Hz. Ali (a.s)'ın Hayatı, Fazileti...

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Ali'den (a.s) Hikmetli Sözler

426- Zorbalık


2. "Allah'ın kullarına zorbalık etmekten sakın. Şüphesiz Allah her zorbayı parçalayıp yok eder."
3. "Zorbalık eden kırılıp dökülür."
4. "Zorbalık eden kimseyi Allah horlar ve küçük düşürür."
5. "Zorba insanın ameli temizlenmez."
6. "Elinin altındakilere karşı zorbalık eden kimse kırılıp dağılır."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Ali'den (a.s) Hikmetli Sözler

427- Zorluk-Sıkıntı


2. "Zorlukların sana kifayet etmediği (işine gelmediği) zaman zorluklara yönel."
3. "Birbiri ardınca inen zorluklar karşısında insanın faziletleri ortaya çıkar."
4. "Şiddetler inince kardeşlerin koruyuculuğu tecrübe edilir."
5. "Zorluklar anında kinler yok olur."
6. "Zorluklarda sabırlı, tatsız olaylarda ise vakarlı ol."
7. "Büyük insanları şiddetli zorluklar için ayırmışlardır."
8. "Musibetlere taarruz etmeyene, musibetler taarruz eder. (saldırır) "
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Ali'den (a.s) Hikmetli Sözler

428- Zulüm


2. "Zalim aşağılıktır."
3. "Zulüm azaptır."
4. "Beka yurdu yerine fena yurduna razı olan kimse nefsine zulmetmiştir."
5. "Yetim ve dullara zulmetmek azab indirir ve nimetleri ehlinden alır."
6. "Mazlumun zalim aleyhindeki günü (kıyamet günü), zalimin mazlum aleyhine olan gününden daha şiddetlidir."
7. "Zalim kınanmıştır.""Haksızlık nimeti yok eder."
8. "Zulüm azab indirir."
9. "Zulmün akıbeti korkunçtur."
10. "Haksızlık nimeti yok eder."
11. "Zalim cezayı gözetler."
12. "Mazlum sevap yolunu gözetler."
13. "Zulüm nimeti uzaklaştırır."
14. "Haksızlık azap indirir."
15. "Zulüm ateşe sebep olur."
16. "Haksızlık yokluğa sebep olur."
17. "Zulüm rezaletlerin en aşağılığıdır."
18. "Zulüm halkın yok oluşudur."
19. "Düşmanlık gücü yok eder."
20. "Zulüm helak edici etkilere sahiptir."
21. "Haksızlık ceza açısından en hızlı olandır."
22. "Zulüm şehirleri altüst eder."
23. "Zulüm sahibini yok eder."
24. "Haksızlık insanı ölüme sürükler."
25. "Haksızlık ceza açısından en hızlı olan şeydir."
26. "Zorba zalimi günahları helak eder."
27. "Zulüm unutulmayan bir suçtur."
28. "Mümin zulüm etmez ve günaha düşmez."
29. "Haksızlık büyük insanları yere serer ve ecelleri yaklaştırır."
30. "İsyankar zalim iki azaptan (dünya ve ahiret azabından) birini gözetler."
31. "Dünyada zulüm yokluk ve ahirette ise helak oluştur."
32. "Zulüm ayağı kaydırır, nimeti yok eder ve ümmetleri helak eder."
33. "Saldırgan insanın düşmanları çok olur."
34. "Zulüm anında Allah'ın senin hakkındaki adaletini ve kudret anında Allah'ın üzerindeki kudretini hatırla."
35. "Mazlumun duasından sakın. Şüphesiz o hakkını Allah'tan ister ve münezzeh olan Allah ise kendisinden bir hak istenildiğinde icabet etmemekten daha yücedir."
36. "Haksızlıktan sakının. Şüphesiz haksızlık azap indirir, nimeti yok eder ve değişmelere sebep olur."
37. "Zulümden uzak durun. Şüphesiz zulüm en büyük suç ve en büyük günahtır."
38. "Zulümden sakının. Zulmeden kimsenin günleri tatsız geçer."
39. "Zulümden sakın. Şüphesiz zulmettiğin kimseden zulüm kalkar, ama (sonuçları) sana baki kalır."
40. "Haksızlık etmekten sakın, şüphesiz haksızlık insanı hızla yere serer ve haksızlıkla amel eden kimse (başkaları için) ibret olur."
41. "Zulümden sakın, şüphesiz zulüm en büyük günahtır ve şüphesiz zalim kıyamet günü zulmüyle cezalandırılır."
42. "Haksızlıktan sakın, şüphesiz haksız kimseyi Allah süratle cezalandırır ve ona ibretli azaplar indirir."
43. "Haksızlığın yere sermelerinden, vefasızlığın rüsvalığından, gizli ve kınanmış kötülükleri harekete geçirmekten sakının."
44. "Bilin ki zulüm üç kısımdır: Bağışlanmayan zulüm, (cezası) terk edilmeyen zulüm ve bir de bağışlanan ve sorulmayan zulüm. Bağışlanmayan zulüm, Allah'a şirk koşmaktır. Yüce Allah: "Allah kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz" buyurmuştur. Bağışlanan zulüm, bazı küçük günahlarla kulun kendisine yaptıklarıdır. Terk edilmeyip cezalandırılan zulüm ise, kulların birbirine zulmüdür. Burada kısas çok şiddetlidir; bıçakla yaralamak veya kamçıyla vurmak gibi değildir. Bunlar onun yanında ne kadar küçük kalır!"
45. "En hüsrana uğrayanınız en çok zulmedeninizdir."
46. "En çirkin ahlak düşmanlıktır."
47. "(İnsanı) Yere serme açısından en hızlı şey haksızlıktır."
48. "En çirkin davranış zulümdür."
49. "En aşağılık haksızlık, kudret anındadır."
50. "En etkili ok, mazlumun duasıdır."
51. "En çirkin haksızlık ülfet edilen kimselere yapılandır."
52. "En çirkin zulüm, Allah'ın haklarını alıkoymandır."
53. "Azap indiren en ektin şey haksızlık ve nimete nankörlük etmektir."
54. "Ceza açısından en hızlı günah, sana haksızlık etmeyene haksızlık etmendir."
55. "İnsanların en zalimi kendisine insaflı davranan kimseye zulmedendir."
56. "Şüphesiz en hızlı ceza, haksızlığın cezasıdır."
57. "Şüphesiz ceza açısından en hızlı kötülük zulümdür."
58. "Şüphesiz yırtıcı hayvanların tek derdi başkalarına zorbalık/düşmanlık etmektir."
59. "Şüphesiz zulümdeki çirkinlik, adaletteki güzellik ölçüsüncedir."
60. "Şüphesiz mazlumun duası münezzeh olan Allah katında müstecab olur. Zira mazlum hakkını ister Allah-u Teala ise haklıdan hakkını esirgemekten daha adildir."
61. "Kudret seni insanlara zulmetmeye zorlarsa münezzeh olan Allah'ın seni cezalandırmadaki kudretini, kendilerine yaptığın zulmün ortadan kalkışını ve sonuçlarının sana baki kaldığını hatırla."
62. "İktidarın afeti haksızlık ve zorbalıktır."
63. "Zulümle nimet kalkar."
64. "Haksızlıkla azap iner."
65. "Teslim olan kimseye yapılan zulüm ne kötü zulümdür."
66. "Zulme ve düşmanlığa itaati terk edin, itaat ve teslimiyet yolunda yürüyün ki ahirette saadete eresiniz."
67. "Zulmün devamı nimeti yok eder ve azap indirir."
68. "Zulüm bineğine giren kimseyi helak/yokluk kuşatır."
69. "Zulüm bineğine bineni, bineği yere serer."
70. "İnsanların en kötüsü, insanlara zulmedendir."
71. "İnsanların en kötüsü mazlumun aleyhine yardım edendir."
72. "İki şeyin akıbeti salim olmaz: Zulüm ve kötülük."
73. "Hakka zulmeden kimse, batıla yardım etmiştir."
74. "Zayıf kimseye zulmetmek, en çirkin zulümdür."
75. "Teslim olan kimseye zulmetmek en büyük suçtur."
76. "İnsanlara zulmetmek ahireti bozar."
77. "Allah'ın kullarına zulmeden kimse münezzeh olan Allah'a düşmanlığını açığa vurmuştur."
78. "İnsanın dünyadaki zulmü ahiretteki mutsuzluğunun nişanesidir."
79. "İnsanlara zulmeden kimse kıyamet günü zulmü sebebiyle zorluğa düşer, azaba duçar olur ve fakirleşir."
80. "İnsanın zulmü kendisini helak eder ve yere serer."
81. "Mazlum insanların hakkını arayanlara münezzeh olan Allah mühlet verir, ama onları (kendi haline) terk etmez."
82. "Kudretin gidişi mazlumların hakkını biriktirmededir."
83. "Günahların birikimi Allah'ın kullarının haklarına tecavüzdedir.""Şüphesiz mazluma yardım edilir."
84. "Nice nimeti zulüm ortadan kaldırır."
85. "Nimeti yok edici ve azabı indirici olarak zulüm yeter."
86. "Nimeti giderici olarak haksızlık yeter."
87. "Mazluma yardımcı ve zalime düşman ol."
88. "Her zalimin geçemeyeceği bir ceza ve hata etmeyeceği bir yere serilişi vardır.""Zorbanın yere serilişi vardır."
89. "Zalimin (kendisinden alınacak ilahi) bir intikamı vardır."
90. "Zalimin parmağını ısırışı vardır."
91. "İnsanlardan zalim olanların üç nişanesi vardır: Üstündekilere günahla zulmeder, altındakilere üstün gelerek zulmeder ve zalim topluluğa yardım eder."
92. "Zulüm üzere hareket etmekten daha etkili olan, nimetleri yok edici ve azap indirici şey yoktur."
93. "Zulmeden kimseye zulmedilir."
94. "Zorbalık eden kimse kırılır/yenilir."
95. "Zulmeden kimse işini bozmuş olur."
96. "Halkına zulüm eden, düşmanlarına yardım etmiştir."
97. "Zulmeden kimseyi zulmü helak eder."
98. "Zulmeden kimsenin helak oluşu çabuk olur."
99. "Zulmeden kimsenin yere serilişi büyük olur."
100. "Zulmeden kimsenin zulmü onu helak eder."
101. "Zulüm eden kimsenin ömrü kırık/kısa olur."
102. "Canından korkan kimse başkalarına zulmetmez."
103. "Allah'ın kullarından zulmeden kimsenin hasmı kulları değil, bizzat Allah olur."
104. "(Başkalarına karşı) saldırgan olan kimsenin düşmanları da çok olur."
105. "Zulmü çok olanın pişmanlığı da çok olur."
106. "İnsanlara düşmanlık ilacını çeken kimse onunla öldürür."
107. "Nefsine zulmeden kimse başkalarına karşı daha da zalim olur.""Allah'ın kullarına zulmedenin hasmı Allah olur."
108. "Zorbalık kılıcını çeken kimsenin kılıcı başına gömülür."
109. "Zulmeden kimsenin ömrü kırılır/kısalır ve zulmü kendisini helak eder."
110. "Zulüm yoluna koyulan kimsenin günleri tatsız geçer."
111. "Mazlumun hakkını zalimden almayan kimsenin günahları büyük olur."
112. "Halkına zulmeden kimsenin Allah mülkünü yok eder, yokluk ve helak oluşu kazandırır."
113. "Düşmanlık kılıcını çeken kimseden saltanat izzeti alırı."
114. "Bir Müslümanın zararına (başkasına) yardımcı olan kimse İslam'dan beri/uzak olmuştur."
115. "Yüce insanlara zulüm, en çirkin zulümdendir."
116. "Zalim insana azap ne kadar da yakındır."
117. "Mazluma yardım ne kadar da yakındır."
118. "Zalimin cezası ne de büyüktür."
119. "Zulmeden, saldırgan olan, zorbalık eden ve haksızlıkta bulunan kimsenin günahı ne de büyüktür."
120. "Haksızlık ve düşmanlık ehline azap ne de yakındır."
121. "Zulüm ve düşmanlık ehline azap ne de yakındır!"
122. "Heyhat! Zalimin Allah'ın elim azabından ve büyük cezasından kurtuluşu çok uzaktır."
123. "Allah'a and olsun ki eğer Allah-u Teala zalime mühlet verirse onu yakalayışı kalkmış olmaz. Allah onun geçtiği yolda ve tükürüğünün geçtiği yerde, (yani boğazında) pusu kurmuştur."
124. "Hakimlerin hakimi ve saklayanların içini bilen Allah'tan dolayı zalimlere eyvahlar olsun!"
125. "Nefislerinize sizleri zalimlerin yoluna götürmesine izin vermeyin."
126. "Savunmaya gücünün yetmediği kimseye karşı elini açma. (fırsat verme)"
127. "Allah'tan başka bir yardımcı bulmayan kimseye zulmetme."
128. "Sana zulmedenin zulmü büyük gelmesin. Zira o kendine zarar, sana ise fayda vermeye çalışmaktadır. Seni sevindiren kimsenin mükafatı onu üzmen değildir."
129. "Zulüm gibi bir kötülük yoktur."
130. "Haksızlıkla birlikte zafer olmaz."
131. "Allah'ın kullarına zulmetmekten korkmayan kimse ahirete iman etmemiştir."
132. "Zulüm insanı yoldan çıkarır."
133. "Zulmün kötü sonuçları vardır."
134. "Zulüm adalet ile ters düşmektedir."
135. "Zulüm yok edicidir."
136. "Zulüm iki helak ediciden biridir."
137. "Cehaletin başı zulümdür."
138. "Haksızlık ve zulümden sakın. Şüphesiz haksızlık kılıca davet eder ve zulüm ise insanları göçe zorlar ve cezayı hızlandırır."
139. "Zulümden sakın. Şüphesiz zalim cennetin kokusunu alamaz."
140. "En çirkin şey yöneticilerin zulmüdür."
141. "Zalim insan kendini kınayana zulmü ulaşmasa dahi, insanların kendisine öfkelendiği ve kınadığı kimsedir. Adil insan ise bunun tam tersidir."
142. "En zalim insan zulmünü adalet sayan kimsedir."
143. "Zulüm kötü bir siyasettir."
144. "Zalimin devleti (varlığı) mümkün olan şeylerdendir. (Ama adil insanın devleti varlığı zorunlu olan şeylerdendir.) "
145. "Zalimin zamanı en kötü zamandır."
146. "İnsanların en kötü ahlakı zulümdür."
147. "Zulme itaat insanın helak oluşuna ve saltanatının ortadan kalkışına sebep olur."
148. "Zulümde isyan vardır."
149. "Halkın helak oluşu zulümdedir."
150. "Her kim zulmederse, zulmü kendisini helak eder."
151. "Mülküne (sahip olduğu şeye) zulmeden kimsenin helak oluşu büyük olur."
152. "Velayet ve saltanatı zulmeden kimsenin devleti yok olur."
153. "Zulmeden kimsenin ömrü parçalanır/kısalır."
154. "Zulümle amel eden kimsenin Allah helak oluşunu hızlandırır."
155. "İnsanlar, hakimiyetinde zulmeden kimsenin, helak oluşunu temenni eder."
156. "Davranışları kötü, sahip olduğu her şeye zulmeden, zorbalık yoluna koyulan ve saldırganlık eden kimseye eyvahlar olsun!"
157. "Büyük insanları kendine zulmetmeye tamahlandırma."
158. "Zalimin hükmünde hayır yoktur."
159. "Hakimin zulmünden daha korkunç bir zulüm yoktur."
160. "İnsanların zulmünden güvende olmadıkları kimse, Allah'ın azabından güvende olamaz."
161. "Zulmü sebebiyle övülen kimse aldatılmıştır."
162. "Zulümden sakınmak adaletin gereklerindendir."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Hz. Ali'den (a.s) Hikmetli Sözler

429- Züht


2. "Züht servettir."
3. "Rahatlık zühttedir.."
4. "Züht dinin meyvesidir."
5. "Züht yakinin meyvesidir."
6. "Züht dinin aslıdır."
7. "Züht yakinin temelidir."
8. "Züht karlı bir ticarettir."
9. "Züht ihlaslı kimselerin huyudur."
10. "Züht salahın/liyakatin anahtarıdır."
11. "Züht arzuları kısaltmaktır."
12. "Züht sahibi olmaya çalışmak züht ile sonuçlanır."
13. "Dünyada züht büyük rahatlıktır."
14. "Züht var olan şeyin yok oluncaya kadar, yok olan şeyi talep etmemendir."
15. "İnsanların elinde olan şeylerden sakınmak iki cömertlikten biridir."
16. "Züht arzuları azaltmak ve amelleri halis kılmaktır."
17. "Akıllı kimse fani ve aşağılık dünyada züht içinde yaşayan ve yüce, ebedi ve ulvi cennete rağbet edendir."
18. "Züht iki rahatlıktan en üstünüdür."
19. "züht takva sahiplerinin ahlakı ve Allah'a dönenlerin huyudur."
20. "Züht bulunan şeylerin en azı, tanınan şeylerin en yücesidir. Herkes onu över, ama insanların çoğu onu terk eder."
21. "Dünyada züht içinde yaşa ki üzerine rahmet insin."
22. "Dünyada züht içinde yaşa ki Allah sana dünyanın ayıplarını göstersin. Gaflet etme, zira senden gaflet edilmektedir."
23. "Dünyada züht içinde yaşa, ondan sakın; Rabbinden firar edip dünyayı talep etmekte çaba gösterdiğin bir halde ölümün sana inmesinden sakın ki bu taktirde mutsuzlardan olursun."
24. "Dünyada züht içinde yaşa ve ondan uzak dur. Kalbin dünyadan bir şeye bağlı iken ölümün sana gelip çatmasından sakın ki bu durumda helak olursun."
25. "Dünyaya zahitlerin ve ondan yüz çevirenlerin gözüyle bakın. Vallahi dünya az bir zaman sonra kendisine yurt edinenleri yok edip gider. Ondan emin olan imkan sahiplerini elemlere boğar."
26. "Yarın Allah'ı kıyamette senden hoşnut olduğu ve gazaplanmadığı bir halde görmek seni sevindirmez mi? O halde dünyada zahit ol, ahirete rağbet et, takva ve doğruluktan ayrılma. Şüphesiz bunlar dinin toplamıdır. Hak ehliyle birlikte ol, onların amel ettiği gibi amel et ki onlardan olasın."
27. "En uzak görüşlü olanınız en zahit olanınızdır."
28. "En üstün ibadet zühttür."
29. "Zühtün başı züht sahibi olmaya çalışmaktır."
30. "En üstün itaat dünyada züht içinde yaşamaktır."
31. "En üstün züht zühtü gizlemektir."
32. "İnsanların saadet açısından en büyüğü en çok züht içinde yaşayandır."
33. "Zühtün esası Allah nezdinde olan şeylere güzel rağbettir. "
34. "İnsanların zühte en layığı dünyanın eksikliğini bilendir."
35. "Zahitler, dünyada gülseler bile kalpleri ağlar, sevinçli olsalar da üzülür ve gıpta edilecek kadar lütfe erseler de az kulluk ettikleri için kendilerine kızarlar."
36. "Şüphesiz züht arzuları kısaltmak, nimetlere şükretmek ve haramlardan sakınmaktır. Eğer bunlar sizde yoksa da (en azından) haram; sabrınıza galebe çalmamalı ve nimetler karşısında şükretmeyi unutmamalısınız. Zira münezzeh olan Allah aydın ve aşikar hüccetler ve bu özrü açıkça beyan eden kitaplar sebebiyle sizlere özür kapısını kapatmıştır."
37. "İşini düşünmüş ve nefsini tanımış isen dünyadan yüz çevir, dünyada züht içinde yaşa. Şüphesiz dünya mutsuzların yurdudur, mutluların yurdu değildir. dünyanın sevinci yalan, süsü aldatıcı, bulutları dağınık ve bağışları geri döndürülecektir."
38. "Beka yurduna rağbetiniz varsa o halde fena aleminde zahit olun."
39. "Şüphesiz sen dünya için yaratılamadın o halde dünyada züht içinde yaşa ve dünyadan yüz çevir."
40. "Şüphesiz züht sahibi olursanız dünyanın mutsuzluğundan kurtulursunuz ve beka yurduna erişirsiniz."
41. "Zahit insan insanlardan kaçınca onu ara."
42. "Zahit insan insanları isteyince ondan kaç."
43. "Züht ile hikmet meyve verir."
44. "Zühtün meyvesi rahatlıktır."
45. "Cennetin değeri dünyada züht içinde yaşamaktır."
46. "Zühtün güzelliği en üstün imandır ve dünyaya rağbet yakinleri bozar."
47. "İnsanların en hayırlısı nefsi züht içinde yaşayan, rağbeti az olan, şehveti ölen, imanı halis olan ve yakini doğru olandır."
48. "Cömertliğin başı dünyada züht içinde yaşamaktır."
49. "Hikmetin süsü dünyada züht içinde yaşamaktır."
50. "Dünyada züht içinde yaşaman seni kurtarır ve dünyada, dünyaya rağbet etmen seni yok eder."
51. "İnsanın fani olan şeylerden züht içinde olması, baki olan şeylere yakini ölçüsündedir."
52. "Nefsin ıslah sebebi dünyadan yüz çevirmektir."
53. "Ne mutlu dünyada zahit olanlara ve ahirete rağbet edenlere! Onlar yeryüzünü sergi, toprağını yatak, suyunu güzel koku, Kur'ân'ı iç elbise (kalp ziyneti), duayı ise (olaylara karşı) dış elbise yapan ve dünyayı Hz. Mesih İsa (a.s) gibi kesip atan (ondan yüz çeviren) kimselerdir."
54. "Zühtten ayrılma şüphesiz ki züht dinin yardımcısıdır."
55. "Aklın fazileti zühttür."
56. "Ahiretin değerini bilmeyen kimse dünyada nasıl züht içinde yaşasın."
57. "İlim tahsil etmek, dünyada züht içinde yaşamaktır."
58. "İnsanın fani olan şeylerden yüz çevirmezi ve baki olan şeylere aşık olması saadet için yeter."
59. "Dünyanın fani olacağını bilen, bu yüzden dünyada züht içinde yaşayan ve ahiretin bekasını bilip ahiret için amel eden kimselerden olunuz."
60. "Dünyayı tanıyan, züht içinde yaşar."
61. "Baki olan şeylere yakini olan insan, fani olan şeylere karşı züht içinde yaşar."
62. "Züht içinde yaşayana, zorluklar kolay gelir."
63. "Zühdün ortadan kalkan ve yok olan şeyler hakkında olmalıdır. Zira böyle bir şey sana baki kalmaz ve sen de ona baki kalmazsın."
64. "Zühd içinde yaşayan fakir olamaz."
65. "Dünyada züht içinde yaşayan dinini korumuştur."
66. "Dünyada züht içinde yaşayan kimse, dünyayı kaybetmez."
67. "Dünyaya rağbet eden kimseyi dünya zorluklara düşürür ve mutsuz kılar."
68. "Dünyadan yüz çeviren kimseye dünya hor bir halde gelir."
69. "Dünyadan kopan kimseye musibetler kolay gelir."
70. "Geçmişinden dolayı eseflenmeyen ve gelecek şeylere sevinmeyen kimse zühtü iki tarafıyla elde etmiştir."
71. "Dünyada züht içinde yaşayana musibetler kolay gelir."
72. "Dünyada züht içinde yaşayan nefsini özgür kılar ve Rabbini hoşnut eder."
73. "Dünyada züht içinde yaşayanın gözü yüce cennetle aydın olur."
74. "Dünyada züht içinde yaşamayanın yüce cennette nasibi olmaz."
75. "Züht ile hikmet meyve verir. "
76. "Tamahtan ayrılmayan ve sakınma ile süslenmeyen kimsenin zühtü fayda vermez."
77. "İnsanları tanıyan kimseye, ellerinde olan şeylere karşı zahit olması yakışır."
78. "Ey insanlar dünyada züht içinde yaşayın. Şüphesiz dünya hayatı kısa, hayrı azdır. Şüphesiz dünya gitme yurdu ve dağılma yeridir. Gerçekten dünya ecelleri yakın kılmış ve arzuları kesip koparmıştır. Bilin ki dünya kendisini gösteren, sonra nefretle sırt çeviren, tahrik edici kötü bir kadın gibidir. Dünya koşunca gitmekten geri kalan ve hıyanet eden bir yalancıdır."
79. "Dünyayı tanıyan kimseye ondan yüz çevirmesi ve uzak durması yakışır."
80. "Dünyanın yok oluş süratini bilen kimseye ondan yüz çevirmesi yakışır."
81. "İnsanların elinde olandan yüz çevirmekle dostluklarını elde et ki onların sevgisine nail olasın."
82. "Şüphesiz cehaletten yüz çevirmek, akla rağbet etme miktarıncadır."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

HZ. ALİ'DEN (A.S) NEKLEDİLEN DUALAR

Kumeyl Duası


Kumeyl duası meşhur dualardan biridir. Allame Meclisi (r.a) diyor ki: Hızır (a.s) duası olan bu dua en güzel dualardandır.
Emirulmüminin Hz. Ali (a.s) bu duayı özel ashabından olan Kumeyl b. Ziyad'a öğretmiştir. Bu dua Şaban ayının on beşinci gecesinde ve yine her Cuma gecesinde okunur; düşmanların zararından korunmak, rızkın artması ve günahların bağışlanmasında önemli bir etki-si vardır. Şeyh ve Seyyid bu duayı nakletmişlerdir. Biz bu duayı “Misbahu'l-Müteheccid" kitabından naklediyoruz:


"Allah'ım! Sen'in her şeyi kaplayan rahmetin hakkına; ve kendisiyle her şeye üstün geldiğin, karşısında her şeyin boyun eğdiği ve her şeyin ram olduğu gücün hakkına; ve her şeye galip geldiğin ceberut (ilâhi aza-met) un hakkına; ve önünde hiçbir şeyin duramadığı izzetin hakkına ve her şeyi dolduran azametin hakkına; ve her şeye üstün gelen saltanatın hakkına; ve her şeyin fani olmasından sonra baki kalacak veçhin (kün-hün) hakkına; ve her şeyin temellerini dolduran isimlerin hakkına; ve her şeyi ihata eden ilmin hakkına ve her şeyi aydınlatan cemalinin nuru hak-kına, Senden niyaz ederim.
Ey Nur, ey Kuddüs, ey evvellerin evveli ve ey ahirlerin ahiri!
Allah'ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Azaplar indiren günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı bağışla.
Allah'ım! Belanın inmesine sebep olan günahlarımı bağışla.
Allah'ım! İşlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün hataları bağış-la.
Allah'ım! Ben sana zikrinle yaklaşmak istiyorum ve Sen'inle Sen'den şefaat diliyorum; ve cömertliğin hakkına beni kendine yaklaştırmanı ve şükrünü eda etmeyi bana nasip kılmanı ve zikrini bana ilham etmeni isti-yorum Sen'den.
Allah'ım! Huzu, huşu ve zelil olmuş bir dille, Sen'den (hatalarıma) göz yummanı, bana merhametli davranmanı, beni verdiğine razı, kanaat eden ve her durumda mütevazı kılmanı dilerim.
Allah'ım! İhtiyaç ve yoksulluğu şiddetli olan ve hacetini zorluklar anında kapına getiren ve katında bulunanlara büyük rağbeti olan kimsenin yalvarışı gibi Sana yalvarırım.
Allah'ım! Sen'in sultanlığın azimdir, mekanın yücedir, tedbirin gizlidir, emrin aşikardır, kahrın galiptir, kudretin her yerde caridir ve senin hükümetinden kaçmak imkansızdır.
Allah'ım! Sen'den başka günahlarımı bağışlayacak, kabahatlerimi öretecek, kötü amelimi iyiye çevirecek birini bulamam.
Sen'den başka ilâh yoktur; münezzehsin; Sana hamdederim.
Ben kendime zulmettim ve cahilliğim yüzünden itaatsizlik yaptım ve beni (ta) eskiden beri unutmadığından ve bana lütuf ve ihsanında dolayı rahatladım (ve korkmadan Sana isyan ettim.)
Allah'ım! Mevla'm! Nice kötülüklerimin üzerini örttün; nice şiddetli belaları benden geri çevirdin; nice sürçmelerden korudun beni; nice hoşa gitmeyen şeyleri benden uzaklaştırdın; layık olmadığım nice güzel övgüleri benim için yadın.
Allah'ım! Belam büyümüş, halimin kötülüğü haddi aşmış; amellerim beni aciz bırakmış, (heva ve heves) zincirlerim beni çökertmiş, yerlere sermiş; uzun arzularım beni menfaatimden alıkoyup hapsetmiş ve dünya beni boş şeylerle aldatmış; ve nefsim, kendi cinayeti ve müsamahakarlı-ğımla beni kandırmış.
Ey Seyyidim! İzzetinin hakkına (Sen'den istiyorum ki); amelimin ve fiilimin kötülüğü, duamın kabulünü önlemesin ve bildiğin gizli sırlarımı açarak beni rezil etme; gizlice işlediğim kötü amelim ve davranışım, sü-rekli tefritim ve cahilliğim, nefsani isteklerim ve gafletimin çokluğu yüzün-den beni cezalandırmada acele etme.
Allah'ım! İzzetin hakkına her durumda bana karşı merhametli ve bü-tün işlerimde şefkatli ol.
Mabudum, Rabbim! Sen'den başka kimim var ki; ondan, kötü duru-mumu gidermesini ve işlerime nezaret etmesini isteyebileyim.
Mabudum, Mevla'm! Sen bana hükmettin; bense onlar hususunda nefsime uydum; ve ben bu konuda düşmanım (şeytan)ın günahları be-zemesinden korkmadım; böylece beni istediği gibi aldattı ve (özgürlük ve seçeneğim hususundaki) hükmün de bu işte ona yardımcı oldu; işte bu başıma gelenlerden dolayı bazı sınırlarını aştım; ve bazı emirlerine karşı çıktım; bütün bunlarda Sana hamdetmek benim vazifemdir.
(Amellerim dolayısıyla) Hakkımda yürütülen kaza ve kaderim; ve beni yakalayan hükmün ve imtihanın karşısında gösterecek hiç bir mazeret ve bahanem yoktur.
Ve şu anda Sana yöneldim Ey Rabbim! Kendi hakkımda işlediğim kusur ve aşırılıktan sonra; özür dileyerek, pişman ve perişanlık içerisinde bağışlamanı ve mağfiret etmeni ümit ederek, tövbe edip tekrar (Sana) yöneldim ve günahımı ikrar ve itiraf ederek Senin huzuruna geldim.
İşlediğim günahlardan kaçacak bir yer ve zor durumlarda sığına-cak bir mekan bulamıyorum; mazeretimi kabul edip beni sonsuz rahme-tine dahil etmenden başka ümidim yok; o halde mazeretimi kabul eyle. Allah'ım; perişanlığımın şiddetine acı, (heva ve heves) zincirlerinden kurtar beni.
Rabbim! Bedenimin zayıf, derimin ve kemiklerimin ince oluşuna acı.
Ey yaratılışımı gerçekleştirip beni yad eden, beni terbiye edip iyilik ve rızk veren; bağışının başlangıcı ve bana yaptığın geçmiş iyiliklerin hür-metine beni affeyle.
Ey Mabudum, Ey Seyyidim ve Rabbim! Vahdaniyetine inandıktan sonra; kalbim marifetinde aydınlandıktan sonra; dilim zikrinle meşgul ol-duktan, muhabbetin içime işledikten, Rububiyet makamına boyun eğerek sadakatle (günahlarımı) itiraf edip, doğrulukla (Sana) dua ettikten sonra, beni cehennem ateşiyle azap etmen görülüp (inanılacak) şey mi?
Böyle bir şey Sen'den uzaktır ve Sen kendi yetiştirdiğin birisini zayi etmezsin; yakınlaştırdığın birisini uzaklaştırmazsın, barındırdığın birisini kovmazsın veya koruduğun ve kendisine merhamet ettiğin kimseyi bela-lara teslim etmezsin. Sen bütün bunlardan yücesin.
Keşke bir bilseydim, Ey Seyyidim, Mabudum ve Mevla'm! Azametin karşısında secdeye düşen yüzlere; sadakatle vahdaniyetine şehadet eden ve şükrün için metheden dillere; ilâhlığını gerçekten itiraf eden kalp-lere, Senin marifetinle dolup taşan ve böylece huşuyla eğilen batınlara cehennem ateşini musallat eder misin? Ve itaat etmek üzere mabetlere koşan ve günahını itiraf ettiği halde Sen'den mağfiret dileyen uzuvları (azaba duçar eder misin?)
Senin hakkında böyle düşünülemez; Senin fazl-u keremin bize böyle tanıtılmamıştır. ey kerem sahibi, ey Rab!
Dünyanın azıcık bela ve cezası ve ondaki zorluklar karşısında benim tahammülsüzlüğümü Sen biliyorsun; halbuki dünyadaki bela ve zorlukla-rın devamı az, tahammülü kolay ve süresi kısadır; o halde nasıl ta-hammül edeyim ahiretteki belaya; orada meydana gelecek büyük zorluk ve acılara? Halbuki o belanın müddeti uzun, kalışı süreklidir ve ehline bir hafifletme de olmaz. Çünkü bu azap, Senin intikam ve hoşnutsuzluğun-dan kaynaklanır. Bu ise göklerin ve yerin dayanamayacağı bir şey.
Ey seyyidim! O zaman Senin güçsüz, zelil, hakir, muhtaç ve biçare bir kulun olan ben nasıl dayanabilirim?
Ey Mabudum, Rabbim, seyyidim ve Ey Mevla'm! Hangi şeyden dola-yı Sana şikayette bulunayım ve hangisi için ağlayıp sızlanayım ben? Azabın elem ve şiddetine mi? Yoksa belanın devamı ve süresinin uzun-luğuna mı?
Eğer bana ceza çektirmek için düşmanlarının yanında yer verirsen ve bela ehliyle beni bir araya toplarsan, beni dostların ve velilerinden ayı-rırsan (o zaman nasıl bir duruma düşerim?) Ey Mabudum, Ey seyyidim, Mevla'm ve Rabbim! Faraza, azabına tahammül etsem bile, Senin ayrılı-ğına nasıl dayanabilirim? Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım, ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim? Yahut affını ümit ettiğim halde ateşe nasıl gireyim?
İzzetin hakkına ey Seyyidim ve Mevla'm, sadakatle yemin ediyorum ki: Eğer konuşmama izin verirsen, cehennem ehli arasında ümitliler gibi sürekli dergahına yönelip inlerim; medet dileyenler gibi feryat edip yardım dilerim Sen'den; ve bir şeyini kaybedenler gibi ağlayıp sızlarım Sana; ve Seni çağırıp "Neredesin ey Müminlerin Velisi! Ey ariflerin en yüce arzusu! Ey dileyenlerin imdadına yetişen! Ey sadık kalplerin dostu! Ve ey alemle-rin ilâhı!" der dururum.
Ey Mabudum! Münezzehsin Sen ve ben Sana hamdediyorum. Ola-cak şey mi, Sana karşı gelmesi yüzünden cehennemde tutulan ve güna-hından ötürü onun azabını tadan ve onun tabakaları arasında, işlediği suç ve cinayetten dolayı hapsedilen Müslüman bir kulun sesini duyasın da affetmeyesin, oysa o kul, rahmetine göz diken biri gibi inlemekte ve tevhit ehlinin diliyle Seni çağırmakta ve rububiyet makamını vasıta ede-rek Sana el açmada.
Ey Mevla'm! O, Senin önceden yaptığın merhametini umduğu halde, nasıl azapta kalabilir? Ya da Senin fazl ve rahmetini ümit ettiği halde ateş onu nasıl incitebilir? Ya da Sen onun sesini işittiğin ve yerini gördüğün halde ateş nasıl yakabilir onu? Ya da, Sen onun zaaf ve göçsüzlüğünü bildiğin halde cehennemin alevleri onu nasıl kuşatabilir? Ya da Sen onun sadakat ve doğruluğunu bildiğin halde, cehennemin tabakaları arasında nasıl kıvranıp kalır? Ya da, o, Seni "Ey Rabbim" diye çağırırken, cehen-nemin azap melekleri nasıl ona eziyet edebilir? Ya da cehennemden kur-tulmak için Senin fazl ve keremini dilediği halde onu nasıl bırakırsın?
Senin hakkında bunlar düşünülemez; Senin fazlınla ilgili tanıtılan bunlar değildir; Senin muvahhid insanlara yaptığın ihsan ve iyiliklere benzeyen şeyler de değildir bunlar. Ve ben şüphesiz biliyorum ki, eğer inkarcılarına azap hükmetmeseydin ve düşmanlarını ebedi azaba duçar etmeyi kararlaştırmasaydın, ateşi tamamıyla soğuk ve selamet ederdin; ve onda hiç kimse yer almazdı. Ama Sen, isimleri mukaddes olansın! Cehennemi, insanların ve cinlerin kafirleriyle doldurmaya ve düşmanları orada ebedi olarak tutmaya yemin etmişsin. Ve sen, (ey) methi yüce olan!
Evvelden beri söylemiş ve sürekli olarak nimet verip kerem ve ih-sanda bulunmuşsun ve buyurmuşsun ki: "Mümin olan bir kimse, fasık olan kimseyle bir olur mu? Hayır, onlar aynı olmazlar."
Mabudum, Seyyidim! Takdir ettiğin kudret hakkına ve hükmedip kesinlik kazandırdığın kaza ve kaderine ki, o hükmü kime uyguladınsa galip gelmişsin, bu gecede ve bu saatte işlediğim bütün suçları ve günahları ve gizlediğim bütün kötülükleri, yaptıktan sonra üzerini örttüğüm veya açığa çıkardığım, gizleyip veya aşikar ettiğim bütün cahillikleri ve Kiramu'l-Katibin'e (amelleri yazmakla görevli melekleri) kaydetmelerini emrettiğin kötülükleri bağışla! Öyle melekler ki, onları benim yaptığım amellerimi zapt edip korumakla görevlendirdin, uzuvlarımla birlikte onları da bana gözetleyici kıldın ve kendin de bunların ardından gözetleyicim oldun, hatta onlara ve gizli kalan şeylere bile şahid oldun, rahmetinle giz-ledin ve fazlınla örttün onları; indirdiğin her hayırdan ve gönderdiğin her ihsandan, yaydığın her iyilikten veya dağıttığın her rızktan veya bağışla-dığın günahlardan veya örttüğün hatalardan nasibimi arttırmanı diliyo-rum.
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Ey Mabudum, ey Seyyidim, ey Mevla'm ve ey Sahibim!
Ey varlığımı elinde tutan!
Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!
Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Hakkın, kutsiyetin, en yüce sıfatın ve ismin hürmetine Sen'den dileğim şudur: Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle bayındırlaştır ve beni kendi hizmetinde tut ve amellerimi kendi indinde makbul buyur; öyle ki artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün ve bütün hallerim Senin hizmetinde geçsin.
Ey Seyyidim, ey güvenip dayandığım ve ey kendisine hallerimi arz ettiğim!
Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!
Uzuvlarımı hizmetin için güçlendir ve Sana yönelmemde kalbime güç ve sebat ver, ve Sen'den korkmada ve hizmetini sürdürmede bana öyle-sine bir ciddiyet ver ki, yarış meydanlarında Sana doğru koşayım ve mü-cadele verenler arasında Sana doğru hız alayım ve gönüllüler arasında Senin yakınlığına gönül vereyim ve ihlaslılar gibi yakınlaşayım Sana ve yakin ehlinin korktuğu gibi korkayım Senden ve indinde müminlerle birle-şeyim.
Allah'ım! Bana kötülük yapmak isteyenin kötülüğünü geri çevir; bana tuzak kuran kimseye tuzak kur ve beni, yanında en iyi pay alan ve Sana göre en yakın makama sahip olan ve Sana özel yakınlığı olan kullarından eyle. Gerçekten bunlara erişmek, ancak Senin lütuf ve kereminle gerçekleşebilir.
Cömertliğinle bana bağışta bulun ve yüceliğinle bana teveccüh eyle. Rahmetinle koru beni ve dilimi zikrine alıştır ve kalbimi, kendi muhabbe-tine tutsak kıl ve dualarımı iyi bir şekilde kabul etmekle beni minnettar ey-le; sürçmelerimden geç ve hatalarımı bağışla; muhakkak ki Sen, kulları-nın Sana ibadet etmelerine hükmettin; ve Sana dua etmelerini emredip, kabul etmeyi taahhüt ettin; o halde ey Rabbim! Yüzümü Sana çevirdim ve ellerimi Sana açtım; izzetin hakkına duamı kabul eyle ve arzularıma ulaştır beni; fazlın ve kereminden ümidimi kesme; insan ve cinlerden olu-şan düşmanlarımın şerrini benden uzaklaştır. Ey çabuk razı olan! Dua-dan başka bir şeye sahip olmayan -beni- bağışla; muhakkak ki sen her istediğini yaparsın.
Ey ismi deva, zikri şifa ve itaati zenginlik olan! Sermayesi ümit ve si-lahı ağlamak olana (bana) merhamet eyle.
Ey nimetleri bol ve kamil olan. Ey zorlukları defeden! Ey kararlıklarda dehşete kapılanların nuru! Ey öğretilmeden bilen! Muhammed'e ve Al-i Muhammed'e rahmet et ve bana da Sana yakıştığı şekilde muamele et.
Allah'ın rahmeti, Peygamberine ve O'nun soyundan gelen mübarek İmamlara olsun ve Allah'ın sonsuz selamı onların üzerine olsun."
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

emirulmüminin ali b. ebutalib'in (a.s) sabah duâsi

بِسمِ اللهِ الرَحمنِ الرَحِيم
اَللّـهُمَّ يا مَنْ دَلَعَ لِسانَ الصَّباحِ بِنُطْقِ تَبَلُّجِهِ، وَسَرَّحَ قِطَعَ الّلَيْلِ الْمُظْلِمِ بِغَياهِبِ تَلَجْلُجِهِ، وَاَتْقَنَ صُنْعَ الْفَلَكِ الدَّوّارِ في مَقاديرِ تَبَرُّجِهِ، وَشَعْشَعَ ضِياءَ الشَّمْسِ بِنُورِ تَاَجُّجِهِ، يا مَنْ دَلَّ عَلى ذاتِهِ بِذاتِهِ وَتَنَزَّهَ عَنْ مُجانَسَةِ مَخْلُوقاتِهِ وَجَلَّ عَنْ مُلاءَمَةِ كَيْفِيّاتِهِ، يا مَنْ قَرُبَ مِنْ خَطَراتِ الظُّنُونِ وَبَعُدَ عَنْ لَحَظاتِ* الْعُيُونِ وَعَلِمَ بِما كانَ قَبْلَ اَنْ يَكُونَ، يا مَنْ اَرْقَدَني في مِهادِ اَمْنِهِ وَاَمانِهِ وَاَيْقَظَني اِلى ما مَنَحَني بِهِ مِنْ مِنَنِهِ وَاِحْسانِهِ وَكَفَّ اَكُفَّ السُّوءِ عَنّي بِيَدِهِ وَسُلْطانِهِ، صَلِّ اللّـهُمَّ عَلَى الدَّليلِ اِلَيْكَ فِي اللَّيْلِ الاَْلْيَلِ، وَالْماسِكِ مِنْ اَسْبَابِكَ بِحَبْلِ الشَّرَفِ الاَْطْوَلِ، وَالنّاصِعِ الْحَسَبِ في ذِرْوَةِ الْكاهِلِ الاَْعْبَلِ، وَالثّابِتِ الْقَدَمِ عَلى زَحاليفِها فِي الزَّمَنِ الاَْوَّلِ، وَعَلى آلِهِ الاَْخْيارِ الْمُصْطَفِيْنَ الاَْبْرارِ، وَافْتَحِ اللّـهُمَّ لَنا مَصاريعَ الصَّباحِ بِمَفاتيحِ الرَّحْمَةِ وَالْفَلاحِ، وَاَلْبِسْنِي اللّـهُمَّ مِنْ اَفْضَلِ خِلَعِ الْهِدايَةِ وَالصَّلاحِ، وَاَغْرِسِ اللّـهُمَّ بِعَظَمَتِكَ في شِرْبِ جَناني يَنابيعَ الخُشُوعِ، وَاَجْرِ اللّـهُمَّ لِهَيْبَتِكَ مِنْ اماقي زَفَراتِ الدُّمُوعِ، وَاَدِّبِ اللّـهُمَّ نَزَقَ الْخُرْقِ مِنّي بِاَزِمَّةِ الْقُنُوعِ، اِلـهي اِنْ لَمْ تَبْتَدِئنِي الرَّحْمَةُ مِنْكَ بِحُسْنِ التَّوْفيقِ فَمَنِ السّالِكُ بي اِلَيْكَ في واضِحِ الطَّريقِ، وَاِنْ اَسْلَمَتْني اَناتُكَ لِقائِدِ الاَْمَلِ وَالْمُني فَمَنِ الْمُقيلُ عَثَراتي مِنْ كَبَواـِ الْهَوى، وَاِنْ خَذَلَني نَصْرُكَ عِنْدَ مُحارَبَةِ النَّفْسِ وَالشَّيْطانِ فَقَدْ وَكَلَني خِذْلانُكَ اِلى حَيْثُ النَّصَبُ وَالْحِرْمانُ، اِلـهي اَتَراني ما اَتَيْتُكَ إلاّ مِنْ حَيْثُ الاْمالِ اَمْ عَلِقْتُ بِاَطْرافِ حِبالِكَ إلاّ حينَ باعَدَتْني ذُنُوبي عَنْ دارِ الْوِصالِ، فَبِئْسَ الْمَطِيَّةُ الَّتي امْتَطَتْ نَفْسي مِنْ هَواهـا فَواهاً لَها لِما سَوَّلَتْ لَها ظُنُونُها وَمُناها، وَتَبّاً لَها لِجُرْاَتِها عَلى سَيِّدِها وَمَوْلاها اِلـهي قَرَعْتُ بابَ رَحْمَتِكَ بِيَدِ رَجائي وَهَرَبْتُ اِلَيْكَ لاجِئاً مِنْ فَرْطِ اَهْوائي، وَعَلَّقْتُ بِاَطْرافِ حِبالِكَ اَنامِلَ وَلائى، فَاْصْفَحِ اللّـهُمَّ عَمّا كُنْتُ (كانَ) اَجْرَمْتُهُ مِنْ زَلَلي وَخَطائي، وَاَقِلْني مِنْ صَرْعَةِ رِدائي فَاِنَّكَ سَيِّدي وَمَوْلاي وَمُعْتَمَدي وَرَجائي وَاَنْتَ غايَةُ مَطْلُوبي وَمُناي في مُنْقَلَبي وَمَثْواىَ، اِلـهي كَيْفَ تَطْرُدُ مِسْكيناً الْتَجَأَ اِلَيْكَ مِنَ الذُّنُوبِ هارِباً، اَمْ كَيْفَ تُخَيِّبُ مُسْتَرْشِداً قَصَدَ اِلى جَنابِكَ ساعِياً، اَمْ كَيْفَ تَرُدُّ ظَمآناً وَرَدَ اِلى حِياضِكَ شارِباً كَلاّ وَحِياضُكَ مُتْرَعَةٌ في ضَنْكِ الُْمحُولِ، وَبابُكَ مَفْتُوحٌ لِلطَّلَبِ وَالْوُغُولِ، وَاَنْتَ غايَةُ الْمَسْؤولِ (السُّؤْلِ) * وَنِهايَةُ الْمَأمُولِ، اِلـهي هذِهِ اَزِمَّةُ نَفْسي عَقَلْتُها بِعِقالِ مَشِيَّتِكَ وَهذِهِ اَعْباءُ ذُنُوبي دَرَأتُها بِعَفْوِكَ وَرَحْمَتِكَ وَهذِهِ اَهْوائِي الْمُضِلَّةُ وَكَلْتُها اِلى جَنابِ لُطْفِكَ وَرَأفَتِكَ، فَاجْعَلِ اللّـهُمَّ صَباحي هذا ناِزلاً عَلَي بِضِياءِ الْهُدى وَبِالسَّلامَةِ بالسلام فِي الدّينِ وَالدُّنْيا، وَمَسائي جُنَّةً مِنْ كَيْدِ الْعِدى (الاَْعْداءِ) وَوِقايَهً مِنْ مُرْدِياتِ الْهَوى اِنَكَ قادِرٌ عَلى ما تَشاءُ تُؤتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشاءُ وَتَنْزِ عُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشاءُ وَتُعِزُّ مَنْ تَشاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشاءُ، بِيَدِكَ الْخَيْرُ اِنَّـكَ عَلى كُلِّ شَيْء قَديرٌ، تُولِجُ اللَيْلَ في النَّهارِ وَتُولِجُ النَّهارَ فِي اللَّيْلِ وَتُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَتُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَي وَتَرْزُقُ مَنْ تَشاءُ بِغَيْرِ حِساب، لا اِلـهَ إلاّ اَنْتَ سُبْحانَكَ اللّـهُمَّ وَبِحَمْدِكَ مَنْ ذا يَعْرِفُ قَدْرَكَ فَلا يَخافُكَ، وَمَن ذا يَعْلَمُ ما اَنْتَ فَلا يَهابُكَ، اَلَّفْتَ بِقُدْرَتِكَ الْفِرَقَ، وَفَلَقْتَ بِلُطْفِكَ الْفَلَقَ، وَاَنَرْتَ بِكَرَمِكَ دَياجِي الْغَسَقِ، وَاَنْهَرْتَ الْمِياهَ مِنَ الصُّمِّ الصَّياخيدِ عَذْباً وَاُجاجاً، وَاَنْزَلْتَ مِنَ الْمُعْصِراتِ ماءً ثَجّاجاً، وَجَعَلْتَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لِلْبَرِيَّةِ سِراجاً وَهّاجاً مِنْ غَيْرِ اَنْ تُمارِسَ فيما ابْتَدَأتَ بِهِ لُغُوباً وَلا عِلاجاً، فَيا مَنْ تَوَحَّدَ بِالْعِزِّ وَالْبَقاءِ، وَقَهَرَ عِبادَهُ بِالْمَوْتِ وَالْفَناءِ صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ الاَْتْقِياءِ، وَاسْمَعْ نِدائي وَاسْتَجِبْ دُعائي وَحَقِّقْ بِفَضْلِكَ اَمَلي وَرَجائي يا خَيْرَ مَنْ دُعِي لِكَشْفِ الضُّرِّ وَالْمَأمُولِ لِكُلِّ عُسْر وَيُسْر بِكَ اَنْزَلْتُ حاجَتي فَلا تَرُدَّني مِنْ سَنِيِّ مَواهِبِكَ خائِباً يا كَريمُ يا كَريمُ يا كَريمُ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ وَصَلَّى اللهُ عَلى خَيْرِ خَلْقِهِ مُحَمَّد وَآلِهِ اَجْمَعينَ.


bismillahirrahmanirrahim

"Allah'ım! ey sabahı apaçık aydınlığıyla aşikâr eden, gecenin karanlıklarını kendi haline salıveren, burçlardaki ölçülerinde gezegenlerine sapasağlam bir yapı veren ve ışık saçan güneşin nurunu her tarafa yayan Allah.
ey varlığına, varlığı ile delil olan; yaratıklara benzemekten münezzeh ve yaratıkların niteliklerinden yüce olan Allah.
ey basiret gözü ve düşüncelere yakın, zahiri gözlerin bakışından uzak olan ve varlıkları yaratmadan önce onları bilen Allah.
ey huzur içinde beni uyutan, bana bağışlamış olduğu çeşitli nimet ve ihsanlarından yaralanmam için tekrar uykudan uyandıran, kendi eli ve egemenliğiyle kötülükleri benden uzaklaştıran Allah.
Allah'ım! en karanlık gecede (delalet ve şirk karanlığında) halkı sana yönlendiren, üstün ve sağlam ipe (kur'an'a) sarılan, kemalin zirvesinde hasebi (aile üstünlüğü) halis ve yüce olan, tâ başından ve cahiliyet devrinde halkın sapmasına (şirk ve delalette olmalarına) rağmen Allah'a ibadette sebat gösteren peygamber'ine ve onun tertemiz, şeçkin ve üstün ehl-i beyt'ine salat eyle. Allah'ım; sabahın kapılarını felah ve rahmet kilitleriyle yüzümüze aç. Allah'ım; en güzel salah ve hidayet giysisini bana giydir. Allah'ım; büyüklüğünle kalbimin derinliklerine huşu ve tevazu çeşmelerini yerleştir. Allah'ım; heybetin için göz pınarımdan gözyaşlarını akıt. Allah'ım; haddi aşan serkeşlik ve cahilliğimi kanaat yularıyla düzelt.
Allah'ım; ilk başından güzel tevfikinle rahmetin beni sarmasaydı, apaçık doğru yolda kim beni sana yönlendirebilirdi? eğer ağır davranman (mühlet vermen) sabrın beni batıl arzularımın çektiği yöne gitmekte beni kendi halime koyacak olsa, artık beni nefsin azgınlıklarından kim kutrarabilir? eğer nefis ve şeytana karşı mücadelede yardımın benden esirgense, o zaman ben zorluk ve mahrumiyete duçar olurum.
Allah'ım; sen görüyorsun ki sadece ümitlerimle sana geldim ve günahlarım visal yurdundan beni uzaklaştırdığında çaresiz kalarak senin kerem ve lütuf iplerine tutundum.
nefsimi istediği yöne çekip götüren bu havâ ve heves bineği ne kötü bir binektir. yazıklar olsun, batıl arzu ve hayallerle kendini aldatan ve mevlasına başkaldırmaya kalkışan nefse.
Allah'ım; ümit eliyle rahmet kapını çaldım. hava ve hevesin taşkınlığı yüzünden sana koştum. dostluk parmaklarımı rahmet iplerine geçirdim. Allah'ım; artık günahımı, hatamı ve sürçmelerimi bağışla ve beni helak olmaktan koru. çünkü sensin benim efendim, mevlam, ümidim ve güvenim. sensin benim her iki dünyada en son arzum ve isteğim.
Allah'ım; günahlardan kaçıp sana sığınan aciz kulunu nasıl kerem kapından kovarsın? senin kapına koşarak gelen ve yol göstermeni isteyen kimseyi lütuf ve ihsanından nasıl mahrum edersin? susamışlığını gidermek için senin rahmet çeşmelerinin sahiline gelen kimseyi nasıl susamış olarak geri çevirirsin? hayır; oysa senin rahmet ve kerem çeşmelerin, kuru topraklarda da coşmaktadır, senin rahmet kapın, arayan ve tufeylilerin (herkesin) yüzüne açıktır, sensin en son arzu ve isteğim.
Allah'ım! bu nefsimin yularıdır; onu senin irade ve rıza ipine iyice bağladım; bu günah yüklerimdir, onu rahmet ve affına sığınarak üzerimden atıyorum; bu dalalete çeken nefsimdir, onu senin lütuf ve merhametine bırakıyorum.
Allah'ım! bu sabahı, hidayet ışığı, dünya ve dinimde selametlikle bana açılmasını mukadder eyle ve akşamımı, düşmanların hilesine siper ve nefsin helak edici heveslerine karşı bir koruyucu kıl. gerçekten sen istediğin her herşeyi yapmaya kadirsin, dilediğine mülk verirsin, dilediğinden mülkü çeker alırsın. dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin. hayır sadece senin elindedir. muhakkak ki sen her şeye kadirsin. geceyi gündüze ve gündüzü de geceye sokarsın. ölüden diri ve diriden de ölü meydana getirirsin, dilediğine de hesapsızca rızık verirsin.
senden başka tapılacak ma'bud yoktur. sen her noksanlıktan münezzehsin; Allah'ım! hamd sana mahsustur. kimdir senin yüceliğini bilip de senin celal ve azametinden korkmayan, kimdir seni hakkıyla tanıyıp da senin heybetinden titremeyen?
kendi kudretinle çeşitli fırkalar arasında dostluk meydana getirdin. kendi lütfunla sabahı ağarttın. kendi kereminle gecenin karanlığını aydınlığa çevirdin.
sarp kayaların ortasından acı ve tatlı sular akıttın. sıkıştırılan bulutlardan şarıl şarıl sular indirdin. güneş ve ayı mahlukat için ışıklı çırağ yaptın. yarattığın andan itibaren hiçbir zaman yorgunluk ve çaresizliğe düşmedin.
ey bekâ ve izzeti ile tekliği kendisine mahsus kılan, ölüm ve fenâ ile (öldürüp yok ederek) tüm kullarına galip gelen Allah; muhammed ve onun takvada üstün olan ehl-i beyt'ine salat eyle. Allah'ım; lütfunla çağrımı işit, duâmı kabul buyur, ümit ve arzumu gerçekleştir.
ey sıkıntının giderilmesi için çağrılanların en hayırlısı ve ey her zorluk ve kolaylık için ümit edilenlerin en hayırlısı; hacetimi senin kapına getirmişim. beni güzel ihsanlarından mahrum olarak geri çevirme. ey kerim, ey kerim, ey kerim. rahmetin hürmetine ey merhametlilerin en merhametlisi.
Allah'ın salat ve selamı yarattıklarının en hayırlısı olan muhammed ve onun ehl-i beyt'inin tümüne olsun."

sonra secde et ve şöyle de:

اِلـهي قَلْبي مَحْجُوبٌ، وَنَفْسي مَعْيُوبٌ، وَعَقْلي مَغْلُوبٌ، وَهَوائي غالِبٌ، وَطاعَتي قَليلٌ، وَمَعْصِيَتي كَثيرٌ، وَلِساني مُقِرٌّ بِالذُّنُوبِ فَكَيْفَ حيلَتي يا سَتّارَ الْعُيُوبِ وَيا عَلاّمَ الْغُيُوبِ وَيا كاشِفَ الْكُرُوبِ، اِغْفِرْ ذُنُوبي كُلَّها بِحُرْمَةِ مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد يا غَفّارُ يا غَفّارُ يا غَفّارُ بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.

"Allah'ım; kalbim günahlardan oluşan perdeler arkasında kalmış; nefsim kusurlanmış, aklım yenik düşmüş, hava ve hevesim ise galip olmuştur. İtaatim az, günahım çok ve dilim ise günahlarımı itiraf etmektedir. bu durumda çarem nedir, ey kusurları örten Allah, ey gaybı mutlak surette bilen Allah, ey kederleri gideren Allah, tüm günahlarmı bağışla, muhammed ve âl-i muhammed hürmetine, ey çok bağışlayıcı, ey çok bağışlayıcı, ey çok bağışlayıcı, rahmetin hürmetine (duamı kabul et) ey merhametlilerin en merhametlisi."

allame meclisî bu duayı “biharu'l-envar" adlı kitabının dua kita-bında ve salat kitabında kaydetmiş ve demiştir ki: "bu dua meşhur du-alardandır; ben bu duayı seyyid b. bâkî'nin (r.a) “misbah" adlı kitabı dışında diğer muteber kitaplarda bulamadım."
ve yine demiştir ki: "meşhur olan bu duayı sabahın farz namazın-dan sonra okumaktır. seyyid İbn bâkî ise bunun sabah namazının na-filesinden sonra okunmasını rivayet etmiştir; fakat hangisinden sonra okunursa okunsun iyidir."
En son f_altan tarafından 08 Ağu 2007, 02:29 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

hz. ali'nin (a.s) kufe mescidinde münacatı

اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ لا يَنْفَعُ مالٌ وَلابَنُونَ اِلاّ مَنْ اَتَى اللهَ بِقَلْب سَليم، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ يَعَضُّ الظّالِمُ عَلى يَدَيْهِ يَقُولُ يا لَيْتِني اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبيلاً، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ يُعْرَفُ الُْمجْرِمُونَ بِسيمـاهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّواصي وَالاَْقْدامِ، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ لا يَجْزي والِدٌ عَنْ وَلَدِهِ وَلا مَوْلُودٌ هُوَ جاز عَنْ والِدِهِ شَيْئاً اِنَّ وَعْدَ اللهِ حَقٌّ، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ لا يَنْفَعُ الظّالِمينَ مَعْذِرَتُهُمْ وَلَهُمُ اللَّعْنَةُ وَلَهُمْ سُوءُ الدّارِ، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ لا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْس شَيْئاً وَالاَْمْرُ يَوْمَئِذ للهِ، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ اَخيهِ وَاُمِّهِ وَاَبيهِ وَصاحِبَتِهِ وَبَنيهِ لِكُلِّ امْرِئً مِنْهُمْ يَوْمَئِذ شَأْنٌ يُغْنيهِ، وَاَسْاَلُكَ الاَْمانَ يَوْمَ يَوَدُّ* الُْمجْرِمُ لَوْ يَفْتَدي مِنْ عَذابِ يَوْمَئِذ بِبَنيهِ وَصاحِبَتِهِ وَاَخيهِ وَفَصيلَتِهِ الَّتي تُؤْويهِ وَمَنْ فِي الاَْرْضِ جَميعاً ثُمَّ يُنْجيهِ كَلاّ اِنَّها لَظى نَزّاعَةً لِلشَّوى.
مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْمَوْلى وَاَنَا الْعَبْدُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْعَبْدَ اِلاَّ الْمَوْلى، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْمالِكُ وَاَنَا الْمَمْلُوكُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمَمْلُوكَ اِلاَّ الْمالِكُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْعَزيزُ وَاَنَا الذَّليلُ وَهَلْ يَرْحَمُ الذَّليلَ اِلاَّ الْعَزيزُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْخالِقُ وَاَنَا الَْمخْلُوقُ وَهَلْ يَرْحَمُ الَْمخْلُوقَ اِلاَّ الْخالِقُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْعَظيمُ وَاَنَا الْحَقيرُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْحَقيرَ اِلاَّ الْعَظيمُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْقَوِيُّ وَاَنَا الضَّعيفُ وَهَلْ يَرْحَمُ الضَّعيفَ اِلاَّ الْقَوِيُّ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْغَنِيُّ وَاَنَا الْفَقيرُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْفَقيرَ اِلاَّ الْغَنِيُّ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْمُعْطي وَاَنـَا السّائِلُ وَهَلْ يَرْحَمُ السّائِلَ اِلاَّ الْمُعْطي، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْحَيُّ وَاَنَا الْمَيِّتُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمَيِّتَ اِلاَّ الْحَيُّ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْباقي وَاَنَا الْفاني وَ هَلْ يَرْحَمُ الْفانيَ اِلاَّ الْباقي، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الدّائِمُ وَاَنَا الزّائِلُ وَهَلْ* يَرْحَمُ الزّائِلَ اِلاَّ الدّائِمُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الرّازِقُ وَاَنَا الْمَرْزُوقُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمَرْزُوقَ اِلاَّ الرّازِقُ.
مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْجَوادُ وَاَنـَا الْبَخيلُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْبَخيلَ اِلاَّ الْجَوادُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْمُعافي وَاَنَا الْمُبْتَلى وَهَلْ يَرْحَمُ الْمُبْتَلى اِلاَّ الْمُعافي، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْكَبيرُ وَاَنَا الصَّغيرُ وَهَلْ يَرْحَمُ الصَّغيرَ اِلاَّ الْكَبيرُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْهادي وَاَنَا الضّالُّ وَهَلْ يَرْحَمُ الضّالَّ اِلاَّ الْهادي، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الرَّحْمنُ وَاَنـَا الْمَرْحُومُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمَرْحُومَ اِلاَّ الرَّحْمنُ، مَوْلايَ يامَوْلايَ اَنْتَ السُّلْطانُ وَاَنَا الْمُمْتَحَنُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمُمْتَحَنَ اِلاَّ السُّلْطانُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الدَّليلُ وَاَنَا الْمُتَحَيِّرُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمُتَحَيِّرَ اِلاَّ الدَّليلُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْغَفُورُ وَاَنَا الْمُذْنِبُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمُذْنِبَ اِلاَّ الْغَفُورُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْغالِبُ وَاَنـَا الْمَغْلُوبُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمَغْلُوبَ اِلاَّ الْغالِبُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الرَّبُّ وَاَنَا الْمَرْبُوبُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْمَرْبُوبَ اِلاَّ الرَّبُّ،* مَوْلايَ يا مَوْلايَ اَنْتَ الْمُتَكَبِّرُ وَاَنَا الْخاشِعُ وَهَلْ يَرْحَمُ الْخاشِعَ اِلاَّ الْمُتَكَبِّرُ، مَوْلايَ يا مَوْلايَ اِرْحَمْني بِرَحْمَتِكَ، وَارْضَ عَنّي بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ وَفَضْلِكَ يا ذَا الْجُودِ وَالاِْحْسانِ وَالطَّوْلِ وَالاِْمْتِنانِ، بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ.


"Allah'ım! sadece tertemiz bir kalple Allah'ın huzuruna çıkan hariç, mal ve evlatların -insana- hiçbir yararı olmadığı günde senden eman diliyorum. zalimin -hasretle- ellerini ısıracağı ve "keşke ben resulullah'a -itaat- yolunu tutsaydım" diyeceği günde senden aman diliyorum. günahkârların yüzlerinden tanınacağı, perçem ve ayaklarından tutulacağı günde senden aman diliyorum. babanın oğul yerine ve evladın da baba yerine cezalandırılmayacağı günde senden aman diliyorum. ve doğrusu Allah'ın vaadı haktır. zalimlere mazeretlerinin bir fayda sağlamayacağı, onların Allah'ın rahmetinden uzak ve kötü bir menzilde olacağı günde senden aman diliyorum. hiç kimsenin kimse üzerinde güç sahibi olamayacağı ve yetkinin yalnız Allah'a has olacağı günde senden aman diliyorum. İnsanın kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve evlatlarından kaçacağı ve herkesi meşgul edecek bir işle uğraşacağı günde senden aman diliyorum. "suçlu o günün azabından -kurtulmak için- eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini vermek ister. hayır -hiçbir zaman bu imkanı bulamayacak-! o -cehennem ateşi-, alevlenen bir ateştir. deriler kavurur, soyar." bu günde senden aman diliyorum.
mevlam, ey mevlam! sen mevlasın ben ise bir kulum; kula mevladan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen -varlığımın- sahibisin, ben ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen azizsin, ben ise zelil; zelile azizden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen yaratansın, ben ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen yücesin, ben ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen güçlüsün, ben ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen zenginsin, ben ise yoksul; yoksula zenginden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen bağışta bulunansın, ben ise sail; saile bağıştan bulunandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen dirisin, ben ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen bâkisin, ben ise fâni; faniye bâkiden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen ebedisin, ben ise geçici; geçiciye ebediden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen rızıklandıransın, ben ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder?
mevlam, ey mevlam! sen cömertsin, ben ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen afiyet verensin, ben ise -derde- tutulan, derde tutulana afiyet verenden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen büyüksün, ben ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen hidayet edensin, ben ise sapan; sapana hidayet edenden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen rahmansın, ben ise merhamet edilecek olan; merhamet edilecek olana rahmandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen sulta sahibisin, ben ise imtihan edilen; imtihan edilene sulta sahibinden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen kılavuzsun, ben ise yolunu şaşırmış; yolunu şaşırmışa kılavuzdan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen bağışlayansın, ben ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen galipsin, ben ise mağlup; mağluba galipten başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen eğitensin, ben ise eğitilen; eğitilene eğitenden başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! sen yücesin, ben ise alçak ve düşük; düşük birisine yüce olandan başka kim merhamet eder? mevlam, ey mevlam! rahmetinin hakkı için bana merhamet eyle. bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol. ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi! rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-, ey merhametlilerin en merhametlisi!"
En son f_altan tarafından 08 Ağu 2007, 02:26 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

meşlul duasi

günahından dolayı cezalandırılan gencin duası


bu dua kef'amî'nin kitaplarından ve “muhecu'd-deavat kitabın-dan nakledilmiştir. bu duayı emirulmüminin hz. ali (a.s), babasına karşı işlediği günah ve sitemden dolayı felç olan bir gence öğretmiştir. genç bu duayı okuduktan sonra rüya aleminde resulullah'ın (s.a.a) gelip elini onun bedenine sürdüğünü ve “Allah'ın ism-i a'zamını gözet; senin işin hayırla sonuçlanacaktır" buyurduğunu görüyor. uykudan uyanınca iyileştiğini ve vücudunun sapasağlam olduğunu görüyor; bu dua şöyledir:

اَللّـهُمَّ اِنّى اَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ يا ذَا الْجَلالِ وَالاِْكرامِ يا حَىُّ يا قَيّوُمُ يا حَىُّ لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ، يا هُوَ يا مَنْ لا يَعْلَمُ ما هُوَ وَلا كَيْفَ هُوَ وَلا حَيْثُ هُوَ اِلاّ هُوَ، يا ذَا المُلْكِ وَالْمَلَكوُتِ يا ذَا الْعِزَّةِ وَالْجَبَروُتِ، يا مَلِكُ يا قُدُّوسُ، يا سَلامُ يا مُؤْمِنُ يا مُهَيْمِنُ يا عَزيزُ يا جَبّارُ يا مُتَكَبِّرُ يا خالِقُ يا بارِئُ يا مصوّر يا مُفيدُ يا مُدَبِّرُ يا شَديدُ يا مُبْدِئُ يا مُعيدُ يا مُبيدُ يا وَدُودُ يا* مَحْمُودُ يا مَعْبوُدُ يا بَعيدُ يا قَريبُ يا مجيب يا رقيب يا حَسيبُ يا بَديعُ يا رَفيعُ يا منيعٌ يا سَميعُ يا عَليمُ يا حَليمُ يا كَريمُ يا حَكيمُ يا قَديمُ يا عَلِىُّ يا عَظيمُ يا حَنّانُ يا مَنّانُ يا دَيّانُ يا مُسْتَعانُ يا جَليلُ يا جَميلُ يا وَكيلُ يا كفَيلُ يا مُقيلُ يا مُنيلُ يا نَبيلُ يا دَليلُ يا هادى يا بادى يا اَوَّلُ يا اخِرُ يا ظاهِرُ يا باطِنُ يا قآئِمُ يا دآئِمُ يا عالِمُ يا حاكِمُ يا قاضى يا عادِلُ يا فاصِلُ يا واصِلُ يا طاهِرُ يا مُطَهِّرُ يا قادِرُ يا مُقْتَدِرُ يا كَبيرُ يا مُتَكَبِّرُ يا واحِدُ يا اَحَدُ يا صَمَدُ يا مَنْ لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يوُلَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُواً اَحَدٌ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ صاحِبَةٌ وَلا كانَ مَعَهُ وَزيرٌ، وَلاَ اتَّخَذَ مَعَهُ مُشيراً، وَلاَ احْتاجَ اِلى ظَهير وَلا كانَ مَعَهُ مِنْ اِلـه غَيْرُهُ، لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ فَتَعالَيْتَ عَمّا يَقُولُ الظّالِمُونَ عُلُوّاً كَبيراً، يا عَلِىُّ يا شامِخُ يا باذِخُ يا فَتّاحُ يا نَفّاحُ يا مُرْتاحُ يا مُفَرِّجُ يا ناصِرُ يا مُنْتَصِرُ يا مُدْرِكُ يا مُهْلِكُ يا مُنْتَقِمُ يا باعِثُ يا وارِثُ يا طالِبُ يا غالِبُ يا مَنْ لا يَفُوتُهُ هارِبٌ، يا تَوّابُ يا اَوّابُ يا وَهّابُ يا مُسَبِّبَ الاَْسْبابِ يا مُفَتِّحَ الاَْبْوابِ يا مَنْ حَيْثُ ما دُعِىَ اَجابَ، يا طَهُورُ يا شَكُورُ يا عَفُوُّ يا غَفُورُ يا نُورَ النُّورِ يا مُدَبِّرَ الاُْموُرِ يا لَطيفُ يا خَبيرُ يا مُجيرُ يا مُنيرُ يا بَصيرُ يا كَبيرُ يا وِتْرُ يا فَرْدُ يا اَبَدُ يا سَنَدُ يا صَمَدُ، يا كافى يا شافى يا وافى يا مُعافى يا مُحْسِنُ يا مُجْمِلُ يا مُنْعِمُ يا مُفْضِلُ يا مُتَكَرِّمُ يا مُتَفَرِّدُ، يا مَنْ عَلا فَقَهَرَ، يا مَنْ مَلَكَ فَقَدَرَ، يا مَنْ بَطَنَ فَخَبَرَ، يا مَنْ عُبِدَ فَشَكَرَ، يا مَنْ عُصِىَ فَغَفَرَ، يا مَنْ لا يَحْويهِ الْفِكَرُ وَلا يُدْرِكُهُ بَصَرٌ، وَلا يَخْفى عَلَيْهِ اَثَرٌ، يا رازِقَ الْبَشَرِ يا مُقَدِّرَ كُلِّ قَدَر، يا عالِىَ الْمَكانِ يا شَديدَ الاَْرْكانِ يا مُبَدِّلَ الزَّمانِ يا قابِلَ الْقُرْبانِ يا ذَا الْمَنِّ وَالاِْحْسانِ يا ذَا الْعِزَّةِ وَالسُّلْطانِ يا رَحيمُ يا مَنْ هُوَ كُلِّ يَوُم فى شَاْن يا مَنْ لا يَشْغَلُهُ شَاْنٌ عَنْ شَاْن، يا عَظيمَ الشَّأنِ يا مَنْ هُوَ بِكُلِّ مَكان، يا سامِعَ الاَْصْواتِ يا مُجيبَ* الدَّعَواتِ يا مُنْجِحَ الطَّلِباتِ يا قاضِىَ الْحاجاتِ يا مُنْزِلَ الْبَرَكاتِ يا راحِمَ الْعَبَراتِ يا مُقيلَ الْعَثَراتِ يا كاشِفَ الْكُرُباتِ يا وَلِىَّ الْحَسَناتِ يا رافِعَ الدَّرَجاتِ يا مُؤْتِىَ السُّؤْلاتِ يا مُحْيِىَ الاَْمْواتِ يا جامِعَ الشَّتاتِ يا مُطَّلِعاً عَلَى النِّيّاتِ يا رادَّ ما قَدْ فاتَ يا مَنْ لا تَشْتَبِهُ عَلَيْهِ الاَْصْواتُ يا مَنْ لا تُضْجِرُهُ الْمَسْأَلاتُ وَلا تَغْشاهُ الظُّلُماتُ، يا نُورَ الاَْرْضِ والسِّماواتِ يا سابِغَ النِّعَمِ يا دافِعَ النِّقَمِ، يا بارِئَ النَّسَمِ يا جامِعَ الاُْمَمِ يا شافِىَ السَّقَمِ يا خالِقَ النُّورِ وَالظُّلَمِ يا ذَا الْجُودِ وَالْكَرَمِ يا مَنْ لا يَطَأُ عَرْشَهٌ قَدَمٌ، يا اَجْوَدَ الاَْجْوَدينَ يا اَكْرَمَ الاَْكْرَمينَ يا اَسْمَعَ السّامِعينَ يا اَبْصَرَ النّاظِرينَ يا جارَ الْمُسْتَجيرينَ يا اَمانَ الْخائِفينَ يا ظَهْرَ اللاّجينَ يا وَلِىَّ الْمُؤْمِنينَ يا غِياثَ الْمُسْتَغيثينَ يا غايَةَ الطّالِبينَ يا صاحِبَ كُلِّ غَريب يا مُؤنِسَ كُلِ وَحيد، يا مَلْجَاَ كُلِّ طَريد يا مَاْوى كُلِّ شَريد يا حافِظَ كُلِّ ضآلَّة، يا راحِمَ الشَّيْخِ الْكَبيرِ، يا رازِقَ الّطِفْلِ الصَّغيرِ يا جابِرَ الْعَظْمِ الْكَسيرِ يا فاكَّ كُلِّ اَسير، يا مُغْنِىَ الْبآئِسِ الْفَقيرِ، يا عِصْمَةَ الْخائِفِ الْمُسْتَجيرِ، يا مَنْ لَهُ التَّدْبيرُ وَالتَّقْديرُ يا مِنَ الْعَسيرُ عَلَيْهِ سَهْلٌ يَسيرٌ، يا مَنْ لا يَحْتاجُ اِلى تَفْسير، يا مَنْ هُوَ عَلى كُلِّ شْيء قَديرُ يا مَنْ هُوَ بِكُلِّ شَْيء خَبيرٌ يا مَنْ هُوَ بِكُلِّ شَْيء بَصيرٌ، يا مُرْسِلَ الرِّياحِ يا فالِقَ الاِْصْباحِ يا باعِثَ الاَْرْواحِ يا ذَا الْجُودِ وَالسَّماحِ يا مَنْ بِيَدِهِ كُلُّ مِفْتاح، يا سامِعَ كُلِّ صَوْت يا سابِقَ كُلِّ فَوْت يا مُحْيِىَ كُلِّ نَفْس بَعْدَ المَوْتِ، يا عُدَّتى فى شِدَّتى يا حافِظىِ فى غُرْبَتى يا مُؤنِسى فى وَحْدَتى يا وَلِيّى فى نِعْمَتى يا كَهْفى حينَ تُعْيينِى الْمَذاهِبُ وَتُسَلِّمُنىِ الاَْقارِبُ وَيَخْذُلُنى كُلُّ صاحِب، يا عِمادَ مَنْ لا عِمادَ لَهُ، يا سَنَدَ مَنْ لا سَنَدَ لَهُ، يا ذُخْرَ مَنْ لا ذُخْرَ لَهُ، يا حِرْزَ مَنْ لا حِرْزَ لَهُ، يا كَهْفَ مَنْ لا كَهْفَ لَهُ، يا كَنْزَ مَنْ لا كَنْزَ لَهُ، يا رُكُنَ مَنْ لا رُكْنَ لَهُ، يا غِياثَ مَنْ لا غِياثَ لَهُ، يا جارَ مَنْ لا جارَ لَهُ، يا جارِىَ اللَّصيقَ، يا رُكْنِىَ الَْوثيقَ، يا اِلـهى بِالتَّحْقيقِ، يا رَبَّ الْبَيْتِ الْعَتيقِ، يا شَفيقُ يا رَفيقُ فُكَّنى مِنْ حَلَقِ الْمَضيقِ، وَاصْرِفْ عَنّى كُلَّ هَمٍّ وَغَمٍّ وَ* ضيق، وَاكْفِنى شَرَّ ما لا اُطيقُ، وَاَعِنّى عَلى ما اُطيقُ، يا رآدَّ يُوسُفَ عَلى يَعْقُوبَ، يا كاشِفَ ضُرِّ اَيُّوبَ، يا غافِرَ ذَنْبِ داوُدَ، يا رافِعَ عيسَى بْنِ مَرْيَمَ وَ مُنْجِيَهُ مِنْ اَيْدِى الْيَهوُدِ، يا مُجيبَ نِدآءِ يُونٌسَ فِى الظُّلُماتِ، يا مُصْطَفِىَ مُوسى بِالْكَلِماتِ، يا مَنْ غَفَرَ لاِدَمَ خَطيـئَتَهُ وَرَفَعَ اِدْريسَ مَكاناً عَلِيّاً بِرَحْمَتِهِ، يا مَنْ نَجّى نُوحاً مِنَ الْغَرَقِ، يا مَنْ اَهْلَكَ عاداً الاْوُلى وَثَمُودَ فَما اَبْقى وَقَوْمَ نوُح مِنْ قَبْلُ اِنَّهُمْ كانُوا هُمْ اَظْلَمَ وَاَطْغى، وَالْمُؤْتَفِكَةَ اَهْوى يا مَنْ دَمَّرَ عَلى قَوْمِ لوُط وَدَمْدَمَ عَلى قَوْمِ شُعَيْب، يا مَنِ اتَّخَذَ اِبْراهيمَ خَليلاً، يا مَنِ اتَّخَذَ مُوسى كَليماً وَاتَّخَذَ مُحَمَّداً صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَعَلَيْهِمْ اَجْمَعينَ حَبيباً، يا مُؤْتِىَ لُقْمانَ الْحِكْمَةَ وَالْواهِبَ لِسُلَيْمانَ مُلْكاً لا يَنْبَغى لاَِحَد مِنْ بَعْدِهِ، يا مَنْ نَصَرَ ذَا الْقَرْنَيْنِ عَلَى الْمُلُوكِ الْجَبابِرَةِ، يا مَنْ اَعْطَى الْخِضْرَ الْحَيوةَ، وَرَدَّ لِيٌوشَعَ بْنِ نوُن الشَّمْسَ بَعْدَ غرُوُبِها يا مَنْ رَبَطَ عَلى قَلْبِ اُمِّ مُوسى وَاَحْصَنَ فَرْجَ مَرْيَمَ ابْنَتِ عِمْرانَ، يا مَنْ حَصَّنَ يَحْيَى بْنَ زَكَرِيّا مِنَ الذَّنْبِ وَسَكَّنَ عَنْ مُوسَى الْغَضَبَ، يا مَنْ بَشَّرَ زَكَرِيّا بِيَحْيى، يا مَنْ فَدا اِسْماعيلَ مِنَ الذَّبْحِ بِذِبْح عَظيم، يا مَنْ قَبِلَ قُرْبانَ هابيلَ وَجَعَلَ اللَّعْنَةَ عَلى قابيلَ، يا هازِمَ الاَْحْزابِ لُِمحَمَّد صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ، صَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّدِ وَ عَلى جَميعِ الْمُرْسَلينَ وَمَلائِكَتِكَ الْمُقَرَّبينَ وَاَهْلِ طاعَتِكَ اَجْمَعينَ، وَاَسْأَلُكَ بِكُلِّ مَسْأَلَة سَأَلَكَ بِها اَحَدٌ مِمَّنْ رَضيتَ عَنْهُ، فَحَتَمْتَ لَهُ عَلَى الاِْجابَةِ يا اَللهُ يا اَللهُ يا اَللهُ، يا رَحْمنُ يا رَحمنُ يا رَحْمنُ، يا رَحيمُ يا رَحيمُ يا رَحيمُ، يا ذَا الْجَلالِ وَالاِْكُرامِ يا ذَا الْجَلالِ وَ الاِْكْرامِ يا ذَا الْجَلالِ وَالاِْكْرامِ، بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ بِهِ اَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْم سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ اَوْ اَنْزَلْتَهُ فى شَْيء مِنْ كُتُبِكَ اَوِ اسْتَأثَرْتَ بِهِ فِى عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ، وَبِمَعاقِدِ الْعِزِّ مِنْ عَرْشِكَ، وَبِمُنْتَهَى الرَّحْمَةِ مِنْ كِتابِكَ، وَبِما لَوْ اَنَّ ما فِى الاَْرْضِ مِنْ شَجَرَة اَقْلامٌ وَالْبَحْرُ يَمُدُّهُ مِنْ بَعْدِهِ سَبْعَةُ اَبْحُر ما نَفِدَتْ كَلِماتُ اللهِ اِنَّ اللهَ عَزيزٌ* حَكيمٌ وَ اَسْأَلُكَ بِاَسْمآئِكَ الْحُسْنَى الَّتى نَعَتَّها فى كِتابِكَ فَقُلْتَ وَللهِ الاَْسْمآءُ الْحُسْنى فَادْعوُهُ بِها، وَقُلْتَ اُدْعُونى اَسْتَجِبْ لَكُمْ،وَقُلْتَ وَاِذا سَأَلَكَ عِبادى عَنّى فَانّى قَريبٌ اُجيبُ دَعْوَةَ الدّاعِ اِذا دَعانِ، وَقُلْتَ يا عِبادِىَ الّذَينَ اَسْرَفوُا عَلى اَنْفُسِهِمْ لا تَقْظَوُا مِنْ رَحْمَةِ اللهِ اِنَّ اللهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَميعاً اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحيمُ، وَاَنَا اَسْاَلُكَ يا اِلـهى وَاَدْعُوكَ يا رَبِّ وَاَرْجُوكَ يا سَيِّدى وَاَطْمَعُ فى اِجابَتى يا مَوْلاىَ كَما وَعَدْتَنى، وَقَدْ دَعَوْتُكَ كَما اَمَرْتَنى فَافْعَلْ بى ما اَنْتَ اَهْلُهُ يا كَريمُ، وَالْحَمْدُ للهِِ رَبِّ الْعالَمينَ وَصَلَّى اللهُ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ اَجْمَعينَ.


"Allah'ım! ben senin “bismillahirrahmanirrahim" ismin hürmetine senden diliyorum; ey yücelik ve ikram sahibi, ey diri ve varlıkları ayakta tutan, ey kendisinden başka ilâh olmayan diri, ya hu, ey kendisinden başka kimse “hu"nun ne demek, nasıl, nerede, hangi nitelikte olduğunu bilmeyen; ey saltanat ve melekut sahibi, ey izzet ve iktidar sahibi, ey -alemin- padişahı, ey bütün kusurlardan münezzeh, ey selametlik veren, ey gözetip kontrol eden, ey izzet ve kudret sahibi, ey azametli, ey yaratan, ey var eden, ey şekillendiren, ey yarar veren, ey düzen veren, ey şiddetli olan, ey icat eden, ey varlıkların mercii, ey -zalimleri- helak eden, ey iyilerin dostu, ey övülmüş, ey ma'bud, ey -herkesten- uzak, ey -herkese- yakın, ey kabul eden, ey gözeten, ey hesaba çeken, ey icat eden, ey -makamı- yüce, ey mevkisi yüksek, ey duyan, ey bilen, ey halim, ey kerim, ey hekim, ey kadim, ey ulu, ey azim, ey şefkatli, ey nimet veren, ey mükafat veren, ey yardım dilenilen, ey yücelik sahibi, ey cemal sahibi, ey vekil, ey yeten, ey sürçmeleri bağışlayan, ey nimet ulaştıran, ey azamet sahibi zat, ey yol gösteren, ey hidayet eden, ey her şeyin başlangıcı, ey evvel, ey ahir, ey zahir, ey batın, ey ayakta duran (müstakil) tutan, ey sürekli, ey alim, ey hakim, ey yargılayan, ey adil, ey herkesten ayrı, ey herkes ve her şeyle birlikte olan, ey tertemiz, ey tertemiz eden, ey her şeye gücü yeten, ey iktidar sahibi, ey büyük, ey azamet sahibi, ey yegane, ey tek, ey ihtiyaçsız, ey doğurmayan ve doğrulmayan ve hiçbir şey o'nun dengi olmayan, -ey- eşi ve kendisiyle birlikte yardımcısı olmayan ve kendisine müşavir tutmayan, bir desteğe ihtiyacı olmayan ve kendisinden başka ilâh bulunmayan; senden başka ilâh yoktur; sen zalimlerin söylediklerinden çok yüce ve büyüksün, ulusun. ey yüce, ey makamı yüksek, ey şanı yüce, ey (müşkülleri) açan halleden, ey çok bağışta bulunan, ey rahatlatan ve dinlendiren! ey yardım eden, ey zalime karşı gelen, ey imdada yetişen, ey helak eden,
ey intikam alan, ey ölüleri dirilten, ey -insanlardan sonra âlemin- vârisi olan, ey talep eden, ey galip olan, ey kendisinden hiç kimse kaçamayan, ey tevbeleri kabul eden, ey inleyenlerin imdadına koşan, ey çok bağışlayan, ey sebepleri yaratan, ey -kapalı- kapıları açan, ey nerede çağrılırsa icabet eden, ey tertemiz, ey şükredenlere nimet veren, ey affeden, ey bağışlayan, ey nurun nuru, ey işleri düzene koyan, ey şefkatli, ey -her şeyden haberdar olan, ey sığınak veren, ey aydınlatan, ey basiret sahibi, ey destek veren, ey yüce, ey yegane, ey tek, ey ebedi, ey dayanak, ey ihtiyaçsız, ey yeten, ey şifa veren, ey vefâ eden, ey afiyet veren, ey ihsan eden, ey iyilik yapan, ey nimet veren, ey üstün, ey yüce, ey tek olan, ey yüce olup kahreden, ey malik olup güç yetiren, ey gizli olup her şeyden haberi olan, ey ibadet edilip mükafat veren, ey kendisine karşı günah işlenip bağışlayan, ey düşünceler kendisini ihata etmeyen, hiçbir göz kendisini göremeyen ve hiçbir şey kendisine gizli kalmayan, ey beşere rızık veren, ey bütün kaderleri takdir eden, ey makamı yüce olan, ey erkanı sağlam olan, ey zamanı değiştiren, ey kurbanı kabul eden, ey nimet ve ihsan sahibi, ey izzet ve saltanat sahibi, ey rahim ve ey rahman, ey her gün bir işte olan, ey hiçbir şey kendisini başka bir şeyden alıkoymayan, ey şanı yüce, ey her yerde hazır olan, ey bütün sesleri duyan, ey duaları kabul eden, ey talepleri yerine getiren, ey hacetleri reva eden, ey bereketleri indiren, ey gözyaşlarına acıyan, ey sürçmeleri affeden, ey sıkıntıları gideren, ey iyiliklerin dostu, ey dereceleri yükselten, ey istekleri veren, ey ölüleri dirilten, ey dağınıkları bir araya toplayan, ey niyetlerden haberdar olan, ey geçip gideni geri getiren, ey sesler kendisine karışmayan, ey istekler kendisini usandırmayan ve karanlıklar kendisini örtmeyen, ey yerin ve göklerin nuru, ey nimetleri veren, ey ıstırapları gideren, ey insanları yaratan, ey ümmetleri bir araya toplayan, ey dertlere şifa veren, ey nur ve karanlıkları yaratan, ey bağış ve ihsan sahibi, ey arşına hiçbir adım ulaşmayan, ey cömertlerin en cömerdi, ey bağışta bulunanların en fazla bağışta bulunanı, ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey kendisine sığınanları koruyan, ey korkanların güveni, ey sığınanların desteği, ey müminlerin dostu, ey yardım isteyenlerin imdadına koşan, ey talep edenlerin maksadı, ey bütün gariplerin arkadaşı, ey bütün yalnızların munisi, ey avarelerin sığınağı, ey kaçanlara yer veren, ey bütün kaybolanları koruyan, ey yaşlı ihtiyarlara merhamet eden, ey küçük bebeğe rızık veren, ey kırılmış kemiği onaran, ey bütün esirleri kurtaran, ey fakir zavallıları zenginleştiren, ey korkup sığınanların koruyucusu,
ey tedbir ve takdir sahibi, ey zorlar kendisine çok kolay olan, ey açıklamaya ihtiyacı olmayan, ey her şeye kadir olan, ey her şeyden haberi olan, ey her şeyi gören, ey rüzgarları gönderen, ey sabahları yaran, ey ruhları -diriltip mezarlardan- dışarı çıkaran, ey bağış ve ikram sahibi, ey bütün -hacetlerin- anahtarları elinde olan, ey bütün sesleri duyan, ey geçip giden hey şeyden önce olan, ey bütün canları ölümlerinden sonra dirilten, ey zor durumumda hazırlığım, ey gurbet (yalnızlık) zamanımda koruyucum, ey yalnızlık zamanımda can yoldaşım, ey nimetli zamanımda velinimetim, ey bütün yollar beni aciz bıraktığı (yüzüme kapandığı), akrabalarım beni olayların kucağına teslim ettiği ve arkadaşlarım yardımlarını esirgeyerek beni yalnız bıraktığı zaman sığınağım, ey desteği olmayanların desteği, ey dayanağı bulunmayanların dayanağı, ey birikimi olmayanların birikimi, ey sığınağı olmayanların sığınağı, ey koruyucusu olmayanların koruyucusu, ey hazinesi olmayanların hazinesi, ey dayanağı olmayanların dayanağı, ey imdada koşacak kimsesi olmayanların imdadı, ey komşusu olmayanların komşusu, ey sürekli yanımda olan komşum, ey sağlam dayanağım, ey yakin üzere benim ilâhım, ey çok eski ka'be'nin rabbi, ey şefkatli, ey arkadaş! beni olayların zor zincirlerinden kurtar, benden bütün gam ve kederleri, fakirlik ve yoksulluğu gider, beni karşısında gücüm olmayan şerden koru ve gücüm yeten şeyde de bana yardım et; ey yusuf'u yakub'a döndüren, ey eyyub'un dert ve acısını gideren, ey davud'un hatasını affeden, ey İsa b. meryem'i yükseltip yahudilerin elinden kurtaran, ey -denizin- karanlıklarında yunus'un nidasına icabet eden, ey musa'yı -vahiy- kelimelerini almak için seçen, ey adem'in hatasını bağışlayan ve İdris'i rahmetiyle yüce makama yükselten, ey nuh'u boğulmaktan kurtaran, ey ilk ad kavmini ve onun peşinden semud kavmini helak edip onların hiçbirini sağ bırakmayan, daha fazla zalim ve isyancı olup heveslerine uyan nuh kavmini ad ve semud kavminden önce helak eden, ey lut kavmini yok eden ve şuayb kavmine öfkelenip kahreden, ey İbrahim'i kendisine halil eden, ey musa'yı kendisiyle konuşmak için seçen, ey muhammed'i -Allah'ın salatı onun ve bütün ehl-i beyt'inin üzerine olsun- kendisine habip kılan, ey lokman'a hikmet veren, süleyman'a ondan sonra kimsenin layık olmadığı bir saltanat veren, ey zorba padişahlar karşısında zulkarneyn'e yardım eden, ey hızır'a hayat veren, yuşa b. nun için güneşi battıktan sonra geri çeviren, ey musa'nın annesinin kalbine ilgi yerleştiren ve İmran kızı meryem'in rahmini temiz kılan, ey zekeriya oğlu yahya'yı günahtan koruyan, ey
musa'nın -kardeşi ve kavmine karşı- öfkesini yatıştıran, ey zekeriyya'ya yahya'yı müjdeleyen, ey büyük bir kurbanlığı fidye vererek İsmail'i kurban kesilmekten kurtaran, ey habil'in kurbanını kabul eden ve kabil'in üzerine laneti kılan, ey muhammed -Allah'ın salatı onun ve ehl-i beyt'inin üzerine olsun- fethi için orduları yenilgiye uğratan! muhammed ve ehl-i beyt'ine, bütün peygamberlere, mukarreb meleklere ve sana itaat eden herkese salat eyle; senden, senin kendisinden razı olduğun bir kişinin senden istediği ve onları kabul etmeyi kendine kesin kıldığın bütün şeyleri istiyorum; ey Allah, ey Allah, ey Allah, ey rahman, ey rahman, ey rahman, ey rahim, ey rahim, ey rahim, ey yücelik ve ikram sahibi, ey yücelik ve ikram sahibi, ey yücelik ve ikram sahibi; onun (yücelik ve ikramın) hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine, onun hürmetine; kendini isimlendirdiğin veya kitaplarından birinde indirdiğin ya da kendi yanındaki gayb ilminde kendine mahsus kıldığın bütün isimlerin, arşının izzetli makamları, kitabının rahmetinin nihayeti ve “yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, deniz(ler) de (mürekkep olsa), arkasından yedi deniz (daha gelip) ona yardım etse de (allâh'ın kelimeleri yazılsa), yine (bunlar tükenir), allâh'ın kelimeleri tükenmez. allâh öyle üstündür, öyle hikmet sâhibidir" -buyruğunun- hürmetine senden istiyorum. kitabında vasıflandırıp “en güzel isimler allâh'ındır. o halde o'na o (güzel isim)lerle du'â edin", dediğin ve “çağırın beni icabet edeyim size" dediğin ve “kullarım, sana benden sorar(lar)sa (söyle): ben (onlara) yakınım. dua eden, bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm", dediğin ve “de ki: "ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. allâh bütün günahları bağışlar. çünkü o, çok bağışlayan, çok esirgeyendir" dediğin güzel isimlerin hürmetine senden istiyorum. Allah'ım! ben senden istiyorum, ya rabbi sana dua ediyorum, ey efendim! sana ümit besliyorum ve ey mevlam, duamı kabul etmene tamah ediyorum. çünkü sen bana vaat ettin ve ben emrettiğin gibi dua ettim; o halde benim hakkımda sana yakışır bir şekilde davran ey kerim; hamd alemlerin rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ın salatı muhammed ve onun tertemiz ehl-i beyt'inin üzerine olsun."

sonra kendi hacetlerini iste; inşaallah kabul olunur. “mehcu'd-deavat" kitabının rivayetine göre bu duanın ancak taharetli olarak okunacağı bildirilmiştir.
En son f_altan tarafından 08 Ağu 2007, 02:24 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

yesteşİr İsmİyle bİlİnen dua

seyyid b. tavus “mehcu'd-deavat" adlı kitabında hz. emirulmü-minin ali aleyhi's-selâm'dan şöyle naklediyor: “bu duayı bana hz. resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih, öğretti ve ister zorlukta olsun ister rahat-lıkta, bütün hallerde onu okumamı, kendimden sonraki imama da öğ-retmemi ve Allah teala'yı mulakat edinceye kadar hayatım boyunca onu terk etmememi emretti ve buyurdu ki: ey ali! her sabah ve akşam arşın hazinelerinden bir hazine olan bu duayı oku."
bu arada ubey b. ka'b, resulullah'tan (s.a.a) bu duânın faziletini bildirmesini rica edince resulullah bu duanın sayısız sevabından bazı-larını zikretti. İsteyenler daha geniş bilgi için söz konusu kitaba müra-caat edebilirler. dua şöyledir:


بِسمِ اللهِ الرَحمنِ الرَحِيمِ
اَلْحَمْدُ للهِ الَذى لا اِلـهَ اِلاّ هُوَ الْمَلِكُ الْحَقُّ الْمُبينُ الْمُدَبِرُّ بِلا وَزير وَلا خَلْق مِنْ عِبادِهِ يَسْتَشيرُ، الاَْوَّلُ غَيْرُ مَوْصُوف (مَصْرُوف)، وَالْباقى بَعْدَ فَنآءِ الْخَلْقِ، الْعَظيمُ الرُّبُوبِيَّةِ، نُورُ السَّماواتِ وَالاَْرَضينَ وَفاطِرُهُما وَمُبْتَدِعُهُما بِغَيْرِ* عَمَد خَلَقَهُما وَفَتَقَهُما، فَتْقاً فَقامَتِ السَّماواتُ طآئِعات بِاَمْرِهِ وَاسْتَقَرَّتِ الاَْرضَوُنَ (الاَْرْضِ) بِاَوْتادِها فَوْقَ الْمآءِ، ثُمَّ عَلا رَبُّنا فِى السَماواتِ الْعُلى اَلَّرحْمنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوى، لَهُ ما فِى السَّماواتِ وَما فِى الاَْرْضِ وَما بَيْنَهُما وَما تَحْتَ الثَّرى، فَاَنَا اَشْهَدُ بِاَنَّكَ اَنْتَ اللهُ لا رافِعَ لِما وَضَعْتَ، وَلا واضِعَ لِما رَفَعْتَ، وَلا مُعِزَّ لِمَنْ اَذْلَلْتَ، وَلا مُذِلَّ لِمَنْ اَعْزَزْتَ، وَلا مانِعَ لِما اَعْطَيْتَ، وَلا مُعْطِىَ لِما مَنَعْتَ،
وَاَنْتَ اللهُ لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ كُنْتَ اِذْ لَمْ تَكُنْ سَمآءٌ مَبْنِيَّةٌ وَلا اَرْضٌ مَدْحِيَّةٌ وَلا شَمْسٌ مُضيـئَةٌ وَلا لَيْلٌ مُظْلِمٌ، وَلا نَهارٌ مُضيـىءٌ، وَلا بَحْرٌ لُجِّىٌّ وَلا جَبَلٌ راس، وَلا نَجْمٌ سار، وَلا قَمَرٌ مُنيرٌ، وَلا ريحٌ تَهُبُّ، وَلا سَحابٌ يَسْكُبُ، وَلا بَرْقٌ يَلْمَعُ، وَلا رَعْدٌ يُسَبِّحُ، وَلا رُوحٌ تَنَفَّسُ، وَلا طآئِرٌ يَطيرُ، وَلا نارٌ تَتَوَقَّدُ، وَلا مآءٌ يَطَّرِدُ كُنْتَ قَبْلَ كُلِّ شَْيء وَكَوَّنْتَ كُلَّ شَْيء وَقَدَرْتَ عَلى كُلِّ شَْيء وَابْتَدَعْتَ كُلَّ شَْيء وَاَغْنَيْتَ وَاَفْقَرْتَ وَ اَمَتَّ وَاَحْيَيْتَ وَاَضْحَكْتَ وَاَبْكَيْتَ وَعَلَى الْعَرشِ اسْتَوَيْتَ فَتَبارَكْتَ يا اَللهُ وَ تَعالَيْتَ، اَنْتَ اللهُ الَّذى لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ الْخَلاّقُ الْمُعينُ (الْعَليمُ) اَمْرُكَ غالِبٌ وَعِلْمُكَ نافِذٌ، وَكَيْدُكَ غَريبٌ، وَوَعْدُكَ صادِقٌ، وَقَوْلُكَ حَقٌّ وَحُكْمُكَ عَدْلٌ، وَكَلامُكَ هُدىً، وَوَحْيُكَ نوُرٌ، وَرَحْمَتُكَ واسِعَةٌ، وَعَفْوُكَ عَظيمٌ، وَفَضْلُكَ كَثيرٌ، وَعَطاؤُكَ جَزيلٌ، وَحَبْلُكَ مَتينٌ، وَاِمْكانُكَ عَتيدٌ، وَجارُكَ عَزيزٌ، وَبَاْسُكَ شَديدٌ، وَمَكْرُكَ مَكيدٌ، اَنْتَ يا رَبِ مَوْضِعُ كُلِّ شَكْوى حاضِرُ كُلِّ مَلاَء وَشاهِدُ كُلِّ نَجْوى، مُنْتَهى كُلِّ حاجَة مُفَرِّجُ كُلِّ حُزْن (حَزين) غِنى كُلِّ مِسْكين حِصْنُ كُلِّ هارِب اَمانُ كُلِّ خآئِف، حْرِزُ الضُّعَفآءِ كَنْزُ الْفُقَرآءِ، مُفَرِّجُ الْغَمّآءِ مُعينُ الصّالِحينَ، ذلِكَ اللهُ رَبُّنا لا اِلـهَ اِلاّ هُوَ، تَكْفى مِنْ عِبادِكَ مَنْ تَوَكَّلَ عَلَيْكَ وَاَنْتَ جارُ مَنْ لاذَ بِكَ وَتَضَرَّعَ اِلَيْكَ عِصْمَةُ مَنِ اعْتَصَمَ بِكَ ناصِرُ، مَنِ انْتَصَرَ بِكَ تَغْفِرُ الذُّنُوبَ لِمَنِ اسْتَغْفَرَكَ، جَبّارُ الْجَبابِرَةِ، عَظيمُ الْعُظَمآءِ كَبيرُ الْكُبَرآءِ، سَيِّدُ السّاداتِ مُوْلَى الْمَوالى صَريخُ* الْمُسْتَصْرِخينَ مُنَفِّسٌ عَنِ الْمَكْروُبينَ، مُجيبُ دَعْوَةِ الْمُضْطَرِّينَ اَسْمَعُ السّامِعينَ اَبْصَرُ النّاظِرينَ اَحْكَمُ الْحاكِمينَ اَسْرَعُ الْحاسِبينَ اَرْحَمُ الرّاحِمينَ خَيْرُ الغافِرينَ، قاضى حَوآئِج الْمُؤْمِنينَ مُغيثُ الصّالِحينَ اَنْتَ اللهُ لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ رَبُّ الْعالَمينَ، اَنْتَ الْخالِقُ وَاَنَا الَْمخْلوُقُ وَاَنْتَ الْمالِكُ وَاَنَا الْمَمْلوُكُ وَاَنْتَ الرَّبُّ وَاَنَا الْعَبْدُ وَاَنْتَ الرّازِقُ وَاَنَا الْمَرْزُوقُ وَاَنْتَ الْمُعْطى وَاَنَا السّآئِلُ وَاَنْتَ الْجَوادُ وَاَنَا الْبَخيلُ، وَاَنْتَ الْقَوِىُّ وَاَنَا الضَّعيفُ وَاَنْتَ الْعَزيزُ وَاَنَا الذَّليلُ، وَاَنْتَ الْغَنِىُّ وَاَنَا الْفَقيرُ، وَاَنْتَ السَّيِّدُ وَاَنَا الْعَبْدُ، وَاَنْتَ الْغافِرُ وَاَنَا الْمُسـيئُ وَاَنْتَ الْعالِمُ وَاَنَا الْجاهِلُ، وَاَنْتَ الْحَليمُ وَاَنَا الْعَجُولُ، وَاَنْتَ الرَّحْمنُ وَاَنَا الْمَرْحُومُ، وَاَنْتَ الْمُعافى وَاَنَا الْمُبْتَلى، وَاَنْتَ الُْمجيبُ وَاَنَا الْمُضْطَرُّ، وَاَنَا اَشْهَدُ بِانَّكَ اَنْتَ اللهُ لا اِلـهَ اِلاّ اَنْتَ الْمُعْطى عِبادَكَ بِلا سُؤال، وَاَشْهَدُ بَاِنَّكَ اَنْتَ اللهُ الْواحِدُ الاَْحَدُ الْمُتَفَرِّدُ الصَّمَدُ الْفَرْدُ وَاِلَيْكَ الْمَصيرُ، وَصَلَّى اللهُ عَلى مُحَمَّد وَاَهْلِ بَيْتِهِ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ وَاغْفِرْ لى ذُنُوبى وَاسْتُرْ عَلَىَّ عيُوُبى وَافْتَحْ لى مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَرِزْقاً واسِعاً يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ وَالْحَمْدُ للهِ رَبِّ الْعالَمينَ وَحَسْبُنَا اللهُ وَنْعِمَ الْوَكيلُ وَلا حَوْلَ وَلا قُوَّةَ اِلاّ بِاللهِ الْعَلِىِّ الْعَظيمِ.*


bismillahirrahmanirrahim

"bütün övgüler Allah'a mahsustur; o Allah'a ki, o'ndan başka ilâh yoktur. saltanat sahibidir, haktır, apaçıktır, bir veziri olmaksızın, kullarından bir kimseyle istişare etmeksizin tedbir edendir. vasfedilmeyen ilktir, mahlukat fani olduktan sonra bâki kalacak olandır, rububiyeti yücedir, göklerin ve yerlerin nurudur, bir dayanağı olmaksızın onları yaratan ve yoktan varedendir. onları yarattı ve onları birbirlerinden ayırdı. sonra gökler o'nun emrine itaata durdular ve yerler kazıklarıyla suyun üzerinde istikrar buldular. sonra rahman olan rabbimiz yüce göklere ve arşa (tüm varlık alemine) kudret ve hakimiyeti ile ihata etti. göklerde, yerde, onların arasında ve yerin altında ne varsa hepsi o'nundur.
şehadet ederim ki, şüphesiz sensin Allah, senin düşürdüğünü kimse yüceltemez ve senin yücelttiğini kimse düşüremez. senin zelil ettiğini kimse aziz kılamaz ve senin aziz kıldığını kimse zelil edemez. senin verdiğne kimse engel olamaz ve senin menettiğine kimse veremez.
sen Allah'sın, senden başka ilâh yoktur. henüz dikilen bir gök, serilen bir yer, nur saçan bir güneş, karanlık bir gece, aydın bir gündüz, engin bir deniz, yüce bir dağ, hareket eden bir yıldız, aydınlık saçan bir ay, esen bir rüzgar, yağmur yağdıran bir bulut, ışık saçan bir şimşek, tesbih eden gök gürültüsü, nefes çeken bir can, uçan bir kuş, alevlenen bir ateş, akıp giden bir su yokken sen vardın. sen herşeyden önce vardın. her şeyi sen var ettin. her şeye kudreti yeten sensin. her şeyi yokken var eden sensin. zengin ve fakir yapan sensin. öldürüp dirilten sensin.
güldürüp ağlatan sensin. arşa sulta kurdun. sen azimsin, sen yücesin ey Allah.
sen öyle bir Allah'sın ki, senden başka ilâh yoktur. sen yaratan ve yardım edensin. senin emrin galiptir. senin ilmin geçerlidir. senin tedbirin eşsizdir. senin vaadın sadıktır. senin sözün haktır. senin hükmün adalettir. senin sözün hidayettir. senin vahyin nurdur. senin rahmetin geniştir. senin affın büyüktür. senin fazlın çoktur. senin bahşişin çok büyüktür. senin ipin (vesilen) sağlamdır. halk için imkan ve yardımın hazırdır. sana yakın olan azizdir. senin azabın şiddetlidir. senin mekr ve muahezen şiddetlidir.
sensin ey rabbim her şikayetin mercii, her toplulukta hazır, her fısıldayışın şahidi, her hacetin nihayet, her hüznün gidericisi, her fakirin zenginliği, her kaçanın kalesi, her korkanın güveni, zayıfların pusulası, fakirlerin hazinesi, hüzünlülerin kederini gideren ve salihlerin yardımcısı.
böyledir rabbimiz Allah, o'ndan başka ilâh yoktur. kullarından sana tevekkül edene sen yetensin. sana sığınana ve sana yalvarana yardım edensin. sana sarılanın tutanağısın, senden mağfiret dileyenin günahlarını bağışlarsın, zorbaları kahredicisin, azametlilerin azametlisisin, büyüklerin büyüğüsün, efendilerin efendisisin, mevlaların mevlasısın, imdada çağıranların imdadına koşansın, üzüntülülere şenlik ve esenlik verensin, zorda kalanların çağrısına icabet edensin, en iyi işiten ve en iyi görensin, hükmedenlerin en iyi hükmedenisin, en çabuk hesaba çekensin, merhametlilerin en merhametlisisin, bağışlayanların en hayırlısısın, müminlere hacetlerini verensin, salihlerin yardımcısısın.
sen Allah'sın, senden başka ilâh yoktur. alemlerin rabbisin. sen yaratansın ve ben yaratılan; sen maliksin ve ben memluk (temellük edilen); sen rabsin ve ben kul; sen rızık verensin ve ben rızıklanan; sen bağışta bulunansın ve ben isteyen, sen cömertsin ve ben ise cimri; sen güçlüsün ve ben zayıf; sen azizsin ve ben zelil; sen gânisin ve ben fakir; sen efendisin ve ben köle; sen bağışlayansın ve ben günahkâr; sen âlimsin ve ben cahil; sen hilim sahibisin ve ben acele eden; sen merhamet edensin ve ben merhamet edilen; sen afiyet verensin ve ben mübtela; sen icabet edensin ve ben zorda kalıp seni çağıran.
şehadet ederim ki sen Allah'sın, senden başka ilâh yoktur, istemeksizin kullarına ihsan edensin.
şehadet ederim ki yegane Allah sensin, yeganesin, eşsizsin, ihtiyaçsızsın, teksin, dönüş sanadır. Allah'ın rahmet ve selamı muhammed ve onun tertemiz ehl-i beyt'ine olsun.
(ey rabbim) günahlarımı bağışla, ayıplarımı ört, kendi katından benim için geniş bir rahmet ve rızık kapısı aç; ey merhametlilerin en merhametlisi. tüm övgüler alemlerin rabbi olan Allah'a mahsustur. Allah bize yeter, ne güzel sahiptir o. güç ve kuvvet ancak yücelik ve azamet sahibi Allah'ladır."
En son f_altan tarafından 08 Ağu 2007, 02:22 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

hz. emirulmüminin ali b. ebutalib'in (a.s) manzum münacatı

(sahife-i aleviyye'den naklen)


بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
لَكَ الْحَمْدُ يا ذَا الْجُودِ وَالَْمجْدِ وَالْعُلى تَبارَكْتَ تُعْطي مَنْ تَشاءُ وَتَمْنَعُ*
اِلـهي وَخَلاّقي وَحِرْزي وَمَوْئِلي اِلَيْكَ لَدى الاِْعْسارِ وَالْيُسْرِ اَفْزَعُ
اِلـهي لَئِنْ جَلَّتْ وَجَمَّتْ خَطيئَتى فَعَفْوُكَ عَنْ ذَنْبي اَجَلُّ وَاَوْسَعُ
اِلـهي تَرى حالي وَفَقْري وَفاقَتي وَاَنْتَ مُناجاتي الخَفِيَّةَ تَسْمَعُ
اِلـهي فَلا تَقْطَعْ رَجائي وَلا تُزِغْ فُؤادي فَلي في سَيْبِ جُودِكَ مَطْمَعٌ
اِلـهي لَئِنْ خَيَّبْتَني اَوْ طَرَدْتَني فَمَنْ ذَا اَّلذي اَرْجُو وَمَنْ ذا اُشَفِّعُ
اِلـهي اَجِرْني مِنْ عَذابِكَ اِنَّني اَسيرٌ ذَليلٌ خائِفٌ لَكَ اَخْضَعُ
اِلـهي فَآنِسْني بِتَلْقِينِ حُجَّتي اِذا كانَ لي في الْقَبْرِ مَثْوَىً وَمَضْجَعٌ
اِلـهي لَئِنْ عَذَّبْتَني اَلْفَ حِجَّة فَحَبْلُ رَجائي مِنْكَ لا يَتَقَطَّعُ
اِلـهي اَذِقْني طَعْمَ عَفْوِكَ يَوْمَ لا بَنُونَ وَلا مالٌ هُنا لِكَ يَنْفَعُ
اِلـهي لَئِنْ لَمْ تَرْعَني كُنْتُ ضائِعاً وَاِنْ كُنْتَ تَرْعاني فَلَسْتُ اُضَيَّعُ
اِلـهي إذا لَمْ تَعْفُ عَنْ غَيْرِ مُحْسِن فَمَنْ لِمُسيء بِالهَوى يَتَمَتَّعُ
اِلـهي لَئِنْ فَرَّطْتُ فِي طَلَبِ التُّقى فَها اَنَا اِثْرَ الْعَفْوِ اَقْفُو وَاَتْبَعُ
اِلـهي لَئِنْ اَخْطاْتُ جَهْلاً فَطالَما رَجَوْتُكَ حَتّى قيلَ ما هُوَ يَجْزَعُ
اِلـهي ذُنُوبي بَذَّتِ الطَّوْدَ وَاْعتَلَتْ وَصَفْحُكَ عَنْ ذَنْبي اَجَلُّ وَاَرْفَعُ
اِلـهي يُنَحّي ذِكْرُ طَوْلِكَ لَوْعَتي وَذِكْرُ الْخَطايَا الْعَيْنَ مِنّي يُدَمِّعُ
اِلـهي اَقِلْني عَثْرَتي وَامْحُ حَوْبَتي فَاِنّي مُقِرٌّ خائِفٌ مُتَضَرِّعٌ
اِلـهي اَنِلْني مِنْك رَوْحاً وَراحَةً فَلَسْتُ سِوى اَبْوابِ فَضْلِكَ اَقْرَعُ
اِلـهي لَئِنْ اَقْصَيْتَني اَوْ اَهَنْتَني فَما حيلَتي يا رَبِّ اَمْ كَيْفَ اَصْنَعُ
اِلـهي حَليفُ الْحُبِّ في اللَّيْلِ ساهِرٌ يُناجي وَيَدْعُو وَالْمُغَفَّلُ يَهْجَعُ*
اِلـهي وَهذَا الْخَلْقُ ما بَيْنَ نائِم وَمُنْتَبه في لَيْلَهِ يَتَضَرَّعُ
وكُلُّهُمْ يَرجُو نَوالَكَ راجِياً لِرَحْمَتِكَ الْعُظْمى وَفِي الْخُلْدِ يَطْمَعُ
اِلـهي يُمَنّيني رَجائِي سَلامَةً وَقُبْحُ خَطيئاتِي عَلَيَّ يُشَنِّعُ
اِلـهي فَاِنْ تَعْفُو فَعَفْوُكَ مُنْقِذي وَاِلاّ فَبِالذَّنْبِ الْمُدَمِّرِ اُصْرَعُ
اِلـهي بِحَقِّ الْهاشِميِّ مُحَمَّد وَحُرْمَةِ اَطْْهار هُمُ لَكَ خُضَّعٌ
اِلـهي بِحَقِّ الْمُصْطَفى وَابْنِ عَمِّهِ وَحُرْمَةِ اَبْرار هُمُ لَكَ خُشَّعٌ
اِلـهي فَاَنْشِرْني عَلى دينِ اَحْمَد مُنيباً تَقِيّاً قانِتاً لَكَ اَخْضَعُ
وَلا تَحْرِمْني يا اِلـهي وَسَيِّدي شَفاعَتَهُ الْكُبْرى فَذاكَ الْمُشَفَّعُ
وَصلِّ عَلَيْهِمْ ما دَعاكَ مُوَحِّدٌ وَناجاكَ اَخْيارٌ بِبابِكَ رُكَّعٌ


bismillahirrahmanirrahim
hamd sanadır ey bağış, ihsan ve yüce makam sahibi
yücesin sen, bağışta bulunursun dilediğine; vermezsin istediğine
Allah'ım! ey beni yaratan, ey koruyucum, sığınağım
zorlukta, kolaylıkta ve her durumumda sensin ağlayıp yalvardığım
Allah'ım! günahlarım büyüdüyse, biriktiyse eğer
senin, benim günahlarımı bağışlaman daha geniş ve büyüktür
Allah'ım! nefsimin isteklerine itaat ettiysem ben eğer
şimdi de bahçende pişmanlık diliyorum
Allah'ım! görüyorsun halimi, fakirlik ve yoksulluğumu
duyuyorsun sen gizli yaptığım raz-u niyazımı
Allah'ım! ümidimi kesme ve ümitsizlikle karartma kalbimi
senin sonsuz bağışına göz diktim ben
Allah'ım! beni ümitsizliğe düşürürsen veya katından kovarsan
kime ümit besleyeyim ve kimi sana şefaatçi getireyim
Allah'ım! azabından koru beni, sığınak ver
ben tutsağım, zelilim, korkuyorum, huzurunda huşu içindeyim
Allah'ım! öğret bana huzur bulup ünsiyet kuracağım bir hüccet
o anda ki kabrim benim yatağım ve aşiyanem olacak
Allah'ım! eğer beni bin yıl azaplandıracak da olsan
yine ümit bağım kopmaz senden
Allah'ım! tattır bana affının şirinliğini o günde ki,
olmaz malın faydası ve evlatların
Allah'ım! lütfünle halime riayet etmezsen olurum helak
lütfünle riayet etsen halimi hiçbir zaman olmam helak
Allah'ım! İyi kullarından başkasını affetmezsen eğer
heveslerine uyan günahkarları bağışlayan olur mu meğer
Allah'ım! takva yolunda kusur ettiysem eğer
şimdi senin sonsuz aff ve bağışlamanı izliyorum
Allah'ım! cehaletle ve bilinçsizlikle günah işlediysem eğer
ne kadar korkusuzdur diyecekleri kadar ümit etmiştim rahmetini
Allah'ım! günahlarım yüce dağlardan daha büyüktür, yüksektir
fakat senin günahlarımı bağışlaman daha büyük ve yücedir
Allah'ım! senin lütfünü anmak huzur verir perişanlığıma
hata ve günahlarımı anmak da ağlatır gözlerimi
Allah'ım! geç sürçmelerimden, sil günahlarımı
ben günahlarımı ikrar ediyor, ondan koruyor, katına nale ediyorum
Allah'ım! kendi katından bana huzur ve rahatlık ver
çünkü ben senin kerem kapından başka bir kapı çalmıyorum
Allah'ım! eğer beni kerem kapından kovup zelil etsen
bu durumda nedir çarem, ben ne yaparım?!
Allah'ım! sana şevk besleyen bütün gece uyanıktır,
münacat ve dua eder, ama gafiller sabaha kadar uykudadır
Allah'ım! bu zayıf kulların uykuyla uyanıklık arasında
senin katına çok fazla tazarru ve nalan olur
Allah'ım! herkes göz dikmiş senin ihsanını ümit ederler
sonsuz rahmetini ve ebedi cennetine tamah ederler
Allah'ım! senin lütfuna ümidim, beni selametlikle müjdeliyor
amellerimin çirkinliği beni rüsvalık ve kınamaya itiyor
Allah'ım! eğer beni affedersen, affın kurtarır beni
yoksa helak edici günahla olurum helak
Allah'ım! haşimi peygamber muhammed'in hakkı için
huzurunda huşu eden tertemiz kullarının hürmeti için
Allah'ım! mustafa'nın ve amcası oğlunun hakkı için
huzurunda baş eğen iyi kullarının hürmeti için
Allah'ım! ahmed'in dini üzere eyle mahşur,
katına nala, tövbe ederek, takva ve tevazu ile geleyim
Allah'ım! mahrum etme beni, ey ilâhım ve efendim
peygamberinin şefaat-i kübrasından, kabul olur şefaati
Allah'ım! eyle salat ona ve ehl-i beyt'ine mudam
salih kullar katına münacat ve rüku ettikçe her zaman


yine hz. ali'den (a.s) "sahife-i aleviye"de "ya samie'd-dua" ibaresiyle başlayan başka bir manzum münacat da nakledilmiştir. özet olarak kaydedilen bu münacat zor kelimeler içerdiği için biz burada ona değinmiyoruz.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“Oniki İmamlar'ın Hayatı” sayfasına dön