Ehl-i Sünnet Ve'l- Cemaat'in Öncüleri

Kullanıcı avatarı
f_altan
Mesajlar: 2376
Kayıt: 22 Oca 2007, 20:49

Ehl-i Sünnet Ve'l- Cemaat'in Öncüleri

Mesaj gönderen f_altan »

EHLİ-İ SÜNNET VE'L- CEMAAT'İN ÖNCÜLERİ

PRF. DR. MUHAMMED TİCANÎ SEMAVÎ


1- Ebubekir b. Ebu Kuhafe (Sıddık)
2- Ömer b. Hattab (Faruk)
3- Osman b. Affan (Zinnureyn)
4- Talha b. Ubeydullah.
5- Zübeyr b. Avvam..
6- Sad b. Ebi Vakkas.
7- Abdurrahman b. Avf
8- Ebubekir'in Kızı Ayşe ( Ümmül Müminin)
9- Halid b. Velid.
10- Ebu Hureyre Dusî
11- Abdullah b. Ömer
Abdullah b. Ömer'in Kitap ve Sünnet ile Muhalefeti
12- Abdullah b. Zübeyr



Yukarıda belirttiğim bu on iki kişiyi, Ehlisünnet'in takdirle andığı birçok şahsiyetin arasından seçtim. Çünkü Ehlisünnet arasında en çok adı geçen ve en çok övülen şahsiyetler bu on iki kişidir. Ehlisünnet'e göre bu şahsiyetlerin çok fazla rivayetleri varmış ve ilimleri de çokmuş. Şimdi bu şahsiyetleri kısaca tanımaya çalışacağız. Onların, isteyerek veya istemeyerek Peygamber'in (s.a.a) sünnetine nasıl muhalefet ettiklerini gözler önüne serelim ki, araştırma yapan bir şahıs hakikati bilsin.
Ehlisünnet ve'l-Cemaat, aslında var olmayan bir şeyi ispatlamaya çalışarak, sadece kendilerinin hak olduğuna, diğerlerinin de sapıklıkta olduğuna inanır.


Ebubekir b. Ebu Kuhafe (Sıddık)


Daha önceki çalışmalarımızda belirttiğimiz gibi Ebubekir, Peygamberimizden (s.a.a) beş yüz hadis toplamış, onları yakarak halka şöyle demişti:
"Allah resulünden hiçbir şey rivayet etmeyin. (Bundan dolayı) biri size bir şey soracak olursa, deyin ki: Allah'ın kitabı aramızdadır; helalini helal sayın, haramlarından da kaçının!" [1]

-Aynı şekilde, Hz. Peygamber (s.a.a) vasiyetini yazmak isterken ona muhalefet ederek Ömer'in sözünü desteklemiş ve: "Resulullah sayıklıyor, Kurân bize yeter!" demiştir.

-Hz. Ali'nin (a.s) Peygamber efendimizim (s.a.a) halifesi olduğuna dair rivayeti de görmezden gelerek hilafet makamını gasp etmiştir.

-Usame'nin ordusuyla gitmeyerek Hz. Peygamber'e muhalefet etmiştir.

-Hz. Peygamber'in (s.a.a) Hz. Fatıma (s.a) hakkındaki sünnetini çiğneyerek onu rencide etmiş, öfkesini üzerine almıştır.

-Zekât vermeyen Müslümanları öldürerek yine Hz. Peygamber'in bu konudaki sünnetini ayaklar altına almıştır.

-İyas b. Abdullah olayında da sünnete muhalefet ederek, onu (elleri bağlı olarak) ateşe atmıştır. Oysaki Peygamberimiz, ateşe atarak insanları cezalandırmayı yasaklamıştı.

-Peygamberimizin Müellefetü'l-Kulûb hakkındaki sünnetini ihlal etmiş, bu konuda Ömer'in görüşüne uyarak bu hakkı vermemiştir.

-Peygamberimizin kurallarını çiğneyerek halifelik makamını Müslümanlara danışmadan Ömer'e devretmiştir.
Peygamberimizin kuralı sayılan bunlar gibi daha birçok şeyi ayaklar altına almıştır. Bu gerçekler Ehlisünnet'in kendi tarih kitaplarında ispatlanmıştır. Âlimlerin dediği gibi, "Peygamber'in her fiili, sözü ve ikrarı" onun sünneti ise, demek ki Ebubekir bunların hepsine muhalefet etmiştir. Örnek olarak:

1- Hz. Peygamber'in Sözüyle Muhalefet

a) Peygamber efendimizin sözlerinden biri şudur: "Fatıma benim bedenimin parçasıdır. Onu gazaplandıran beni gazaplandırmıştır." Bildiğimiz gibi Fatıma (s.a) vefat ettiğinde Ebubekir'e kızgındı. Buharî, bunu Sahih'inde nakletmiştir.

b) Peygamberimiz, Usame'nin komutanlığını reddeden grup hakkında, "Usame'nin ordusuna katılmayanlara Allah lanet etsin!" buyurmuştur. O, böyle buyurduğu halde bir grup ashap Usame ile gitmeye razı olmadı. Ebubekir de Usame'nin ordusuna katılmayanlar arasındaydı.

2- Hz. Peygamber'in Fiiliyle Muhalefet

Resul-i Ekrem'in (s.a.a) fiillerinden biri de Müellefetü'l-Kulûb'a [2] Allah'ın emri gereği iyilikle davranmasıydı. Zekâttan onlara belli bir pay veriyordu. Ama Ebubekir, Kurân-ı Kerim'in açık olarak tanıdığı bu haktan onları mahrum etti ve Ömer'i razı edebilmek için Hz. Peygamber'in bu işiyle de muhalefet etmiş oldu. Zira Ömer, "Bizim size ihtiyacımız yoktur!" demişti.

3- Hz. Peygamber'in İkrarıyla Muhalefet

Peygamber efendimizin (s.a.a) onayladıkları şeylerden biri de sünnetinin yazılmasına ve halk arasında yayılmasına izin vermesiydi. Ama Ebubekir, bunların yazılmasını ve söylenmesini yasaklayarak onları yaktırmıştı.
Bunlara ilave olarak, Kurân'ın birçok hükmünü de bilmiyordu. Nitekim Kurân'da hükmü geçen kelale [3] meselesini sorduklarında şöyle demişti: "Ben kendi görüşümü söylüyorum; eğer doğruysa Allah'tandır, yanlışsa da ya benden ya da şeytandandır!" [4]

Allah aşkına nasıl şaşırmayalım? Müslümanların halifesi, Allah-u Teala'nın kitabında beyan etmesine ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) bizzat açıklamasına rağmen kendisine "kelale"nin hükmü sorulduğunda, kitabı ve sünneti bir kenara bırakıp kendi şahsî görüşüne dayanarak fetva veriyor! Üstelik, Şeytan'ın onun görüşlerinde etkili olduğunu itiraf ediyor!! Müslümanların halifesi Ebubekir'in böyle bir sözü söylemiş olması aslında pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü kendisi defalarca şöyle söylemiştir: "Benim bir şeytanım var; sürekli damarlarımda ve derimde geziniyor!"

İslam âlimleri, "Kurân karşısında kendi şahsî görüşleriyle konuşan kâfirdir" derler. Peygamber efendimiz dahi asla kendi şahsî görüşüne ve kıyasa göre konuşmamıştır. Bundan da öte, Ebubekir şöyle diyordu: "Beni sünneti uygulamak konusunda zorlamayın. Çünkü benim buna gücüm yetmez!"

Eğer Ebubekir'in sünneti uygulamaya gücü yoksa onun takipçileri ve dostları nasıl oluyor da sünnet ehli olduklarını iddia edebiliyorlar? Belki de Ebubekir, bu söylemiyle Hz. Peygamber'in sünnetinden ne denli uzaklaştığını itiraf etmiştir. Aksi taktirde Allah-u Taâla'nın şu sözünü nasıl tefsir edebilirdik ki:
"O, size dinde bir zorluk yüklemedi." [5]
"Allah sizin için kolaylığı ister, güçlüğü istemez." [6]
"Allah hiç kimseye gücünün yetmeyeceği bir şey yüklemez." [7]
"Allah Resulü size ne verdiyse alın onu ve size neyi yasakladıysa sakının ondan."[8]


Ebubekir'in "Benim Peygamber sünnetine gücüm yetmez!" sözü, aslında bu ayetlerin reddidir. Hz. Peygamber'in ilk halifesi (!) Ebubekir, o günkü şartlar altında sünneti yerine getirememişse, bugünkü Müslümanların Kurân ve sünnette emredilen hükümleri yerine getirmeleri nasıl beklenebilir?

Bunca şeye rağmen görüyoruz ki, Ebubekir, cevabı çok kolay ve hükmü çok açık olan meselelerde bile, sıradan insanlardan geri kalıyor, bunu telafi etmek için Peygamber sünnetiyle muhalefet ediyordu. Hatta Ebubekir, Peygamberimizin yaptığı ve yapılmasını önemle tavsiye ettiği "hac mevsiminde kurban kesme işini" bile yapmıyordu. Hâlbuki bütün Müslümanlar bu mevsimde kurban kesmenin önemli bir sünnet olduğunu çok iyi biliyordu.

Peki Müslümanların halifesi nasıl oluyor da böylesine önemli bir sünneti yerine getirmiyordu?
Şafiî, "Umm" adlı kitabında, Ebubekir ve Ömer'in hacda kurban kesmediklerini yazmış, buna gerekçe olarak da "Halk eğer onlara katılacak olsaydı, bunun vacip bir amel olduğunu sanacaktı; o yüzden onlar bunu istemediler" demiştir. Aynı rivayete diğer hadisçiler de kitaplarında yer vermiştir. [9]

Bu, yanlış ve delilsiz bir gerekçedir. Zira sahabeler kurban kesmenin vacip değil, sünnet olduğunu Peygamberimizden (s.a.a) öğrenmişlerdi. İnsanların kurban kesmeyi vacip sanacaklarını farz etsek bile, bunun zararı ne olurdu ki? O halde Ömer, teravih namazına (Peygamberimizin bu namazı cemaatle kılmayı yasaklamış olmasına rağmen) cemaatle kılma bidatini ilave ederken insanların bu namazın vacip olduğunu sanacaklarını neden hiç düşünmemişti? Gelin, görün ki bugün Ehlisünnet'in çoğu, bu namazın cemaatle kılınmasının vacip olduğunu zannetmektedir.
Ömer ve Ebubekir'in kurban kesme konusunda Peygamberimizin sünnetini terk etmeleri ve önemsiz bir işmiş gibi davranmaları, belki de halka Hz. Peygamber'in her sünnetini yapmanın vacip olmadığını göstermek içindi.

Böylece Ömer'in "Kurân bize yeter!" şeklindeki sözüyle Ebubekir'in "Allah resulünden hiçbir şey rivayet etmeyin. (Bundan dolayı) biri size bir şey soracak olursa, deyin ki: Allah'ın kitabı aramızdadır; helalini helal sayın, haramlarından da kaçının!" şeklindeki sözü, onların sergilediği bu tutumlarla tamamen bağdaşmış oluyor.

Dolayısıyla kurban kesmek hususunda birisi Ebubekir'e Peygamberimizin sünnetinden delil getirecek olsa, Ebubekir'in cevabı şu olacaktı: "Sakın Peygamber'in hadislerinden bir şey nakletme ve kurban kesmenin hükmünü bana Allah'ın kitabından göster!"

Araştırmacı bir insan için Peygamberimizin sünnetinin neden meçhul kaldığı, neden terk edildiği, Allah'ın hükümlerinin şahsî görüşlere ve kıyaslara göre neden değiştirildiği artık daha net bir biçimde ortaya çıkmış oldu.

Aslında bunlar, Ebubekir'in sünnete karşı nasıl bir tutum sergilediğini, Peygamberimizin sünnetinin yakılmasına nasıl müsamaha gösterdiğini, hatta bizzat kendi eliyle nasıl aşağıladığını gözler önüne seren birkaç tarihî delilden ibarettir. Eğer bu konuları daha geniş bir şekilde incelemek istesek, başlı başına bir kitap bile yazabiliriz.

İlim seviyesi ancak bu kadar olan ve Peygamber'in (s.a.a) sünnetiyle işi olmayan bir insana Müslümanlar nasıl güvenebilir ve onun taraftarlarına "sünnet ehli" demek nasıl mümkün olabilir?
Gerçek sünnet ehli hiçbir zaman sünneti görmezlikten gelip onu hafife almaz. Aksine sünneti takip eder ve ona saygı gösterir. Nitekim Allah-u Taâla Kurân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:

"De ki: 'Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.' (Ve) de ki: 'Allah'a ve resulüne itaat edin!' Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah, kâfirleri sevmez." [10][/size]
______________________________
Dipnot:

[1]-Tezkiretu'l-Hifaz, Zehebî, c.1, s.3.
[2]-Müellefetü'l-Kulûb: Kalbleri İslam'a ısındırmak için kendilerine zekâttan bir pay ayrılan kimselere denir. Kurân'da sadece bir yerde geçen "Müellefetü'1-Kulub" tabiri, bir isim tamlaması olup, "müellefe" ve "el-Kulûb" kelimelerinden oluşur. "Müellefe", ülfetlendirilen, ısındırılan, alıştırılan gibi anlamlara gelir. "el-Kulub" ise kalpler demektir. İkisi beraber, "kalpleri ısındırılan" gibi bir anlam ifade eder. Kurân-ı Kerim; Tevbe suresi 60. ayeti zekâtın kimlere verileceğini sayarken "müellefetü'1-kulûb"u da zikreder. Bu ayetin gereği olarak Resul-i Ekrem (s.a.a), zamanında zekât mallarının bir bölümünü bu tür insanlara vermiştir. Çev.
[3]-Kelale: Babası ve çocuğu olmayan kimseye denir. Nisa suresi 176. ayette bu kimsenin mirası hakkında bilgi verilmiştir. Çev.
[4]-Tefsir-i Taberî, c.4, s.191-192; Tefsir-i İbn-i Kesir, c.1, s.609; Tefsir-i Hâzin, c.1, s.326; Tefsir-i Celaluddin Suyutî, c.2, s.756. Birçokları konuyla ilgili ayetin (Nisa, 176) tefsirinde bu olaya değinmişlerdir. Ayrıca bkz: el-Camiu'l-Kebir, Suyutî, Nisa suresi 176. ayetin tefsiri.
[5]-Hac, 78.
[6]-Bakara, 185.
[7]-Bakara, 286.
[8]-Haşr, 7.
[9]-es-Sünenü'l-Kübra, Beyhakî, c.9, s.265; Cemu'l-Cevami, Suyutî, c.3, s.45.
[10]-Âl-i İmran, 31-32.
En son f_altan tarafından 07 Kas 2008, 02:53 tarihinde düzenlendi, toplamda 6 kere düzenlendi.
ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ÂL-İ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM VE FERECENA BİHİM
ceren
Mesajlar: 173
Kayıt: 20 Haz 2008, 17:26

Mesaj gönderen ceren »

bunlar hiç duymadığımız bilgiler ama bunlarla sünnileri üzmüş olmazmıyız yani madem müslüman kardeşliği diyorsak onların sevdiklerini eliştirmek doğru mu
Zülfükaaar
Mesajlar: 214
Kayıt: 04 Eki 2008, 01:25
Konum: İstanbul

Mesaj gönderen Zülfükaaar »

Böyle söylemek Allah’a ve Resulüne karşı gelmek olur. Yani, Allah ve Resulünün onlara verdiği kıymeti, makamı beğenmemek, itiraz etmek olur. Resulullah efendimiz, “Eshabım [Arkadaşlarım]” diyor, muhaliflerim demiyor. muhalif ifadesinde düşmanlık ve karşıtlık vardır. Allahü teâlâ onları övüyor, (Hepsine Cenneti söz verdim) buyuruyor. (Hadid 10)

İkincisi, Eshab-ı kiramın icmaına karşı gelmiş oluyor. Çünkü İlk halife Hazret-i Ebu Bekir, Eshab-ı kiramın icmaı ile seçilmiştir. Biat etmeyen kimse kalmamıştır.

Eshab-ı kiramın hepsinin söz birliğine icma denir. İcmaya uymak farzdır. İcma’yı inkâr ise küfürdür. Hazret-i Ebu Bekir'le Hazret-i Ömer'in hilafetlerini inkâr eden kâfir olur. Cenaze namazının farzı kifaye olduğunu inkâr eden kâfir olur. Çünkü icma’ı inkâr etmiştir. (Redd-ül-muhtar)

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Ümmetim dalalet üzerinde ittifak etmez.) [İbni Mace]

(Cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.) [Buhari]

(Cemaatle birlikte olun! Allah’ın rızası, rahmeti, yardımı cemaat ile birliktedir. Cemaatten ayrılan Cehenneme düşer.) [İbni Asakir]

(Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

(Sürüden ayrılanı kurt, cemaatten ayrılanı şeytan kapar. Sakın cemaatten ayrılmayın!) [Tirmizi]

(Cemaatten bir karış ayrılan İslam halkasını boynundan çıkarmış olur.) [Ebu Davud]

Bir âyet meali şöyledir:
(Müminlerin yolundan ayrılanı Cehenneme atarız.) [Nisa 115]

Bu âyet-i kerime ve yukarıdaki hadis-i şerifler, icmanın önemini göstermektedir. Eshab-ı kiramın söz birliği ile yaptığı işleri beğenmeyenin kâfir olacağı bütün fıkıh kitaplarında yazılıdır. Eshab-ı kirama itimat kalmayınca, onların topladığı Kur’an-ı kerime de, hadis-i şeriflere de gölge düşer.

Hepsi Cennetlik olan Eshab-ı kiramın bazısını, herhangi bir sebeple kötülemek birkaç bakımdan caiz değildir:
1- Eshab-ı kiram Peygamber efendimizin arkadaşları ve dostlarıdır. Onun dostlarını üzmek, Onu üzmek demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eshabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Buhari]

2- Eshab-ı kiram, bizim ölülerimiz olduğu için kötü söz söylenmez. Çünkü (Ölülerinizi hayırla anın, iyiliklerini söyleyin, kötülüklerini açıklamayın) hadis-i şerifine aykırı olur. (Tirmizi)

3- Eshab-ı kiramın kusurları olsa bile, söylememek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eshabımın kusurları, yanlış hareketleri olacaktır. Allahü teâlâ, benim hatırım için onların kusurlarını affedecektir.) [İbni Asakir]

4- Eshab-ı kiramın kusurunu söylemek fayda vermeyeceği gibi, aksine Cehenneme gitmeye sebep olacağı için susmak gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eshabım arasında fitne çıkacak, Allahü teâlâ benimle olan sohbetlerinin hürmetine, fitnelere karışan Eshabımı affedecek, bunlara dil uzatanlar Cehenneme gidecektir.) [Müslim]

5- Peygamber efendimiz, (Eshabımı kötülemeyin) buyurduğu için onların hiç birisi hakkında kötü söz söylenmez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Eshabımı kötüleyenler, Müslümanlıktan ayrılmış olur.) [Beyheki]

(Eshabımı kötüleyene Allah lanet etsin.) [Taberani, Beyheki, Hakim]

6- Allahü teâlâ, onlardan razı olduğu ve onların kusurlarını affettiği ve hepsine Cenneti söz verdiği için kötülemek caiz olmaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah onlardan razıdır.) [Tevbe 100]

(Hepsine hüsnayı [Cenneti] vaad ettik.) [Hadid 10]

7- Araf ve Hicr surelerinde (Biz azimüşşan, onların kalblerindeki gıl ve gışşı nezettik) buyuruluyor. Yani kalblerindeki kin ve düşmanlık gibi şeyleri kökünden çıkarıp attık. Demek ki, hiçbir sahabi, başka bir sahabiye haset ve kin beslemez. Çünkü, hepsi Hakkulyakin mertebesine ulaşmışlardır. Aralarındaki savaşlar ictihad sebebi ile idi. Her biri, kendi ictihadı ile hareket etmeye mecbur olduğundan, hiçbiri kötülenemez. Eshab-ı kiramdan birini kötülemek, (Allah onlardan razıdır) mealindeki âyete inanmamak olur. (Tathir-ül-cenan)

İmam-ı a'zam, (Eshab-ı kiramın hepsini hayırla anarız) buyurdu. İmam-ı Şafii ve Ömer bin Abdülaziz de, Eshab-ı kiram arasındaki savaşlar hakkında (Allahü teâlâ, ellerimizi, bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de, dilimizi tutup, bulaştırmayalım!) buyurdu. (M. Rabbani c.2, m.96)

İmam-ı Gazali hazretleri de (Dinimizi bize ulaştıran Eshab-ı kiramdır. Onlardan birini kötülemek, dini yıkmak olur) buyurdu. (Envar li-amel-il-ebrar)
Fatır Suresi 5. Ayet :Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi
aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak)
aldatmasın.
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Mesaj gönderen biralevi »

ceren yazdı:bunlar hiç duymadığımız bilgiler ama bunlarla sünnileri üzmüş olmazmıyız yani madem müslüman kardeşliği diyorsak onların sevdiklerini eliştirmek doğru mu
Ceren can
Vahdet ilişkisine yönelik hassasiyetin çok güzel keşke kendisini alevi olarak tanıtan tüm dostlar bu açıdan bakabilseydi Ancak
Günümüzde yaşadığımız pek çok sorun bize tarihten geliyor,tarihi çözümlemeden günümüzün bazı sorunlarını çözmek mümkün gözükmüyor,tarihle hesaplaşmamızı yapmak zorundayız,eğer aksi olsaydı Allah(cc) yüce kitabında pek çok kez tarihe bakmamazı ibret almamızı söylemez ve pek çok kişinin ve tarihi olayın hikayesini bizlere aktarmazdı.Çeşitli nedenlerle tarihi bazı kişilikleri ve olayları kutsadığımızda bu ürettiğimiz tabu nedeniyle günümüzde çıkmaza saplanır bölük pörçük oluruz öylede oluyoruz,
Bak güncel örnektir Mustafa diye bir film çekildi kaç parçaya bölündük neden? Çünkü bazıları milli mücadele önderini kutsamış,dokunulmaz ilan etmişti ve en küçük zafiyetini bile görmek göstermek istemiyordu,bunun akılları dondurduğunu kabul etmek istemiyorlardı.
Aynı şeyi Sünni Müslüman kardeşlerimiz içinde söyleyebiliyoruz,Allah(cc) yüce kitabında EHLİ BEYTİ masum ilan ederken tarihin akışı bazı kişi ve olayları onların önüne getirerek ,Ehli Beyti kamufle etmiştir,tüm insanları sahabe ilan edip kutsayarak akılları dondurmuş olayları ve kişileri sağlıklı tahlil etmemizi önlemiştir,sırf bu nedenle dahi Müslümanların iki yakası bir araya gelmemiş bölük pörçük olunmuştur.
Herkes istediğini sever sayar bu sorun değil ama bu sevilen ve sayılan kişiler gerçek sevilecek ve sayılacak kişilerin önüne çıkarılırsa bu ciddi sorundur.
Bizim toplum Hacı Bektaşı sever sayar ama bu sevgi ve saygı yüzlerce yıldır bize 12 imamların abdestini namazını haccını dahi öğretmemiştir o halde bu sevgi ve saygının engelleyici bir yanı olduğunu söylemeli değilmiyiz?Bu kişiyi kenara çekmeyi başaranlar gerçek 12 imam bilgilerine kavuşma bakımından daha şanslı olduklarını da bizzat görüyoruz.Ehli beyt düşüncesi ve kişileri tüm insanların ortak değeridir kimsenin tapulusu değildir,Aleviyim diyenlerin Ehli beyti öğrenmeleri ne kadar gerekliyse sünniyim diyenlerinde o kadar gereklidir,
Aleviyim diyenler hacı bektaşı,Atatürkü,yakın tarihte her dönemin chp liderini nasıl ön plana çıkarıp doğmatikleşiyorsa sünniyim diyenlerde sahabe dedikleri halife dedikleri tarikat şeyhi dedikleri kişilerle aynı doğmatikleşmeye giriyorlar,oysa bunları arka plana yada yan plana çekebilseler gerçek Ehli Beyt bilgisine ulaşma konusunda çok büyük bir aşama kaydetmiş olacaklardı.
Mesela Atatürk günümüzde bazılarınca kutsanmış masum kabul edilmiş insanüstü bir seviyeye çıkarılmıştır oysa oda insandır ve birçok zaafları vardır,hatta bu konuda en çok eleştiri getiren Sünni Müslüman kardeşlerimiz aynı duruma sahabe yada ilk üç halife yada Osmanlı padişahları yada tarikatlarının önderleri konusunda düşmektedirler,oysa bunlarında sıradan insanlar olduğunu hataları zaafları bilgisizlikleri olduğunu görmeleri gerekir,
İşte Ticanide kitabını bu amaçla yazmış,asla hakaret yada aşağılama yapmadan Sünni kaynaklarıyla bu kutsal kabul edilen insanlarında normal senin benim gibi insanlar olduğunu ortaya koymaya çalışıyor,
Kuranı kerimdeki bunca tarihi kıssa ve şahısın öyküsü iş olsun sayfa dolsun diye anlatılmıyor bunlar bize ibret olsun diye anlatılıyor,
Alevisi sünnisi tüm sevdiklerimizi bir kenara çekeceğiz ve en öne Allahın sev dediklerini(itretini yani ehli beytini) getireceğiz ve onların sözlerine kulak vereceğiz.Böylece hem birlikteliğimiz daha sağlamlaşacak hem de tarihi tüm ihtilaflar kenarda arka planda kalmış olacaktır.
Bundan korkan endişe eden panikleyen olursa da onun niyetinin gerçek yada doğru olmadığını anlayacağız tıpkı günümüzün Kemalistlerinin sıradan bir MUSTAFA filminden rahatsız oldukları gibi çünkü onlar Atatürkün fikirleriyle değil bu isimle elde ettikleri rantı korumaya çalışıyorlar,tıpkı Baykal gibi paniklemeleri bu yüzdendir.
Eğer bir Sünni Müslüman bu bilgilerden rahatsız oluyorsa o hakk peşinde değil demektir çünkü hakkın peşinde koşanlar doğrulardan gerçeklerden asla korkmaz kaçmazlar tam tersi doğruların üzerine giderler.
Zaten aktarılanlar yanlış ise kantlar sağlam değilse bu durumda da bunların çürütülmesi gerekir .
Yani bağırmak çağırmak paniklemek endişe etmeye gerek yok ,ya hep birlikte doğrulara uyacağız bunları görüp günümüzdeki pozisyonumuzu düzelteceğiz ki bu Ehli Beyti ön plana çıkarmak demektir,
Yada verilen bilgi ve kaynakları daha ciddi kaynaklarla çürüteceğiz mahküm edeceğiz,bunlar vahdete zarar vermez tam tersi güçlendirir,hakkın peşinde koşmak istemeyenlerle yapılacak vahdette zaten bir işe yaramaz uzun ömürlüde olmaz,en sağlam vahdet hakkın peşine koşmaya niyetlenmiş olanların aralarında yaptıkları vahdettir.Asla yıkılmaz.
Umarım anlaşılmıştır.
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Mesaj gönderen 3nokta »

Bu gerçekleri dile getirmemek aslında hakkı gizlemektir. İslam kardeşliği bizim inancımızı açıklamamızı yasaklamaz. Eğer yasaklıyorsa ben bu kardeşliği reddediyorum. Neden onlar muaviyeyi överken bizi incitmiş olmuyorlar mı? Ama biz yine de vahdet diyebiliyoruz. o halde eğer biz de onların övdüğü bu munafıkların içyüzlerini açıklıyorsak bundan kimse alınmasın darılmasın. çünkü biz böyle inanıyoruz aksi halde zaten biz biz olmayız ki:)
nokta koymuyoruz artık cümle sonlarına
noktayı koyacak olan sensin anlasana
. . .
alone_man
Mesajlar: 1769
Kayıt: 13 Oca 2008, 21:28

Mesaj gönderen alone_man »

meshedi313 yazdı:Bu gerçekleri dile getirmemek aslında hakkı gizlemektir. İslam kardeşliği bizim inancımızı açıklamamızı yasaklamaz. Eğer yasaklıyorsa ben bu kardeşliği reddediyorum. Neden onlar muaviyeyi överken bizi incitmiş olmuyorlar mı? :)
muaviyeyi övüyorlar biz inciniriz diye hiç düşünmüyorlar evet inciniyoruz ama kardeşlik adabına katlanıyoruz
yavuz gibi kanuni gibi alevi katillerini övüyorlar okullara isimlerini veriyorlar biz inciniriz diye hiç düşünmüyorlar inciniyoruz ama kardeşlik adabına vatan uğruna katlanıyoruz
eğer incinen olacaksa oda bizim gibi katlanmayı denesin en azından bizim yüzyıllarca ne çektiğimizi bir nebzede olsa anlamış olurlar
ali muhsin
Mesajlar: 3121
Kayıt: 24 Nis 2007, 18:41

Mesaj gönderen ali muhsin »

Aliyenveliyullah demeyin incirler, Vahdet bozulur ...Üc Halife döneminde Ehli Beyte Yapilan haksizligi anlatmayin incinirler, Vahdet bozulur ...Kerbela Katliyaminin temelini Atan ve Muaviye (la) Sama vali yapanlari aciga cikarmayin incinirler, Vahdet bozulur ...Fatima (as) min Evini yakanlari Kaburgasini kiran ve Dogmamis Cocugunu Düsüren, Kimler oldugunu aciklamayin incinirler, Vahdet bozulur ...Imam Ali (as) Hakkini gasp edenler ve Peygamber (saa) Vasiyetini hice sayanlari aciklamayin incinirler, Vahdet bozulur ...12 Imamlara yapilan Haksizliklari anlatmayin incinirler, Vahdet bozulur ...Emevi ,Abbasi,Osmanlinin kanli Tarihlerini aciklamayin incinirler, Vahdet Bozulur ...Alevilere Siilere Yapilan katliyamlari aciklamayin incinirler, Vahdet bozulur vs .vs Eger Vahdeti Korumak buysa Afedersiniz Tüküreyim Böyle Vahdete !!!

Vahdet Yapilacak ama gercekler gizlenecek öylemi Aman Vahdet Bozulmasin ...bu Vahdet anlayisi degil, düpedüz Yalakalik anlayisidir !! Mücahid Hocam gibi Delikanli Alimlerimiz ne güzel aciklamis Tüm Delil ve ispatlari ile gercekleri ortaya koymuslar .isteyen kabul eder isteyen etemez ..Ehli Beytin önünede kimse gecirilemez ! Vahdet ancak Kuran ve Ehli Beyt Sancagi altinda olur ! Bunun disinda, Diger Vahdet anlayis ise tamamen cikar ve rant Vahdetidir ve bunlar Red edilmesi gerekir !!
Kullanıcı avatarı
mefatihul cinan
Mesajlar: 7
Kayıt: 25 Haz 2007, 10:41

Mesaj gönderen mefatihul cinan »

Bu yazı neden birilerini rahatsız ediyorki? Tarihe mal olmuş gerçekleri gizlemenin bir anlamı yok. Bu zamana kadar insanlar bilerek yanıltılmış haketmeyene üstünlük hediye edilmiş, buna karşı hakkı elinden alınan kenara itilmiş. Şimdi haklıyı haksızı gün yüzüne çıkaranlar neden suçlanıyor? Hiç kimsenin hakkı yoktur ki toplumun dini yapısını peygambere rağmen kendi emellerine alet etsin! Ta peygamberimiz saa in vefatından bu yana yükselen feryatları kimse gizlemesin birileri de kusura bakmasınlar güneş çamurla sıvanmaz. Mücahid hocamızdan Allah cc razı olsun. Bizi bilgilendirdiği için.
3nokta
Mesajlar: 3381
Kayıt: 26 Ara 2006, 22:16
Konum: Meşhedi313

Mesaj gönderen 3nokta »

Ali abi güzel yorum beğendim yorumunu.
Kullanıcı avatarı
MERDAN
Mesajlar: 956
Kayıt: 01 May 2007, 22:14

Mesaj gönderen MERDAN »

ceren yazdı:bunlar hiç duymadığımız bilgiler ama bunlarla sünnileri üzmüş olmazmıyız yani madem müslüman kardeşliği diyorsak onların sevdiklerini eliştirmek doğru mu
İslamda vahdetin oluşması, farklı mezheplerin birleşip tek bir mezhebe dönüşmesi yada birinin diğerine iltihakı şeklinde değildir. Zaten genel anlamda böyle bir şeyin olması eşyanın tabiatına da aykırıdır.

Rahmetli Ali şeraiti: “islamın iki ana kolu ehli sünnet ve şianın birleşmesi şarttır ama imkansızdır” diyerek bunun olmazlığına vurgu yapar.

Mezhepler arasındaki bireysel yada sınırlı küçük çaplı geçişler bu yargının dışındadır elbette.

Vahdet ancak “din kardeşliği” noktasında olur. Ortak inançlarımızın ön plana çıkarılmasıyla olur. Cahilane söz ve eylemlerden uzak kalmakla olur. Tabuların yıkılması ve birtakım ezberlerin bozulmasıyla olur. Şii ve Sünnilerin birbirlerini küfr ile itham etmemeleri ve en önemlisi İslam düşmanlarına karşı ortak tavırlar geliştirmekle olabilir. Yoksa yüzyıllardır üzeri örtülmeye küllenmeye çalışılan kimi tarihi gerçeklerin ve doğruların kanıtlarıyla ortaya konulmasıyla vahdete bir zarar gelmez aksine bu gerçek anlamda bir vahdet anlayışının oluşmasına katkı sağlar.

İtikadi anlamda Ehlibeytin (a) dinimizdeki yeri ve önemini ve hatta olmazsa olmazlığını belirten doğruların açıklanmasından rahatsız olanlar bundan incinmek yerine eğer yapabiliyorlarsa oturup bu konulardaki şianın delillerini çürütebilmeliler. Bunu yapamıyorlarsa o zaman incinmeyede hakları yoktur ve gerçek manada vahdeti de istemiyorlar demektir.

Sanırım İslamdaki bu vahdet anlayışının gelişmesi sıradan insanlarla değil ama her iki tarafın önyargısız ve gerçekten inancında samimi alimlerinin ortak çalışmaları ve karşılıklı fikir teatisinde bulunmalarıyla mümkün olacak ve yukardan aşağı doğru yani alimlerden müslüman halklar tabanına doğru bir yayılma trendi gösterecektir. Ve inanıyorumki Allah onların bu işte ki samimiyetleri oranında vahdetî başarılar nasip edecektir müslümanlara.

Bu amaçla iran islam inkılabından hemen sonraki yıllarda oluşturulan “takribi mezahip” yani mezhepleri birbirine yakınlaştırma (birleştirme değil) adlı kurumun çalışmalarına çeşitli ülkelerden üst düzey şii ve sünni müctehidler- alimler aktif olarak katılmışlar ve halende devam etmektedirler elhamdülillah. İnşallah hayırlı gelişmelere vesile olurlar ve güzel haberler alırız onlardan. :D
Allahım bana adaletinle değil, merhametinle davran. İMAM ALİ (A.S)
Cevapla

“İslam Tarihi” sayfasına dön