sabateizm ve ünlü! sabataylar

Cevapla
Kullanıcı avatarı
MERDAN
Mesajlar: 956
Kayıt: 01 May 2007, 22:14

sabateizm ve ünlü! sabataylar

Mesaj gönderen MERDAN »

SABETAY SEVİ KİMDİR - SABETAYCILAR KİMLERDİR ?

Yahudi dönmelerinin Peygamber kabul ettikleri Sabetay Sevi 1600'lerde İzmir'de yaşamış bir hahamdır. Yahudilerin mistik kitabı Kabala'yı kendisine göre yorumlayıp sinegoglarda vaazlar vererek çevresine kalabalık bir Yahudi cemaati toplamıştır. Bu cemaatin sayısı artıp önemli bir güç olunca yabancı devletler tarafından manipüle edilmeye başlamış, zamanla devleti bölmeye yönelik kanunsuz hareketlerin odağı haline gelmiştir. Bu yasadışı faaliyetleri nedeniyle Osmanlı Devleti'nin takibatına maruz kalınca Sabetay Sevi stratejisini tamamen değiştirmiştir. Müslüman olduğunu iddia etmiş, Müslüman ismi almış, Müslümanlar gibi giyinmiş ve Müslümanlar gibi davranmıştır. Onun cemaatindeki herkes de onun gibi isimlerini değiştirerek görünüşte Müslüman bir yaşam sürmeye başlamışlardır. Ama sıkı sıkıya bağlı oldukları Yahudi inancını ve geleneklerini hiç terketmemişlerdir.

Sabetaycılık

Sabetaycılık 17. yüzyılda İzmir ve çevresinde ortaya çykan Sabetay Sevi'nin kurucusu olduğu, onu mesih (kurtarıcı son peygamber) kabul eden , Yahudi Mistizmine (Kabbala) dayanan gizli bir inançtır.

Gizliliğin sürdürülmesi amacıyla bu inanca inananlar bulundukları ülkenin yaygın dininde görünmeyi tercih ederler. Sabetaycılar, belli kurallar dahilinde tamamen Müslüman ismi almakta ve kendilerini her bakımdan "Şüphe edilmeyecek ölçüde" Müslüman göstermektedirler. Kendilerini Yahudiliğe bağlı bir fraksiyon olarak tanımlasalar da Yahudiler tarafından resmi olarak bu dine bağlı kabul edilmezler. Kur'an da ise inanmadıkları halde Müslümanım diyenler Münafikun Suresi'nde ele alınmaktadır. Taraftarları Sabetayistler, Sabetaycı, Sabetaycı, Avdedî, Dönme, Selanikli, Meamin, Maminim, Takiyyeci, Munafık gibi farklı isimlerle de anılır. İlk dönemlerde Musevi ibadet ve ayinlerine sadık kalmışlarsa da asıl Yahudilerden tamamen ayrılmış ve onlara "koferim" (kafirler) ismini vermişlerdir. Yahudiler ise renkleri değişen bir balık olduğundan "Sazanikos" (Sazan) demişlerdir. Sabetay Sevi bağlıları çeşitli ülkelerde günümüze kadar varlığını sürdürmüştür. Kutsal şehirleri Selanik'tir.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 07.08.2000 tarih B02.1.DIB.0.10-21/1119 nolu yazısına istinaden Sabetaycılığın bir İslam mezhebi ya da tarikati olmadığı ve İslam düşüncesi içinde de yer almadığı açıkça belirtilmiştir.



Sabatay Sevi’nin Hayatı :

1626’da İzmir’de doğdu. Dine olan eğiliminin ailesi tarafından fark edilmesi ile din adamı olarak yetiştirilmesine karar verildi. Aldığı klasik Yahudi eğitiminden giderek ayrıldı ve Yahudi mistisizmine yöneldi. Kabala ve Zohar’ı tetkike başladı. Geçirdiği depresyon ve nöbetler nedeniyle giderek daha içine kapandı ve mistik yaşamı tüm yönleriyle yaşamaya başladı.

O sırada tüm Yahudi dünyası bir kaos içerisindeydi. Çekilen tüm bu sıkıntılar Yahudileri Kabbala’nın mistik dünyasına itmişti. Artık bir kurtarıcı gelmeli diye düşünüyordu herkes. İşte tam bu yıllara tekabül eden yıllardan biri olan 1665, Sabetay Sevi’nin hayatının dönüm noktası olmuştur. İşte bu yıl o, kendisinin Mesih olduğuna inanan Gazze’li teolog Natan’la tanışmıştır.

Natan’ın iddia ve Israrlarına dayanamayan Sevi, 31 Mayıs 1665’te Mesihliğini ilan eder. Kaos ortamında olan Yahudi dünyası Mesih’i beklemekte olduğundan inananları hızla artar. Bu durumdan hoşlanmayan Ortodoks kilisesi Sevi’ye tepki gösterir. Bu tepkiye aldırmayan halk ona inanmaya devam eder. İnananları arasında Osmanlı topraklarında yaşayanların yanı sıra diğer dünya ülkelerinde yaşayan Yahudiler de bulunmaktadır.

Bu gidişe bir dur demek isteyen Ortodoks hahamlar son çare olarak Sevi’yi Osmanlı padişahına şikayet ederler. Sadrazam bu konuyla yakından ilgilenir. Sabetay divana çıkarılır. Hayatı ve iddiaları arasında bir seçim yapması istenir. O, hayatını kurtarmayı tercih eder ve Sultan’ın isteğiyle Müslüman olur. Mesih diye bildikleri kişinin, Müslüman olması, hatta Aziz Ahmet, ismini alması tüm dünyasında şok etkisi yapmıştır. Birçoğu onun sahte Mesih olduğuna inanarak eski Ortodoks inancına geri döner.

İki yüz ailelik bir topluluk ise din değiştirerek onun yolundan gidecektir. Selanik’e yerleşen bu toplum, pratikte Zohar’a dayanan mistik bir yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmiyette İslâm dinine bağlı olarak yaşar.

BAZI ÜNLÜ SABATEİSTLER :

Nazım Hikmet Ran,Sedat Simavi,Cem Boyner,Bülent Eczacıbaşı,Abdi İpekçi,Talat Hamlan,Çevik Bir,İsmail Cem,Cem Kozlu,Dinç Bilgin,Ali Kırca,Altan Öymen,Eser Karakaş,Güneri Civaoğlu,Hulusi Kentmen,Haldun Dormen,Rutkay Aziz,Kemal Gürüz,Ali Baransel,Orhan Pamuk,Güngör Mengi,Kenan Işık,Haluk Bilginer, Ali Sirmen, Çetin Emeç ,Gazi Erçel, Cemil İpekçi, Kemal Derviş, Mehmet Ali Birand…

Kaynak: YAHUDİLİK ve MASONLUK/ Harun Yahya (Adnan Oktar)

Kim bu sabeteistler ?

Türkiye’de Sabatay Sevi’nin târikatına bağlı yüzbinlerce insan yaşamaktadır. Bunlar tarihte ve günümüzde hâdiselerin gelişmesinde önemli rol oynayan çok tesirli bir güç teşkil ediyorlar. Gizli bir cemaat oldukları için kimliklerini ortaya çıkarmak oldukça zor olmakla beraber zamanla yapılmış bazı ifşaatlar, olaylar karşısındaki tutum ve davranışları, mevki ve ünvanlari ile kullandıkları tipik isimler bize bâzı ipuçları verebiliyor. Bu şekilde deşifre olan yüzlercesinin arasından, kamuoyunun tanıdığı sabatayist isimleri aşağıda sunuyoruz.

Bu bir “kara liste” değildir. Onları kimliklerinden ötürü yargılıyor da değilim. Antisemitizm yapmak gibi bir niyetim asla yoktur. Maksadım sadece gerçeklerin gün ışığına çıkarılması ve insanların hakiki kimliklerini saklamadan rahatça yaşabilecekleri bir toplum oluşmasına katkı sağlamaktır. Bu listeyi uzatmak mümkündür, zaten ileride onu da yapacağım. Bu konuda araştırması olanların yardımlarını bekliyorum.




SANAYİCİ – İŞADAMI
Nejat Eczacıbaşı
Bülent Eczacıbaşı
Feyyaz Berker
Feyyaz Tokar
Cem Boyner
Ali Koçman
Dinç Bilgin
Can Paker
Ömer Çavuşoğlu
Halil Bezmen
Dilber Ailesi
Rona Yırcalı
Selahattin Göktuğ
Fuad Sâdıkoğlu
Ferdi Vardarman
Öner Akgerman
M. Cemil Merzeci
Ziya Taşkent
Cem Uzan
Ali Koç


YAZARLAR
Hâlide Edip Adıvar
Orhan Pamuk
Yaşar Kemal
Muazzez Berkand
Nâzım Hikmet Ran
Azra Erhat
Vedat Nedim Tör
Yaşar Nâbi Nayır
Celal Sâhir Erozan
Emil Galip Sandalcı
Ali Cânip Yöntem
A. Hamid Tarhan
Şinasî



ÜNiVERSİTE

Kemal Gürüz
Kemal Alemdaroğlu
Nermin Abadan-Unat
Sulhi Dönmezer
Talât Halman
Gündüz Gedikoğlu
Eser Karakaş
H.Veldet Velidedeoğlu
Sıddık Sâmi Onar
İlhan Arsel
Sâhir Erman
Bülent Tanör
Nur Serter
Tunç Erem


ASKERLER

Çevik Bir
Ali Fuad Cebesoy
Amiral. Sait Halman
Tuğg. Halit Göktuğ
Yarb. Selim Soley
Tümg. Ömer Z. Dorman
Kur.Alb. Osman Köksal
Tümg. Sırrı Öktem
Gen. Cahid Tokgöz
Gen. Zeki Soydemir
Güven Erkaya
Refik Tulga
* İsmail Toker
Güneri Civaoğlu
Cüneyt Arcayürek
Ahmed Emin Yalman
Nazlı Ilıcak
Cengiz Çandar
Canan Barlas
Altan Öymen
Örsan Öymen
Abdi İpekçi
Nail Güreli
Güngör Mengi
Yusuf Ziya Ortaç
Ali Sirmen
Aydin Emeç
Çetin Emeç
Ülkü Arman
Sedat Simâvî
Erol Simâvî
Ali Nâci Karacan
Nadir Nâdi Abalıoğlu
Yunus Nâdi Abalıoğlu
Ali Gevgilli
Ruhat Mengi
Leyla Umar
İlker Sarıer
Hasan Tahsin
Murat Birsel
Fazlı Necib (Necip Fazıl değil)
Necmi Tanyolaç
Yılmaz Çetiner


EĞLENCE
Sezen Aksu
Nilüfer
Burak Kut
Neco
Sibel Egemen
Ciğdem Talu
Egemen Bostancı
Murat Arkan
Perran Kutman
Harika Avcı
Ozan Orhon
Işıl Özışık


SERBEST MESLEK
Atilla Dorsay
Cemil İpekçi
Uğur Civelek
Yıldırım Mayruk
Muvaffak Benderli


KARİKATÜRİSTLER
Cemal Nadir Güler
Semih Poroy
Ali Ulvi Ersoy
Altan Erbulak
Tekin Aral
Oğuz Aral
Piyale Madra
Bedri Koraman

SİYÂSİLER
Rahşan Ecevit
İsmail Cem
Tansu Çiller
Şükrü Sina Gürel
Ercan Karakaş
Bülent Tanla
Coşkun Kırca
Kemal Derviş
Câvid Bey
Nuri Conker
Ahmet İsvan
Osman Kibar
Hayrettin Erkmen
Turan Güneş
Sebâti Ataman
Emre Gönensay
Naim Talû
Salih Bozok
Aka Gündüz
Turhan Kapanlı
Mithad Şükrü Bleda
Sümer Oral
Ali Dinçer
Ekrem Alican
Cem Kozlu
Fatin Rüştü Zorlu
Sabiha Sertel
Ş. Hüsnü Değmer
Kıbrıslı Kâmil Paşa
Ahmed Vefik Paşa
Faik Nüzhet
Tayyibe Gülek


SİNEMA-TİYATRO

Haldun Dormen
Hulûsi Kentmen
Ayhan Işık
Kenan Işık
Aziz Rutkay
Doğa Rutkay
Aziz Basmacı
Yıldız Kenter
Müşfik Kenter
Leyla Gencer
Halûk Bilginer
Memduh Yükman


TELEVİZYON
Ali Kırca
Ali Baransel
M. Ali Birand
Murat Birsel
Deniz Arman


BÜROKRASİ

Gazi Erçel
Metin Yalman
Osman Olcay
Osman Kulin
Sadun Terem
Kaya Toperi
Gaazi Yaşargil
S. Kâni İrtem
Onur Öymen
Özdem Sanberk
Hüseyin Poroy


SABETAYCILIK VE MASONLUK


Masonluğun ikrara dayalı gizli örgütler içinde,tarih boyunca kendisinden ençok söz edileni olduğunu belirtmek herhalde onun değer ve önemini abartmak olarak görülemez.O kadar ki belkide hiç bir örgüte nasip olamıyacak bir kaderi vardır,hem doğuda ve hemde batıda etkili olmuş,pek çok ülkede siyasi,toplumsal ve ekonomik olaylardan sorumlu tutulmuştur

Bilindiği gibi masonluk kökenini eski medeniyetlerden ve özellikle de ortadoğunun kadim kültürlerinden almış felsefi bir harekettir.Ana prensibi hiç bir ayrım gözetmeksizin üyeleri arasında dünya kardeşliğini sağlamaktır.Fakat her inanca açık olması,serbest düşünceleri desteklemesi ve hiçbir etnik ayrım gözetmemesi nedenleriylede özellikle tek sesli kültürler tarafından dışlanmış ve adeta afaroz edilmiştir.Nitekim Türk milliyetçiliğinin de çok uzun bir süre masonluk ile uğraşması ve bunu bir tehlike olarak algılanmasınında temel nedeni bundan kaynaklanmaktadır.

19.yy Osmanlı ülkesini etkisi altına alan milliyetçi ve özgürlükçü akımlarla beraber batılı kavramların imparatorluk içinde yaygınlaşmış olduğunu görmekteyiz.Fakat bu kavramların tartışılabilmesi herşeyden evvel bunları kavrayabilecek bilgi seviyesindeki insanların varlığı ile mümkün olacaktı.Bu da her açıdan devletin farklı kültürleri bünyesinde toplayan ve etnik olanın dışlanmayacağı kent merkezlerinde yenilikçi fikirlerin yeşermesine yol açacaktı.Üstelik böylesine bir siyasi merkezin baskıcı bir devlet yönetiminin otoritesinin giderek azaldığı bir noktada olmasıda çok daha özgürlükçü bir yapının varlığını da beraberinde getirecekti.İşte o yıllarda İmparatorluğun batıya açılan penceresi durumunda gözüken Selanik şehrinin hem başkentten uzak olması,hem bünyesinde çok sayıda etnik unsuru barındırıyor olması sonucunda çok önemli bir siyasi rolü üslenmesi belkide kaçınılmaz bir zorunluk olarak onu ortaya çıkarmıştır.



SABATAYİST İSİMLERİNİN KAYNAĞI:

Türkiyede Sabetaycılar ve Museviler isimleri şöyle seçilmiştir:

1- ibranice ve türkçe arasındaki ses benzeşmeleri vasıtasıyla en yakın isim alınarak,

2- Tevratta geçen ismin Arapça ismin türkçe karşılığı olarak,

3- ibranice ve türkçe aynı sessiz harflerden oluşan isimler yakınsatarak (çünkü ibranice, sadece sessiz harflerle de (yani sesli harfleri temsil eden noktaları koymadan da) yazılabiliyor böylece sessiz harfler aynı olduğundan okunuşlar aynı kabul edilebiliyor)

4- Soyisimler, bir sonraki jenerasyonda isim olarak seçilerek,

5- Ladino dilindeki musevi isimlerin türkçesi kullanılarak.

6-Tevrat’ta varolan isimlerin sonuna -zade, -gil, -han, -oğlu vb. ek getirerek.

Not: Bu yazı internetteki çeşitli kaynaklardan derlenmiştir.
Allahım bana adaletinle değil, merhametinle davran. İMAM ALİ (A.S)
Hasan Akça
Mesajlar: 1745
Kayıt: 05 May 2008, 22:02

Mesaj gönderen Hasan Akça »

Bu isimlerin din ayağı eksik kalmış
hangi tarikatlarda kimler var?
asıl çalışma alanı bu olmalıydı bu da olmalıydı
birileri bu alanda da çalışmalıdır.
Kullanıcı avatarı
MERDAN
Mesajlar: 956
Kayıt: 01 May 2007, 22:14

Mesaj gönderen MERDAN »

Hasan Akça yazdı:Bu isimlerin din ayağı eksik kalmış
hangi tarikatlarda kimler var?
asıl çalışma alanı bu olmalıydı bu da olmalıydı
birileri bu alanda da çalışmalıdır.
Evet doğru. İşin dini boyutu da ayrı bir araştırma konusu. Tarikatlar vakıflar dernekler vb yerlerdeki etkin kişiler kimlerdir, elbette bunlarda açığa çıkarılmalıdır. İki gündür nette araştırıyorum ama ne zaman hangi sayfayı açsam karşıma hep bir kitap ismi çıkıyor: Soner yalçının “Beyaz Müslümanların sırrı EFENDİ-2” başka da bir şey yok.

Ve kitapla ilgili yüzlerce yorum. Bu yorumlardan anladığım kadarıyla da bu Soner yalçın güvenirlilik derecesi tartışılabilir birisi. Bunun dışında konuyla ilgili bir araştırma sanırım yapılmamış yada ben rastlamadım bilmiyorum.

İnşallah bu alanda güvenilir inancında samimi ve işin ehli olan kişilerce ciddi ve objektif bir araştırma yapılırda bizde okuruz.

O Kitabı okumadım ama nette okuduğum yorumlardan yaptığım çıkarımlara göre yinede analiz etme yeteneği güçlü olan okuyuculara tarikatlar ve cemaatlardaki üst yapılanmalarla ilgili genel bir önbilgi ve bazı ipuçları verebilir diye düşündüm. Zaten kitapta yazılanların hemen tamamı iddia varsayım yada benzeştirerek kıyaslayarak ve bir takım tahminlerden sonuçlar çıkarma düzeyinde şeyler.

Aşağıya bu yorumlardan bana ilginç gelen uzunca bir tanesini ekliyorum.

Yazar kitabın ikinci bölümünde ise “Bektaşi sabeteistleri”ni anlatıyormuş.
-----------------------------------------------------------------------------------

BEYAZ MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK SIRRI : EFENDİ-2

Araştırmacı Yazar Soner Yalçın Beyaz Müslümanların Sırrı Efendi-2 kitabıyla gündemde..

Kitapta inanılmaz iddialar ortaya atılmış… Soner Yalçın kitabının ilk bölümünde Sebatayistlerin müslüman tarikatlara girdiklerini,tarikatlara girerek sebatayist kimliklerini sakladıklarını iddia ediyor.

HARUN HOCA “AARON KANDUYATİ” KİMDİR?

Beyaz Müslümanların Sırrı Efendi-2 kitabı Nakşibendi şeyhi Harun Hocanın ilginç yaşam öyküsüyle başlıyor. Meşhur Nakşibendi şeyhi Harun hoca kimdir? Soner Yalçın Harun Hoca’ının kimliği hakkında ilgi cekici bilgiler veriyor… Şimdi sıkı durun Harun Hoca’nın asıl adı Aaron Kanduyati’dir. Aaron Kanduyati’ İspanya’dan Türkiye’ye göç etmiş Sefarad Yahudisi, 1931 yılında Çanakkale’nin Gelibolu İlçesinde doğuyor, daha sonra Istanbul’a geliyor ve İstanbul’a geldikten sonra müslümanlığı kabul ediyor, Harun adını alıyor. Aaron Kanduyati müslüman olduktan sonra Arısi Tarikatı’n şeyhi Aziz Çınar Efendi’ye bağlanıyor. Musevilikte Aaron adı Hz Musa kardeşinin adı Aaron,dinimizin kitabı Kur’an ı Kerim de ise Harun olarak geçiyor.

Aaron Kanduyati’nin adını müslüman olduktan sonra,. Aziz Çınar Efendi’ye bağlanıyor Müslüman oluyor ve adını da bu kez, Kur’anı Kerim’de ki Hz. Musa’nın ağabeyinin adı Harun olarak değiştiriyor, sonra kendisi de bir şeyh, Harun Hoca oluyor.

Aaron Kandiyoti, Kasımpaşa Rifal Şeyhi Muhiddin Ensari’nin huzurunda müslüman olduktan sonra,Istanbul’da Arusi Şeyhi Aziz Çınar Efendi’ye bağlandı. Harun Hoca’yı Aziz Çınar Efendi müridini hep sevdi, korudu ve kolladı, önünü açtı ve kendisi gibi şeyh olmasını sağladı. Aaron Kandiyoti’nin müslüman olduğu öğrenilince,Sanhedrin konseyi kararı ile sinagogdan atıldı ve Istanbul Müftülüğü’ne başvurup resmen Müslüman oldu ve “Harun Kan” adını aldı.

Soner Yalçın ilginç bir noktaya temas ediyor kitabında,” Aaron Kandiyoti, müslüman olduktan sonra, teyzesi aracılığıyla Edirne Yahudi cemaatinden Anna’yla Beyoğlu Zülfaris Sinagogu’nda evlendi. Söylenenlere göre Anna’nın ailesi yoksuldu, drahoma (başlık parası) vermemek için kızlarının Harun Hoca’yla evlenmesine izin vermişlerdi.. . Anna Kandiyoti harun hocayla evlendikten sonra dinini değiştirmedi girdiği bu çevreye uyum için, ‘Handan’ adını kullandı. Ama inancını hiç değiştirmedi.” Harun Hoca’ya müritleri eşinin neden dinini değiştirmediğini sorduklarında,eşinin Yahudilikte ısrar etmesinin önemli olmadığını şu sözlerle anlatmaya çalışıyordu. “Hz Muhammed Efendimiz de, Hayber Kalesi’nde esir alınan Yahudi kızı Safiye’yle evlenmedi mi? Safiye Yahudi akrabalarıyla görüşmeyi sürdürmedi mi? Hatta Yahudi yeğenine mirasının üçte birini vermedi mi?”Müritleri Harun Hoca’ya bu anlatılanlar karşısında, Safiye’nin müslüman olduğunu söylediklerinde ise, onun cevabı net oluyordu: “Islam’da zorlama yoktur.”

Müslüman olup “Harun Hoca” adını alan Aaron Kandiyoti’yi Yahudi cemaati dışladı, ailesi ise Israil’e göç etti. Harun Hoca zaman zaman Israil’e ailesini görmeye gidiyordu. Belki de Yahudi cemaatinden dışlanmanın ve ailesinin de uzak bir ülkeye taşınmasının etkisiyle Harun Hoca, kendine Mason Geometri Locası’nda yeni bir çevre yarattı. Müslüman kimliğini almak için gittiği doğum yeri Çanakkale’ye de, bu mason locasının üstad-ı muhteremi götürdü onu. Harun Hoca ilginç bir kişilik, başına kırmızı bir takke giyiyor ve bütün dergahları dolaşıyordu. Dergah olarak kullandığı evinin bir odası, genellikle İstanbul ve İzmir’in zengin aileleriyle dolup taşıyordu. Yemekler kadınlı erkekli yeniliyor, aynı odada zikir yapılıyordu.Bu törenlere bazen şarkıcı Çelik’in annesi de katılıyor, güzel sesiyle ilahiler söylüyordu. Gelmediği zamanlar sesinin olduğu kasetler dinleniyordu. Harun Hoca ile ilgili kitapta anlatılan bir efsane ise son derece ilginç:“Güya Arusi Şeyhi M. Aziz Çınar vefat ederken, Harun Hoca’ya verilmesi için son icazetini halifesi Celal Efendi’ye bırakmıştı. Fakat Celal Efendi, ‘Yahudi dönmesi»ne icazet mi verilir’ diyerek vermemişti. Ve o gece Celal Efendi vefat etmişti.

Diğer Halife Bahaeddin Efendi korkusundan bu icazeti Harun Hoca’ya ulaştırmıştı! Harun Hoca da bu icazetle Arusi şeyhi olarak tasavvuf aleminde yerini almıştı…Aaron Kandiyoti’nin ‘şeyhliğe’ yükselmesine karşı çıkanların dayanakları Kuranı Kerim’di. Maide Suresi’nin 51. ayetini gerekçe gösteriyorlardı:‘Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları veliler edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridirler. Sizlerden kim onlan veli yaparsa o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.’

Sebatayistler Mesih gelene kadar, yaşadıkları toplumu müslüman olduklarına inandırmak için Müslüman ismi almış,Müslümanlar gibi dini inaçlarını yerine getirmiş vb ritülleri yapmıştı yapıyordu. Bu görüntü içinde Tarikatlara ,Tekkelere-dergahlara gitmek de vardı. Yoksa Yahudi Kabalasına yakın buldukları içinmi sufi dergahlarına gidiyorlardı?
Soner Yalçın Efendi kitabının ikinci bölümünde Sebatayizmin İslami tarikatlarla ilişkisini araştırmış. Muhafazakar kesim içinde kimler sabetayist? Bu sabetayistler girdikleri tarikatları ve dergahları nasıl etkilediler? Ve Türk siyasetine etkileri ne oldu?Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi- 2” adlı kitap, tam 100 yıllık Sabetayizm tartışmasında ilk kez muhafazakar kesimi mercek altına alıyor. Soner yalçın kitabında bu soruların Türkiye’de sorulmadığını iddia ediyor. Soner Yalçın Beyaz Müslümanların Büyük sırrı Efendi 2 kitabında bu sorunun yanıtını verdiğini iddia ediyor.. Sebatayizmin bir Türkiye gerçeği olduğunu amacının insanların inancına karışmak olmadığını altını çizerek belirtiyor.

Bu arada bir dipnotu belirmek istiyorum Sebetay Sevi ve Sebatayizmle ilgili araştırma yapılmadığı, konuya tabu olarak bakıldığı bir gerçektir. Bilim Çevreleri olan Üniversitelerde sebatayizmle ilgili benim bildiğim bir araştırma bugün itibarı ile yoktur. Sebatayizm Yalçın Küçük’ün çok değerli çalışmaları var. Peki Harun Hoca’nın bağlandığı şeyh Mustafa Aziz Çınar kim?

0 BİR ZİNCİRIN HALKASI

Ömer Fevzi Mardin, Mustafa Aziz Çınar, Harun Hoca (ya da Aaron Kandiyotil) Küçük Hüseyin Efendi, Kazanlı Abdülaziz Bekkine ve Mehmet Zahit Kotku. . Bu zincirin iç içe geçmiş halkaları..

Mehmet Zahit Kotku deyince ilk akla gelen isimler belli, onun öğrencileri; Necmettin Erbakan, Turgut Özal, Temel Karamollaoğlu, Kemal Unakıtan, Nabi Avcı gibi isimler..Küçük Hüseyin Efendi deyince akla gelen ilk isim kuşkusuz Üzeyir Garih. Ama o kadar değil. Ender Mermerci ve eski başbakanlardan Suat Hayri Ürgüplü gibi pek çok bildik isimler de var.

Asuri şeyhi Ömer Fevzi Mardin deyince ise bir hikaye anlatmak gerekiyor. Çünkü bu hikayenin ucu önemli bir isme Fethullah Gülen’e kadar uzanıyor.

Bugün Mardin soyadı, hemen herkesin bildiği Betül Mardin, Şerif Mardin, Arif Mardin gibi Ömer Fevzi Mardin’in akrabalarını hatırlatıyor. Ama Ömer Fevzi Mardin çok daha mühim ve ilginç bir kişilik. Örneğin o, Eva Peron ölünce gıyabında cenaze namazı kıldıran bir şeyh. Şeyhin ev sohbetlerinde ise, şimdi pek çok kişiye fazla bir şey ifade etmese de, Prof. Süheyl Ünver ve Mehmet Ali Ayni gibi döneminin önemli bürokratları, gazetecileri yer alıyor. Ayrıca Şeyh Ömer Fevzi Mardin’in müritlerinden biri Türk siyasal hayatının renkli isimlerinden Mail Büyükerman…

Ama onu asıl ilginç kılan 1942 yılında kurduğu, İlahiyat Kültür Telifleri Derneği oluyor. Çünkü derneğin amacı, “Dinler Arası Diyalog.” Bu amaç size neyi ve kimi hatırlattı? Hikâyeye devam edelim.Ömer Fevzi Mardin’i bir gün aile dostu, ünlü sabetayist gazeteci Ahmet Emin Yalman ilginç bir isimle tanıştırıyor. Evangelist rahip Dr. Buchman’la. (Bu arada o yıllarda, Ahmet Emin Yalman, Rahip Dr. Buchman ve Fener Rum Patriği Atenagoras komünizmin yıkılması için birlikte Eyüp Sultan Camii’ne dua etmeye gidiyorlar.) Bu tanışıklığın ardından Ömer Fevzi Mardin, 1949 yılında Evangelistlerin İsviçre’deki şatosunda iki ay kalıyor. Ve oradaki toplantıda yaptığı konuşmada Amerika’yı şöyle anlatıyor:

“Babil’den dünyaya dağılmak için yayılan ırklar sanki Allah’a hizmet için Amerika’da buluşuyor ve en özgür demokrat koşullar içinde birleşiyor.” Babil’den dünyaya dağılmak için yayılan ırk kim? Yahudiler.

Ömer fevzi Mardin, İsviçre’den dönünce Mehmetçik’in Kore’ye gitmesini savunan bir kitap yazıyor… Bu kadar da değil, müritlerine Amerika sevgisi kazandırmak için, Amerikan Başkanı Roosevelt’in dahi ihtida ettiğini söyleyebiliyor. Rahip Buchman ise savaştan sonra gittiği Güney Kore’de, Moon Tarikatını kuruyor. Yani “Dinler Arası Diyalog”tan yola çıkılarak gelinen nokta bu oluyor…Soner Yalçın’ın “Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi- 2” kitabında bu hikaye “Dününü bilmeyen bugünü hiç anlamaz” notu düşülerek anlatılıyor…

FETHULLAH GÜLEN SAHNEDE

“Dinler Arası Diyalog” deyince tahmin edersiniz ki akla Fethullah Gülen geliyor.Soner Yalçın, Gülen’le ilgili bilgileri de ardı ardına veriyor… Ve buradan yola çıkarak tespitler yapıyor. Sorular soruyor Fethullah Gülen ile ilgili bilgiler şöyle:

1-Fethullah Gülen Garih’in yakın dostuydu. Peki Üzeyir Garih kim? Küçük Hüseyin yani zincirin bir halkası… Küçük Hüseyin Efendi’ nin dönme olduğunun Sefine-i Evliya kitabında da yazılı olduğunu hatırlatmak gerekiyor Nur hareketinin en önemli liderlerinden Fethullah Gülen her fırsatta Garih’i özel ofisinde ziyaret ediyor, birbirleriyle hediyeleşiyorlar. Gülen amber tesbih,ipek halı Garih ise, tarihi kandil hat eserleri veriyor. İlişkileri Gülen ABD’ye gidip orada yaşamaya başladığında da sürüyor . Kitapta sorulan soru şu: Bu ilişkiler nasıl ve nerelerde kuruluyor.

2- Kitaptaki bir ilginçlik Fethullah Gülen’le ilgili soru işareti yaratıyor. Dipnot ta şöyle deniyor: “Fethullah Gülen 3l Ocak 1986 tarihinde İzmir Nüfus Müdürlüğü’ne baş 3881 kayıt numaralı kimliğinde ki ismini ‘Fetullah’tan, ‘Fethullaha çevirdi. Bu ‘h’ harfi değişikliği, kimine göre ebced hesabına uydurmak kimine göre ise Saidi Nursi’nin Siirt’teki hocası Molla Fethullah’ın adını almak istemesi nedeniyle yapılmıştı! Fethullah Gülen’in, cifr ve ebced konusunda ne düşündüğünü kitaplarında bulamadım.” Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı Islam Ansiklopedisi ve Mukaddime-i İbni Haldun gibi eserlerde “cifr” eski Yahudi uydurmaları olarak yer alıyor. Ama Said-i Nursi gibi cifr’in bir ilim olduğuna inananlar da var. Peki cifr ve ebced ne demek? Said-i Nursi’nin ve dolayısıyla Fethullan Gülen’in cifr’in ilim oluğuna inanması ne anlama geliyor?
Ebced, eski alfabedeki harflerin her birine belirlenmiş bir sayı vererek, bir kelimenin sayısal değerini hesaplama ve bu değerden yola çıkarak kelimeyle aynı sayısal değere sahip diğer kelimeler arasında ilişki kurma ve dolayısıyla da olaylar arasında bağlantı kurma anlamına geliyor. Cifr’de ise benzer bir yolla gelecek hakkında tahminlerde bulunuluyor. Benzer anlayış Kabala öğretisinde de var.Kabala’da, Tevrat’ı okumanın üç tekniğinden biri, İbranice’deki harflere verilen sayıları kullanarak anlam çıkarma..

Yani Soner Yalçın aslında Türkiye’nin en çok tartışılan din adamlarından biri olan Said-i Nursi Kabala’dan etkilenmiş olabilir mi sorusunu soruyor kitabında ve dolayısıyla Fethullah Gülen’in de tabi…

KABALA İNANCI VE NURCULUK ARASINDA İLİŞKİ VARMIDIR?

Efendi-2 kitabına göre Kabala inancı ile Nurculuk arasındaki benzerlikler sadece bunlar değil… Örneğin;

1- “Yahudi doktrininin öğretildiği gelenekçi okullardaki öğretmenlere ‘sofenim’ denilmektedir. Bu okullarda Yazılı Tora ve Sözlü (vahiy edilmiş ama yazılmamış) Tora vardır. Soferimlerin görevi, vahiy edilenleri açıklamak ve bunun toplum ile birey tarafından öğrenilmesini sağlamaktır.

Nurcu cemaat içinde, Said-i Nursi Risale-i Nur Külliyatı’nı aslından (yani Latin harfleriyle basılmamış haliyle) okuyan, açıklayan, topluma ve bireye öğretenlere de ‘yazıcılar’ denilmektedir. Tesadüf olabilir mi? Olabilir.Öte yandan, ‘Bediüzzaman Sempozyumu’na neden Yahudi ilim adamları daha çok ilgi gösteriyor merak ediyorum.

2- Soner Yalçın, Osmanlı tarihindeki Arap düşmanlığı yapanların söylemleri ile Fethullah Gülen’in söylemleri arasındaki yakınlığı da anlamlı buluyor. Kitapta, “Arap düşmanlığını ittihatçılar arasında körükleyen Halide Edip, Cavid Bey gibi sabetayistler ve Nesim Russo, Emmanuel Karasu gibi Yahudilerdi. Türk sağındaki Arap düşmanlığı yeteri kadar incelenmnedi. ‘Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunu arkadan vurdular, o nedenle sevilmiyorlar’ değerlendirmesi ilkokul müsameresi konusudur! Sanki Arnavut arkadan vurmadı. Arap Düşmanlığı Fethullah Gülen hareketinde daha da açıktır. Gülen, Arapları Osmanlı’ya ihanet etmek ve İslam’ı bir çeşit ideolojiye indirmekle suçlar. Osmanlı’nın şehir islamını Arabistan’ın kabile islamından üstün görür! Okulların çoğu Balkanlarda ve Orta Asyadayken Arap ülkelerinde hemen hiç okulu yoktur, neden?” diye soruyor. Yoksa İsrail devletine karşı çıkan Araplar, Fethullah Gülen’in hoşuna gitmiyor mu?

3- Kitaptan yan yana gelince anlamlı hale gelen iki bilgi daha… “Bugün ABD yönetimindeki şahinler Evangelist inanca sahipler. Evangelist inanca sahip olanlar, Mesih’in ikinci gelişiyle birlikte Hıristiyanların, Kudüs’te Mesih karşıtı olan ‘Gog ve Magog’ (Yecüc ve Mecüc) ordusunu büyük bir savaş (Armegedon) sonunda yok edeceğine ve bin yıllık Mesih Krallığı’nın kurulacağına inanıyorlar. ‘Hristiyanlık Siyonizmi’ olarak adlandırılan bu görüş, Evangelistlerin inancının temelini oluşturuyor…”Aralık 2003 tarihli Aksiyon Dergisi’nin kapak haberi, “İnsanlık O’nu bekliyor: Hz. İsa”ydı. Fethullah Güllen cemaatine yakın bir dergi neden böyle bir kapak yaptı? Mesih inancının ayetlerde olmadığı biliniyor. Ama buna rağmen Nurcular ‘Müslüman İseviler’ diye bir tanım ortaya çıkardılar; buna göre Mesih Hz. Isa yeniden dünyaya gelecek ve İseviliği yeniden getirip Müslümanlıkla birleştirecekti. Neden Fethullah Gülen cemaatine yakın bir dergi Evangelistlerle aynı şeyi söylüyor?

4-Ve kitaptan bir dikkat çekici nokta daha:“Ağlamanın ne kadar önemli mistik bir ritüel olduğunu bilmeden, Fethullah Gülen’in müritlerine hitap ederken ‘karı gibi ağlıyor’ dip/mesajını vermek için, dakikalarca televizyonlarda gösterecek kadar cahiliz!… Tıpkı Fethullah Gülen’in ağlayarak verdiği vaazda ‘Tabut üs-Sekine’ (Ahit Sandığı) sözü geçince, dinleyenlerin, bunun Ibranice bir buyruk olup olmadığını bilmeden vecde gelip ağlamaları gibi…” Yani aslında bu kitapta yan yana getirilen, Fethullah Gülen’le ilgili bilgilerin toplamında işaret edilen şu: Fetullah gülen ‘de aynı zincirin halkası olabilirmi? içlerinde bir yahudi dönmesi şeyhininde olduğu ve müritleri arasında pek çok sabetayistin olduğu bu zincir ne anlama geliyor?

Soner Yalçın’ın “Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, Efendi- 2” kitabındaki, Yahudi dönmesi bir tarikat şeyhinin izi sürülerek başlayan ve ucu Fethullah Gülen’den tutun da, Amerikan başkanlarına kadar uzanan sayfalar dolusu yazı, bir polisiye roman gibi… Ama değil… Bu kitaptaki tüm isimler gerçek… Ve bu gerçek kişilerin hemen hepsi de ya Osmanlı İmparatorluğu’nun ya da Türkiye tarihinin üst düzey bürokratları, devlet adamları, siyasetçileri, sanatçıları, yazarları, iş adamları, tarikat şeyhleri ve müritleri… Kitabı ilginç kılan da bu.

KABALA ILE İSLAM TASAVVUFU ARASINDA AKRABALIK VARMIDIR ?

Kitap aslında bir yakınlıktan yola çıkıyor… Yahudi mistisizmi Kabala ile Islam tasavvuf inancından…

Türkiye’deki Sabetayistlerin mesihi, Sabetay Sevi, Yahudi mistik inancı Kabala’ya inanıyordu. Kabala ise Islam tasavvuf inancındaki “Vahdet-i Vücud”a benziyor. Kabala inancına göre, Tanrı, Yahudilere Kitab-ı Mukaddes’i, anlamlarını açacak bir anahtar vermeden gönderdi. Kabala ise bu anlamları açacak bir tür şifre kırıcı. Tevrat metinlerine sembollerle gizlenen sırları çözecek bir anahtar yani Kabala. Ama bu sinan ancak adam kadmon yani insan-ı kamil (mükemmel insan) çözebiliyor. Aynca Kabala inancının farklı bir Tanrı anlayışı var; ki bu tıpkı tasavvuftaki Vahdet-i Vücud’a benziyor. Kabala düşüncesi, Tanrı’nın “her şeyi” yaratıp bırakmadığını, 0 “her şey”in “Tanrı’nın bizzat kendisi” olduğunu savunuyor. Bilindiği gibi Vahdet-i Vücud felsefesi de, Kuran’ın zahiri yani dışa dönük bir görüntü ve anlamı olduğunu, bunun dışında ise bir gizli anlamı olduğunu ileri sürüyor. Ve bu anlamlar ancak yorumlarla anlaşılabiliyor. Soner Yalçın, sabetayistlerin tıpkı mesihleri Sabetay Sevi gibi Kabalacı olduklarını ve Mehdi’yi beklerken, müslümanlığa döndükleri için, kendi inançlarına yakın buldukları islami tarikatlara bağlandıklarını söylüyor. Bu tarikatlar ise “Vahdet-i Vücud” düşüncesine inanan Mevlevilik, Bektaşilik,Melametilik vb…

Hatta daha da ileri gidiyor kitap ve Türkiye’deki tasavvufi tarikatları yaratan, tasavvuf düşüncesinin en büyük isimlerini, mesela; Mevlana Celaleddin Rumi’yi, Bektaşiliğin Piri Hacı Bektaşi Veli’yi, Alevilerin tarihsel önderi Şeyh Bedrettin’i ve tasavvuf şairlerinin en büyükleri Yunus Emre ve Niyazi Mısri’yi kim etkiledi, diye soruyor? Cevap; Vahdet-i Vücud felsefesinin piri, Muhiddin Arabi. Peki, Muhiddin Arabi kimden ekilendi? Hilmi Ziya Ülken’in İslam düşüncesi kitabında bu sorunun cevabı var: “1194’te Fas’tayken Arabi, Yahudilerle dostluk kurdu, Yahudiler de ona Kabala (Yahudi Mistisizmi) bilgilerini, harflerin, sayıların, şekillerin mantığını ilk kez tanıttılar.” Yani Efendi-2 kitabının iddiası, İslam tasavvuf düşüncesinin daha başlangıç noktasında Kabala’dan etkilendiği yönünde. Peki bu bilgi ne anlama geliyor?

Yukarıda bir zincirin halkaları olarak sayılan tasavvufçu tarikatların şeyhleri ve müritlerinin isimleri ve yaptıklarına bakılınca bu bilgi anlamlanıyor.

Örneğin, Yahudi dönmesi Harun Hoca’nın bağlandığı şeyh Mustafa Aziz Çınar’ın müritleri kimler?

Çınar’ın bir müridi ve aynı zamanda damadı Kürt Teali Cemiyeti kurucusu yani Kürtçü Abdurrahman Zapsu, diğeri ise partisini kurmadan önce kendisinden icazet alan MHP’nin efsanevi genel başkanı Türk milliyetçisi Alparslan Türkeş…

KÜÇÜK HÜSEYİN EFENDİ

Mevlevi tarikatına mensup bir ustanm çıraklığı ile başlayan ve sonunda Üzeyir Garih gibi pek çok önemli ismin şeyhi olan biri o. Küçük Hüseyin Efendi’nin dervişanından bir isim ise Münir Ertegün (Washington Büyükelçisi)… Münir Ertegün’ün oğlu Ahmet Ertegün ile Ömer Fevzi Mardin’in yeğeni Arif Mardin biliyorsunuz ortaklar. Bu arada Küçük Hüseyin Efendi’nin şeyhinin Ömer Fevzi Mardin olduğunu da hatırlatmak gerekiyor. Hatta bu iki ismi Rauf Orbay’ın tanıştırdığı da… İlginç bir bilgi daha: Münir Ertegün lIsrih Araştırma Vakfı’nı 1994 yılında ABD Dışişleri eski Bakanı ve Yahudi politikacı Henry Kissenger açtı. Münir Ertegün’ün ağabeyi ise Özbekler Tekkesi şeyhi Ata Efendi’ydi. İngiliz belgelerinde Ozbekler Tekkesi’nin Kurtuluş Savaşı yıllarında İngiliz İstihbaratına bilgi verdiği yazıldı. Şeyh Ata Efendi’nin torunu kim? Ali Taran…

Peki Küçük Hüseyin Efendi’nin müridi Üzeyir Garih ile Harun Hoca (Aaron Kandiyoti) tanışıyorlar mıydı? Cevap, bir bilgi: Harun Hoca’nın Selanikli müridi Hakan Uluğ, Üzeyir Garih’i anma gecesinde İbranice ilahiler söyledi… Bu arada Harun Hoca 28 Haziran 1993’te öldü ve cenaze namazını Cerrahi Tarikatı şeyhi kıldırdı. Ömer Fevzi Mardin ve Mustafa Aziz Çınar’ın yanına defnedildi. Bu arada Cerrahi tarikatının ABD’deki tekke- 5mm şeyhinin de bir Yahudi dönmesi olduğu,biliniyor.

Üzeyir Garih’in en yakın arkadaşlarından biri Necmettin Erbakan. Necmettin Erbakan’ın şeyhi kim? Mehmet Zahit Kotku. Yani zincirin son halkası. Kitabın bir iddiası da Necmettin Erbakan’ın Üzeyir Garih’le üniversiteden değil, dergahtan tanışan iki iyi dost oldukları yönünde. Zira Masonların,partisine üye olamayacağını, parti tüzüğüne dahi koyan Milli Selamet Partisi’nin lideri Erbakan nasıl oluyor da, Üzeyir Garih gibi en üst dereceden, 33. dereceden bir masonla çok iyi arkadaş olabiliyor ve hatta oğlunun düğün organizasyonunu iki Yahudi ailesinin sahibi olduğu Da-Vet isimli şirketine yaptırıyor?..

Soner Yalçın’ın kitabmdaki iddia da bu: Türkiye’nin siyasi iktisadi hayatına damgasını vuran Turgut Özal, Korkut Özal, Necmettin Erbakan gibi yüzlerce siyasetçi yetiştiren önemli bir tarikatı sadece zincirin son halkası ile yani Zahit Kotku ile başlatmak, öncekileri yok saymak. 0, Mehmet Zahit Kotku’dan önceki şeyhlere ve müritlere bakılırsa muhafazakar kesim daha iyi anlaşilabilir diye düşünüyor…

Mesela Zahit Kotku, yabancı sermayeye karşı milli sermayeyi güçlendirmek için Gümüş Motor’u kurdu. Peki bugün Recep Tayyip Erdoğan ne yapıyor? Yabancı sermayeye kucak açıyor. Aynı kökten gelen Kemal Unakıtan ne yapıyor? Sami Ofer’le yakın ilişkiler kuruyor. Aslında tüm bunlarla varılan bir sonuç da, bugüne kadar kendilerine “zenci” diyen iktidarın aslında “beyaz” olduğu…

Soner Yalçın’ın gelmek istediği nokta şu: Türk siyasal hayatında sabetayistler sadece solcular arasında aranmamalı… Muhafazakar kesim, sağcı partilerin içinde yer alan sabetayistler ve masonlar da Türkiye’yi etkilediler. Ve açıkça şunu diyor:“Tarikatlar içindeki Sabetayistlerin varlığı ‘Sebatayistler müslüman oldular ve gizlenmek için bazı tarikatlara girdiler’ açıklaması ile yetinilecek kadar basit değil. Sabetayistler gittikleri müslüman tarikatları nasıl etkilediler? Dergahları / tekkeleri nasıl değiştirdiler? Hangi ritüelleri aktardılar? Bunun siyasi kulvara yansıması olmadı mı ya da nasıl oldu?”

SONER YALÇIN KİTABIN İKİNCİ BÖLÜMÜNDE BEKTAŞİ SEBATAYİSTLERİNİ ANLATIYOR..
Allahım bana adaletinle değil, merhametinle davran. İMAM ALİ (A.S)
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

Bu konu hakkinda internette Türkce fazla seyler bulunmuyor. Merdan Hocamin dedigi gibi sadece kitablar var . Fakat ben bu konuda Almanca olarak bazi cok ilginc seylere rastladim suan onlari topluyorum sirf almanca degil bu konu hakkinda ingilizce bazi seylerde buldum, insallah arkadaslar önemli konulari tercüme edebilirler ..ama internette bazi sayflarada arastirmalarimda ünlü Mason Bektasilerin arasinda Bektsilerin son Dede Babasi Bedri Noyan, Celebiler, vs isimleri geciyor ( bunlara bagimli ve isbirligi yapanlar ulusoylar,Sinasi koc vs ler ) bu konuda yabanci sayflara göz attigimda, Merkezi Amerika ve Kanadada olan Masonik Teskilatlarin Bektasi devrisleri ile koordineli bir sekilde calistiklarini ve ünlü Bektasi önderlerinin Mason olduklarini acikliyorlar ,Hedef olarak tabiki Aleviligi kulaniyorlar ve bazi yerlerde itiraf dahi ediyorlar , Yani Yabanci internet sayfalarinda bazi cok ilginc sözlerle karsilanabiliyor , Bu konuda Türkce sayfalar fazla bilgi vermiyorlar . Almancasi veya ingilizcesi iyi olanlar arama motoruna "Bektashi Masonic" yazip bilgi edinebilirler , ancak Dikkat edilmesi gereken bir konuda sudurki tabiki carpitmalar var fakat yinede ahmaklik edip bazi seyleri itiraf edebiliyorlar . insallah calismlarim biterse Foruma Topladigim bilgileri sizlerle paylasacagim .
Cevapla

“Bektaşi-Yahudi-Sebatayist-Mason İlişkileri” sayfasına dön