Melikofun Son İtirafları

Cevapla
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Melikofun Son İtirafları

Mesaj gönderen biralevi »

MELİKOFUN SON İTİRAFLARI
Melikof bazı kişilerce Türkoloji konusunda otorite kabul edilmektedir.Alevilik konularında da araştırmalar yapan bu otorite yakın zamana kadar tüm yorumlarını bize karşı yapmış,Alevilik ile Şiiliğin ayrı,Alevilik ile Bektaşiliğin aynı olduğunu söyleyerek şeytani güçlere hizmet etmekten de geri durmamıştır.
Ancak öyle bir zaman gelmiş gerçekler öylesine açığa çıkmıştır ki Melikof bile artık bu gerçekleri itiraf etmek zorunda kalmıştır.
İşte aşağıda okuyacağınız yazı Melikofun son yazısından kısaltılarak alınmış olup,bizim 25 yıldır söylediğimiz tezlerimizi kabul ettiğinin de ifadesidir .
Ancak son cümleye dikkatinizi de çekiyorum.Tezlerimizi kabul ediyor ama sonucunda klasik zehrini yine akıtıyor.
Okuyun,düşünün,mukayese edin karar verin:
ALEVİ-BEKTAŞİLİĞİN TARİHİ KÖKENLERİ
Bektaşiliği belirtmeye çalışırsak, Bektaşilik her şeyden evvel bir Türk halk dini olduğunu söyleyebiliriz.
XIII. Asırdan itibaren Anadolu'da gelişmeye başladı. Sonraki asırlar boyunca bağdaştırmacı yapısında bazı yabancı unsurlar yer aldıysa da, Bektaşiliği Türk kökenlerinden ayırmak mümkün değildir.

Bektaşilik, Hacı Bektaş Velinin etrafında belirginleşmiş bir öğretidir. Hacı Bektaş ise, efsaneleşmiş büyüleyici bir kişidir. Keramet sahibi ve mucize yaratan bir kişi gibi görünüyor. Öyle olduğu için, onu Şii'lerin sekizinci İmamına, dolayısıyla da soyunu Peygambere kadar çıkarmak mümkündür. Fakat, bu eklentiler asırlar boyunca meydana gelmiştir. Gerçeklikte ise, Hacı Bektaş doğduğu ortamdan, yani Orta Asya'dan gelen ve Anadolu'ya göç eden Türkmen boylarından ayırmak imkansızdır.

Bununla birlikte, Hacı Bektaş'ın şöhreti ilk önce aynı soydan gelen ilk Osmanlı Sultanları'nın kendisine gösterdikleri ilgiye bağlıdır. Bektaşilik, Anadolu'da gelişmesine rağmen, onun kökenleri daha eski zamanlara dayanıyor.

Halk geleneğine göre, Hacı Bektaş, Orta Asya Velisi Ahmet Yesevi'nin müridi olmuştur. Bu ise gerçeğe aykırıdır. Çünkü Ahmed Yesevi'yi, Hacı Bektaş'tan bir asır evvel, yani XII. yüzyılda, Yesi'de, şimdiki adıyla Türkistan'da - Kazakistan'da yaşamış ve oradaki Türkmen boylarına İslam dinini öğretmiş bir kişi olarak biliyoruz. Ahmed Yesevi, Buhara gibi İslam kültürünü yaygınlaştıran meşhur bir kültür merkezinde okumuş, Hanefi uleması olan Şeyh Yusuf Hamadani'nin müridi olmuştur.
Fakat buna rağmen, yurttaşları olan göçmen Türkmenleri arasında yaşamayı tercih etmiş ve onlara İslam’ı yaymıştır. Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş arasında tarihsel bağlar olmamasına rağmen, yine de, Hacı Bektaş’ın, Anadolu'da Ahmet Yesevi’nin orta Asya'daki rolünü devam ettirdiğini söyleyebiliriz. Gerçekten de Hacı Bektaş, Anadolu’ya göç eden Türkmen boylarına İslam dinini yaymaya çalışmıştır. Ahmet Yesevi gibi, bu dini, göç eden kavimlerin anlayışı ve geleneklerine uyarlamaya çalışmıştır.
O nedenle, Bektaşiliğin manevi kökenlerini orta Asya'ya kadar götürmek mümkündür. Ve Bektaşilik bir dereceye kadar Ahmet Yesevi öğretisinin devamı olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, din kavramı canlı bir öğe olması nedeniyle, yeni bir ortamda farklı gelişmelere ve farklı değişikliklere uğrayacaktır. Az veya çok, yerleştiği ortamın etkilerine uyacaktır.
Böylece, süreç içinde, Bektaşilik bir dini senkretizm, yani bir bağdaştırmacılık şeklini alacaktır. Bağdaştırmacılık, dışarıdan gelen yeni öğelere de açık olacaktır. Bir taraftan, yerleştiği yeni ortamdan gelen inançlar ve gelenekler, diğer yandan tarihi ve toplumsal olaylara ait etkiler iz bırakacaktır.

Hacı Bektaş, bilindiği gibi XIII. yüzyılda, Baba İlyas'ın izinde ortaya çıkıyor. Baba İlyas, ünlü Baba-i İsyanlarının lideridir. Tarihi kaynaklar onun hakkında kesin bilgiler vermektedirler.

XIV. yüzyıl tarihçesi Elvan Çelebi ve XV. yüzyıl tarihçesi Aşık Paşazade, her ikisi, Hacı Bektaşı, Baba İlyas'ın müridi olduğunu yazmaktadırlar. Şeyh Eflaki de ayın bilgileri aktarmaktadır.

Baba İlyas ve taraftarları, 1230 civarında "Horasan"dan, yani Orta Asya'dan Anadolu'ya gelmişlerdir. Baba İlyas'ı inceleyen ünlü Fransız tarihçisi Claude Cahen, Baba İlyas ve taraflarının belki de Harezmilerle birlikte, Moğollardan kaçıp Anadolu'ya geldiklerini düşünüyordu. Bu sav doğru olabilir. Bu tespitten hareketle, onların Mevaraun nehri yöresinden, yani Ahmet Yesevi'nin yaşadığı bölgeden gelmiş olabilecekleri sonucunu çıkarabiliriz.

Öyleyse, Hacı Bektaşı, Ahmet Yesevi'ye bağlamak yanlış olmayacaktır.
Hacı Bektaş mürit edinmeye çalışmamıştır. Bu gerçeği, Aşıkpaşazade'nin yazdığı Tarih eserlerinden biliyoruz.

Kadıncık Ana, XIV. asırda yaşamıştır. O devir, Osmanlı İmparatorluğunun büyük zaferleri dönemidir. Bir çok Bektaşi dervişi, ilk Osmanlı Sultanlarının zaferlerine katılmış, kimileri gazi olmuşlardır. Abdal Musa, bu derviş-gaziler arasındadır.

İlk Sultanlar döneminde, Abdal dervişler ve Osmanlılar arasında sıkı bağlar vardı. XIV. ve XV. yüz yıllarda, ilk Osmanlı İmparatorluğu yapısında dört toplumsal sınıf vard;. Gaziyan’i Rum, Ahıyan’i Rum, Abdalan’i Rum ve Bacıyan’i Rum. / Büyük zaferler döneminde, Osmanlı ordusunda derviş olan gazilede vardı. Bu dervişler, Abdal olan unvanlarına, Gazi Unvanı eklemekten gurur duyarlardı. Böylece gazi olan Abdallar Trakya ve Balkanların fetihlerine iştirak etmişlerdir. Bunların arasında yukarda da işaret ettiğimiz gibi, Abdal Musa, Geyikli Baba, daha sonraları Gül Baba ve benzerlerini sayabiliriz.
Hacı Bektaş'ın şöhreti, Osmanlılar arasında büyük olması gerekir. Çünkü Yeni Çeri ordusu kurulduğu zaman, Yeniçeriler, Pirleri için Hacı Bektaş'ı seçtiler.
Oruç’a göre Sultan Orhan'ın kardeşi Ali Paşa, meşayık yolunu tutmuş, derviş olmuştur. Kardeşine, Yeniçeri ordusunun himayesi için Horasanlı Hacı Bektaş'ı tavsiye etmiştir. Bu himaye ancak manevi olabilirdi, çünkü Hacı Bektaş, ananeye göre, 1271 yılı civarında vefat etmiştir.
Bu, Osmanlı Sultanlarının Bektaşi tarikatına olan teveccühünü kanıtlamaktadır.
Bu teveccühün sayesinde, İmparatorluğun ilk yıllarında, Bektaşi tarikatının üstün bir yeri olduğu görülmektedir. Bektaşilerin şöhreti ve başarıları, Osmanlıların desteklerinden geldi. Onların sayesinde, Bektaşilik en önemli halk tarikatı oldu. Tabii olarak, o zaman Şii ve aşırı Şii inançlar henüz Bektaşilik öğretisine girmemişlerdi. Bu aykırı inançlar, daha sonra, Bektaşiliğin içine Hurufîlik sokulduğu zaman ve özellikle, ilk Safavilerin, örneğin Cüneyd, Haydar ve Şah İsmail propagandalarının sonucu ortaya çıktılar.
Ömer Lütfi Barkan, "Kolonizatör dervişleri" adlı ünlü eserinde, ilk Osmanlı Sultanlarının, dervişleri nasıl kullandıklarını göstermektedir. Bu dervişlere, feth edilen yerlerde topraklar verildi.

Dervişler yerleşik olmuş, zaviye ve tekke kurmuşlardır. İslam dinini ve Türk medeniyetini buralara yaymışlardır. Bu yüzden, Trakya'da ve Balkanlarda Bektaşilik tarikatı çok gelişti. Hacı Bektaş'ın ismi Rumeli'de derin izler bıraktı.

Trakya'daki en mühim Bektaşi tekkelerinden biri, Edirne civarında, Kızıl Deli Tekkesiydi. Şimdiki Bulgaristan'ın Deli Orman bölgesinde, Demir Baba tekkesi Otmçin Baba, Akyazılı Baba tekkesi ve saire. Bu saydığımız tekkelerin ayrı bir özelliği vardır, ancak bu, yazının konusu dışındadır.


Kızılbaş ismi Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar (1460-1488) zamanında belirmiştir. Doğu Anadolu ve Azerbaycan Türkmen aşiretlerinden gelen, Safavi taraftarlarına Kızılbaş deniliyordu. Sebebi, başlarına taktıkları kızıl külahlardan kaynaklanıyor. Bu 12 yönlü Külaha Tac'i Haydar derlerdi.

Kızılbaş denilen toplumlar bir çok isyan hareketlerine karıştıkları için, Kızılbaş kelimesi Osmanlı belgelerinde kötüleyici bir anlamla yüklenmiş, o nedenle, oldukça yeni bir geçmişte Kızılbaş yerine Alevi sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır.


Ali'ye aşırı bir sevgi, hatta tapınmaya kadar giden bir sevgi gösterdikleri için, onlara "Alevi" derlerdi.
Trakya ve Balkanlar, Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğinde kaldığı dönem içinde, Bektaşilik, Alevilikten daha üstün bir konum elde etmiştir. Kimi Jön Türkler Bektaşi oldukları için, Bektaşiler ülkenin aydınları ve ilericileri arasında yer almışlardır.

Sözü edilen ülkelerin Türkiye'den bağımsız olmalarından sonra, Alevilik, Bektaşilikten daha önemli bir konum kazandı. Günümüzde, Alevilik öne çıkmıştır. Bektaşilik arka plana itilmiştir. Öyle de olsa, unutmamalıyız ki, Bektaşilik ve Alevilik öz olarak aynı olgudur.

Onları birbirlerinden ayırmak olanaklı değildir.

İreneMELİKOFF
14 haziran 2007
Musa Özateş
Mesajlar: 1205
Kayıt: 17 Mar 2007, 01:17

İtiraflar sürecek

Mesaj gönderen Musa Özateş »

İTİRAFLAR SÜRECEK...

Herkes eninde sonunda doğruyu,gerçeği öğrenecek yeterki inatçı olunmasın,
Melikofta öğrenmeye başladı ama kötüniyetli olduğu için bu gerçeklerle sonuca varamıyor.

1-Hacı bektaşın yeseviyle kişisel değil çizgisel ilişkisi olduğunu kabul etmiş ve bundan hacı bektaşında yesevi gibi sünni olduğu sonucunu çıkarmaya ise pek yanaşmamış.

2-Hacı bektaşın tarikat kurmadığını ve Osmanlı -bektaşi ilişkisini kabul etmiş ama bundan bektaşiliğin osmanlının sünni bir tarikatı olduğu sonucunu çıkarmaya yanaşmamış.Bektaşiliği osmanlının kurduğunu nedense söyleyememiş.

3-Bektaşiliğin içine yabancı unsurlar alarak değişimler geçirdiğini kabul etmiş,içerisine 16,yüzyılda giren kitlelerin buraya 12 imamların sadece ismini taşıdığını da keşfetmiş .

Ama tüm bu bilgileri alevilik-bektaşilik aynı şeydir diyerek kullanıyor ama bu bağı neden ve nasıl kurduğunu ortaya koyamıyor,oysa bunun aynılaşma süreci biralevininde kanıtladığı gibi son 100 yıla dayanıyor .Şimdi biz alevilikle şiiliğin aynı olduğu sürecini başlatıyoruz ve kanıtlarımızıda ortaya koyuyoruz,eğer Kuranı,hz.Aliyi ,ehli beyti yada 12 imamları anlayışınızın temeli olarak ele alıyorsanız alevilik ve şiilik aynı şeydir.Bektaşilik ise içinde herşeyin olduğu olabileceği kültürel bir sentezdir ve bugünün bektaşiliği islam dışıdır.
Şimdi dertlerini daha iyi anlamışsınızdır.
Onlar aleviliğin islam dışına çıkması için alevilikle bektaşiliği bir yapmaya çalışıyorlar.


Eninde sonunda öğrenecekler ve açık açıkta itiraf edecekler,bilimden doğrudan kaçış yoktur,
İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır değilmi?
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

ZAten bı ikisini alevilikle bektaşiliği birbirinden ayıramazsak herşey çorba kıyamında binlerce yıl sürer ve pek çoğu bu karmaşanın içinde helak olur gider

eğer ayırabilirsek tüm batıl inançlar bektaşiliğin içinde defolur gider ve alevi halkımız kurtulur sadsece KUran ve ehli beyt yoluna gider durum bu kadar basit açıklanabilir melikof gibiler bunları ayırmak istemezler .
Cevapla

“Hacı Bektaş Kimdir?” sayfasına dön