İslam'ın Toplumsal Ekonomik Düzeni

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İSLAM'IN TOPLUMSAL EKONOMİK DÜZENİ

Mesaj gönderen f_altan »

10- İslamî İktisat’ta Malikiyet


Malikiyet; şeriatın insanla mal arasındaki icat ettiği alakadan ibarettir. Şeriat o malı, tayin ettiği sınır içerisinde insanın ondan faydalanabilmesi için ona has kılmaktadır.

İslam’da Malikiyet Çeşitleri

İslam’da üç çeşit malikiyet vardır:

1- Temeli iş olan şahsî ve hususi malikiyet.

2- Toprak, su, ateş, savaş ganimetleri vs. gibi bütün insanlara ait olan genel malikiyet.

3- Bayır yerler, ormanlar, denizler, madenler, mirassız mallar, zekat, humus, harac, cizye ve Beytü'l- mal sandığına dökülen maliyetler.
Devlete ait olan bütün bu mallar, toplumun iş ve ihtiyaçları ve umumî maslahatlar için harcanır.

İslam’da Malikiyet Biçimi

Kur’ân’ın buyurduğu gibi yerin, göklerin ve içlerinde olanların tümünün asıl maliki Allah-u Teala’dır. Allah-u Teala insanı, kendi halifesi olarak yaratmış ve tabiat bağışlarını, onlardan yararlanması ve ihtiyaçlarını gidermesi için emanet olarak ona vermiştir; şu şartla ki, onlardan yararlanmak toplumun maslahatına aykırı olmamalı ve hiçbir kimseye zararı dokunmamalıdır. Şunu da bilmeli ki, bunların karşısında sorumludur ve yakında bunların hakkında sorguya tabii tutulacaktır.

Binaenaleyh, İslam’da malikiyet biçimi, aşağıdaki eserlere sahip olmaktadır:

1- Her şey Allah’ın malıdır; çünkü o dünyada olan bütün şeylerin malikidir.

2- Allah-u Teala, dünyada olan zahiri ve batini nimetlerin hepsini, insanın kendi yararı ve maslahatı ve toplumun ondan yararlanması için ona emanet olarak vermiştir.

3- Allah-u Teala, insanı, kendi halifesi kılmıştır; işte bunun için insan Allah karşısında tasarruf ettiği mallara nispet sorumludur. İşte bu yüzden Allah-u Teala toplumu, cahil ve ehli olmayan kimselerin mallarını kendilerine vermemek ve onlara bir veli bulmakla görevlendirmiştir.

4- Eşyalara malik olmak, insanların üstünlük ölçüsü değildir; üstünlük ölçüsü, takva ve batini temizliktir.

5- Mal ve malikiyet, yaşantıda nihaî hedef değildir. Bunlar dünya maslahatı ve insanın ahireti için bir vesiledir.

Resulullah (s.a.a) buyuruyor ki:

“Yiyerek yok ettiğin, giyerek yıprattığın ve sadaka vererek baki bıraktığın şeyden başka hiçbir şeye malik değilsin.”

Malik Olmanın Yolu

İslam açısından insan, üç yol ile bir şeye hususi olarak malik olabilir:

1- Hıyazet veya önceden bir kimsenin malik olmadığı ve devlet ve millete de ait olmayan bir şeyi elde etmekle.

2- Alış, satış, bahşiş, vs. şeyler gibi malı intikal etmek yoluyla.

3- Mülkiyette miras gibi bir kimsenin diğer bir kimseye mirasçı olması.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İSLAM'IN TOPLUMSAL EKONOMİK DÜZENİ

Mesaj gönderen f_altan »

11- Serveti Kontrol Etmek ve İslam’da Malikiyet


İslam bir yandan insana malikiyet bağışlamanın, o malikiyeti başka birisine nakl etmeye ve yine o malikiyetin miras yoluyla evlatlar arasında devam etmesine müsaade etmenin yanı sıra, toplumda çalışmak ve üretim yapmak için onun alakasını artırmıştır; diğer bir yandan da servet ve malikiyeti kontrol etmek ve malın temerküz etmesinin ve sermayedarlık rejimin diğer maksatlarının önünü alabilmesi için bazı kanunlar bırakmıştır.

Bu kontrol eden kanunlar şunlardan ibarettir:

1- Servetin tekasür ve temerküz yollarından biri de, madenleri, ormanları, denizleri, bayır yerleri sahiplenmek ve tasarrufta bulunmaktır. İslam bunları ferdi malikiyetten çıkarıp Enfal unvanıyla, toplumun ihtiyaçlarına masraf edilmesi için şeriatın tayin ettiği adil bir yöneticinin ihtiyarına bırakmıştır.

2- Şahsî ve hususi malikiyetin temelini işlemek kılmıştır; insan, o zaman yere malik olabilir ki, onun üzerinde işlemiş (ve zahmet çekmiş) olsun.

3- İslam, burjuvazilik hasletini kınamıştır. Müslümanın, kendisinin ve ailesinin günlük masrafından fazlasını bir köşeye bırakıp biriktirmeye hakkı yoktur. Bu malın topluma ait olduğunu da göz önünde bulundurmalıdır. O parayı (veya malı), toplumun ondan faydalanması için kazanç, ticaret ve üretim işlerine bırakmalıdır. İşte Kur’ân-ı Kerim, mal, servet, altın ve gümüş biriktirmeye çalışan kimseler için ağır ceza tayin etmiştir:

"Altın ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayan kimselere acıklı bir azabı müjdele. Bunların üzerlerinin Cehennem ateşinde kızdırılacağı gün, onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak (ve) işte bu, kendileriniz için yığıp sakladıklarınızdır; öyleyse yığıp sakladıklarınızı tadın (denilecek)." [1]

Altın ve gümüş daha çok mübadele ve muamele vesilesi olduğundan dolayı rayiç sikkeleri daha fazla onlardan yapıyordular. Altın ve gümüş biriktirmekten maksat da; para, gelir ve servetin birikmesidir diyebiliriz. Bugün dayanağı altın ve gümüş olan kağıt paranın rolü, altın ve gümüşün, ayetin indiği zamandaki sahip olduğu rolün aynısıdır. İşte bu yüzden rivayetlerde dirhem ve dinarı biriktirmeye de hazine (kenz) denilmiştir:

İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: "On iki bin dirhem kenz (hazine) sayılır." [2]

Binaenaleyh, İslam, kenzin ve bir toplumun iktisadı ve tebadül vesilesi olan altın, gümüş ve paranın rakid olmasının şiddetle önünü almaktadır.

4- Diğer taraftan da servet biriktirilmesini nehyetmenin yanı sıra onu zaruri olmayan yerlerde harcamayı, ziynet, yemek vs. eşyaları almakta haddi aşmayı yasaklamıştır:

"Ey Âdemoğulları, her mescit yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." [3]

İmam’ı Sadık (a.s.), bu ayetin tefsirinde şöyle buyuruyor:

"Allah-u Teala bir kimseye bağışta bulunduğunda (ve ona bir mal verdiğinde), O’nun yüce olduğundan; bir kimseden de esirgediğinde O’nun aşağı olduğundan dolayı olduğunu mu sandın? Asla böyle değildir; fakat mal Allah’ın malıdır; onu insanların yanında emanet bırakmaktadır ve onlara o maldan orta halli yemeleri, orta halli içmeleri, orta halli giymeleri, orta halli evlenmeleri, orta halli binek alıp binmeleri ve artık kalanı mümin fakirlerin perişanlıklarını gidermek için onlara döndürmelerinden dolayı onlara izin vermiştir. Kim böyle yaparsa yediği, içtiği, bineği ve nikâhı helal olur; aksi takdirde o mal insana haram olur."

Daha sonra Hazret ayetin son bölümüne teveccühen şöyle buyurdu:

“İsraf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez. Acaba Allah-u Teala bir kimseye emanet olarak bir şey verdiğinde, onun, o mal ile yirmi dirhemlik bir at ona yeterli olduğu halde on bin dirheme bir at alabileceğini mi sandın?..." [4]

5- İslam hükümeti, makam ve kudretten su-i istifade ederek refah ve zevkleri için çok mallar toplayıp onları fesat ve tecavüz uğrunda harcamak isteyen zalim ve zorbacıları mahkûm edip onları kendi makamlarından uzaklaştırmaktadır. Çünkü bu çeşit fertler toplumun ekonomi ve ahlakının bozulmasına sebep olmaktadır.

6- İslam’da, altın ve gümüş kapları alıp satmak, onları kullanmak ve hakeza altın yüzük ve ipek elbiseler, ziynet olarak erkekler için haramdır. Bu kanun insanların, birbirleriyle rekabet ederek toplumun servetini kap ve ziynet eşyaları şeklinde rakit bırakmamalarına ve ziynet eşyalarını, birbirlerine karşı iftihar ve tekebbür vesileleri yapmamalarına sebep olmaktadır.

7- İhtikâr ve faizi haram kılmak; servetin toplanmasını önlemek ve onu kontrol etmek için en önemli vesilelerden biridir.

8- Maliyet, humus, zekât, adak ve sadaka almak ve onları halkın ihtiyaçlarını gidermek yolunda sarf etmek, serveti tâdil etmenin ve malları camiada yaymanın en önemli amillerinden biridir.

9- Eğer bunca kontrol edici faktörlere rağmen yine de bazen tekasür ve servetin tekelleşmesiyle karşılaşılırsa, şeriatın salih hakimi, ağır vergiler tayin etmekle onun önünü alabilir.

10- İnfak, karzü'l-hasene (güzel borç) ve kardeşlere yardım etmeye ait ahlakî düsturlar. Nitekim Kur’ân namaz kılanların sıfatı hakkında şöyle buyuruyor: “(Gerçek namaz kılanlar) o kimselerdir ki, mallarında fakirler ve mahrumlar için belli bir hak vardır.”

Bir de İslamî kardeşlik ki üç mertebeye sahiptir:

a) Kendi ihtiyaçlarını giderdikten sonra din kardeşinin de ihtiyaçlarını temin etmek (ihsan).

b) İhtiyaçları gidermekte İslamî kardeşi kedisiyle eşit saymak (beraberlik).

c) Din kardeşini kendisine nispet üstün saymak ve kendi ihtiyaçlarını gidermeden onun ihtiyaçlarını gidermek (fedakârlık).[5]
----------------------------
[1] - Tevbe/34-35
[2] - Tuhafu'l-Ukul, İmam Bakır (a.s) bölümü
[3] - A’raf/31
[4] - Biharü'l-Enver, c.75 s.305
[5] - İhyau'l-Ulumu'd-Din, Gazali, İslamî Uhuvvet bölümü.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Re: İSLAM'IN TOPLUMSAL EKONOMİK DÜZENİ

Mesaj gönderen f_altan »

12- Hasbe Dairesi

İslam’ın kadılık tezgâhının Hasbe[1] isminde bir dairesi vardır, onun nezaretçisine muhtesip veya sahibü's-sûq denir.

Bu dairenin işi toplumda iktisadî emniyeti korumaktır. Örneğin:

1- Esnafın, geçit yolunu kapatmasına, eşyaları yolun üzerine bırakmasına ve gelip gidenlere zahmet vermesini engellemek.

2- Esnaf ve mağaza sahiplerinin terazi ve taşlarını teftiş etmek ve fiyatları kontrol etmek.

3- Stokçu ve menfaatçi tüccarları gafil avlamak ve stok edilmiş erzak ambarlarının anahtarlarını kırmak.

4- Dini, dolandırıcılık vesilesi kılan ve fiyatları yükselten kimseleri cezalandırmak.

İslami hükümette, Hasbe idaresi, her yerde ve her zaman halkın hizmetindedir; bütün alanlarda ve mamur mekânlarda, ticarî ve içtimaî yerlerde süratle halkın muhtelif sınıflarının ekonomi ve huzurlarını korumaya koyuluyorlar.[2]
--------------------------
[1] - Dava açmaya ihtiyaç duyulmayan işler hususunda halkın arasında hükmetmeye Hasbe ve onun nezaretçisine Hasbe Valisi denir. Bu çeşit işler, çabuk yapılması için valinin veya özel bir yöneticinin gözetimi altında yer alır.
[2] - Şu kitaplara müracaat edilsin: İbn-i Haldun, s.196; el-Ahkamu's-Sultaniyye, el-Maverdî, s. 61-72; Hutatu'l-Mukrizi, c. 1, s. 463-464; Tarihu'l-İslam, Dr. İbrahim Hasan, c. 1, s.489-490. Adalet ve Kaza der İslam, s. 159-168.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“İslam Tarihi” sayfasına dön