HACI BEKTAŞ KASABASINDAKİ CAMİNİN VE MÜZESİNDEKİ KERBELA

Cevapla
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

HACI BEKTAŞ KASABASINDAKİ CAMİNİN VE MÜZESİNDEKİ KERBELA

Mesaj gönderen biralevi »

HACI BEKTAŞ KASABASINDAKİ CAMİNİN VE MÜZESİNDEKİ KERBELA TOPRAĞININ SIRRI !!


Baştan söyleyim aslında sır mır yok ama öyle sunuyorlar ve konuyu öylesine sulandırıyorlar ki ironi olsun diye bu başlığı kullandım.
Biz 1980 li yılların sonlarında Hacı Bektaşın Sünni olduğunu kanıtlayınca karşıt düşünenler görüşümüzün aksine somut bir kanıt bulamayınca ellerinden gelen her türlü çarpıtmayı yaptılar.
Bunlardan birisi de Hacı Bektaş kasabasında ki müzede bulunan tek bir kerbela toprağını (mühür) ileri sürerek ve dünyadaki tüm 12 imam dostlarının da namazda secde yerine bu tür toprakları koyduklarını bildiklerinden bunu Hacı Bektaşın Caferiliğine ! delil olarak sundular.

Oysa Hacı bektaş 1270 li yıllarda ölüyor,1500 yıllarda balım sultan tarikatını kuruyor,1826 da yeniçeri bağı nedeniyle Osmanlı burasını nakşilere teslim ediyor,bunca yıla kadarda birçok tamirat ve tadilat görüyor ve en son olarak ta 1958-1964 lerde bir kısmı onarılıp bugünkü gördüğümüz müze haline getiriliyor,şimdi bana müzede sergilenen ve hacı bektaşın namazda kullandığını söylemek istedikleri kerbela toprağı parçasının 700 küsur yıllık süreçte hiçbir tahrifat görmeksizin sergilendiğini mi söylüyorlar,bu mümkün mü?
Bir toprak parçası sadece ortaya konsa ve hiçbir fiili müdahale etmeden bile 700 yıl bekletilirse toza dönüştüğünü görülür.

Hacı bektaş kasabası başlangıçta etnoğrafya müzesinin bir parçası olarak düzenlenerek açılmış söz konusu müzenin açılış envanterinde olmayan bu toprak parçasının oraya ne zaman konduğunu tam tarih olarak bilmiyoruz ama 1980 lerden sonra oraya konduğunu düşünüyorum,Kim koydu hangi amaçla koydu bilmiyoruz ama büyük ihtimal müze yetkililerinin kerbela toprağının kutsallığı anlamında Alevilerin ilgisini çekeceği ,müzeyi renklendireceği ,zenginleştireceği düşüncesiyle koyduklarını tahmin ediyorum , müze ziyareti paralıdır bu yüzden devlet ve kasabalılar bu sayede her yıl milyarlar kazanıyorlar,müzecilik geleneğinde müzelere her türlü zenginleştirici envanterin konulması geleneğin önemli bir parçasıdır.Dünyanın önemli büyük müzeleri bu anlamda zengindirler.

Müzeyi bu yıl ziyarete gidenler ise müzede ilk defa özel bir bölüm açıldığını ve bu bölümde 8-10 a yakın kerbela mührünün sergilendiğini gördüler ve bu yüzden konuyu birileri yine gündeme getirdiler.
O bölümün resimleri şu anda sosyal medyada paylaşılıp duruluyor ve methiyeler düzülüyor.
Bu kerbela topraklarından hareketle Hacı Bektaşın Aleviliği! dile getiriliyor imada bulunuluyor,Hacı Bektaşında namazda mühür kullandığı ima ediliyor,neler neler….
Oysa hiçbir kaynakta Hacı Bektaşın bu şekilde namaz kıldığı aktarılmadığı gibi en orijinal temel Bektaşi kaynakları da böyle bir namazdan bahsetmezler,kaldı ki 1826 dan sonra sebatayist etki ve dönüşümle Bektaşiler değil namazın nasıl kılındığı,namazın varlığıyla ilgili bile şüpheler geliştirdiler.

Hacı bektaştan gelen hiçbir kaynakta toprak üzerinde namaz kıldığına dair bir aktarım olmayışı bir yana Hacı bektaş kasabası pratiğinde de böyle bir namaz şekli hiç olmamış ve duyulmamıştır.
Zaten böyle bir uygulama olsaydı ,kerbela toprağıyla ilgili bu uygulama edebiyata(şiir,hikaye,roman vs)sanata,(Heykel,resim) yada çok yaygın olarak söylenen halk ozanlarının deyiş kültürüne,Düvezi İmam türü deyişlere ,türkülere atasözlerine vs mutlaka yansırdı.
Dün olduğu gibi bugün de hacı bektaş kasabasında namaz kılınır ve Sünni Hanefi usulde namaz kılınır yüzlerce yıldır da böyledir ve kimse buna itiraz etmemiş ve karşı eleştiride getirmemiştir,bazıları caminin 1826 da yapıldığını söylerler ama buda yanlıştır zira 1826 da o tarihe kadar var olan mescide minare yapılmıştı.
Kasabada ki caminin 1826 yılından sonra yapıldığını söyleyen ilk araştırmacı HASLUCK "tur yani ondan önce kimse cami yoktu 1826 yılından sonra yapıldı dememiş böyle yazmamış böyle bilmemiştir,
Hasluck ise"Bektaşilik tetkikleri eserinde" Caminin varlığını ve orada sünni bir dervişin namaz kıldırdığını tespit etmiş ve kendi tezlerine aykırı gelen bu bilgiyi çarpıtarak bunun sebebinin Hacı bektaşın sünni olduğu yorumunu elde etmek için 1826 dan sonra yapıldığını belirtmiştir.
Hasluck"un bu yorumu camiye ve namaza karşı olanlarca tutmuş ve günümüze dek sürekli tekrarlanmıştır,
HALBU Kİ ;
1826 dan çok önceleri tekkede bir mescid bulunduğu ve namaz kılındığı Osmanlı belgeleriyle mevcuttur,( BOA,cevdet,evkaf,nr 2136,
BAO,Hattı Hümayun,nr 27362)
Bu gerçeği bugün bazı araştırmacılarda tespit etmiştir, mesela İlahiyat fak mezunu araştırmacı yazar Hür Mahmut Yücer "Osmanlı toplumunda tasavvuf" isimli eserinde sh;485 te var olan mescidin
Kayserili Nakşibendi şeyhi Mehmed Said efendi ile birlikte büyütülerek imar edildiğini belirtir.
Biliyorsunuz ki 1826 dan sonra bazı bektaşi tekkeleri ayniyyet bağı nedeniyle nakşilere teslim edilmişti.
Yine araştırmacı yazar ilahiyatçı Doç Dr, Yılmaz soyyer de sosyolojik açıdan alevi-bektaşi geleneği sh,85 isimli eserinde bu gerçeğe vurgu yapmıştır.



Hacı Bektaş vilayetnamesinde 'Hacı bektaş Sulucakaraöyükte' başlıklı bir bölüm vardır ve bu bölümde ;
'Akşam oldu köylüler mescide gelip namaz kıldılar dağıldılar,yatsı vakti gene geldiler namazlarını kılıp evlerine gittiler,hiçbir tanrı kulu Hünkara kimsin nesin demedi' diye yazıyor demek ki bu eserin yazıldığı 1450 yada 1480 li yıllarda kasabada bir mescid varmış yada Hacı Bektaşın orada yaşadığı 1260 lı yıllarda da bir mescid olduğuna inanılıyormuş.

Bektaşi ileri gelenlerinden ya da dönemin dede babası,halifesi Cemallettin Çelebi 1915 li yıllarda Bektaşiliği eleştirenlere cevap vermek üzere MÜDAFAA isimli bir eser yazar.Çelebi efendi bu eserinde :

‘İstanbul’a gelişim yanlış anlaşılmıştır.Oysa ki amacım meşrutiyete ulaşmamız nedeniyle sevgili padişahımızın yüce ayak tozlarına yüz sürüp kutlamak idi...........Geçmişte ve şu anda var olan çelebiler,sünni mezhebe ve topluluğa,Hz.Pir efendimizin gittiği doğru yola bağlanmış ve onu izlemişlerdir’der.

Dönemin sünni müslüman tüm tarikat önderleriyle de samimi ilişkileri olan Bektaşilerin en büyük önderi 1915 ler de Hacı Bektaş’ın ve kendisinin Sünni olduğunu ,şah İsmail ve Şiilerin sapık ! olduklarını söyleyip hem de yazarken bunu bir itiraf olarak dikkate almayalım mı?

Hacı Bektaş sünnidir ve bunu bilimsel düşünen herkes bilmektedir,ancak Anadolu Aleviliği saptırmasıyla ve Onlar şii! Biz aleviyiz! Çarpıtmasıyla Alevilerin 12 imamlarla tanışmasını önlemeye çalışan güçler dün olduğu gibi gelecekte de aleviyim diyen kitleye Hacı Bektaşı ve bugün İslam dışına çıkmış Bektaşiliği kutsamaya çalışacaklardır.
Biz bu oyuna Aleviliği bilenlerin neden geldiğine halen şaşıyoruz,Alevilere namazı orucu camiyi anlatmak için 12 imamlardan yüzlerce sahih örnek varken neden hacı bektaşa gerek duyuluyor anlamak zor.İşin aslı halk dalkavukluğu yapmak ise o insanlara sadece acımak gerekiyor.
Biz Oniki imamların önüne geçen yada geçirilen kişilerin kenara çekilmesi gerektiğine inanıyoruz ve bunu savunuyoruz,zira onlardan öne geçmek dinimizin ruhuna aykırıdır,
Hacı bektaş şu an kalkıp gelse ve aleviyim dese bile aynı tavrı koymalıyız,şu an yaşamıyor ve müçtehitte değil o halde bulunduğu yer yani zemin doğru bir zemin değil,birçok Sünni inançlı müslümanda sırf tarikat şeyhlerinin oturdukları zemin yüzünden gerçeğe ulaşamamaktadırlar.
İnsanımız hacı bektaş yerine 12 imam bilgilerini net yazılı kaynaklarla kendilerine taşıyan alimlerle müçtehitlerle aydınlarla tanışmalıdır.
Biz bu fikirleri savunurken elimizde çok net bir mantık var o da şu; yüzlerce yıldır hacı bektaş kasabasına bunca iştah, heves ve iyiniyetle giden halkımız yüzlerce yıldır ehli beytin öğrettiği mesela en basitinden abdest yada namaz hükümlerini öğrenememişse bunda bir yanlış yada bir sakatlık var demektir. Önermesinden yola çıkmıştık ve o dergahın da Ehli beyt yolunun önünde engel olduğunu pratiğin bu olduğunu gördük,
Ve şimdi insanımıza Kerbelaya gidin,necefe gidin meşhede gidin kuma gidin diyoruz,hiç olmazsa çıplak gözle dahi oralarda yaşayan 12 imam dostlarıyla tanışmak bir iki kelam duymak yada FIKHİ pratik görmek mümkün olur da kör cehalete küçükte olsa bir ışık ulaşır beklentisindeyiz.
Peki biz böyle düşünürken birilerinin halen hacı bektaş isminde ve kasabasında ısrar etmesi ve halkımızın oradan koparılmasına izin vermemesi tuhaf değil mi?
Bunca yüzyıl hiçbir derdimize derman olmamış bektaş ve kasabasının bundan sonrada yüzyıllarımızı çalmayacağını kim iddia edebilir?
Oysa bizim tavsiyemiz net ve garantilidir,Bektaşa harcanan zaman bir mutahhariye,beheştiye,kummiye,şeyh radiye,şiraziye ,humeyniye hameneye,sistaniye yada bugün tüm dünyada Ehli beyt dostlarının kabul ettiği temel yazılı kaynakalara harcansa Ehli Beyte ulaşma konusunda DAHA AKILLICA OLMAZ MI?

Sözün özü; Hacı Bektaş kasabasında ilk dönemden bu yana mescid vardı ve bugün olduğu gibi Sünni Hanefi usulde namaz kılınıyordu ,Osmanlı bey ve padişahları buranın imaratıyla sürekli ilgilendiler 1826 dan sonrada buraya minare de yapıldı sonrada cumhuriyet döneminde cami diyanete bağlandı.
Hacı Bektaş müzesine açılış envanterinde olmayan bir adet kerbela toprağı 1980 den sonra konuldu ve 2013 yılında da sayı özel bir köşe açılarak 8-10 a çıkarıldı,tüm bunlar müzecilik geleneğine uygun olarak müzeyi zenginleştirmek için yapıldı.
Yoksa bu toprakların hacı bektaştan kaldığını yada hacı bektaşın namazda toprağa secde ettiğini ileri sürmek yukarıdaki açıklamalar dikkate alınırsa kanıtsız uydurmadan başka bir şey değildir.
Cevapla

“Hacı Bektaş Kasabası” sayfasına dön