Hacı Bektaşın soyu

biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen biralevi »

HACI BEKTAŞIN SOYU.....

Genel bilgi olarak Osmanlı döneminde bazı bölgelerde seyyitlerin tesbiti için SADAT NİKABETİ denilen kuruluşlar kurulmuş ve başlarına NAKİB’UL EŞRAF denilen kişiler atanarak; iki şahit getiren bir çok kişiye Seyyit olduğuna dair SİYADET BERATI denilen belgeler verilmişti.Bu belgeyi alanların çoğaldığı fark edildiğinde kurumun faaliyetleri durduruluyordu.Seyyitlerin tesbiti konusunda osmanlı son derece ciddiyetsizce ve çelişkili hareket etmiş ve Kur’ansal bir kurumu ve içeriğini sulandırmış ve kendi zemininden uzaklaştırmıştır.Bu anlamda tutulan SECEREYİ TAYYİBE defterleri de doğal olarak güvenilirlikten uzaktı.

Hacı Bektaş’tan bahseden 13 ve 14.yüzyıla ilişkin vakfiyeler ve bazı el yazmaları ondan bahsederken HACI BEKTAŞ EL HORASANİ tanımını kullanmaktadır.Hatta Hacı Bektaş’a ait olduğu genel kabul gören MAKALAT nüshalarında sunuş kısmında :’SULTAN HACI BEKTAŞ EL HORASANİ RAHMETULLAHİ ALEYH BÖYLE BEYAN KILARIMKİ’ denilmekte ve Seyyitlik iddiası bulunmamaktadır.Yine bazılarının Hacı Bektaş’a ait olduğunu kabul ettiği ŞERHİ BESMELE isimli eserde de ‘KİTAB-E TEFSİR-E BESMELE MAKALAT HACI BEKTAŞ RAHMETULLAH’diye sunulmakta ve seyyitlik iddiası bulunmamaktadır.

Hacı Bektaş’ın Seyyitliğine ilişkin anadoludaki ilk kaynak 1481-1501 yılları arasında Osmanlı padişahı 2.Bayezid’in emriyle sarayda Firdevsi Tavil tarafından hazırlanan HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİDİR.Bu eser halka Hacı Bektaş’ı VELİ,SEYYİT ve KAREMAT SAHİBİ olarak tanıtmak amacıyla onun ölümünden yaklaşık 300 yıl sonra yazdırılmış masalımsı huviyette ve hiçbir kaynak vermeksizin hazırlanmış bir eserdir.

Nitekim bu eserden sonra Hacı Bektaş anadoluda SEYYİTveVELİ olarak tanınmış,2.Bayezid’de VELİ olarak kabul görmüştür.Vilayetname yazarı Hacı Bektaş’ı 3 isimle İmam Musa Kazım’a bağlayarak Seyyit ilan etmiştir.Ancak buradaki naklin matematik hesabıyla doğru kabul edilmesi mümkün değildir.Bunu fark eden kimliği belirsiz biriside bazı Vilayetname nüshalarının bu bölümünün kenarına fazladan isimler ekleyerek 10 isim yazıp aradaki zaman farkını kapatmak istemiştir.

Ancak ne var ki gerek bu 3 ismin ve gerekse orijinal el yazmalarına zaman farkını kaldırmak için sonradan eklenen 10 ismin uydurma olduğunu ilk olarak Rahmetli Gölpınarlı tesbit etmiş ve Hacı Bektaş Vilayetnamesinin tercümesini yaptığı kitabında bu isimlerin ve iddiaların ‘Dönemin geleneklerinin zorlamasından kaynaklanan’ uydurmalar olduğunu belirtmiştir.(1)



Anadoluda yazılan hemen tüm kaynaklar bu bahsettiğim Hacı Bektaş Vilayetnamesinden hareketle yazılmış olup buradaki iddiaları tekrardan öte gitmezler.Dolayısıyla da temel kaynak kabul edilen Hacı Bektaş Vilayetnamesi masalımsı ve çelişkilerle dolu olup hiçbir doğru kaynağa da dayanmadığı için üzerine bina edilen tüm fikirlerde en baştan beri dayanaksız,temelsiz bulunmaktadır.



Anadolu dışındaki kaynaklarda ise ilk olarak Abd er Rahman b.abd el Muhsin el VASITİ’NİN eseri olan ‘TİRYAKU’L MUHİBBİN’ de sadece bir cümleyle :’HORASANLI SEYYİD HACI BEKTAŞ ANADOLUYA YERLEŞMİŞ OLUP AHMED EL YESEVİ YOLUYLA EBU BEKİR EL SIDDIKA ULAŞIR’(2) denmektedir.74 sayfalık bu eser 1887 tarihinde Mısır’da basılmış olup 1342 yılında ölen Vasıtinin böyle söylediği iddia edilir.Eser Rufai şeyhinin menkıbelerini anlatma amacıyla yazılmış olup Vilayetnameden farksız bir anlatımla sünni Ahmet Er Rufai’nin kerametlerini! anlatmaktadır.Tamamen Sünni anlayışın övüldüğü ve sünni tarikat ve tasavvufcuların isimlerinin de anıldığı eserde hemen herkes Seyyit diye takdim edilmektedir.

Hiçbir temele dayanmaksızın sünni tüm tarikat şeyhlerinin Seyyit ilan edildiği bu kaynak elbette ciddiye alınamaz.

Bu bahsini ettiğim Hacı Bektaş vilayetname nüshaları yada yazmaları dışında bunlardan esinlenen birçok kaynakta bu iddialar yüzyıllardır sürekli tekrarlanır durur.Öyle ki artık anadolu halkı bu konuda öylesine şartlandırılmıştır ki şifai anlatımlarda Hacı Bektaş’ın seyyitliği ön kabul görmüştür.



Özetlersek;
1-Bir kere Hacı Bektaş için seyyit diyen kaynaklar kendi içinde tutarsızdırlar.Bu kaynakların kimi onu İmam Musa Kazım’a kimide İmam Rıza’ya bağlarlar.Dahası tüm bu kaynaklar aradaki süreyi doldurmak için verdikleri isimler konusunda da birbirinden farklıdırlar ve yine isimlerin sayıları da farklıdır.Kimi 4 isimle kimi 7 kimi 11 isimle onu adı geçen imamlara bağlama çabası içindedirler.

2-Yine isimler ve sayılarla bu çaba içerisine giren kaynakların hiçbirisi bu isim ve sayıları aldığı temel secere kaynağının ismini veremez.Çünkü sayılarda isimlerde çoğunlukla kulaktan duyma ve uydurmadır.

Aynı çelişkiler ondan seyyit olarak ilk bahseden tiryakül muhibbin ve Hacı Bektaş vilayetnamesi içinde geçerlidir.Tiryakül muhibbinde isim,sayı ve kaynak verilmeksizin seyyit ilan edilirken

Bu eserde ismi geçen şahısların hemen hepsinin de seyyit kabul edildiği eserin sünni tasavvufi bir anlayışla yazıldığı ve Hacı Bektaş’ın Ebu Bekir’e bağlandığı görülecektir.

Hacı bektaş vilayetnamesinde ise 4 isim verilir ancak kaynak verilmez. 4 isimle İmam Musa kazım’a ulaşmanın mümkün olmadığını düşünen biriside bu isimlere 7 isim daha ekleyerek amacına ulaşmak istemiş ancak durumu vilayetname şerhinde inceleyen rahmetli Gölpınarlı bunların uydurma olduğunu tesbit etmiştir.

Zaten Hacı Bektaş vilayetnamesini ve diğer vilayetnameleri okuyan herkes bunların masal kitabından farksız olduğunu anlayacaktır.Taşı ekmek yapabilen!,bir erkeğe çocuk doğurtan !güvercin kılığında uçabilen !hacı bektaş’ın bunları yapabilmesi ! için tabi ki seyyit !olması gerekiyordu,Hacı Bektaş vilayetnamesinin mantığı budur.

3-Dahası anadolu sünni din geleneğinde tanınmış din adamlarının seyyit yapılması geleneği de bulunmaktadır.Bu durum Osmanlının çabalarıyla inanılmaz düzeylere çıkmıştır.Tasavvufi tarikatların takipçilerinin hemen tamamı önde gelenlerinin seyyit olduğuna inanır.Yine bunlardan birisi Abdülkadir Geylanidir.Hiçbir kaynak ve belge olmaksızın tıpkı hacı bektaş gibi Geylani de seyyit olarak bilinir.Yine bir başka ünlü Ahmet Yeseviyide hiçbir temeli olmaksızın Seyyit kabul eden kaynaklar vardır.Bu isimlere Ahmed er rufai,Ahmed bedevi,İbrahim Dusiki ,Sa’düddin cibavi gibi sünni tarikatların önde gelenlerinden birçok isim daha eklenebilir.

4-Hacı bektaşın kardeşinin isminin Menteş yada mintaş olduğu düşünülürse ve tüm kaynaklarda ilk dönemden bu yana Bektaş isminin kullanıldığı düşünülürse Hacı bektaşın lakabının değil gerçek isminin Bektaş olduğu bellidir.Bu anlamda isim bilim bakımından Menteş ve Bektaş ses uyumu içindedir.

Anadolu dışında seyyitlerin secerelerinin kaydedildiği ciddi belgelerde Bektaş ismine rastlanılamaz,böyle bir isim secere bilgilerini veren kaynaklarda yoktur.

Yine Gölpınarlı gibi bu konuda araştırma yapan ciddi araştırmacılardan E.Coşan da ‘Hacı Bektaş Makalatında’Seyyitlik konusundaki iddiaları ‘sağlam ve tatmin edici olmaktan uzak’bulmakta yine E.R.fığlalı da ‘Türkiyede alevilik Bektaşilik’isimli kitabında ‘durumun devrin geleneğine uyularak hacı bektaş’a seyyit sıfatının verilmek istenmesinden kaynaklandığını’belirtmektedir.Y.Nuri ÖZTÜRK ise’Tarih boyunca Bektaşilik ‘isimli eserinde verilen secerelerin ‘Tarih açısından gerçekliğini tahkik ve tesbitin mümkün olmadığını......şöyle veya böyle,bu mesele,yeni vesikaların zuhuruna kadar,ortada kalmaya mahküm bulunmaktadır’diyerek tereddütünü ifade etmektedir.



Hemen tüm kaynakların Hacı Bektaş’ın seyyitliğini 1480-1500 lü yıllarda sarayda yazdırılan Hacı bektaş vilayetnamesine dayandırdığı ve Vilayetname’nin de çelişkilerle dolu masalımsı ve hiçbir ciddi kaynağa dayanmayan dahası kaynakta göstermeyen,söylentilerin derlendiği bir eser olduğu ,anadolu dışındaki secerelerde de Bektaş ismine rastlanmadığı ve yazılan hiçbir eserde de başka ciddi ve güvenilir kaynak verilmediği ve verilen isim ve sayılarında kendi içlerinde çelişkili olduğu ve gerçeklerle ilgisi olmadıkları birlikte düşünüldüğünde Hacı Bektaş’ın seyyitliği iddiasının havada kaldığı,uydurma olduğu açıkça görülmektedir.

Dolayısıyla Hacı bektaş’ın seyyitliğini iddia edenlerin yukarıda anlattığım çerçevede ve bugün bilinen kaynaklar çerçevesinde yanıldıklarını söyleyebiliyoruz.

Günümüzde kanıt olarak gösterilen kaynaklar dışında kanıt yada kaynak yok ise Hacı Bektaş seyyit değildir.Yeni CİDDİ VE GÜVENİLİR bir kaynak gösterilir ya da bulunur ise konu tekrar ciddiyetle incelenebilir.



1-A.Gölpınarlı ,Vilayetname,İnkılap kitabevi,1990 ist,sh:100
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Dede-baba »

Hacı Bektaş-ı Veli (Tarihi belgeler ile)

--------------------------------------------------------------------------------

Degerli canlar Bugün Hünkar hacı bektaş-ı veli hakkındaki tarihi belgelerden bahsetmek istiyorum..

Öncelikle hünkar'ın doğum ve ölümüyle ilgili belgeleri sunalım:


Hacı Bektaş ile ilgili yapılan araştırmalar Hünkar'ın


Horasan’ın Nişabur şehrinde doğduğunu göstermektedir., Hünkar, Ömer Hayyam ve Mantık-ut-Tayr sahibi ünlü şair Ferid-ud-din Attär’ ın hemşerisi idi.

Hünkar, Attar ile Lokmän Perende“den näsip almıştır...


Baha Said Bey, Hz. Pir için Anadolu Türk sazını te’yid etmiş ve Türk dilini dine sokmuş bir velidir’’ diyor.

Aynı makaleye göre , Hakk’a yürüme tarihi ,ebced hesabıyle (Bektaş= 723) (1323 M.) veya (Bektaşiyye=738) (1337 M.) hicri yılıdır...


Hacı Bektäşi Veli Kütüp hanesinde bulunan bir hal tercemesi (özgeçmiş) kağıdına Nişäbur Hicri 640 (M.1242) de doğup, Hacc yaptıktan sonra, 670 H. (1272) yılı Muharrem ayında Suluca Karahöyük’e geldikleri ve 738 H.( 1337M. De bila veled ( çocuğu olmaksızın ) Hakk’a yürüdükleri yazılıdır..

Ammet Efläki’nin, Menakıp-ül-Arifin adlı eserin de ise, Hz. Mevlänä“nin 672 H. (M. 1273) de vefätı, Hacı Bektasi Veli“nin 670 H. (1271 M.) de Anadoluya geldigi ve Celäleddin Rumi ile görüştüğü yazılıdır. Doç.Dr. Bedri Noyan Baba c.1.sa.3.


Aşık Paşazade Tarihi’ınden başka diğer kaynaklar , Hz.Hünkar’ın , Orhan Gazi ile görüştüğünü kabul eder. Orhan Gazi (726 .1235 M.) da Bey olduğuna göre ,( 738. 1337 .M. )de vefat eden Hz.Pir’le görüşmüş olabilir....


ABD Michiga Taylor Bektaşi Dergahı’nın yayın organı olan Bektaşilik Sesi adlı dergide bir yazıya göre , 1236 (623-24 H.) da Nişaburda doğmuş olan Hz.Pir Hacı Bektaşi, Bektaşiliği 1256 (654 H.) tarihinde kurmuştur. Annesi Ahmet Efendi Kızı Hätem veya Hateme hatundur. Babası orada väli ve idareci (ruler and guvernor) idi.


Hasan Basri Erk, Hz. Pir’in doğum tarihinin 1249 M.(646 H.) olduğunu Tevärih-i Mevleviyye’de yine 640 H. Olarak gösterildiğini kayderer. Aynı kaynak Hz. Pir’in Anadoluya 24 yaşında gelmiş olduğunu dile getirir, sonrada şu yollardan geçerek (Nişabur,Mekke,Medine,Kudüs,Şam,Halep) Anadolu’ya bu güzergahlardan hareket edip, sonrada Kırşehir’e yerleşmiştir. Doç.Dr. Bedri Noyan Alevi Bektaşi yayınları.c.1.saf.4

Abdülbaki Gölpınarlı’da, Ankara Kütüphanesinde Hacıbektaş’tan gelen kitaplar arasında 132. A.I. No.da kayıtlı Kaygusuz Abdal’ın hurufe ait küçük bir risalede Abdal Musa’nın ‘’Pend’’ ve ‘’Nasihat Name’’ adını taşıyan kısacık bir risaleni ihtiva eden ve ilk risalenin sonunda kayda göre 1291 Ramazan’ın on iki’sinde (1874) , ‘’Sivas’’da istinsah edilen mecmuanın baştarafında , ‘’Hazine-i celileden şerefvürüd eden tümär-ı kebirden muharer olduğu üzere tärıh-i vilädet-i şerifleri 606 (1271) vefat-ı muharrer olduğunu işbu mahalle tahrir olundı’’ Bu kayda göre Hz.Hünkar’ın Hakka yürüdüğünü belirtmiş bulunuyor. (29.A) Yani Hz.Hünkar, Mevlana’dan aşağı yukarı üç yıl önce ölmüştür.

yazın hazırlanırken, http://www.pirsultanabdal.biz/index....d=13&Itemid=60 Sitesindeki tamamen tarihi bilgi ve belgelere dayalı makalelerden faydanıldı..
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Dede-baba »

Hünkar hacı bektaş-ı veli ile ilgili tarihi belgeleri sunmaya devam ededim:


Ankara Kütüphanesinde O.1251 No. Da kayıtlı ve 1179 ‘’Recebin’’de yirmi ikinci günü (4.1.1765) meşhur ‘’Uyun-al-Hüdäya” müellifli Giritli Derviş Ali (Resmi Ali Baba) tarafından istinsah edilir ‘’Vilayet-Name’’nin ilk yaprağı üstünde şu satırlar yazılıdır.


‘’Vilayet-i şerifleri : 606 ( hicri
Müddet-i ömrleri : 63
Rıhlet-i nakiller : 669 ( Hicri)

Silsile-Name’de muharrer olduğu’’ Veläyetnäme Menäkıp-ı Hünkär Haci Bektäşı Veli .Abdülbaki Gölpınarlı. Sa.ıı.xxıv.


Genel tüm tarihlere baktığımızda , Hz.Pir’in Rüm’a gelişi , üçüncü Gıyaseddin Keyhüsrev zamanındadır.. şeklinde bir sonuca ulaşabiliriz..
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Dede-baba »

Bazı araştırmacılar , Hacı Bektäşı Veli’nin Babailerden Baba İlyas ve onun halifesi Baba Resulullah diye anılan Baba İshak ile ilgisini kabul etmezler.


‘’Baba Resul Halife-i Häss’’ı sözünü ,onlara göre , Kırşehir’de hizmet ve intisabından ve ondan ikinci defa hiläfet almasindan kaynaklandiğını kabul ederler.

(Doç.Dr.Bedri Noyan.Alevi Bektäşi’lik.c.1.saf.21.)


Tevfik Oytan ise, Hünkar'ın Ahmet Yesevi dergähından çıktıktan yirmi beş ay sonra ve otuz yaşlarındayken Suluca Karahöyük’e geldiğini yazar.

Tarihi bir el yazmasında ise, Hünkar ve İmam cafer-i sadık ilişkisinden bahseder:

"...İmam Ca’fer-üs-Sadık’ın kendi hıtkasını Beyazıd Bistämiye’ye bıakıp ehli meydana çıkıncaya kadar onda emanet durmasını söylediği,

ondan hırkanın Şeyh Lokman Perende’ye geçtiği, onun da tebberrüken hırkayı bir defa giyup güzelce sakladığı,

vakta ki Hacı Bektäş Veli ortaya çıkınca bu hırkayı , Cafer Sadık hazretlerinden beri gelen emre uyarak , Horasan Erleri huzurunda Hz.Pir’e tevhid ve tezkir ve tekbir ile giydirip teslim ettiği’’

yazılıdır..
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Dede-baba »

Bezmi Nusret Kaygusuz , Hz.Pir’’in ‘’Hacı’’ läkabını alışınışını su şekilde yorumluyor.

"... Hocası Lokman Perende ,Horasan’dan hacca gittiğinde, Arafat’ta belirli bir zaman geçtiği zaman, arkadaşlarına ,bugün arife, bizim evde şimdi ‘’pişi’’ pişirirler, demiş.

Bu häl Haci Bektaşi Veli’ye malum olmuş. Lokman Perende evinde pişirilen pişiden bir tepsiye koyarak , bir dakika içinde Arafat’a ulaştırmış. Orada bunu yemişler. Hacc dönüşü ‘’Nişabur’’ halkı kendisini karşıladığı ve tebrik ettiği zaman , Lokman,

‘’Asıl hacı olan Bektaş’tır, hepimiz onu kutlayalım’’ diyerek onun kerametini topluma duyurmuştur.

Bu kısımdan sonra yazar’ımız şu yorumuda eklemiştir.


‘’....Hacı Bektäş Veli’nin hacca gitmeyi değil, Ravza-i Nebevi ile hacc töreninin yurda nakledilmesini düşünmüş olması daha doğrudur.


O pek a’la biliyordu ki, hacctan maksad, häl ve vakti müsaid olan Müslimanların yılda bir defa bir arada toplanıp birbiriyle tanışması, siyäsi ve içtimäi dertlerini ihtiyaclarini, milli arzularını bir diğerine anlatmasıdır.

Halbuki o esas hiçbir zaman tahakuk etmemiştir. Bu iş yalnız aç gözlü Arap’ın menfaatine yaradı. Müslimanların her sene Araplar tarafından soyulmasına yol açtı...."

hac meselesi gerçekten önemli bir meseledir.

"... hersene binlerce insanlarımız hacc’a gidip, milyonlarca dolar akmaktadır. Halbuki Türkiyede, doğu Anadolu’da ,okula gidemeyen vede evinde ekmek bulamayan yoksul insanlarımız vardır. Kimsenin ibadet’ine karşı taraf değilim, fakat bir senede fedakarlık yapmaları ,binlerce hacca’ bedeldir...."


Hacı Bektäşi Veli o makaamät-ı mubareke’yi , okuduğumuz kaynaklara göre Pir’imiz (Kutsal Orunu ) Kabe'yi Türk illerine mal etmek emelinde idi.

‘’Suluca Karahöyük’te bir tepeye Arafat Dağı adını vermesi, orada çıkardığı , bugün hälä kutsal sayilan suya “”Zemzem Pınari” demesi, uzaktakini buraya getirmiş ve ‘’Kıbleyi’’ mübarek Anadolu’nun ortasına kondurmuş olması bunu gösterir.

Uluğ Kızılkeçili’nin Hz. Pir hakkındaki şu şiirini okuyalım, belkide bunu ifade eder.


Murtazä sırrına ermiş ersin
Camiye sığmayacak minbersin.
Sana dönmüş hacı olmuş Ka’be,
Kitäbın yok amma Peygambersin.



Taşköprülü Zäde“nin Arapça kaleme aldığı Mecdi Efendi’nin Türkçe’ye çevirdiği 1580’de (1269 Hicri) Tabhänei ämire”de basılan ve ilk adı ‘’Şekäik”in Şekääk-i Nu’mäniyye“ye dönüştürüldüğü eserin 44. sayfasında, Hz.Hünkär için yazılan giriş cümleleri dikkat çekicidir.

‘’...Ashäb-ı kerämet ve erbäb-i välayet-in ortasinda vüfur-i keramet ile meşhur ve mezkür olup havarik-i ädätı na mahsur ve gayret-i maksurdur.’’keramet gösterenler ve veliler arasında , kerametlerin çokluğu ile ünlüdür. Böyle tanınan ve anılır. Olağanüstü halleri ve kerametlerine sınır ve ölçü yoktur. .."
Ali
Mesajlar: 636
Kayıt: 24 Ara 2006, 08:34

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Ali »

sen çok pinokyo ötesi birisisin
her bölümde ve her yazında sahtekarlığın ortaya konuyor halen devam ediyorsun
dikkatimi çekti yazılanları çürütemiyorsun ama sallamaya hiçbir tez sunulmamış gibi yazmaya devam ediyorsun sana soruluyor pas geçiyorsun fikrin çürütülüyor görmemiş gibi davranıyorsun
bizim alışık olmadığımız bir ahlak !!! anlayışın bulunuyor
senin için kullandıkları
arsız yada pişkin bence hafif kalır başka birşeyler bulmalı
Dede-baba
Mesajlar: 469
Kayıt: 19 Haz 2009, 10:00

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Dede-baba »

Ali yazdı:sen çok pinokyo ötesi birisisin
her bölümde ve her yazında sahtekarlığın ortaya konuyor halen devam ediyorsun
dikkatimi çekti yazılanları çürütemiyorsun ama sallamaya hiçbir tez sunulmamış gibi yazmaya devam ediyorsun sana soruluyor pas geçiyorsun fikrin çürütülüyor görmemiş gibi davranıyorsun
bizim alışık olmadığımız bir ahlak !!! anlayışın bulunuyor
senin için kullandıkları
arsız yada pişkin bence hafif kalır başka birşeyler bulmalı
:D ben çürütlen bir şey görmedim.. bu güne kadar.. :D

ancak küfür.. hakaret.. saygısızlık..

zaten burakilerin ne bilgisi nede ilmi var.. neyi çütütecekler.. :D

bak sen bile yqazılanlara cevap veremiyor şahsıma saldıryorsun.. yani ilmi hiçbir tartışmaya giremiyorsunuz.. OLMAYN HANGİ BİLGİNİZLE BUNU YAPACAKSINIZ Kİ DEĞİL Mİ* .. KÜFR VE HAKARET ACİZLİK ALAMETİDİR.. :wink:

uyduruk hikaye ve masallara inanmışlar din diye. Kur'an-ı bile inkar ediyorlar.. onların masalları kutsal Kur'an ise, ikinci sırada.. Kur'an'dan getirilen delilleri bile saymıyorlar.. çünkü uyduruk masallarına tapmışlar..

bu masallarına 12 imam'dan rivayet diye tapıyorlar..

oysa hiçbir kaynakları bizzat 12 İmam 'ın kaleminden çıkmışta değil hepsi sonradan ninelerinden dedelerinden bilmem falanca filancan duyum üzerine hikayeler..

şimdi El hakk. böyle saçma rivayetlerden din öğrenilmez..

Piri önderi..Ulu'su 12 İmam nesli olmayandan din bilgisi almak yanlıştır.. o kişinin piri şeytandır..

Şimdi bunların hangi bilgini ulusu hocası Piri 12 İmam 2a vçıkıyor kimlere tabiler*

Ses yok..
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen ali muhsin »

Hacı Bektaş Kimdir?

Günümüz dünyasında insanlar ve fikirleri çok yoğun teorik baskılar altında olduğu için insanlar fikirlerini netleştirmekte sorun yaşamaktadır.Kavramların ve isimlerin hemen tamamı doğrularla yanlışların iç içe girdiği bir süreçte rahatlıkla tanımlanamaz ve ifade edilemez duruma getirilmiştir.Örneğin bir demokrasi tanımından sosyal demokrasi,liberal demokrasi,burjuva demokrasisi ya da sosyalist demokrasi şeklinde yorumlar çıkabilmekte gerek islam ya da gerek islamın herhangi bir konusu birçok kişi tarafından değişik ifadelerle,tanımlarla sunulabilmektedir.Yine mesela Hacı Bektaş;söz konusu olduğunda da bir çok değişik algılama ortaya atılmaktadır.

Bu fikri karmaşa nedeniyle de insanlar fikirsel olarak netleşememekte ve gideceği hedefe doğru ilerleyemez hale getirilmektedir.Artık kavramları ve isimleri ifade ederken ya da tanımlarken sıfatlardan ve uzun uzun yorumlardan yola çıkmak zorunda kalınmaktadır.

Söz gelimi ‘Ben Aleviyim’ dedikten sonra birçok değişik Alevilik yorumu olduğu ve konu kendi temelinden uzaklaştırıldığı için cümlenin başına ya da sonuna Ehli Beyt’ciyim,Oniki İmamcıyım ya da Caferiyim gibi sıfat ve tamlamalar eklemek zorunluluğu doğmaktadır.

Bu nedenle ülkemizde İslamın ve islami isimlerin ve kavramların ciddi bir şekilde yeniden ele alınması ve tanımlanması,çerçevesinin açık ve net biçimde ortaya konulması gerekmektedir.Bu sorunun çözümünde alimler ve aydınlar öncelikli sorumludurlar,alim ve aydının ya da her iki özelliği üzerinde taşıyan kişilerin bu sorumluluk bilinciyle hareket etmesi titiz olması düşüncelerini net bir şekilde ortaya koyması gerekmektedir.Aksi taktirde avam ya da halk içinden çıkamayacağı sorunlarla boğuşacak ve belki de doğru yönü hiç bulamayacaktır.

Bu anlamda günümüz sürecinde Hacı Bektaş ismi etrafında yaşanan fikirsel karmaşayı çözmek öncelikli sorunlardan birisi haline de gelmiştir.

Fikirler kişilerin isimleri üzerine inşaa edildiği için kişilerin tanınması ve o kişilerin tarihteki gerçek yerlerine oturtulması önemlidir.

İşte bu çerçevede Hacı Bektaş kimliğinin aydınlatılması amacıyla bu yazıyı kaleme aldım.Onun ne yediği,ne içtiği yada evlenip evlenmediği yada kaç yılında doğduğu türünden sorunları öncelikli sorun saymadığım için bu yazımda Hacı Bektaş’ın SOYU ve YOLU ile ilgili olarak yaptığım tesbitleri öncelikli olarak delilleriyle birlikte sunuyorum.

SOYU.....

Genel bilgi olarak Osmanlı döneminde bazı bölgelerde seyyitlerin tesbiti için SADAT NİKABETİ denilen kuruluşlar kurulmuş ve başlarına NAKİB’UL EŞRAF denilen kişiler atanarak; iki şahit getiren bir çok kişiye Seyyit olduğuna dair SİYADET BERATI denilen belgeler verilmişti.Bu belgeyi alanların çoğaldığı fark edildiğinde kurumun faaliyetleri durduruluyordu.Seyyitlerin tesbiti konusunda osmanlı son derece ciddiyetsizce ve çelişkili hareket etmiş ve Kur’ansal bir kurumu ve içeriğini sulandırmış ve kendi zemininden uzaklaştırmıştır.Bu anlamda tutulan SECEREYİ TAYYİBE defterleri de doğal olarak güvenilirlikten uzaktı.

Hacı Bektaş’tan bahseden 13 ve 14.yüzyıla ilişkin vakfiyeler ve bazı el yazmaları ondan bahsederken HACI BEKTAŞ EL HORASANİ tanımını kullanmaktadır.Hatta Hacı Bektaş’a ait olduğu genel kabul gören MAKALAT nüshalarında sunuş kısmında :’SULTAN HACI BEKTAŞ EL HORASANİ RAHMETULLAHİ ALEYH BÖYLE BEYAN KILARIMKİ’ denilmekte ve Seyyitlik iddiası bulunmamaktadır.Yine bazılarının Hacı Bektaş’a ait olduğunu kabul ettiği ŞERHİ BESMELE isimli eserde de ‘KİTAB-E TEFSİR-E BESMELE MAKALAT HACI BEKTAŞ RAHMETULLAH’diye sunulmakta ve seyyitlik iddiası bulunmamaktadır.

Hacı Bektaş’ın Seyyitliğine ilişkin anadoludaki ilk kaynak 1481-1501 yılları arasında Osmanlı padişahı 2.Bayezid’in emriyle sarayda Firdevsi Tavil tarafından hazırlanan HACI BEKTAŞ VİLAYETNAMESİDİR.Bu eser halka Hacı Bektaş’ı VELİ,SEYYİT ve KAREMAT SAHİBİ olarak tanıtmak amacıyla onun ölümünden yaklaşık 300 yıl sonra yazdırılmış masalımsı huviyette ve hiçbir kaynak vermeksizin hazırlanmış bir eserdir.

Nitekim bu eserden sonra Hacı Bektaş anadoluda SEYYİTveVELİ olarak tanınmış,2.Bayezid’de VELİ olarak kabul görmüştür.Vilayetname yazarı Hacı Bektaş’ı 3 isimle İmam Musa Kazım’a bağlayarak Seyyit ilan etmiştir.Ancak buradaki naklin matematik hesabıyla doğru kabul edilmesi mümkün değildir.Bunu fark eden kimliği belirsiz biriside bazı Vilayetname nüshalarının bu bölümünün kenarına fazladan isimler ekleyerek 10 isim yazıp aradaki zaman farkını kapatmak istemiştir.

Ancak ne var ki gerek bu 3 ismin ve gerekse orijinal el yazmalarına zaman farkını kaldırmak için sonradan eklenen 10 ismin uydurma olduğunu ilk olarak Rahmetli Gölpınarlı tesbit etmiş ve Hacı Bektaş Vilayetnamesinin tercümesini yaptığı kitabında bu isimlerin ve iddiaların ‘Dönemin geleneklerinin zorlamasından kaynaklanan’ uydurmalar olduğunu belirtmiştir.(1)



Anadoluda yazılan hemen tüm kaynaklar bu bahsettiğim Hacı Bektaş Vilayetnamesinden hareketle yazılmış olup buradaki iddiaları tekrardan öte gitmezler.Dolayısıyla da temel kaynak kabul edilen Hacı Bektaş Vilayetnamesi masalımsı ve çelişkilerle dolu olup hiçbir doğru kaynağa da dayanmadığı için üzerine bina edilen tüm fikirlerde en baştan beri dayanaksız,temelsiz bulunmaktadır.



Anadolu dışındaki kaynaklarda ise ilk olarak Abd er Rahman b.abd el Muhsin el VASITİ’NİN eseri olan ‘TİRYAKU’L MUHİBBİN’ de sadece bir cümleyle :’HORASANLI SEYYİD HACI BEKTAŞ ANADOLUYA YERLEŞMİŞ OLUP AHMED EL YESEVİ YOLUYLA EBU BEKİR EL SIDDIKA ULAŞIR’(2) denmektedir.74 sayfalık bu eser 1887 tarihinde Mısır’da basılmış olup 1342 yılında ölen Vasıtinin böyle söylediği iddia edilir.Eser Rufai şeyhinin menkıbelerini anlatma amacıyla yazılmış olup Vilayetnameden farksız bir anlatımla sünni Ahmet Er Rufai’nin kerametlerini! anlatmaktadır.Tamamen Sünni anlayışın övüldüğü ve sünni tarikat ve tasavvufcuların isimlerinin de anıldığı eserde hemen herkes Seyyit diye takdim edilmektedir.

Hiçbir temele dayanmaksızın sünni tüm tarikat şeyhlerinin Seyyit ilan edildiği bu kaynak elbette ciddiye alınamaz.

Bu bahsini ettiğim Hacı Bektaş vilayetname nüshaları yada yazmaları dışında bunlardan esinlenen birçok kaynakta bu iddialar yüzyıllardır sürekli tekrarlanır durur.Öyle ki artık anadolu halkı bu konuda öylesine şartlandırılmıştır ki şifai anlatımlarda Hacı Bektaş’ın seyyitliği ön kabul görmüştür.



Özetlersek;
1-Bir kere Hacı Bektaş için seyyit diyen kaynaklar kendi içinde tutarsızdırlar.Bu kaynakların kimi onu İmam Musa Kazım’a kimide İmam Rıza’ya bağlarlar.Dahası tüm bu kaynaklar aradaki süreyi doldurmak için verdikleri isimler konusunda da birbirinden farklıdırlar ve yine isimlerin sayıları da farklıdır.Kimi 4 isimle kimi 7 kimi 11 isimle onu adı geçen imamlara bağlama çabası içindedirler.

2-Yine isimler ve sayılarla bu çaba içerisine giren kaynakların hiçbirisi bu isim ve sayıları aldığı temel secere kaynağının ismini veremez.Çünkü sayılarda isimlerde çoğunlukla kulaktan duyma ve uydurmadır.

Aynı çelişkiler ondan seyyit olarak ilk bahseden tiryakül muhibbin ve Hacı Bektaş vilayetnamesi içinde geçerlidir.Tiryakül muhibbinde isim,sayı ve kaynak verilmeksizin seyyit ilan edilirken

Bu eserde ismi geçen şahısların hemen hepsinin de seyyit kabul edildiği eserin sünni tasavvufi bir anlayışla yazıldığı ve Hacı Bektaş’ın Ebu Bekir’e bağlandığı görülecektir.

Hacı bektaş vilayetnamesinde ise 4 isim verilir ancak kaynak verilmez. 4 isimle İmam Musa kazım’a ulaşmanın mümkün olmadığını düşünen biriside bu isimlere 7 isim daha ekleyerek amacına ulaşmak istemiş ancak durumu vilayetname şerhinde inceleyen rahmetli Gölpınarlı bunların uydurma olduğunu tesbit etmiştir.

Zaten Hacı Bektaş vilayetnamesini ve diğer vilayetnameleri okuyan herkes bunların masal kitabından farksız olduğunu anlayacaktır.Taşı ekmek yapabilen!,bir erkeğe çocuk doğurtan !güvercin kılığında uçabilen !hacı bektaş’ın bunları yapabilmesi ! için tabi ki seyyit !olması gerekiyordu,Hacı Bektaş vilayetnamesinin mantığı budur.

3-Dahası anadolu sünni din geleneğinde tanınmış din adamlarının seyyit yapılması geleneği de bulunmaktadır.Bu durum Osmanlının çabalarıyla inanılmaz düzeylere çıkmıştır.Tasavvufi tarikatların takipçilerinin hemen tamamı önde gelenlerinin seyyit olduğuna inanır.Yine bunlardan birisi Abdülkadir Geylanidir.Hiçbir kaynak ve belge olmaksızın tıpkı hacı bektaş gibi Geylani de seyyit olarak bilinir.Yine bir başka ünlü Ahmet Yeseviyide hiçbir temeli olmaksızın Seyyit kabul eden kaynaklar vardır.Bu isimlere Ahmed er rufai,Ahmed bedevi,İbrahim Dusiki ,Sa’düddin cibavi gibi sünni tarikatların önde gelenlerinden birçok isim daha eklenebilir.

4-Hacı bektaşın kardeşinin isminin Menteş yada mintaş olduğu düşünülürse ve tüm kaynaklarda ilk dönemden bu yana Bektaş isminin kullanıldığı düşünülürse Hacı bektaşın lakabının değil gerçek isminin Bektaş olduğu bellidir.Bu anlamda isim bilim bakımından Menteş ve Bektaş ses uyumu içindedir.

Anadolu dışında seyyitlerin secerelerinin kaydedildiği ciddi belgelerde Bektaş ismine rastlanılamaz,böyle bir isim secere bilgilerini veren kaynaklarda yoktur.

Yine Gölpınarlı gibi bu konuda araştırma yapan ciddi araştırmacılardan E.Coşan da ‘Hacı Bektaş Makalatında’Seyyitlik konusundaki iddiaları ‘sağlam ve tatmin edici olmaktan uzak’bulmakta yine E.R.fığlalı da ‘Türkiyede alevilik Bektaşilik’isimli kitabında ‘durumun devrin geleneğine uyularak hacı bektaş’a seyyit sıfatının verilmek istenmesinden kaynaklandığını’belirtmektedir.Y.Nuri ÖZTÜRK ise’Tarih boyunca Bektaşilik ‘isimli eserinde verilen secerelerin ‘Tarih açısından gerçekliğini tahkik ve tesbitin mümkün olmadığını......şöyle veya böyle,bu mesele,yeni vesikaların zuhuruna kadar,ortada kalmaya mahküm bulunmaktadır’diyerek tereddütünü ifade etmektedir.



Hemen tüm kaynakların Hacı Bektaş’ın seyyitliğini 1480-1500 lü yıllarda sarayda yazdırılan Hacı bektaş vilayetnamesine dayandırdığı ve Vilayetname’nin de çelişkilerle dolu masalımsı ve hiçbir ciddi kaynağa dayanmayan dahası kaynakta göstermeyen,söylentilerin derlendiği bir eser olduğu ,anadolu dışındaki secerelerde de Bektaş ismine rastlanmadığı ve yazılan hiçbir eserde de başka ciddi ve güvenilir kaynak verilmediği ve verilen isim ve sayılarında kendi içlerinde çelişkili olduğu ve gerçeklerle ilgisi olmadıkları birlikte düşünüldüğünde Hacı Bektaş’ın seyyitliği iddiasının havada kaldığı,uydurma olduğu açıkça görülmektedir.

Dolayısıyla Hacı bektaş’ın seyyitliğini iddia edenlerin yukarıda anlattığım çerçevede ve bugün bilinen kaynaklar çerçevesinde yanıldıklarını söyleyebiliyoruz.

Günümüzde kanıt olarak gösterilen kaynaklar dışında kanıt yada kaynak yok ise Hacı Bektaş seyyit değildir.Yeni CİDDİ VE GÜVENİLİR bir kaynak gösterilir ya da bulunur ise konu tekrar ciddiyetle incelenebilir.



HACI BEKTAŞ’IN YOLU


Bir insanın ideolojik çizgisini öncelikle yazdığı eserlerden ve hayatına yansıyan pratiklerden yola çıkarak tanıyabiliriz.Eğer söz konusu kişi tarihi bir kişilikse bu durumda başka şahısların onun hakkındaki düşünceleri de bizim için kaynaktır.


1-MAKALAT DİKKATE ALINDIĞINDA DURUM:
Konu Hacı Bektaş olduğuna göre ona ait olduğu genel kabul gören MAKALAT bu konuda öncelikli olmaktadır.Makalat ‘Sözler’ anlamına geliyor.15.yüzyıl ortalarına doğru yazılan ve Hacı Bektaş’ın sözleri diye taktim edilen ve Sait Emre isimli bir kişi tarafından kaleme alındığı belirtilen bu eser hemen tüm araştırmacıların Hacı Bektaş’a ait olduğunu kabul ettikleri bir eserdir.Eseri kimin tercüme ettiği,orjinalinin arapça mı Türkçe mi olduğu tartışmalarına girmeksizin irdeliyorum

Eserde karşımıza genel İslami deyimler,kavramlar,konular ve şahıslar çıkıyor.Bu anlamda bu sözlerin müslüman birisine ait olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz.

Eserde genel olarak sünni tasavvufcuların kullandığı 4 kapı,kırk makam felsefesi anlatılıyor.Yine ele alınan tüm konular sünni islami anlayış çerçevesinde değerlendiriliyor ve işleniyor.Örneğin:Şeriatın ilk makamı iman anlatılırken ‘Hayır ve şerrin Allahtan olduğuna inanmak’gerekir deniyor.Şeriatın 7. makamı ‘Sünneti cemaat olmaktır’ deniliyor.

Hakikatın makamları anlatılırken :’Bir müslüman Hz.Muhammed’(Sav)in sahabelerinden birisini haksız bilse işlediği bütün ameller heba olur’deniyor.Yine Mesela Kültür bakanlığınca yayınlanan(3) orijinal nüshada’Muhammed baş parmak,Ebu bekir şehadet parmağı,Ömer orta parmak,Osman teharet parmağı,Ali serçe parmak gibidir‘deniliyor.Ki bu konularda bilgi sahibi olanlar tüm bu cümlelerin sünni islami anlayış sahibi birisi tarafından söylenebileceğini bilir.

Yine Makalat’da 12 imamlardan kaynak verilmediği de göz önüne alınırsa Makalat’ı yazanın yada yazdıranın sünni olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.

2-ŞERHİ BESMELE DİKKATE ALINIRSA :

Manisa kitap sarayında 1985 yılında araştırmacı Rüştü Şardağ tarafından bulunan eserin başlığında :’Kitab-e tefsire-besmele makalat hacı bektaş rahmetullah’diye yazıyor ve Cafer b.hasan tarafından 1423 yılında kaleme alındığı bilgisi veriliyor.Araştırmacıların yine çoğu bu eserin Hacı Bektaş’ın sözlerinden oluştuğunu kabul ediyor.

Bu eserde de tıpkı Makalat’da olduğu gibi İslami kavram ve konular sünni tasavvufi anlamda işleniyor.Örneğin:’ İnananlara cennette Allah’ın yüzünün !!! gösterileceği !!! anlatılıyor.Sünni saltanatçı ve tasavvufculardan bahsediliyor.Ve yine 12 imamlardan kaynak ya da alıntı yapılmıyor.

Şerhi Besmele yazanın yada yazdıranın Sünni olduğu gerçeğini rahatlıkla görebiliyoruz.

3-OSMANLI SULTANLARININ BAKIŞI DİKKATE ALINIRSA:


Bugün pirevi diye bilinen yerdeki türbe ve yatırların Osmanlı sultanları’ Murat gazi,Orhan gazi,1.Murat,2.Murat,2.Bayezid,Abdülaziz’dönemlerinde yapıldığına ilişkin birçok osmanlı kaynağı bulunuyor.(4)

Bu anlamda Osmanlı padişahlarının hemen tamamının pirevine saygı duyduğu ,desteklediği biliniyor.Hatta bunlardan 2.Bayezid’in ve Abdülazizin Bektaşi olduğu ve Yavuz Selim’inde bizzat türbeyi ziyaret ettiği sürekli olarak söyleniyor,yazılıyor.Hatta Mengüç küpeyi Pirevi ziyaretinde takıp Bektaşi olduğu da doğru veya yanlış anlatılıyor.

Yine Vakayi Hayriye diyede bilinen 1826 olaylarında Yeniçeriliği kaldıran ve bağ nedeniyle İstanbuldaki Bektaşileride dağıtan 2.Mahmut en çok kızdığı bu anda dahi Hacı Bektaş türbesine zarar verilmesini önlüyor,türbeyi koruyor,yaşatıyor,destekliyor.

Ve yine Hacı Bektaş türbesi ve vakfiyesi Osmanlının tüm sultanlarınca Ayrıcalıklı vakıf olarak besleniyor ve ödenek ayrılıyor.

Sünni kimliği kuruluşundan bu yana giderek keskinleşen ve o oranda da Alevilere ‘Kızılbaş ya da rafizi’diye saldıran bu sultanların Hacı Bektaş söz konusu olduğunda sevgi ve saygı beslemelerinin bir anlamı yok mu ? diye soruyorum.

Eğer çıkış ya da bakış noktamız Osmanlı sultanlarına dayanacak ise Hacı Bektaş’ında sünni olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor.

4-YENİÇERİ VE BEKTAŞİ BAĞI DİKKATE ALINIRSA:
Yeniçerilik Osmanlı tarafından silahlı ordu olarak kurulurken ,hem osmanlıya asker yetiştirmek ve hem de yabancı unsurları eğitmek amaç ediniliyordu.Ve Osmanlının temelde iç vurucu güç olarak tasarladığı bu örgütlenme Hacı Bektaş’a bağlanıyordu.Yeniçeri ocağındakiler kendilerine Pir olarak Hacı Bektaş’ı seçmişlerdi.Yeniçeri ağasına AĞAA-YI BEKTAŞİYAN ,ocaktakilerede TAİFE-İ BEKTAŞİYAN deniliyordu.Yeniçeri divanında Hacı Bektaşın ismi geçtiğinde Yeniçeri ağaları saygıyla ayağa kalkıyorlardı(5)

Yeniçerilere HACI BEKTAŞIN KÖÇEKLERİ de deniliyordu (6)

Yeniçerilerin söyledikleri gülbenklerde Hacı Bektaş ismide sürekli bulunuyordu.Hatta son dönemlerde Yeniçerilerin hemen hepsi bektaşi ve önderleride Masondu.(7)

Yeniçerilerin her Alevi katliamına katıldıkları ve ön safta oldukları göz önüne alınırsa onların bağlandığı pir’in alevi olması mümkün müdür ?

Sünni Osmanlının ,Alevi katliamlarında sürekli rol alan Yeniçeri ordusunun Alevi bir pir’e bağlanması mantıklımıdır?

Buradan da anlaşılıyor ki Hacı Bektaş sünni bir din adamıdır.Ve Osmanlıda bu nedenle kendi ordusundan bir grubu Hacı Bektaş’a bağlamayı çelişki olarak görmemiştir.Bu bağ hiç eleiştirilmemiş ve genel kabul görmüştür.Çünkü Hacı Bektaş ta sünnidir.

5-OSMANLI DİN ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ DİKKATE ALINIRSA:
Osmanlının hemen bütün din adamları Hacı Bektaş söz konusu olduğunda sevgi ve saygılarını ifade ederler.Aleviler ve alevilik söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan ve ‘Rafızi,kızılbaş’diyerek Katl fermanları verenler Hacı Bektaş söz konusu olduğunda övgüden başka cümle kullanmazlar.Bektaşiliğin darbe aldığı 1826 olaylarında bile Alimler meclisi ! ‘Hacı Bektaş’a kattiyetle sözümüz yoktur’(8-i.hakkı uzunçarşılı,1/566)demiştir.

12 İmamların ismini bile anmayan Osmanlının din adamları nedense !!! Hacı Bektaş’ı çok severler.Bugün de aynı süreç yaşanmaktadır.12 imamlardan bahsetmemek için her çabayı harcayan din adamları! Hacı Bektaş söz konusu olduğunda nedense bülbül kesilirler.

Tüm bunların Hacı Bektaş’ın da sünni olmasından başka izahı olabilirmi?

6-YESEVİ İLİŞKİSİ DİKKATE ALINIRSA:
Aslında Ahmed Yesevi ile görüşmesi doğum ve ölüm tarihleri ile mümkün olmamasına rağmen Hacı Bektaş Vilayetnamesi ve diğer kaynaklar Hacı Bektaş’ı anadoluya Ahmed Yesevinin gönderdiğini ve onun halifesi olduğunu sürekli olarak tekrarlarlar.Olay doğru veya yanlış olsun Hacı Bektaş ile Ahmet Yesevi arasında bir bağ olduğu sürekli olarak kabul görmüştür.

Ahmed Yesevinin ve beslendiği okulun sünni olduğu dikkate alınırsa buradan da Hacı Bektaş’ın sünni olduğu ortaya çıkmaktadır.

7- VE BİR İTİRAF :

Bektaşi ileri gelenlerinden ya da dönemin dede babası,halifesi Cemallettin Çelebi 1915 li yıllarda Bektaşiliği eleştirenlere cevap vermek üzere MÜDAFAA isimli bir eser yazar.Çelebi efendi bu eserinde :

‘İstanbul’a gelişim yanlış anlaşılmıştır.Oysa ki amacım meşrutiyete ulaşmamız nedeniyle sevgili padişahımızın yüce ayak tozlarına yüz sürüp kutlamak idi...........Geçmişte ve şu anda var olan çelebiler,sünni mezhebe ve topluluğa,Hz.Pir efendimizin gittiği doğru yola bağlanmış ve onu izlemişlerdir’der(9)

Dönemin sünni müslüman tüm tarikat önderleriyle de samimi ilişkileri olan Bektaşilerin en büyük önderi 1915 ler de Hacı Bektaş’ın ve kendisinin Sünni olduğunu söyleyip hem de yazarken bunu bir itiraf olarak dikkate almayalım mı?

Hacı Bektaş sünnidir ve bunu Bektaşi ileri gelenleri bilmektedir.

SONUÇ.... :Hacı Bektaş’ın sözleri olarak kabul edilen Makalat ve Şerhi Besmele düşünüldüğünde,
Osmanlı sultanlarının ve din adamlarının Hacı Bektaş’a ve Alevilere bakışları birlikte incelendiğinde ve Hacı Bektaş’ın Yesevi ve Yeniçeri ilişkileri birlikte değerlendirildiğinde
dahası Bektaşilerin en önemli kabul ettikleri dedebaba Cemallettin çelebinin bizzat yazdığı ve İtirafları diye sunduğumuz bilgiler de göz önüne alınırsa ;Hacı Bektaş’ın Sünni kimliği açıkça ortaya çıkmaktadır.

Zaten tarihe ve yazılanlara dikkatle bakılırsa hiçbir osmanlı padişah yada din adamının ve cumhuriyet dönemi sünni hiçbir araştırmacının Hacı Bektaş’a ‘Kızılbaş,Rafizi,Şii yada Alevi ‘demediği görülecektir.

Hacı Bektaş’a hiçbir zaman Kızılbaş demeyenlerin konu Pir Sultan,Şah Kulu,Veli Baba vs olduğunda kızılbaş demekten hiç çekinmedikleri de ayrı bir gerçekliktir.

Son cümlede Hacı Bektaş’ın sünni kimliği bir yana onun ölümünden tahmini 2 asır sonra Osmanlı padişahı 2.Bayezid tarafından örgütlenmesi Balım Sultan isimli ne idiği ! belirsiz bir tasavvufçuya kurdurulan Bektaşilik tarikatı ya da merkezide zamanla Hacı Bektaş’ın orijinal düşüncelerinden sapmış ve günümüzde içinde her türlü fikrin bulunduğu bir KÜLTÜREL SENTEZE dönüşmüştür.Gerek Hacı Bektaş’ın sünni kimliği ve gerekse Bektaşiliğin tarih içindeki yolculuğu konusunda detaylı inceleme ya da kanıt isteyenlere T.Şahin’in kitabına (10) bakabilirler.

Sonuç olarak Hacı Bektaş sünni bir mutasavvıftır.Şimdi bir alim olarak günümüz kaynaklarının incelenmesi sonucunda tesbit ettiğimiz bu gerçeği halkın hoşuna gitmeyecek diye saklayacak mıyız ? Peki bu durumda Hacı Bektaş ismini kitleleri 12 imamlardan uzaklaştırmak için sürekli gündemde tutan hak düşmanı karanlık zihniyetlerin ekmeğine yağ sürmüş olmuyor muyuz? Bunu mahşeri vebalini hangi alim ya da aydın üstlenebilir?

Anadoluda yaşayan mazlum Alevi halkının 12 imamların bilgilerine ulaşmasını önlemek için bazı karanlık güçlerin Hacı Bektaş ismini ve onun ismi üzerine monte ettikleri Bektaşiliği ön planda tutup tampon yaptıklarını ne zaman göreceksiniz?

Bizler halk sevsin veya sevmesin sadece hakkı ,sadece doğruları söyleyeceğiz.Bizim ışığımız Emirel Müminin Hz..Ali (As) buyuruyor ki:’ Hak olun az olun umulur ki bir gün çoğalırsınız.’



KAYNAKÇA
1-A.Gölpınarlı ,Vilayetname,İnkılap kitabevi,1990 ist,sh:100

2-İstanbul Üniversitesi kütüphanesi,NO:78651

3-Prof.Esat Coşan,Makalat-Hacı Bektaş veli,1990 kültür bakanlığı yay.sh:46

4-B.Noyan ,pirevi,sh:6 ve Cumhuriyet gazetesi Hacı Bektaş özel eki,16.08.1995

5-J.K.Birge,Bektaşilik,sh:85

6-Tarihi Cevdet,

7-E.Ramsaur,Jön Türkler sh:132

8-İ.Hakkı.Uzunçarşılı,1/566

9-N.Birdoğan,Müdafaa,Berfin yay,Sh:46-49

10-Teoman Şahin,Alevilere söylenen yalanlar-1,Bektaşilik soruşturması,


Sitemizin Anasayfasindan Alintidir
Aleviler, Al-i Muhammedin Yetim ( UNUTULAN ) Evlatlarıdır
Allahume Salli Ala Muhammed ve Al-i Muhammed
------
Insana Secde etmek ,insanlik onurunu ayaklar altina almak demektir !
Insana Secde etmek ise insanlik icin bir Zillettir !
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen alone_man »

Dede-baba yazdı:
Ali yazdı:sen çok pinokyo ötesi birisisin
her bölümde ve her yazında sahtekarlığın ortaya konuyor halen devam ediyorsun
dikkatimi çekti yazılanları çürütemiyorsun ama sallamaya hiçbir tez sunulmamış gibi yazmaya devam ediyorsun sana soruluyor pas geçiyorsun fikrin çürütülüyor görmemiş gibi davranıyorsun
bizim alışık olmadığımız bir ahlak !!! anlayışın bulunuyor
senin için kullandıkları
arsız yada pişkin bence hafif kalır başka birşeyler bulmalı
:D ben çürütlen bir şey görmedim.. bu güne kadar.. :D

ancak küfür.. hakaret.. saygısızlık..

zaten burakilerin ne bilgisi nede ilmi var.. neyi çütütecekler.. :D

bak sen bile yqazılanlara cevap veremiyor şahsıma saldıryorsun.. yani ilmi hiçbir tartışmaya giremiyorsunuz.. OLMAYN HANGİ BİLGİNİZLE BUNU YAPACAKSINIZ Kİ DEĞİL Mİ* .. KÜFR VE HAKARET ACİZLİK ALAMETİDİR.. :wink:

uyduruk hikaye ve masallara inanmışlar din diye. Kur'an-ı bile inkar ediyorlar.. onların masalları kutsal Kur'an ise, ikinci sırada.. Kur'an'dan getirilen delilleri bile saymıyorlar.. çünkü uyduruk masallarına tapmışlar..

bu masallarına 12 imam'dan rivayet diye tapıyorlar..

oysa hiçbir kaynakları bizzat 12 İmam 'ın kaleminden çıkmışta değil hepsi sonradan ninelerinden dedelerinden bilmem falanca filancan duyum üzerine hikayeler..

şimdi El hakk. böyle saçma rivayetlerden din öğrenilmez..

Piri önderi..Ulu'su 12 İmam nesli olmayandan din bilgisi almak yanlıştır.. o kişinin piri şeytandır..

Şimdi bunların hangi bilgini ulusu hocası Piri 12 İmam 2a vçıkıyor kimlere tabiler*

Ses yok..

tam sana yakışan cevap
artık sana arsız demicem ultra-arsız daha yakışıyor
seni kimse daha fazla rezil edemez çünkü zaten en diptesin :D
daha aşağılara inmen de mümkün değil
seninle bilimde olmaz çünkü nasibin yok
vermeyince mahbub hesabı
konu başlığında sunulan hiçbir kaynağı çürütemeden konuya girip saçma sapan kaynaklar veriyorsun
sonra yüzüne vuruluyor yarabbi şükür diyorsun :D
seyyit dediğin kimdir? eseri nedir?
buyur yaz diye peşinde dolanıp duruyorum halen yazamıyorsun nutuk atıyorsun

madem seyyitlerin peşinden gidiyorsun buraya yazdığın hangi adam seyit yazda yalanın ortaya çıksın gerçi çıksa nolcak yalama oldun artık :D
Alevi
Mesajlar: 200
Kayıt: 15 Tem 2007, 21:20

Re: Hacı Bektaşın soyu

Mesaj gönderen Alevi »

Dede-baba yazdı:Bezmi Nusret Kaygusuz , Hz.Pir’’in ‘’Hacı’’ läkabını alışınışını su şekilde yorumluyor.

"... Hocası Lokman Perende ,Horasan’dan hacca gittiğinde, Arafat’ta belirli bir zaman geçtiği zaman, arkadaşlarına ,bugün arife, bizim evde şimdi ‘’pişi’’ pişirirler, demiş.

Bu häl Haci Bektaşi Veli’ye malum olmuş. Lokman Perende evinde pişirilen pişiden bir tepsiye koyarak , bir dakika içinde Arafat’a ulaştırmış. Orada bunu yemişler. Hacc dönüşü ‘’Nişabur’’ halkı kendisini karşıladığı ve tebrik ettiği zaman , Lokman,

‘’Asıl hacı olan Bektaş’tır, hepimiz onu kutlayalım’’ diyerek onun kerametini topluma duyurmuştur.

Bu kısımdan sonra yazar’ımız şu yorumuda eklemiştir.


‘’....Hacı Bektäş Veli’nin hacca gitmeyi değil, Ravza-i Nebevi ile hacc töreninin yurda nakledilmesini düşünmüş olması daha doğrudur.


O pek a’la biliyordu ki, hacctan maksad, häl ve vakti müsaid olan Müslimanların yılda bir defa bir arada toplanıp birbiriyle tanışması, siyäsi ve içtimäi dertlerini ihtiyaclarini, milli arzularını bir diğerine anlatmasıdır.

Halbuki o esas hiçbir zaman tahakuk etmemiştir. Bu iş yalnız aç gözlü Arap’ın menfaatine yaradı. Müslimanların her sene Araplar tarafından soyulmasına yol açtı...."

hac meselesi gerçekten önemli bir meseledir.

"... hersene binlerce insanlarımız hacc’a gidip, milyonlarca dolar akmaktadır. Halbuki Türkiyede, doğu Anadolu’da ,okula gidemeyen vede evinde ekmek bulamayan yoksul insanlarımız vardır. Kimsenin ibadet’ine karşı taraf değilim, fakat bir senede fedakarlık yapmaları ,binlerce hacca’ bedeldir...."


Hacı Bektäşi Veli o makaamät-ı mubareke’yi , okuduğumuz kaynaklara göre Pir’imiz (Kutsal Orunu ) Kabe'yi Türk illerine mal etmek emelinde idi.

‘’Suluca Karahöyük’te bir tepeye Arafat Dağı adını vermesi, orada çıkardığı , bugün hälä kutsal sayilan suya “”Zemzem Pınari” demesi, uzaktakini buraya getirmiş ve ‘’Kıbleyi’’ mübarek Anadolu’nun ortasına kondurmuş olması bunu gösterir.

Uluğ Kızılkeçili’nin Hz. Pir hakkındaki şu şiirini okuyalım, belkide bunu ifade eder.


Murtazä sırrına ermiş ersin
Camiye sığmayacak minbersin.
Sana dönmüş hacı olmuş Ka’be,
Kitäbın yok amma Peygambersin.



Taşköprülü Zäde“nin Arapça kaleme aldığı Mecdi Efendi’nin Türkçe’ye çevirdiği 1580’de (1269 Hicri) Tabhänei ämire”de basılan ve ilk adı ‘’Şekäik”in Şekääk-i Nu’mäniyye“ye dönüştürüldüğü eserin 44. sayfasında, Hz.Hünkär için yazılan giriş cümleleri dikkat çekicidir.

‘’...Ashäb-ı kerämet ve erbäb-i välayet-in ortasinda vüfur-i keramet ile meşhur ve mezkür olup havarik-i ädätı na mahsur ve gayret-i maksurdur.’’keramet gösterenler ve veliler arasında , kerametlerin çokluğu ile ünlüdür. Böyle tanınan ve anılır. Olağanüstü halleri ve kerametlerine sınır ve ölçü yoktur. .."

Bektaş ne hacıdır nede veli
O sunni anlayışına göre haçıbektaşi velidir



Murtaza sırrına eren imamlar
Bu sırra inanan kamil olanlar
Kamilin derkahda işi olamaz
O dergahda arif ilim bulamaz

Cafri sadığın zamanındamı yaşamışda caferi sadık şalını bektaşa versin ben anlıyamadım

Caferi sadıktan gelmedi hırka
İşlemeli bir çul sırmalı arka
Ermeni asırlı verdi bektaşa
O çulun yüzünden ne geldi başa

Buraya gelişin bizlere zorba
Başına takarlar bir dene torba
Horasan malımı giydiğin urba
Git buradan başka yerlerde yaşa

rum diyarinda erenler diye geçınenler bektaşı yanlarına sokmak istememişler ama bektaş gitmemiş kalmış köyde

Erenler dediler git burdan bektaş
Bektaş gitmem dedi şahittir dağ taş
Dediler köylüler hoş geldin kardaş
Bu kendini pir sandı haşa

sonrada osmanlının yardımı ile kendine hacıbektaşiveli ünvanını kazandırmış zamanla
Resim
Cevapla

“Hacı Bektaş Kimdir?” sayfasına dön