İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Cevapla
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Mesaj gönderen velayet hak »

Resim

Seyyid Hasan Amili

Son dönemlerde verdiği önemli ve yerinde beyanatları ile adından sık sık söz ettiren İran’ın Erdebil Eyaleti Cuma İmamı Hüccet ul İslam Seyyid Hasan Amili, bu yılın Mart ayında vefat eden Azerbaycan Cumhuriyeti İslam Partisi'nin eski başkanı Hacı Alikram Aliyev’in anma merasiminde İran ve Azerbaycan arasındaki yaşanan huzursuzluğun nedenlerine değindi.

Konuşmasının başında Hacı Alikram Aliyev hakkında konuşan Seyyid Hasan Amili şöyle dedi; Merhum Hacı Alikram öyle bir inanca sahipti ki, o inanç yolunda kendini kurban etti. Hiç şüphesiz onun hastalıkları inancı yüzünden uzun yıllar boyu yatmak zorunda kaldığı hapis hayatından kaynaklanmaktadır. Biz onun burada saygı ile anmaktayız.

Değerli büyüğümüz Merhum Hacı Alikram’ın ideolojisini birkaç nokta üzerinde beyan edebiliriz;

1. O, şuna inanmaktaydı; Azerbaycan Cumhuriyeti'nin İsrail'le ilişkileri büyük, bariz bir hatadır ve bu halkın haklarını hiçe saymaktan başka bir şey değildir.

2. Rahmetli şöyle düşünürdü, Azerbaycan devleti kendi elinde olan iletişim ve haberleşme araçları ile halkı zehirlimekte. Görünüşte bu Tv çetelerinin bazıları devlete bağlı sayılmasa da sürekli İran aleyhine propaganda yapıyor, Azeri halkının kalbinde komşu İran ve İranlılara karşı nefret tohumları ekiyor. Bu stratejik bir hatadır.

3. Ahlak, kültür ve din alanında dine, ahlaka, kültüre aykırı yayınlar ve icraatlar ülkeyi uçurumun kenarına götürmektedir. Hal böyleyken herkes hükümete itirazını bildirmelidir. Azerbaycan halkı, dinsiz hükümet ve kültürlerce yok edilemeyecek kadar asildir.

4. Ülke zenginlikleri, ekonomi, imkan açısından doğru taksim yapılmaması yüzünden Azerbaycan halkı yoksulluk çekmektedir. Halbuki ülkenin her yerinde büyük enerji kaynakları bulunmaktadır. Ülke petrolünün yabancıların tekeline geçmesi, Amerikan şirketlerine “Yüzyılın Anlaşması” adı altında 1994 yılında büyük pay ayrılması, halka çok büyük ihanettir ve buna tahammül etmek mümkün değildir.

5. Hacı Alikram şuna inanıyordu; dünyadaki tüm Azeriler bir araya gelmelidir. Dünyadaki tüm Azerilerin kalbi İslam, Allah Resulü (saa), Ehl-i Beyt (as), ve Kuran-ı Kerim nuruyla aydınlanmalıdır.
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

Re: İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Mesaj gönderen velayet hak »

Şimdi yukarıda belirtilen konulara açıklık getirmek için birkaç önemli noktayı anlatmak zorundayız;

Henüz Sovyetler Birliği dağılmadan birkaç yıl önce Batı ülkelerine mensup stratejik araştırma merkezleri bu birliğin dağılacağını, aynı zamanda genellikle Sovyetleri çökertip, parçalamak için yüklü meblağlarla kurulan işlem merkezleri tarafından ciddi projeler gerçekleştirilmiştir. Böyle bir olay veya planı her açıdan dikkatle inceleyen bu merkezler bu cumhuriyetler birliğinin dağılmasından sonra ne gibi tehlikelerin ortaya çıkacağını da derinden analiz etmişlerdir.

O dönemlerde belirlenmiş yirmiye yakın ihtimali tehlikelerden biri de stratejik önem taşıyan İran-Azerbaycan ilişkileridir. Çünkü İran'la Azerbaycan tarihi, kültürü, coğrafi, ulusal, dini ve mezhebi açıdan aynı kökene sahip oldukları için kısa zaman zarfında bu ülkenin ilhak, daha sonra ise ideolojik ittihat meselesi öne çıkacaktı. Emperyalist güçlerin İslam Devrimi'ni kuşatmaya alması, diğer Müslüman ülkelere bu devrimin ulaşmasına her şekilde engel oldukları takdirde, onun Azerbaycan gibi stratejik bir yere, enerji bölgesine sirayeti onlar için dayanılmaz bir hal olacaktı. Dolayısıyla, söz konusu merkezler gelecekte karşılaşabilecekleri tehlikeyi zamanında teşhis edebilmek için birçok sinsi planlar hazırladılar. Bugün de uygulaması devam eden planın da, tam olarak burada açıklanması programa sığacak gibi gözükmemektedir.

Bu planın önemli bir parçası ve konumuzla alakalı olanı Karabağ meselesi idi. Elimizde bulunan verilere göre kararlılıkla söyleyebilirim ki; Karabağ sorunu Sovyetler Birliği dağılmadan yıllarca önce, muhtemel İran-Azerbaycan ittifakının önüne geçmek için tasarlanmış bir oyun idi. Batı'da yazılmış bu senaryoyu Ruslar çok büyük hevesle sahneye koydular. Çünkü bu sorun onların Kafkasya'da otoritesini korumak, çıkarlarını sağlamak için elverişli bir ortam yaratacaktı.

Peki, Karabağ meselesi İran-Azerbaycan ilişkilerine nasıl olumsuz etkileye bilirdi? Bu soruya verilecek cevap şu olur; İran'ı kardeşten de çok seven Azerbaycan halkı ondan beklediğini hiçbir ülke ve halktan beklemiyorsa, büyük güçlerin çerçevesinde vahşi Ermeni saldırısına uğramış ve bir başına bırakılmış Azerbaycan haklı olarak İran'dan yardım talep edecekti. Yapılan planlara göre İran iki seçenek ile yüz yüze kalacaktı; ya Askeri müdahale yoluyla Ermeni tecavüz ve işgalini önlemek ya da çekimser bir tavır takınarak aynı bir gözlemci gibi olayları seyretmek.

Eğer bu iki şıktan ilki seçilirse; İran'ın Rusya ile karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz olacaktı. Bu ise İran için uluslararası güçler arasında yerini yitirmesinden ziyade, ikinci bir cephenin açılması demek olacaktı. İslam ümmetinin emperyalizme, görünüşte Siyonist İsrail'le Filistin-Lübnan cephesinde maharetle çarpışan, bu savaşı son derece soğukkanlılık ve ustalıkla yöneten İran ikinci ve çok ağır bir savaşa sevk ediliyordu. Arkadan Rus cephesinin açılması ile birinci cephede denge bozulacak, dünya ile tek başına savaşmak mümkün olmayacaktı. Bu seçenek İslam Devrimi'nin mukadderatı ile oynamak, onun kutsal hedeflerini tehlikeye atmak olacaktı.

İkinci şık seçilseydi, yani İran Ermeni saldırılarına duyarsız kalarak, olayları uzaktan seyretseydi ne olabilirdi? Böyle bir ortamda İran kınanacak, kardeşlik, dindarlık iddialarını da asılsız ve boşa çıkaracaktı. onun İslami ve insani değerlere çağrısı siyasi bir renge bürünecekti. Burada sadece vefasız kardeş değil belki de hain komşu damgası yiyecekti.

Bu plan başarıya ulaşırsa ​hem belirtilen İran-Azerbaycan ittifakı tehlikesi bertaraf edilmiş olunur hem de İran'ı zayıflatmak için Azerbaycan bir düşman cepheye dönüşürdü. Böyle olunca da onlar için İran-Azerbaycan ittifakı tehdidi artık bir uygun bir fırsata çevrilecekti. Yani ilk pozisyonda İran'ın mahvolması, ikincisin de ise onun kendi Müslüman kardeşleri önünde rezil olması hesaplanmıştı.
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

Re: İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Mesaj gönderen velayet hak »

Günümüzde benzer bir kader de Bahreyn’de yaşanıyor. Arabistan'ın vahşi Vahhabi canileri, Bahreyn’e sokulup Şiileri öldürüyor, camilerini yerle yeksan ediyor, kadınlara tecavüz ediyor, hatta Şii kabirlerini viran edip, cesetlerini yakıyorlar. İran bu cinayetler karşısında dayanamayıp askeri müdahale ederse, Amerika, İsrail, Avrupa, ek olarak Arap dünyası ve Sünni halkları onun üzerine hücum edecekler. Ama yüreği yana yana uzaktan bakarsa, sen nasıl Müslüman kardeşsin, sen nasıl Şii ülkesisin ki, Şiilerin katliama uğramasına ancak uzaktan seyrediyorsun iftirası ile yüz yüze kalarak rezil olacaktır. Nasıl derler; karanlıkta bir taş var, alan da pişman, koyan da!

Sohbetimize dönelim isterseniz. İran İslam Cumhuriyeti ne yapmalıydı? Bir tarafta on binlerce şehidin kanı pahasına meydana gelmiş İslam Devrimi'ni korumak zorunluluğu, diğer tarafta ise vahşi Ermeni saldırısına maruz kalmış kan kardeşlerimiz, canlarımız olan insanları savunma isteği. Ortak bir yol seçildi, ne açık askeri müdahale ve ne de gözlemci olarak izleyici konumu. Azerbaycan'a ordu için acil yardımlar yapmak, direniş birlikleri kurmak, onlara savaş tatbikatları, silah-mühimmat ve genelde savunma sistemini kurmak için gereken her yardımı göstermek.

Geniş çaplı, aynı zamanda yarı açık, yarı gizli çalışmalar başlandı. Azeri gençler İran'a askeri eğitim görmek için getirildi. Şuşa’nın Azeri mahallelerini korumak için birkaç silah arzusunda olan savaşçı insanlara kamyonlarla silah götürüldü. Mevcut hükümetin onayı, Rahim Kazıyev, Rövşen Cavadov’un talebi üzerine savunma sistemi kurmak için ortak karargâhlar oluşturuldu. Bu ordunun başına da Tebrizli, Erdebilli generaller getirildi ki; kendi Azeri kardeşlerine yardım eder, gece-gündüz ellerinden geleni yapıp tecavüzün önüne almayı başarsınlar diye. Hatta canlı kuvvet getirilmesi kaçınılmaz olan bir zamanda İran'ın yardımı ve teşkilatçılığı ile Afganistan'dan binlerce savaşçı getirilip cephe hattına yerleştirildi. Yapılan askeri yardımlar yazılsa bir kitap olur şüphesiz. Henüz insani yardımlar, mülteci kampları ve bu gibi diğer konulara değinmiyorum bile.

Bugün de biz Ermeni’ye silah vermekte suçlanıyoruz. Ne kadar kötü ve dayanılmaz bir iftiradır bu. Elbette, bizler Azeri kardeşlerimi kınamıyoruz. Onlar Batı casus şebekelerinin yarattığı propaganda bombardımanının altında yaşıyorlar. Her gün yeni yeni şüphe ve iftiralar duyarlar kardeş ülke ile ilgili. Onların bilgileri her gün gazetelerden okudukları, televizyon ve radyodan duydukları Siyonist bilgilerin temelinde şekillenmektedir. İran’la yapılan olumlu adımlar zaten bu yayın organları tarafından hep görmezlikten gelindi zaten. Ama şunu söylemeliyim ki, ben bir Cuma İmamıyım, ben konuşma kürsüsünde oturup, Müslüman kardeşlerimin şüphe ve sorularına cevap vermeliyim. Eğer Müslüman Şii halkı, kendi din kardeşleri konusunda karamsar olup, İsrail gibi saldırgan bir rejimin bilgi yağmurunda ıslanıyorlarsa, onlara hakikati söylemek görevim.

Biz Ermeniy’e değil, kendi Azeri kardeşlerimize silah ve cephane veriyorduk. Bizim Ermenistan'da değil, Azerbaycan'da askeri eğitim merkezlerimiz vardı. Azerbaycan'da belirttiğim konuların binlerce canlı şahitleri var, onlar daha ölmemiş hayattadırlar. Zerrece insafları olsa benim söylediklerimi teyit ederler zaten.
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

Re: İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Mesaj gönderen velayet hak »

Peki, sonuç ne oldu? Bu kadar zahmet ve telaşların sonu ne ile bitti? Azerbaycan cephelerinde İran'ın gizli katılımını gören Batı ülkeleri kendi planlarının sekteye uğrayacağını anladılar. Acil önlemler alındı; bölgede İslam Devrimi dalgasına karşı oluşmuş Ergenekon'a gizli görevler gönderildi. Evet, kardeş Türkiye'de, askerler arasında Mossad'ın son derece ustalıkla yarattığı Ergenekon örgütü Azerbaycan cephelerinde İran'ın faaliyetlerine son vermek için özel talimat aldı. Dönemin tutanaklarında şöyle kayıt olunmuştur; güya İran, Karabağ’a yardım adıyla Azerbaycan'da Hizbullah örgütü kuruyor. İran'ın bu hareketi Lübnan'da Hizbullah örgütünün kurulması ile mukayese edilir, bu iş durdurulmazsa, az bir zaman sonra orda da onlara göre önü alınamayacak bir tehlike baş gösterecektir.

Bu misyonu gerçekleştirmek için Veli Küçük’e bir görev verildi ve çok kısa bir zamanda proje hazırlandı. Veli Küçük'ün önderliğinde Azerbaycan'da özel kurum oluşturulup, darbe planı hazırlandı. Bu darbenin hayata geçmesi için de cephede büyük kayıplar verilmeliydi, gerçek anlamda ağır bir trajedi yaşanmalı idi. İşte böyle bir ortamda Hocalı faciası maalesef gözler önüne serildi. Hocalı faciası konusunda konuşulacak çok söz vardır. Hocalı faciasının yıldönümü ile ilgili cuma hutbelerinde bu konuda çok konuşmuşumdur. Ve bu yüzden itham dahi edilmişimdir, güya Azerbaycan halkını suçlu buluyormuşum. Allah İnsaf versin, hain politikacıların cinayetini halkın boynuna yığmayın ve ben halkı değil, malum güçleri kast etmişimdir.

Yüreğimizi kana çeviren bu katliamı, biz Azerilere namus lekesi getiren bir musibeti Ermeniler yaptı ve bunda da hiçbir kuşku yoktur. Ama kimin himayesi ve kontrolü ile?! Rusların mı? Belli ki, Hocalı katliamından birkaç gün sonra Ayaz Mütallibov devrildi. Mütallibov Rusların himayesinde değil miydi, onlar kendi adamlarını devirip, Batı yanlısı Elçibeyi mi getirmek istiyorlardı? Bu olay gün gibi açıktır, konu hiç de görüldüğü gibi değildir. Darbe Rusların himaye ettiği iktidara karşıydı. Ama onların tabirince Karabağ cephesinden İran'ın elini kesmek için tasarlanmış, masum insanların kanı üzerine kurulmuş bir sinsi, hain plan vardı. Onun arkasında Ergenekon, aslında Mossad duruyordu.

Şükürler olsun ki, elleri binlerce Müslüman kanına bulaşmış Ergenekon generalleri Erdoğan'ın kudretli kolları arasında can vermekte şimdi. Binlerce sayfadan oluşan Ergenekon suç klasörü bugün sayfa sayfa okunuyor, ihanetler ifşa ediliyor. Ama onun Azerbaycan'a ait kara kutuları devamlı kapalıdır. Hocalı katliamına imza atan bu planın katılımcıları bugün parlamentoda, Cumhurbaşkanı Aliyev’in yanında büyük görevlerde yer alıyor. Gerçekten acınacak bir durum bu. Hocalı katliamına ortam hazırlayanlardan bazıları bu facianın dünyada anılması için öyle hummalı çalışıyorlar ki, şaşkınlıktan dona kalırsınız.

İran Yüksek Mahkemesi başkanı Sayın Musevi Erdebili, halk harekâtının en ateşli çağlarında Azerbaycan'a sefere gitmişti. O, rahmetli Hacı Alikram’ın aracılığı ile halk hareketi liderlerinden biri ile görüşmüş, çeşitli konularda yakın işbirliği teklif etmişti. Bildirmişti ki, İran'ın Irak'la 8 yıllık savaş tecrübesine dayanarak Karabağ meselesini kısa zamanda çözebiliriz. Tek kelime “Hayır!” cevabı almıştı. Sayın Erdebili maalesef bilmiyordu, harekatta öyle insanlar vardı ki, onların amacı Karabağ'ı kurtarmak değil, İran'ı etkisiz konama getirmekti. Sayın Erdebili’nin teklifleri karşısında hareket yetkilisi şöyle demişti; “Ben İran'a sadece Tebriz’i Azerbaycan'ın başkenti ilan etmek için gelirim!” Bu cevaba lütfen dikkat edin.
En son velayet hak tarafından 17 May 2011, 18:24 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

Re: İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Mesaj gönderen velayet hak »

Artık bundan sonra her şey değişti. Evvela ortak işbirliklerine son verildi, yardımlardan vazgeçildi. Daha sonra Azerbaycan'a özel davetle gelmiş ortak harekât kurmaya çalışan İranlı askerler utanmadan tutuklandı.

Zaman geçtikçe zor günlerde gösterilmiş kahramanlıklar ihanet gibi aksettirildi. İran'da eğitim almış kişiler yakalanarak hapishanelere atıldı. İşkence altında onlardan ifade alınıyor ve “Siz Karabağ'ı serbest bırakmak için değil, güya İran'ın çıkarlarını korumak için Hizbullah örgütü oluşturmak istiyorsunuz” diye olmak işkencelere maruz bırakıldı.

Ben Azerbaycan kamuoyuna sormak istiyorum; Kaç ülkeyi aşıp Lübnan Şiilerine yardım eden İran neden kendi Azerbaycan Müslümanlarına yardım etmemeli? Filistin'de Sünni kardeşlere elinden gelen yardımı yapan İran, neden Azerbaycan Şialarından kendi yardımını esirgemelidir?! Hatta bazen de Ermenilere askeri yardım eden gibi gösterilmek istenmektedir? Bu insafsızlık değil de nedir? Biz kendimizi hep kınamışızdır, Karabağ işgal edildi diye hep azap çekmişizdir. Ama ne yapabiliriz? Veli Küçükler ve onlardan görev alan Azerbaycan yetkilileri eninde sonunda adalet mahkemesinde cevap vereceklerdir.

Gerçekten de Lübnan'ın işgal altındaki topraklarını, İsrail gibi güçlü bir düşmandan geri almaya muvaffak olan bir ülke, bir avuç silahsız Ermeni’nin karşısında nasıl aciz kaldı? Ne yapılabilir ki, arabuluculuk çabaları sonuç vermeye başladığında bir grup Azerbaycanlı komutanlar Rus hilelerine uyarak Şuşa’yı devrediyor ve İran'ı kötülemek istiyordu. Cephelerde İran’ın etkisi fark edilmeye başladığında bir grup politikacı toplanıyor, İsrail ve dönemin Türkiye’sine uyarak Hocalı faciasını yaratıyor ve bu şekilde cephelerden İran'ın elini ayağını kesmek istiyorlardı.

Bugün Azerbaycan hükümeti Karabağ'ın işgal planını hazırlayıp hayata geçiren İsrail ile sıkı ilişkiler içerisindedir. Kendi topraklarında İsrail'e ait casus şebekelerinin yerleştirilmesine, büyükelçiliğin açılmasına izin veriyor. İsrail politikacıları utanmadan, İran'a darbe indirmek için Azerbaycan bize en uygun cephedir diyebiliyorlar. Onlar apaçık söylüyorlar, eğer İran Lübnan Şialarını askeri yönden silahlandırıp, bizim karşımıza çıkardıysa, biz de Azerbaycan Şialarını siyasal ve ideolojik açıdan silahlandırıp, İran'ın üzerine kışkırtırız. Bu acınacak bir durumdur. Bugün İran-Azerbaycan Şiileri arasında oluşan bu tuhaf durumu Siyonist Yahudiler kendilerinin en büyük başarısı sayıyorlar. Onların kanaatine göre son 20 yıl içinde bu iki halk arasında o kadar derin ihtilaflar, şüphe ve ayrılıklar oluşturuldu ki, yüz yıl geçse de bu iki kardeşin arasında dostluktan söz edilemez.

Acaba Azerbaycan hükümeti kanımıza susamış İsrail'le işbirliği yapıp Karabağ'ı serbest bırakmaya mı çalışıyor? Güya İsrail hiçbir devletin bize satmadığı silahları satıyormuş? Ne kadar gülünç?! Onların Azerbaycan'a sattığı silahlar, kendi ülkelerinde kullanımdan düşen ikinci el silahlardır. Onlar bir zaman Türkiye'ye insansız uçaklar sattılar. Sonradan Malum oldu ki, pilotsuz uçaklar iki kontrol sistemi ile üretilerek güncellenmiş. Asıl yönetim sitemlerini Tel Aviv merkezli askeri bölge oluşturmakta. Yani ilişkiler bozulursa, pilotsuz casus uçakları Tel-Aviv’deki daha üstün sistemlerle kendimize karşı yönlendirilebilir.
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

Re: İran ve Azerbaycan arasındaki huzursuzluğun perde arkası

Mesaj gönderen velayet hak »

Dünyanın gidişatına kafa yoranlar çok iyi bilirler; İsrail ile Azerbaycan arasında silah ticareti yok, kara paraların aklanması eğilimi var. Aslında Azerbaycan halkına ait mahsus bütçeden milyarlar hiç ediliyor. Elbette, onun az bir bölümü Azerbaycan'ın hükümet adamlarına, büyük bir kısmı Yahudi askeri yetkililerinin cebine akıyor. Azerbaycanlı memurlar kazandığı kara paraları da bu Yahudi bankerlerin bankalarında bulundurmalıdırlar - bu şarttır. Bu, dünyada Yahudilerin oluşturduğu kara borsanın ilan edilmemiş yasasıdır.

Onlar şimdilik İsrail'i Azerbaycan halkına dost gibi gösterip, rüyalarında Yahudi bankalarındaki milyarlarını görüyorlar. Bir gün İran’ın devrik şahı Muhammed Rıza Pehlevi, Bin Ali, Hüsnü Mübarek, Kaddafi ve diğer diktatörler gibi o paraların halk önünde hesabını verecekler…

Hacı Alikramı öldüren de bu dertler idi, o bu ihanet ve cinayetleri görüyordu. Tüm bu oyunları anladığı için cezalandırılıp, hapishaneye atılıyor ve her zaman olduğu gibi işkencelere maruz kalıyordu.

Bir gün halk, Hacı Alikram’ın yaşadığı bu dertleri anlayacak. Onun gerçek anma merasimi o zaman olacak ve onun ruhu halkın gerçek uyanışı ile huzur bulacak.

Bugün Azerbaycan'da onun yolunda gidenler var, onun sözlerini anlayıp, uyananlar var. Onun sloganını haykırıp hapse atılanlar var. Bugün Hacı Alikram’ın kaldırdığı bayrağa sarılıp, muhkem bir şekilde yere basanlar var. Özgürlük yolunda şehit olmaya hazır olanlar var!

RAST HABER
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
Cevapla

“Ülkeler” sayfasına dön