defnetti.[31]

İmam Hasan (a.s)'ın şahadet gününün tarihi hakkında ihtilaf vardır. Şeyh Mufid ve Kef'âmî, İmam Hasan (a.s)'ın, Sefer ayının yedisinde şahadete eriştiğini yazıyorlar.[32] Şeyh Abbasi Kummî, "Kurret'ul- Basire" risalesinde bu görüşü kabul etmiştir. İbn-i Şehraşub da Sefer ayının 28. gününü İmam Hasan (a.s)'ın şahadet günü bilmektedir.[33] Şeyh Kuleynî ve Hazzaz-i Kummî de İmam Hasan (a.s)'ın Sefer ayının sonlarında şehit olduğunu söylüyorlar.[34]
İmam Hasan (a.s)'ın on üç[35], on beş[36] veya on altı[37] çocuğu olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bazılarının isimleri şunlardır: İmam Bakır (a.s)'ın annesi olan Fatıma[38], amcaları İmam Hüseyin (a.s)'ın yanında şahadete erişen Kasım, Abdullah ve Amr.[39]
____________________________
Kaynakça:
[1] - Kafi, c.1, s.461.
[2] - İrşad, c.2, s.5.
[3] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.3, s.192.
[4] - Tarih-i Ehl'ul-Beyt, s.74.
[5] - Kamil, c.2, s.443.
[6] - Müruc'uz- Zeheb, c.3, s.4.
[7] - Fusul'ul-Muhimme, s.161.
[8] - Kamil, c.2, s.445.
[9]- Şerh-i Nehc'ül-Belağa, İbn-i Ebi'l- Hadid, c.16, s.38-41. Müruc'uz- Zeheb, c.3, s.9.
[10] - Vefeyat'ul-A'yan, c.2, s.66.
[11] - İlel'uş- Şerayi, s.212. Tezkiret'ul-Havas, s.206.
[12] - İrşad-ı Mufid, c.2, s.14. Fusul'ul-Muhimme, s.163.
[13] - a.g.e.
[14] - a.g.e.
[15] - Ensab'ul-Eşraf, c.3, s.42.
[16]- Tuhaf'ul-Ukul, s.635, İmam Bakır'ın Ahvel'e Öğütleri bölümünde.
[17] - İlel'uş- Şerayi, c.1, s.221.
[18] - Tarih-i Taberi, c.4, s.126.
[19] - Şerh-i Nehc'ül-Belağa-i İbn-i Ebi'l-Hadid, c.16, s.15.
[20] - a.g.e. c.16, s.10.
[21] - a.g.e. c.16, s.11.
[22] - a.g.e. c.16, s.49.
[23] - Kifayet'ul-Eser, s.226.
[24] - Kafi, c.1, s.461.
[25] - Kafi, c.1, s.302.
[26] - İlel'uş- Şerayi, c.1, s.225. Avalim, c.16, s.287.
[27] - Tezkiret'ul-Havass, s.213.
[28] - El-İsabe, c.1, s.331.
[29] - Tezkiret'ul-Havass, 213.
[30] - Menakıb, c.4, s.44.
[31] - İrşad, c.2, s.17 ve 19.
[32] - Avalim, c.16, s.277.
[33] - Menakıb, c.3, s.191.
[34] - Kafi, c.1, s.461. Kifayet'ul-Eser, s.229.
[35] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.3, s.192.
[36] - İrşad, c.2, s.20.
[37] - İ'lam'ul-Vera, s.212.
[38] - Fusul'ul-Muhimme, s.116.
[39] - İrşad, c.2, s.26.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN (A.S)'IN FAZİLETLERİ VE SİRESİ

İmam Hasan (a.s)'ın Makamı

Resulullah ( s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Hasan ve Hüseyin kıyam etseler de etmeseler de İmamdırlar." [1]
Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:
"Hasan ve Hüseyin, benden ve babalarından sonra yeryüzü halkının en üstünleridirler;
anneleri de yeryüzündeki kadınların en üstünüdür." [2]
Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:
"Hasan'a gelince; o benim oğlum, evladım, bedenimin bir parçası, gözümün nuru, kalbimin ışığı ve ciğerimin meyvesidir. O, cennet gençlerinin efendisi ve Allah'ın ümmete olan hüccetidir; onun emri benim emrim ve onun sözü benim sözümdür. Ona tabi olan bendendir, ona karşı gelen ise benden değildir. Ben ona baktığımda, benden sonra onun başına gelecek olan zulüm ve musibetleri adeta görür gibiyim. Durum böyle devam edecek, nihayet zulüm ve haksızlıkla zehirletilerek öldürülecektir; o zaman melekler ve yedi göğün ehli onun ölümüne ağlayacak; her şey, hatta gökte uçan kuşlar ve denizdeki balıklar bile ona ağlayacaklar." [3]

İmam Hasan (a.s)'ın Siyadeti

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:"Hasan, cennet gençlerinin efendisidir." [4]
Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmuşlardır ki:
"Kim cennet ehlinin gençlerinin seyyidine (efendisine) bakmak istiyorsa, Hasan bin Ali'ye baksın." [5]

İmam Hasan (a.s)'ın Sevgisi

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki:"Allah'ım, ben Hasan'ı seviyorum; sen de onu ve onu seveni sev." [6]
Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmuşlardır ki:
"Hasan ve Hüseyin, benim oğlumdurlar; onları seven beni sevmiştir; beni seveni de Allah sevmiştir; Allah da sevdiğini cennete götürür. Onlara buğz eden bana buğz etmiştir, bana buğz edene de Allah buğz etmiştir; Allah da kendisine buğz ettiği kimseyi cehenneme sokar." [7]

İmam (a.s)'ın Siması

Ahmed bin Muhammed el-Muğiyrî şöyle diyor:
"İmam Hasan bin Ali (a.s); kıvırcık saçlı, beden yapısı güzel ve gür sakallı idi."[8]
Vasıl bin Ata diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s)'ın siması peygamberleri, azamet ve parlaklığıysa padişahları andırıyordu."[9]

İmam Hasan (a.s)'ın İbadeti

İmam Zeyn'ul- Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Hasan bin Ali (a.s), kendi zamanındaki insanların en abidi, en zahidi ve en üstünü idi. Namazadurduğunda, kendini Allah'ın huzurunda gördüğünden dolayı bedeni titriyordu. Cennet ve cehennemi hatırladığında, yılan sokmuş kimse gibi mustarip oluyordu. Allah'tan cenneti istiyordu ve cehennem ateşinden O'na sığınıyordu. Allah'ın kitabından "Ya eyyuhellezine amenu" (Ey iman edenler...) ayetini okuduğunda; "Lebbeyk Allahumme lebbeyk" (Allahım emrine hazırım) diyordu. Her halinde Allah'ın zikri ile meşgul olduğu görülüyordu." [10]

İmam Hasan (a.s)'ın Haccı

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s) yaya olarak yirmi beş defa hacca gitti; iki defa malının yarısını Allah yolunda bağışladı." [11]
İmam Zeyn'ul Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s), hacca gittiğinde yaya olarak gidiyordu; birçok defa da ayak yalın gitmiştir." [12]

İmam Hasan (a.s)'ın Ağlaması

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Hasan bin Ali (a.s), ölümü ve kabri hatırladığında ağlıyordu, haşr-u neşri (dirilmeği) hatırladığında ağlıyordu, sırat köprüsünden geçmeği hatırladığında ağlıyordu, amellerin Allah Teala'ya sunulmasını hatırladığında kendisinden geçerek bayılıyordu!" [13]

Sakalını Boyaması

İbn-i Haris şöyle diyor:
"İmam Hasan'la İmam Hüseyin'in (Allah'ın selamı onların üzerine olsun) kına ve çivit otuyla saç ve sakallarını boyadıklarını gördüm."[14]
İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:"Hasan bin Ali (a.s), siyah renkle sakalını boyuyordu."[15]

Malını Bölmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s), bütün malını, hatta ayakkabı, elbise ve dinarlarını bile üç defa Allah ile böldü (O'nun yolunda verdi)."[16]

Namaz Elbisesi

Ebu Hayseme diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s) namaza durduğunda, en güzel elbiselerini giyerdi. Kendisine: "Neden en güzel elbiselerinizi giyiyorsunuz?" diye sorduklarında: "Allah güzeldir, güzeli de sever." buyuruyorlardı."[17]

Güzel Konuşması

Umeyr bin İshak diyor ki:
"Bence, Hasan bin Ali (a.s)'dan daha güzel konuşan birisi yoktur; öyle ki o konuştuğu zaman, sözünün sona ermesini ve susmasını istemiyordum; ben kesinlikle ondan çirkin bir söz duymamışımdır."[18]

Alçak Gönüllülüğü

Kaşanî diyor ki:
"Dilenciler yol üzerinde oturup önlerindeki az bir yemekle meşgul iken İmam Hasan (a.s) onların yanından geçtiğinde: "Ey Resulullah'ın torunu! Buyurun yemek yiyin" diyerek İmam (a.s)'ı yemeğe davet ettiler. İmam (a.s) da bineğinden inerek oturup onlarla birlikte yemek yedi ve sonra: "Allah müstekbirleri (kibirlenenleri) sevmez" buyurdular."[19]

Kunuttaki Duası

İmam Hasan (a.s)'ın kendisi şöyle diyor:
"Ceddim Resulullah (s.a.a) bana bir takım sözler öğretti. Ben onları vitir namazının kunutunda okuyorum. O sözler şunlardır:
"Allah'ım, beni hidayet ettiğin kimseler arasında hidayet et; afiyet verdiğin kimseler arasında bana da afiyet ver; bana bağışlamış olduğun şeyleri, benim için mübarek (bereketli) kıl."[20]

Cennetle Cehennemi Hatırladığında...

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s) cennet ve cehennemi hatırladığında, yılan ısırmış gibi kıvranıyordu ve Allah Teala'dan cennet talep ediyor ve cehennem ateşinden de O'na sığınıyordu."[21]

Muhtaçlara Yardımda Bulunması

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
"İmam Hasan (a.s)'ın, bir ihtiyaç hususunda kendisine bir mektup verilip de o mektubu veren adama: "İhtiyacın karşılanmıştır" buyurmadığı görülmemiştir.
İmam (a.s)'a: "Ey Resulullah'ın oğlu! Keşke mektubuna baksaydınız da ihtiyacı miktarınca cevap verseydiniz!" diyen bir kimseye cevaben şöyle buyurdular:
"Allah-u Teala'nın, onun mektubunu okuyana dek önümde zelil olarak durmasından soru soracağından korkuyorum."[22]

İmam Hasan (a.s)'ın Hilmi

Resulullah ( s.a.a) şöyle buyurmuştur:
"Hasan'a, hilm ve heybetimi bağışladım; Huseyin'e de, şecaat ve cömertliğimi bağışladım." [23]
İmam Hasan (a.s) buyurmuştur ki:
"Eğer bir adam, bir kulağımdan sövüp sonra diğer kulağımdan özür dilerse, özrünü kabul ederim."[24]

İmam Hasan'ın Bağış ve Cömertliği

Bir gün İmam Hasan (a.s), Mescid'ül- Haram'ın kenarında bir adamın; "Allah'ım bana 10 bin dirhem ver" dediğini duyunca, hemen eve dönüp o miktar parayı ona gönderdi.[25]
Enes şöyle diyor:
İmam Hasan'ın cariyelerinden birisi bir demet gül ona verdi. İmam Hasan (a.s) o gül karşılığında ona; "Sen Allah rızası için azatsın" buyurdular. Neden böyle yaptın dediğimde; "Allah bizi böyle eğitmiştir" buyurarak şu ayeti okudular: "Size bir ihsan edildiğinde (veya selam verildiğinde), siz ondan daha güzeliyle karşılık verin."[26]

İmam Hasan (a.s)'ın Sabrı

Muberred ve İbn-i Aişe şöyle diyorlar:
Şam halkından olan bir adam, Muaviye'nin kötü propagandası etkisinde kalarak aldanıp Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine düşman olmuştu. Bir gün Medine'ye geldiğinde İmam Hasan (a.s)'ı gördü. İmamın yanına giderek O'na çirkin sözler söylemeye başladı; ağzına geleni O'na söylüyordu. İmam Hasan (a.s) ise şefkat ve merhametle adamın yüzüne bakıyordu. Adam çirkin sözlerini sarf ettikten sonra İmam (a.s) ona selam verdi ve gülümseyerek şöyle buyurdular:
"Ey şeyh (yaşlı adam)! Galiba sen bu şehirde garipsin, hakkımızda yanılmışsın, gerçeği sana yanlış anlatmışlar. Eğer senden razı olmamızı istersen, razı oluruz; eğer bizden bir şey talep edersen veririz; eğer bir yol gösterici istersen seni hidayete yöneltiriz; eğer yükünü taşımak için bizden yardım dilersen, yükünü taşırız; aç isen doyururuz; çıplak isen giyindiririz; ihtiyacın varsa ihtiyacını gideririz; evin yoksa yer veririz; bir isteğin varsa karşılarız; eğer bütün yolculuk eşyanla evimize gelirsen, gidene kadar konuğumuz olursun; biz de şevk ve muhabbetle seni ağırlarız; çünkü bizim geniş bir evimiz ve misafiri ağırlamak için yeterli vesilemiz vardır."
Şamlı adam, İmam (a.s)'ın sevgi ve şefkatle dolu sözlerini duyunca şiddetle ağladı, söylediklerinden utanç duyarak şöyle dedi: "Senin Allah Teala'nın yeryüzündeki halifesi olduğuna şehadet ederim. Allah Teala, risaletini hangi ailede karar kılacağını daha iyi biliyor. Ey Hasan! Sen ve senin baban benim yanımda, Allah'ın en düşman kulları idiniz; şimdi ise sizler benim yanımda Allah'ın en sevimli kullarısınız."
Daha sonra yaşlı adamcağız, İmam Hasan (a.s)'ın evine misafir oldu. Medine'de olduğu müddetçe bir misafir gibi ağırlandı ve Ehl-i Beyt ailesinin müritlerinden oldu.[27]
Mervan bin Hakem, sürekli İmam Hasan (a.s)'a eziyet ediyordu, İmam (a.s) vefat edince onun teşyi merasimine katıldı. İmam Hüseyin (a.s) ona; "Sen kardeşimin hayatında elinden geleni ona karşı esirgemiyordun, ama şimdi onun teşyi merasimine katılıp da ağlıyor musun?" diye buyurduğunda, Mervan bin Hakem: "Her ne yaptımsa, sabrı bu dağdan büyük olan kimseye yaptım!" dedi.[28

İmam Hasan'ın Barışının Hikmetleri

Ebu Said Akisa şöyle diyor:
Hasan bin Ali (a.s), Muaviye bin Ebu Süfyan ile barıştığında bir grup halk İmam Hasan (a.s)'ın huzuruna vararak Muaviye ile barış yaptığı için onu kınadı. İmam (a.s) bundan dolayı şöyle buyurdular:
"Yazıklar olsun size! Siz ne yaptığımı bilmiyorsunuz. Allah'a and olsun ki, yaptığım iş Şialarım için, güneşin üzerine doğup battığı şeylerden daha hayırlı idi. Acaba İmamınız olduğumu, bana uymanızın farz olduğunu ve Resulullah'ın açık hadisiyle cennet gençlerinin efendilerinden biri olduğumu bilmiyor musunuz?"
Halk cevaben;"Evet biliyoruz" dediler.[29]
İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"Allah'a and olsun ki, Hasan bin Ali (a.s)'ın yaptığı iş, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu şeylerden daha hayırlı idi." [30]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
"Bilin ki, Hasan bin Ali (a.s) ihanete uğrayıp insanlar etrafından dağıldığında işi Muaviye'ye bıraktı; derken aşırı giden ve bu barıştan öfkeli olan Şiiler İmam'a; (Aleyk'es- selam ya muzill'el- muminin" (Sana selam ey müminleri zelil eden) diye selam veriyorlardı.
İmam (a.s) da cevaben; "Ben müminleri zelil eden değil, aziz edenim. Sizin onlara karşı savaşmaya gücünüz olmadığını görünce, canınızın korunması için böyle yaptım. Nitekim o alim (Hz. Hızır), fakirlerin gemisini (sahiplerine kalması ve düşmanların eline geçmemesi için) deldi. Ben de kendi canımı ve sizlerin canını korumak için böyle yaptım." diyordu." [31]

İmam Hasan (a.s)'a Ağlamak

Resulullah ( s.a.a) buyurmuştur ki: "Kim Hasan'a ağlarsa, gözlerin ağladığı gün onun gözü ağlamaz (veya gözlerin kör olduğu gün onun gözü kör olmaz.)" [32]

İmam Hasan (a.s) İçin Mahzun Olmak

Yine Resulullah ( s.a.a) buyurmutur ki:
"Kim Hasan için mahzun ve kederli olursa, kalplerin mahzun olduğu gün (kıyamet günü), kalbi mahzun ve kederli olmaz." [33]

İmam Hasan (a.s)'ın Ziyareti

Resulullah ( s.a.a) buyurmuşlardır ki:
"Kim onu (Hasan'ı) Baki mezarlığında ziyaret ederse, ayakların sırat köprüsünden kaydığı gün onun ayağı kaymaz." [34]
İmam Bakır (a.s) da buyurmuştur ki:"Hüseyin bin Ali (a.s) her Cuma akşamı, Hasan (a.s)'ın kabrini ziyaret ederlerdi." [35]
İmam Sadık (a.s) da buyurmuştur ki:
"İmam Hüseyin (a.s), Resulullah ( s.a.a)'e; ‘Sizi ziyaret edenin mükafatı nedir?' diye sorduğunda şöyle buyurdular: "Oğulcağızım, kim beni -hayatımda veya ölümümde-, babanı, kardeşini veya seni ziyaret ederse, kıyamet günü onu ziyaret etmem ve onu günahlarından arındırmam benim üzerime bir borç olur." [36]
____________________________
Kaynakça:
[1] - İlel'uş- Şerayi, c.1, s.211.
[2] - El-Uyun-u Ahbar'ur- Rıza, c.2, s.62.
[3] - Emali-yi Saduk, s.100.
[4] - Tezkiret'ul-Havass, s.212.
[5] - Kenz'ul-Ummal, c.12, s.116.
[6] - a.g.e. c.12, s.124. Sünen-i İbn-i Mace, c.1, s.51.
[7] - Kenz'ul-Ummal, c.12, s.120. Sünen-i İbn-i Mace, c.1, s.51.
[8] - Keşf'ul-Ğumme, c.1, s.548.
[9] - Menakıb, c.4, s.9.
[10] - Emali-yi Saduk, s.150.
[11] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c.4, s.14.
[12] - Emali-yi Saduk, s.150.
[13] - a.g.e. Bihar, c.43, s.331.
[14] - Mucem'ul-Kebir-i Taberanî, c.3, s.98.
[15] - Mucem'ul-Kebir-i Taberanî, c.3, s.22, H. 2535.
[16] - Vesail'uş- Şia, c.8, s.55.
[17] - Bihar, c.83, s.175, H. 2.
[18] - Nezm-u Durer'us- Simtayn, s.201.
[19] - Mehaccet'ul-Beyza, c.4, s.33.
[20] - Mucem'ul-Kebir, c.3, s.73, H. 2703.
[21] - Emalî-yi Saduk, s.150; Bihar, c.43, s.331.
[22] - Nezm-u Durer'us- Simtayn, s.196.
[23] - Kenz'ul-Ummal, c.12, s.117.
[24] - Mülhakat-ı İhkak'ul-Hak, c.11, s.116.
[25] - Bihar'ul-Envar, c.43, s.342.
[26] - a.g.e. s.343.
[27] - Bihar, c.43, s.344.
[28] - Tarih'ul-Hulefa, s.191.
[29] - Kemal'ud- Din, c.1, s.316. Kifayet'ul-Eser, s.225.
[30] - Kafi, c.8, s.330.
[31] - Tuhaf'ul-Ukul, s.635.
[32] - Emali-yi Saduk, s.101.
[33] - a.g.e.
[34] - Emali-yi Saduk, s.101.
[35] - Kurb'ul-Esnad, s.139,H. 492.
[36] - Kamil'uz- Ziyarat, s.11.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN (A.S)'IN SÖZLERİNDEN KIRK HADİS

Hikmetli Tavsiyeler

1- "Biliniz ki, Allah Teala sizi boşuna yaratmadı; sizi kendi başınıza bırakacak da değildir. Ecellerinizi yazdı ve maişetlerinizi aranızda paylaştırdı ki, her akıl sahibi mevkisini tanısın ve bilsin ki ancak mukadder olan şeyler kendisine ulaşır ve ondan çevrilen hiçbir şey ona ulaşmaz. Dünyada geçiminizi sağlayarak sizi şükretmeye teşvik etti; (kendisini) anmayı size farz kıldı ve takvayı size tavsiye etti; takvayı rızasının en son derecesi kıldı; takva her tövbenin kapısı, her hikmetin başı ve her amelin şerefidir. Kurtuluşa eren takva sahipleri, ancak takva sayesinde kurtuluşa erdiler."[1]

Oğluna Öğütleri

2- "Ey oğlum! Bir kimsenin, (nerelere) girip çıktığını (ve nasıl bir adam olduğunu) öğrenmeden onu kardeş edinme. Durumunu iyice araştırıp arkadaşlığından hoşlandığında,yanlışları affetmek ve zorluklarda beraber olmak üzere onunla kardeşlik kur."[2]

En İyi Gören Göz

3- "En iyi gören göz, hayrı görebilendir; en güzel işiten kulak, nasihatleri dinleyip ondan yararlanabilendir; en sağlam kalp de şüphelerden temiz olandır."[3]Korkaklık Nedir? Denilince...

Korkaklık Nedir?

4- Korkaklık nedir? denilince buyurdular ki: "Dosta karşı cüretkar olmak, düşmandan ise çekinmektir."[4]

Suçluyu Cezalandırmada Acele Etmemenin Gerekliliği

5- "Suç işleyeni cezalandırmakta acele etme; suçla ceza arasında özür dilemek için bir yol bırak (ona özür dileyebilmesi için fırsat tanı)."[5]

Dünya ve Ahiret Saadeti

6- "Dünya ve ahiret (saadeti), akıl ve fikir ile elde edilir."[6]

Cahilliğin Fakirlik Olması

7- "Cahillik gibi fakirlik yoktur."[7]

İlim Öğrenmek ve Öğretmenin Yararı

8- "Kendi bilgini diğerlerine öğret ve diğerlerinin bilgisini de öğren; böylece kendi ilmini sağlamlaştırmış, bilmediğin ilmi de öğrenmiş olursun."[8]

Mürüvvetin Anlamı

9- Mürüvvet (yiğitlik) nedir? diye sorulunca şöyle buyurdu: "Dini korumak, nefsi aziz kılmak, yumuşak huylu olmak, iyi iş yapmada kararlı olmak ve (diğerlerinin) hakkını eda etmektir."[9]

Allah'a Karşı İhlaslı Olmanın ve O'na Sığınmanın Neticesi

10- "Ey insanlar! Kim Allah'a karşı ihlaslı olur ve O'nun sözünü kılavuz edinirse, en doğru olana hidayet olur. Allah onu olgunluk yolunda muvaffak kılar ve en güzel akıbete yönlendirir. Allah'a sığınan kimse, emniyette yaşar ve mahfuz kalır; Allah'ın düşmanı ise yardımcısız kalır ve daime korku içerisinde olur. Çok zikir etmekle kendinizi Allah'ın azabından koruyun, takva yolunu tutarak Allah'tan korkun ve itaatle O'na yaklaşın. Zira O pek yakın ve duayı kabul edendir."[10]

Aklın Kamalı

11- "Aklın kemali; halkla iyi geçinebilmektir."[11]

Kardeşlik Nedir?

12- "Kardeşlik; darlıkta ve bollukta vefalı olmaktır."[12]

Mahrumiyet Nedir?

13- "Mahrumiyet; sana yönelen nasibi terk etmendir."[13]

Kerem Nedir?

14- "Kerem (cömertlik) nedir? denildiğinde; "İstenmeden bağışta bulunmaktır." buyurdu.[14]

Hakla Batılın Arası!

15- "Hak ile batıl arasında dört parmak mesafe vardır; gözünle gördüğün haktır, oysa kulağınla çok batıl sözler duymaktasın."[15]

Her İşte Orta Halli Olmak

16- "Galip bir insan gibi istediğine ulaşmaya çalışma; yenik bir insan gibi de kadere teslim olma. Çünkü rızkı artırmak sünnettendir; kazançta açgözlü olmamak ise iffettendir. İffet bir rızkı önlemediği gibi ihtiras (tamah) da rızkı çoğaltmaz. Çünkü rızklar paylaştırılmıştır, oysa ihtirasa dayanan bir hareket günahtır."[16]

İstişarenin Faydası

17- "İstişare eden bir kavim, (mutlaka) kemale erişir."[17]

Salih Bir Kardeşin Vasfı

18- Salih bir kardeşinin vasfında şöyle buyurmuştur: "O benim gözümde insanların en büyüklerindendi; onu gözümde büyüten en önemli şey dünyayı küçük görmesiydi; o, cehaletin sultasından kurtulmuştu; sadece yararlı olduğuna güvendiği bir şeye el uzatırdı; ne şikayet ederdi, ne kızardı, ne de usanırdı; zamanının çoğu susmakla geçerdi; konuştuğunda konuşanlara galip gelirdi; (görünüşü) zayıf ve güçsüzdü; ama ciddiyet ve cihat zamanı geldiğinde düşman karşısında kızgın bir aslan gibiydi. Alimlerin yanında olduğunda dinlemeyi konuşmaktan daha çok severdi; fazla konuşmada yenilse bile susmada yenilmezdi; yapmadığını söylemezdi; ama söylemediğini de yapardı; iki yol önüne koyulduğunda hangisinin Allah'ın emrine daha yakın olduğunu bilmediği zaman, hangisinin kendi heva ve hevesine daha yakın olduğuna bakıp onu terk ederdi; özür gösterilebilecek bir şey için kimseyi kınamazdı."[18]

Ölüm Anındaki Nasihat

19- Cenade bin Ebi Umeyye şöyle rivayet ediyor: İmam Hasan'ın şahadetine sebep olan zehirlenişi sırasında O Hazretin yanına vardım, neden kendinizi tedavi ettirmiyorsunuz? dediğimde; "Ölümü ne ile tedavi edeyim?" buyurdular. Bunun üzerine: "İnna lillah ve inna ileyh-i raciun" dedim. Sonra bana bakıp şöyle buyurdular: "Vallahi Resulullah ( s.a.a) kendisinden sonra Ali ve Fatıma'nın evlatlarından 12 İmam'ın gelerek imamet makamını üstleneceklerini bize haber vermiştir. Hepimiz ya kılıç ya da zehirle şehit edileceğiz..."
Sonra İmam (a.s) ağladı. Ey Resulullah'ın torunu, bana nasihat et dediğimde şöyle buyurdular:
"Evet, ahiret yolculuğuna hazırlan ve ecelin yetişmeden azığını topla. Bil ki, sen dünya peşindesin, ölüm de senin peşindedir. Gelecek gününün gamını, içinde olduğun bugününe yük etme. Bil ki, kazandığın dünya malından kendine yetecekten fazlasını başkaları için topluyorsun. Bil ki, kazandığın helal malda hesap, haram malda ceza, şüpheli malda ise kınama vardır. Dünyayı bir murdar mesabesinde gör, sana yetecek miktarı ondan al; helal olursa zahitlik yapmışsın, haram olursa (çaresiz olduğundan dolayı) onda günah yoktur. Dünyan için onda ebedi kalacakmışsın gibi çalış; ahiretin için de yarın ölecekmişsin gibi amel et. Eğer aşiretsiz izzetli olmayı, saltanatsız da heybetli (güçlü ve azametli) görünmeyi istiyorsan, Allah'ın emirlerine itaat etmemek zilletinden kendini kurtar ve Allah'a itaat etme izzetine doğru hareket et." [19]

Dünya Sevgisinin Ahiretin Unutulmasına Yol Açması

20- "Kim dünyayı severse, ahiret korkusu kalbinden kaybolur."[20]

Sefih Kimdir?

21- "Sefih; malında aptallık eden, şerefinde gevşeklik yapan ve sövülüp cevap vermeyen kimsedir."[21]

İyilik Nedir?

22- "İyilik; geciktirmeden ve minnetsiz olarak yapılan şeydir."[22]

Ayıplanmanın Cehennem Ateşinden Kolay Olması

23- "Dünyada âra (ayıplanmaya) katlanmak, cehennem ateşine tahammül etmekten daha kolaydır."[23]

Mümin ve Kafirin Uğraşı

24- "Mümin ahireti için azık toplar, kafir ise zevke dalar." [24]

Sefahat Nedir?

25- "Sefahat; alçaklara kişilere uymak, azgın insanlarla da dost olmaktır."[25]

Hikmetli Sözler

26- "İbadet etmek isteyen, onun için temizlenmelidir. Müstehap ameller, farzları engellerse onları bırakınız. Yakin kurtuluşun sığınağıdır. Yolculuğun uzaklığını hatırlayan, ona hazırlanır. Akıllı adam, kendisine nasihat etmesini isteyen kimseye hile yapmaz. Sizinle öğüt arasında (öğüt almanızı engelleyen) gurur perdesi vardır (gurur ve bencillik kalkmadıkça öğüt etkili olmaz). İlim, öğrenenin mazeretini ortadan kaldırır; (zira insan cahil olduğu müddetçe mazeret gösterebilir; elbette her cahil değil). Vakti biten her kişi mühlet ister, fırsatı olan kişi de işlerini sonraya ertelemekle oyalanır."[26]

İnsanlar Üç Şeyle Helak Olur

27- "İnsanlar üç şeyle helak olur: Tekebbür, ihtiras ve haset. Tekebbür, dinin yok olmasına sebep olur, İblis de onun için lanete uğradı; ihtiras, insanın canının düşmanıdır, Adem (a.s) da onun için cennetten çıkarıldı; haset de kötülüklerin delilidir (öncüsüdür), Kabil işte bundan dolayı kardeşi Habil'i öldürdü."[27]

Ey Allah'ın Kulları!

28- "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun; (kurtuluş ve saadet) talep etmede ve ihtiyarlığa karşı (onu göz önünde bulundurarak) ciddiyet gösterin; azap parçaları inmeden ve lezzetleri yok edici ölüm ulaşamadan önce amel etmeğe koşun. Zira dünya, nimetlerinin devamı bulunmayan, musibetlerinden emin olunmayan, kötülüklerinden kaçınılmayan aldatıcı bir engel ve eğik (güvensiz) bir dayanaktır."[28]

Tefekkürün Önemi

29- "Tefekkür edin; çünkü tefekkür, basiretli kimselerin kalbinin hayat mayasıdır."[29]

Üç Şeyden Yoksun Olmanın Kötü Neticesi

30- "Aklı olmayanın edebi, himmeti olmayanın yiğitliği, dini olmayanın da hayası olmaz."[30]

En İyi Zenginlik İle En Kötü Fakirlik

31- "En iyi zenginlik, kanaattir; en kötü fakirlik ise (zengin birinin karşısında) boyun eğmektir."[31]

Şaka ve Susmanın Sonuçları

32- "Şaka, heybeti yer (azaltır); susmak (az ve öz konuşmak) ise heybeti çoğaltır."[32]

İbretlerden Öğüt Almak

33- "Ey Allah'ın kulları! İbretlerden öğüt alın ve geçmişlerin geriye bıraktıkları eserleri ibret kaynağı edinin. Bunca nimetlerin şükrü için günahlardan uzak durun ve nasihatlerden yararlanın. Allah'ın yardımcı ve sığınak, Kur'an'ın delil ve davacı, cennetin sevap, cehennemin de ceza ve işkence olması insana (öğüt olarak) yeter."[33]

Gerçek Yakın ve Gerçek Yabancı

34- "Gerçek yakın, nesep bakımından uzak olsa bile muhabbetin yakınlaştırdığı kimsedir; gerçek yabancı ise nesep açısından yakın olsa bile muhabbetin uzaklaştırıldığı kimsedir.
Vücuda elden daha yakın bir şey yoktur, fakat kırıldığı zaman kesilip atılır."[34]

Nimete Şükretmemenin Neticesi

35- "Nimetlere şükretmemek, aşağılıktır."[35]

Nasıl İstiyorsan Öyle Ol

36- "Halkın seninle nasıl arkadaş olmasını istiyorsan, sen de onlarla öyle arkadaş ol."[36]

Mescide Gidenin Sekiz Hayırdan Birine Ulaşması

37- "Kim mescide gidip gelirse sekiz hayırdan birine ulaşır: Muhkem ayetlerden birini öğrenir; yararlı bir arkadaş bulur; yeni bilgi elde eder; umulan bir rahmete kavuşur; hidayete eriştirecek veya helak olmaktan kurtaracak bir söz öğrenir; utanarak ya da Allah korkusundan günahları terk eder."[37]

Şaşırılacak Kimse!

38- "Şaşarım yemeği hakkında düşünüp akli ve manevi meseleler hakkında düşünmeyen kimseye; karnını rahatsız edici yemeklerden uzak tutar, ama göğsü (ve aklını) helak edici şeylerle doldurur."[38]

Nasihat İsteyenin, Nasihat İstemekten Pişman Olması

39- Birisi İmam Hasan'dan kendisine nasihatte bulunmasını istediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular:
"(Şu şartla sana nasihat ederim ki) sakın beni övmeyesin; çünkü ben kendimi daha iyi tanıyorum; beni yalanlamayasın; zira yalanlanan bir kimsenin görüşü (görüşünü söylemesi) değer taşımaz, yanımda da bir kimsenin gıybetini etmeyesin." Bunun üzerine İmam (a.s)'dan nasihat isteyen adam; "Bana müsaade ederseniz, huzurunuzdan ayrılayım" dedi. İmam (a.s) da; "İstersen gidebilirsin" buyurdular.[39]

Allah'tan Korkmanın Yararları

40- "Bilin ki, kim Allah'tan korkup sakınırsa (takvalı olursa), Allah ona fitnelerden kurtulabilmesi için bir çıkış yolu gösterir, onu doğruya iletir, kemale ermesini sağlar, hüccetiyle onu zafere erdirir, yüzünü ağartır, isteklerini yerine getirir ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular, şehitler ve salihlerle beraber olur; ne iyi arkadaştır onlar."[40]
__________________________
Kaynakça:
[1] - Tuhaf'ul-Ukul, s.459.
[2] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[3] - Tuhaf'ul-Ukul, s.469.
[4] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[5] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.113.
[6] - a.g.e. c.78, s.111
[7] - a.g.e. c.78, s.111
[8] - a.g.e. c.78, s.111
[9] - a.g.e. c.78, s.102
[10] - Tuhaf'ul-Ukul, s.449.
[11] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.111
[12] - Bihar'ul-Envar. c.78, s.114
[13] - Bihar'ul-Envar. c.78, s.115
[14] - Tuhaf'ul-Ukul, s.445.
[15] - Tuhaf'ul-Ukul, s.453.
[16] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[17] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[18] - Tuhaf'ul-Ukul, s.467.
[19] - Bihar'ul-Envar, c.44, s.138-139.
[20] - Leali'l- Ahbar, c.1, s.51.
[21] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.115
[22] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.113
[23] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[24] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.112
[25] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.115.
[26] - Tuhaf'ul-Ukul, s.469.
[27] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.111.
[28] - Tuhaf'ul-Ukul, s.471.
[29] - Tuhaf'ul-Ukul, s.499.
[30] - Keşf'ul-Ğumme, c.2, s.197.
[31] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.113.
[32] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.113.
[33] - Tuhaf'ul-Ukul, s.471.
[34] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[35] - Tuhaf'ul-Ukul, s.465.
[36] - Bihar'ul-Envar, c.78, s.116.
[37] - Tuhaf'ul-Ukul, s.467.
[38] - Sefinet'ul-Bihar, c.2, s.84.
[39] - Tuhaf'ul-Ukul, s.469.
[40] - Tuhaf'ul-Ukul, s.459.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN'DAN (A.S) NAKLEDİLEN SÖZLER

İmam Hasan (a.s)'ın Hikmet, Öğüt, Teşvik, Korkutma, İyiliği Emretme Ve Kötülükten Nehyetme Vb. Konularda Babası Hz. Ali (a.s) Ve Başkalarının Sorularına Verdiği Cevaplar [1]

İmam Hasan aleyhi's-selâm'a “Zühd nedir?” denildi; İmam: "Takvalı olmaya rağbet etmek (ilgi göstermek) ve dünyaya gönül vermemektir." buyurdu.
“Hilim nedir?” denilince; "Öfkeyi belirtmeyip yutmak ve ken-dine hakim olmaktır." buyurdu.
“Doğruluk nedir?” denilince; "Kötülüğü iyilikle önlemektir." buyurdu.
“Şeref nedir?” diye sorulduğunda; "Akrabalara iyilik etmek ve suçlarının malî cezasına (diyete) katlanmaktır." buyurdu.
“Yiğitlik nedir?” diye sorulunca; "Sığınmış olan kimseyi (mülteciyi) savunmak, savaş meydanlarında direnmek ve zor durumlarda girişken olmaktır." buyurdu.
Ululuk nedir? denilince; "Darlıkta da olsan ihsanda bulunman ve suçu affetmendir." buyurdu.
“Mürüvvet nedir?” diye sorulunca; "Dini korumak, onur ve şahsiyetine önem vermek, yumuşak davranmak, ihsanda bulunmayı adet edinmek, hakları eda etmek ve halka sevgi göstermektir." buyurdu.
“Kerem nedir?” diye sorulunca; "Muhtaç olan kimsenin isteme-sini beklemeden ona bağışta bulunmak ve kıtlıkta yemek vermek-tir." buyurdu.
“Alçaklık nedir?” denilince; "Titiz olup, küçük kusurları büyük görmek ve değersiz şeyleri esirgemektir." buyurdu.
“Adilik nedir?” diye sorulunca; "Cimrilik ve çirkin konuş-maktır." buyurdu.
“Cömertlik nedir?” diye sorulunca; "Bolluk ve darlıkta bağışta bulunmaktır." buyurdu.
“Cimrilik nedir?” diye sorulduğunda; "Elinde olanı kendine şeref bilmek, bağışladığını da boşa gitmiş saymaktır." buyurdu.
“Kardeşlik nedir?” diye sorulunca; "Zorlukta ve bollukta yardımlaşmaktır." buyurdu.
“Korkaklık nedir?” denilince; "Dosta karşı cesur olup, düşman-dan çekinmektir." buyurdu.
“Zenginlik nedir?” diye sorulunca; "Az olsa bile, nasip ne ise ona razı olmaktır." buyurdu.
“Fakirlik nedir?” diye sorulunca; "Her şeye göz dikmektir." buyurdu.
“Cömertlik nedir?” diye sorulduğunda; "Kişinin gücü yettiği kadar, bağışta bulunmasıdır." buyurdu.
“Kerem nedir?” diye sorulunca; "Darlıkta ve bollukta himaye etmektir." buyurdu.
“Cesaret nedir?” diye sorulunca; "(Çekinmeden) rakiplerin karşısında durmaktır." buyurdu.
“Kahramanlık nedir?” denilince; "Savaşta direniş göstermek ve güçlü insanlara karşı koymaktır." buyurdu.
“Zillet nedir?” diye sorulunca; "Doğru konuşurken korkmaktır." buyurdu.
“Sertlik nedir?” diye sorulduğunda; "Kendi hükümdarına ve sana zarar vermeye gücü yeten kimseye, karşı çıkmaktır." buyurdu.
“Yücelik nedir?” diye sorulunca; "Güzel işleri yapmak ve kötü işleri terketmektir." buyurdu.
“Mutkan olmak nedir?” diye sorduklarında; "Ağır başlı olmak, yöneticilerle geçinmek ve bütün insanlardan kendini muhafaza etmektir." buyurdu.
“Şeref nedir?” diye sorulunca; "Din kardeşiyle uyum sağlamak ve komşuların (hakkını) riayet etmektir." buyurdu.
“Mahrumiyet nedir?” diye sorulunca; "Sana sunulan nasibini (hakkını) almamandır." buyurdu.
“Akılsızlık nedir?” denilince; "Alçaklara uymak ve sapıklarla arkadaş olmaktır." buyurdu.
“Konuşmada acizlik nedir?” diye sorulunca; "Konuşurken sakalla oynamak ve boğazı çok temizlemektir." buyurdu.
“Şecaat nedir?” diye sorulunca; "Rakiplerinden çekinmemek ve savaş alanında dirençli olmaktır." buyurdu.
“Külfet (kişinin kendisi için zorluk çıkarması) nedir?” diye sorulunca; "Seni ilgilendirmeyen konularda konuşmandır." bu-yurdu.
“Aklın azlığı nedir?” diye sorulduğunda; "Malında ahmaklık yapmak ve haysiyetini önemsememektir." buyurdu.
“Alçaklık nedir?” diye sorulunca; "Kişinin kendisini koruması ve hanımını serbest bırakmasıdır." buyurdu.

HİKMETLİ SÖZLERİ

"Ey insanlar! Kim Allah'a karşı ihlaslı olur ve O'nun sözünü kılavuz edinirse, en doğru olana hidayet olur. Allah onu olgunluk yolunda muvaffak kılar ve en güzel akıbete yönlendirir. Allah'a sığınan kimse, emniyette yaşar ve mahfuz kalır; Allah'ın düşmanı ise yardımcısız kalır ve daima korku içerisinde olur. Çok zikir etmekle kendinizi Allah'ın azabından koruyun, takva yolunu tutarak Allah'tan korkun ve itaatle O’na yaklaşın. Zira O pek yakın ve duayı kabul edendir. Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Kullarım senden beni sorarlarsa (bilsinler ki) ben, şüphesiz (onlara) pek yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenler olsunlar."[2] Öyleyse Allah'ın çağrısına icabet ederek O'na iman edin. Gerçekten Allah'ın yüceliğini bilenin, büyüklük taslamaması (böbürlenmemesi) gerekir. Çünkü O'nun yüceliğini bilenlerin yüceliği, O'na karşı tevazu etmelerindedir. Allah'ın celalini idrak edenlerin izzeti ise, O'na karşı alçalmaların-dadır. O'nun kudretini bilenlerin (rahatı ve) selameti ise; O'na teslim olup kendilerini inkâr etmemeleri ve hidayeti bulduktan sonra sapmamalarındadır.
Kesin olarak bilin ki, hidayetin ne olduğunu anlamadıkça takvaya ulaşamazsınız. Kur'an'a sırt çevirenleri tanımadıkça onun ahdine sarılamazsınız. Kitabı tahrif[3] edenleri tanımadıkça da hakkıyla onu okuyamazsınız. Bunları tanıdığınızda ancak, bid’at ve tekellüflere (din adına çıkarılan yersiz çetinliklere) vakıf olursunuz; Allah'a isnat edilen iftiraları ve (O'nun kitabında yapılan) tahrifleri görürsünüz; helak olanların da nasıl helake düştüğünü bilirsiniz. Bilgisizler sizi cehalet uçurumuna düşürmesinler!
Bunu, (Kur'ân'ın ilmini, hak ve batılın teşhisini) ehlinden isteyin. Çünkü sadece onlar, aydınlatıcı nurlar ve uyulmaya lâyık olan önderlerdir. İlim onlarla yaşar ve hayat kazanır. Cehalet de onların vasıtasıyla yok olup ortadan kalkar. Bunların hilimleri başkalarının cehaletinden,[4] hikmetli sözleri susmalarının değerinden, zâhirleri batınlarından haber verir size. Onlar hakka muhalefet etmez ve onda ihtilafa da düşmezler. Allah tarafından onlar hakkında, (geçmiş peygamberler hakkında cari olduğu gibi) bir sünnet uygulanmış ve bir hüküm geçmiştir. (Yani onların geleceği bir ilahî sünnet ve hüküm olarak önceki peygamberlere bildirilmiştir.) Bunda, öğüt alanlar için bir hatırlatma vardır. Bu sözleri duyarken onu anlamak ve riayet etmek için kavrayın; nakil ve rivayet etmek için ezberlemeyin. Çünkü kitabı rivayet edenler çoktur; fakat ona riayet edenler azdır. Yardım dilenilecek yalnız Allah'tır."

KENDİSİNDEN SORULAN SORULARA VERDİĞİ CEVAPLAR[5]

Muaviye, Rum kayserinin kendisine yönelttiği soruları Hazret-i Ali aleyhi's-selâm'dan öğrenmek için, değişik kıyafetli bir adamı Küfe'ye gönderdi. Adam Kûfe'ye girip, Hazret-i Ali aleyhi's-selâm'ın huzuruna vardığında, Hazret-i Ali onun yabancı olduğunu anlayıp, kendisini sorguya çekti. O adam da durumun neden ibaret olduğunu itiraf etti. Bunun üzerine Hazret-i Ali aleyhi's-selâm, şöyle buyurdu:
"Allah ciğer yiyen (Hind)in[6] oğlunu öldürsün; o ve onunla beraber olanlar ne kadar da sapıktırlar! Allah onu öldürsün; o bir cariye azat etti, onunla evlenseydi ne de iyi olurdu! (Islah etmek adı altında harekete geçti ama, işinin mahiyeti bozgunculuk ve fesat idi, onun için böyle bir harekete geçmeseydi daha iyi olurdu.) Benimle bu ümmetin arasında Allah hükmetsin. Peygamber'le olan yakınlığıma riayet etmediler, yüce makamımı küçülttüler ve ömrümü zayi ettiler." Sonra: "Hasan, Hüseyin ve Muham-med'i yanıma getirin." buyurdu. Onları çağırdılar (geldiklerinde) İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: "Ey Şamlı kardeş! Bu iki çocuk Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in çocuklarıdır, bu da (Muhammed-i Hanefiyye) benim oğlumdur. Sorularını dile-diğine sorabilirsin." Şamlı adam İmam Hasan aleyhi's-selâm'a işaret ederek: "Buna sormak istiyorum." dedi. Sonra sorularını sormaya başladı:
"Hak ile batılın arası ne kadardır?
Yer ile göğün arasındaki mesafe ne kadardır?
Doğu ile batının arası ne kadardır?
Ayın yüzündeki leke nedir?
Kavs-i Kuzah (gök kuşağı) nedir?
Samanyolu nedir?
Yeryüzünde yayılan ilk şey nedir?
Yeryüzünde ilk filizlenen şey nedir?
Mü’minlerin ve müşriklerin ruhlarının mesken tuttuğu (iki) çeşme hangi çeşmelerdir?
Müennes nedir?
Birbirinden daha şiddetli olan on şey nedir?"
İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Ey Şamlı kardeş! Hak ile batılın arasında dört parmak mesafe vardır. Gözünle gördüğün haktır; ama kulağınla çok batıl şeyler duyabilirsin. Gök ile yerin arasındaki mesafe, mazlumun duası (icabete ulaşıncaya) kadar ve göz alabildiğincedir. Kim bundan başkasını söylerse tekzip et. Doğu ile batının arası, güneşin bir gün boyu (güneş doğduğu andan batıncaya kadar) hareket ettiği mesafe kadardır. Güneşe bir doğ-duğu sırada bakarsın, bir de batarken. Bundan başka bir şey söyle-yen kimseyi yalanla.
Samanyolu, gökdeki kümelerdir ki, Nuh aleyhi's-selâm'ın zamanında amansızca yağan yağmur da oradan kaynaklanmıştır.
Kavs-i Kuzah'a gelince; kuzah deme. Çünkü kuzah, Şeytan anlamındadır; fakat o Allah'ın kavsi ve boğulmaktan emanda olmanın işaretidir.
Ayın yüzünde görülen lekeye gelince; (İlk önce) ayın ışığı güneşin ışığı gibiydi, sonra Allah onun ışığını yok etti. Allah-u Teâla Kur'ân'da buyuruyor ki: "Sonra gecenin ayetini sildik ve gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık."[7] Yeryüzünde ilk yayılan şey Deles (zulmet) vadisiydi. Yeryüzünde ilk filizlenen şey, hurma ağacıdır.
Mü'minlerin ruhlarının mesken tuttuğu çeşme, "Selma" çeşme-sidir. Kâfirlerin ruhlarının yerleştiği çeşme ise "Berehut" çeşme-sidir.
Müennes, erkek veya kadın olduğu belli olmayan kişidir. Büluğa erinceye kadar beklenilir, kadın olursa göğsü belirir, erkek olursa sakalı çıkar. Bu alametler olmadığı takdirde ona, duvara idrar etmesi söylenilir. Eğer idrarı duvara yetişirse erkektir, ama eğer de-venin idrarı gibi arkaya akarsa kadındır.
Birbirinden daha şiddetli olan on şey şunlardır: Allah'ın yarattığı şiddetli şey taştır, taştan daha şiddetlisi demirdir, demirden daha şiddetli olan ateştir, ateşten daha şiddetli olan sudur, sudan daha şiddetli olan buluttur, buluttan daha şiddetli olan rüzgardır, rüzgardan da şiddetli olan melektir, melekten de şiddetli olan ölüm meleği (Hazret-i Azrail)dir, ölüm meleğinden de şiddetli olan ölümdür, ölümden de şiddetli olan Allah'ın emridir.
Şam'lı adam: "Şehadet ederim ki sen Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in evladısın ve Ali de onun vasisidir." dedi. Sonra bu cevapları yazıp Muaviye'ye götürdü. O da bunu İbn-i Asfer'e (Rum melikine) gönderdi.[8] Bu cevaplar Rum melikinin eline ulaşınca; "Şehadet ederim ki bunlar Muaviye'nin sözü değildir ve bu sözler ancak nübüvvet madeninden kaynaklanmıştır." dedi.

İSTİTAAT[9] HAKKINDAKİ SÖZLERİ

Hasan-i Basri, İmam Hasan-ı Müçteba aleyhi's-selâm'a şöyle bir mektup yazdı:
“Amma baad (Allah'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan sonra): Siz Beni Haşim kabilesi engin sularda yüzen gemisiniz, ışık saçan apaçık nişanelersiniz ve mü’minlerin, içeri-sinde oturup kurtuluşa kavuştuğu Nuh aleyhim'us-selâm'ın gemisi gibisiniz. Ey Resulullah'ın oğlu, kader meselesinde ihtilaf edip, istitaat konusunda şaşkın kaldığımızda bu mektubu sana yazdım. Bu konu hakkında kendi görüşünü ve babalarının aleyhim'us-selâm görüşünü bize bildir. Çünkü sizin ilminiz Allah'ın ilmindendir. Siz halka gözetleyicisiniz, Allah da sizlere. Hepsi birbirinden olan bir nesilsiniz siz; Allah her şeyi duyan ve bilendir.”
İmam Hasan aleyhi's-selâm cevapta şöyle yazdı:

Bismillahirrahmanirrahim
"Mektubun ulaştı, mektubunda bildirdiğin gibi sen ve senden öncekiler bu hususta şaşkınlıkta olmasaydınız, sorunun cevabını vermezdim.
Amma baad (Allah'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan sonra): Kaderin hayrını ve şerrini, Allah'ın bildiğine inanmayan kimse kâfir olmuştur. Günahları Allah'a isnat eden (cebre inancı olan) kimse de facirdir. Allah'a itaat eden, itaat etmeye zorlan-madığı gibi, O'na isyan eden de O'nu yenik duruma düşüremez. (Ne kul itaat etmeye mecburdur ve ne de Allah masiyetin önünü almaktan acizdir.) Yine kulları kendi başına da bırakmamıştır. Allah onlara verdiği her şeye malik olduğu gibi, verdiği her güce de kadirdir. (Öyleyse kulların, mecbur edilmeksizin bir iş yapmaya güçleri vardır. Fakat güçleri Allah'tandır; kendilerinden hiçbir şeyleri yoktur.)
Allah onlara, ihtiyar sahibi olduklarından emretmiş ve nehyet-miştir. Eğer itaat etmek isterlerse onları engelleyen bir şey yoktur. Eğer günah işlemeye yönelirlerse, istediği takdirde minnet koyarak günah işlemelerine engel olur. Engel olmadığı takdirde de onları günah işlemeye mecbur eden ve zorlayan O değildir. Çünkü Allah; onlara basiret ve marifet (iyi ve kötüyü anlama) gücünü vermiş ve onları sakındırmış, (iyiliğe) emretmiş ve (kötülükten) nehyetmiştir. Böylece insanlara minnet koymuştur. Onları ne yaratılıştan, emret-tiklerine itaatkâr yaratarak melek kılmış ve ne de yasaklarına isyan etmeye mecbur etmiştir. Apaçık delil ve hüccet Allah'ındır. İstediği taktirde hepinizi hidayet eder. Hidayet yoluna tabi olanlara selam olsun.

ÖĞÜT

Biliniz ki, Allah sizi boşuna yaratmadı. Sizi kendi başınıza bırakacak da değildir. Ecellerinizi yazdı, maişetlerinizi aranızda paylaştırdı ki, her akıl sahibi mevkisini tanısın ve bilsin ki, ancak mukadder olan şeyler kendisine ulaşır ve ondan çevrilen hiçbir şey ona ulaşmaz. Dünyada geçiminizi sağlayarak kendisine ibadet etme fırsatı tanıdı size; sizi şükretmeye teşvik etti; (kendisini) anmayı size farz kıldı ve size takvayı tavsiye etti. Takvayı rızasının en son derecesi kıldı. Takva her tövbenin kapısı, her hikmetin başı ve her amelin şerefidir. Kurtuluşa eren takva sahipleri, ancak takva saye-sinde kurtuldular.
Allah-u Tebareke ve Teâla buyuruyor ki: "Şüphe yok ki muttakiler için bir kurtuluş vardır."[10]
Yine buyuruyor ki: "Allah, takva sahiplerini, kurtuluşlarına sebep olan şeyle kurtarır; onlar, bir kötülüğe uğramazlar ve mahzun da olmazlar."[11]
Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, kim Allah'tan korkup-sakınırsa (takvalı olursa Allah) ona fitnelerden kurtulabilmesi için bir çıkış yolu gösterir, doğruya iletir, kemale ermesini sağlar, delilini (sağlam, açık ve) galip kılar, yüzünü ağar-tır ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular, şehidler ve salihlerle beraber isteklerini yerine getirir; ne iyi arka-daştır onlar!

HUTBE

Bu Hutbeyı, Muâvıye ile Sulh Yaptiktan Sonra Muâvıye’nın, Bızım Fazıletlerımızı Anlat, Demesı Üzerıne İrâd Etmıştır
Allah'a hamd-ü sena, resulü Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine salat ve selamdan sonra şöyle buyurdu: Beni tanıyan, kim oldu-ğumu biliyor, ama tanımayan bilsin ki ben Resulullah'ın oğlu Hasan'ım. Ben, beşir ve nezir (müjdeleyici ve korkutucu) olan Peygamber'in oğluyum. Ben, risalet makamına seçilen Mustafa'nın oğluyum. Ben, meleklerin kendisine salavat gönderdiği kimsenin oğluyum. Ben, bu ümmetin kendisiyle şereflendiği kim-senin oğluyum. Ben, Allah tarafından kendisine Cebrail'in elçi (olarak nazil) olduğu kimsenin oğluyum.
Ben, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber'in oğluyum. [Allah'ın rahmeti O'na ve O'nun Ehl-i Beyt'ine olsun.]
Muâviye (İmam Hasan'a karşı olan) düşmanlığını ve hasedini gizlemeye tahammül edemeyip; "Ey Hasan! Hurmayı bize tarif et." dedi. İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Evet, ey Muâviye rüzgar onu aşılar, güneş şişirir, ay renklendirir, sıcaklık olgunlaştırır, gece soğutur. Sonra İmam aleyhi's-selâm önceki sözüne dönerek şöyle devam etti:
Ben, duası reddolunmayan (müstecab-üd da’ve olan) kimsenin oğluyum. Ben, Rabbine olan yakınlığı iki yay kadar ya da daha az olan kimsenin oğluyum. Ben, itaat edilen şefaatçinin oğluyum. Ben, Mekke ve Mina oğluyum. Ben, Kureyş'in, kendisine isteme-den boyun eğdiği kimsenin oğluyum. Ben, uyanlarının saadete kavuştuğu, yalnız bırakanlarının ise bedbahtlığa uğradığı kimsenin oğluyum. Ben, bütün yeryüzü kendisi için temizleyici ve secde yeri kılınan kimsenin oğluyum. Ben, kendisine ard arda gök haberleri gelen kimsenin oğluyum. Ben, Allah'ın bütün pislikleri kendilerin-den gidererek tertemiz kıldığı kimselerin oğluyum.
Muaviye: "Ey Hasan! Nefsinin seni hilafet arzusuna sevket-tiğini zannediyorum." dedi.
İmam Hasan aleyhi's-selâm, onun bu sözüne şöyle karşılık verdi: Yazıklar olsun sana ey Muâviye! Halife ancak Resulul-lah salla'llâhu aleyhi ve alih'in sünneti üzerine hareket edip, Allah'ın emrine uyan kimsedir. Yemin ederim ki, hidayet nişaneleri ve takva işaretleri bizleriz.
Sen ise ey Muâviye, sünnetleri imha edip bid’atları ihya eden, Allah'ın kullarını köle ve Allah'ın dinini oyuncak edinen bir kimse-sin. Kazandığın bunca şan ve şöhreti Allah değersiz ve sönük kılmıştır. Yaşadığın geçici bir hayattır, onun veballeri ise sana kalacaktır.
Ey Muâviye! Andolsun Allah'a ki, O, Cabulka ve Cabulsa isimlerinde, biri doğuda diğeri de batıda olan iki şehir yaratmış ve ceddim Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'ten başkasını peygamber olarak onlara göndermemiştir.
Sonra Muâviye: "Ya Eba Muhammed![12] Kadir gecesi hakkında bize bilgi ver." dedi; İmam Hasan, İşte bu gibi şeyleri sor, buyurarak şöyle devam etti:
"Allah yedi gök ve yedi yer yarattı. Cinleri ve insanları da "yedi"den yarattı. Kadir gecesini de (Ramazan ayının) yirmi üçüncü gecesinden yirmi yedinci gecesine kadar olan geceler arasında araman gerekir." Daha sonra İmam aleyhi's-selâm yerinden kalktı.

KISA SÖZLERİ

1- Müşavere eden bir kavim, mutlaka kemale erişir.
2- Nimete şükretmemek alçaklıktır.
3- Evlatlarından birine hitaben buyurdu: Ey oğlum! Hiçbir kimseyle, onun nerelere girip çıktığını (nereye gidip geldiğini) öğrenmeden arkadaşlık kurma! Durumunu iyice araştırıp öğrendiğin, muaşeretinden hoşlandığın zaman, hatalarını düzeltmek ve zor durumlarda yardımlaşmak üzere onunla arkadaş ol.
4- Galip bir insan gibi istediğine ulaşmaya çalışma; yenik bir insan gibi de kadere teslim olma. Zira Allah'ın fazlını isteyip aramak sünnettendir. Kazançta aç gözlü olmamak ise iffettendir. Rızıklar paylaştırılmıştır; ne iffetli olman sana yetişecek bir rızkın önünü alır, ve ne de ihtiras rızkı çoğaltır; oysa ihtirasa dayanan bir hareket günahtır.
5- Gerçek yakın (akraba), nesep bakımından uzak olsa bile muhabbetin yakınlaştırdığı kimsedir ve gerçek yabancı nesep açısından yakın olsa bile muhabbetin uzaklaştırdığı kimsedir. Vücuda elden daha yakın bir şey yoktur, fakat kırıldığı zaman kesilip atılıyor.
6- Kendisi için en iyi durumu seçmeyi Allah'a bırakan kimse, Allah'ın kendisi için seçmiş olduğu durumdan başka bir durumu arzulamaz.
7- (Dünyada) ayıplanmaya katlanmak, cehennemin ateşine tahammül etmekten daha kolaydır.
8- Nimet içerisinde bulunduğunda (Allah'a) şükretmek, bir musibet gelip çattığında sabırlı olmak, şerri olmayan bir hayırdır.
9- Hastalıktan iyileşen birine şöyle buyurdu: Allah seni andı, sen de O'nu an. Günahlarını affetti, sen de O'na şükret.
10- Muâviye ile sulh ettiği zaman şöyle buyurdu: Allah'a andolsun ki, bizi Şamlılarla savaşmaktan alıkoyan ne şüphedir, ne de pişmanlık. Biz geçmişte, (kendi aramızda olan) sulh, selametlik ve sabır gücüyle savaşıyorduk. Fakat bu gün aramızdaki sulh ve selametin yerini düşmanlık, sabrımızın yerini de tahammülsüzlük almıştır. Sıffin savaşına gittiğinizde dininiz dünyanızın önündeydi; bu gün ise dünyanız dininizden öne geçmiştir.
11- Rabbiyle kendisi arasında olan şeyler hakkında, akıllı davranan bir kimse görmedim.
12- Kendisine, "Sizde azamet vardır." denildiğinde şöyle buyur-du: Hayır, bende izzet vardır; Allah buyuruyor ki: "İzzet Allah'ın, Resulü'nün ve mü'minlerindir."[13]
13- Salih bir kardeşinin (dostunun) vasfında şöyle buyurdu: O gözümde insanların en büyüklerindendi; onu, benim gözümde büyüten en önemli şey, onun dünyayı küçük görmesi idi. O cehaletin sultasına girmemişti. Sadece yararlı olduğuna inandığı bir şeye el uzatırdı. Ne şikâyet ederdi, ne kızardı, ne de üzülürdü. Ömrünün çoğu susmakla geçerdi; ama konuşunca bütün konuşanlara galip olurdu. Görünüşü zayıftı; ama ciddiyet gelince (savaş olunca) arslan gibi savaşırdı. Ulemanın yanında olduğunda dinlemeyi konuşmaktan daha çok severdi. Fazla konuşmada yenilse bile susmada yenilmezdi. Yapmadığını söylemezdi; ama iddia etmediği şeyleri de yapardı. İki yol önüne koyulduğunda hangisinin Allah'ın emrine daha yakın olduğunu bilmezse, hangisinin kendi heva ve hevesine daha yakın olduğuna bakar ve onu yapmazdı. Hiç kimseyi, özür gösterebileceği bir şey için kınamazdı.
14- Mescide devamlı giden insan şu sekiz hayırdan birine uğrar: (Faydalanacağı) bir ayet öğrenir, yararlı bir arkadaş bulur, yeni bir bilgi elde eder, umulan bir rahmete kavuşur, hidayeti gösterecek veya aşağılıktan alıkoyacak bir söz öğrenir ve Allah korkusundan veya utanarak günahları terkeder.
15- Allah-u Teâla, İmam Hasan aleyhi's-selâm'a bir erkek çocuğu verdiğinde, Kureyş tebrik etmek için İmam'ın yanına gelip; "Süvari mübarek olsun." dediler. (Bu tabiri örfleri icabınca çocuğun büyüyüp yiğit ve şecaatli bir kişi olması için uğur tabiri olarak kullanırlardı.) İmam; "Bu nasıl bir sözdür? Belki süvari olmaz piyade olur." buyurdu. Cabir: "Ey Resulullah'ın toru-nu! (Öyleyse) nasıl diyelim?" dedi. İmam: "Birinizin bir çocuğu olduğunda ve siz de onun yanına gittiğinizde şöyle tebrik edin: "Bağışlayan Allah'a şükret, bu bağış size mübarek olsun. Allah onu kemal çağına eriştirsin ve hayrından sizi faydalandırsın."
16- “Mertlik nedir?” diye sorduklarında şöyle buyurdu: Kişinin dinine düşkün olması, kendi malını ıslah etmesi (humus ve zekâtını vermesi) ve hakları eda etmeye koyulmasıdır.
17- En keskin göz, hayrı gören; en güzel işiten kulak, nasihat-ları dinleyip ondan yararlanan; ve en sağlam kalp de şüphelerden arınandır.
18- Birisi İmam Hasan'dan kendisine nasihatte bulunmasını istedi. İmam şöyle buyurdu:
"(Şu şartla sana nasihat ederim ki) sakın beni övmeyesin; çünkü ben kendimi daha iyi tanıyorum; beni yalanlamayasın; zira yalanlanan bir kimsenin görüşü (görüşünü söylemesi) değer taşımaz ve yanımda bir kimsenin gıybetini etmeyesin." Bunun üzerine; İmam 'dan nasihat isteyen adam: "Bana müsaade ederseniz, huzurunuzdan ayrılayım." dedi. İmam da: "İstersen gidebilirsin." buyurdu.
19- İbadet etmek isteyen, onun için temizlenmelidir. Müstehap ameller, farzları engellerse onları bırakınız. Yakin, kurtuluşun sığınağıdır. Yolculuğun uzaklığını hatırlayan ona hazırlanır. Akıllı adam, kendisine nasihat etmesini isteyen kimseye hile yapmaz. Öğüdün size ulaşmasını engelleyen, gurur perdesidir. (Gurur ve bencillik kalkmadıkça öğüt etkili olmaz.) İlim, öğrenenin mazeretini ortadan kaldırır. (Zira insan cahil olduğu müddetçe mazeret gösterebilir; elbette her cahil değil.) Her vakti biten şahıs, mühlet talep ederken fırsatı olan kişi, (bunun değerini bilmeyerek) işlerini sonraya ertelemekle kendini oyalar.
20- Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun. (Kurtuluş ve saadet) talep edin ve ihtiyarlık çağı ulaşmadan ciddiyet gösterin. Azap parçaları inmeden ve lezzetleri yok edici ölüm ulaşmadan önce amel yapmaya koşun. Zira dünya, nimetlerinin devamı bulun-mayan, musibetlerinden emin olunmayan, kötülüklerinden kaçı-nılamayan aldatıcı bir engel ve eğik (güvensiz) bir dayanaktır.
Ey Allah'ın kulları! İbretlerden öğüt alın ve geçmişlerin geriye bıraktıkları eserleri ibret kaynağı edinin. Bunca nimetlerin şükrü için günahlardan uzak durun ve nasihatlerden yararlanın. Allah'ın yardımcı ve sığınak, Kur'ân'ın da delil ve dâvâcı, cennetin sevap, cehennemin de ceza ve işkence olması insana (öğüt olarak) yeter.
21- Biriniz, bir Müslüman kardeşiyle karşılaştığında onun alnının nurlu yerinden (secdegâhından) öpsün.
22- İmam Hasan aleyhi's-selâm Fıtır bayramı günü gülüp oynayan bir grupla karşılaştığında başları üzerinde durup şöyle buyurdu: "Yüce Allah, Ramazan ayını mahlukatı için yarış meydanı kılmıştır. Onlar da itaat vasıtasıyla O'nun rızasına doğru yarışırlar. Bir grup ileri geçer, mutluluğa kavuşur; diğer bir grup da geride kalıp mahrumiyete düşer. İyi iş sahiplerinin sevaba eriştiği, batıla yönelenlerin de ziyana uğradığı bir günde gülüp oynayanların durumu gerçekten de hayret vericidir. Allah'a andolsun ki eğer (gözlerin önündeki) perde kalksaydı, iyi iş yapanları kendi iyilikleriyle meşgul olduğunu, kötü iş yapanları da kendi kötü amellerine duçar bulunduğunu görürdünüz." Sonra İmam aleyhi's-selâm (onlardan ayrılıp) yoluna devam etti.
_______________________
Dipnotlar:
[1]- Bu hadiste bazı sorular tekrarlanmış ve aynı soruya verilen cevapların bazısı birbirine benzemekte ve bazısı ise birbirinden farklıdır. Soruların tekrarlanmasının nedeni, bu hadisin bir hadis değil birkaç hadisten oluşmasıdır. Cevapların birbirlerinden farklı olmasının sebebi de bu tür soruların, farklı münasebetlere göre birçok cevabının bulunmasıdır. Yerine göre o doğru cevaplardan belli birisi zikredilmiştir. Mesela, “Alçaklık nedir?” sorusunu göz önüne alalım; bu soruda yer alan alçaklık sıfatının, çeşitli belirti ve tezahürleri vardır. Cimrilik, çirkin konuşmak, namusuna sahip olmamak, alçaklığın çeşitli belirtilerinden birkaçıdır. cevap olarak bunlardan herhangi biri söylenirse doğrudur.
[2]- Bakara/186.
[3]- Bu hadiste geçen tahriften maksat, Kur’an’ın tefsir ve açıklamasında vuku bulan yanlış açıklama ve tevillerdir. Nitekim bir hadiste şöyle denilmiştir: “Onlar (Ümeyye oğulları vb.) Kur’an’ın harflerini (yazılış ve okunuşunu) korudular, ama hükümlerini tahrif ettiler.” Bu tür hadislerde Kur’an’ın lafzına ait bir tahrif kastedilmemiştir.
[4]- Bu cümlenin aslında "hilimleri ilimlerinden ve susmaları hikmetli sözlerinden haber verir" şeklinde olması muhtemeldir. Hadisin akışı bunu icap ediyor.
[5]- Uzun bir hadis olan bu hadisten burada sadece konuyla ilgili bölümlerini naklettik. (Müellif)
[6]- Hind, Muaviye'nin annesidir. Uhud savaşında Peygamber'in amcası Hamza'nın ciğerini çıkarttırıp yemeye kalkışmıştı.
[7]- İsrâ/12.
[8]- İbn-i Asfer, sarı adamın oğlu demektir. Cedleri olan Rum ibn-i Ays ibn-i İshak İbn-i İbrahim sarı olduğu için Rumlara sarının oğulları denilmiştir.
[9]- İnsan oğlunun irade ve ihtiyar sahibi oluşu.
[10]- Nebe/31.
[11]- Zümer/61.
[12]- İmam Hasan'ın künyesidir.
[13]- Münafıkun/8
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN (A.S)'IN YAŞANTISIYLA İLGİLİ HADİS VE RİVAYETLER


BİRİNCİ BÖLÜM: ŞAHSÎ ÖZELLİKLERİ


1- İmam (a.s)'ın Siması

Ahmed bin Muhammed el-Muğiyrî şöyle diyor:
"İmam Hasan bin Ali (a.s); kıvırcık saçlı, beden yapısı güzel ve gür sakallı idi. [1]

2- Peygamber (s.a.a)'e ve Padişahlara Benzemesi

Vasıl bin Ata diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s)'ın siması peygamberleri, azamet ve parlaklığıysa padişahları andırıyordu." [2]

3- Resulullah (s.a.a)'in İmam Hasan (a.s)'a Olan Şefkati

Ebu Bekir diyor ki:
"Resulullah (s.a.a) halkla namaz kıldığında, secdeye gittiği zaman İmam Hasan (a.s) O'nun sırtına veya boynuna atlıyordu; Resulullah (s.a.a) başını secdeden kaldırdığında, İmam Hasan'ı düşmeyecek bir şekilde yavaşça yere bırakıyordu." [3]

4- Vahyi Duyup Ezberlemesi

Ebu'l- Futun diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s) yedi yaşında iken Resulullah (s.a.a)'in meclisinde hazır oluyordu; Resulullah (s.a.a)'den vahyi duyup onu ezberliyor, sonra annesinin yanına giderek ezberlediği vahyi annesine anlatıyordu." [4]

5- Kına Sürmesi

İbn-i Haris şöyle diyor:
"İmam Hasan'la İmam Hüseyin'in (Allah'ın selamı onların üzerine olsun) kına ve çivit otuyla saç ve sakallarını boyadıklarını gördüm." [5]

6- Siyah Renkle Sakalını Boyaması

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s), siyah renkle sakalını boyuyordu."[6]

7- Yüzüğünün Kaşı

İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s)'ın yüzüğünün kaşının nakşı "el-İzzetu lillah" (İzzet Allah içindir) yazısı idi." [7]

8- Malını Bölmesi

İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s), bütün malını, hatta ayakkabı, elbise ve dinarlarını bile üç defa Allah ile böldü (O'nun yolunda verdi)." [8]

9- Hurmayı Sevmesi

İmam Rıza (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan ve İmam Hüseyin (aleyhima's- selam) hurmayı çok severlerdi." [9]

10- Resulullah 'ın Yanındaki Sevgisi

Abdullah bin Zübeyr diyor ki:
"Peygamber (s.a.a) rükuda iken, Hasan bin Ali (a.s) O Hazretin yanına geliyordu. Peygamber (s.a.a), İmam Hasan (a.s)'ın bir taraftan diğer tarafa geçmesi için ayaklarının arasını açıyordu." [10]

İKİNCİ BÖLÜM: İBADETİ

11- Allah'ı Zikretmesi

İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s), her halinde sürekli olarak Allah'ı anıyordu." [11]

12- İbadet ve Sadaka Vermede Çabası

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s), ibadet ve sadaka vermede çok çaba sarf ediyordu." [12]

13- Abdestte Huşusu

Fettal diyor ki:
Hasan bin Ali (a.s) abdest alırken, mafsalları (ayakları) titrer ve rengi sararırdı. Bu hususta soru sorduklarında şöyle buyuruyordu: "Arşın Rabbinin karşısında duran bir kimsenin, renginin sararması ve ayaklarının titremesi gerekir." [13]

14- Namazda Huşusu

İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s) namaza durduğunda, Rabbinin azameti karşısında bedeni titriyordu." [14]

15- Namaz Elbisesi

Ebu Hayseme diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s) namaza durduğunda, en güzel elbiselerini giyerdi. Kendisine: "Neden en güzel elbiselerinizi giyiyorsunuz?" diye sorduklarında: "Allah güzeldir, güzeli de sever." buyuruyorlardı." [15]

16- Allah'ın Evini Ziyaret Etmesi

İmam Bakır (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s) buyurdular ki: "Ben Rabbimden, O'nu mülakat edip de yaya olarak gidip evini ziyaret etmemekten utanıyorum."[16]

17- Allah'ın Evini Süvari Olarak Ziyaret Etmesi

Rufaa şöyle diyor:
"İmam Sadık (a.s)'dan: "Allah'ın evini ziyaret ettiğimde süvari (atlı) mi olayım, yoksa piyade mi?" diye sorduğumda buyurdular ki: "İmam Hasan (a.s) Allah'ın evini, süvari olduğu halde ziyaret ederdi."[17]

19- Yatarken Kur'ân Okuması

Ümm-ü Musa diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s), geceleyin (yatmak için) yatağına gittiğinde, üzerine Kehf suresinin yazılmış olduğu bir levhayı getirerek onu okuyordu."[18]

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: AHLAKI

20- Güzel Konuşması

Umeyr bin İshak diyor ki:
"Bence, Hasan bin Ali (a.s)'dan daha güzel konuşan birisi yoktur; öyle ki o konuştuğu zaman, sözünün sona ermesini ve susmasını istemiyordum; ben kesinlikle ondan çirkin bir söz duymamışımdır."[19]

21- Hilmi, Kerimliği ve Cömertliği

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
"İmam Hasan (a.s); halim (ağır başlı), kerim ve cömertlerden idi."[20]

22- Göğsünün Genişliği

Bir rivayette şöyle geçmiştir:
"İmam Hasan (a.s)'ın göğsü herkesten genişti (tahammülü herkesten çoktu); ahlak açısından da herkesten üstündü."[21]

23- Öfkesini Yenmesi

Şeyh Mufid diyor ki:
"İmam Hasan (a.s)'la Muaviye arasında sulh olduğunda, İmam Hasan (a.s) Medine'ye döndü. Muaviye'nin on yıl hükümeti süresince, öfkesini yuttuğu, evinde oturduğu ve Rabbinin emrini beklediği halde orada ikamet etti."[22]

24- Her Açıdan İnsanların En Üstünü

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s), kendi zamanında insanların en çok ibadet edeni, en zahidi ve en üstünü idi."[23]

25- Cömertliği

Kıravanî diyor ki:
"İmam Hasan (a.s), cömert ve kerim birisi idi; hiçbir dilenciyi (eli boş) geri çevirmez ve bağışını (ondan) kesmezdi (veya ümitliyi ümitsiz etmezdi)."[24]

26- İnsanların En Sadık ve En Fasihi

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s), dil açısından insanların en sadığı, konuşma açısından ise insanların en fesahatli konuşanı idi."[25]

27- Dünya Ehlini Yermesi

İmam Hasan (a.s) bu şiiri çok söylerdi:
"Ey bekası (kalıcılığı) olmayan dünya lezzetleri peşice giden!
Şüphe yok ki, zail olan gölgeye aldanmak ahmaklık ve akılsızlıktır."[26]

28- Ölümle Kabri Hatırladığında Ağlaması

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s), ölümü hatırladığında ağlardı; kabri hatırladığında ağlardı."[27]

29- Dirilmeyi ve Sırattan Geçmeği Hatırladığında Ağlaması

İmam Seccad (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s), kıyamet gününde dirilmeği ve haşrolmayı hatırladığında ağlıyordu; sırat köprüsünden geçmeği hatırladığında (yine) ağlıyordu."[28]

30- Alçak Gönüllülüğü

Kaşanî diyor ki:
"Dilenciler yol üzerinde oturup önlerindeki az bir yemekle meşgul iken İmam Hasan (a.s) onların yanından geçtiğinde: "Ey Resulullah'ın torunu! Buyurun yemek yiyin" diyerek İmam (a.s)'ı yemeğe davet ettiler. İmam (a.s) da bineğinden inerek oturup onlarla birlikte yemek yedi ve sonra: "Allah müstekbirleri (kibirlenenleri) sevmez" buyurdular." [29]

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: DUASI

31- "Allah'ım Lebbeyk" Demesi

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
"İmam Hasan (a.s), Allah'ın kitabından "Ya eyyühellezîne âmenu" (Ey iman edenler!) ayetini okuduğunda: "Lebbeyk, Allahumme lebbeyk" (Emrindeyim, Allah'ım emrindeyim) derdi."[30]

32- Caminin Kapısında Okuduğu Dua

İbn-i Şehraşub diyor ki:
"İmam Hasan (a.s) caminin kapısına ulaştığında başını göğe doğru kaldırarak şöyle diyordu: "İlahî, konuğun kapındadır; o halde indinde olan güzellikle yanımda olan çirkinliklerden geç, ey kerim!"[31]

33- Duayla Meşgul Olması

Ravi diyor ki:
"İmam Hasan (a.s), sabah namazından sonra gün doğana dek (takibat ve duayla meşgul olduğundan dolayı) kimseyle konuşmazdı."[32]

34- Kunuttaki Duası

İmam Hasan (a.s)'ın kendisi şöyle diyor:
"Ceddim Resulullah (s.a.a) bana bir takım sözler öğretti. Ben onları vitir namazının kunutunda okuyorum. O sözler şunlardır:
"Allah'ım, beni hidayet ettiğin kimseler arasında hidayet et; afiyet verdiğin kimseler arasında bana da afiyet ver; bana bağışlamış olduğun şeyleri, benim için mübarek (bereketli) kıl."[33]

35- İmam (a.s)'ın Muskası

İbn-i Ömer diyor ki:
"İmam Hasan ve İmam Hüseyin (alyhima's- selam)'ın iki muskaları vardı; içleri Cebrail (a.s)'ın kanatının tüylerindendi."[34]

36- Cennetle Cehennemi Hatırladığında...

İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) buyurmuştur ki:
"Hasan bin Ali (a.s) cennet ve cehennemi hatırladığında, yılan ısırmış gibi kıvranıyordu ve Allah Teala'dan cennet talep ediyor ve cehennem ateşinden de O'na sığınıyordu."[35]

BEŞİNCİ BÖLÜM: HALKA KARŞI DAVRANIŞI

37- Muhtaçlara Yardımda Bulunması

Bir rivayette şöyle nakledilmiştir:
"İmam Hasan (a.s)'ın, bir ihtiyaç hususunda kendisine bir mektup verilip de o mektubu veren adama: "İhtiyacın karşılanmıştır" buyurmadığı görülmemiştir.
İmam (a.s)'a: "Ey Resulullah'ın oğlu! Keşke mektubuna baksaydınız da ihtiyacı miktarınca cevap verseydiniz!" diyen bir kimseye cevaben şöyle buyurdular:
"Allah-u Teala'nın, onun mektubunu okuyana dek önümde zelil olarak durmasından soru soracağından korkuyorum."[36]

38- Halka Hediye Vermesi

İbn-i Sirin diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s) her bir kişiye (ödül ve hediye vermek istediğinde), yüz bin (dirhem) veriyordu."[37]

39- Bakan Hayvana Bir Şey Vermemekten Utanması

Necîh diyor ki:
"Hasan bin Ali (a.s)'ı yemek yerken gördüm. Bir köpek önünde durmuştu; kendisi bir lokma yediğinde bir o kadar da köpeğe atıyordu. Bunun üzerine: "Ey Resulullah'ın torunu! Bu köpeği buradan kovayım mı?" dediğimde buyurdular ki:
"Hayır, bırak kalsın; ben, canlı bir hayvanın yüzüme baktığı halde yemek yiyip de o yemekten ona bir şey vermemekten Rabbimden utanıyorum."[38]

40- Mescidin Önemi

İmam Hasan (a.s) buyurmuştur ki:
"Mescid ehli, Allah'ın ziyaretçileridir; ziyaret edilenin, ziyaretçisine hediye vermesi, onun üzerine bir haktır."[39]
______________________
Kaynakça:
[1] - Keşf'ul- Ğumme, c.1, s.548.
[2] - Menakıb, c.4, s.9.
[3] - Kenz'ul- Ummal, c.13, s.66, H. 37700.
[4] - Avalim, c.19, s.108, h.4.
[5] - Mucem'ul- Kebir-i Taberanî, c.3, s.98.
[6] - Mucem'ul- Kebir-i Taberanî, c.3, s.22, H. 2535.
[7] - A'yan'uş- Şia, c.1, s.563; Bihar, c.43, s.258.
[8] - Vesail'uş- Şia, c.8, s.55.
[9] - Kafî, c.6, s.345, H.6; Vesail'uş-Şia, c.17, s.73, H.105.
[10] - Ensab'ul- Eşraf, c.19, s.22.
[11] - Emali-yi Saduk, s.150.
[12] - Nezm-u Durer'us- Simtayn, s.196.
[13] - Menakıb, c.4, s.14.
[14] - Bihar, c.84, s.285.
[15] - Bihar, c.83, s.175, H. 2.
[16] - Bihar, c.43, s.339, H. 13.
[17] - Menakıb, c.4, s.14; Bihar, c.43, s.339.
[18] - Tarih-i İbn-i Asakir -İmam Hasan Tercümesi- s.144, 242.
[19] - Nezm-u Durer'us- Simtayn, s.201.
[20] - Nezm-u Durer'us- Simtayn, s.195.
[21] - A'yan'uş- Şia, c.1, s.563.
[22] - İrşad, s.191; Bihar, c.44, s.157, H. 26.
[23] - Emali-yi Saduk, s.150; Bihar, c.43, s.331, h.1.
[24] - Müsned-i İmam Mücteba, s.134, h.18.
[25] - Bihar, c.43, s.331; Avalim, c.16, s.132, H. 5.
[26] - Bihar, c.73, s.123, H. 111.
[27] - Emali-yi Saduk, s.150; Bihar, c.43, s.331.
[28] - Emali-yi Saduk, s.150.
[29] - Mehaccet'ul- Beyza, c.4, s.33.
[30] - Bihar, c.43, s.331.
[31] - Menakıb, c.3, s.180; Bihar, c.43, s.339.
[32] - Menakıb, c.4, s.14; Bihar , c.43, s.339.
[33] - Mucem'ul- Kebir, c.3, s.73, H. 2703.
[34] - Bihar, c.43, s.263, H. 9.
[35] - Emalî-yi Saduk, s.150; Bihar, c.43, s.331.
[36] - Nezm-u Durer'us- Simtayn, s.196.
[37] - Tarih-i İbn-i Asakir -İmam Hasan (a.s)'ın biyografisi- s.147, H. 246.
[38] - Müsned-i İmam Mücteba -a.s- s.130.
[39] - İrşad'ul- Kulub, s.72.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN (A.S)'IN SİRESİNDEN ESİNTİLER

Resulullah'ın (s.a.a) torunu ve gülü olan İmam Hasan (a.s), sabır, hilim, bahşiş ve cümertlikte O hazrete çok benziyordu. Resulullah (s.a.a), İmam Hasan'ı aşırı derecede seviyor ve onun sevgisini Müslümanlar arasında yayıyordu. İmam Hasan'ın şanının yüceliği ve Resulullah'ın yanındaki büyük makamı hakkında birçok hadisler nakledilmiştir. Onlardan bazıları şunlardır:
1- Aişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Peygamber (s.a.a), Hasan'ı kucağına alıyor ve bağrına basarak şöyle buyuruyordu: "Allah'ım! Şüphesiz hu benim oğlumdur ve ben onu seviyor ve onu seveni de seviyorum." [1]
2- Berra b. Azip'ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah'ın (s.a.a), Hasan'ı omzuna aldığı halde şöyle buyurduğunu gördüm: "Allah'ım, kuşkusuz ben onu seviyordum; o halde sen de onu sev." [2]
3- İbn-i Abbas da şöyle rivayet ediyor: "Resulullah (s.a.a) (bize doğru) geldi, Hasan'ı da omzuna almıştı. Bu esnada bir adam Peygamberle karşılaşarak İmam Hasan'ı Resulullah'ın omzunda görünce şöyle dedi: "Ey çocuk! Ne de güzel bineğe binmişsin!" Resulullah (s.a.a) de şöyle buyurdular: "O da ne güzel binicidir!" [3]
4- Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kim cennet ehli geçlerin efendisine bakmak istiyorsa, Hasan'a baksın." [4]
5- Yine Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: "Hasan, dünyadan olan gülümdür." [5]
6- Enes b. Melik şöyle diyor: "Hasan, Peygamber'in (s.a.a) yanına gitti. Onu, Hazretten uzaklaştırmak istediğimde şöyle buyurdular: "Vah sana ya Enes! Oğlumu ve kalbimin meyvesini bırak. Şüphesiz kim bunu incitirse, gerçekten beni incitmiştir; kim de beni incitirse, şüphesiz Allah'ı incitmiştir." [6]
7- Resulullah (s.a.a) yatsı namazlarından birini kılarken secdeye kapandı ve onu çok uzattı. Selam verdiğinde, halk bunun sebebini sorunca şöyle buyurdular: "Benim bu oğlum -yani Hasan- sırtıma çıktı, onu hemen yere bırakmak istemedim." [7]
8- Abdullah b. Abdurrahman b. Zübeyr şöyle diyor: "Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesinden, Hazrete en çok benzeyen ve O'na en sevimli olan Hasan'dı. Resulullah (s.a.a) secdede olduğu halde, Hasa'nın O'nun boynuna -başka bir rivayete göre sırtına) bindiğini gördüm. Onun kendisi aşağı inmedikçe Peygamber (s.a.a) onu aşağı indirmiyordu. Yine Resulullah'ın rüku halinde, ayakları arasından diğer tarafa geçmesi için ayaklarının arasını açtığını gördüm."[8]
İmam Hasan'ın fazileti, Hz. Peygamber'in reyhanesi ve kalbinin meyvesi olması hakkında, buna benzer birçok hadislerler bizzat Hz. Peygamber'den nakledilmiştir. Ravilerin nakli de hadislerden diğer bir parıltıdır. Bu hadisler bazen İmam Hasan'ın, bazen Seyyid'üş-Şüheda olan kardeşi İmam Hüseyin'in, bazen de Ehl-i Beyt'in (a.s) fazileti hakkında nakledilmiştir. İmam Hasan (a.s) da o mumlardan biridir. Biz "Hayat'ul- İmam Hasan" adlı kitabın birinci cildinde buna genişçe değindik.

Yetişip Büyümesi

Hz. Peygamber (s.a.a) torunu İmam Hasan'ın gözetimini üstlendi, sıfat ve ahlaklarıyla onu eğitti ve içinde olan sırları ona bildirdi. Nitekim İslam dünyasında en üstün mürebbi olan babası Emir'ul-Muminin Ali (a.s) da onu eğitmeye başladı. Onun kalbinin derinliklerine yüce sıfat ve tabiatlarını dikti; öyle ki onun gerçek bir şekli oldu. Hz. Fatıma (s.a) da onun eğitimiyle ilgilendi, onu, halis iman ve Allah'ı derinden sevme ve O'na sarılma üzere terbiye edip yetiştirdi. Şüphesiz İmam Hasan (a.s), nübüvvet evinde, vahiy ve imamet merkezinde yetişip büyüdü. Davranışı ve şahsiyetinin yüceliğinde İslamî eğitim için en yüce ve kamil bir örnekti.

Yüce Sıfatları

İmam Hasan'da (a.s) yüce sıfatlar ve değerli örnekler toplanmıştı. Yeryüzünde bilinç ve fazilet köşklerini diken dedesi ve babasının bütün sıfatları onda tecessüm etmişti.
İmam Hasan (a.s), fazilet, iyilik, güzel fikir, yüce düşünme, takvanın çokluğu, hilmin genişliği ve iyi ahlakta doruk noktaya ulaşmıştı. Bunlar O'nun güzel sıfatlarından birer incilerdi.

İmameti

İmam Hasan'ın (a.s) sıfatlarından en barizi, imametti. Bu da birtakım özellikler ve kabiliyetleri gerektirmektedir. Bunlar da ancak Allah'ın kulları arasından seçtiği kimsede bulunmaktadır. Şüphesiz Allah Teala bunu (imameti) O'na bağışlamıştır. Allah Resulü (s.a.a) de, İmam Hasan ve İmam Hüseyin'in imametiyle ilgili şöyle buyurmuştur: "Hasan ve Hüseyin, kalksalar da otursalar da İmamdırlar."
İmametin manası ve onunla ilgili olan meseleleri açıklamak için bu konu üzerinde biraz durmamız gerekir. Şüphesiz imamet, İmam'ın makam ve mevkisinin yüceliğini göstermektedir. Şimdi birkaç konuya değinmemiz gerekir.

İmametin Manası

Alimler imametin manasını izah ederek şöyle demişlerdir: İmamet; din ve dünya işlerindeki genel reislik (yöneticilik)tir. Bu izaha göre İmam; genel lider ve itaat olunan reistir. Onun, dinî ve dünyevî bütün işlerde insanlara sultası (emenliği) vardır.

İmamete İhtiyaç

İmamet, hayatın zaruretlerinden bir zarurettir. Hiçbir durumda ondan müstağni olmak mümkün değildir. Din ve dünya nizamından eğri olan onda düzelir. Allah'ın yeryüzünde hâkim olmasını istediği büyük adalet onunla gerçekleşir. Emniyet ve güven onunla halk arasında tahakkuk bulur; sıkıntı ve zorluklar onunla giderilir; güçlülerin güçsüzlere zulüm ve zorbalıklarının önünü alır. (Masum) İmamın olmasını gerektiren en önemli meselelerden biri de, halkı Allah'ın kulluğuna ulaştırmasıdır; Allah'ın ahkam ve öğretilerini yaymasıdır; insanın onun vesilesiyle şerden uzaklaşıp hayra yönelmesi için iman ve takva ruhuyla toplumu eğitmesi ve terbiye etmesidir. Ümmetin hepsinin ona itaat etmesi gerekir; toplumun eğrililiğini düzeltmesi, dağınıklığını birleştirmesi ve onları doğru yola hidayet etmesi için halkın onun emirlerini yerine getirmesi gerekir.

İmam'a Farz Olan Şeyler

Müslümanların imam ve veliyy-i emirlerine gerekli olan şeyler:
1- Dini korumak, İslam'ı savunmak ve onu değer ve ahlaklarla hıfzetmek.
2- Hükümleri tenfiz (icra) etmek, hasımlara yargıda bulunmak, mazlumun hakkını zalimden almak.
3- İslam beldelerini harici saldırılardan -bu saldırı ister askeri olsun ister fikrî- savunmak.
4- İnsanın zorluk ve sapmasına yol açan bütün cinayetlere, had ve hüküm ikame etmek.
5- Sınırları sağlam tutmak.
6- Cihat.
7- Zekat, haraç (vergi) ve şeraitin farz kıldığı diğer malları toplamak.
8- Emin insanları hükümet başına getirmek, memurları günah ve bencillik için kullanmamak.
9- Halkın işlerini bizzat kendisi gözetmesi; bu görevi başkalarına devretmesi câiz değildir. Çünkü bunlar raiyetin haklarındandır.[9]
10- İşsizlere iş bulmak, topluma refahı sağlamak, insanları fakirlik ve mahrumiyetten kurtarmak.
Bunlar İmam'ın, hayat sahnesine uyarlaması gereken bir takım işlerdi. Bu konuyu, "Nizam'ul- Hükm ve'l- İdaretu fi'l- İslam" Kitabında daha geniş bir şekilde ele aldık.

İmam'ın Vasıfları

İmam'da şu şartların olması gerekir:
1- Kuşatıcı şartlarıyla adalet. Adalet, büyük günahlara bulaşmaktan kaçınmak ve küçük günahlara ise ısrar etmemektir.
2- Ümmetin, bütün alanlarda ihtiyaç duyduğu şeyleri bilmek; afet, felaket ve hükümler hakkında bilgi sahibi olmak.
3- Kulak, göz ve dil gibi organların, idrak ettiği şeylerin doğru olması için sağlıklı olması. Nitekim diğer organların da her çeşit noksanlıktan salim olması şarttır.
4- Halkı idare etmede genel görüşlü olmak ve genel maslahatı göz önünde bulundurmak.
5- İslam bölgesini himaye etme ve düşmanla savaşma hususunda şecaatli, cesaretli ve güçlü olmak.
6- Nesep açısından İmam Kureyş'ten olmalıdır.
Bu şart ve nitelikleri, Maverdi ve İbn-i Haldun kendi kitaplarında zikretmişlerdir.[10]
7- Masumiyet. Mütekellimler bnu şöyle izah etmişlerdir: Masumiyet; Allah tarafından kuluna verilen en mükemmel bir lütuftur. O masumiyetle, ister kasıtlı olsun ister kasıtsız suç ve günahlara düşmekten uzak durmaktadır. Şia onun İmam'da olması hususunda ittifak etmiştir. Sekaleyn hadisi de buna delalet etmektedir. Şüphesiz Resulullah (s.a.a), Kur'an'la itreti (Ehl-i Beyt'i) arasını birleştirmiştir. Kur'an, hata ve zelleden masum (korunmuş) olduğu gibi, tertemiz olan Ehl-i Beyt (a.s) de masumdur. Aksi takdirde bunların arasında eşitlik ve beraberlik doğru olmaz.
Bu vasıflar ancak İslam'ın savunucusu, koruyucusu ve Allah'ın hoşnutluk ve itaatine kılavuzlukta bulunan Ehl-i Beyt'te toplanmaktadır. İslamî inançlar şairi Kumeyt onları şöyle vasfetmektedir:
(Bunlar) Keramete yakın, hükümlerinde ise zulümden uzaktırlar
Diğer insanlar gibi işlerinde hata etmezler
İslam temellerini sabit kılan ve pekiştirendirler
Savaşta şecaatli ve keskindirler
Savaş ateşi diğer ateşle birleşse de
Yağmur yağan bulutlardır eğer halk kuraklıkta olursa
Yetimler toplumunun sığınaklarıdırlar
Hayat seyirlerinde ağır vezinli (ağırbaşlı) ve kâmil bir adalete sahip olanlardırlar
Büyük sorunları çözmede zeki ve bilgilidirler.
Siyasetçidirler, halkın gözetmesini,
Hayvanların gözetilmesi gibi düşünenler gibi düşünmezler[11]
Şüphesiz Ehl-i Beyt (a.s), ismetleriyle hata ve sapmadan korunarak sire ve hareketleriyle halka kılavuzluk yapmışladır. Olay ve hadiseler de bunun kanıtıdır. Bunlar, insanlık tarihinde, onların eşsiz bir nüsha olduklarına delalet etmektedir. Onların bu makam ve mevkie ulaşmaları, yüce fazilet, takva ve dinde sıkı davranmalarından dolayıdır.

Tayini

Şia'nın, İmam'ın tayini hakkında görüşleri şudur:
Şüphesiz İmam'ın tayini ümmetin elinde değildir; ehl-i hal ve akdin de elinde değildir. İmamet hakkında seçim ve tercih batıl ve imkânsızdır. İmametin durumu nübüvvetin durumu gibidir. Nübüvvet, insanın istek ve icadıyla olmadığı gibi imamet de insanın istek ve icadıyla değildir. Çünkü imamette şart olan ismeti, nefislerde saklı olanları bilen Allah'tan başka kimse tanıyamaz. Şüphesiz, Âl-i Muhammed'in hücceti, bu ümmetin Mehdi'si ve beklenen Kâim'i olan İmam (a.f), Sa'd b. Abdullah'la konuşmasında bunu aydınlığa kavuşturmuştur. Sa'd b. Abdullah İmam'dan (a.s); "Halkın kendilerine imam seçmesini engelleyen sebep nedir?" diye sorduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Muslihi mi seçiyorlar yoksa müfsidi mi?"
— Sa'd: "Elbette muslihi."
— İmam (a.s): "İşte bu, bir illettir; onu aklının yattığı bir kanıtla sana ispatlayacağım. Allah'ın seçtiği ve kendilerine kitap nazil ettiği ve onları vahiy ve ismetle teyit etiği ve aynı zamanda Musa ve İsa gibi ümmetlerin büyük şahsiyetleri ve seçim hakkında daha hidayete ermişleri olan resuller hakkında ne düşünüyorsun? Acaba onlar, sahip oldukları akıl ve ilimlerinin kamalına rağmen birini seçmek istediklerinde onların seçtikleri insan, onun mümin birisi olduğunu zannettikleri halde münafık birisi olabilir mi?"
— Sa'd: "Hayır."
İmam (a.s): "İşte Kelimullah olan Musa (a.s), aklının çok, ilminin mükemmel ve kendisine vahiy inmesine rağmen, Rabbinin mikatı (tayin edilen vakti) için kavmi ve ordusunun büyükleri ve ileri gelenlerinden, iman ve ihlâslarında şüphe etmediği 70 kişiyi seçti. Sonra seçtiği insanlar münafık çıktı. Allah Teala bu konu hakkında şöyle buyuruyor: "Musa tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş adam seçti…"[12] Seçtiği kişiler sonra şöyle dediler: "Bize Allah'ı apaçık göster. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı." [13]
Allah'ın, kendisini nübüvvet için seçtiği kimsenin seçiminin de eslah değil efsed üzere vaki olduğunu gördüğümüzde, seçimin sadece, göğüslerde saklı olanı bilene ait olduğunu anlıyoruz…" [14]
Şüphesiz insanların gücü, insanların kendisiyle mesut olduğu kimseyi idrak emekten acizdir. O halde onun seçimi insanın elinde değildir; o, işlerin batınlarını bilen Allah'ın elindedir ancak.
Bu, imamet hakkında kısa bir bilgi idi. Araştırmacılar onun detayını kelam kitaplarında bulabilirler.

İmam Hasan'ın (a.s) Yüce Ahlakı

İmam Hasan (a.s), ahlakıyla diğer peygamberlerden üstün olan yüce ceddinin ahlakını miras almıştı. Tarihçiler, İmam Hasan'ın (a.s) ahlakından bazı örnekler nakletmişlerdir. Onlardan biri şudur: Şam halkından biri İmam'ın yanından geçerken İmam'a sövmeye ve hakarette bulunmaya başladı. İmam (a.s) susup ona karşılık vermedi. Adamın sövüş ve hakaretleri sona erdiğinde İmam (a.s) şefkat ve tebessümle ona yaklaşarak şöyle buyurdular: "Ey yaşlı adam! Zannediyorum sen garip birisisin, eğer bizden bir şey isteyecek olursan sana bağışlarız, yol göstermemizi istesen yol gösteririz, bize gelsen sana yer veririz, aç olsan doyururuz, muhtaç olsan ihtiyacını gideririz, kovulmuş olsan sığınak veririz."
İmam (a.s) durmadan yumuşak sözlerle onu okşuyordu. Adam artık neye uğradığını şaşırdı ve susarak hiçbir şey söylemedi. İmam'dan nasıl özür dileyeceği ve işlediği sucu nasıl gidereceği hakkında şaşırıp kalmıştı. Sonuçta şöyle demeye başladı: "Allah risaletini nere bırakacağını daha iyi bilir…"[15]
İmam'ın (a.s) yüce ahlakından biri de şudur: İmam (a.s) bir yerde oturmuştu. Oradan ayrılmak istediğinde, fakir birisi O'nun yanına vardı. İmam (a.s) ona yer açtı ve şefkatte bulunarak şöyle buyurdular: "Biz kalkmak üzereyken sen gelip oturdun; bizim kalkıp buradan ayrılmamıza izin veriyor musun?" Fakir adam İmam'ın bu yüce ahlakına şaşırdı ve İmam'a kalkması için izin verdi.[16]
Yine İmam'ın yüce ahlakından biri de şu ki, İmam (a.s), toprak üzerinde oturup kuru ekmek parçalarını yiyen bir grup fakirlerin yanından geçerken İmam'ı, kendileriyle ekmek yemesi için davet ettiler. İmam (a.s) da onların davetini kabul ederek onlarla birlikte oturup ekmek yemeye başladı ve o anda şöyle diyordu: "Allah Teala, kibirlileri sevmez." Daha sonra onları kendi evine davet etti. Onlar da İmam'ın davetini kabul edip onunla birlikte İmam'ın evine gittiler. İmam (a.s) onlara yemek verdi, ihsanda bulundu, elbiseler bağışladı ve onlara oldukça sevgi gösterdi.

Hilminin Genişliği

İmam Hasan'ın (a.s) belirgin sıfatlarından biri de hilimdir. İmam (a.s), kendisine kötülükte bulunan ve saygısızlık yapan herkese iyilik ve bağışta bulunuyordu. Tarihçiler, İmam'ın hilminin genişliğinden birçok örnekler nakletmişlerdir. Onlardan biri şudur ki, İmam (a.s), yanında ayağı kırılmış bir koyun görünce hizmetçisine; "Kim böyle yapmıştır?" diye sordu.
— Hizmetçi: "Ben!"
— İmam (a.s): "Neden?"
— Hizmetçi: "Seni üzmek için!"
— İmam (a.s) tebessüm ettiği halde: "Ben seni mutlaka hoşnut edeceğim."
İmam (a.s), ona büyük bağışta bulunarak onu azat etti.[17]
İmam'ın (a.s) katı düşmanlarından olan Mervan b. Hekem, İmam'ın hilminin büyüklüğüne itiraf etmiştir. İmam Hasan (a.s) bu dünyadan Allah katına göçüğünde, Mervan, İmam'ın naşını taşımak için aceleyle hareket etti. İmam Hüseyin (a.s) onun bu durumunu görünce şöyle buyurdu: "Bugün onun tabutunu taşıyorsun, oysa dün ona öfkeyi yutturuyordun!"
Mervan da cevaben şöyle dedi: "Ben bunu, hilmi dağlar kadar büyük olan kimseye karşı yapıyordum."[18]
Şüphesiz İmam Hasan (a.s) hiliminde, yüce ahlakı ve adabında bir ayet (nişane) idi. İşte zahirî bu sıfatlarıyla kalp ve duygulara hâkim idi.

Bağış ve Cömertliği

İmam Hasan (a.s), eli herkesten daha açıktı, fakirlere herkesten daha çok yardımda bulunuyordu ve hiçbir dilenciyi (eli boş) geri çevirmezdi. İmam'a (a.s); "Neden hiçbir dilenciyi geri çevirmiyorsunuz?" dediklerinde şöyle buyurdular: "Şüphesiz ben de Allah'a dileniyorum ve buna da istekliyim. Ben dilendiğim halde dilenciyi reddetmekten utanıyorum. Şüphesiz Allah Teala, nimetini bana yağdırmakla beni alıştırmıştır; ben de O'nun nimetlerini halka yağdırmakla O'nu alıştırdım. O halde âdeti terk ettiğim halde âdetini benden esirgeyeceğinden korkuyorum."
Sonra şöyle bir şiir inşat ettiler:
Bana bir dilenci geldiğinde hoş geldin derim,
Fazlı (ihsanı) bana hemen farz olan kimseye.
Fazlı böyle olanın fazileti her faziletliden üstündür.
Gençlik günlerinin en faziletlisi (üstünü) istekte bulunduğu zamandır. [19]
Muhtaçlar ve yoksullar İmam'ın kapısının önünde toplanıyor, İmam (a.s) da onlara bağış ve ihsanda bulunuyordu. Tarihçiler, İmam'ın kerem ve bağışından birçok örnekler nakletmişlerdir. Biz onlardan bazısına değiniyoruz:
1- Bir göçebe dilenci Arap İmam'ın (a.s) yanına gelince İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Hazinede ne varsa ona verin." Hazinede on bin dirhem mevcuttu. Göçebe Arap İmam'ın bu bağışını görünce şöyle dedi: "İhtiyacımı açmama ve övgümü (sana) yaymaya müsaade ediyor musun?" İmam (a.s) cevabında şöyle buyurdular:
Biz bağışı sürekli ve fazla olan insanlarız
Ümit ve emel de ondan beslenmektedir
Biz, istenilmeden bağışta bulunuruz
İsteyenin yüzünün suyunu korumak için
Eğer deniz bizim bağışımızın artıklığını bilseydi,
Su yerine utangaçlıktan doluverirdi."[20]
2- İmam Hasan (a.s), zenci bir kölenin yanından geçerken önündeki ekmekten bir lokma kendisi yediğini ve bir lokmayı da yanında bulunan köpeğe attığını gördü. Bunun üzerine; "Neden böyle yapıyorsun?" diye sordu. Köle cevaben; "Şüphesiz kendim yiyip de ona vermemekten hayâ ediyorum" dedi.
İmam (a.s) bu kölenin değerli bir haslete sahip olduğunu görünce, onu bu amelinden dolayı mükâfatlandırmak ve faziletin (iyiliğin) yayılması için ihsanına ihsanla karşılık vermek istedi. Bu yüzden ona; "Yerinden ayrılma" deyip gitti. Sonra onu ve içerisinde bulunduğu bostanı onun efendisinden aldı ve daha sonra onu serbest bıraktı ve o bostanı da onun mülkiyetine geçirdi.[21]
3- İmam (a.s), Medine'nin sokaklarının birinden geçerken bir adamın Allah'tan, kendisine on bin dirhem vermesini istediğini duydu. İmam (a.s) aceleyle evine giderek o miktar parayı ona gönderdi.[22]
Bunlar İmam'ın (a.s), kerem ve bahşişinden bazı örneklerdi. İmam'ın (a.s) bağış ve ihsanından birçok parıltıları "Hayat'ul-İmam'il-Hasan" kitabının 1. cildinde zikrettik.

Zühdü

Resulullah'ın reyhanı ve büyük torunu olan İmam Hasan (a.s) hayatın bütün güzelliklerinde zahitlik etti, duygularını Allah'a yönlendirdi ve dünya malından az bir miktarla yetindi. İmam (a.s) şöyle buyuruyordu:
En düşük ekmek parçası beni doyuruyor
Su kadehinden bir içim su bana yetiyor
İnce elbisenin bir kenarı hayattayken beni örtüyor
Ölürsem de kefenlenmem için bana yetiyor. [23]
İmam (a.s) yüzüğünün kaşına, zühdünü gösteren şu iki beyt şiiri nakş ettirmişti:
Takvadan edebildiğin kadar kendin için (ahiret evine) gönder
Ey genç, şüphesiz ölüm sana ulaşacaktır.
Sevinçle sabahladın, sanki görmüyorsun,
Kalbinin dostlarını mezarlarda ve çürümekte. [24]
Muhammed b. Babeveyh, İmam Hasan'ın (a.s) zühdü hakkında bir kitap telif ederek ismini "Zühd'ül-İmam Hasan" koymuştur.[25]
Biyografi yazanların hepsi, İmam Hasan'ın (a.s), halkın en zahidi ve hal ve durumunun ceddi ve babasının hal ve durumu gibi olduğunu vurgulamışlardır.

İlmî Mevâhibi (Bağışları)

İmam Hasan (a.s) İslam'da, ilim ve hikmet çeşmelerindendi. Hadiste; "Onun ve kardeşinin ilim çeşmesinden" diye geçmektedir. İmam Hasan ve İmam Hüseyin (Allah'ın selamı onların üzerine olsun) ilmi parıldatıyorlardı.[26] İmam Hasan (a.s), İslam dünyasında genç mercilerdendi. Ashap, onun ilminden yararlanmak için ona akın yapıyorlardı. Ashaptan birçoğu ondan hadis nakletmiştir.[27]
Şunu da hatırlatalım ki, Muhammed b. Ahmed ed-Dulabî (Ö: H. 320), İmam Hasan (a.s) için bir Müsned telif etmiş ve onu "Ez-Zürriyyet'ut-Tahire" kitabında getirmiştir. O kitapta, "Hasan (a.s) ceddi Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ediyor" diye hadisler tedvin etmiştir.[28]

Hikmetli Kısa Sözleri

1- "Dünyada bedeninle, ahirette ise kalbinle ol." [29]
2- "Dünyadan talep edip de elde edemediğin şeyi, aklına gelmeyen şey mesabesinde karar kıl (kabul et)." [30]
3- "Musibetten daha şiddetli, kötü huyluluktur." [31]
4- "Kim selamdan önce söze başlarsa, cevabını vermeyiniz." [32]
5- Hastalığından iyileşen birisine şöyle buyurdular: "Şüphesiz Allah seni hatırlamıştır; o halde O'na şükret." [33]
6- "Nimet, mihnettir; şükredersen, hazine olur; nankörlük edersen, ukubet olur."[34]

Bazı Hutbeleri

İmam Hasan (a.s), hatiplerin en üstünü ve söz söylemede onların en güçlüsü idi. Hutbelerinden bazıları şunlardır:
1- İmam Ali (a.s) İmam Hasan'a halkın arasında konuşmasını emredince minberin basamaklarına çıkarak şu hutbeyi irat etti:
"Ey insanlar! Rabbiniz hakkında marifet ve bilgi edinin. Şüphesiz Allah Teala, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ve İmran soyunu âlemlere üstün kıldı. Onların zürriyetleri (evlatları) birbirindendirler. Allah duyan ve bilendir. O halde biz Âdem'in zürriyetinden, Nuh'un ailesinden, İbrahim'in seçkinlerinden, İsmail'in soyundan ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) Ehl-i Beyt'indeniz. Biz sizin aranızda yücelmiş gök, yayılmış yer, doğulu ve batılı olmayan (her zaman güneş gören) ve yağı da mübarek olan zeytin ağacı gibiyiz. Peygamber (s.a.a) o ağacın aslı, Ali (a.s) onun dalı, biz de onun meyveleriyiz. O halde kim onun dallarından birine yapışırsa, kurtulur; kim de ondan geri kalırsa, cehennem ateşine sokulur…" [35]
2- İçerisinde iyi ahlaklardan bahseden güzel hutbelerinden biri de şu hutbedir:
"Bilin ki akıl, muskadır; hilim, ziynettir; vefa, mürüvvettir; acelecilik, deliliktir; sefihlik, zafiyettir; dünya ehliyle oturup kalkmak, çirkinliktir; fasıklarla arkadaşlık, sû-i zanna sebeptir. Kim kardeşini küçümserse, yiğitliği bozulur. Şüpheye düşenler sadece helak olur. Hidayete kavuşanlar (ancak) kurtuluşa erir. Hidayete kavuşanlar, ecellerinde ve rızklarında bir göz kırparcasına Allah'ı töhmet altına almazlar. O halde onların yiğitlikleri ve hayâları kâmildir. Rızkları verilene dek sabrederler. Dünya malı karşılığında din ve yiğitliklerinden bir şey satmazlar. Allah'a isyan karşılığında dünyadan bir şey talep etmezler. İnsanın, kardeşlerinin ihtiyaçlarını, onları kendilerine açıp söylemeden karşılamaya koşması, onun akıl ve yiğitliğindendir. Akıl, Allah Teala'nın kula bağışladığı en üstün şeydir. Çünkü insan dünya afetlerinden onunla kurtulur ve ahiret azabından onunla esenliğe kavuşur."
Ashap, Resulullah'ın (s.a.a) yanında, birisini iyi ibadetiyle övdüklerinde Hazret şöyle buyurdular: "Onun aklına bakın. Şüphesiz insanlar kıyamet günü akılları miktarınca mükâfatlanacaklar. Güzel edep, aklın sıhhatine bir delildir…" [36]

İbadeti

İmam Hasan (a.s), zamanındaki insanların en çok ibadet edeni idi. Raviler, O'nun hakkında şöyle diyorlar: İmam Hasan (a.s) her zaman Allah'ın zikriyle meşguldü.[37] Cennetle cehennemi hatırladığında, yılan sokmuş kimse gibi kıvranıyordu. Ölümü ve kıyamet günü haşır olmayı hatırladığında, Allah'tan korkanların ve tövbe edenlerin ağlaması gibi ağlıyordu.[38] Allah'a sunulmayı hatırladığında, hıçkırarak ağlardı; öyle ki bundan dolayı ona korkulurdu.[39] Bunlar, O'nun Allah'a olan itaat ve O'na karşı olan korkusunun ne derecede büyük olduğunu göstermektedir.

Abdesti ve Namazı

İmam Hasan (a.s) abdest almak istediğinde, hali değişir ve Allah korkusundan rengi sararır ve azaları titrerdi. Bunun sebebini sorduklarında şöyle buyurdular: "Arşın Rabbinin karşısında duran birisinin, azalarının titremesi ve renginin sararması haktır."
Abdesti alıp camiye girmek istediğinde, sesini yücelterek şöyle derdi: "İlahî, konuğun kapındadır. Ey İhsan eden! Günahkâr sana gelmiştir; o halde işlediğimiz çirkin amellerden, katında olan güzel şeylerle geç (onları affet) ey kerim."[40]
Namaza yöneldiğinde, korku ve dehşet alametleri O'nda gözükür ve bütün organ ve azaları titrerdi.[41]
Sabah nazmını kılıp tamamladığında, güneş doğana dek konuşmayıp sadece Allah'ın zikriyle meşgul olurdu.[42]

Haccı

İmam Hasan'ın (a.s), Allah'a ibadet ve itaatinin görüntülerinden biri de, Beyt'ullah'il-Haram'ı, yürüyerek yirmi beş defa haccetmesidir… Bunun sebebini sorduklarında şöyle buyurdular: "Ben, Rabbimin evine, ayaklarımla yürüyerek gitmemekten hayâ ediyorum."[43]

Mallarını Sadaka Vermesi

İmam Hasan (a.s), Allah'ın rızası ve O'nun itaati yolunda her değerli ve nefis malını sadaka verirdi. İki defa, sahip olduğu bütün malını Allah yolunda verdi. İmam (a.s), üç defa bütün mallarını Allah'la yarıya bölüştü...[44]
Bunlar, İmam Hasan'ın (a.s) Allah'a olan itaatlerinden bazıları idi. Şüphesiz ibadetinde, ceddi Resulullah'a (s.a.a) ve muttaki ve muvahhitlerin efendisi olan babasına benzemişti.

Çok Evlilikle İtham Edilmesi

İmam Hasan (a.s) çok evlenmekle itham edilmiştir. İmam'ın (a.s), üç yüz kadınla evlendiği denilmiştir.[45] Bu söz, gerçeği olmayan apaçık bir iftiradır. Mensur Devanikî, Hasanîler onun aleyhine kıyam ettiklerinde bu sözleri uydurdular. Hasanilerin kıyamı neredeyse onun saltanat ve devletini yıkacaktı. Mensur, İmam Ali (a.s) ve evlatları hakkında da çirkin iftiralar uydurup onlara nispet verdiler. Bu sözlerin yalan olduğunu gösteren delillerden biri de şudur ki, eğer bu sözler doğru olsaydı, o zaman İmam'ın evlatları da bunca kadınlarla oranlı olması gerekirdi. Oysa nessapların naklettiğine göre İmam'ın, toplam yirmi iki çocuğu vardı. Bu rakam, sandıkları onca kadınlarla uyum sağlamamaktır.
Üstelik, İmam'ın çok talak veren olduğunu da söylemişlerdir. Eğer bu söz doğru olsaydı, (sürekli kendisini inciten ve zehirleyen) hanımı Eş'as kızı Ca'de'yi de boşardı. Kitabımızın (Hayat'ul-İmam'il-Hasan b. Ali –a.s-) 2. cildinde kesin delilerle, İmam'a nispet edilen bu sözlerin uyduruk olduğunu ispatladık.

Hilafeti

İslam âlemi, toplumsal adaletin öncüsü olan Emir'ul-Muminin Ali'nin (a.s) şahadete erişmesiyle musibete uğradığında, İmam Hasan (a.s) çok kritik ve karışık bir zamanda İslamî hilafeti üstlendi. İmam'ın (a.s) ordusu azgınlık ve isyanla denendi. Onların ekseriyeti rahatlığa yönelip savaştan usanmıştı. İmam Ali'yi küfür ve dinden çıkmakla yargılayan Havariç vebaları da onların içerisinde saklanmışlardı. Tahta kurdu gibi İmam'ın ordusunu deliyor, onları isyana ve İmam'ın emirlerine uymamaya davet ediyorlardı.
İmam'ın (a.s) uğradığı en şiddetli ve kötü mihnet ve musibetlerden biri de ordu komutanları idi. Onların başında, güçlü silahlar genel komutanı Ubeydullah b. Abbas yer almıştı. Bunlar, Allah'a, Resulüne ve Müslümanlara hıyanet ettiler. Muaviye'ye mektup yazarak onu sevdiklerini, emirlerini yerine getireceklerini ve istediği takdirde İmam Hasan'ı öldüreceklerini veya yakalayarak ona teslim edeceklerini bildirdiler.
Amcası oğlu Ubeydullah b. Abbas'a gelince; o, Muaviye'den rüşvet alarak karanlık gecede âr ve aşağılık, fitne ve ıstırapla dalgalanan İmam'ın ordusunu terk ederek Muaviye'nin ordusuna katıldı. Bu işiyle, nefsi zayıf ve korkak olan kimselerin hıyanet yapması içi bir ortam hazırlamış oldu. Bunlar, Muaviye'nin altın ve rüşvetini almak için süratle ona doğru koştular. İşte böylece yeri daraltan mihnetler İmam'ı kuşatmış oldu. İslam'dan çıkan bazı kimseler ise, İmam (a.s) Allah'ın karşısında namaza durduğu bir sırada O'na saldırarak budunu yaraladılar. İmam'ın bu mihnet ve musibetler karşısında sabretmekten başka bir çaresi kalmamıştı. İmam (a.s) kendisini, üçüncü şıkkı olmayan iki şey arasında gördü:
Birincisi: Fetih ve zaferi umulmayan hezimete uğramış bir orduyla Muaviye'yle savaşa girmesi ve bu tutumuyla kendisini, Haşimileri ve Şiilerini tehlikeye atması ve dinin savunucularını ve doğru yola hidayet çileri kurban etmesi.
Büyük bir ihtimalle, eğer İmam (a.s), Muaviye'ye esir olarak götürülmüş olsaydı, Muaviye sonradan minnetle İmam'ı serbest bırakacak ve O'nu talik (bukağıdan kurtulmuş esir) olarak adlandıracak ve bu işiyle kendisi ve ailesinden Tuleka (bukağıdan kurtulan esirler) arı ve lekesini yok etmiş olacaktı. Zira Resulullah (s.a.a), Mekke'nin fetih günü minnet ederek onları serbes bırakmıştı. Yine bununla Emeviler ezici ve helâk edici bir zafer elde etmiş olacaklardı; halkın yanında İmam'ın fedakârlığı için de rezillik ve tekzipten başka bir şey olmayacaktı.
İkincisi: Gözünde diken ve boğazında kemik kalırcasına bazı şartlar üzere Muaviye'yle sulh yapması, Muaviye'yi ve azgınları bırakması, ama onun batın ve habisliğini ve İslam'dan çıkmasını İslam toplumuna aşikar etmesi, barış elbisesini ondan çıkarması ve onun riya, bozgunluk ve hilesini halka göstermesi.
Bunlar şimdilik açık bir şekilde gerçekleşti. Muaviye sulh yaptıktan sonra konuşmak için ayağa kalktı ve lraklılara hitaben şöyle dedi: "Allah'a andolsun ki ben, namaz kılmanız, oruç tutmanız, zekat vermeniz ve hacca gitmeniz için sizinle savaşmadım; size emirlik yapmak için sizinle savaştım ancak. Şüphesiz Allah, siz istememenize rağmen bunu bana bağışladı. Bilin ki, Hasan b. Ali'ye verdiğim her sözü bu iki ayaklarımın altına alıyorum."
Kendi cahiliyetini ortaya çıkaran ve bütün değer ve örflerden ne kadar yoksun olduğunu gösteren bu Emevî hâbis ve tağutunun hareketlerini gördünüz mü? Eğer İmam Hasan'ın (a.s), Muaviye'nin cahiliyetini, unsur ve zatının çirkinlik ve habisliğini ortaya koyan bu faydasından başka hiçbir faydası olmasaydı, yine de sulh yapması uygundu. Şüphesiz Muaviye'nin canına, İslam ve hidayet ruhu esmemişti. O, Resulullah'ın (s.a.a) ilk düşmanı olan babası Ebu Süfyan'a ve şehitler efendisi Hamza'nın ciğerini çiğneyen annesi Hind'e benzemişti. İslam'a düşmanlığı ve Resulullah'a buğzetmeyi onlardan miras almıştı. Velhasıl, İmam Hasan (a.s) sulhu tevcih etti ve şer'i olarak da vazifesi bu idi. Eğer bu olmasaydı ümmet, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği bir durum, üzüntü, sıkıntı ve buhranlarla karşılaşacaktı.
İmam (a.s) Muaviye'yle yapığı sulh antlaşmasında öyle şartlar koştu ki, bunlar onu şer'i egemenlikten sıyırıp çıkardı. Onlardan biri, kendisini emir'ul-muminin (müminlerin emiri) olarak adlandırmaması idi. Bu sözün manası, onun şer'î hâkim ve müminlerin emiri olmaması ve onun sadece zulüm ve sitem hâkimi olması demektir. Nitekim herhangi bir siyaset ve siretinde Kitap ve sünnete tecavüz etmemesini de ona şart koştu. Eğer onun İslamiyetine güven olsaydı, bunu ona şart koşmazdı. İmam (a.s), onun makamıyla çelişen diğer şeyleri de ona şart koştu. Ama Muaviye bu şartlardan hiçbirine vefa göstermedi, onların hepsini çiğnedi. Bunlara, "Hayat'ul-İmam'il- Hasan –a.s-" adlı kitabımızda daha geniş bir şekilde yer verdik.
Durum neden ibaret olursa olsun, şüphesiz Muaviye'nin sulhtan sonraki siyaseti, Allah'ın kitabıyla Peygamber'in sünnetine muhalif olan her şeye doğru yönelmeye başladı. Hucr b. Adi ve Amr b. Hamk el-Huzaî gibi yüce sahabi, suçsuz ve salih insanları öldürdü. Müslümanların namuslarına dokundu, kadınlarını hapse attı ve mallarını yağmaladı. Amr b. As, İbn-i Şu'be, İbn-i Ertat, İbn-i Hekem, İbn-i Mercane ve şer'î babasından uzaklaştırılıp facir babası Ebu Süfyan'a ilhak ettiği İbn-i Sümeyye gibi fasit insanları devlet makamlarına atadı. İbn-i Sümeyye'yi, Irak Şiilerine musallat etti. Bu şahıs onları en kötü işkencelerle cezalandırıyordu; oğullarını öldürüyor, kadınlarını diri bırakıyor, evlerini yakıyor ve mallarını yağmalıyordu…
Muaviye'nin büyük günah ve suçlarından biri, Hz. Peygamber'in torunu olan İmam Hasan'ı hileyle öldürtmesi idi. İmam Hasan'ın eşi olan Eş'as kızı Ca'de'nin eliyle, onu oğlu Yezit'le evlendirmek vaadiyle aldattıktan sonra İmamı zehirletti. Ca'de, İmam (a.s) oruç olduğu halde iftar etmesi için ona zehir içirdi. Bu zehir İmam'ın mide ve bağırsaklarını doğradı. Çok geçmeksizin kutsal ruhu Allah'a doğru intikal etti. Ca'de, Muaviye'nin kendisine içirdiği üzüntü, musibet ve kederle dolu idi. Sahabelerden bazıları Muaviye'yi, Arapların Kesrası olarak adlandırmıştır. İnna lillah ve inna ileyhi raciun.
Muaviye, fasit oğlunu Müslümanlara halife yaparak kendi suç ve günahlarını damgaladı. Oğlu Yezid, Müslümanların din ve dünyasını bozguna uğrattı. İşlemediği hiçbir suç ve günah bırakmadı. Onlardan bazıları; Kerbela, Mekke ve Hırre olaylarıdır. Bunların dışında da Müslümanların hayatını cehenneme çeviren daha nice cinayet ve suçlar işlemiştir.
____________________________
Kaynaklar:
[1] - Kenz'ul- Ummal, c. 7, s. 104; Mecma'uz- Zevâid; c. 9, s. 176
[2] - Sahih-i Buharî, Menakıb-i Hasan ve Hüseyin babı, c. 3, s. 1370, b.Dar-u İbn-i Kesir, Dimaşk; Sahih-i Termizî, c. 2, s. 207; el-Bidaye ve'n- Nihaye, c. 8, s. 34
[3] - Savaik'ul- Muhrika, s. 82; Hilyet'ul- Evliya, c. 2, s. 35
[4] - İstîab, c. 2, s. 369
[5] - el-Bidayet'u ve'n- Nihaye, c. 8, s. 35; Fezail'ul- Ashap, s. 165
[6] - Kenz'ul- Ummal, c. 6, s. 222
[7] - El-Bidaye ve'n- Nihaye, c. 8, s. 33
[8] - el-İsabe, c. 2, s. 12
[9] - Es-Siyaset'uş- Şer'iyye, s. 7
[10] - el-Ahkam'us- Sultaniyye: 4 Mukaddime, s. 135
[11] - el-Haşimiyat, s. 9
[12] - A'raf / 155
[13] - Nisa / 153
[14] - Bihar, c. 13, s. 127
[15] - Menakıb, İbn-i Şehraşub, c. 2, s. 149; el-Kamil, Müberred, c. 1, s. 19,
[16] - Tarih-i Hulefa, Siyutî, s. 73
[17] - Maktel'ul- Hüseyin, Harezmî, c. 1, s. 147
[18] - Şerh-i Nehc'ul- Belağa, İbn-i Ebî'l- Hadid, c. 4, s. 5.
[19] - Nur'ul- Ebsar, s. 111
[20] - A'yan'uş-Şia, c. 4, s. 89-90
[21] - El-Bidaye ve'n- Nihaye, c. 8, s. 38
[22] - Tabakat'ul- Kubra, Şa'ranî, c. 1, s. 23; es-Sabban, s117
[23] - Hayet'ul- İmam'il- Hasan (a.s), c. 1, s. 328
[24] - Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 219
[25] - Hayat'ul- İmam'il- Hasan (a.s), c. 1, s. 330
[26] - En-Nihaye, İbn-i Esir, c. 3, s. 321, ğarre maddesi
[27] - Hayat'ul- İmam'il-Hasan (a.s), c. 2, s. 333
[28] - Biz bu Müsned'in bentlerini, İmam Hasan (a.s) kitabının 1. cildinde zikrettik.
[29] - Şerh-i Nehc'ul- Belağa, İbn-i Ebi'l- Hadid, c. 18, s. 89
[30] - a.g.e
[31] - Nehc'us- Seade, c. 8, s. 280
[32] - Keşf'ul- Ğumme, c. 2, s. 197
[33] - Bihar, c. 75, s. 106
[34] - Tezkiret-u İbn-i Hamdun, s. 25
[35] - Cela'ul- Uyun, c. 1, s. 328
[36] - İrşad'ul- Kulub, s. 239
[37] - Emali-yi Saduk, 108
[38] - A'yan'uş-Şia, c. 4, s. 11
[39] - Emali-yi Saduk, s. 108
[40] - Emali-yi Saduk, s. 108
[41] - Hayat'ul- İmam'il- Hasan (a.s), c. 1, s. 327
[42] - Bihar'ul- Envar, c. 10, s. 93
[43] - A'yan'uş-Şia, c. 4, s. 11
[44] - Usd'ul- Ğabe, c. 2, s. 12
[45] - Hayat'ul- i-İmam'il-Hasan (a.s), c. 2, s. 453
En son f_altan tarafından 21 Haz 2007, 03:26 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İMAM HASAN (A.S)'IN HAYATIYLA İLGİLİ SORULAR VE CEVAPLAR

S. 1- İmam Hasan-ı Mücteba'ın meşhur lâkapları nelerdir?
C. 1- Mucteba, Sibt-i Ekber.
S. 2- İmam Hasan (a.s)'ın künyesi nedir?
C. 2- Ebu Muhammed.
S. 3- İmam Hasan (a.s) ne zaman ve nerede dünyaya geldi?
C. 3- Hicri 3. yılın Ramazan ayının ortasında Medine-i Münevvere'de dünyaya geldi.
S. 4- İmam Hasan (a.s)'ın hayatı kaç döneme ayrılır?
C. 4- Üç döneme ayrılır:
1- Resulullah (s.a.a)’in dönemi
2- Babasıyla birlikte olduğu dönem.
3- İmametlik dönemi.
S. 5- İmam Hasan (a.s)'ın imamet müddeti kaç yıl sürmüştür?
C. 5- On yıl.
S. 6- İmam Hasan (a.s), kaç yıl babasıyla birlikte bulundular?
C. 6- Otuz yedi yıl.
S. 7- İmam Hasan (a.s) kaç yıl, Hz. Peygamber (s.a.a) döneminde yaşamıştır?
C. 7- Sekiz yıl civarında.
S. 8- İmam Hasan (a.s), erkek çocuğu olduğundan dolayı kendisini tebrik edenlerin sözüne karşılık ne buyurdular?
C. 8- Şöyle nakledilmiştir: Allah Teala İmam Hasan (a.s)'a bir erkek çocuğu bağışladığında Kureyş'ten olan bir grup kimse İmam (a.s)’ı tebrik etmek için Hazretin yanına gelerek: "Süvari mübarek olsun" dediler. İmam Hasan (a.s) onların sözüne karşılık şöyle buyurdular: "Bu nasıl sözdür? Süvari değil de piyade olabilir." Cabir; "Öyleyse nasıl diyelim?" dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Allah-u Teala, birinize erkek çocuğu bağışladığında o şahsı tebrik etmek istediğinizde şöyle deyin: Bağışlayana şükreden ol, bağışlanan sana mübarek olsun, Allah Teala onu erginliğe ulaştırsın ve iyiliğinden seni faydalandırsan."[1]
S. 9- Hz. Ali (a.s)'ın şahadetinden sonra, İmam Hasan (a.s)'ın zamanındaki Medine valisi kimdi?
C. 9- Mervan bin Hakem.
S. 10- İmam Hasan (a.s)'a gizlice suikast düzenlemek isteyenler kaç kişiydi?
C. 10- Muaviye'nin komplolarından biri de dört kişiyle İmam Hasan (a.s)'a gizlice suikast düzenlemek istemesi idi. O dört kişi şunlardı:
1) Amr bir Hureys.
2) Şebes bin Rib'i.
3) Eş'as bin Kays.
4) Hücr bin Haris.
İmam Hasan (a.s) bu komplodan haberdar olduğundan dolayı münafıkların şerrinden korunmak için dışarı çıktığında elbiselerinin altından savaş elbisesi giyiyorlardı.
S. 11- İmam Hasan (a.s), kaç defa yaya olarak Medine'den Mekke'ye gitmişlerdir?
C. 11- Yüz yirmi defa.
S. 12- İmam Hasan (a.s) ,neden ömrünün son saatlerinde ağlıyorlardı?
C. 12- İmam Hasan (a.s) ashabından birine cevaben şöyle buyurdular: "Bil ki, iki şey için ağlıyorum; Biri, herkesin durumdan haberdar olmak için etrafına bakacağı kıyamet gününün vahşetinden; diğeri ise dostlarımdan ayrılacağımdan dolayıdır."
S. 13- İmam Hasan (a.s)'ın Muaviye ile barış yapmasının sebebi ne idi?
C. 13- İmam Hasan (a.s)'ın ordusundan pek çok insanın münafık olması, ordusunun komutanı olan Ubeydullah bin Abbas'ın Muaviye'nin ordusuna geçmesi, yine tarihin naklettiğine göre, ordunun üçte ikisinin (Muaviye tarafından) aldatılması, geri kalanların çoğunun da ahitlerini bozması, Havariç'in ihlalleri ve İmam'a çeşitli iftira ve saygısızlıkların yapılması O Hazretin Muaviye ile barış yapmasının sebeplerini oluşturuyordu.
S. 14- İmam Hasan (a.s) kaç yaşında ve kimin eliyle zehirlendi?
C. 14- Kırk yedi yaşında Muaviye'nin vesvesesiyle kendi hanımı Cude'nin eliyle zehirlendi.
S. 15- Masum İmamlar arasından, hangi İmamın cenazesini ok yağmuruna tutmuşlardır?
C. 15- Muhaddis-i Kummi, Menakıb kitabının sahibinden şöyle naklediyor: "İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini öyle ok yağmuruna tuttular ki, defnedildiğinde ondan yetmiş ok çıkardılar."[2]
S. 16- İmam Hasan (a.s) ne zaman ve nerede şahadete eriştiler?
C. 16- Hicretin 50. Yılında sefer ayının 28. günü Medine'de şahadete eriştiler.
S. 17- İmam Hasan (a.s)'ın kabri nerededir?
C. 17- Medine'deki Baki mezarlığındadır.
________________________________
[1] - Tuhaf'ul- Ukul, s.235; Arapça baskısı.
[2] - Envar'ul- Behiyye, s.83.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

İBRETLİ ÖYKÜLER

1- İmam Hasan (a.s)'la İmam Hüseyin (a.s)'ın Yarışı

Bir gün İmam Hasan (a.s)'la İmam Hüseyin (a.s) yazı yazıyorlardı. İmam Hasan (a.s) kardeşi Hüseyin (a.s)'a: "Benim yazım senin yazından daha iyidir" dedi.
İmam Hüseyin (a.s): "Hayır! Benim yazım daha iyidir" dedi.
Bu yüzden anneleri Hz. Fatıma (a.s)'ın yanına gidip: "Anneciğim! Hangimizin yazısı daha iyidir?" dediler.
Hz. Fatıma (a.s) hiç birinin kalbini kırmamak için: "Gidin babanızdan sorun" buyurdu.
Babalarının yanına gidip: "Babacığım! Hangimizin yazısı daha güzeldir?" dediler.
Hz. Ali (a.s) hiçbirinin kalbini kırmamak için: "Gidin dedeniz Resulullah (s.a.a)'den sorun" buyurdular.
Dedeleri Resulullah (s.a.a)'in yanına gelerek: "Dede! Hangimizin yazısı daha güzeldir?" diye sordular.
Resulullah (s.a.a): "Ben Cebrail'den sormadıkça sizin yazınız hakkında hakemlik yapmam" buyurdular.
Cebrail, Resulullah (s.a.a)'in huzuruna gelerek şöyle dedi: "Ya Resulellah! Ben de onların arasında hakemlik yapmam; İsrafil'in onların arasında hakemlik yapması gerekir!" dedi.
İsrafil: "Ben de Allah Teala'dan sormadıkça onların arasında hakemlik yapmayacağım" dedi.
İşte bundan dolayı İsrafil: "Allah'ım! Hasan'ın yazısı mı daha güzeldir, yoksa Hüseyin'in yazısı daha güzeldir?" diye sordu.
Allah-u Teala: "Ben hakemlik yapmayacağım, anneleri Fatıma onların arasında hakemlik yapmalıdır" buyurdu.
Allah-u Teala'nın emri üzerine Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: "Ben sizin aranızda bu gerdanlığın tanelerini dağıtacağım, sizden hanginiz daha çok tane toplarsa, onun yazısı daha güzeldir."
Daha sonra gerdanlığın tanelerini onların arasında dağıttı. Allah-u Teala Cebrail'e yeryüzüne inmesini ve onların rencide olmaması için gerdanlığın tanelerini onların arasında eşit olarak bölmesini emretti. Cebrail de onların ihtiramı ve tazimi için Allah-u Teala'nın emrini yerine getirdi."[1]
İşte böylece onlardan hiçbirinin kalbi kırılmadı ve her ikisi eşit olarak toplayıp hoşnut oldular.
(Bihar, c.43, s.309)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön