"Hangi Dostlarımızdansınız"

Cevapla
N.K.Caferi
Mesajlar: 214
Kayıt: 24 Eyl 2010, 09:56
Konum: Gönlümüzde senin aşkından gayrısına yer yok. Toprağımız aşkınla yoğrulmuş, gayrısına yol yok .

"Hangi Dostlarımızdansınız"

Mesaj gönderen N.K.Caferi »

Adamın biri, İmam Sadık'ın (a.s) huzuruna geldi. İmam, ona hangi kabileden olduğunu sordu. Adam, "Sizin dostlarınızdan olup sizin izindeyiz" dedi. İmam, "Allah Teala sevdiği herkesin işini kendisi üzerine alır ve bu durumda da cenneti ona farz eder" buyurdu.

Daha sonra, "hangi dostlarımızdansın?" buyurdu. Adam, sustu ve cevap vermedi. O sırada Sudeyr, İmam'a, "sizin dostlarınız kaç kısımdır?" diye sordu. İmam, "üç kısımdır" buyurdu. "Bir kısmı bizi görünüşte severler, ancak gerçekte bizi sevmezler. Bir kısmı bizi hem görünüşte ve hem de gerçekte severler. İşte onlar tatlı ve afiyetli sudan içen en üstün örneklerdir. Kur'an-ı Kerim'in, hakikatini, bütün sebeplerin sebebini bilen onlardır. Onlar, en üstün örneklerdir. Fakirlik, yoksulluk ve her türlü zorluklar hızlı koşan atın maksadına ulaşmasından daha çabuk ulaşır onlara. Zorluklar çekerler, korku ve ıstırap içinde olurlar. Devamlı imtihanlarla karşılaşırlar. Bazıları yaralanır, bazılarınınsa başları bedenlerinden ayrılır. Onlar, uzak beldelere dağılmışlardır. Allah Teala, onların hürmetine hastaya şifa verir, yoksulu zengin eder. Onların hatırı için zafere ulaşırsınız, rahmet yağmuru yağar ve rızıklanırsınız. Onların sayısı çok azdır. Ama Allah Teala'nın yanında değerleri çok fazladır. Bir kısmı ise bizi görünüşte değil içlerinden severler.

En düşük derecede olan birinci kısımdakiler, bizi görünüşte severler ve bize karşı padişahlar gibi davranırlar. Dilleri bizimledir, fakat kılıçları bize karşıdır.

Üçüncü derecedekiler, bizleri görünüşte değil de içlerinden severler. Kendi canıma ant olsun, eğer bizi görünüşte değil, içlerinden sevselerdi gündüzlerini oruç tutarak ve gecelerini teheccüd ve ibadet ederek geçirirlerdi. Böyle olanların dünyayı terk ettikleri yüzlerinden belli olur. Onlar barış ve itaat ehlidirler. "

İmam'ın (a.s) bu sözleri üzerine, o adam, "Ben sizi hem görünüşte ve hem de gizlide sevenlerdenim" dedi. İmam, "Bizi hem görünüşte ve hem de içlerinden sevenlerin bir takım belirtileri vardır. Onlar o belirtilerle tanınırlar" buyurdu.

Adam "O belirtiler nedir?" diye sorması üzerine, İmam şöyle buyurdu:

"O belirtiler özel bir, akım sıfatlardır. İlki, onlar Allah Teala'yı olması gerektiği gibi tanımışlardır. Tevhid bilgilerini güçlendirip sağlamlaştırmışlardır. Daha sonra, Allah'ın ne olduğu ve hangi sıfatlara sahip olduğunu bilmişlerdir. Daha sonra imanın sınırlarını, hakikatini, şartlarını ve tevilini bilmişlerdir."

Sudeyr: "Ey Resulullah'ın (s.a.a) torunu, ben sizin imanı böyle nitelendirdiğinizi duymamıştım" diye arz etti.

İmam, "Evet" buyurdu. "Kime iman edilmesi gerektiğini bilmedikçe, imanın ne olduğunu sormak doğru değildir."

Sudeyr, İmam'dan buyruklarını biraz daha açıklamasını istemesi üzerine, imam şöyle buyurdu: "Allah Teala'yı içinden geçen hayallerle tanıdığını sana, kimse müşriktir. Allah'ı, manaya dikkat etmeksizin ismen tanıdığını sanan kimse, Allah Teala'nın mukaddes zatına hakaret ettiğini itiraf etmiştir. Çünkü isim hadis olup sonradan ortaya çıkmıştır.

İsim ve manaya taptığını sanan kimse de Allah Teala'ya şirk koşmuştur. Allah Teala'ya, idrakle değil de sıfatlarıyla tapıldığını sanan kimse işi gaybe bırakmıştır. Sıfatla sıfat sahibine bir arada taptığını sanan kimse ise tevhidden uzaklaşmıştır. Sıfatlananı sıfata nispet veren kimse ise büyüğü küçültmüştür (Allah'ı hakkını vererek takdir etmediler -En'am/91-)."

"O halde tevhidin yolu nedir?" diye arz edilince de şöyle buyurdu: "Bu konuda bahsedilebilir. Bundan çıkış yolu vardır. Hazırda olanın zatı sıfatından önce, gaipte olanın ise sıfatı zatından önce tanınır."

"Hazırda olanın zatı sıfatından önce nasıl tanınır?" diye sorulduğunda İmam (a.s) şöyle buyurdu: "İlk önce onu tanırsın ve onun bildiğini bilirsin. Daha sonra onun vasıtasıyla kendini tanırsın, ama kendini kendinle tanımazsın. Alemdeki her şeyin ona ait olup onunla olduğunu bilirsin. Nitekim Yusuf'un kardeşleri, Yusuf'a: "Sen Yusuf musun?" dediler. Yusuf, "Ben Yusuf'um ve bu da benim kardeşimdir" dedi. Burada Yusuf'un kardeşleri, Yusuf'u kendi vasıtasıyla tanıdılar, ondan başkasının yardımıyla veya kalplerinden geçen bir hayalle değil. Nitekim Allah Teala'da buyuruyor ki: "Sizin içinse onun bir ağacını bitirmek mümkün değildir."[19] Ve bunun anlamı ise şudur: Sizlerin kendi yanınızdan imam seçmeye ve istediğiniz herhangi birini hak imam bilmeye hakkınız yoktur."

İmam Sadık (a.s) buyuruyor ki:

"Allah Teala, üç grupla ne konuşur, ne onlara ilgi gösterir ve ne de onları temizler. Onlar için acıklı bir azap vardır: Biri Allah Teala'nın imam kılmadığı kimseyi imam edenler, ikincisi Allah'ın imam kıldığı kimseyi inkar edenler, üçüncüsü de bu iki grubun İslam'dan bir pay aldığını sananlardır. Oysa ki Allah Teala buyuruyor ki: 'Rabbin dilediğini yaratır ve seçer; seçim onlara ait değildir.'"[20]

Ama imanın sıfatına gelince, İmam (a.s) şöyle buyuruyor:

"İman ikrar edip huzu ve huşu ile ikrarı aşikar etmek ve imanla Allah Teala'ya yaklaşarak büyüğünden küçüğüne, tevhidden en son itaate kadar bütün farzları bilinçli olarak ard arda yerine getirmekten ibarettir. Kendine ulaşan Allah'ın farz kıldıklarından dediğimiz şeyleri yerine getiren kimse mümin olup iman sıfatıyla sıfatlanmayı ve mükafata ulaşmayı hakketmiş olur. Çünkü iman, genel olarak ikrardan ibarettir. Ve ikrar ise küçüğünden büyüğüne bütün itaatleri doğrulamaktır. O halde mümin, yerine getirerek mümin olmaya hak kazandığı şeyleri terk etmedikçe iman sıfatından çıkmaz. İman ismine ve iman manasına hak kazanmak, bütün büyük farzları yerine getirmek, büyük günahları terk etmek ve onlardan uzaklaşmakla olur. Bu sıfatlara sahip olarak küçük farzları terk eder ve küçük günahları işlerse mümin olmaktan çıkmaz. Büyük farzlardan birini terk etmeyip, büyük günahlardan birini işlemediği müddetçe mümindir. Çünkü Allah Teala buyuruyor ki: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin kusurlarınızı örteriz ve sizi onurlu-üstün bir makama dahil ederiz."[21]

Allah Teala bu ayet-i kerimede diyor ki: büyük günahların dışındakileri bağışlarız. O halde biri, büyük günahlardan birini işlerse büyük, küçük işlediği bütün günahlardan dolayı cezaya tabi tutulur. Mümini mükafata ulaştıran iman sıfatı budur."

Hadisin devamı vardır. Fakat biz bu kadarıyla yetiniyoruz. İsteyenler Allah'a, Ehl-i Beyt'e sevgi çeşitlerini açıklayan hadisin tamamını görebilirler.

Bu hadiste, diğer hadislerde toplu halde bir arada olmayan imanın çeşitleri yer almıştır. Her ne kadar diğer hadisleri de bir arada toplasak bu hadisten anlaşılan şey onlarda da ortaya çıkacaktır. Ehl-i Beyt'ten gelen hadislerin her biri, diğerini açıklayıp tefsir etmekte olup hiç biri diğeriyle çelişmez; aralarında bir miktar fark gözükse de bu rivayetin amacının ne olduğuna gereği kadar dikkat etmemekten kaynaklanmaktadır. Herkes kendi payını alsın diye, her rivayette makamlardan biri açıklanmış, diğer makamlara da işaret edilmiştir: "Böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."[22]

20 -Kasas/68.

[21]- Nisa/31.

[22]- Bakara/60.

KURTULUŞ ÇAĞRISI / HÜSEYİN BAHRANİ
Resim
Susmak, bazen cevabı yeterli kılar
En büyük gerçeğin sessizliği gibi
SUSMAK Bir mısrada halini arzetmek gibi..
Cevapla

“Hikaye, Kıssa ve Nükteler” sayfasına dön