Uğur Mumcu cinayeti !!

Cevapla
biralevi
Mesajlar: 1487
Kayıt: 24 Ara 2006, 14:02

Uğur Mumcu cinayeti !!

Mesaj gönderen biralevi »

Uğur MUmcunun Siyonistlerin hizmetçileri tarafından katledilmesinden sonra oyuna gelip meydanlarda 'Türkiye İran olmayacak' diye meydanlarda böğürenler okusunda birdaha benzer oyunlara gelmesinler




Mehmet Şahin
Selam Örgütü ve Dinlemeler

Bismillahirrahmanirrahim

24 Şubat günü yeni bir dinleme skandalı Türkiye gündemine bomba gibi düştü. Siyasetçiden gazeteciye, iş adamından işsize varıncaya kadar pek çok insan 2011 yılından beri dinlenmekteymiş.

Dinlemeler daha önce de gündeme gelmişti. Pek çok kişinin dinlendiği biliniyordu. Açıkçası dinleme işinin bu boyutu ve benim ismimin geçmesinden ziyade ‘örgüt boyutu’ benim oldukça dikkatimi çekti. Dinlemeler Selam Örgütü çerçevesinde savcıların direktifiyle gerçekleşmiş. Gazetelerde verilen haber böyle.

Bu Selam Örgütü nereden çıktı? Nasıl bir örgüttü? Bu kadar değişik çevre ve tipten insan nasıl böyle bir örgüt çerçevesinde birlikte dinlenmişti? Neden böyle bir zamanda gazetelere manşet edildi? Tüm bu soruları çoğaltarak sormamız mümkün.

5 Mayıs 2000 yılı gece saat 03.00’da İstanbul başta olmak üzere evlere baskınlar düzenleniyor ve eş zamanlı operasyonlar gerçekleştiriliyordu. Gözaltına alınanlar henüz neden gözaltında olduklarını bilmeden o günkü gazeteler ve televizyonlar, “Uğur Mumcunun katilleri yakalandı, İran ajanlarıyla çalışan örgüt çökertildi, Acem bülbülleri ötüyor ve hatta daha da ileri giderek evinde çoluğunun çocuğunun yanında gözaltına alınan insanlar için içişleri bakanının evinin çevresinde gözetleme yaparken yakalandı” gibi haberleri servis etmeye başlamışlardı. Oysa gözaltına alınanların emniyette sorgusuna bile başlanmamıştı.

Operasyon kime, hangi çevreye yapılmıştı? Selam Gazetesi ve Selam Vakfı bu operasyonun hedefindeydi. Türkiye genelinde yaklaşık iki bin kişi gözaltına alınmış, evlerde karakollar kurulmuş, Selam gazetesinin dağıtımını yapıp ekmek parası kazanma derdinde olanlardan tutun da, gazeteye abone olanlara varıncaya kadar geniş tutulan bir operasyon olmuştu.

Gazetelere ve televizyonlara göre İran’a çalışan, Uğur Mumcu’yu öldüren eli kanlı bir terör örgütü çökertilmişti. Birkaç gün içinde gözaltına alınanlardan çoğu serbest bırakıldı. İstanbul’da yakalananlar ise ‘aslında evlerinden alınanlar’ olarak Ankara’ya sorgulanmak üzere götürüldüler. Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde sorguya yani işkenceye alındılar. Herkes senaryodaki konumuna göre sorgulanıyor ve işkence görüyordu. “Şu suçu işledin mi? Şunu niye yaptın?” diye bir sorgu yok; sadece hazırlanmış ifadelere imza atmaları isteniyordu. Söz konusu ifadeler sözde itirafçıların beyanlarına göre hazırlanmıştı ki bu itirafçı konumunda olanlar daha ilk mahkemede kendilerinin tehdit edildiklerini, pazarlık yapıldığını ve ifadelerin ezberletildiğini mahkeme huzurunda gayet açık ve anlaşılır bir şekilde beyan ettiler. İfadelerde geçen ve imzalatılmak istenen ifade zabıtlarında suçlamalar oldukça ağırdı. Uğur Mumcu’nun öldürülmesi, İranlıların kaçırılması, Basın Müzesi baskını, kamplar, siyasi eğitimler vs…

Oysa gözaltına alınanlar ve bu ifadeleri imzalamaya zorlananlar, legal olarak çıkan ve yasal tüm sorumlulukları yerine getiren Selam Gazetesi sahipleri, çalışanları ve Selam Vakfı’na gelip gidenlerden başkaları değildi.

Bu şahısların evlerinde, işyerlerinde örgütsel hiçbir doküman bulunmadığı gibi ortada silah veya benzeri hiç bir şey de yoktu. Herkes tarafından bilinen tanınan insanlardı.

Ankara Terörle Mücadele Şubesi’nde ve bazı illerde sorgulama adı altında işkenceler devam ederken gözaltındaki iki kişiye, Abdulhamit Çelik ve Yusuf Karakuş’a, Uğur Mumcu’yu nasıl öldürdükleriyle ilgili tatbikat yaptırılıyor, yüzlerce basın mensubunun önünde tam bir tiyatro sergileniyordu. Uzatmayalım; gözaltındaki senaryoya göre kilit noktadaki bazı şahıslar dayatılan ifadeleri imzalamayınca panik başladı. Bu arada Abdulhamit Çelik’in de Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü gün İstanbul’da düğünü olduğu ortaya çıkınca senaryo hepten çökmeye yüz tuttu. Oysa şahıslar daha gözaltına alınır alınmaz örgüt üyesi ve katil oldukları ilan edilmişti. Hem de devletin en tepesindekiler tarafından. Başbakan, İçişleri bakanı ve davaya bakan savcı...

Bu senaryo nasıl devam ettirebilirdi? İstanbul’dan gözaltına alınan bazı şahıslar mahkemeye sevk edilirken, aynı gün Ankara’da bir operasyon daha başlatıldı. Yeni şahıslar gözaltına alındı. Bu sefer hızını alamayan savcı ve emniyetçiler, sadece Uğur Mumcu’nun değil Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Amerikalı diplomat, İsrailli diplomat vs.. ne kadar faili meçhul kalmış cinayet dosyaları varsa hepsini kapattılar.

Söz konusu şahısların evinden, işyerlerinden, üzerlerinden örgütsel herhangi bir doküman çıkmayınca bir de örgüte isim babası oluverdiler. Gözaltındaki bu insanlar bir zamanlar “Tevhit” isminde bir dergi çıkartmıştı. Arkasından Selam adında bir de gazete çıkarttılar. Öyleyse bu örgütün adı “Tevhit Selam” örgütü olmalıydı. Böylece meşhur “Selam Örgütü” ortaya çıkmış oldu.

Onlarca insan bu davadan yargılandı. Üç kişiye idam cezası verildi. Daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapse dönüştü. Halen cezaevinde yatmaktalar. Diğer zanlılara en az on iki yıl altı ay olmak üzere ağır cezalar yağdırıldı. İnsanlar yıllarca cezaevinde kaldılar. Ve bugünlerde Yargıtay aşamasındaki dosyadaki cezalar onaylanırsa üç ay ile dört buçuk yıl arası tekrar yatmak üzere cezaevine konacaklar.

Bütün bunları nereden mi biliyorum? Çünkü ben de UMUT operasyonuyla İstanbul’da gözaltına alınan, idamla yargılanan, beş yıl cezaevinde tutulan, Yargıtay onadığı takdirde üç ay daha cezaevinde yatacak olanlardan biriyim.

Tevhit Dergisi ve Selam Gazetesi başta Amerika’nın ve İsrail’in Türkiye ve İslam coğrafyasında oynadıkları oyunları, yaptıkları yayınlarla göz önüne seriyor; Müslümanları Emperyalizme ve Siyonizme karşı uyanık olmaya çağırıyor; sosyal ve kültürel etkinliklerle Müslümanların bilinçlenmesine gayret ediyordu. Ümmet bilinci çerçevesinde tüm İslam coğrafyasındaki Müslümanların sorunlarıyla ilgileniyor, onların bu topraklardaki sesi ve yüreği oluyorlardı. Böyle olunca da Emperyalist efendilere, Siyonistlere ve onların yerli uşaklarına göre çok oluyorlardı. Susturulmaları ve durdurulmaları gerekiyordu. Böylece 28 Şubat sürecinin bir devamı olan UMUT operasyonu başlatılmış oldu.

Fethullah Gülen yapılanması söz konusu Selam çevresini hiç sevmezdi. Niye mi? Çünkü ilk defa bu yapıyla ve deşifre edilmesiyle ilgili yazılar Tevhit Dergisi ve sonraları Selam Gazetesi’nde yayımlanmıştı. Üstelik bu yapının küresel ortaklarının da düşmanıydılar.

Bugün bu dinleme listesine baktığımda o gün Selam Gazetesi çevresini katil ve eli kanlı hain bir örgüt ilan edenler dahi ‘Selam Örgütü üyesi’ olmaktan dinlenmiş. Bu ne yaman çelişki demekten kendimi alamıyorum. Listeye baktıkça gülmemek için kendimi zor tutuyorum.

Bizler UMUT davası mağdurları olarak yıllarca mazlumiyetimizi anlatmaya çalıştık. Bize yönelik operasyonun arkasında Amerika var, İsrail var dedik. Sesimizi duyurmak için çok uğraştık ama başta ‘İslami’ medya olmak üzere sesimizi duyan olmadı.

Eğer o gün birileri sesimizi duysaydı, bugün belki de bu dinleme skandalı başlıkları atılmayacak, yasa dışı dinleme yapılamayacaktı. Ve birileri birilerine şantaj yapamayacaktı.

O günler de kimi kardeşlerimiz bize sırtlarını dönmeseydi, çoluk çocuğumuzdan cüzamlı görmüş gibi kaçmasaydı, bugün belki de dinleme listesinde isimleri olmayacaktı. O gün kardeş olabilseydik bugün karanlık yapılanmaların tuzağına düşmeyecektik. O gün bize yönelik komplo tüm İslami çevrelerin karşı koyması ve sesini yükseltmesiyle bozulsaydı, bugün kimse komplo kurmaya cesaret edemeyecekti.

Bizler Terörle Mücadele Şubesi’nde işkence görürken, idamla yargılanırken, kardeşliği unutup, bizden uzak duran, ceza evinden tahliye olduğumuzda bizi görüp yolunu değiştiren bazı kardeşler; eğer bu liste doğru ise hepinize geçmiş olsun.

Bu ülke de hukuksuzluğun hangi boyutlarda olduğunu masumiyetin hiçbir anlam ifade etmediğini, adaletin herkes için lazım olduğunu anlamamız bakımından uydurma Selam örgütü ve dinleme listesinin ortaya çıkması önemlidir.

Ben şahsen yirmi yıldır aynı telefonu kullanıyorum. Dinleme yapanlar yorulmasın diye numaramı hiç değiştirmedim. Bir de bu dinleme işinin bence iyi bir tarafı da var. Dinleme yapan zati muhteremler bizim konuşmalarımızdan insani ve İslami bazı şeyler öğrenmiştir diye umut ediyorum.

Şimdi vicdan sahibi herkesin UMUT operasyonu ve isnat edilen Selam Örgütü davasının hangi saiklerle ortaya konduğunu anlamış olması gerekir.

Bu davadan hükümlü kim varsa derhal serbest bırakılmalı ve bu dava adil mahkemelerce yeniden görülmelidir. En azından bu dinleme listesine adı konan herkes bunun için çaba sarf etmelidir.

Kanaatimce birileri birilerini dinlemek için mahkemelerce varlığı kabul edilmiş ‘Selam Örgütü’ nün adını kullanmış ve bu dinlemeler yapılmıştır. Dinlemeyi yapanlar ve yaptıranlar, aslında böyle bir örgütün olmadığını dinlenenlerin de alakası olmayan kişiler olduğunu çok iyi biliyorlar.

Sizi bilmem ama ben bu hadisede üç ders çıkarttım;

Ders 1: Demek ki adalet herkese lazımmış.

Ders 2: Kardeşine asla sırt çevirmeyecekmişsin.

Ders 3: Herkesin bir hesabı varmış ama Allah (c.c.)’ın da bir hesabı varmış.

Herkes hesabında yanılır ama Allah asla yanılmazmış
Cevapla

“İç Siyaset (Politika)” sayfasına dön