DR. YUSUF EL-KARDAVİ’YE AÇIK MEKTUP

Cevapla
velayet hak
Mesajlar: 109
Kayıt: 01 Eki 2009, 22:44

DR. YUSUF EL-KARDAVİ’YE AÇIK MEKTUP

Mesaj gönderen velayet hak »

DR. YUSUF EL-KARDAVİ’YE AÇIK MEKTUP
25/03/2011 - 09:49

Bismihi teala

Ortadoğu’da sözün bittiği yerdeyiz kardeşlerim!

İki aya yakındır Kuzey Afrika’dan başlayan ve orta doğuya yayılan halkların hak talebi hareketleriyle yatıp kalkıyoruz.kimi zaman ırk ve mezhep ayrımı yapmadan Tunus’ta ve Mısır’da halkların kısmen de olsa haklarını kazanmalarına seviniyor kimi zaman yemen ve Bahreyn’de yaşananlara üzülüyor medya ve emperyalistlerin hatta bazı Müslümanların anlamlı sükut ve geçiştirmelerine şaşıyoruz.

Sahi Saddam, Küveyt’i işgal ederken dünyanın gösterdiği tavrla bu gün Arabistan’ın ve diğerlerinin Bahreyn halkını katliam etmek için Bahreyn’i işgalleri arasında ne fark var acaba?

Batı’nın tavrını anlamakta hiç zorlanmıyorum çünkü vahşiden adalet ve insanlık beklemek aptallıktır ancak Hz. Peygamber efendimizin ümmetine mensup olmakla övünen bazı zevatın zulme ve zalime bu kadar toleranslı ve mazluma bu kadar duyarsız kalmasını nasıl yorumlayabiliriz?gasıp İsrail’de çocukların öldürülme olasılığına nakden gözyaşı dökenler Bahreyn ve Yemen’de dökülen onca kanın karşısında ne yaptılar hangi beyanatta bulundular?

Halkın Tahrir Meydan’ında özgürlük mücadelesine bile ihtiyatla yaklaşıp önce sessiz kalan sonra zafer işaretleri görünce meydana koşanlar ve kahramanlık edasında bulunanlar A.B.D nin tavrından başka bir tavır mı takındılar?

Gazeteciliği bir şeref sayanlara ne demeli? Neden Bahreyn ve Yemen yok gündemlerinde? İsrail karşıtı Suriye’de bir cılız hareketi neden hemen manşetlere taşıyarak bayram havasına giriyorlar ve İsrail ile beraber zil takıp oynuyorlar.? vicdanların sorusunu kimse cevapsız bırakamaz bir gün gelir mahcubiyetini yaşarlar.

Geçelim bu soruları ve İslam dünyasını en tanınmış simalarından biri Dr. Yusuf el Kardavi’ye yazılan bir mektubu sunalım size. Aslında her şeyin cevabı bu mektupta saklı.

Biliyorsunuz geçenlerde Bahreyn halk hareketi için “fitne ve mezhepçi bir isyandır” ifadesi kullanmıştı sayın Kardavi. Bu ifadede öncelikle mezhepçi taassubunu ortaya koymuş zalim Bahreyn rejimini Sünni kabul ederek tüm Sünnileri zalim yanlısı gösterme yanılgısına düşmüş ayrıca hala Emevi zihniyeti olarak, egemen gücün zalim de olsa meşru oluşu görüşünde olduğunu ortaya koymuştur.

Sayın Kardavi’nin bu ilk olmayan yanılgılarına Bahreynli bir alimin verdiği cevabı sizlerle paylaşıyoruz.

Bu mektubu ricam üzerine tercüme etme zahmetini çeken kardeşim Vahdettin İnce’ye teşekkür ederim
Kadir AKARAS



Bismillahirrahmanirrahim

Saygıdeğer Dr. Yusuf el-Kardavi’ye…


Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

Saygıdeğer şahsınıza selam, yüksek ihtiram ve sağlığınıza dua ve sıhhat ve bol nimet temennisinden sonra bu mektubu kendi adıma ve nezih Bahreyn halkı adına gönderiyorum. Bahreyn krizi üzerine yaptığınız son konuşmaya ilişkin bir değerlendirme mahiyetindedir. Bu değerlendirmemize göz atmanızı, “onlar sözü dinler ve en güzeline tabi olurlar” ilahi hitabın gereğince üzerinde düşünmenizi umuyoruz.

Bizler Bahreyn’in Müslüman halkı olarak Dr. Yusuf el-Kardavi’yi bilinç, kültür, ilim bakımından belirgin bir örnek, cihad ve direnişe sembol olmuş bir şahsiyet, geniş ufuklu risalet düşüncesine sahip, Müslümanları İslam üzere birliğe çağıran bir davetçi olarak biliriz. Ama Bahreyn’deki halk ayaklanmasına karşı çekinceli tutumunuz, onu bir mezhep kalkışması olarak nitelendirmeniz bizleri hayrete sevk etti, tutumunuzu yadırgadık doğrusunu isterseniz. Saygıdeğer Dr, yüksek müsaadenizle, bu mübarek devrimin bir ferdi, bütün ayrıntılarını ve aşamalarını bilen biri olarak bu meseleyi detaylı olarak izah etmek istiyorum. En başta belirtmeliyim ki Bahreyn devrimini mezhepçi bir ayaklanma olarak nitelendirmek, bu haklı meseleyi kavrayamayan, Bahreyn halkının dile getirdiği meşru talepleri karşılamaktan aciz rejimin yalan propagandasından başka bir şey değildir. Rejim, hakikatten kaçmak için bu tür talepleri çarpıtma, zihinleri bulandırma yoluna girmeyi yeğlemektedir. Bu noktada akla gelen soru şudur:
İslam davetçisi Doktor, nasıl böyle bir tavır takınabiliyor ve Bahreyn’deki ayaklanma mezhepçi bir kalkışmadır diyebiliyor? Şu ayete ne diyeceksin: “Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Şüphesiz kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumlu tutulurlar”? ayette “peşine düşme” deniyor. Ve zatıaliniz dr, alim ve arif bir kimsedir. Böyle iken Bahreyn’deki ayaklanmamızın mezhepçi olduğuna nasıl hükmettiniz? Eğer “bana öyle nakledildi” diyecek olursanız, o zaman “böylesine can alıcı bir meselede sadece nakledilen bilgiler yeterli bir delil sayılır mı?” deme hakkımız doğar. “haberleri dirayet kriterleriyle değerlendir, rivayet kriterleriyle değil” türünden bolca haber ulaşmıştır bize ve özellikle zatıaliniz bunları birinci elden bilecek birisiniz, ikinci elden değil. Bu durumda tutumunuzu insafla bağdaştırmak mümkün müdür? Size şunu söyleyebilirim, saygıdeğer dr, ben ve benim gibi halkımızın Şii ve Sünni çocuklarından bir çoğumuz, bu ayaklanmamızda mezhebi ve etnik gerekçelerle harekete geçmedik. Bizim kültürümüzde, edebiyatımızda, şiarlarımızda ve hayat tarzımızda bunun aksini ispat edecek hiçbir şey bulamazsınız. Bizim kültürümüzün ana esası Kur’an-ı Kerim’dir. Bizim ilham kaynağımız şu ayet-ı kerimedir: “hep birlikte Allah’ın ipine sarılın ve ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir zamanlar sizler düşmanlar idiniz de Allah kalplerinizi birbiriyle kaynaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz.” Çünkü bizzat ben biliyorum ki devrimimizin önderlerinin bazısı Şii, bazısı Sünnidir. Aralarında laikler ve solcular da vardır. Dolayısıyla bu bir halk ayaklanmasıdır. Halk, haklarını istiyor ve mezhepçilikten büsbütün uzaktır. Mezhep çatışmasını körükleyen, fitne çıkması için elinden geleni ardına koymayan bizzat halkın son derece haklı ve adil taleplerini karşılamaktan aciz rejimin kendisidir. Halkın adil taleplerini karşılamak yerine böyle bir alçaklığa başvuruyor rejim.

Bizim sloganımız vahdettir, mezhepçilik değil, saygıdeğer doktor. Bu, devrimin başından beri böyle olmuştur. Hep birlikte yüksek sesle haykırıyoruz: “Sünni - Şii kardeştir, bu vatan hepimizindir”… meselenin teorik boyutu böyle. Pratikte ve uygulamada ise işin özü şudur: hepimiz aynı dinin mensuplarıyız ve aynı halkın çocuklarıyız. Meselemiz birdir. Vatanımız birdir ve bu vatan hepimizindir. Bu vatanda herkes eşit olmalıdır. Devrimimiz ve hareketimiz barışçıdır ve sadece rejime karşıdır. Rejime de Sünni olduğu için değil, zalim olduğu ve baskıcı olduğu için karşı çıkıyoruz. Bahreyn’de Şiiler ve Sünniler (her yerde olduğu gibi) kardeştir, bizi birbirimize iman rabıtası bağlamaktadır. Vatan sevgisi bizi bir araya getirmiştir. Birbirimizi seviyoruz, birbirimizi kardeş biliyoruz, birbirimizle ahenk içinde hareket ediyoruz ve birbirimizi anlıyoruz, anlayış gösteriyoruz. Bu yüzden Bahreyn ortamında mezhepçilikten söz etmek zalimlerin fitnesini, cahillerin cehaletini dile getirmekten başka bir şey değildir. Allah Müslümanları bu fitnenin ve cahiliyenin şerrinden korusun ve bu hastalıktan uzak tutsun.

Bir de buyurmuşsunuz ki, saygıdeğer doktor, “Şiiler Sünnilerin camilerini işgal etmişler!”…Ben, zerre kadar kuşku duymadan, bütün inancımla size söyleyeyim, bu sözün doğrulukla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu yalanı size iletenler ne yazık ki sizi yanıltmışlar. Birbirlerinin camilerini işgal etmek Bahreyn halkının karakterine sığmaz. Bu yüzden söylediklerinizin doğruluğuna dair en ufak bir delil kesinlikle bulunamaz. Allah bizi ve sizi affetsin. Bir de diyorsunuz ki “devrim barışçı değil ve inci bulvarında direnenler barışçı değildirler”. Size anlatayım: Devrim, otuz günden fazladır inci bulvarını merkez ve start noktası edinmiştir. Bu bulvarda kanımız döküldü ve rejimin kurşunlarıyla yedi şehit verdik. Onların şiddetine ve kurşunlarına sadece çıplak göğüslerimizi siper ettik. Dünya alemin gözleri önündeki bu tablodan daha görkemli, daha göz kamaştırıcı bir barışçılık gösterilebilir mi?

Saygıdeğer doktor, Bahreyn’de rejime karşı çıkışımızın kültürü, Kur’an’dan beslenmektedir ki adaletin zulme, iyiliğin kötülüğe karşı çıkışıdır ve Kur’an şöyle buyuruyor: “Eğer sen beni öldürmek üzere bana elini uzatırsan, beni seni öldürmek üzere sana el uzatmam. Ben alemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım.” İnci bulvarında buluşmadan, inci bulvarına açılan yollarda toplanırken bunu açıkça söyledik ve sonuna kadar bu sözümüze bağlı kalacağız. Bu kutlu devrimimizde buna göre hareket edeceğiz, zaferin kıyılarına varıncaya kadar (barışçı, hep barışçı kalacağız). Nitekim buna göre hareket ettik de. Bir kere, silah taşımıyoruz. Kimseyi incitmedik. Bu yüzden size yakışan saygıdeğer doktor, şunu söylemenizdi: davasının adil olduğuna inanmaktan başka hiçbir şeyi bulunmayan bu halka rejim neden barışçı bir tutum takınmıyor?... Bütün alemin hayranlıkla bildiği halkımızın göz kamaştırıcı kültürünü duymadınız mı saygıdeğer doktor? Kültürümüz gereği biz yürüyüşlerde ve meydanlarda gül taşırız ellerimizde ve askerlere, polislere veririz. Bunu bütün dünya gördü. Dünyada bundan daha parlak bir medeniyet göstergesi, bir barışçılık kanıtı var mıdır? Medeni barışçılığı sergileyen bu tutumdan daha aydınlık bir örnek gösterilebilir mi?

Mazlum halkımızın evlatlarının, uluslar arası yasalarda yasaklanmış delici, parçalayıcı silahlarla parçalanmış cesetlerini de mi görmediniz? Kin ve terör duygularıyla hareket eden rejimin kurşunları sonucu parçalanmış kafaları, ezilmiş bedenleri görmediniz mi? Rejimin uyguladığı terörü, barbarlığı, kan dökücülüğü, tutuklulara işkence uygulamasını hiç haber almadınız mı ki insan hakları örgütleri, uluslar arası hümanist kuruluşlar rejimin Bahreyn’de uyguladığı insanlık dışı işkenceleri, kanlı katliamları, her türlü savunma imkanından yoksun halkı ezmesini kınadılar? İlginçtir, Müslüman olmayan kuruluşlar, örgütler Müslümanların haklarını savunurken şeyh’ul İslam Kardavi, mezhepçilik gerekçesiyle bigane kalabiliyor!

Biz yürüyüşümüzü barışçı bir şekilde başlattık ve hedefimize ulaşıncaya kadar da bu barışçı yöntemimize bağlı kalacağız.

Şimdi Bahreyn’de halkın neden isyan ettiğini anlatalım:

Bahreyn’deki halk ayaklanmasının Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da ve Yemen’de başlayan Arap devrimlerinden hiçbir farkı yoktur. Bütün bu ülkelerde devrimin başlamasını sağlayan etken aynıdır. Hepsinin sebebi birdir. Zulme, bozgunculuğa ve diktatörlüğe başkaldırmak… Bu meseleye objektifleri bir nebze yöneltmek için diyoruz ki: bir yönetimin diktatör oluşunun, baskıcı bir yönetim sürdürmesinin işaretleri açıktır ve herkes rahatlıkla algılayabilir. Burada halkın görüşünün hiçbir değeri yoktur. Hükümetin teşkilinde seçim diye bir yöntemin esamesi okunmaz. Ne halkın siyasal olarak temsili, ne siyasal özgürlük söz konusudur. Hükümet bir kişinin görüşü doğrultusunda kuruluyor. Kanun koyan da kanunu istediği zaman değiştiren de odur. Halkın görüşü veya bakışı hiçbir önem arz etmiyor. Saygıdeğer doktor, bu, diktatörlük değil midir? Mesela başbakan Halife b. Selman, halkın iradesinin ve siyasal özgürlüğünün aksine yaklaşık kırk senedir bu makamı işgal ediyor.

Gelelim Bahreyn hükümetinin zulmüne ve yolsuzluklarına:

Hiç kuşkusuz açık belgelerin en göz önünde olanı, delillerin en kesini bir ülkede yolsuzluğun, insanlara işkence edildiğinin dillerden düşmemesidir ( ki Mekkeliler bunu en iyi bilenlerdir). Bu bağlamda yeryüzündeki en iğrenç ve en utanmaz rejim herhalde Al-i Halife rejimidir. Vahşi, kanlı, ilkel ve barbar bir rejimdir. Komplocu, yalancı bir düzendir. Suçsuz insanları hapse atan, asılsız suçlamalarla haklarını ellerinden alan, düzmece senaryolarla gerekçeler üretip insanlara işkence eden, zindanlarda her türlü yöntemlerle insanların onurlarını ayaklar altına alan bu rejimin tarihte bir eşi görülmüş değildir. Al-i Halife zindanlarında uygulanan insanlık dışı işkencelerin kurbanlarından biri de benim. Bedenim bunun kanıtıdır. Vücudumun yirmiden fazla yerinde işkence izleri vardır. Elimde insan hakları kuruluşlarından, hümanist örgütlerden alınmış somut belgeler vardır. Bu örgütler rejimin bu uygulamalarını kınamışlardır. Günahsız Bahreyn halkının yüzlerce evladı bu tür işkencelere maruz kalmıştır. Tutuklulara işkence uygulanmasına razı mıdır saygıdeğer doktor? İslam buna cevaz verir mi? Kamu malının çalınmasına, Bahreyn topraklarının üçte ikisine el konulmasına İslam dini cevaz veriyor mu?

Saygıdeğer doktor, biliyor muydunuz acaba, Bahreyn topraklarının %67 sinin al-i halifenin elinde, geri kalan üçte birinin de Şii’siyle Sünni’siyle bütün halka bırakıldığını?

Bilmem saygıdeğer doktor bilir mi, kamu malının, ülke hazinelerinin al-i halifenin ceplerine girdiğini, halkın da perişanlık, yoksunluk içinde yaşadığını?

Bahreyn’de olup bitenlerin mezhepçilikle veya dış güçlerin kışkırtmasıyla bir ilgisi yoktur. Mezhepçilik ölümcül bir hastalıktır, bunu biliyoruz. Araplığımızın göstergesi vatanperverlik damarlarımızdaki kan gibidir. Hiç kimsenin iç işlerimize karışmasına da izin vermeyiz. 14 şubat devrimi vatansever bir devrimdir, şerefli bir kalkışmadır ve sebepleri, yöntemleri ve hedefleri itibariyle temizdir. Onurlu Bahreyn’in Arap halkının yolsuzluklara, diktatörlüğe ve zorbalığa karşı başlattığı bir devrimdir.

Saygı değer Dr. Yusuf el-Kardavi, hakkımızı eksiltmemenizi, halkımıza haksızlık etmemenizi ve hakkımızda kötü zan beslememenizi umuyoruz. Ulu Allah şöyle buyuruyor: “insanların eşyasını eksik tartmayın”…

Vesselamu aleykum verahmetullahi ve berekatuh.
21/3/2011

Şeyh Muhammed Habib el-Mikdad
Ez-Zehra-yetimleri koruma vakfı Başkanı
En son velayet hak tarafından 27 Mar 2011, 02:23 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kere düzenlendi.
"Hakkında söylenen sözler hususunda düşün; söyledikleri şeyleri kendinde bulur­san, (bil ki) söylenen hak söze karşı öfkelendiğinde Allah'ın gözünden düşmenin musibeti, seni kaygılandıran halkın gözünden düşmek musi­betinden daha büyüktür."
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Re: DR. YUSUF EL-KARDAVİ’YE AÇIK MEKTUP

Mesaj gönderen 3nokta »

Teşekkürler.
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
Cevapla

“Ülkeler” sayfasına dön