Hz.Ali (a.s) Açısından Adalet

Cevapla
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Hz.Ali (a.s) Açısından Adalet

Mesaj gönderen 3nokta »

Hz.Ali (a.s) Açısından Adalet

"Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz."Nahl- 90


Resim


"Andolsun, Biz elçilerimizi apaçık belgelerle gönderdik ve insanlar adaleti ayakta tutsunlar diye, onlarla birlikte tabı ve mizanı indirdik. Ve kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik; öyle ki Allah, Kendisi"ne ve elçilerine gayb ile (görmedikleri halde) kimlerin yardım edeceğini bilsin (ortaya çıkarsın). Şüphesiz Allah, büyük kuvvet sahibidir, üstün olandır." Hadid- 25

"Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz."Nahl- 90

Her iki ayette adalet konusu işlenmiştir. Elbette her bir ayet, diğer ayete ek bir konuyu içermektedir. Birinci ayette semavi dinlerin genel hedefinin adaleti inşa etmekten ibaret olduğu kaydediliyor. İkinci ayette İslam"ın genel ilke ve usulüne uygun olarak adalet, İslam"ın ruhu olarak tanıtılıyor. Adl ve İhsan konusu, özellikle Adl, Kur"an-ı Kerim"de defalarda tekrarlandı gibi, İslam tarihinde ve Müslümanlar arasında büyük tartışmalara yol açıp, ilgi toplamıştır. Adl (Adalet) İslami ilimler tarihinde, İslam"ın siyasi ve içtimai tarihindeki uygulamaları ve icraatı açısından dikkate değer bir şekilde irdelenip, büyük bir önem arz etmiştir.

Adl, İslam"ın omurgasını ve erkanını oluşturan bir ilke olduğu için üzerinde durulması gereken bir meseledir. Özellikle Şiiler açısından Adl, usulü-din"den sayıldığı için bu ilkenin ne olduğu tetkik edilmelidir.
Resim
Usul-ü din inancımıza göre, 5 tanedir:

Tevhid; Nübüvvet, Mâad, Adl ve İmamet Şii"yi Caferi açısından Adl ve İmamet usulü dinden sayılıyor. Bazıları bu iki ilkeyi "usul"ü mezhep" olarak tanımlıyorlar. Yani Şii"nin İslam tanımı açısından ve şii alimleri açısından, adalet ve imamet İslam"ın usulünden sayılıyor. Demek ki Şia mezhebi açısından adalet ilkesi büyük önem taşır ve ahlakî değerler ve meselelerden sayılmıyor. Bu nedenle Adalet ilkesi ve tarihçesini irdelemede büyük bir fayda vardır.

İmam Ali -as- adalet ve müsavat (eşitlik), hak ve insaf simgesi, en yüce İnsan sever bir şahsiyet; rahmet, muhabbet ve ihsan abidesiydi. Birçoklarının vurguladıkları gibi, Muttakilerin imamı Ali"nin -as- asıl katili adalet ve eşitliğe olan aşk ve düşkünlüğüydü.
Adaletin Şehidi Ali -as- :

Gerçekten Ali -as- adaletin abidesi, rahmet, muhabbet ve ihsanın özü ve en yüce örneğiydi. Ali adaleti için şehit edildi. İnsan haklarını koruma ve hakla adaleti ihya ve inşa etmedeki uzlaşmaz tutumu onun şehit edilmesine sebep oldu. (İbni Mülcem"in 19 Ramazan sabah namazında indirdiği kılıç darbesiyle) imam Ali"nin -as- hak ve adalet kıyamı darbe aldığı gibi, onun çektiği çileler ve mücahedeler ve zorluklara da son verildi. Bu kılıç darbesi onu görev başındayken kana buladığı gibi onu huzura da kavuşturdu. Fakat İslam dünyası ebediyete kadar, en mükemmel örnek toplum oluşturmaya, parlak İslami camia inşa etmeye çalışan Adil imamdan ve yaptıklarından da mahrum bırakıldı, ve matemlere büründürüldü.
Resim
Bu şehadet olayı İmam Ali"yi -as- ilahî huzur ve kurtuluşa erdirdi ve onu rahatlattı. Nitekim İmam Ali de, kafasından aldığı darbeden sonra şöyle buyurdu: (Nehcül-Belaga)

Hangi bir adalet, İmam Ali"nın -as- şahadetine sebep oldu’

Emir"ül Mü"minin İmam Ali"nin -as- adalet ve ihsanı hakkında bazı meseleleri izah etmek, adaletinin niçin onun katili olduğuna açıklık getirmek gerekir. Muttakilerin İmamının adaleti icra etmedeki uzlaşmaz tutumu bir taraftan İmam Ali -as- nin adaletinden çıkar kaybına uğrayan muhalefetin fitne ve komploları diğer taraftan , bu adaletin simgesini saldırıya uğramasına sebep oldu. Peki bu adalet nasıl bir adaletti.

Acaba sırf ahlakî ve etik bir adalet miydi’ Tıpkı cemaat imamı, kadı, yargıç ve talak şahidinin adaleti gibi, veya şer"i bir kıstasın adil olması gerektiği gibi sıradan bir adalet miydi’ Veya şer"i bir kıstasın adil olması gerektiği gibi sıradan bir adalet miydi’ Bu tür adalet anlayışı ve uygulamaları, kimsenin katledilmesine sebep olamayacağı gibi, onun daha bir şöhret, itibar ve saygınlık kazanıp, sevilmesine sebep olur. Aslında İmam Ali"nin -as- ictimaî felsefesi ve özel anlayışı doğrultusunda İslam"ın sosyal adaleti tanımlanıyordu.

İmam Ali -as- İslam"ın sosyal adaleti ve içtimai felsefesini özde ve gerektirdiği gibi ihya ve inşa edilip, uygulanmasında ısrar ediyordu.
İmam Ali -as- sadece Adil biri değil, adalet sever ve adalet talep biriydi. Adl ile Adalet taleplik arasında fark vardır. Nitekim hürriyetle, hürriyetçi arasında fark vardır. Bir insan hür ve özgürdür. Yani bizzat hür -kul ve köle olmayan- dür. Bir insan ise hürriyetçidir. Yani toplumsal hürriyeti sağlama, koruma ve geliştirme hedefini güdüp, toplumsal bir ideal sahibidir. İlim de böyledir. Bir kimse alimdir. Bir kimse alim olmakla birlikte ilmi yayma, genel eğitim ve öğrenimi geliştirme taraftarı ve uygulayıcısıdır. Bir insan Salih"tir. Bir insan da ıslahatçıdır. Nitekim Allah Kur"an-ı Kerim"de şöyle buyuruyor. (Nisa -135)
Resim
Gest"i inşa etmeye kıyam ve adaleti gerçekleştirme, bir şahısın bizzat adil olmasından farklıdır. Cud (bağış yapma) mı yoksa adl (aldatma mı) daha üstündür.

Birisi İmam Ali Murtaza (as)"a sordu: Acaba Cud mu yoksa adalet mi daha faziletlidir’ İmam buyurdu:

Adl, Cud"dan daha üstündür. Çünkü adalet, her şeyi yerli yerine koyar ve her bir hakkı, gerçek hak sahibine ulaştırır. Fakat Cud ile bahşiş, işleri ve akıntıları asıl yerin ve yörüngesinden çıkarır. Cud, insanın kendine özgü hakkından vaz geçmesi ve hak sahibi olmayana hakkını devretmesidir. Yani Cud, eşyayı kendi kap ve konumundan sıyırıp, çıkarır. (Nehc"Ül Belaga -hikmet 492).
Adalet, genel ve kamuoyunu sevk ve idare eder. Yani genel hayatın temel kıstas ve ilkelerini belirler. Fakat Cud, özel bir istisnai durum arz eder ve özel şartlar da bir insan başka bir insana Cud ve İsar"da bulunur) bağış ve fedakarlıkta bulunur.

Cud ve İsar, genel ve toplumsal hayatın temel taşı olarak nitelendirilemez ve onların uygulanmasını gerekli kılacak yasa ve müeyyideler çıkarılamaz. Eğer "Cud, ihsan ve İsar" yasalarla tanımlanıp, uygulanması zorunlu hale gelirse artık Cud, ihsan ve İsar olarak tanımlanamaz. Cud, İsar, icrai zorunluluğu olmayan ameller ve kavramlardır. İnsan sadece gönüllü olarak, cömertlik, yiğitlik, insan severlik ve hayat severlik duygularıyla hareket edip, ikram, yardım ve fedakarlıkta bulunur. Bu yüzden Adl, Cud"dan daha afzel ve üstündür.


Resim
Eğer bir insan toplumsal anlayışa sahip olmazsa, ferdi ve bireysel kıstaslarla hareket ederse, adaletin Cud'dan daha üstün olduğunu söylemez. Fakat İmam Ali -as- bu değerli veciz sözünde, adaleti toplumsal açıdan değerlendiriyor ve toplumsal hayat düzeni açısından ona bakıyor. Onun bu sözü, açık toplumsal felsefe sahibi olanın sözü ve tanımıdır. Ahlak bilgini ve hocaları, Cud ve İhsanın adaletten üstün olduğunu ileri sürmektedirler. Fakat İmam Ali Murtaza -as- açıkça, adaletin nedenlerini sayarak Adl'in Cud'dan üstün olduğunu vurguluyor. Elbette bu iki farklı değerlendirme iki farklı bakış açısının doğal sonucudur.

Eğer bireysel açıdan, ve bireysel ahlakî değerler açısından olaya bakarsak, "Cud" Adl'den daha üstündür.
Ahlakî melekler açısından Cud ve İsar, adalet melekesinden daha evla ve afzel'dir. Çünkü adil insan, kişilik ve bireysel açıdan ahlaklı ve adil birisi olduğu için insanî kemale ulaşmış, başka insanların haklarına tecavüz etmemiş, başka insanların can ve malına saldırmamış ve gasp etmemiş, kimsenin namusuna göz dikmemiş, üstelik kendi mal ve mülkünü, el emeğini ve helal rızkını başkasına hediye edip, bağışta bulunmuş demektir.

Cud sahibi kimse hatta kendi sırasını başkalarına bırakabilir.
Kimseyi yaralamadığı gibi üstelik hastanelere ve savaş meydanlarına, yoksulların evlerine ve hastalarla yaralıların bulunduğu mekanlara koşar, onlara karşılıksız yardım eder, yaralarını sarar, ilaçlarını verir. Gönüllü olarak hasta bakıcılığı yapar. Başkalarının kanını dökmediği gibi, başkaları için canını ve kanını bile feda eder. Ahlaki değerler ve meleklerle bireysel güzel huy ve ahlak açısından Cud adaletten daha üstündür ve birbiriyle kıyaslanamaz.

Toplumsal açıdan Adl ve Cud:


Toplumsal hayat açısından bunların konumu ne olabilir’

Toplumsal ve genel hayat açısından bakıldığında, fertler toplumsal açıdan bir bütün olarak yapılandırılmıştır. Bu açıdan bakıldığında adalet, Cud'dan üstün olur. Toplumsal hayatta adalet, binanın temelleri gibi, ihsan ve Cud ise binanın badanası ve resimlerle süsleri gibidir. İlkin temeller atılmalı ve sonra binanın süs ve renkle badanası yapılmalıdır.

Adalet binanın temelini sağlamlaştırır ve sarsılıp dökülmesini engeller. Süslemesiz sağlam bir binada yaşamak mümkündür.
Fakat temelsiz ve çürük süslü bir binada yaşama tehlikelidir ve her an çöküp en aza dönüşebilir. Buna ilaveten cud ve ihsan, ikram ile İsar'lar uygun zaman ve şartlarda yapılırsa güzel ve yapıcı sonuçlar doğurur. Cud ile ihsanda bulunanlar büyük bir fazilete ulaşmış oluyorlar. Fakat cud ve yardımı alan bir fazilete ulaşmadığını da hesaba katmak gerekir. Toplumsal hayatın kuralları ve müeyyideleri uygulanmazsa ve hesaba katılmazsa, bu yüce ahlakî faziletlerde genel bir yıkım ve bedbahtlığa yol açar. Bol miktarda sadaka vermek, vakıfta bulunmak, hesapsız kitapsız adaklar ve yardımlarda bulunmak toplumsal çöküşe yola çar.

Tembellik ruhunu, kalleşliği yaygınlaştırıp, ahlakî değerleri zayıflatır. Bu tür yardımlar, cud ve ihsanlar, kasıp kavuran acımasız saldırgan bir ordu kadar yıkımlara yol açar. Nitekim Allah bazı infaklar konusunda şöyle buyurur:

Onların bu dünya hayatındaki harcamaları kendi nefislerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinine isabet eden kavurucu soğukluktaki bir rüzgara benzer ki onu (ekini) helak etmiştir. Allah, onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmetmektedirler. (Al-i İmran - 117)

Bir toplumu Cud ve ihsan yoluyla idare etmek mümkün değildir. Toplumsal hayatın temeli ve omurgası adalet üzerine bina edilmiştir. Hesaplı cud ve ihsanlar, ve ölçüsüz yardımlar, işleri çığırından çıkarır.

İmam Seccad -as- şöyle buyuruyor:

Halkın çoğu aşırı derecede övülüp methedildiği için ifsat oldular. Halkın çoğu da ayıpları göz ardı edildiği ve tenkit'e uğramadıkları için kibirlenip gururlandılar. Halkın çoğu da yapılan ihsan ile hayatlarını idare edip, işlerini yürüttükleri için yavaş yavaş gafil oldular. (Tuhaful ugul- S. 281)
Hz. Ali -as- nin en mükemmel Cud , bağışta bulunma, eli açık ve cömertlik simgesi olduğunu duyan halk onun adaleti, Cud'dan daha üstün olduğunu vurgulamasından dolayı şaşırıyor ve Adl'in nasıl olur da Cud'dan üstün sayıldığını soruyorlar. Cud, kerem ve İsar ehlinin öncüsü olan İmam Ali -as- nin Cud ve keremin işleri düzen ve rayından çıkardığına ilişkin sözlerinin ne anlama geldiği soruluyor. Fakat olayı iki boyuttan değerlendirdiğimde, şimdiye kadar Cud ile Adl olgusuna tek boyutlu bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizi görüyorum. Yani onu ahlaki, ferdi ve nefsani faziletler açısından değerlendirmiş bulunuyoruz. Elbette özel ve ferdi açıdan olay çok güzel ve uygun bir girişim sayılıyor. Fakat önemli olan meselenin toplumsal boyutuyla ilgilidir.


Bizler pek bir şekilde, bu açıdan olayı değerlendirmiş bulunuyoruz. Çünkü beşeri toplum son zamanlarda toplumsal etüdlerin önemine vakıf olup, toplumsal kural ve ilkeleri tesbit edebilmiştir. Geçmişte değerli düşünürlerimiz, bir ölçüde toplumsal olayları irdeleyip, ilkelerini tespit etmiş bulunuyorlar. Fakat bir bilim dalı olarak toplumsal gelişmeleri değerlendirecek yapılandırmalardan uzak kalmışlardır. Bu yüzden olaya ahlakî ve ferdi açıdan bakmışlardır. NehcÜl-Belaga'daki bu cümle hakkıyla kaydedildiği halde, kimse onu önemseyip, ilgili bir eser yaratamamıştır. Çünkü bu cümle ahlaki değer ölçüleriyle doğru bir şekilde anlaşılamazdı. Fakat günümüzde sosyal bilimlerin gelişmesi sayesinde, ahlaki kıstaslardan başka kıstaslarda belirlenmiştir.

İşte bunun üzerine İmam Ali -as-nin adl'in Cud'dan üstün olduğu, cud'un işleri rayından çıkardığı, sözü anlam ve eşsiz bir değer kazanmıştır.
Nehc'ül-Belaga çağlar ötesi bir özellik taşımaktadır. Nitekim Nehcül-Belagayı taşımaktadır. Nitekim Nehc'ül-Belaga'yı derleyen ve hazırlayan Seyyid Rezi (ra) ve Nehc'ül-Belaga'nın derlenip toplandığı çağın en büyük düşünür ve filozofu Ebu Ali İbni Sina bile bu yüce toplumsal hakikatin özünü kavrayıp, beyan edememiştir.

Kaynak: İkiislam - Tebyan
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Allah'ın Adaleti (Adl) İnancı” sayfasına dön