Hilafetle İlgili Sorular Ve Cevaplar

Cevapla
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Hilafetle İlgili Sorular Ve Cevaplar

Mesaj gönderen f_altan »

HİLAFETLE İLGİLİ SORULAR VE CEVAPLARI


Hilafet! Ümmetin fitnesi; ümmeti ikiye bölen; tamahkârları peşinden koşturan; uğrunda boş yere kanlar akıtılan ve birçok Müslümanı Sırat-ı Mustakim'den ayırarak cehenneme doğru götüren hilafet! Mesele bu kadar önemli! Onun için Resulullah'ın (s.a.a.) vefatından önce ve sonra hilafetle ilgili perde arkasında vuku bulan olayları kısa ve öz olarak inceleyip araştırmamız gerekir.

Akla gelen ilk şey şudur: Araplarda liderlik, her zaman zaruri ve gerekli bir mesele sayılırdı. Bu nedenle görüyoruz ki, kabile reisini veya hanedan büyüğünü herkesten öne geçirir, onun izni olmadan bir iş yapmaz, ona danışmadan bir icraatta bulunmaz ve ona muhalefet etmezlerdi. Genelde meseleleri daha iyi bilen, soyu - sopu itibariyle en şerefli olan bir kimse kavmin önderi olurdu. Anlaşılan o ki: Kabile reisleri, ilk önceleri çeşitli olaylarda zeka, şecaat, tecrübe, ilim, cömertlik, misafirperverlik gibi erdemlere sahip olduklarını ispatlayarak ortaya çıkarlardı. Ama daha sonraları reislik, miras yoluyla babadan oğla geçmeye başladı.

Daha sonra görüyoruz ki, çeşitli kabile ve kavimler -bir tür istiklalleri olsa da- zenginlik ve sayı açısından daha üstün olan, ünlü kahramanları bulunan kabileye boyun eğerlerdi. Örneğin, Kureyş kabilesi diğer Arap kabilelerinin önderi sayılırdı. Çünkü Kureyş, Allah'ın evinin sorumlusuydu ve başkalarından daha güçlüydü.

İslam'ın gelmesinden sonra Hz. Resulullah da (s.a.a.) bir hadde kadar toplumsal alanlarda bunu kabul ederek İslam'ı kabul eden kabileler arasında namaz kıldırması, zekât toplaması ve kısaca kendisiyle o kabileler arasında aracı olması için onların önde gelenlerini seçerdi.

Sonra Resulullah (s.a.a.) Allah'ın emriyle İslam devletini kurdu ve bütün hüküm ve kanunlarda vahiyle nazil olan emirlere boyun eğdi. Böylece kişisel ve toplumsal işler -evlilik, boşanma, alış - veriş, emanet, miras, zekât, muameleler, ibadetler ve diğer bütün meseleler- ilahi emirler gereği olmalıydı ve Resulullah'ın (s.a.a.) görevi ise bu hükümlerin uygulanması için çaba harcamaktı.

Tabii ki Resulullah da (s.a.a.) kendisinden sonra bu yüce görevi, yani ümmetin rehberliğini üstlenecek kişiyi düşünüyordu.

Ve doğal olarak her hükümet başkanı -eğer milletine önem veriyorsa- halkın arasından öyle birini kendi yerine seçmeli ki, bu önemli işi üstlenebilmeli, ona en yakın ve bütün milletin ve yönetimdekilerin tanıdığı birisi olmalıdır.

Buna göre, hiçbir akıl sahibi, Resulullah'ın (s.a.a.) bu önemli ve doğal olayı unuttuğunu ve ona önem vermediğini söyleyemez. Tam tersine, bu iş bir an dahi Resulullah'ın (s.a.a.) aklından çıkmıyordu. Şüphesiz, hilafetle ilgili rivayetler, "Şura teorisi" taraftarları olan halifelerin icat ettikleri hisarla çevrelenerek gizli kalmıştır.

Onlar Resulullah'ın (s.a.a.) halife tayini ile ilgili nass ve hadislerini ellerinden geldiğince gizlediler ve hatta bu uğurda Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) kutsal makamına saygısızlık etmekten dahi çekinmediler, onu sayıklamakla suçladılar, emirlerini görmezlikten geldiler, tayin ettiği komutana karşı çıkarak yaşının küçük olduğunu söylediler ve onun komutanlığa layık olmadığını iddia ettiler. Sonra Resulullah'ın vefatının hemen ardından onun vefat etmediğini söyleyip halkın önceden tayin edilen halifeye biat etmelerini önlediler.

Yine Hz. Ali ve ona bağlı olanların cenaze ve defin ile meşgul olmalarını fırsat bilerek istedikleri ve isteklerine onun vasıtasıyla ulaşabilecekleri birini seçmek için Sakife konferansını düzenlediler. Sonra çeşitli vaad ve tehditlerle halkı biate zorladılar ve muhalifleri siyaset sahnesinden sildiler. Daha sonra şiddetle, muhalefeti düşünen ve hilafetin meşruluğunda şüphe eden herkesin karşısında durdular; hatta Hz. Fatıma (s.a.) da dâhil olmak üzere hiç kimseye acımadılar.

Sonra Resulullah'ın (s. a. a.) hadislerinin halkın arasında yayılmasını önlediler. "Fitne ateşini söndürme" bahanesiyle muhalifleri terör ettiler; "dinden dönenleri temizleme" bahanesiyle katliamlar yaptılar.


Tüm bu konuları tarih kitaplarından öğrenmiş bulunuyoruz. Bazı kitaplar, birbirine ters düşen rivayetleri getirerek veya bazı yorumlar yaparak hakkı ve hakikati gizlerneye çalışmışlarsa da, zamanla perdeler aralanmış ve hakikat ortaya çıkmıştır. Belki de onların bazıları, bu bilgileri o zamanın siyası ve içtimai durumundan etkilenen kaynaklardan almış oldukları için mazur olabilirler. Çünkü Ümeyye Oğulları o zamanlar hilafete geçmişler; makam, mal ve mülk ile sahabe ve tabiînden bazılarını satın almışlardı. Bazı tarihçiler de onlara olan güvenlerinden dolayı onlardan hadis almışlar. Çünkü onların kime hizmet ettiklerini bilmiyorlardı. Böylece sahih ve uydurma rivayetler birbirine karıştı ve araştırmacının hakka ulaşması zorlaştı. Hakikatin daha fazla açıklığa kavuşması için bu konuyla ilgili bazı soruların cevaplanması gerekir. Bu soruları cevaplarken de gerçeklere yaklaşmamızı umuyorum.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

BAZI SORULAR VE CEVAPLARI

Çeşitli ülkelerden bana birçok mektup geldi. Bu mektuplarda bazı önemli sorular vardı ve bunlar, aziz okuyucuların daha fazla hakikate ulaşmak için coşkulu olduklarını gösteriyorlar. Bazılarını cevapladım, bazılarını ise cevapsız bıraktım. Cevapsız bırakmam onları ihmal ettiğimden değildi. Onlara "Nasıl Hidayete Kavuştum" ve "Doğrularla Birlikte" adlı kitabımda cevap verdiğim için tekrar cevap vermeye gerek görmedim. Şimdi bu soru ve cevapları yayınlıyorum. Hatırlatılması gerekir ki, aziz okuyucular, kitaplarımın her birinde veya üçünde de tekrarlanmış konulara rastlayabilirler. Ben de bir olayı çeşitli surelerde tekrarlayan ve böylece konunun müminlerin zihnine yerleşmesini sağlayan aziz ilahi kitabı (Kur'an'ı) örnek alıyorum.

Soru 1: Resulullah (s.a.a.) ümmetinin hilafet konusunda böyle ihtilaf edeceğini bildiği halde niçin kendisine halife tayin etmedi?

Cevap:
Resulullah (s.a.a.) Veda haccından sonra Ali bin Ebi Talib'i kendisine halife seçerek kendisiyle birlikte hacca gelenlerden bu konuda biat aldı. Çünkü o ümmetinin hıyanet edip, geri döneceklerini biliyordu.

Soru 2: Ashap Resulullah'a her türlü soruyu rahatlıkla sorduğu halde, niçin bu konuyu soran birisi çıkmadı?

Cevap::
Bunu Resulullah'a (s.a.a.) sordular ve o da cevabında buyurdu ki: Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Diyorlar ki: 'Bize de yönetimden bir pay var mı?' De ki: 'Yönetimin hepsi Allah'ındır."(1) Ve yine ona sorduklarında şöyle buyurdu: "Sizin veliniz, sadece Allah, Resulü ve iman edip namaz kılarak, rükuda zekat verenlerdir."(2) Ve yine ona sorduklarında buyurdu ki: "Bu Ali, kardeşim, vasim ve benden sonraki halifemdir."(3)

Soru 3: Ümmetin sapıklığa düşmemesi için Resulullah bir şeyler yazmak istediğinde niçin bazı sahabiler ona muhalefet edip sayıkladığını söylediler?

Cevap:
Çünkü onlar Peygamber efendimizin, yazacağı şeylerle Hz. Ali'yi halife olarak tayin edeceğini biliyorlardı. Zira daha önce Veda Haccı dönüşünde; "Eğer Kur'an'a ve Ehl-i Beyt'e sarılırsanız, asla sapıklığa düşmezsiniz." diye buyurmuştu. İşte onun için yazılacak şeylerin bu cümleleri kapsayacağını da biliyorlardı. Çünkü Hz. Ali (a.s.), Ehl-i Beyt'in önderi ve ileri geleniydi. Bu yüzden Resulullah'ı (s.a.a.) sayıklamakla suçlayıp böyle bir şey yazmasına engel oldular. Resulullah da (s.a.a.) onu yazmaktan vazgeçti. Zira daha Resul-i Ekrem o yazıyı yazmadan tartışarak ona böyle büyük bir suçlamada bulunup "sayıklıyor" dediler. Bu durumda Resulullah (s.a.a.) bu konuyu yazsaydı dahi, -Allah'a sığınırız- "Resulullah sayıklarken bunu yazmıştı" diyecek ve yazdığı vasiyete hiç değer vermeyeceklerdi. Bu yüzden yazmaması daha uygun olurdu.

Soru 4: Neden Resulullah (s.a.a.) vasiyetinin yazılması konusunda ısrar etmedi? Hâlbuki eğer o vasiyet yazılsaydı, ümmet sapıklıktan kurtulurdu!

Cevap:
Peygamber efendimize "sayıklıyor" diyerek onun masum olduğunu inkâr ettiler ve orada bulunan birçok sahabe de bu sözü destekledi. Dolayısıyla Resulullah'ın (s. a. a.) onu yazmaya takati kalmadı. Çünkü o yazı, bu durumda halkı koruyacağına, daha çok çıkmaza sokardı. Eğer Resulullah (s.a.a.) yazılması için ısrar etseydi, vefatından sonra daha batıl iddialar ortaya çıkar, hatta Allah'ın Kitabında dahi şüphe ederlerdi.

Soru 5: Resulullah (s.a.a.) vefatından önce üç vasiyette bulundu. Neden onlardan ikisi bize ulaştı da birisi elimize geçmedi?

Cevap:
Cevabı malumdur. Zayi olan, ilk vasiyet olup Hz. Ali'nin halifeliği ile ilgilidir. Bu da hilafetin, bu konudaki hadisleri şiddetle yasaklamasından dolayı zayi olmuştur. Yoksa Resulullah'ın (s.a.a.) bir vasiyetinin unutulmuş olmasını hiçbir akıl sahibi kabullenemez. Ama Buhari, "o vasiyet unutuldu" diyor?! (4)
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Soru 6: Resulullah (s.a.a.) vefat edeceği vakti biliyor muydu?

Cevap: Peygamber (s.a.a.) vefat edeceği vakti mutlaka biliyordu. Bu yüzden Veda haccını son hac olarak yerine getirip adını "Veda Haccı" koydu. Böylece ashabın çoğu Resul-i Ekrem'in (s.a.a.) yakında vefat edeceğini anlamıştı.

Soru 7: Niçin Peygamber efendimiz vefatından iki gün önce bir ordu hazırlayarak Muhacir ve Ensar'ın önde gelenlerini orduya katıp Filistin yakınlarındaki "Mute"ye gitmelerini emretti?

Cevap: Peygamber efendimiz Kureyş'in tuzak kurarak birlikte anlaştıklarını ve ahitlerini bozarak Hz. Ali'yi hilafetten uzaklaştırmak istediklerini biliyordu. Bu yüzden onların Medine'den uzaklaşıp vefatında orada olmamalarını ve geri döndüklerinde hilafet işinin bittiğini görerek planlarını uygulayamamalarını istiyordu. Usame ordusu konusunda bundan başka hiçbir yorum kabul edilemez. Aksi takdirde Resulullah'ın vefatından iki gün önce başkenti ordusuz bırakması düşünülemez.

Soru 8: Resulullah (s.a.a.) niçin Hz. Ali'yi (a.s.) Usame ordusuna göndermedi?

Cevap: Çünkü Peygamber efendimizin dünyadan göçerken işlerini yürütmesi için bir halife tayin etmemesi doğru olmazdı ve Hz. Ali'yi içlerinde Muhacir ve Ensar'dan ileri gelenlerin (Ebu Bekir, Ömer, Osman, Abdurrahman bin Avf...) bulunduğu orduya göndermemesi, onun hikmetinin yüceliğine ve Hz. Ali' nin kesinlikle onun halifesi olduğuna delalet etmektedir. Ayrıca Resulullah'ın orduya göndermediği diğer şahıslar, hilafete tamahı olmayan, hıyanet niyeti olmayıp Hz. Ali'ye düşman olmayan kimselerdi.

Soru 9: Peygamber efendimiz neden henüz bıyıkları bile terlemeyen genç birini bu orduya komutan yaptı?

Cevap: Hz. Ali'yi kıskanmış olup ona hıyanet etmek isteyenler, Hz. Ali'nin gençliğini bahane ediyorlar ve 60 yaşını geçmiş Kureyş büyüklerinin 30 yaşındaki gence itaat etmesi imkansızdır, diyorlardı.

Bu yüzden Resulullah henüz bıyıkları bile terlemeyen 17 yaşındaki bir genci yaşlı insanların varlığına rağmen komutan yaparak onlara ve bütün Müslümanlara şunu anlatmak istiyordu: Gerçek müminler emirleri dinleyip teslim olmalı, Resulullah'ın emirleri kendilerine ters gelse bile boyun eğmelidirler. Kaldı ki, müminlerin emiri, vasilerin efendisi, Resulullah'ın ilim kapısı ve Allah'ın galip arslanı Ali bin Ebi Talip ile Usame asla kıyaslanamaz. Bu yüzden onlar Resulullah'ın (s.a.a.) düşüncesini anlayarak Usame’nin komutanlığına itiraz ettiler ve onunla alay ederek bayrağı altına girmeyip ondan uzaklaştılar. Yine unutmayalım ki, onların arasında öyle hileciler vardı ki Allah Teala onların hakkında şöyle buyurmuştur:

"Ve onlar büyük hilelilerini yaptılar. Ama onların hilesi Allah'ın yanındadır. Onların hilesi dağları yerinden oynatsa bile (değersizdir)." (5)

Soru 10: Resulullah neden Usame ordusuna katılmaya muhalefet edenlere kızarak lanet okudu?

Cevap: Peygamber efendimiz (s.a.a.) onlara çok kızmıştı. Onların Usame’ye karşı çıkmaları gerçekte Resulullah'a (s.a.a.) karşı çıkmaları demekti. Böylece onların Allah'a ve Resulüne imanda samimi olmadıkları ve -her ne pahasına olursa olsun- planlarını uygulayacakları anlaşıldı. Peygamber (s.a.a.) bütün Müslümanlara onların yaptıklarının ne hadde vardığını anlatmak için onlara beddua ve lanet etti. Bunca delilden sonra helak olmak istiyorlarsa, bırak helak olsunlar.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Soru 11: Özellikle de Resulullah'ın bir Müslüman’a lanet okuması caiz midir?

Cevap: Eğer bir Müslüman sadece kelime-i şehadeti diliyle söyler, ama Allah'ın ve Resulünün emirlerini dinlemez ve itaat etmezse, Allah ve Resulünün hükümleri karşısında boyun eğmezse, ona lanet okumak caizdir. Kur'an'da bu alanda birçok örnekler vardır. Örneğin Allah Teala buyuruyor ki:

"İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti, halka kitapta açıkladıktan sonra gizleyenlere, Allah ve lânet edenler lânet ederler." (6)

Allah, hakkı gizleyenlere lanet ediyorsa, hakka karşı savaşıp onu yok etmek isteyenler hakkında ne diyebilirsin artık?

Soru 12: Resulullah (s.a.a.) Ebu Bekir'i halka cemaat namazı kıldırması için tayin etti mi?

Cevap: Birbirleriyle çelişen rivayetleri incelediğimizde şu sonuca varıyoruz: Resulullah (s.a.a.) cemaat namazı kıldırması için Ebu Bekir'i tayin etmedi. Ama eğer Peygamber efendimizin son anlarında sayıkladığına inanırsak o başka! Buna inanan kimse de Hz. Resulullah'a (s.a.a.) karşı kâfir olur. Aksi takdirde, bir taraftan onu Usame ordusuna gönderip Usame’nin emri altına girmesini emrederken, diğer taraftan Medine'de olmadığı halde orada halka namaz kıldırmasını istemesini nasıl kabul edebiliriz?! Tarih kitaplarında yazıldığı üzere Resulullah (s.a.a.) vefat ettiği gün Ebu Bekir Medine'de değildi.

İbn-i Ebi'l-Hadid'in kendilerinden rivayet ettiği bazı tarihçilerin de zikrettiği gibi(7) Hz. Ali, namaz kılması için babasını çağırdığından dolayı Aişe'yi suçlamış ve Peygamber efendimiz olayı öğrendiğinde kızarak Aişe'ye demiş ki: "Sizler, Yusuf'u seven kadınlar gibisiniz." Sonra mescide giderek hiçbir bahaneye yer vermemek için kendisi namaz kıldırmıştır.

Soru 13: Ömer neden Resulullah'ın ölmediğine dair yemin etti ve onun öldüğünü söyleyenleri öldüreceğini söyledi ve Ebu Bekir gelene kadar sakinleşmedi?

Cevap: Ömer, Peygamber-i Ekrem'in vefatını ilan eden herkesi ölümle tehdit etti. Böylece halkı şüpheye düşürüp Ali'ye biat etmemelerini sağladı. Ali'ye muhalefetin kahramanları Medine'ye dönene kadar, hayrete düşmüş adam rolünü oynadı. Çünkü onlardan bazıları hala Medine'ye dönmemişlerdi. Ömer, kılıcını çekerek halkı korkutuyor, halkın gerçeği öğrenmek için Resulullah'ın evine yaklaşmalarını engelliyordu ve Ebu Bekir gelinceye kadar kimse eve giremedi. Ebu Bekir gelince, içeri girdi ve Resul-i Ekrem'in yüzüne baktı. Sonra hayrette kalan halka dedi ki: "Kim Muhammed'e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür; kim Allah'a tapıyorsa, bilsin ki Allah yaşıyor ve o asla ölmez. "(8)

Ebu Bekir'in söylediği bu söz üzerinde kısaca durmak zorundayım.

Acaba Ebu Bekir, Müslümanlar arasında herhangi birinin Resulullah'a (s.a.a.) taptığını mı zannediyordu? Hayır! Kesinlikle böyle birisi yoktu. Ama o genelde Haşim Oğullarını ve özellikle de Ali bin Ebi Talib'i küçük düşürüp onlarla alay ediyordu. Çünkü onlar, diğer Araplara karşı Allah Resulü ile iftihar ediyorlar, kendileri de onun yakınları olduğu için övünüyorlardı.

Ebu Bekir'in bu sözü, Ömer bin Hattab'ın perşembe günü söylediği "Bize Allah'ın Kitabı yeter" (9) sözünün başka bir tabiridir. Ebu Bekir, şöyle söylemek istiyordu: Bizim artık Muhammed' e hiçbir ihtiyacımız yoktur. Onun işi bitmiş, zamanı geçmiştir! Artık o ölmüştür. Yani, ey bize karşı Muhammed'le övünenler, artık kenara çekilin. O ölmüştür; bize, yaşayan ve asla ölmeyen Allah'ın Kitabı yeterlidir.

Malumdur ki Ali ve Haşim Oğulları, Resulullah'ı (s.a.a.) herkesten daha çok tanırlardı. Bu yüzden Resulullah'a (s.a.a.) saygı ve ihtiramları gerçekten sonsuzdu. Peygamber ve Ehl-i Beyt'ini seven sahabiler ve özellikle de Kureyş'ten olmayanlar da onlar gibi davranırlar, Resulullah'ın (s.a.a.) tükürüğünü yüzlerine sürerler, abdest suyunun artığını ve yere düşen saçının bir kılını almak için birbirleriyle yarışırlardı. Bu mustazaflar, Resulullah (s.a.a.) zamanında Hz. Ali'nin (a.s.) Şiileri idiler ve onlara bu adı (Şii ismini) Resulullah vermişti.(10)

Ama Ömer bin Hattap ve Kureyş'in ileri gelenlerinden bazı sahabiler genelde Resulullah'ın (s.a.a.) hükümlerine karşı çıkıyorlar, onunla tartışıyorlar, ona itaat etmiyorlardı. Hatta bazen, onun yaptığı işlerden uzak olduklarını dahi söylüyorlardı!(11)

Ömer bin Hattap, bazı sahabiler, altında Rıdvan biati gerçekleşen ağacı kutsadıkları için, o ağacı kestirdi. Bugün de Vahhabiler, Resulullah'ın (s.a.a.) bütün eserlerini kökten yok etmek istiyorlar. Onlar, Resulullah'ın dünyaya geldiği evi bile yok ettiler! Şimdi de Müslümanların Resul-i Ekrem'in doğum gününü kutlamamaları için çok miktarda para harcıyor, onu kutsayıp salâvat göndermeyi bile menediyorlar. Hatta bazı saf insanlara, Resulullah ve Ehl-i Beyt'e salâvat getirmenin şirk olduğunu aşılıyorlar.

Soru 14: Ensar neden gizlice Beni Saide Sakifesi'nde toplandılar?

Cevap: Ensar, Kureyş'in tuzak kurup Hz. Ali'yi hilafetten uzaklaştırmak istediklerini anlayınca, Resulullah'ın (s.a.a.) vefatından sonra toplanarak içlerinden birini halife seçmek istediler. Çünkü Resulullah'ın yakınları olan Kureyş'in önde gelenleri (Muhacirler), Ali'ye biatlerini bozdukları durumda Ensar' dan olanlar kendilerini hilafete daha layık görüyorlardı. Çünkü İslam'ın kendilerinin kılıcıyla zafere ulaştığına ve Muhacirlerin onların misafiri olduklarına inanıyorlardı. Eğer onlar Muhacirlere yer vermemiş ve onlara kapılarını açmamış olsaydılar, Muhacirlerin faziletleri ve adları silinir giderdi. Eğer Evs ve Hazrec kabileleri, her biri halife bizden olmalıdır diye tartışmasaydılar, Ebu Bekir ile Ömer'in hilafeti gasp etmeye fırsatları olmaz, onlara uymak zorunda kalırlardı.

Soru 15: Niçin Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubade hemen Sakife'ye koşup Ensar'ı gafil avladılar?

Cevap: Muhacirlerden olan Kureyş büyüklerinin, Ensar'ın bütün hareketlerini kontrol eden casusları vardı. Ensar Beni Saide Sakifesi'nde gizlice toplanınca, onların casuslarından olan Ebu Huzeyfe'nin kölesi Salim; Ebu Bekir, Ömer ve Ebu Ubade'ye haber verdi. Onlar da Ensar'ın planını suya düşürmek için Sakife'ye koşarak gizlice yapılan bu toplantıdan haberdar olduklarını bildirdiler.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Soru 16: Niçin Ömer bin Hattap yolda gelirken Ensar'ı ikna etmek için konuşma hazırlıyordu?

Cevap: Ömer bin Hattap, Ensar'ın tepkisinden korkuyor, kendilerine uymayıp Hz. Ali'nin hilafetten uzaklaştırılmasını kabul etmeyeceklerinden endişe ediyordu. Böyle olursa, bütün planları suya düşebilirdi... Bu yüzden Ömer, yolda gelirken Ensar'ın oylarını kendi lehlerine çevirmek için bir konuşma hazırlıyordu.

Soru 17: Nasıl oldu da Muhacirler, Ensar'ı yenerek Ebu Bekir' i halife seçebildiler?

Cevap: Ensar'ın yenilip Muhacirlerin galip gelmesine çeşitli etkenler sebep oldu. Mesela, Ensar iki büyük kabileden oluşuyordu ve başkanlık konusunda aralarında cahiliye zamanından beri bir yarışma vardı. Fakat Resulullah (s.a.a.) onların içindeyken mukaddes varlığı sayesinde bu ateş sönmüştü. Ama şimdi Resulullah'ın (s.a.a.) vefat ettiğini ve kavminin de ona ihanete hazırlandığını görünce, Evs kabilesi heyecana kapılarak başkanları Sa'd bin Ubade'yi aday gösterdiler; ama Hazrec kabilesinin başkanı Beşir bin Sa'd, amcasının oğlunu kıskandı. Çünkü Sa'd bin Ubade var oldukça, hilafete ulaşamayacağını biliyordu. Dolayısıyla Ensar'ın anlaşmasını bozarak Muhacirlerle birleşti ve nasihat eden hayır sever şahıs rolünü oynadı.

Diğer taraftan Ebu Bekir, onların cahiliye dönemindeki duygularını kabartarak dedi ki: "Hilafeti Evs kabilesine bırakırsak, Hazrec kabul etmeyecektir; Hazrec' e bırakırsak, Evs karşı çıkacaktır." Sonra da iştahlarını kabartacak bir vaadde bulunarak onlara şöyle dedi: "Bizler emir, sizler ise vezir olursunuz ve görüşlerimizi zorla size tahmil etmeyiz." Daha sonra çok kurnazca davranarak geri çekilip tarafsız görünmeye ve hilafette gözü olmadığını ispatlamaya çalıştı ve; "Bu ikisinden -yani Ömer bin Hattap ve Ebu Ubeyde Amir bin Cerrah'tan- birini seçin." dedi.

Plan dikkatle ilerliyor ve zafer yaklaşıyordu. Ömer ve Ebu Ubeyde birlikte dediler ki: "Biz senden öne geçemeyiz. Çünkü sen ilk Müslümansın ve Resulullah'ın mağara arkadaşısın. Uzat elini de sana biat edelim." Ebu Bekir de elini uzattı; ilk önce Hazreclilerin başkanı Beşir bin Sa'd biat etti ve daha sonra Sa' d bin Ubade dışında geri kalanlar biat ettiler.(12)

Soru 18: Sa'd bin Ubade neden biatten kaçındı ve Ömer neden onu öldürmekle tehdit etti?

Cevap: Ensar, makam ve mevkiye ulaşmak için hızla Ebu Bekir'e biatte yarışırken Sa'd bin Ubade biatten kaçınarak kavmini biat etmekten menetti; ama hastalığının şiddetinden dolayı onları ikna edemedi. Çünkü hasta yatağında yatıyordu ve onun sözünü kimse dinlemiyordu. O arada Ömer bağırarak; "Onu öldürün, o fitne çıkarıyor!" dedi. Böylelikle başlangıçta her muhalifi öldürüp, hiç kimsenin halifeye muhalefete ve fitne çıkarmaya cüret etmemesini sağlamak istiyordu.(13)

Soru 19: Niçin Hz. Fatıma'nın evini yakmakla tehdit ettiler?

Cevap: Birçok sahabi Ebu Bekir'e biat etmekten kaçınarak Ali bin Ebi Talib'in evinde toplandı. Eğer Ömer ağır davranıp evi yakmakla tehdit etmeseydi, İslam Ümmeti Alevi (Hz. Ali'nin taraftarları) ve Bekri (Ebu Bekir'in taraftarları) diye ikiye bölünecekti. Ama Ömer, halka bunu zorla kabullendirmek için dedi ki: "Biat için dışarı çıkın! Yoksa evi içindekilerle birlikte yakarım!" (14) Ömer, bu sözüyle Resulullah'ın (s.a.a.) kızı Hz. Fatıma ile Emir'ül- Müminin Ali'yi (a.s.) kastediyordu.

Bu sözleri söyledikten sonra artık hiç kimse Ebu Bekir'e karşı çıkıp biatten kaçamayacağını anladı. Çünkü hatta alemdeki kadınların hanımefendisi Hz. Fatıma (s.a.) ile vasilerin efendisi olan kocası Hz. Ali'ye (a.s.) dahi acınmıyordu.

Soru 20: Ebu Süfyan neden başlangıçta Ebu Bekir'e karşı olup onu tehdit ettiği halde daha sonra sustu?

Cevap: Resulullah sadakaları toplaması için Ebu Süfyan'ı Medine dışına göndermişti. Ebu Süfyan Medine'ye döndüğünde Ebu Bekir'in hilafeti ile karşılaştı. Hemen Hz. Ali'nin evine giderek onu inkılaba ve savaşa teşvik
etti ve ona adamlarıyla birlikte yardım edeceğine dair söz verdi. Ama Hz. Ali onun asıl hedefini bildiğinden teklifini reddetti. Olaydan haberi olan Ebu Bekir ile Ömer hemen onun yanına giderek tatlı bir dille vaatlerde bulundular. Örneğin; topladığı bütün zekatların kendisine verileceği ve evlatlarının Şam'a vali yapılacağına dair ona söz verdiler. Ebu Süfyan da razı olup sevinerek sustu. Böylece Yezid bin Ebu Süfyan'ı Şam'a vali yaptılar; o ölünce yerine kardeşi Muaviye bin Ebu Süfyan'ı vali tayin ettiler ve hilafete ulaşması için ona yardım ettiler.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Soru 21: Hz. Ali mevcut durumu kabul ederek onlara biat etti mi?

Cevap: Hayır, asla! Hz. Ali mevcut durumu kabul etmedi ve onlara karşı susmadı. Tehditlere rağmen onların delillerini çürüttü ve biat etmedi. Sünni alimlerden İbn-i Kuteybe, Tarih'inde şöyle nakleder: "Hz. Ali onlara; "Vallahi sizlere biat etmeyeceğim; aslında sizin bana biat etmeniz gerekir." dedi ve zevcesi Hz. Fatıma'yı yanına alarak Ensar'ın toplantılarına gidip kendisine biat etmelerini istedi. Ama onlar özür dileyerek daha önce Ebu Bekir'e biat ettiklerini söylediler." (15)

İbn-i Kuteybe daha sonra şöyle diyor: "Hz. Fatıma hayatta olduğu sürece Hz. Ali onlara biat etmedi. Ama Fatıma'nın ölümünden sonra kendisine hiçbir destek göremedi ve Ebu Bekir'le anlaşmak zorunda kaldı." (16)

Hz. Fatıma babasından altı ay sonra vefat etti. Acaba Hz. Fatıma hiçbir kimseye biat etmeden mi öldü? Halbuki babası Resulullah (s.a.a.) buyuruyor ki: "Kim zamanının imamına biat etmeden ölürse, cahiliye üzerine ölmüş olur." (17)

Acaba Hz. Ali, onun Resulullah'tan altı ay sonra vefat edeceğini biliyor muydu da biatini altı ay erteledi? Böylece anlaşılıyor ki, Ali asla susmadı ve hayatı boyunca her fırsatta yapılan zulümleri ve hakkının gasp olunduğunu beyan etti. Bu konuda "Şıkşıkıyye" hutbesini okumak yeterlidir.

Soru 22: O günlerde uzlaşmaya daha fazla ihtiyaçları olmasına rağmen, niçin Hz. Fatıma'yı (s.a.) gazaplandırdılar?

Cevap: Onlar, Hz. Fatıma'nın (s.a.) malını elinden alıp babasının mirasına el koydular ve bütün iddialarını yalanlayarak onu bilerek gazaplandırdılar. Böylece onun Müslümanların kalbindeki azametini küçültmek, heybetini kırmak ve hilafet konusundaki hadisleri açıkladığında kimsenin onu doğrulamamasını amaçlıyorlardı.

Nitekim bu olaylardan sonra Ensar ondan özür dileyerek daha önce Ebu Bekir'e biat ettiklerini, artık Hz. Ali'ye biat edemeyeceklerini söylemişlerdi!(18)

Bu yüzden Ebu Bekir ile Ömer'e öyle gazaplanmıştı ki, her namazdan sonra onlara ileniyordu.(19)

Öldükten sonra da cenaze merasiminin o ikisinden gizli olarak yapılmasını ve kabrinin gizli tutulmasını vasiyet etmiş, nefret ettiği kişilerin, kendisinin cenaze törenine katılmasını istemediğini söylemişti.

Evet! Onlar kasten Hz. Fatıma'yı inciterek Hz. Ali'ye şunu anlatmak istiyorlardı: Resulullah'ın kızı, alemler kadınlarının hanımefendisi, rızası Allah'ın rızası ve gazabı Allah'ın gazabı olan Hz. Fatıma'ya böyle davrandıktan sonra artık sen ayağını denk atmalı ve susmalısın! Çünkü başka bir çaren yok!...

Soru 23: Kavmin ileri gelenleri neden Usame ordusuna katılmaktan çekindiler?

Cevap: Ebu Bekir, Müslümanlardan birçoğunun karşı çıkmasına rağmen Ömer'in çabalarıyla halife olunca, halifeye yardım etmesi için Usame’den Ömer bin Hattab'ı bırakmasını istedi. Çünkü o tek başına planlarını uygulayamazdı. Onun, zamanında Resulullah'a (s.a.a.) bile karşı çıkabilmiş, Usame’nin ordusuna katılmadıklarında Allah'ın ve Resulünün lanetine uğrayacaklarına aldırmayan, faal ve cüretli adamlara ihtiyacı vardı. Bu nedenle, bu planı hazırlayanlar, hükümetlerinin temellerini sağlamlaştırmak ve tuzaklarının meyve vermesini sağlamak için orduya katılmaktan çekinmişlerdi.

Soru 24: Neden Hz. Ali'yi bütün görevlerden uzaklaştırıp hiçbir mevkide ona yer vermediler?

Cevap: Onlar, Tuleka'dan (Mekke fethinden sonra mecbur kalarak Müslüman olan Ümeyye Oğulları) birçoğunu kendilerine yaklaştırarak onlara pek çok makamlar verdiler ve hükümetlerine ortak edip bütün İslam ülkelerinde ve Arap Yarımadası'nda onları vali ve emir yaptılar. Örneğin; Velit bin Ukbe, Mervan bin Hakem, Ebu Süfyan'ın oğulları Yezid ve Muaviye, Amr bin As, Muğayre bin Şu'be, Ebu Hureyre ve bunlar gibi Resulullah'ı (s.a.a.) üzen birçok kimseleri işbaşına getirdiler. Ama Hz. Ali'yi her türlü görevden uzaklaştırıp evine hapsettiler ve gözaltına aldılar. Onu alçaltıp, zelil kılmak ve halkın gözünden düşürmek için çeyrek asırlık hükümetlerinde ona hiçbir görev vermediler. Niçin mi? Çünkü insanlar dünyaya taparlar, güç ve para kimdeyse onun etrafında toplanırlar. Hz. Ali (a.s.) günlük yiyeceğini pazusunun gücüyle ve alnının teriyle kazanmaya mecbur olduğu müddetçe, insanlar da ona meyletmeyeceklerdi.

Bu nedenle, Hz. Ali (a.s.) Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın hilafetleri boyunca evine kapatıldı ve hepsi de onu küçük düşürmeye ve nurunu söndürmeye, fazilet ve menkıbelerini gizlemeye çalıştılar. Hz. Ali'nin yanında dünya metaından bir şey olmadığı için de insanlar etrafına toplanmadılar.

Soru 25: Resulullah'ın (s.a.a.) haram etmesine rağmen, niçin zekât vermeyenlere karşı savaştılar?

Cevap: Veda Haccı'nda ve Gadir-i Hum'da Resulullah'la birlikte olan ve Hz.Ali'ye yapılan biate şahit olan bazı sahabiler, Ebu Bekir'e zekat vermekten kaçındılar. Zira Resul-i Ekrem'in vefatı esnasında Medine'de değillerdi ve hilafetin Ebu Bekir'e nasıl geçtiğini bilmiyorlardı. Öte yandan Hz. Fatıma'nın (s.a.), zamanın halifesine karşı çıktığı, onlara gazaplandığı ve Hz. Ali'nin de biat etmediği haberi onlara ulaşmıştı. Bu yüzden durumun açıklığa kavuşması için Ebu Bekir'e zekat ödemekten kaçındılar.

Bu ortamda Ebu Bekir, Ömer ve yandaşları onlara karşı savaşmaları için Halid bin Velid komutasında bir ordu göndermeye karar verdiler. Halid de onların hareketini bastırıp erkeklerini öldürdü, kadın ve çocuklarını esir aldı, muhalefeti düşünen ve hükümetin huzurunu bozmak isteyenler için bir ibret olsun diye.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Mesaj gönderen f_altan »

Soru 26: Neden Resulullah'ın (s.a.a.) hadislerinin yazılmasını yasakladılar?

Cevap: Onlar hükümetlerinin ilk günlerinden itibaren kesin olarak Resulullah'ın (s.a.a.) hadislerinin yazılması ve anlatılmasını yasakladılar. Bu karar, sadece hadislerde Hz. Ali'nin hilafeti ve faziletleri anlatıldığı için alınmadı. Bununla birlikte hadisler, onların amelleri, sözleri, yaşamları ve yönetimleriyle çelişmekteydi.

Soru 27: Acaba Ebu Bekir; hilafeti yüklenebilecek kapasitede miydi?

Cevap: Eğer Ömer ile Ümeyye Oğullarının bazı siyasetçileri olmasaydı, Ebu Bekir tek başına hilafet yükünü omuzlayamazdı. Tarih şöyle kaydeder: "Ebu Bekir, her zaman Ömer'in hükümleri ve görüşü karşısında teslim oluyordu. Gerçekte halife Ebu Bekir değil, Ömer'di. Bunun delili de şudur: Hilafetin başlangıcında "müellefet'ül-qulup"tan olanlar Ebu Bekir' in yanına geldiler. Ebu Bekir de bir mektup yazarak onları Ömer'in yanına gönderdi. Zira beytülmal, Ömer'in elindeydi. Ama Ömer mektubu yırtarak onları reddetti. Onlar da Ebu Bekir'in yanına giderek dediler ki: "Sen mi halifesin, o mu?!" Ebu Bekir de; "Allah'ın izniyle halife odur." dedi. (20)

Aynı şekilde, Ebu Bekir, Uyeyne bin Hısn ve Akra' bin Habis'e bir arsa verdiğinde Ömer, Ebu Bekir'in yazısını okuyunca ona tükürdükten sonra yırttı. Onlar, Ebu Bekir'e dönerek Ömer' i şikâyet ettiler ve dediler ki: "Vallahi anlayamadık! Sen mi halifesin, Ömer mi?!" Ebu Bekir: "Hayır! Halife Ömer'dir." cevabını verdi. Daha sonra Ömer sinirlenerek Ebu Bekir'in yanına gelip arsa olayından dolayı ona kızınca Ebu Bekir dedi ki: "Hilafet konusunda benden daha güçlü olduğunu söylemedim mi? Ama sen zorla beni halife "(21) yaptın.

Nitekim Sahih-i Buhari' de şöyle naklolunur: "Ömer, halkı Ebu Bekir'e biate teşvik edip diyordu ki: "Ebu Bekir, Resulullah'ın mağara arkadaşıdır, o Müslümanların işlerini yürütmeye daha layıktır. Hadi kalkın ona biat edin."
Enes bin Malik der ki: "O gün gördüm ki Ömer, Ebu Bekir'e; "Kalk minbere çık" diyordu ve bu konuda o kadar ısrar etti ki sonunda Ebu Bekir minbere çıktı ve halk ona biat etti."(22)

Soru 28: Ebu Bekir neden ölmeden önce Ömer'i hilafete getirdi?

Cevap: Zira Ömer bin Hattap, Hz. Ali'nin hilafetten uzaklaştırılmasında başrolü oynamış, bu konuda Resulullah'a muhalefet etmiş, Ensar'ı Ebu Bekir'e biate zorlamış ve bunu halka zorla kabullendirmişti. Hatta Hz. Fatıma'nın (s.a.) evini bile yakmakla tehdit etmişti. Daha önce de beyan ettiğimiz gibi gerçek hâkim ve halife Ömer'di. İlk ve son sözü o söylerdi ve hiç şüphesiz o, Arapların en büyük siyasetçilerindendi. Ama sinirli ve kaba biri olduğunu çok iyi biliyordu. Dolayısıyla, halkın kendisini kabul etmeyeceğini sezdiğinden Ebu Bekir'i kendisinden öne geçirdi. Çünkü o, daha yumuşak olup kendisinden önce Müslüman olmuştu. Ayrıca, Ebu Bekir'in kızı Aişe de zor işleri başaracak ve durumu değiştirecek güce sahipti. Öte yandan Ebu Bekir'i kendi elindeki bir parmak gibi oynatabileceğini ve emirleri karşısında Ebu Bekir' in teslim olacağını da çok iyi biliyordu.

Doğal olarak ashabın çoğu da, Ebu Bekir'in Ömer'i halife yapacağını biliyorlardı. Daha ilk günlerde Hz. Ali (a.s.), Ömer'e demişti ki: "Öyle bir süt sağ ki, yarısı senin olsun. Bugün onun için çalış da yarın işi sana bıraksın."
Bir başkası, Ömer'in Ebu Bekir'in vasiyetini eline aldığını duyup Ebu Bekir'in onu halife seçtiğini ve onu halka gösterdiğini görünce dedi ki: "Vallahi, bu vasiyette ne yazıldığını biliyorum. Geçen yıl sen onu halife yaptın; bu yıl da o seni halife yaptı."

O halde, Ebu Bekir' in hilafeti Ömer' e bırakmak istediğini herkes biliyordu. Ebu Bekir daha hayatta iken Ömer'in hilafet konusunda daha güçlü olduğunu söylüyorsa, ölürken hilafeti ona bırakmasına şaşırmamak gerekir.

Böylece, Ehl-i Sünnet'in "Hilafet ancak şurayla olur" şeklindeki ilkesinin bir iddiadan öteye geçmediği ve Ebu Bekir ile Ömer'in yanında bu ilkenin hiçbir değer ifade etmediği gerçeği ortaya çıkıyor. Eğer Resulullah ölürken -Sünnilerin iddiası üzere- hilafeti şuraya bıraktıysa, bu ilkeyi ilk bozan ve Ömer'i tayin ederek Resulullah'ın (s.a.a.) sünnetini ilk çiğneyen şahıs, Ebu Bekir'dir.

Ehl-i Sünnet'in her zaman şura ile iftihar ettiklerini ve bu işin sadece şura ile olması gerektiğini söylediklerini, öte yandan bunu kabul etmeyip halifeyi sadece Allah ve Resulünün belirleyebileceğine inanan Şia'nın inançlarıyla alay ettiklerini ve bu inancı, saltanat düzenine sahip olan İslam'dan önceki İranlılardan aldıklarını ileri sürdüklerini görüyoruz. Kendi iddialarına delil olarak ise "... Ve işleri aralarındaki şura iledir." ayetini gösterir ve bu ayetin hilafet konusunda nazil olduğunu söylerler.

Bu durumda şöyle bir sonuca varıyoruz: Ebu Bekir ve Ömer; Allah'ın Kitabı'na ve sünnete muhalefet ettiler ve hilafet konusunda Kitap ve sünnete itina etmediler.

Soru 29: Abdurrahman bin Avf, neden Hz. Ali'nin Ebu Bekir ile Ömer'in sünnetine uyması gerektiğini şart koştu?

Cevap: Çok üzücü olaylardan biri de, Ömer'den sonra ümmetin kaderinin Abdurrahman bin Avf'a bırakılmasıydı. O, istediğini hilafete getirip istediğini hilafetten uzaklaştırabilirdi. Bu yetkiyi ona veren de Ömer idi. Abdurrahman bin Avf, Arap kurnazlarından bir diğeriydi. Hiç kuşkusuz, hilafeti şer'i sahibinden almak için tuzak kuranlardan biri de o idi.

Buhari, Abdurrahman bin Avf'ın Hz.Ali'den biraz korktuğunu söylediğine göre, demek ki doğal olarak o da Hz. Ali'yi hilafetten uzaklaştırmaya çalışacaktır. Abdurrahman, diğer sahabiler gibi, Hz. Ali'nin kesinlikle Ebu Bekir ile Ömer'in gidişatını uygulamayacağını ve onların Kur'an karşısındaki içtihatlarını kabullenmeyeceğini biliyordu. Bu nedenle, Hz. Ali'ye o ikisinin sünnetine uymasını şart koştu. O, Hz. Ali'nin siyaset icabı yalan söylemeyeceğini ve bu şartı asla kabul etmeyeceğini çok iyi biliyordu. Böyle olunca da, sıra damadı Osman'a yetişecek ve o da seve seve bu şartı kabul ederek hilafete getirilecekti. Kureyşliler ve komplo sahipleri de bunu istiyorlardı.

Soru 30: "On İki İmam Hadisi", Ehl-i Sünnet kitaplarında da var mı?

Cevap: Buhari, Müslim ve bütün Sünni hadisçileri, Resul-i Ekrem'in (s.a.a.) şöyle buyurduğunu yazarlar: "Din kıyamete kadar sürecek ve (bu süre içinde) on iki kişi size halife olacaktır; onların hepsi de Kureyş'tendir." (24)

Bu hadis Ehl-i Sünnet'in çözemediği bir bulmacadır ve bunun cevabını bir türlü bulamamaktadırlar. Ehl-i Sünnet âlimleri, Raşit Halifeler dedikleri dört kişiden sonra onlara ekleyebilecek sadece Ömer bin Abdülaziz'i buluyorlar; geri kalan yedi kişiyi tayin edemiyorlar. Bu durumda ya İmamiyye Şiasının kabul ettiği On İki İmam'a, yani Hz. Ali ve evlatlarına inanarak Resulullah'ın Ehl-i Beyt'inin Şiası olmalıdırlar; ya da bu hadisi yalanlayıp Sahihlerinin yalanlarla dolu olduğunu söylemeli ve onlara itibar etmemelidirler.

Bunu da geçersek, hilafeti sadece Kureyş'e ait bilen bu hadis, "Şura" teorisine aykırıdır. Zira seçim ve demokrasi, bütün ümmeti kapsamalı ve hiçbir kabileye mahsus olmamalıdır. Hatta Arap kabilelerden Arap olmayanlara da geçmelidir.

* * *

Bunlar, okuyucuların sorduğu sorulara verilen kısa cevaplardır. Daha ayrıntılı cevap isteyenler tarih kitaplarına ve bu hakirin "Nasıl Hidayete Kavuştum?" ve "Doğrularla Birlikte" adlı kitaplarına başvurabilirler.

Araştırmacının, güvenilir kaynaklara başvurması, hakikatleri kabullenmeye hazırlanması, tarihi olayları dikkatle araştırması ve hakikatleri, onlara karışan batıllardan ayırıp, olduğu gibi görmesi gerekir.

Elhamdulillah,
Selam ona layık olanların üzerine olsun.


PRF. DR. MUHAMMED TİCANÎ SEMAVÎ
-------------------------------------------------
1- Al-i İmran Süresi / 154.
2- Maide Süresi /55.
3- Tarih-i Taberi, c. 2, s. 319 - 321; Tarih-i İbn-i Esir, c. 2, s. 62.
4- Sahih-i Buhari, c. 6, s. 11 ve 18.
5- İbrahim Suresi /46.
6- Bakara Suresi / 159.
7- İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 9, s. 19.
8- Sahih-i Buhari, c. 5, s. 8.
9- Sahih-i Buhari, C. 1, s. 39 ve c. 6, s. 11 - 12.
10- ed-Dürr'ül-Mensur, Suyuti, Beyyine Suresinin tefsiri.
11- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 185.
12- Ensab'uı-Eşraf, c. 1, s. 580; Tarih-i Taberi, c. 3, s. 218 - 221.
13- Tarih-i Taberi, c. 3, s. 222.
14- İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c. 1, s.19.
15- İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c. 1, s.18 - 19.
16- İbn-i Kuteybe, el.İmame ve's-Siyase, c. 1, s. 20.
17- Sahih-i Müslim, c. 2, s. 1478, h. 1851.
18- İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c. 1, s. 21.
19- İbn-i Kuteybe, el-İmame ve's-Siyase, c. 1, s. 20.
20- el- Cevheret'ün-Neyyire, c. 1, s. 164.
21- Askalani, el-İsabe Fi Ma'rifet'is-Sahabe, c. 3, s. 55; İbn-i Ebi'l-Hacıid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 12, s. 58 - 59.
22- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 100 - 101.
23- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 97, Halk İmama Nasıl Biat Eder Babı.
24- Sahih-i Buhari, c. 9, s. 101; Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1453, h. 1822.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
Cevapla

“İslam Tarihi” sayfasına dön